Komutan, devriye esnasında nöbette uyurken yakaladığı askerini:
-Eşkıya, düşman gelse, boğazını kesse ne yaparsın asker!? diyerek azarlayınca;
Asker;
-Komutanım, vallahi korkudan uyuyorum! Ne olacaksa, ben uyurken olup, bitsin!? demiş…
“Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını reddetti. BM’nin Kudüs ile ilgili tasarısını 128 ülke kabul ederken; 9 ülke ret, 35 ülke de çekimser oy kullandı…”
Kudüs, Filistin filli anlamda İsrail’in eline geçmiş durumdayken hiçbir yaptırım gücü olmayan, prestij kazanma açısından önemliymiş! ve bir başarı elde edilmiş! gibi duruyor görünse de; Ben bu oylamadan önce İsrail/ABD’nin olmayacak duaya amin diyecek, plansız bir kurşun takılattık olmadı tavrında olduğunu görenlerden, düşünenlerden değilim. Neden?
7 Aralık 1941 yılında Amerikalıların kendi kendine yaptırdıkları Pearl Harbor Baskını ve sonrasında Atom Bombasının atılması; Sermayenin, dünyanın korkulması gereken bir güç olarak kıta Avrupa defterini kapatıp yeni güç olarak ABD’yi piyasaya sürmesine neden yapılmıştır. 11 Eylül 2001 saldırıları da; Afganistan, Irak işgaline akabinde Arap kışına ve Suriye’nin yok edilmesine bahane edilmiştir. Ve bu süreç hala devam etmektedir.
Sermaye sahipleri yapacakları fenalıkların bahanesi olarak 1941 Pearl Harbor Baskını ve 11 Eylül 2001 saldırılarını tezgahlayarak Amerikan halkını yapacağı işgal, gasp, katliam ve zulümlere bir nebzede olsa ikna etmiş oldular. Yoksa, tamamen savaşlardan bıktığı ve konforlu rahat bir hayat umudu ve arzusu ile ABD’ye gelmiş insanları savaşa ikna etmek o kadarda kolay değildir.
Ben, bu BM’deki Kudüs oylamasını dünyayı etkileyecek 3. olayın başlangıç noktası olarak görmüyorum. Bu küçük sansasyonel vakıaları hazırlık aşaması yada öncüsü olarak görüyorum. Çünkü 11 Eylül’ün varılacak sonuçları bitmek üzere lakin henüz daha bitmedi. 1941 Pearl Harbor baskını ve 2001 11 Eylül saldırılarından sonra tezgahlanacak 3. bir büyük olay, 3. Dünya Savaşı'nı patlatır mı? Bilinmez.....
Şimdi, bir an için makamınızı, konumunuzu, siyasi görüşünüzü unutun ve Türkiye’yi düşünün;
36. ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower'ın başkanlığı sırasında başkan yardımcısı, 1969-1974 yılları arasında görev yapan 37. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Richard Milhous Nixon yaptığı bir söyleşide ABD'deki Yahudi lobisi ve siyaset üzerindeki etkisi hakkında şu ifadeleri kullanmıştı:
-Arapların, benim dış politikalarım konusunda haklı şikayetleri olsa da onların da anlamaları gereken bir hakikat var ki o da, Amerika’daki Musevilerin tüm bilgilendirme ve propaganda mekanizmasını kontrol ettikleri, büyük gazetelerin, film endüstrisinin, radyo ve TV’nin büyük şirketlerin bir güç olarak nazarı dikkate alınması gerektiğidir…Nixon’un bu tarihi itirafını iyi anlamamız, iyi tahlil etmemiz gerekiyor.
Vurucu küresel gücün Kıta Avrupası’nda cazibesini yitirip, Amerika Birleşik Devletlerini yeni korku ve güç imparatorluğu olarak belirginleştirdiği, 2. dünya savaşının sonuna doğru önce Hiroşima sonra da Nagazaki’ye atom bombalarının atılması kararını veren ekibin içindeki istisnasız bütün şahıslar, (36) Eisenhower ve (37) Nixon gibi CFR üyesiydiler. AIPAC derken şimdide CFR..!?
CFR (Dış İlişkiler Konseyi):
“Amerikalı banker J. P. Morgan tarafından New York’ta 1921’de kuruldu. CFR, Piramit, Süleyman mabedi, tek hükümetli dünya, Sion’un oğullarının vaat edilmiş birleşik krallığı, evrensel kardeşlik gibi fikirleri savunan gizli cemiyetlerin bu ideolojisini ilk harekete resmi olarak geçiren kuruluş oldu. Councel of foreign Relations (CFR) adlı kuruluş, ABD merkezli ve dünya egemenliğini amaçlayan üst düzey elitlerin üye olduğu küresel bir masonik kuruluştur. Dünyanın en zengin ailelerinin üye olduğu CFR, dünyayı yönetme arzusundaki Siyonizm’in gözle görülebilir en önemli yapılanmalarından biridir. Kurulduğu günden bu yana Amerikan kamuoyunda uluslararası bir ruh yaratılması amacıyla ülkenin en yetenekli diplomasi, finans, sanayi, ekonomi, ticaret, bilim ve iletişim beyinlerince oluşturulan bir çalışma grubu olarak sunulmaktadır..”
Klasik lakin önemli bir ayrıntıyı ünlü araştırmacı yazar William Blase, CFR’yi şöyle anlatmıştı; “ CFR, Amerika Birleşik Devletleri’nin Yönetici Eliti’nin promosyon koludur. En etkili politikacılar, akademisyenler ve medya şahsiyetleri buraya üyedirler. Roosevelt döneminde CFR, Amerikan siyasi hayatını ele geçirdi. CIA kuruluşundan beri neredeyse hep CFR kontrolü altında olmuştur. CFR, yüzlerce programın sponsorluğunu yapmaktadır. Medyadaki, eğitim ve eğlence alanındaki CFR üyeleri, “hümanizm” ve dünya kardeşliği propagandalarını yayıyorlar. Bir dünya hükümeti altında hepimiz barış içinde yaşamalıyız! ve milliyetler ve vatanperverlik gibi bencil şeyleri de unutmalıyız! Kendi sorunlarımızı çözebiliriz. Tanrıya veya moral değerlere ihtiyacımız yoktur……”
-CFR'nin amacı, ünlü finansörü ve etkin CFR üyesi Paul Warburg tarafından çok açık bir şekilde şöyle ortaya konulmuştur: "İyi olsun ya da olmasın, bir dünya hükümetine sahip olacağız. Tek sorun, bunun savaş yoluyla mı yoksa anlaşma yoluyla mı kurulacağını bilmek..."
-"Bahsettiğimiz şey küçük bir ülkeden büyüktür. Bu, büyük bir düşünce, yeni bir dünya düzenidir..." 11 Eylül 1990 - ABD senatosu – ABD Başkanı George H.W. Bush
Ardında 4-5 trilyon dolar servet bırakan David Rockefeller ailesini ve şirketini temsilen CFR'nin onursal başkanıydı. Bizde de Onursal Başkan Rahmi KOÇ’tur. Dünyada ne kadar hatırı sayılır şirket sahibi zengin varsa hepsi CFR veya ekürisi konsey veya locaların üyesidir. Ülkeleri birer film seti düşünün, iyi, kötü roller. Birbirine zıt iki siyasi görüşün önde gelenleri de bu konseyin üyesi olabiliyor. Yahut zıt iki tarihçi, yahut zıt iki TV yorumcusu, kavga eden iki uzman yahut iki iş adamı vs. tuhaf değil mi?
Hiçbir alanı boş bırakmıyorlar..!? Adamlar her görüşün en önde olanlarını kafalamışlar ya da köken olarak zaten kendi adamlarıdır. Bir iki istisna hariç üyeleri kendini gizlemezler. Şimdi CFR Türkiye diye Google yazın hep aynı bilgiler gelir önünüze. Ülker, Doğuş, Kale gurubu, Hisarcıklıoğlu, Teberru!, Şelale!, İlber Ortaylı, Celal Bayar, Demirel, Tansu Çiller, Kemal Derviş, ….falan filan.
Bizde ki üye sayısı 285 olarak ifade edilir lakin işin gayr-i resmi kısmı hiçte öyle değildir...!?!?
Bu adamlar hem siyasette, hem görsel ve yazılı medyada çok çabuk yer bulabiliyorlar. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin parayı, insiyatifi elinde tutanlar CFR ya da ekürisi olan konsey, loca vb üyeleridir. Temel mantık; Hükümetler gelir gider lakin iktidar hiçbir vakit değişmez.
Peki, biz zamanında Demirel’i, Çiller’i seçmedik mi? Seçtik. Demirel ile Çiller’i değil de Erdal İnönü vs seçse idik, memleket lehinde olumlu bir şeyler olacak mıydı? Olmayacaktı. Sayın Şevki YILMAZ'ın ifadesine göre; "Siyonistlerin, Türkiyede REFAH/YOL hükümeti kurulması kararını verdiğini" bildiği halde, bile bile koalisyon hükümetini kuran Merhum Erbakan'ın bile dayanamadığı yeni bir dünya düzeni..!
Oy.
Gelenler, gidenler, istetme tekeri misali yedekte bekletilenler.
Velhasılı, önümüze koyulanlardan birini seçmek zorunda bırakılarak geçti bizim demokrasi ve siyasi hayatımız. Aynı, görsel ve yazılı medyada hep aynı insanları görmek ve dinlemek zorunda bırakıldığımız gibi...Yazı bitti. Bin selam.