“Haydi, bir şeyler daha yazayım diye kaleme sarılmayın. Beklemeyi bilin. Susayınca, acıkınca nasıl anlıyorsak, yazmak anını da anlarız..” A.Cahit Zarifoğlu
2013 GEZİ OLAYLARI ve çok yakın zamanda Türkiye’de bir “ileti” ile meydana getirilen ekonomik sıkıntıların bir başka versiyonu bu günlerde bilinen adı ile “sarı yelekliler” eli ile Fransa’da gerçekleştirilmiştir. Pek tabi ki de bu kriz ve kaos ortamlarının planlayıcısı ve azmettiricisi dünya sermayesini elinde tutanlardır.
Bu yazıdan derdimiz Fransa değildir. Bu yazıdan derdimiz, gözümüze sokulan bu tür olaylar ile aslında nelerin gözlerden / akıllardan kaçırıldığını gösterip, kaçırılan realiteleri akıllara getirmeye çalışmak olacaktır…
Hatırlatma;
“-2013'te İstanbul'daki Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nı yeniden yapmak için başlayan inşaat çalışmalarını protesto etmek amacıyla düzenlenen ve daha sonra Türkiye'nin birçok noktasına yayılan eylemler…(GEZİ KALKIŞMASI)
-Eylemciler, Gezi Parkı ve Taksim Meydanı'nı iki haftaya yakın bir süre işgal etmiş. İşgal, güvenlik güçlerinin sert müdahalesiyle son bulmuştur…
-Üç haftaya yakın süren eylemlerde biri polis, sekiz kişi yaşamını yitirirken, 10 bine yakın insan da yaralanmıştı. Onlarca kişi tutuklanmış ancak açılan davaların çoğu beraatla sonuçlanmıştır..”
Saygıdeğer dostlar, meselenin anlaşılabilmesi adına mor ve lacivert yazıları sabırla, tane tane okumanızı bekliyorum sizlerden;
“-Bölücü terör örgütü PKK’ye yakın sözde yayın organı Serxwebun gazetesi/dergisi ; “Gezi direnişine Kürt hareketi başta tereddütlü yaklaşarak Kürt halkının bu sürece etkin katılması konusundaki rolünü oynayamamıştır. İlk bir iki gün yaşadığı tereddüdü atlatıp direnişi desteklese de baştaki tereddütlü duruş Kürt halkının sürece etkili girmesini önlemiştir.”
-Eli kanlı terör örgütünün sözde liderlerinden hain Cemil Bayık ise 29 Ağustos 2013 tarihinde BBC’ye verdiği röportajda (2) durumu şöyle ifade ediyordu: “Gezi Direnişine katılım noktasında bir tereddüt yaşanmıştır. Doğrudur. Ama Neden onu yaşadılar? Birincisi 'Katılırsak, devlet Türkiye’deki demokrasi güçlerine saldırabilir, eğer katılmazsak saldırı olmayabilir, o zaman bu hareket daha güçlü gelişebilir' diye düşünüldü. İkincisi, 'Eğer katılırsak Önder Apo’nun başlattığı süreç zarar görebilir. Bunu kullanan güçler olabilir. Özellikle hükümet bunu kullanabilir. Zaten çözüm yönünde adım atmaya pek niyeti yok, bunu da gerekçe yapıp adım atmayabilir' anlayışı vardı. Bu endişelerle, katılmama ve zayıf katılma durumu yaşanmıştır. Bu iki anlayış da yanlıştır. Bunun kesinlikle yanlış olduğunu söylüyorum. Bu kaygılar artık geçmiştir…”
BDP tabanındaki bu çelişkili tutumu, Özgür Gündem’deki 23 Haziran tarihli, “Sırrı Süreyya Önder haklıdır” başlıklı yazısında terörist Delil Karakoçan çok net ifade etmişti:
“-Daha da önemlisi Öcalan’ın, ‘Gezi’yi değişim sürecinin ana unsurlarından biri gören tutumu ile DTK’nın ikili ve ikircikli dar-otonom yaklaşımı arasındaki çelişik durum, Kürtleri hiç de hak etmediği eleştirilerle karşı karşıya getirdi. Türkiye’deki demokratik hamleye karşı soğuttu. İlgiyi aşağılara çekti…
-Bunun daha başka nedenleri vardı. İlki; Kürtler ‘müzakere sürecinin’ pürdikkat erleriydi. Müthiş bir adaptasyon yaşıyordu ve bu durum bilinçaltını ‘eylem süreci bozar’ gibi yanlış ve yanılgılı bir ‘akışına bırakmışlığa’ itmişti...
-İkincisi daha da karmaşıktı! Savaş, Kürtlerin karşı karşıya kaldığı yıkım, acı ve yokluklar karşısında yaşanan kayıtsızlık, Kürtlerde Türk toplumunu ‘devletle özdeş gören’ bir algıya dönüşmüştü. Türk kardeşlerinin son 30 yıllık suskunluğu, halklar arasındaki duygusal, vicdani bağı koparamamıştı ancak zayıflatmıştı. Duygusal gözle baktığımızda tepkileri ‘haklı’ görebiliriz. Ancak eleştiri halklara değil, iktidara yönelmelidir. Türk toplumu; Kürt trajedisi, Kürt yıkımı karşısında son 30 yıldır bir tepkisizliği…”
…2007,..2010, 2013’ler, ülkeyi işgal etme sevdasındaki Fetullahçı terör örgütünün özellikle askeriye/istihbarat/emniyet/yargı ve vs. kurumlarda akıl alır bir şekilde her yeri işgal ettiği ve gücünün doruk noktasına çıktığı yıllardır.
2013 yazının henüz başında cereyan eden Gezi eylemlerinin etkileri / yankıları tam soğumuştu ki, hemen 17/25 Aralık Yargı ihaneti gelmişti Fetö’den. Lakin bu ihanetleri ve sırlı olayları sadece Fetullahçı Terör Örgütüne bağlamak zinhar yanlıştır. Neden?
Vakti zamanında, GEZİ eylemlerine katılmış yahut desteklemiş bir kaç şahıstan şöyle laflar işitmiştim; “HDP ve bileşenleri destek verir gibi yaptılar, tam destek vermediler direnişimize. Eğer ki HDP ve yancı güçleri, bütün gücüyle destek verseydi GEZİ eylemlerine iş bitmişti! Lakin hainler, anlaşılmaz bir şekilde bu kalkışmaya destek vermediler ve hedefe ulaşamadık, halâ da anlamış değiliz..”
Devletimizin tüm iyi niyeti ile bütün riskleri göze alarak giriştiği çözüm sürecini/ne, PKK/HDP tarafı suistimal/kalleşlik etmiş, silah yığınağı yapmış/ardından hendek terörünü başlatmış ve bazı şehirlerimiz çatışmalar sebebi ile harabeye dönmüştü…
Tam yeri gelmişken, şöyle bir soru soralım şimdi;
-Asıl niyeti asla BARIŞ / UZLAŞMA OLMAYAN, asıl niyeti her daim TERÖR / AYRIŞMA olan PKK/HDP bileşenleri, elinde ki bu GEZİ fırsatını neden değerlendirip GEZİ KALKIŞMASINA bütün gücü ile destek vermemiştir…? Anlaşılır gibi değil, öyle değil mi?
Bu soruyu bir de şöyle soralım;
-Sermayenin, yerküredeki en etkili silah güçlerinden biri olan ABD, hem FETÖ hem de HDP/PKK/YPG’yi desteklediği gün gibi aşikarken, yine kendilerinin planlayıp, organize ettikleri GEZİ kalkışmasına, bu ihanet oluşumlarının destek olmasına neden izin vermemiştir…?
Bu soruların cevabı katiyen mor ve lacivet renkli yazılarda ki hainlerin yaptığı açıklamalar arasında mevcut değildir. Yahutta cevap, (azı müstesna) TV’lerde ve gazete köşelerinde hakikati göre/bile hedef şaşırtan uzman ve yorumcuların laflarında da değildir. Öyleyse, sizce cevap nedir? Cevap nerededir..?
Unutmadan,
Fransa’nın başına gelenler için, Gaddafi'nin ahı tuttu diyebilir miyiz? Bu ihtimal doğru ise, özellikle, başta İngiltere/ABD/Rusya ve İsrail’in yerle yeksan olması gerekir.
Fransa'da yaşanan kaosun belli başlı üç sebebi vardır. Bunlar; -AB ülkelerince dillendirilen AB ORDUSU düşüncesi....-Fransa’nın, TOTAL ile attığı İran’a ambargo adımının yeterli görülmemesi... ve görsel/yazılı medyadan öğrendiğimize göre, -Fransa’nın, sosyal ve ekonomik anlamda Fransızları fazla ihmal etmesi olarak öne çıkıyor…
Merhum Zarifoğlu’nun harikulade sözü ile başlayan yazımızı, Merhum Cemil Meriç’in şu muhteşem sözü ile bitirelim isterim; “Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir?”…Yazı bitti. Bin selam.
saymayansayilmaz@gmail.com