Öylesine beter, öylesine acılı olayların, günlerin içinden geçiyoruz ki yazacağımız bir hakikatin, yapacağımız bir analizin... aklı, köpüklü ağzından müteşekkil insanların kışkırtması ile lince dönüşmemesi için adeta kılı kırk yarıyoruz.
Efendim;
“II. Dünya Savaşı’nda, Sovyet tankları Berlin’e girene kadar Almanlar Sovyetler Birliği’ni işgal etiklerini sanıyorlardı. Çünkü Alman gazeteleri öyle yazıyordu.”
Görsel ve yazılı medyada boy gösteren medyatörlerin büyük çoğunluğu bizatihi kötü oynasınlar diye bir lisansın sahibi yapıldıkları için Türkiye’nin lehinde birkaç paragraf yazmak menfaat gütmeyen eli kalem tutan bizler için bir şart haline geliyor…
***
İçinde bulunduğumuz puslu ve entrikalar dolu bu coğrafyada, Batılılar tarafından itina ile kurulan hemen bütün kirli tezgâhlar, bizi istedikleri şeyi yapmaya mecbur bırakacak şekilde ayarlanıyor.
Bu sebepledir ki,
Ülke olarak bize hakikat gibi görünen bazı kritik hamleler çoğu zaman 'Batılıların ayarladığı tezgâha düşmek' olarak karşımıza çıkabiliyor.
Bu sinsi, bu hin tezgâhın tek cümle ile izahı şu cümle olsa gerek diye düşünüyorum;
“Batılılar bir şey yapıyorlar, bizi başka bir şeyi yapmaya mecbur bırakıyorlar.”
(En bilinen örnek: Suriye’nin halledilmesi ile 4 milyona yakın mülteciye bakmak zorunda kalışımız ve daha 15 Temmuz 2016 İstila girişiminin ateşi soğumadan Antep’te 50 üzeri vatandaşımızın öldürülmesine sebep gösterilen DAEŞ bahanesi ile sınırımızın dışına bir operasyona mecbur bırakılışımız.)
Dikkat ederseniz,
Ülke olarak gerek Amerika gerekse Ruslarla aylarca görüşerek, silah anlaşmaları ve ticaretler yaparak kurduğumuzu, pekiştirdiğimizi sandığımız iyi ilişkiler bir olayla tersine, dostluklar bir anda husumete dönüveriyor.
Bakara 120’de yüce Allah bize şöyle bildiriyor:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
“Sen onların dinlerine uymadıkça yahudiler de, hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: "Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.”
“İyi geçinmek ile güvenmek arasında çok önemli bir fark vardır.” Bu cümlenin neye tekabül ettiğinin acı faturasını ülke olarak onlarca ölü ve yaralı vererek ödemiş olduk.
***
Dün gece yapılan Türkiye/Rusya anlaşmasının hemen ardından tuhaf tuhaf bay ve bayanlar sahneye çıkıp; “Hem sahada hem masada biz kazandık” diyorlar. Dedim, diyorum, nefesim yettikçe hakkı, hakikati demeye de devam edeceğim;
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Önce Irak sonra Suriye’nin tarumar edilmesinden bu yana hem beka meselesi hem psikolojik hem sosyolojik hem de ekonomik olarak hep kaybetmiştir. Sadece Türkiye değil bütün coğrafyamız kaybetmiştir.”
Sonuç olarak;
Türkiye olarak beşeri anlamda ne yapmalıyız?
-En başta Türkiye olarak, operasyon bölgelerinde atacağımız her adımın kahramanlığını değil hesabını iyi yapmamız bizi olası büyük bela ve kayıplardan koruyacaktır.
-Beşeri olarak haddimizi, sınırımızı bileceğiz. Beşeri güç olarak Rusya’nın, (buna atom ve hidrojen bombaları da dahil) bizden çok daha güçlü silahlara sahip olduğunun bilincinde olmamız gerekiyor.
Şimdi insan düşünmüyor değil;
“Türk-Rus İmparatorluğu tezinden asla vazgeçmedim. 1854 Kırım savaşında Ruslarla el ele tutuşsaydık bugün Normandiya kıyılarında insanlar Rusça ve Türkçe sözlüklerle dolaşıyordu.” diyen Cumhurbaşkanı başdanışmanı Yiğit Bulut mu “Ruslara güvenelim, Ruslardan bize zarar gelmez” fikrini verdi? Şaka bir yana, hayal dünyasında gavur hayranlığı ile yaşayan bazı klavuzlar ivedilikle değiştirilmelidir.
-Bölgede daha fazla dram yaşamamak adına şahsi hırslarımızı, politik hesaplarımızı bir kenara bırakıp kiminle görüşülmesi gerekiyorsa görüşmeliyiz.
-Ve en önemlisi, bu operasyonların ekonomik olarak Türkiye’ye vereceği zararları iyi hesap etmemiz gerekiyor. Çünkü, bu haliyle bile Türkiye ekonomisi çok kritik bir eşiktedir. İçinde bulunduğumuz bu heyecan atmosferi dağıldığı anda insanların bir numaralı gündemi ekonomi olacaktır. Benim gördüğüm vaziyet budur. Yazı bitti. Bin selam.
saymayansayilmaz@gmail.com