Bizimkisi bir Katar hikayesidir, buyurun;
19 Aralık 2014’te Türkiye ile Katar arasında “Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK), Katar’a askerî birlik konuşlandırma; taraflara ortak askerî tatbikat ve eğitim programı gerçekleştirme ve birbirlerinin her türlü askerî tesis, birlik ve kamplarından ayrıca hava sahasından yararlanma hakkını” veren bir anlaşma imzalandı. Anlaşmanın ayrıntıları 5 Haziran 2015’te Resmî Gazete’de yayımlandı.
-Resmî kaynaklar doğrulamasa da üsteki Türk askerleri, bölgede oluşabilecek ciddi krizlere uluslararası toplumun vereceği destek çerçevesinde müdahale edebilecek.
-Katar’daki Türk üssünde hâlihazırda 150 kişilik öncü Türk birliği mevcutken bu sayı tugay seviyesine çıkarılacak (3000-5000 arası)
Sayın Ahmet Davutoğlu (başbakan) 28 Nisan 2016’da Körfez ülkesi Katar’ı ziyaret ederek burada kurulması kararı alınan askerî üs için “uygulama” anlaşmasının imza törenine katılmış: “Bugün attığımız imza ile TSK’nin Katar’daki mevcudiyeti ve buradaki ortak üs devreye girmiş oluyor!” demişti.
Aslında böylesine ciddi bir konunun enine boyuna tartışılması irdelenmesi gerekirken devriye birden “Kûtu’l Amâre Zaferi” sokuldu. Bir telaş, bir gümbürtü ile medyada bu hamle perdelendi. Özellikle peygamber adı taşıyan tarihçiler başta olmak üzere diğer medyatörler yok” unutturdular”, yok “1945 te kutlaması yasaklandı” vs, vs, vs, konuştular, bağırdılar, yazdılar, çizdiler. Kopartılan onca anlamsız kıyamete rağmen sonuç;
1952 yılına kadar Kut Bayramı olarak kutlanan Kûtu’l Amâre Zaferi’nin, Türkiye’nin 1952 yılında NATO'ya üye olmasıyla kaldırıldığı veAdnan Menderes yönetimindeki 20. hükümetin aldığı karar kapsamında, Kûtu’l Amâre’ye ilişkin bilgilerin de bu tarihten sonra tarih kitaplarından çıkarıldığı anlaşıldı.
2016 Mayıs ayında Sayın Ahmet Davutoğlu görevi bırakmış, Sayın Binali YILDIRIM görevi devralmıştır. Malumunuz yaklaşık 2 ay bile geçmeden 15 Temmuz 2016 gecesi ABD (CİA) ayarlı istila girişimi olmuştu.
Gelelim bu günlere;
Sayın Cumhurbaşkanımıza;“YPG’ye bundan sonra silah gitmeyecek” diyen ABD Başkanı Trump’ın; “12 Aralık’ta Pentagon’un Suriye’deki ortaklarına gönderilmek üzere hazırladığı 393.3 milyon dolarlık silah listesini onayladığı ortaya çıktı.” Haberi bomba gibi düştü gündeme.
Bu kadar ciddi olaylar dururken medyamızın Sayın Cumhurbaşkanımızın Afrika ziyaretini çok fazla abartarak, taraftar edasında sloganlar atarak, aslolan ve ülke güvenliğimiz için coşkudan çok kaygıya ve tedbire ihtiyacımızın olduğu şu günlerde yine dün olduğu gibi bu günde bilerek veya bilmeyerek bir perdelemenin gayreti içine girmişlerdir. Bende Sayın Cumhurbaşkanımızı seviyor, saygı duyuyorum lakin tapmıyorum. Daha doğrusu beni görsün, farketsin diye uğraşmıyorum.
Amerika Birleşik devletlerinin güney sınırımızın hemen dışına harıl harıl silah yığarken bizim Katar’a silah ve personel sevkiyatı yapmamızın mantığı nedir..?
Üstelik ABD ile Katar sevişirken ve diğer bölge ülkeleri ile oluşturulan sanal kriz! bitmek üzereyken..!? Baklayı çıkaralım ağzımızdan; Allah aşkına biri söylesin, biz Katar’ı kime karşı koruyacağız..!
26/12/2017 (dün) itibari ile basından bir Katar haberi daha:
Türk gücü Katar’da, Katarda Türk sesleri;
Katar’ın başkenti Doha’daki Türk askeri üssüne üçüncü askeri sevkiyat bugün gerçekleşti. 2 obüs 171 askerden oluşan sevkiyatın Katar’a ulaştığı açıklandı. Bölgeye sevk edilen birliklerin, Katar’da yapılacak bir Türkiye-Katar ortak tatbikatına da katılacağı bildirildi. Katar’a ilk askeri sevkiyat 22 Haziran’da yapılmış, 23 Türk askeri ile 5 zırhlı araç Doha’ya gitmişti.
Sonuç olarak;
Türkiye Cumhuriyeti resmi olarak NATO üyesi bir ülkedir. NATO’nun kullanım hakkı da ABD’dir. Katar'da Amerikan üssü mevcutken ve Katar’ın dibinde de o bölgenin ağbisi Suud varken bizim oralarda bulunmamız öyle güç, gövde gösterisi yapmamız anlamında falan filan olmaz. Olsa olsa ABD’nin (NATO)’nun bir stratejisi olur. (Hakikat) ( Alçak ABD’nin, sonradan pişmiş kelle gibi sırıtarak: “Ufak bir polis müdahalesi yaptık”, dediği Kore faciası dersini unutmayalım..)
Kore demişken tam yeri geldi şimdi; Bir filmi! İzleyerek, duygusal sahnelerine kapılıp ağlayarak, insanları acayip hallere sokarak hakikatlerin üstü örtülmez veya yapılan yanlışsa sizi haklı çıkarmaz. Başımıza ne geliyorsa bu duygusallığımız ve saflığımızdan gelmiyor mu zaten? (Fetö faciası)
Duygusallık isteyenler için; "Son büyük dünya savaşının son büyük istilasında, sekiz adamın göğüsleyeceği en büyük tehlike, bir yaşamı kurtarmaktı…." Hollywood'un en prestijli yönetmeni Steven Spielberg'ün "Er Ryan'ı Kurtarmak" filmi’ni izlemesi yeterli olacaktır.
Milletin maneviyatı üzerinden çevrilen filmler, oynatılan dizilerin maliyetini, film ekibi ve oyunculara ödenen paraların birini yazayım. "Diriliş" filminin sadece başrol oyuncusu Engin Altan Düzyatan'ın haftalık cep harçlığı 150.000 TL eski para ile 150 MİLYAR'dır. Ayda 600.000 TL yani 600 MİLYAR TL, varın gerisini siz hesap edin.(derdim para değildir)
Maneviyatla hiçbir bağı olmayan kanallar bile şu an bir yarışın içindeler. Kimse, Allah Rızası için kılıç sallamıyor. Böyle olunca da işin bereketi kalmıyor, işler şova dönüşüyor, anlatabiliyor muyum..? Fatih Terimin ücreti baya olay olmuştu bu ülkede. Şu iki meşhur diziye ödenen toplam para miktarını da yazın, duyurunda bir öğrenelim diyorum..!?
Yazımızı yine bir gazete haberi ile bitirelim
“Katar'a darbeyi Türkiye önledi..!
Ortadoğu’da yeni çatışma ve kamplaşmalara yol açan 5 Haziran’daki Körfez krizinin ablukayla sınırlı olmadığı, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Katar Emiri’ni devirip yerine Londra’daki yeğenini getirmek istedikleri ortaya çıktı. Gerçek Hayat’ın ulaştığı bilgilere göre darbeyi zamana karşı yarışıp Şeyh Temim’in sarayını korumaya alan Türk birlikleri durdurdu……”
Allah aşkına milletin aklı ile dalga geçmeyi bırakın. Aziz milletimiz içinde bu haberlere, bu abartmalara meyledenler varsa onlarda bıraksın. Gerçek Hayata dönmek için illede, ha bre önüne geçip durduğunuz dev aynasının kırılmasımı gerekiyor..? Yazı bitti. Bin selam