O vakit mazlumlar için şöyle seslenmişti şiir;
“Acının surlarında ateşler yaktık,
vuruldu şehirler soluksuz kaldık..”
Tarih: 2 Şubat 1982
Yer: Suriye/Hama
Katil: Hafız Esad
Altı yıl sonrası, bu sefer şiir kaldığı yerden;
“Nerde kendini bilmez çocuklar,
bir sabah öylece çekip gittiler..” diye sesleniyordu.
Tarih: 16 Mart 1988
Yer: Irak/Halepçe
Katil: Saddam Hüseyin
Hama'da katledilen 40 bin insan ve haritadan silinen koca bir şehir, Halepçe'de ise önce ortalığa keskin bir elma kokusu ve kokuya doğru koşan çocukların son sözleri: "Daye behna seva te’, ‘Anne elma kokusu geliyor" olur. Elma kokuları ile gelen en az 5-10 bin sessiz ölüm ve binlerce yaralı ve binlerce sürgün de cabası …! Yağmur ormanlarına yağan yağmur misali; mazlum ve bir o kadar da yorgun coğrafyamıza aralıksız zulüm ve katliam yağıyordu.
Demek ki katliam yapacak kadar kimyasalları vardı Hafız Esad ile Saddam Hüseyin'in, öyle değil mi..? Katliamın kimyasalı, kimyasızı olmaz. Katliam katliamdır. Baba Esed, Oğul Esed, Saddam Hüseyin, İran/Rusya/ABD/AB ve tabi ki de İsrail kötüdür, katil kere katildirler. Bu coğrafyada ki olaylara müdahil olmuş ülke bazında tek bir iyi ülke vardır. O da Türkiye'dir.
***
“Az yalan söylenmez; yalan söyleyen her yalanı söyler..” ne güzel demiş Victor Marie Hugo. Atalarımızda aynı güzellikte “Delik kapta su durmaz..” diye boşuna dememişler. Bu iki sözün muhatabı, ABD/AB/İsrail ve Bu mazlum coğrafyada Ülkelerinin başında kendi halklarını ezen, katleden satılık, kahpe, birbirleri ile selfi çeken lakayıt liderler ve bu liderlerin etrafına doluşmuş yalakalardır..!
Tarih: 5 Şubat 2003
Yer: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
Tellal; Dış İşleri Bakanı Colin Powell (2003 ABD Başkan ;George W. Bush)
Sıkılan palavra: Irak'ta hareketli biyolojik silah laboratuvarları var.
Sonraki itiraflarında; “Ben fantazilerimi anlattım, inandılar.” diyen Katil Saddam muhalifi Almanya’ya sığıntı hain, yalancı Refik Ahmet Alvan el-Cenabi’nin uydurmaları ve CİA’nın kasıtlı lakin asılsız istihbaratları sonrasın da 100 binlerce insanın katledilmesine sebep olan, halâ da kaosun, katliamın eksik olmadığı bir ülke coğrafyası..!
Derenin üst yakasında su içen kuzuyu yiyecek olan derenin alt tarafında ki kurdun, kuzuya: “Suyu mu neden bulandırdın..?” diye seslenmesi gibi… Sanki bu palavralar olmasa Irak işgal edilmeyecekti...
Sebebi her ne olursa olsun aslında hakikat şuydu; Irak mutlaka İşgal edilip kaos ve belirsizliğe sürüklenecekti. Bu sebeple, bu işgallerde sebebe değil sonuca bakmak bizi her daim hakikate götürür. Öbür türlü ““armudun sapı, üzümün çöpü” der, kör, kısır tartışmaların içinde debelenip dururuz.
Bu realiteyi, Birleşik Devletler’in aynı 11 Eylül 2001 ikiz kule saldırısı gibi kendi kendine yaptırdığı 1941 Pearl Harbor Baskını bahanesi ile 6 Ağustos 1945’te Hiroşima kentine, saat 8.16’da ve şehrin en kalabalık olduğu saatte, okul ve hastanelerin en yoğun olduğu bölgeye Atom Bombası’nı bırakan alçakların; Çoğu çocuk on binlerce insanının katledilmesi ile tamamen gardı düşmüş, pes demiş Japonların beyaz bayrağını gördüğü halde 3 gün sonra Nagazaki kentine 2. Atom Bombasını atma şerefsizliğinden anlamak hiçte zor olmasa gerek diye düşünüyorum.
Aynı Irak ve aşağıda değineceğimiz Suriye gerçeğinde olduğu gibi odaklanmamız gereken asıl hakikat şudur;
“Japonlar ne yaparsa yapsın bir kaçışları yoktu. Bu bomba, hiç saldırı görmemiş Japon şehirleri üzerinde denenecek ve etkisi görülecekti..”
Tarih: 15 Mart 2011
Yer: Suriye/Dera
Olayın Seyri: Mart 2011’de slogan ve göz altılarla ateşi tutuşturulan, 2018 yılı Nisan ayına kadar yaklaşık 400 bin ölüm, on binlerce yaralı ve yaşadıkları evleri, sokakları, şehirleri terk eden 7 milyon civarı insan dramı. Üstelik bu ölümler, bu zulümler, bu sürgünler halâ dipdiri devam etmektedir…..
Sıcak gündem: Katil Beşar Esad’ın kimyasal silahları ve üretim faaliyetleri, bu silahlarla insanları katletmesi vakıaları; ABD/İsrail ve Avrupa ülkelerinin ara ara Suriye’ye gerçekleştikleri saldırılar ve bunun karşısında bu saldırıları kınıyor, veto ediyor görüntüsündeki Ruslar. Esed/Rusya/İran bloğu ve IŞİD/ABD/AB bloğu yaklaşık 400 bin insanın ölümünden ve milyonlarca insanın sürgününden sorumlu değiller mi..?
Öyle ki, yalnızca her iki ucu değil bütün her tarafı çamurlu bir değnek var önümüzde. Neresinden tutacağız? Sorusunu bile sordurmayan çok kirli, kanlı bir değnek..!?
Mevzumuzu şöyle bitirelim isterim;
Kimyasal bomba ile ölenler cennete gidemiyor mu? Diyorum yoksa katliamın; İlle de kimyasal, nükleer olmayanı mı bulmalı insanı, insanlığı..?
Oy.
Kötülüğün, değişmez şöyle bir kötü özelliği vardır. Bir kötülük icat edilmişse mutlaka kullan(yap)ılır…!
“Efendim, bıçak ile elma soyar, ekmek kesersen iyidir; Adam öldürürsen kötüdür..!” şeklinde düşünmeye başladığınız anda olaylara doğru bakış mantığınızı kaybetmiş olursunuz. Olaylara doğru bakış mantığınızı kaybettiğinizde ise özellikle bu coğrafya'da olup biten olaylar ile ilgili yapacağınız her analiz isabetsiz olur…Yazı bitti. Bin selam.
saymayansayilmaz@gmail.com @hikmetguvel