Kimseyi özel işinde ve mülkünde eleştiremeyiz; o izin vermedikçe eleştirmemiz doğru olmaz sanırım!
Ama birileri milletin, daha yaygın ifadeyle, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yönetiyorsa, onun sormasına gerek kalmadan yöneticilere / liderlere “eleştiri” en sağlam kılavuz olur.
Her makamın kendine özgü niteliği vardır. Özellikle hakkın ve hukukun merkezinde bulunanların yoğun iş yükü altında eleştirilere tahammülleri azalır. Makamın keyfini çıkarmak varken eleştirilerle rahatsız edilmek hoş karşılanmaz.
Kimse doğuştan bir makamın adamı olmaz; sonradan elde edilir. Doğal olarak her yöneticinin bilgisizlik ve deneyimsizlik gibi elde olmayan nedenlerle yanlış yapması mümkündür. Bunu en aza indirmek ve topluma yararlı olmak için “istişare”ye açık olmak gerekir.
Bunu her yönetici en az benim kadar iyi bilir.
Buraya kadar sorun yok. Sorun bundan sonrasında…
Bilindiği gibi istişare toplantıları liderin pohpohlandığı toplantılar değildir. Farklı görüşlerin gündeme geldiği ve sonuçlandırıldığı, kendine özgü usulleri olan bir “karar toplantısı”dır.
Birileri lidere, dolayısı ile ülkeye yararlı olabilecek görüşler ileri sürerken fırsatçılar da görüşten çok “yağcılık” yapmayı tercih ederler.
Her toplantıda ve her fırsatta yağcılık yaparlar.
Farklı görüşler arasında yol bulmaya çalışan lider, yönetimin ve muhalefetin eleştirileri ile iyice bunalır. Sinirleri bozulmaya yüz tutan lideri rahatlatacak üç şeye ihtiyaç vardır. Yağcılar ilkidir.
Dolayısı ile yöneticilerin ilk ihtiyacı olan “yağcılar”, liderin etrafında yağdan bir tabaka oluştururlar.
***
Siyasetin ve bürokrasinin yakınına mevzilenmiş yağcılar -bunlara şer güçler demek daha doğru olacaktır- her fırsatta “harikaydınız!”, “mükemmeldiniz efendim”, “ancak bu kadar doğru olabilirdi”… türünden övgüler yağdırırlar.
Size yıllarca yakın durmuş, her daraldığınızda yardımınıza koşmuş dostlar ise, yağcılardan farklı olarak -kıskançlıktan olmalı(!)- “yanlış oldu!”, “iyi değildi”, “halka kulak vermek lazım”… türünden can sıkıcı eleştiriler yaparlar.
Sonradan tanıştığınız kişiler sizi öve öve bitiremezken, yılların yol arkadaşları sanki yanınızda büyümüş birer yılan gibi görülürler.
Yağcılar, övgüleriyle üzerinizdeki yorgunluğu ve yükü hafifletirken, dostlar eleştirileriyle yükünüze yük, yorgunluğunuza yorgunluk katarlar.
Bu durum sizi bir yol ayrımına getirir:
Gelişmeleri yakından izleyenler sizi dostlarınızdan koparacak yalan yanlış haberler de taşırlar. Yol arkadaşlarınız ise bunlardan habersizdirler.
Dostlar size Allah için doğruları anlatmaya çalışırlar…
Oysa yorgunluğunuz ve yükünüz arttıkça sizin de yağa olan ihtiyacınız daha da artar.
Eleştiriler ise tahammül edilemez noktaya varır ki, bu da sizin için yol ayrımı demektir.
Böylece çok geçmeden yağcılar sizin tarafınızda, dostlar da düşman cephede kalırlar!
***
Hani, bazı hikâyeler vardır. Hz. Ebu Bekir, bazen de Hz. Ömer için anlatılır:
Halife seçildiğinde camide halkın huzuruna çıkar, kısa bir konuşma yapar. Konuşmasının bir yerinde “Ey Müminler, Allah’ın yolundan saparsam tavrınız ne olur?” diye sual eder.
Cemaatten bir kadın veya falanca kişi kılıcını çeker ve “Bununla düzeltirim!” der.
Halife de bu tavrı görünce Allah’a dua eder: “Şükürler olsun, yanlışım olursa beni düzeltecek Müminler var” diye…
Bunu hikâye olarak dinlemek güzeldir! Kulağa da hoş gelir. Ama gerçek mi diye soracak olursanız bu hikayenin doğru denebilecek bir tarafının olmadığını bilmek gerekir:
1-Bir yanlışı düzeltmenin yolu hemen kılıca sarılıp isyan etmek değildir. Bu Kur’an’ın hiçbir ayetine uymaz.
2-Birini yanlıştan korumanın yolu, ona güzel sözle doğrusunu anlatmaktır. Kur’an’ın önerisi budur.
3-Güzel söz fayda etmediğinde doğru yolu gösteren eleştiri yapılır.
4-Eleştiri fayda etmediğinde mahkeme yoluyla hak aranır.
5-Mahkeme de işe yaramadığında o başkanın yönettiği il veya ülke terk edilir, yani hicret edilir.
Görüldüğü gibi kılıca sarılıp başkanı veya yöneticiyi yola getirmek diye bir düzeltme yolu yok!
İsyan ve ihtilal de yok.
İslam tarihinin hiçbir döneminde hiçbir yöneticiye kimse kılıcını kınından çıkarıp “Seni bununla düzeltirim!” dememiştir, demelerine de fırsat verilmemiştir.
Böyle gerçek dışı rivayetlerle halkta oluşacak siyasal bilinç, sadece isyancı ruhu besler. Bunun sonu da ölüm tarlasıdır.