http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/9432
“Modern” Masonluğun İslâm dünyasında görülmesi, Avrupalı tüccarların İstanbul’da ve Doğu Akdeniz limanlarında ticari koloniler kurmaya başladıkları yıllara kadar uzanır. 16. Yüzyılda başlayan ticari faaliyet ve ilişkiler, 20.yüzyılın ilk çeyreğine kadar hız kesmeden devam etti. Yaklaşık 500 yıl süren bu döneme “Levanten Çağı” da denebilir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan yeni dönemin Masonluğu ise Levanten çağından farklıdır.
İslâmcıların masonlarla entegrasyonu 19. Yüzyılda başlar. Hızlı ve etkin bir gelişme gösterir. İslâmcıların da katılımı ile Osmanlı masonluğu, 100 yıl içinde Batı kapitalizmine önemli faydalar sağlar. Öyle ki, Batı’nın Osmanlı’ya karşı kazandığı askeri zaferlerin alt yapısını masonların hazırladı iddiası önemlidir. Kanıt olarak da masonluğa üye olan şehzadeler, şeyhülislâmlar, vezirler, sadrazamlar, ulema, paşalar, gazeteciler, sanatçılar, eşraf … gösterilmiştir.
II.Abdülhamit döneminde İstanbul’da istedikleri gibi hareket edemeyen masonlar, faaliyetlerini Selanik’e kaydırarak Osmanlı Devleti’ne son noktayı koymuşlardır.
Bu noktada bir anti parantez açalım:
Sultan Abdülaziz’i deviren ve katledenler masonlardı. Yerine Padişah yapılan V.Murat da masondu. V.Murat, sağlık sorunları gerek gösterilerek Padişahlıktan azledilecekti. Ünlü bir mason olan Sadrazam Mithat Paşa ve arkadaşları, şehzade II.Abdülhamit ile defalarca görüşürler. Sıkı sözler alırlar. Meşrutiyet, seçimler, parlamenter sistem, anayasal düzen… gibi. Abdülhamit masonlara tatmin edici sözler verir. Fetvalar hazırlanır, V.Murat azledilir, Abdülhamit Padişah yapılır. V.Murat, Abdülaziz gibi öldürülmez ama ölünceye kadar bir köşkte gözetim altında tutulur.
Süreç Abdülhamit’in düşündüğü gibi gelişmez. Osmanlı-Rus Savaşı bardağı taşıran tufan olur. Uzlaşma ile başlayan yeni dönem, bir yıl geçmeden gerilimli bir çatışmaya dönüşür. Verilen bütün sözler askıya alınır. Birçok olay yaşanır... 33 yıl sonra başa dönülür:
Masonların yardımı ile Padişah olan Abdülhamit, sonunda Gayrimüslimlerden ve İslâmcılardan oluşan mason bir heyet tarafından fetva ile Padişahlıktan azledilir.
II.Abdülhamit; nasıl ve kimler tarafından padişah yapıldıysa “tarihe bir ibret vesikası olarak” aynı usullerle de azledilir.
***
Cumhuriyetin ilk döneminde İslâmcılar, masonluktan dışlandılar. Fakat hasret uzun sürmedi! 1942 Sonbaharında Almanların Ruslara yenilmesi dünyada ve Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı oldu. İslâmcıların masonluğa tekrar alınması da bu döneme rastlar.
Aradan yaklaşık 75 yıl geçti. 2015’e gelindiğinde mason olan İslâmcı akademiysen, işadamı, politikacı, bürokrat… sayısı şaşılacak bir artış gösterdi.
***
Masonluk Avrupa’da üyelerine hem servet hem de ün kazandırmıştı. Aralarına alıp devşirdikleri alt sınıflardan yetenekli birçok düşünür, sanatçı ve politikacıya hayal edemeyecekleri bir gelecek sunmuşlardı. Masonik örgütler, Avrupa’daki başarılı modellerini, küçük değişikliklerle Avrupa dışında da aynen uyguladılar. Devşirdikleri yerlilere parlak gelecekler sundular.
Söz konusu Osmanlı’da da yöntemde bir değişiklik yapılmadı. Avrupa’da olduğu gibi Modern Masonluk Osmanlı’ya da ticari kapitalizmle girdi. Arkasından ikinci aşamaya geçildi: Topluluklar; yeni kavramlar ve hakikatlerle tanıştırıldı. Bu dönemin kahramanları ise yeni kavramların savunucusu devşirme paşalar, bürokratlar, gazeteciler, yazarlar, bilim adamları, sanatçılar ve eşraftı.
Mason devşirmelerin gazete ve dergiler üzerinden yürüttükleri propaganda ile halka “yeni bir hayat” sunuldu. Kavramları, gerçekleri, ekonomisi, siyaseti, kadın hakları… çok farklı olan yeni hayatın, dine ve geleneklere bakışı da çok farklıydı. İnsanlar yine Hıristiyan yine Müslümandı ama eski Hıristiyanlığa ve Müslümanlığa benzemeyen tarafları çok fazlaydı.
Yeni hayat o kadar farklıydı ki, destanların ve masalların yerini, bitmeyen romanlar aldı.
Yeni hayatın kendisi henüz ortalarda yoktu ama anlatılanlar yalan değilse uzanıldığında hemen tutulabilecek kadar da yakındı!
***
Modern masonluğun Osmanlıdaki geçmişine, 16. Yüzyıla tekrar döndüğümüzde, ilk devşirilenler Gayrimüslimlerdi. Avrupalı mason tüccarlar, örgütlenirken rahat ilişki kurabilecekleri, ticari becerisine güvendikleri Gayrimüslimlerle işbirliği yaptılar. Örneğin; İzmir’de Anadolu, İran ve Orta Asya içlerine kadar gidip mal toplayabilen Ermenilerle çalıştılar. Ege’deki ticaretlerini Rumlarla yaptılar. Yahudilerin sisteme entegrasyonu ise daha sonra oldu.
Avrupalı tüccarlar kârın çoğunu kendileri alırken işbirliği yaptıkları Gayrimüslimlere de hatırı sayılır paralar kazandırdılar. Bu verimli ilişki, bir süre sonra fikri yakınlaşmayı da doğurdu. Bunun ilk sarsıcı etkileri Yahudiler arasında görüldü. Sabetaycılık bunun en somut örneğidir.
Sonraki sarsıcı etki, zenginleşen Rumların desteklediği Mora ve Balkan isyanlarında görüldü. Ardından Ermeniler kışkırtıldı. Balkanlarda başlayan dini milliyetçilik akımları, Araplar ve Türkler gibi Müslüman toplulukları da hareketlendirdi.
Dini motiflerle örülen milliyetçilik akımlarının çoğunun lideri veya öncü kadrosu seküler, ırkçı ve masondu. Bir istisnası Arap milliyetçiliğinde görüldü. Çünkü Araplar arasında güçlü bir kabilesi olmayanın lider olma şansı yoktu. Bu sorunu aşmak için de Arap liderlerin ikinci ve üçüncü adamları, uluslararası bağlantıları olan kişilerden seçildi.
Bu dönemi özetlerken abartılardan da uzak durmak gerekir:
Masonluk her dönemde stratejik bir örgüt oldu. Bu nedenle herkes masonluğa alınmadı. Milliyetçi hareketlerin çoğunun lider kadrosunun mason olduğu sır değildir. Ama her milliyetçinin mason olduğu ise saçmalık ötesidir. Dini veya ırkçı fark etmez, milliyetçilik ideolojisinin argümanları, genel çerçevesi ve ara başlıkları masonlar tarafından belirlenmiştir, görüşü abartı sayılmamalıdır.
İnsafla belirtmek gerekir ki, masonların savunduğu fikirlerin çoğu, tarihte birçok kişi tarafından akledilmiş ve savunulmuştur. Bu nedenle mason olanlar, yeni bir dine girmedikleri gibi kan gruplarını da değiştirmemişlerdir. İslâmcılarının mason oluşu da bundandır! (Devam edecek)