http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/10635
Dış borcu tavan yapan ve genç nüfusu işsiz olan devletlerde istikrarlı bir politika izlemek zordur. Şaka değil, devletler oyunu kurtlar sofrası gibidir. Düşene kimse acımaz.
Bundan en çok da dost(!) devletler yararlanır.
Çember daralıyorsa, savaşla kaybetmeye eş değer tavizler, dostlara verilir.
***
Arap Baharı günlerinden beri Ortadoğu’daki devletlerin tamamı risk altında. Başlangıçta en rahat görünen devlet Türkiye’ydi.
Acaba durum şimdilerde nasıl?
Kimler kârda, kimler zararda?
***
Ortadoğu’da iç karışıklıklar arttıkça Türkiye’nin sorumluluğu da arttı. Bazı devletler “Kardeşiz” söylemiyle yaklaşıp Türkiye’nin şerrinden emin olmaya çalıştı. Bazıları da “finansal” desteklerle Türkiye için vazgeçilmez oldu.
Şimdilerde Ortadoğu’daki tüm devletler gelirlerini silaha ve isyan etme olasılığı olan halka harcıyorlar. Öyle ki, Suudi Arabistan bile dış borç almanın eşiğine geldi.
Bölgede sanki az sorun varmış gibi bir de Katar’ın yalnızlaştırılması krizi çıktı.
Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirliği ve Yemen ABD, İngiltere ve İsrail olmadan bu ortak tavrı alamazlar. Aldılar ise sorunun Türkiye’ye olası yansımaları olacaktır, bunu düşünmek gerekir:
-Katar; Türkiye için çok kârlı bir ortak. Türkiye’nin finansal ihtiyaçlarına verdiği destek ve lüks inşaat alımları küçümsenemeyecek miktarda.
-Katar; Türkiye’nin kayıt dışı ekonomisinin de güvenli bir limanıdır. Paraların bir kısmı “kaynağı sorulmayan” aflarda geri döndü. Ama hala Katar’da ciddi miktarda Türk parası var.
-Katar’da birçok ekonomik işlemin gerçek kayıtları da var…
-Arap Baharının ilk döneminde Şii kökenli ayaklanmanın yarattığı güvenlik riski, Türkiye’den talep edilen askeri üs ile aşılmaya çalışıldı. Bu üs hala çok faal.
Devam edelim:
-Türkiye’nin Suudi Arabistan’la ilerlettiği ekonomik ve askeri ilişkiler, Katar sorunundan dolayı yol ayrımına geldi. Hangisinden vaz geçebiliriz?
-Birleşik Arap Emirliği ve Bahreyn de Türkiye için ucuz finans sağlanan ülkelerden.
-Mısır ve Yemen’siz yapabiliriz. Bu ülkelerle ilişkilerimiz zaten alt düzeyde…
Kişisel görüşüm; Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirliği ve Yemen’e yeni devletlerin katılacağı yönünde.
AB ülkeleri, son tahlilde tercihlerini büyük ittifaktan yana yapacaklarını düşünüyorum.
Sormak gerekir; gelişmeler Katar’la mı sınırlı kalacak?
Bunun genişleme olasılığı var mı?
Katar’ın istenmeyen devlet ilan edilmesinin nedeni İran’la yürüttüğü ilişkiler midir?
Ya da sorunun nedeni İran gibi gösterilse de asıl hedef Türkiye midir?
***
Şu an Ortadoğu’daki en önemli gelişme, ABD ve Rusya’nın yüzlerce tır dolusu silahı PYD-PKK’ya verdiği gerçeğidir.
PYD-PKK’nın öncelikli düşmanı İran mıdır Türkiye mi?
Bu sorular; Katar sorununu aydınlatacağı gibi hedefteki devletin hangisi olduğunu da gösterebilecek niteliktedir.
Çünkü yüzlerce tır dolusu yeni nesil konvansiyonel silahın PYD-PKK’ya verilmesinin ne DEAŞ ile ne de İran ile bir ilgisi yoktur; olamaz da!
Buna inanamayız.
***
Türkiye milli sınırlar içinde kendi güvenliğini sağlamak yerine, dünyada askeri üs kurma lüksüne kapıldığından beri işler ters gidiyor.
Türkiye bir an önce Müslüman devletlerarasında olabilecek savaşlarda “Taraf olmamıza Türkiye kamuoyu razı değil”, deyip bu üsleri boşaltılması daha doğru olacaktır.
Riskler Türkiye üzerinde yoğunlaştığına göre ve iş işten geçmeden iç politikaya da çekidüzen verilmesi gerekecektir:
Hükümet milli mutabakat çatısı altında Ak Parti, CHP ve MHP’den oluşmalıdır. Sayıca az fakat manevi ağırlığı yüksek SP ve Vatan Partisi de bu mutabakata dahil edilmelidir.
Kriz, Kürt sorunu merkezli gelişeceğine göre bağımsız siyaset yapan bazı Kürt liderler de bu mutabakata dahil edilmesinde sayısız yarar vardır.
Yoksa Türkiye içeride CHP’yi vatana ihanetle suçlayarak hiçbir yere varamaz; bunun bilinmesi gerekir.