http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/10653
İnsanların Allah’ı “tanık” göstererek yemin etmesini anlayabiliriz. Çünkü Allah sınırsız özelliklere sahiptir. Bu nedenle Allah’ı Vallahi, Billahi, Tallahi gibi yemin ifadeleri ile olaya veya söze tanık yapmak isteriz.
Ancak Allah’ın bir şeye yemin etmesi kolay açıklanacak bir durum değildir. Kur’an’daki yeminlerde, örneğin, incir ve zeytin örneğinde Allah, incir ve zeytin kendisinden üstün olduğu için mi Allah incir ve zeytine yemin etmiştir? Bunun açıklanması gerekir.
Tîn (İncir) Suresi’nde anlatılmak istenen şudur:
1-İncir ve zeytin meyveleri ve yetiştikleri bölgeler, anlatacağımız olayların tanığı olacaktır, denmektir.
Allah; her olayın ve sözün gerçek tanığıdır, inanan kişi bundan kuşku duymaz. Tîn Suresi’ne Kur’an’ın bütünlüğü açısından bakıldığında, yaşanacak sayısız olaylar ve sözler arasında önemli bir ayrıma vurgu yapar. Bu da incir ve zeytin meyveleri ve yetiştikleri yerler ile diğer meyveler ve yetiştikleri yerler arasındaki farkı belirler.
2-İncir ve zeytinden sonra “Tûr Sıradağları” da yaşanacak olaylara tanık gösterilir.
3-Aynı surenin girişinde dördüncü yemin olarak “Bu güvenli belde” denir.
Tanık gösterilen dört unsur yani “incir, zeytin, Tûr sıradağları ve emin belde”, yaşanacak olayların merkezi olacak ve bu yerlerde yaşayanlar, insanlık adına tanık olacaklardır, denmektedir.
İkinci olasılık da şudur:
“İncir, zeytin, Tûr Sıradağları ve emin belde”nin dördüne gerek yoktur, bunlardan bir tanesi de yaşanacak olaylara tanıklık için yeterlidir, anlamına da gelir.
Yani;
Bu dört unsurdan birinin bulunduğu birçok coğrafyada, çok ayrıştırıcı olaylar yaşanacak. Biz bunun haberini yüzyıllar önce Kur’an’da bildirdik. Kur’an’a kulak verin, onu anlamaya çalışın, inanıyorsanız da önleminizi alın… denmektedir.
a-Emin belde, Mekke ise bu kentte incir ve zeytin yetişmez. Bu nedenle dört unsuru bir arada düşünmeye gerek yoktur.
b-Emin belde, Kudüs ise incir, zeytin ve Tûr sıradağları bu kenti gösterir diyebiliriz.
c-Tîn Suresi, bir beldede yaşanacak olayları, örneğin Sodom ve Gomore gibi, bütün insanlığa örnek gösterebilir.
d-Eğer olay, küresel bir krize dönüşecek ve insanlığın çoğunu doğrudan etkileyebilecek ölçekte olacak ise olaylar bütün incir ve zeytin bölgeleri, Tûr Sıradağları ve emin beldeyi kapsayacak kadar geniş bir alanda yaşanacaktır. Bu durumda Kudüs emin belde olabileceği gibi Mekke de emin belde olabilir. Olayın büyüklüğü açısından çok da önemli değildir.
Kişisel görüşümüz d şıkkı yönündedir.
4-Halk etmek, bir nesneden başka bir nesneyi yaratmaktır. Bunu insanlar da yapabilir. Tabiatta serbest halde bulunmayan fakat insan tarafından yapılan her nesne insanın halkına/yaratmasına örnektir.
İnsan, vahşi olmayandır. “el” takısı ile el-insan, Âdem ve Beşer soyunu da temsil etmektedir.
Fî edatı, zaman ve mekân zarfıdır.
Ahsen, hüsn’den türeyen “en güzel” anlamına gelir. Fî ahsen demek, en güzel zamanda ve zamanda demektir.
Takvîm kelimesinin aslı kavm’dir. Kavm, ağacın gövdesi ve ulus anlamına gelir.
Tîn Suresi’nin ilk üç ayetinde “İncir, zeytin, Tûr sıradağları ve emin belde” tanık olsun ki;
-Biz insanı;
-En güzel yerde ve zamanda,
-Bütün kavimlerin atası olabilecek şekilde
-Yarattık(Tîn-4).
5-Sümme, hemen değil, yakın gelecek de değil… Bir süre sonra demektir. Bu sürenin kaç yıl olduğunu açıklamak zordur. Tek kanıt, yaşanan olaylardır. İnsan iyi bir ahlâkla yaşarken, hangi olaylar onu “kötü” yaptı, bunu ancak sosyal olaylara bakarak anlayabiliriz.
Reded(na hu),“ridde” devenin doğuma yakın günlerde memesinden gelen süttür. Hayvanlar hamile kaldıklarında sütleri kesilir. Doğum yaklaşınca yeniden süt toplanmaya başlar. Bu doğumun yaklaştığını gösterir. Bu durumdaki hamile deveye “ridde” denir.
Na, “biz” demektir.
Hu ise el-insanı gösteren zamir yani “onu” demektir.
Esfel’in aslı sufl’dür. Sufl, vadinin tabanı, dibi demektir.
Sefîl ve esfel, aynı kökten türeyen iki kelimedir.
İlk üç ayette “İncir, zeytin, Tûr sıradağları ve emin belde tanık olsun ki
“En güzel yerde ve zamanda özenle yarattığımız insan soyunu(4) bir süre sonra yaptıklarından ve yaşananlardan dolayı, onu vadinin en dibindeki aşağılık yaratık yaptık (5) denmektedir.
6-Âmenû, inananlar “birbirlerine güvenen topluluklar”,
Amel edenler, meslek icra eden topluluklar,
Salihat, birçok sektörde herkesin yararına olan..
İnsan en güzel yerde ve zamanda yaratılmış iken bir süre sonra yaptıkları yüzünden onları vadinin dibindeki aşağılık yaratıklardan yaptık. Bunlardan sadece birbirlerine inanan topluluklar ve herkesin yararına olan işleri yapanlar kurtulacaktır. Onlara başa kakılmayan ücretler verilecektir.
7-Tekzîb, kizb’den türemiştir. Bilerek yalan söylemektir.
Ba’de, sonra demektir.
el-Dîn, borçları ve alacakları düzenleyen düzenin adıdır. Din, maddi ve manevi olarak hakları ve ödevleri düzenler.
Olaylar öyle gelişmektedir ki, çalışanlar, üretenler, koruyanlar, gerektiğinde ölenler… apaçık ortada iken sen nasıl olur da herkesin hakkını ve hukukunu bilerek yalanlarsın! Bunu sana yaptıran nedir?
8-Leyse, değildir anlamına gelir.
Allah, evrenin mutlak Yaratıcı’sıdır. Diğer anlamı da tüzel topluluktur.
Ahkemil hakimîn, her iki kelime de hükm’den türemiştir.
Herkesin hakkını ve hukukunu bilerek ve yalan söyleyerek nasıl çiğnersin? Bunu sana yaptıran nedir? Hüküm verenlerin en adil hüküm vereni Allah değil midir? Bunu bilmez misin?
Özetlersek;
Tîn Suresi; incir ve zeytin yetişen yerlerde, Tûr Sıradağlarında ve emin beldede insanlık tarihinde iz bırakacak olaylar yaşanacaktır.
İnsan, en güzel yerde ve zamanda yaratılmış iken bir süre sonra güzel ahlâkını yitirerek yeryüzü vadisinin en aşağılığı durumuna düşer.
Ama birbirlerine güvenen ve herkesin yararına olan işleri yapan topluluklar, aşağılık insanlardan ayrılırlar ve çok da kazançlı çıkarlar.
Aşağılık duruma düşen insanlar, neden bilerek yalanlar söyleyip haklar ve ödevler düzenini bozarlar? Onlara bunu yaptıran nedir, hangi güç, tehdit ve şantaj altında bunları yaparlar? Bilmiyor musunuz, yalanlarla bozduğunuz haklar ve ödevler düzenini en adil kararlarla düzeltecek olan Allah değil midir?