http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/9989
Adalet; bireyler açısından abartılacak bir ölçüt değildir! İnsanlar alırlar, satarlar, üretirler, tüketirler, evlenirler, boşanırlar… gün gelir anlaşamazlar. Anlaşmazlık mahkemeye taşınır. Mahkeme de taraflar arasında yapılan özel bir sözleşme varsa ona göre karar verir. Yoksa yasama organının hazırladığı yasalara göre karar verilir.
Buna da adalet denir!
Bu kadar basit mi?!
Basit!
Eğer daha entel ve deruni bir tanım istiyorsanız, lafın çoğaldığını ama adaletin anlaşılmaz hale geldiğini görürsünüz!
Yerinizde olsam bu kadarı ile yetinirim!
Serbest sözleşmeler veya merkezi yasalar, neye göre yapılırsa yapılsın Kur’an’a göre de adalet “insanların üzerinde anlaştıkları sözleşmelere” göre verilen kararlardadır!
Kimsenin benimsemediği bir sözleşme “Oyumuz yeterli!” deyip yasalaşmışsa, buna göre hükmetmek adalet olmaz. Bu nedenle Kur’an herkesin sözleşmesi ne ise (Yahudi’ye de Hıristiyan’a da vs kendi hukukunun) onun uygulanmasını ister. (Maide-44, 47)
2002-2016 yılları arasında ihale kanununu 180 kez değiştirenlerin, gündeme getireceğim konulara nasıl itiraz edeceklerini hakikaten merak ediyorum!
Kabul ediyorum;
Demokratik bir yönetim gaz verenlerden gaz, fikir verenlerden de fikir alması gerekmez mi?!
Bir ülke düşünün, meğer ordusuzmuş! Hesap içinde hesap yaparlarmış!
Ordu böyle de Üniversiteler, Yüksek Yargı, Yüksek Kurullar, Polis, Adalet, Eğitim, Sağlık, Tapu Kadastro, Orman, Diyanet, Tarım ve Hayvancılık, … çok mu farklı?!
Bir ülke bu durumlara nasıl düşer?
Namaz kılanların yönettiği bir ülkede bunlar olabilir mi?! Namaz bizi neden korumuş, bilen var mı?!
Ulemanın gözleri önünde bunları kimler yapmaya cesaret edebilmiş?!
Mustafa Kemal Paşa, Doğu Perinçek kâfir de, bunlar nasıl Müslüman olabilmiş?!
Olup bitenlerin sorumlu kimler?
Söz konusu ben isem payıma düşeni kabul ediyorum!
Yoksa bizim bir suçumuz, bir yanlışımız yok da bütün suç Baykal’ın, Kılıçdaroğlu’nun, Bahçeli’nin ve Doğu Perinçek mi?!
Yoksa vesayetçi sistemin mi?!
Birileri ihale dosyasının peşinde koştururken bir başkası da devletin her kolonuna dinamit yerleştirmiş!
Bu da mı yalan?!
Allah’tan korkan bir yönetici çıkıp da “Bu ne arkadaş?! Neler oluyor bu memlekette?!” dememiş mi?!
Yoksa demiş de “Uyumsuz!” denip dışlanmış mı?!
***
“Yönetimin adaleti”, yargının adaletinden farklıdır. Çünkü yargı, geçmişte yaşanmış olaylar hakkında karar verir. Oysa siyasi yönetim, hukuk çerçevesinde ülkenin geleceğini belirleyen kararlar alır.
Her ne olursa olsun ülkede alınan her kararın sorumlusu o andaki “yöneticiler”dir.
Bu nedenle bir yöneticinin “ehliyetsiz” ve “liyakatsiz” yandaş edinmesi asla kabul edilemez! Bu, hem ülkeye ve millete zarar verir hem de yönetime!
Yöneticinin yetkisine bırakılmış “atamalar”da; vergi vermek, askerlik yapmak, teorik ve pratik yeterlilik ve çalışkanlık yanında “ahlâkî güvenilirlilik” var ise yandaş, yoldaş, akraba, partidaş… aramak telafisi ve tedavisi olmayan bir zulümdür.
Eğer atamalarda sorun yoksa geriye bir tek iş kalıyor. O da “herkesin yararına hizmet eden yasalar yapmak”tır!
Anlattıklarımı okuyanlar “Bu kadar basit mi?” diyebilirler!
Desinler!
Ama bilsinler ki Allah insanlardan imkânsızı istemez!
Konu Allah ise…!
Eğer bir yönetim;
1-Cahil ve beceriksize kamuda “kendi adamı” diye görev veriyorsa,
2-Yasaların tamamını kendi çıkarına yorumluyorsa,
3-Yetmediği yerde peş peşe “kendisini koruyan yasalar” çıkarıyorsa,
4-Uyarıları ve eleştirileri “Hainlik!” ve “Düşmanlık!” sayıyorsa,
5-Vergi ödemek ve uzun dönem askerlik yapmak kimsenin umurunda değilse,
6-Ülke için ölmek sadece “şehitlik” ile sınırlı; bedel ödeyip askerlik yapmamak “kurnazlık” ise,
7-Objektif bütün kuralları iktidarın “lehine” değiştirmek ve işletmek ahlâk olmuşsa,
8-Fikrini söylemek, eleştirmek “öfkeyi ve gazabı” harekete geçiriyorsa,
9-Aynı konuda örneğin “İhale Kanunu” en az 180 kez değişiyorsa,
10-Oy vermeyen veya başını örten adam değilse,
11-Namaz kılıyor, oruç tutuyor, umreye gitmişti, cahil de olsa Efendi Hazretleri kefil olmuş ise ya da Atatürk’ü çok seviyor, modern görünümlü… olmak bir insana devlet kademelerinde ayrıcalık kazandırıyorsa, toplumdan da destek görüyorsa…
12-“Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde “şımarık” yöneticilerine yanlış yapmayı “emrederiz!” Onlar da ülkelerinde “fısk/adaletsizlik” yaparlar. Böylece o ülke için sözün “gerçekleşme zamanı gelir”, orada canları ve malları helak ederiz”(İsra-16)
Ben demiyorum, Kitap diyor!
13-Yurt dışındaki seçmenleri de sayarsak 85 milyonluk bir ülkede neden “objektif” kurallarla kamu görevlisi atanamıyor?
14-Neden Cemaat, Tarikat veya Sendika üyeliği geçer akçe oluyor da teorik ve pratik yeterlilik alay konusu oluyor?!
15-Siyasetin karar alıcı mekanizmalarında asıl sorumlulara “adaletsizliği” telkin edenler, nasıl hiçbir şey olmamış, hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi davranabiliyorlar?
16-Ülkenin rüşvet ve yolsuzluğa battığı bir ülkede hangi cemaat, tarikat, sendika veya parti teşkilatı doğru adamlar önerebilir?!
17-FETÖ örgütü, yakın zamanlara kadar Hükümet desteği ile devletin kılcal damarlarına kadar sızdılar! Sızdılar demek doğru değil; marifetmiş, icraatın kralıymış gibi “yerleştirildiler”.
Hükümet sanki akıllanmış gibi!
Unutmayalım ki, bundan sonra da “rüşvet”le yerleşirler! Bu daha kolay ve risksiz!
Objektif bir ölçüt olmayacak ise biri solcu, diğeri Alevi, bir başkası CHP, MHP veya Atatürkçü ise ise “devlette görev alamayacak mı?”
Bu atamalar “objektif” kriterlerle yapılmayacaksa devleti bekleyen tehlikeler nasıl önlenecek?
18-Biri eleştirdiği için işinden ve gücünden olmuşsa,
19-Diğeri, hakkını alamadığı için bütün girişimleri sonuçsuz kalınca mahkeme başvurmuşsa…,
20-Bir diğeri fail-i meçhul bir fesatçının ihbarına maruz kalmışsa… bu kişilere de lanetli muamelesi yapılmışsa… bunu açık yüreklilikle yazmak lazım
“BU ÜLKEDE DAHA ÇOK DARBE OLUR!”