http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/9837
Bireyler her koşulda özgür olmak ister! Bundan kuşku duyamayız! Bir işe koyulduğunda, kimse başında birinin beklemesini ve yönlendirmesini istemez.
Başarısız olduğunu kabul edinceye kadar özgürlük ilk ihtiyaç duyulan sermayedir.
Sorun “başarısızlık” durumunda ortaya çıkar!
İnsanlar neden başarısız olur, bunun bir nedeni olmalı.
Yasal engeller serbest hareketi engellemişse başarısızlığın ilk nedeni “düzen”dir!
Bundan dolayı akıllı yöneticiler, özgürlükleri artırırken bireylerin veriminin artacağını düşündüğü kadar “devleti ve hükümeti hedef olmaktan” çıkarmaya çalışırlar.
Doğal olan da budur. Çünkü her insan her konuda başarılı olmaz. Bireyin hangi konuda başarılı olabileceğini anlaması da zaman alır.
Bilge yönetici, sağladığı özgürlüklerle bireyi “Sana her türlü özgürlüğü sağladım ama başaramadın!” demeye hazırlar.
Başarılı olduğunda da “sağladığım özgürlüklerin doğal bir sonucu” olduğunu söyler.
***
Tarih boyunca baskıcı rejimleri ortaya çıkaran birkaç temel neden vardır, bundan dolayı da yönetimlerin büyük çoğunluğu “özgürlükler”den korkarlar. Hatta özgürlükleri “bütün kötülüklerin anası” görürler!
Özellikle iktidarın oluşmasında meşruiyet sorunu varsa ve yönetici kadroda cahillik giderilemeyecek düzeyde ise sorun, tedavisiz olduğundan “baskı” kaçınılmazdır.
Bu tür durumlarda, bireyden kaynaklanan başarısızlıkların ana nedeni “iktidar” gösterilir!
Baskı arttıkça “bütün kötülüklerin anası” bellidir, o da iktidardır!
İktidar sertleştikçe, saldırı bu kez “devlet”e yönelir!
Hiçbir baskıcı iktidar “Başarısız oldum!” demeyeceğine ve muhalefeti suçlayacağına göre, bireyler de başarısız olduklarını kabul etmeyecek, onlar da kendi çapında “iktidar”ı bir süre sonra da devleti suçlayacaklardır.
***
Marjinal İslâmcıların özgürlük arayışı ( http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/9817 ) başlıklı yazımda merkezi yönetimi “açık hedef olmaktan çıkaran ve sorumluluğu olabildiğince bireylere ve sivil topluma yükleyen”, özgürlükleri maksimize eden önerilerim olmuştu. Dostların bir kısmı ütopik, bazıları ise “tarihi geriye döndürme”, ben yardımcı olayım, “irticaî” bulanlar oldu!
Canları sağ olsun!
Ben insanları özgürlüğe, daha çok özgürlüğe, hatta sınır tanımayan özgürlüğe davet edeyim de, onlar beni mürtecilikle suçlamış olsunlar!
Önemsemiyorum!
İleri demokrat olmaktansa mürteci olmayı yeğlerim!
Gücenmem de!
***
Tepkilerden de anladığım kadarıyla vatandaş Kat Mülkiyet Kanunu’nda bir değişiklik istemiyor. Komşularıyla kavga etmeye razı!
Mahalle Yönetimi (Muhtarlık) Kanununda da bir değişiklik istemiyor!
Sanayi Sitelerinde ise hiç istemiyor!
Belediye Kanunu üzerinde bir saat kafa yormadan, belediyeyi çok daha iyi yöneteceklerinden iddia edenlerin sayısı, belde halkı kadar!
Bir tek talepleri var; yargılanmamak!
Yargı korkusu olmasa memleketi uçuracaklar!
Öyle diyorlar!
Ama nedense yargı dendiğinde tüyler diken diken!
***
Akit serbestliğinden hoşlanmayanların sayısı da az değil!
Oysa Türk Hukuk sistemi “akit serbestliği” ilkesini prensip olarak kabul etmiştir.
Bunun sınırının artırılmasının kime ne zararı olabilir ki?!!!
İster kullan, ister kullanma!
Yasalar; apartman sakinlerine, sınırları genişletilmiş bir apartman yönetmeliği hazırlama yetkisi vermiş olsa kime ne zararı olabilir?
Ben bu tür konularla uğraşmak istemiyorum; her şey eskisi gibi olsun diyenler, eminim ki, %95’ten fazla.
Hayatında özgürlükle tanışmamış kişilere bir sözüm yok! Ama 80 milyonluk bir ülkede 100 veya 200 apartmanda sakinler, ittifakla bir yönetmelik hazırlamak istiyorsa eski hal üzere yaşamak isteyenleri neden rahatsız etsin?!
Yine, on bine yaklaşan muhtarlıklardan 20-30’u kendi yönetmeliklerini ittifakla hazırlayıp ideallerini yaşama geçirmelerinin kime ne zararı olabilir?!
***
Daha fazla ileri gidemiyorum, çünkü ilerisini benim de aklım almıyor!
Ben bu kadar tepki gösteren insanlardan daha akıllı olmadığıma göre haddimi mahalle ile sınırlamak istiyorum!
Hiç zorlamayın; daha ileri gidecek kadar kahraman değilim!
Benden bu kadar!
***
-Yerinden yönetim özgürlüğünü, yerinden “YÖNETİCİ” özgürlüğüne yoran…
-Akit serbestliğini, “hukuk kargaşası” gören…
-Her aileye bir “hukuk danışmanı”, her danışmana “Tam Teşekküllü Hukuk Bürosu”… önerimizi de kaynağı belirsiz saçmalık… olarak yorumlayanlar karşısında kala kalmak da, benim payıma düşen olsun!
Canınız sağ olsun!
***
Bir ülkede insanların büyük çoğunluğunun her şeyden şikâyetçi olmasını anlarım ama özgürlük istememesini anlayamam!
Çünkü benim açımdan anlaşılır bir durum değildir!
Fakat bir gün iktidar olduğunda -adaletli olmasına gerek yok- parmağını yalama sırasının kendisine geleceğine inananların sayısı %95’in üzerinde ise ben boşuna yazıyorum!
Özgürlük istemeyenler; parmak yalama sırasının eninde sonunda kendilerine de geleceğinden ve özgürlüğünü, yalamak da ne demek; petek, hatta kovanı götürme yönünde kullanacaklarından o kadar eminler ki!
Onun için bana;
“Uzak dur! Arabama da binme! Sonra beni de senin gibi düşünenlerden sanacaklar!” diyorlar!