“Mutlak” anlamda bir “Müslümanlık” vardır ve tüm yükümlülükler bununla açıklanmıştır. Mutlak Müslümanlıktan, kimse tek başına sorumlu değildir. Bu “Ben Müslümanım” diyenlerin toplamının ancak yerine getirebileceği bir Müslümanlıktır.
Kim hangi imkanı kullanıyorsa, bilgisi, serveti, makamı, cinsiyeti, sağlık durumu… nasılsa, ona göre de yükümlü olduğu bir Müslümanlığı vardır.
Askerin, yoksulun, bekarın, zenginin, bilim insanının… sorumluluğu, dolayısı ile Müslümanlığı birbirinden farklıdır.
Örneğin Müslümanım diyen herkesten orgeneral sorumluluğunda bir Müslümanlık beklenemez. Herkes zekat versin denemez…
Kur’an’ın durumuna göre kişilere pay ettiği Müslümanlık, ancak yeter büyüklükteki bir topluluğun toplamında ete kemiğe bürünebilir.
Bu topluluğun büyüklüğünün kavim/ulus olduğunu da belirtmek gerekir.
Kur’an; nimet- külfet gibi imkan-sorumluluk dengesini her konuda gözetir. Birinin “ben daha fazla Müslüman olmak istiyorum” sevdası ile orgeneral düzeyinde sorumluluk üstlenmesini, kararlar alıp icraata koyulmasını onaylamaz; bunu Müslümanlık da saymaz.
Herhangi bir kişi, “generaller İslam’ın sorumluluğunu üstlenmediklerinden bu iş bana düştü” de diyemez.
Müslüman general değilse, İslam’ın generallere yüklediği sorumluluktan kaçıp kaçmadığını da bilemez! Bol miktarda ayet hadis okumak, sorumluluğun bilincinde olmak anlamına ise hiç gelmez.
Hayatın ve İslam’ın bu kadar yalın gerçeği ortada iken 18-20 yaşındaki bir gencin Kur’an’ın milyonlarca Müslümana yüklediği sorumlulukları tek başına üstlenmeye kalkması ve onun ağırlığı altında ezilmesi… Yerine getiremeyince öfkeye kapılması… Öfkeyle hareket edince de bir terör odağına malzeme olması… hem üzülecek hem de şaşılacak bir cehalettir.
Müslümanlık diye kulağına üflenen yalan yanlış bilgilerle ailesiyle, okuluyla, işyeriyle, devletiyle çatışan milyonlarca genç, herhangi bir mesleği de sıradan insan becerisinde öğrenemeden, bir orgeneralin alabileceği savaş kararından kendisini sorumlu hissetmesi kimin yararınadır?
Her gün üç öğün yediği yemeğin birini bile helalinden kazanma becerisi gösteremeyen, kendini mücahit ilan edip cana, mala ve namusa saldıranların üstlendikleri davanın Müslümanlık olamayacağını bu gençlere kim anlatacak?
Kim hatırlatacak?
Kim öğretecek?
***
Bir yoksulun Müslümanlığı; iman esasları, namaz, oruç ve temel ahlak kurallarıdır. Sağlığı yerinde değilse oruçtan da sorumlu değildir.
Yoksul bir Müslümanın görevi, kendi çabasıyla veya başkalarının desteğiyle bir iş sahibi olup dürüstçe geçimini sağlamak olmalıdır. Ekmek üreten, ayakkabı diken, proje çizen… bir Müslümanın amacı, orgeneralin sorumluluğundaki savaş kararını almak değildir.
Oysa bu durumdaki bir Müslümanın amacı,
-Dünyanın en sağlıklı ve lezzetli ekmeğini üretmek olmalıdır.
-Dünyanın en kaliteli, rahat giyimli ayakkabısını üretmek ve satmak olmalıdır.
-Dünyanın en yaratıcı, fonksiyonel, ekonomik ve doğayı en az tahrip eden projelerini çizmek olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, Müslümanlar bir meslek sahibi olup onu dünyada en iyi yapan olmadıkça sefil bir hayat yaşamaya mahkumdurlar.
Bu kadar Kur’an Kursu ve İmam Hatip Okulu çocuklara dini bilgi vermenin yanında “gavurdan daha çok çalışmayı, daha kaliteli ve lezzetli üretmeyi, yaratıcı olmayı, herkes sahtekarlığa yönelse de doğrulukta ısrarcı olmayı…” öğütlemiş olsaydı Türkiye’de ve dünyada Müslümanlık çok farklı olurdu.
Bugün askerliğini bile yapmamış nice genç, hiçbir iş ve meslek sahibi olmadan “harp hiledir, ganimet, cihat…” gibi kavramları sayıklıyorsa, hakikaten geleceğimiz iç açıcı değil.
80 milyonu aşan ve oldukça genç olan insanımızı doğru dürüst bir meslek sahibi yapamıyoruz. Şimdiden iç-dış borcumuzun toplamı bir trilyon doları aşmış durumda. 15 yıl sonra emekli sayısı, “üretici” sayısını geçince bu ülkeyi kim besleyecek?
Bu konuyu ister Müslüman, isterse ateist olarak düşünelim.
Dindar neslin dünyaya örnek bir mesleği olacak mı?
Dindar nesil tükettiğinde fazla üretecek mi?
Kalite, verimlilik, ekonomiklik ve yaratıcılık yarışına girecek mi?
Yoksa genç erkekler aylak aylak dolaşırken kadın kısmı evde mi oturacak?
Bizimkiler dinlemiyor… Size sesleniyorum:
Ey Amerika! Ey Almanya! Sizin vizyonunuzda Müslümanın yeri neresidir?
İşçi midir, borç dilenen midir, terörist midir… nedir?
Ey Amerika!
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ve Japonya’yı, 1980’den sonra da Çin’i sanayi devi yaptınız.
Bizim için bir planınız var mı?
Adam gibi çalışacağımız… Kimseye el avuç açmayacağımız… Borcumuzu bütçe fazlası ile ödemeyeceğimiz… Başımız önümüzde, kimseyi rahatsız etmeden yaşayacağımız bir ömrümüz olacak mı?
Biz bunları çok istiyoruz; siz de istiyor musunuz?!
Hakikaten meraktayız; bizim için neler düşünüyorsunuz?