Alem-i İslam’da 150 – 200 yıldan beri her okumuş kendi alanında Batı ile yüzleşmek zorunda kaldı. Gördüğü tablo ise çok netti:
-Her şeyini İslam’a borçlu olanlar, neyin İslam olup olmadığını bilmiyorlardı.
-Müslümanlar tarihte çok şey başarmış olabilirlerdi ama şimdilerde hiçbir bilim alanında Müslümanın esamesi okunmuyordu.
-Batılı bu kadar akıllı ve yaratıcı iken “Biz kimiz, neyiz, ne yer, ne içeriz, modern dünyaya katkımız nedir?” türü sorularımız yanıtsızdı.
-Bizde kadın kısmı ev ve ahır işleri ile meşgul iken, Batılı kadın nasıl olurda biz Müslüman erkeklerden daha akıllı ve becerikli işlerde çalışıyordu?
-Dünya büyük bir üretim çağına girmiş iken bunu çok sonraları fark ettiğimizde üç kilo sarık, iki kilo sakalıyla sarf-nahiv tahsil eden ulemanın bütün çabası bir kilo domatesin üretilmesine doğrudan bir katkı sağlamıyordu! Daha vahimi ise bunu sorun edinen de yoktu!
Bu ve benzeri vahim durumların Alem-i İslam’ı kuşattığı günlerde Batı’ya tahsile gidenler veya Batılı eserleri okuyanlar şok bir gerçekle karşılaşmışlardı!
Kur’an’a ilişkin hemen her konu ciddi şekilde sorgulanmış ve ciltler dolusu kitaplar yazılmıştı.
Bunu söylerken Kur’an dışındaki eserleri tartışmaya gerek kalmadığı anlaşılmıştır sanırım.
Sorular çok çok fazlaydı ve yorumlar da bir o kadar acımasızdı.
Durum hala öyle!
Batı’yı az çok anlamaya çalışan genç Müslümanların bir kısmı ne yazık ki İslam’ı terk ettiler. Kalanlar da inkâr etmediler ama cevaplayamadıkları soruları “Bilmiyorum!” deme yerine inkara yaklaşan sonuçlara vardılar.
Eskiden böyleydi, Allah da Kur’an’ı Araplara gönderirken Arabın bilgisini ve kavrama düzeyini gözeten ayetler indirdi.
Bu ayetlerin;
-Hakikatte de doğru olmasına gerek yoktu! Ayetlerin içeriğinin, o tarihteki Arapların anlayışına uygun olması yeterliydi!
-Kur’an’da anlatılan Peygamber hikâyeleri tarihte gerçekleşmemiş olabilirdi. Belki adı geçen peygamberler hiç yaşamamış da olabilirdi.
-Kur’an’ı kelime kelime analiz etmeye gerek yoktur çünkü peygamberin yaşadığı toplumda Arapça bu denli bilinmiyordu, dolayısıyla da analiz edilmezdi. Doğru olan; ayetlerin ahlaki öğütleri ve tefekküre yatkın cümleleri ile yetinmek yeterliydi.
-Ahkâma ilişkin hangi ayet olursa olsun bu hükümler o tarihlerdeki anlayışın bir tekrarıydı. Bu ayetlerde bir mucize aramak yersizdi. Hele eski hükümleri bugün gündeme taşımak ise tamamen yersizdi…
Bu ve benzeri yorumlar son bir-iki yüz yılın bazı Müslüman aydınlarına ait görüşlerdir.
Bu kişilerin; tarihte “Allah’a inanmayan” filozofların “İslam filozofu” olarak ünlenmelerine çok benzediğini belirtmekte yarar var.
***
Bilimsel bir akıl, bir yöntem ile açıklayabildiklerini “Benim görüşüm bu!” diye topluma takdim eder. Açıklayamadıklarını ise “Ben anlamadım!” der.
Bir insan düşünün, ilkçağ sofistleri gibi kendisini hakikatin “ölçüsü” yapıp, anlamadığını “tarihselcilik” adı altında tarihin tozlu raflarına gömüyorsa burada kibir ötesi bir megalomani ile karşı karşıyayız!
Kur’an’da “Bu kitap anlaşılsın giye vahyedildi” (Zuhruf-3; Yusuf-2; Kamer-32…) ayetini okuyup “Bana ne oluyor ki bu kadar açık ve anlaşılır bir kitabı anlayamıyorum! Ne yapıp edip bunu anlamam lazım!” diyenler, Kur’an ayetlerini tanınmaz hale getirdiler.
***
Kur’an apaçık ve anlaşılabilir bir kitaptır. İnsanlık yaşadıkça bu kitap açıklanmaya devam edecektir. Biri çıkıp cehaletine sınır çizmeyip 7 milyar insanı yok sayarak “Bu ayetleri benim açıklamam lazım”da ısrar ederse, Kur’an cahiller elinde kargacık burgacık ve de inkârlarla tarihe hapsedilme aşamasına gelir. O zaman Kur’an için eskiden beri söylenen “Kur’an Allah’ın sözü değildir. Sadece ‘esatîrul evvelîn’ yani eskilerin efsanelerinden ve hikayelerinden başkası değildir” görüşü doğrulanmış olur!
Kitabı saçma sapan bir düzeye indirip bi de Kur’an’ın profesörü olmak en insaflısından ayıptır!
Hakikaten ayıptır!
Yazık ve günahtır!
Ne yazık ki, 80 milyonluk bir ülkede bilmediğine “Bilmiyorum!”, anlamadığına “Anlayamıyorum!” diyen bir ilim adamı yetiştiremedik!
Kulların birbirine dağıttığı bol miktardaki unvanları yakasına yapıştırıp tevazu ve alçak gönüllülüğü bir kenara bırakarak Allah’ın ayetleri hakkında ileri geri cahilce konuşmak, samimi söylüyorum ayıptır ve de günahtır.
***
Nice zamandır bekliyorum, birileri bir meal veya tefsir yazacak ve bazı ayetleri “Anlamadım!” deyip tercüme etmeyecek, bazı ayetleri de “Anlamadım!” deyip tefsir etmeyecek!
Heyhat!
Adam bize 30 ciltlik tefsir satmaya kalkıyor ve anlamadığı bir konu da yok! Her ayet tercüme edilmiş ve tefsiri de yapılmış!
İlkokul kompozisyon ödevi gibi her ayet bi güzel açıklanmış!
Her şeyi yaratan Allah’ın kitabı yerlerde sürünüyor!
Hani Allah yerleri ve gökleri ve içindeki bütün varlıkları yaratmıştı…
Hani Allah bütün matematikçileri, fizikçileri, kimyacıları, biyologları, iktisatçıları da yaratmıştı…
Neden Kur’an’ın çevirileri ve tefsirleri bir matematikçinin formülü kadar akıllıca değil!
Allah’ta bu akıl yok mu?!
Meal ve tefsir yazan nice zavallı, bunun da mı farkında değil?!
Sarf-Nahiv ilim olsaydı, bütün Araplar doğuştan âlim olurdu!
Kur’an tarihsel bir kitaptır, diyenlerde hiç mi insaf yok!
Bunu söylemek için profesör mü olmak lazım?!
Hiçbir unvanı olmayan nice inkârcı, yüz yıllardan beri bunu zaten söylüyor!
21. yüzyılda bilim çağında da bu eski sözü tekrar etmek için milletin sırtından profesör bütçesi mi kullanmak lazım?!
Neden bu ayetleri anlamadım, bunları bilmiyorum deme mütevaziliğini göstermiyoruz da Kur’an tarihsel bir kitaptır diyoruz?!