Geçmişte insanlar sabahleyin kalkar, anne baba, çocuklar, tüm ailece meyvelik ağaçlara gider, onları devşirir ve karınlarını doyururlardı. Avcılık döneminde birlikte avladılar, sonunda bölüşerek evlerine götürüp yediler. Çobanlık döneminde herkes hayvanını otlatır, sütünden ve etinden yararlanırdı. Sonunda herkes tarlasına, bahçesine sahip idi ve kendi tarlasında eker, kendi tarlasında biçerdi.
Bununla beraber insanlar her şeyi kendileri üretemiyor, başkalarına muhtaç oluyorlardı. Mesela tuz her yerde yoktu. Tuzun olduğu yerlere meyve götürüp tuz ile değiştiriyorlardı. Yahut herkes sepet yapamıyordu yahut kumaş dokuyamıyordu. Bunları alıp kendi ürettiklerini veriyorlardı. Asıl olan kendi ürettiğini tüketmekti, mübadele arızi idi.
Asıl mübadele dönemi Milattan Önce 3000 yıllarında bugünkü Irak’ta yani Mezopotamya’da barajların yapılması ile başladı. Kentler oluştu. Ticaret gelişti. Bazı kimseler, özellikle kentlerde oturanlar bir iş yapmaya başladılar. Ondan elde ettikleri para ile ihtiyaçlarını almaya başladılar.
İnsanlar beş bin senedir uygarlaşmaktadırlar.
Yani kendileri bir şey üretip satmakta ve ihtiyaçlarını başkalarından sağalmaktadırlar.
Bu uygarlaşma olayı ancak, 20’inci yüzyılda tamamlanmıştır.
1950’lerde Anadolu’nun yüzde sekseni köylü idi, kendi ürettiğini tüketiyordu. Bugün köyler de kendi ürettiklerini tüketmiyor, ürettiğini satıyor ve kendisine gerekli olanları alıyor.
İşte uygarlaşma budur.
Artık bugünkü bütün dünya ekonomide tek vücut olmuştur.
Bir canlı düşünelim ki yer küresi onun bedenidir, iskeletidir. İnsanlar da onların hücreleridir. Ulaştırma onun kan damarlarıdır. Haberleşme sistemi sinirleridir. Üniversiteler onun beynidir.
Bu beden tamamlanmamıştır. Doku hücreleri oluşmamıştır. Henüz organlar tam olarak oluşmamıştır. Şimdiye kadar parça parça değişik semtler oluştu ama aynı kromozomları ve DNA’ları taşıyan hücreler oluşmadı. Diğer hücrelerin DNA ve kromozomları başkaları tarafından oluşmuştur, değişmezler ve gelişmezler. Sadece insan topluluklarına ait hücreler insanlar tarafından oluşturulurlar. Kişiler topluluğu oluştururlar.
Bunun için önce on aile bir araya gelmeli, kendi ocaklarının genetiğini kendileri oluşturmalıdırlar. Uyum sağlayanlar ocakta kalmalı, sağlayamayanlar ayrılıp gidebilmelidir.
Ekonomi bakımından semt yani yüz hane birlikte bir yapı oluşturmalıdır.
İşte bu yüz dairedir.
Benzer yapılar içinde her apartman ayrı sosyal ve ekonomik yapı oluşturmalıdır. İhtisaslaşmış yapılar da oluşacaktır. Ancak ana hücrede yapılacak değişiklikle bu sağlanmalıdır. Yapı asırlarca devam eder. Bina yıkılsa bile aynı arsa üzerinde benzer bina yapılabilmektedir.
Bugünkü yapılar yeni sosyal ve ekonomik yapı oluşturmaya müsait değildir. Sanayi dönemi yapıları buna müsait değildir. Çadırdan nasıl yapılara geçildiğinde inkılâp olmuşsa, bugün de yüz dairelik apartmanlara geçilince inkılâp olacaktır.
İşe nerden başlıyoruz?
İnsan boyu iki metre olarak ele alınmaktadır. Bir oda iki boy karyola sığacak şekilde planlanmaktadır. Demek ki bir oda 4*4 olmaktadır. Altı bölme 96 metrekare etmektedir. Balkonları ile daha fazla olur. Bugün mevcut olan daireler bu civardadır. Biz birden başka büyüklük alamayız. Esasen oda 2, mutfak 1, tuvalet ve banyo 1, salon ve hol 2 olmak üzere beş kişilik bir aile için rahatlık sağlayan bir ev olacaktır.
Ayrıca insanlar hicret demokrasisini kullanabilecekler ve kendilerine uygun olan topluluğu ve semt işyerini oluşturacaklardır. Bu sebepledir ki binanın kıyam mülkiyeti ile intifa mülkiyetini ayırıyoruz. İntifa mülkiyetinde pay sahipleri çoktur istedikleri gibi devredebiliyorlar, kıyam mülkiyetinde ise malik olan apartmanın kiracısıdır. Başkandır. Onunla geçinenler oralarda kalıyorlar. Geçinemeyenler ayrılmak zorundadırlar. Anlaşmada tesbit edilen kira geldikçe kıyam mülkiyeti devam edecek ve kişi kendi istediği işletmeyi kuracak, kat ortakları da ocaklarını kuracaklardır. Yeter kira getiremediği zaman kira sözleşmesi feshedilecektir. Cirodan kira alındığı için kiracı borçlu olmamaktadır. Başka apartmana işçi olarak taşınır. Hayatını sıkıntı çekmeden sürdürebilir. Değişik katlar değişik ocakları, değişik apartmanlar değişik işyerlerini oluşturacaklardır ama aralarında sıkı ilişki olacaktır. Bu da yeni uygarlığı doğuracaktır.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92