Biz bir iş yaparken ona Kur’an’da yer ararız, içtihadımızı onunla teyit etmek isteriz.
Yüz dairenin temel felsefesi şudur.
İnsanlar bugünkü İstanbul şartlarında Bakırköy’de (Avrupa yakası) çalışıp Kartal’da (Asya yakası) oturmayacaklar, çalışma saatlerinin dörtte birini yollarda harcamayacaklar.
İkinci varsayımımız da şudur. İnsanlar “işçi” olmayacaklar, “ortak” olacaklardır. Bunun anlamı şudur. İstersem şu işi yaparım, istersem bu işi yaparım. Bugün istersem çalışırım istersem çalışmam. Benim doğup büyüdüğüm köyde herkesin kendi tarlası vardır. Ailece ekerler, biçerler ve yaşarlar. Herkes özgürdür. Kimse kimsenin emrinde değildir. Oysa “işçilik” demek belli saatte kalkacaksınız, iş yerine gideceksiniz, işverenin verdiği işi yapacaksınız, akşamleyin yorgun argın evinize döneceksiniz.
Eşiniz de çalışıyorsa o da aynı şekilde...
Çocuğunuz kreşte bakıcıdan dayak yemiş, yüzü morarmış olarak geliyor veya biraz büyüdüyse aile ilgisinden ve terbiyesinden uzak sokaklarda büyüyor...
Köylerdeki ilkel hayattan bıkmış insanlar kentlere kaçıyor. Köyler boşalıyor. Tarım alanları daralıyor. Köylerden kaçan bu insanları bir araya getirecek apartmanlar yapmamız gerekiyor. Böylece onlara sağlanan konfor onları orada oturtacaktır. Ayrıca tarımda belirsiz olarak çok atıl zaman vardır. Bazen çok iş yaparsınız ve çok fazla mahsul elde edersiniz. Bazen çok uğraşırsınız ama çok az mahsul elde edersiniz. Bol mahsul elde ettiğiniz zaman fiyatlar düşer zarar edersiniz, az mahsul aldığınızda bu sefer mahsulünüz az olduğu için zarardasınız. Başka yerde bol olur sizde az olursa hem fiyatlar düşer hem mahsulünüz az olur, hepten mahvolursunuz.
Biz bu duruma çare aramaya başladığımızda yüz dairelik apartmanlar aklımıza geliyor. Konfor sağladığınız gibi üretim planlamasını da yaparsınız ve tarım zararlı olmaktan çıkmış olur. Türkiye’de köylerdeki hane sayısı yaklaşık yüz kadardır. Semt projesi gerçekleştirilerek, kentlerde yüz hane bir araya gelerek semt oluşturulmalı idi. Her semtte bir bakkal ve o sokağın halkına iş verecek iş yerleri bulunmalı idi. Bu şekildeki düşüncemizden kentlerde de yüz dairelik apartmanlar projesi aklımıza uygun gelmiştir.
En alttaki üç katta 5000’er metrekarelik kapalı alanlar olacak. En altı sığınak ve garaj, onun üstü depo ambarlar, kömürlükler, onun üstü işyerleri olacak. Ayrıca apartman 1200 metrekare üzerinde oturacak. Zemin katta yazıhaneler olacak. Sonra gelen on katta onar daire ve iki dairelik sosyal tesisler olacak. Son kat ise sosyal buluşma alanı olacaktır.
Bu projenin Kur’an’da olup olmadığını araştırmaya başladık…
Bu projenin Kur’an’da hükümleri var mıdır diye düşünmeye başladık...
Kur’an’da bununla ilgili âyetleri yorumladık; yorumlamaya devam ediyoruz...
Bunlar Arapça olarak ilmî makaleler hâlinde Dergi Medhal’de yayınlanacaktır...
Bugün orada anlatılanlardan bir mesele üzerinde durmak istiyoruz.
Kur’an yerleşim yerlerini sayarken BEYT, KARYE, BELDE, MEDİNE ve MISR olarak saymaktadır. Bunların halkından bahsederek “ehli” kelimesini kullanmaktadır yani “halkı” demektedir. Buna mukabil topluluklardan da bahsederek AŞİRET, KABİLE, ŞA’B, KAVM ve MİLLET olarak bahsetmektedir. Bunları erkek kurallı çoğul olarak çoğul yapmaktadır. Beyt 1 racülden oluşmaktadır. Aşiret 10 racülden oluşmaktadır. Karye 100 racülden oluşmaktadır. Kabile bin racülden oluşmaktadır.
Demek ki 100 dairelik apartman ilk sosyal ve ekonomik ünitedir. Her kat sosyal ünitedir. 10 kat apartman olmaktadır. Bir ekonomik ünitedir. On blok ise bir kabiledir. Türkçe olarak ev halkları bir ocak, bir apartman semt, on semt bucak olacaktır.
Kur’an’da teşri edilen onlu sisteme de uymaktadır.
Arapçada sayılar mutlak olarak söylendiği zaman eşya değil kişi anlaşılır. İsnani dediğinizde iki kişi anlaşılır. Ehaden, şey’en karşılığı kullanılır. Kimse anlamındadır. Eşya anlamı yoktur. İsnan da iki kişi anlamındadır. İki kişi şahitlik yapsın dendiği zaman Türkçede cümle eksik olur, Liyeşhadu isnan dediğiniz zaman cümle tam olur, üçe ver derseniz Türkçe yanlıştır ama Arapçada tam cümledir. Yani Arapçada sayılar insanların sayısından dönüşmüştür. On dediğimiz zaman on kişi anlaşılır. Onlu dediğimiz zaman on kişiden oluşan topluluk anlaşılır. O halde aşiret on kişidir. Bir katta 10 aile bulunmalıdır.
Diğer taraftan bin yani “elf” kelimesi de “ülfet”ten gelir, birbirleri ile anlaşmış demektir. Bir kabile elf kişidir. “Raeytü elfen” dediğinizde bin kişiyi gördüm demiş olursunuz. Yüz kelimesi de yüz ocak demektir yanı yüz aile demektir. O halde apartmanımızın yüz dairelik olması Kur’an’daki millet kelimesinin sayısal manâsından da anlaşılmaktadır. Doksan kelimesi dokuz tane on olarak ifade edildiği halde, yüz kelimesi on tane on alarak ifade edilmiyor. On on yirmi oluyor. Yüze ayrı isim verilmiştir.
Şimdi bu ayrı ismin manâsı üzerinde duralım.
EVY yuva demektir, hayvanların barındıkları yer demektir. MİE demek evlik yer demektir. İlk insanlar çardaklarını savunma amacıyla bir yerde kurarlardı. Buradaki hane sayısı yaklaşık yüz olduğu için yüz sayısına MİET dediler.
O halde bizim de karyemiz yani semtimiz 100 daire olmalıdır. 10 katlı bina olmalıdır. Böylece bizim çözümümüz Kur’an tarafından da teyit edilmektedir. Yüz dairelik apartmanımız olacaktır. Sorunlarımızı orada çözmeliyiz.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92