Sam Adian
.... VE TANRI! - 2
13.08.2012
7002 Okunma, 6 Yorum

 

Yeryüzü Tarihi…

 

İlk yazıda, Tanrı’nın varlığının kavranmasına ilişkin bazı verileri ortaya koymaya çalıştım. Hedefimiz, bu verilerin Kur’an ile olan uyumunu test etmekti. Ne var ki, Kur’an da bize Tanrı’nın “enerji ve boşluk” evreninde olamayacağını söylüyor.  Bu şaşırtıcı benzerlik, bugün atom altı dünyasının keşfedilmesiyle de büyük bir paralellik arzediyor.

 

Elbette  ” Kur’an bir TANRI kavramını ortaya koyuyor ve bu da bizim için yeterlidir” diyebiliriz. Ama hayır, bu yetmez, çünkü lafzın ortaya koyduğu başka ifadelerin değer kazanması, anlamlandırılabilmesi ve anlaşılabilmesi için öncelikle “Tanrı’nın en azından bizim evrenimizin içinde olmadığı” varsayımından hareket etmek gerektiğini düşünüyorum. Bu şu anlama gelmez: “Tanrı yoktur!”, Hayır, belki Tanrı vardır ama şimdilik, Enerji ve Boşluk evreninde yoktur.  “Ahad” kelimesinin değerli bir anlamı olmalı.

 

Şimdi, çok daha kolay anlaşılabilecek veya üzerinde rahatlıkla düşünülebilecek başka bir bilinmezlik evrenine geçelim. Meseleyi biraz daha özelleştirelim ve içinde yaşadığımız dünyanın “yaşanılabilir bir yer” haline gelmesinden sonra bizim için hala “muamma” niteliğinde olan “olaganüstü” şeylere bir göz atalım.

 

Günümüzde de geçerliliğini koruyan pek çok soru cevaplanmayı beklemektedir. Ben birkaç tanesini sıralayabilirim:

 

  • Bizim dışımızda başka akıllı varlıklar veya başka bir ifade ile, başka dünyaların sakinleri gelip bizim üzerinde yaşadığımız bu dünyada medeniyetler kurmuş olabilirler mi?

 

  • Avrupa kıtası ve bağlı kıtalar ile Amerika kıtasının koparak birbirinden uzaklaşması jeolojik araştırmalara ve hesaplamalara göre  günümüzden 190 ila 325 milyon yıl önce gerçekleşti. Oysa beşerin yeryüzü tarihi bu kadar eski değil. O halde nasıl oldu da, Amerika kıtasında tıpkı Asya ve Afrika’da olduğu gibi biririnin aynı beşer profili ortaya çıktı? (Alfred WEGENER, Jeolojik zamandizim)

 

  • Dünyamızda, Bilinen insan veya organizma gelişiminin tarihi en iyi şartlar altında 1,5-3 milyon yıllık bir geçmişe sahiptir.  Oysa kıtaların ayrılması bundan milyonlarca yıl daha eskidir. Bu akıl almaz serüvende insanlığımızın dağılımı nasıl gerçekleşmiştir?

 

Daha pek çok soru sorulabilir. Paleolitik çağ olarak adlandırılan eski taş çağının günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı, insanların eşyaları kullanma becerilerinin geliştiği ve çeşitli aletler ürettikleri bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kadar eskiye ait herhangi bir yazı veya bilgiye sahip değiliz. Bütün bunlar bir “evrim” sürecini destekliyor olmasına rağmen, insanlığımızın nasıl ortaya çıktığı hususunda yeterli cevaplar vermekten oldukça uzak duruyor. Üstelik bu varsayımlar, Rift vadisinde yapılan kazılardan elde edilen bölük pörçük bilgilerle ulaşılmış sonuçlardır. Bu belki, sadece bir türün, Hominiade familyasına ait, Homo Sapiens türünün bulguları olabilir. Bu da en iyi ihtimalle günümüzden ortalama 8-10 milyon yıl önce yaşamış olan dik yürüyen bir organizmadan geldiği varsayımına baktığımız zaman, kıta kopmalarının bundan on milyonlarca yıl önce gerçekleştiği gerçeği karşısında cevaplarımız tükeniyor.

 

O halde soru şu değil midir: Nasıl?

 

Dil, hepimizin kullandığı iletişim aracı. Basit bir soru aklımızı hep meşgul eder:  Binlerce yıl önce, mısır piramitlerinde kullanılan kabartma yazılar ile Mısır’dan binlerce kilometre uzakta ve okyanus ile ayrılmış bir kıtada, yani Amerika’nın bir bölgesinde inşa edilmiş muhteşem yapılar üzerindeki yazıların (kasdettiğimiz kabartmalar ve şekillerdir) nasıl şaşırtıcı biçimde birbirine benzedikleridir.

 

İlk bakışta aklımıza gelen şey, insanların yeryüzünde yayıldıkları ve dolayısıyla sahip olduklarını da birlikte götürdükleri varsayımıdır. Ama unutulmamalıdır ki, ortada geçilmesi gereken bir okyanus vardır ve insanoğlu, yani beşer henüz bu mesafelere ulaşabilecek deniz araçlarına sahip değildi. Üstelik bir medeniyeti, binlerce mensubu olan halkları transfer edebilecek olanaklar yoktu.

 

Acaba dil dediğimiz şey de bize öğretilmiş bir şey midir? Ya da kullandığımız diller aslında Tanrı’ların dilleri midir?

 

Bunun için küçük bir yolculuğa çıkmamız gerekebilir. Teleskobun keşfedilmesinden sonra milyarlarca ışık yılı mesafedeki gök cisimleri izlenebilmektedir. Bu devasa galaksinin içerisinde acaba kaç gezegen bizim üzerinde yaşadığımız dünya koşullarına sahiptir sorusu da yeryüzü sakinlerinin hep aklını kurcalamıştır. Bugün biliyoruz ki, binlercesi bizim üzerinde yaşadığımız dünya koşullarına sahiptir. Öyleyse bu yerlerde de bizim anladığımız anlamda bir yaşam formu olabilir mi?

 

Tren keşfedildiğinde, insanoğlunun 30 km’den daha yüksek hızlara dayanamayacağı varsayılıyordu.  Ama bugün roket teknolojisi, beşerin başka dünyalara yolculuk yapabileceği fikrini güçlendirmiştir. Mesela günün birinde dünyamızdan kalkan bir roket içerisindeki astronotların başka bir dünyaya ayak basmaları halinde orada yaşayanlar bunu nasıl karşılayacaklar? Insan olarak mı yoksa Tanrı olarak mı?

 

İkinci dünya savaşı sırasında Amerikan askerleri, güney denizinin dünyadan kopmuş adalarına inmişlerdi.  Burada ikmal yerleri ve hava alanları inşa etmişlerdi. Savaş bittikten sonra da evlerine dönmüşlerdi.  Fakat garip bir şey olmuştu: Adalarda yaşayan yerliler, samandan ve bambudan uçaklar inşa etmişlerdi. Çünkü gökyüzünden gelen yabancıları Tanrı gibi görmüşlerdi ve onları gökyüzünden geri getirmeyi umuyorlardı.  Çünkü gelenler, yerlilerin dünyasında bulunmayan hazineler getirmişlerdi, Hiç görmedikleri aletleri ve silahları vardı.  Bu yabancılar avlanmıyorlardı, çünkü yiyecekleri vardı, gökyüzünden büyük bir gürültüyle ve toz bulutları içinde gelmişlerdi, Tanrı olmalıydılar. Belki de yıldızların Tanrı’sı.

 

Yakın geçmişimizde ortaya çıkan bu inanış aslında insanlık tarihine de ayna tutacak niteliktedir. Bugün bile güney denizi adalarında yaşayan yerliler arasında bu inanışın izlerini bulmak mümkündür. 70’li yıllarda bile hala sabırla Tanrıları’nın gelmesini bekliyorlardı. Gece gündüz nöbet tutarak. Ümit ediyorlardı.

 

Bir tür din. Hemen hemen bütün masallar, efsaneler ve hatta dinler bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bunun temelinde ise, beşerin kendisinden daha güçlü başka varlıklarla karşılaşmıs olmasıdır.

 

Kızılderili efsanelerinden güney Amerikalı yerlilerine, Tibet yazıtlarından Hint efsanelerine, Mısır piramitlerine varıncaya kadar hemen hemen bütün efsaneler aynı şeyden bahsederler. İlginç gökyüzü araçları ile gelen Tanrı’lardan söz ederler.  Bunlar hayal ürünü olamazlar çünkü yeryüzündeki tüm toplumlarda aynı şeyleri bulmak mümkün olmazdı. Fil suresi benzer diğer anlatımlara baktığımızda benzer ifadelerin Kur’an da da olduğunu görmek mümkündür.

 

Çok daha ilginç olan şey, dünyanın her köşesine serpiştirilmiş farklı pagan inanışlarının ortak bir özelliği vardır. Bu da, gökyüzünden gelen olağanüstü güçlere sahip olan Tanrı algısıdır. Bunların bir kısmı bu uçan varlıkların kaynağını da belirtmekle birlikte hemen hepsi, bu Tanrıların kendilerine benzer olmaları noktasında birleşmektedir.

 

Yeryüzünde yaşayanlar, kendilerinden daha güçlü olduklarına inandıkları bu varlıkları “Tanrı” olarak algılamışlardı. Birden çoktular ve güçlüydüler. Zaman içinde bu objelere ait söylentiler birer efsaneye dönüşmüş olmakla birlikte, rölyefler, heykeller, çivi yazıları ve mağara resimleri bunların hemen hemen hepsinin aynı şekilde tasvir edildiğini göstermektedir.

 

Gökyüzünden gelen bu Tanrıların bir kısmı düşmanca davranmış, bazıları yardımsever olmuş, bazıları bağışlayıcı ve lütufkar olmuşlardır. Kur’an ın Allah’a atfettiği sıfatların hemen hepsini bu tasvirlerde ve inanışlarda parça parça bulmak şaşırtıcı olsa gerek.

 

Arkeolojik buluntular ve akıl almaz mimari, teknik ve devasa yapıların binlerce yıl önce yeryüzünde nasıl inşa edildiği ve hesaplamaların şaşılacak ölçüde nasıl doğru şekilde yapılabildiği hala anlaşılabilmiş değildir.

 

Dünyanın değişik yerlerinde karşımıza çıkan tapınakların inşasında kullanılan ve son derece dikkatli geometrik hesaplamalara dayanan duvarlar ve bu duvarların yapılış şekilleri de önemlidir. Binlerce yıl öncesine dayanan bu tapınakların hangi matematik bilgisiyle ve hangi teknoloji ile inşa edildikleri bilinmemektedir. Bugün bile yapımı neredeyse imkansız olan büyüklükte ve nitelikteki bu geometrik ve hatta teknik yapıların hangi teknoloji ile ve hangi bilgiyle üretildiklerini de sorgulamak gerekir.

 

Başka bir ayrıntıyı daha not etmekte yarar vardır, Moskova müzesinde bulunan ve 40 bin yıl öncesine tarihlenen bir bizon kafatasının üzerindeki kurşun izidir. Kurşun izine bakılırsa, bizon alnının ortasından vurulmuştur. Bilim adamları böyle bir deliğin ancak çok yüksek basınçlı bir silahtan atılmış mermi ile oluşabileceği sonucuna varmışlardır. Elbette bu da bir efsanedir ama, 40 bin yıl önce nasıl bir varlık hangi teknolojik silahla bunu yapmıştır?

 

Kur’an da Talut kıssasında geçen “Tabut” kavramının (Bakara 248) Eski Ahit (Tevrat) versiyonuna baktığımız zaman ilginç detaylar görüyoruz. Buna göre Musa Tur dağındaki randevusuna gittiğinde, Rabbi Musa’ya bir sandık yapmasını emretmiş:

 

 “Rab Musa’ya şöyle dedi: (….) Meskeni ve eşyalarını sana göstereceğim örneğe tıpatıp uygun yapın. “Akasya ağacından bir sandık yapsınlar. Boyu iki buçuk, eni ve yüksekliği birer buçuk arşın olsun. İçini de dışını da saf altınla kapla. Çevresine altın pervaz yap. Dört altın halka döküp dört ayağına tak. İkisi bir yanda, ikisi öbür yanda olacak. Akasya ağacından sırıklar yapıp altınla kapla. Sandığın taşınması için sırıkları yanlardaki halkalara geçir. Sırıklar sandığın halkalarında kalacak, çıkarılmayacak. Antlaşmanın koşullarını belirten taş levhaları sana vereceğim. Onları sandığın içine koy.”Saf altından bir bağışlanma kapağı yap. Boyu iki buçuk, eni bir buçuk arşın olacak. Kapağın iki kenarına dövme altından birer Keruv yap. Keruvlar’dan birini bir kenara, öbürünü öteki kenara, kapakla tek parça halinde yap.Keruvlar yukarı doğru açık kanatlarıyla kapağı örtecek. Yüzleri birbirine dönük olacak ve kapağa bakacak. Kapağı sandığın üzerine, sana vereceğim taş levhaları ise sandığın içine koy. Seninle orada, Levha Sandığı’nın üstündeki Keruvlar arasında, kapağın üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruklar vereceğim.” (Tevrat/Çıkış,25/1-22)

 

Bu sandık tehlikelidir ve Musa’dan başkasının yaklaşması yasaklanmıştır. Onu taşıyanların özel giysileri ve ayakkabıları vardır. Nedir bu?

 

Bundan bir süre önce, Minesotada bir kolejin öğrencileri, kutsal kitaplarında anlatılanlardan yola çıkarak sandığın bir benzerini yapmak istemişlerdir. Ancak bir süre sonra öğretmenler yapımı durdurmak zorunda kalmışlardır çünkü tehlikeli ve inanılmaz olaylar ortaya çıkmıştır.

 

Bugün biliyoruz ki böyle bir sandığın karşılığı yüzlerce voltluk bir kondansatördür. Bir çeşit birleşik sandık olan Ahid sandığının da iletişim için yapıldığı anlaşılmaktadır. O halde Musa’nın kim veya kimlerle iletişim kurması istenmiş idi?

 

Bu hikaye ile ilgili olarak bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bilindiği gibi A’raf 143. Te “Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu…” denmektedir.

 Yani, Musa Sözleşmiştir, Musa’nın sözleştiği ikiden çok kişidir. Belirlenen zamanda belirlenen yere gitmiştir ama orada sadece “onun Rabbi” ile konuşmuştur. Oldukça ilginç bir ayrıntı değil mi?

 

Şimdi bir kere daha soralım: Niçin uyarıcılar gönderilmiştir?

 

Kur’an da Allah’a atfen zikredilen bütün sıfatlar pagan dinlerinde de vardır ve bunların somut dayanakları da vardır. Ve yine bu sıfatların tamamı pagan dinlerinde de “Tanrı”ya adanmış sıfatlardır. Yine pagan dinleri bu sıfatlardan ve somut verilerden yola çıkarak “Tanrı”larını tasvir etmişler, onlara tapınaklar yapmışlar, onları şekillendiren heykeller dikmişlerdir. Bunların hiç biri hayal ürünü değildi.

 

Problem neydi de bize uyarıcılır/elçiler gönderildi, kitaplar gönderdi? Tanrı’nın Bütün özellikleri biliniyor olmasına rağmen niçin böyle bir uyarma ihtiyacı duyuldu? Aslında vahyedilenler ile pagan inanışları arasında da büyük benzerlikler olmasına rağmen, niçin ayrıca uyarma gereği doğdu? (Elbette zaman içinde pagan inanışlarının örfi değişimler geçirmiş ve böylece aslından sapmış olmalarını dikkate almıyoruz ama vahyedilenler de böyle değil midir?)

 

Aslında sebep basitti, Tanrı diye tasvir edilen, şekillendirilen varlıkların hiç biri aslında Tanrı değildi. Çünkü Tanrı’nın tasviri mümkün değildi ve tasvir edilenlerin hiç biri onu resmetmiyordu.  Onlar güçlüydüler, belki rahman, rahim, kahhar vs. idiler ancak onlar da diğerleri gibi üretilmişlerden idiler.

 

Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. (İbrahim 5)

 

Elbette söylenebilecek pek çok şey vardır, ancak bütün her şeyi bir yazıya sıkıştırmanın imkanı yok ne yazık ki. Dileyen yeryüzündeki işaretleri ve ayak izlerini rahatlıkla bulabilir araştırabilir. Sağlam bir akıl ile bu işaretlerin aslında nereden geldiğini de sorgulayabilir.

 

Ya da bütün bunlar sadece “basit bir şaka” mıdır? Eğer Tanrı, Boşluk ve Enerji evreninde değilse, küçük dünyamıza kadar nüfuz etmiş bu devasa yapıyı idare eden kim?

 

Vesselam

 

(Konuya ilişkin arkeolojik verileri de derledim ancak yazı çok fazla uzun olacağı için, yazının altına yorum şeklinde eklemek istiyorum. Dileyen oradan okuyabilir.)

 

 

 

 


YorumcuYorum
Sam Adian
13.08.2012
22:21

“siru fil arzi” ifadesine uyarak yeryüzünde küçük bir seyahate çıkalım: Mesela Tibetin “Kamchuri” kitaplarında “lamaizmin” kutsal metinlerini içeren 1000 kitaba sahiptir. Üstelik bu kitaplar dünyanın en gelişmiş şifreli yazısına sahiptir. Ne var ki bu metinlerin pek azı bugüne kadar deşifre edilebilmiştir. Bu metinlerde gökyüzünde ışık saçan parlak Tanrı’ların yaşadığı, incilerden ve şeffaf kürelerden bahsedildiğini öğreniyoruz. Hinduizmin Mahabarata’sını teşkil eden 80 bin yazıtlık metinlerde de ilginç ayrıntılar vardır. (Sanskritçe’de Bharata Hanedanı’nın büyük destanı olarak geçer.) Bu metinlerde yüksek basınçla uçabilen gökyüzü araçlarından bahsedilmektedir. (Dimana). Bu metinlerin bir kısmı Kalkuta üniversitesi tarafından deşifre edilmiştir. Hindistandaki tapınakların hemen hemen tamamı bu metinlerde anlatılan tasvirlere göre şekillenmiş ve inşa edilmiştir. Tabii ki onlar sadece kopyalayarak tapınaklar inşa etmişlerdi. Gördüklerini şekillendiriyorlardı. Çünkü bu tapınaklar aynı zamanda Tanrı’ların rahat edebilecekleri yerler olmalıydı. Dimaralar bir çeşit uzay şehirleri idi. Çok büyüktüler ve gümüş ve altın gibi görünüyorlardı. Vana Paraba’nın 168-170. Bölümlerinde gökyüzünde meydana gelen bir savaştan bahsedilmektedir. Buna Göre Jura, ölümcül bir mermiyle gökyüzü şehrini parçalara bölmüş ve şehir yere çakılmıştır. Sanki binlerce yıldız yeryüzüne düşüyormuş gibi. Bu metinlerin yaklaşık 6 bin yıllık olduğu tahmin edilmektedir. Bir alıntı “Esasen güçlü asuranlar gökyüzünün 3 şehrini ellerinde tutuyorlardı, her biri çok büyüktü ve mükemmel inşa edilmişti. Birincisi demir, ikincisi gümüş ve üçüncüsü ise altın gibi gözüküyordu. Bu üç şehir gökyüzünde karşılaştıklarında Tanrı onları korkunç bir ışınla Ajibar’a göndermişti." Irak müzesi, 5 bin yıllık çivi yazıları. Gökgürütüleri ve duman bulutları ile yeryüzüne inen sır dolu yaratıklardan söz edilmektedir. Gılgamış destanı, Bu destan İncil’e benzer bir şekilde kainatın yaratılışını anlatır. Bu destanın yazarları, incil’den binlerce yıl önce yaşamışlardı. (En az 2 bin yıl önce, yani günümüzden enaz 4 bin yıl önce) Bu destanın kahramanı Insan-Tanrı karışımı bir şeydir. Destanın yazıtlarından 7. Blokta önemli bir bilgi var “enkibu, kahramanın arkadaşı” Başka bir yazıtta, 12 saat bir araç ile gökyüzüne çıktıktan sonra şöyle demektedir: Aşağıya, yeryüzüne baktım, Toprak un lapasına, deniz de yalağa benziyor. Amerikalı astronotlar da uzaya ilk çıktıklarında yeryüzünü bu şekilde tanımlamışlardı. Cezayir, ölü deniz, çölün ortasında çobanlar keçilerini ararlarken ilginç bir şey buldular. Mağaraların içinde “Kumran” metinleri vardı. Yaklaşık 2 bin yıl önce deri üzerine yazılmıştı. Bu metinlerde yeryüzüne gelen gökyüzü araçlarından ve gökyüzü oğullarından bahsedilmektedir. Tanrılar her geldiklerinde veya kaybolduklarında arkalarında ateş bulutları bırakmaktaydılar. Truva bir efsane idi ama bir maceraperest biri 1860 yılının sonlarında onu aramış ve bulmuştu. Olyeda ve Odesa şarkıları Milattan önce 8. Yüzyılda yazıldığı herkes tarafından bilinmekteydi ve bu sadece hayal ürünüydü. Henry Schruman bu dizelerin tarihi olaylar olduğuna inanıyordu ve neticede Homerin metinlerinden yola çıkarak Truva’yı bulmuştu. İncil, “Tanrı Sodom ve Gomore üstüne kükürt ve ateş yağdırdı”. Tanrı Lut ailesini uyarır, buralardan kaç, arkana bakma ve dağlara kaç ki korunabilesin. Bugün biliyoruz ki bir dağ kütlesi ışınlardan korur. Gökyüzü gemileri sıkıştırıyorlardı, şehri terk edin…. Bir imha savaşının geri sayımının başlangıcı mıydı bu? Sodom ve Gomore bir darbe ile imha edilmişlerdi, yeryüzünde kaynakları olmayan dev bir patlama ile. “Ve geriye çölden ve kurumuş topraktan başka bir şey kalmadı”….. İncilde de inanılmaz hikayeler vardır. İlyas ile ilgili bir kısım. Ateşler içinde bir araba ve ateşler içindeki atlarla İlyas geri döndü ve inanılmaz bilgilerle doldu. Orta afrikanın ilkel kabilelerinin inanışlarında “şira” dan gelen bilge Tanrıların kendilerini eğittiklerinden söz edilir. Bilinen en eski yazıtlar olan eski Hintlere ait kayıtlarda (ki bunların 6 bin yıllık olduğu tahmin edilmektedir) gökyüzünden gelen ateş ve duman saçan tanrılardan ve bu tanrıların gökyüzündeki savaşlarından söz edilmektedir. Nil vadisi boyunca güneye doğru uzanan geniş bir alanda bulunan uçak maketleri, 3 bin yıllık olmasına rağmen, aerodinamik yapılarının bugünkü uçak teknolojisinin ulaştığı şey ile şaşılacak şekilde aynıdır. Piri Reis haritaları. Bu haritaların kaynağının Hindistan olduğu biliniyor ve muhtemelen binlerce yıllık. Haritalar dikkatle incelendiğinde, uzaydan görüldüğü şekliyle çizilmiş. Zamanla çeşitli resimler eklenmiş. Peki, Kim veya kimler uzaydan bu haritaları çizip yeryüzüne fırlatmış olabilirler? Mısır, Kahire’den 20 km uzaklıkta insanlık tarihinin en büyük bulmacası durmaktadır. Piramitler. Mesela Keops piramidinin tabanı 53 bin metrekaredir. Yüksekliği 147 metreydi ama bugün 10 metre daha kısadır. Piramidin tahmin edilen ağırlığı yaklaşık 5.5 milyon tondur. 2.3 milyon taş bloktan oluşur. Her bir taş 2,5 ton ağırlığındadır. Bu taşlar Nil’in diğer kıyısından, Mokadan dağından taşınmıştır. Ne vinç vardı ne de kamyon. Nasıl taşındı? Tahta kütükler üzerinde taşınmış olabilir mi? Ama o sıralar etrafta sadece birkaç hurma ağacı vardı ve bu da işçilerin beslenmesi için gerekliydi. Taşıdılar, peki bu dev taşları 147 metre yüksekliğe nasıl çıkarılıyordu? Basit bir hesap yapalım, eğer 20 bin işçi, günde ortalama 10 blok taşıyıp üst üste koyarsa, yine de piramidin tamamını bitirebilmek için yaklaşık 664 yıla ihtiyaç vardır. Böyle ise bir firavun tarafından mozole olarak inşa edilmesi mümkün olmazdı. Eğer Keops piramidinin uzunluğu 1 milyar ile çarpılırsa, hemen hemen yeryüzünün güneşe olan uzaklığı ortaya çıkar. Ama bu tesadüf. Keops piramidinin içinden geçen boylam, kıtayı ve okyanusu iki eşit parçaya bölmektedir. Bu da sadece tesadüf. Hollandalı matematikçi Rudolf, 16. Yüzyılın sonunda Pi sayısını bulmuştu. Eğer keops piramidinin taban çevresi yüksekliği ile çarpılırsa, ilk olarak 4 bin yıl sonra Rudolf tarafından bulunan Pi sayısı bulunur. Belki bu da tesadüf. Ama hayır, piramitlerin inşası ve bundan sonra ortaya çıkan matematiksel ve astronomik değerlerin hepsi tesadüf olamaz. Keops piramidi. 1967 yılında bilim adamları piramidin iç kısımlarındaki kovukları modern ışıklarla aydınlattıklarında hiçbir sonuç elde edemeden geri çıkmak zorunda kalmışlardı. Kullandıkları araçlar hiçbir değer ifade etmiyordu. Mısırlılara göre, “dünya zamandan korkar, zaman ise sadece piramitlerden korkar” Sfenks, ne zaman yapıldığı belli değil. Luksor, kraliçeler vadisi, kaya ovuklarının içine yapılmış lahitler. Her biri ortalama 140 metre derinlikte ve aynalar yardımıyla içerisinin aydınlatılması mümkün değil. Duvarlarda pek çok sembol ve hepsi, gökyüzüne olan bağlantıyı anlatmaktadır. Ramsesin heykeli, 1200 ton, tek parça taş, 600 km uzaklıktaki mokadan dağlarında bulunan taş ocaklarından taşınmış, kimse nasıl olduğunu bilmiyor. Luksor sütunu. 3500 yıllık. 26 metre yüksekliğinde pembe granitten tek parça şeklinde yapılmış. Buraya 300 km uzaklıktaki Asuhan’dan getirilmiş. Ağırlığı yaklaşık 350 ton. Asuhan’da bulunan ve bitirilememiş olan sütun. Tek parça taş. 42 metre uzunluğunda. Ağırlığı 1200 ton. Acaba nereye taşınıp dikilecekti ve niçin yarım bırakıldı? Bugün bile dünyamızda bu ağırlıkta bir taş bloku kaldırabilecek hatta yerinden kımıldatabilecek bir vinç veya teknoloji yoktur. Daha uzaklara gidelim. Keoki Huaka, Guatemala, 2 bin metre yüksekliğe inşa edilmiş, “Tanrıların şehri" anlamına geliyor. Güneş piramidi 66 metre yüksekliğinde, tabanı 150x140 metredir. Tamamı 2.5 milyon tondur. Ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Rivayete göre yıldızlardan gelen beyaz elbiseli ve bıyıklı adam insanlara adalet ve beceriler öğretmiş, Mısır ve renkli pamuk yetiştirilmesine yardımcı olmuştu. Daha sonra bu adam çoban yıldızına geri dönmüştü ama ilerde bir gün geri geleceğine söz vermişti. Efsaneye göre Maya uygarlığının uzak şehirleri gökyüzünde asılı bir merdivenle birbirine bağlanmışlardı. Güney amerikanın sık ormanlarına serpiştirilmiş bu şehirlerin birbirine olan uzaklıkları dikkate alındığında birbirleri ile çok bağlantılı olabilecekleri ihtimalini düşünmek oldukça zor. Ama taşlar üzerine oyulmuş şekiller şaşırtıcı bir şekilde birbirine benzerdir. Daha da önemlisi bu şekiller mısırdaki taş oymalarına da büyük benzerlikler göstermektedir. Abide heykeller nobetçiler gibidir. Sanki bir sır saklıyorlarmış gibi. Burada bulunan heykeller ile, paskalya adasındaki heykeller şaşırtıcı şekilde birbirine benzemektedirler. Hatta daha da ilerisi, Nemrutta bulunan bazı heykeller ile de. Maya’lar yukarıdan gelen tanrılar için şehirler kurmuşlardı. Palekenin uçan tabutu. Bir piramidin içinde bulunan mezar odasındaki taş üzerine oyulmuş bu kabartmalar, inanılmaz bir teknik ile gökyüzü araçlarını tasvir etmektedir. Alev saçan borular ve teknik detaylar… inanılmaz. Yıldızlardan gelip tekrar geri dönen “hukukam” tanrısı’nı canlandıran taş resim… Tevrattaki bir ifadeye dikkat çekmek istiyorum: “siz insanların görmek için gözleriniz var, ama hiçbir şey görmüyorsunuz” (Peygamber hezekel) Paskalya adası, sırlarla dolu, Güney pasifikte küçük bir ada. Şili’den 4 bin km uzaklıkta. Belki de dünyanın manyetik merkezi. Yerlilere göre “gözler gökyüzüne bakar”. Devasa taş heykeller. Anadolu uygarlıklarının izlerine şaşırtıcı biçimde benziyor. Acaba bu insanlar birbirlerini tanıyorlar mıydı? Tarihin derinliklerinden fışkıran bu buluntuların başka bir yönü daha vardır. Tapınakların veya binaların inşasında kullanılan teknikler. Taşlar büyük bir titizlikle geometrik olarak kesilmiş ve öyle inşa edilmişlerdir. Bugün bile böylesine hassas kesimlerin yapılabilmesi neredeyse imkansızdır. İtikaka gölü, deniz seviyesinden 4 bin metre yukarda. Efsaneye göre kutsal anne gökyüzünden ateş saçan gürültülü araçlarla geldi. İnsanlara bilgi ve beceri öğrettikten sonra evine, yıldızlara geri döndü. Geriye dünyanın en eski mabedi kaldı. Tiahuanaco. Itikaka gölünden 30 km uzaklıkta. Itikaka gölü yılda 3 mm çekilmekte. Bir zamanlar tapınağın duvarlarını yalıyordu. Yaklaşık 1 milyon yıl önce. Ve heykeller, şaşırtıcı biçimde Güney amerikadakilerle aynı. Dünyanın her yerinde, tanıklar ve ayak izleri bulmak mümkündür.

Kur'an ı yeniden okumak gerekebilir mi?

Harun Özdemir
13.08.2012
23:57

Mr. Adian, işine karışmak gibi olmasın, "İncil'de şöyle..." dediğiniz bölümler "Tevrat'ta..." olmasın!

Sam Adian
14.08.2012
00:21

Efendim estağfurullah

siz yeter ki düzeltin, ben hata yaparım...

Sodom ve Gomore hikayesi: Tekvin 19: 24-25

Elişa peygamber : Kıtab-ı mukaddes (bölümü hatırlayamadım)

hakansarilar
14.08.2012
01:43

30-9

hakansarilar
14.08.2012
02:10

Ben bütün bu arkeolojik verilere dayanarak daha önce başka adem projeleri var mıydı diye sormuştum. Çünkü uzaydan gelmeleri mümkün olabilirse de dünyadaki eski ve henüz düzeylerini anlamadığımız medeniyetler olmasının önünde bir engel yok. Medeniyetlerin son aşaması digital ve sanal ortamlarda bilgi muhafazası olarak belirdiğine göre, eğer dünyada daha önce bugünkü düzeyden daha ileri bir medeniyet var olmuşsa ve bir şekilde ortadan kalkmışsa taştan başka bir iz bırakmayacağı söyleniyor. Onun da aslında toprağın yüzlerce metre altında kalacağı... Dolayısıyla geriye kalanların çoğunun yüksek rakımlarda bulunduğuna bakılırsa, düz yerlerde toprağın yüzlerce metre altında başka izler bulunacağı yüksek bir ihtimal. Şimdi mevcut verilerden hareket edecek olursak, bir milyon yıl önce ateşi kullanan insansılarla, avcı toplayıcı homo sapiensler arasında 950 yıldan fazla bir suskunluk var. Son 40.000 yılı gözlediğimizde, insanoğlu basit taş aletlerden genetik bilgisayar uzaya açılma noktasına gelmiş. Hatta bu süreyi son 12.000 yıla da indirebiliriz. Kabaca ademoğlu 12.000 yılda bu duruma geliyor. Buzul çağları arasında bunun gibi başka 12.000 yıllar var. Oralarda evrim ve ortadan kalmalar olması mümkün. Bugün gördüğümüz 1200 ton ağırlığındaki taşları bir yerden bir yere taşıyan eski medeniyetler için (mesela mısır) 5-6 bin yıllık bir geçmiş ortaya atılıyor. Yani sadece son 12.000 yılda bile ademoğlu şimdikinden ileri, en az iki medeniyet inkişafı gerçekleştirmiş olabilir. Bahsi geçen uzay gemili ilahlar bu dünyaya ait bir medeniyetin ürünü olabilirler(2.dünya savaşı örneğinizde olduğu gibi). Dolayısıyla "uzaydan gelenlerle Tanrı'nın yaratma biçimi" bu örneklerle ispatlanmış sayılmaz. Maddi -ya da enerji/boşluk- bir dünya yaratmak için maddi bir başka dünya yaratmak fikri bir döngü başlatmaz mı? O zaman da Tanrı-insan ilişkisi, Tanrı-Rab,Rahman,Rahim... ilişkisi olarak yeniden karşımıza çıkar. Eğer bahsettiğiniz "insan çipini yapanlar" Tanrı'yı rüyet edebiliyorsa iş biraz daha karışır. Çünkü maddi varlık Tanrı'yı rüyet edemiyor. Biraz daha açıklama gerekiyor. Yoksa benim anladığım bir kısır döngüdür.

Sam Adian
14.08.2012
03:44

Sayın Sarılar Yardımınız için teşekkür ederim. Bazen yazarken sadece aklımda olanları aktarıyorum, hatırlayamadıklarım veya eksik kalanlar olabiliyor. Endişeniz ile ilgili olarak iki noktayı düşünmeniz açısından hatırlatmak isterim. Birincisi Rab ile ilgilidir. Musa’nın rey edemediği Rab’dir. Allah değildir. Ama bu başkalarının rey edemeyeceği anlamına gelmeyebilir. Eğer Musa’nın kim olduğunu bilmiyorsak. Geçmiş tartışmalardan ve Kur'an dan da anlaşılabileceği gibi Musa’nın “Özel biri” olduğu açıktır. Yani sıradan bir beşer değildir. Sıradan olmayan Musa Allah bir yana, Rabbi rey edemiyor ise, sıradan olan diğerlerinin Rey etmesi nasıl düşünülebilir? İkincisi ise, madde kendisini üretebiliyor olabilir ama “yenileyebiliyor mu”? Aşınan, eskiyen veya kullanılamaz hale gelen madde kendisini yenileyebiliyor mu? Bu soruya parallel olarak “Yeryüzü hafızası kaç kez sıfırlanmıştır”?. Eğer buzul çağları var ise ve iki buzul çağı arasındaki süreçte beşer de var ise, bunlar yok mu oldular yoksa başka alternatifleri var mıydı? Buluntular ile ilgili bir ayrıntıya dikkat etmek yararlı olabilir. Bilinen heykeller ve rölyeflerin büyük ekseriyetinin bize gösterdiği şey, bunların ileri teknoloji ile donanmış olduklarıdır. Yeryüzünde seyahat etmek için roket kullanılması ve tabiii uay elbiseleri içinde astronotların tahayyül edilmesi düşünülmeyeceğine gore, uzay elbiseleri içinde tasvir edilen Tanrı’ların da yeryüzü medeniyetlerinden birine ait olmasını varsaymak kolay değildir.

Bir başka sorun, son 10 bin yıllık dönem içerisinde bir buzul çağının olmadığı bilgisidir. Böyle olunca hangi sebeple bir medeniyet birdenbire ortadan kalkmış olabilir? Yarım kalan üretimler dikkate alındığında bu soru büyük önem kazanır. Mayalar için de böyledir. Bilinen hiç bir neden yokken birdenbire topraklarını terk etmişlerdir. Vesselam.





Çok Okunan Makaleler
Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012 53014 Okunma
19 Yorum 28.05.2024 13:50
Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012 34559 Okunma
25 Yorum 28.05.2024 13:42
Sam Adian
FINANSMAN MESELESI VE ZEKAT
8.11.2012 27160 Okunma
46 Yorum 28.05.2024 13:53
Sam Adian
EKIMUS SALAT - Namaz bir Ritüel midir?
1.02.2012 19561 Okunma
16 Yorum 28.05.2024 14:30
Sam Adian
KUR'AN'DA CEZA KAVRAMI
14.04.2012 16953 Okunma
3 Yorum 19.04.2012 20:21
Sam Adian
IŞLEVSIZ TANRI...!
9.09.2012 15271 Okunma
43 Yorum 28.05.2024 14:10
Sam Adian
SOSYAL KAPITALIZM.
21.03.2012 14452 Okunma
24 Yorum 28.05.2024 14:39
Sam Adian
UTANMAZLIK ZINA MIDIR?
13.07.2012 14311 Okunma
16 Yorum 14.07.2012 21:14
Sam Adian
KAT'A ve NEFY
31.03.2012 14007 Okunma
22 Yorum 11.04.2012 01:44
Sam Adian
EN IYI ANAYASA YAZILI OLMAYANDIR.....
7.07.2012 13502 Okunma
35 Yorum 28.05.2024 14:26
Sam Adian
KAT'a ve NEFY - KAVRAMLAR
7.04.2012 12869 Okunma
32 Yorum 09.04.2012 18:02
Sam Adian
RIBA'nın UNSURLARI
11.03.2012 12743 Okunma
12 Yorum 15.03.2012 16:14
Sam Adian
RIBA VE EKONOMI
7.03.2012 12428 Okunma
15 Yorum 09.03.2012 06:04
Sam Adian
HMR ve SONUÇ
16.03.2012 12324 Okunma
18 Yorum 16.03.2012 18:08
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI FAKTORLER - 15
2.06.2017 12307 Okunma
3 Yorum 03.06.2017 14:51
Sam Adian
Varlığın Rabbi....
28.08.2012 12250 Okunma
24 Yorum 05.09.2012 10:43
Sam Adian
YUNUS-NUH : Mitolojiden Vahye
13.12.2012 12185 Okunma
4 Yorum 14.12.2012 14:59
Sam Adian
RAMAZAN ve TARIH
11.08.2012 12122 Okunma
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - KARAR MEKANIZMALARI
29.03.2012 11477 Okunma
15 Yorum 31.03.2012 20:26
Sam Adian
HADIM'DAN ZINAYA
12.07.2012 11417 Okunma
18 Yorum 13.07.2012 10:00
Sam Adian
SLT ve SISTEM Toplu değerlendirme ve cevaplar
19.02.2012 11354 Okunma
16 Yorum 24.02.2012 01:08
Sam Adian
DARB-I MESEL VE YETKI GASPI
8.03.2012 10522 Okunma
22 Yorum 11.03.2012 16:10
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - DEVLET ve IKTIDAR
4.04.2012 9681 Okunma
7 Yorum 06.04.2012 09:59
Sam Adian
SLT NEDIR?
3.11.2012 9565 Okunma
2 Yorum 04.11.2012 00:19
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - INSAN VE DEVLET
26.03.2012 9438 Okunma
9 Yorum 27.03.2012 16:28
Sam Adian
ŞURA
6.04.2012 9281 Okunma
7 Yorum 06.04.2012 20:27
Sam Adian
ORTAK REFERANSLAR ve BIR ÖNERI
11.04.2012 8606 Okunma
9 Yorum 21.06.2012 16:27
Sam Adian
CINSELLIK VE AKIT
19.07.2012 8100 Okunma
11 Yorum 30.07.2012 06:11
Sam Adian
BIRKAÇ NOT
15.01.2014 7809 Okunma
4 Yorum 25.07.2014 16:22
Sam Adian
MÜLKIYET MESELESI ve DÜZEN
6.11.2012 7762 Okunma
7 Yorum 21.11.2012 17:28
Sam Adian
KARAGÜLLE FELSEFESİ.....
13.10.2012 7662 Okunma
8 Yorum 23.10.2012 03:34
Sam Adian
TANRI'NIN BEDENI....
2.08.2012 7604 Okunma
13 Yorum 08.08.2012 18:26
Sam Adian
El-Lehu, Lehu ve Mülkiyet
9.12.2012 7500 Okunma
1 Yorum 12.12.2012 11:42
Sam Adian
HMR HAKKINDA - 2
14.03.2012 7202 Okunma
7 Yorum 15.03.2012 08:14
Sam Adian
YARATILIŞ
29.04.2012 7138 Okunma
2 Yorum 02.05.2012 13:07
Sam Adian
ORUCUN FAZILETLERI....
9.08.2012 7098 Okunma
4 Yorum 13.08.2012 13:58
Sam Adian
KIYAMET GÜNÜ.....
21.12.2012 7017 Okunma
1 Yorum 19.06.2019 00:43
Sam Adian
.... VE TANRI! - 2
13.08.2012 7002 Okunma
6 Yorum 14.08.2012 03:44
Sam Adian
ADEM VE TOPLUMU - 1
4.05.2012 6997 Okunma
3 Yorum 04.05.2012 15:03
Sam Adian
RIBA ve EKONOMI-1
9.03.2012 6993 Okunma
7 Yorum 10.03.2012 19:31
Sam Adian
.... VE TANRI! - 1
12.08.2012 6958 Okunma
10 Yorum 14.08.2012 07:50
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - FIYAT ANALIZI / Ucret, Fiyat, Para 20
6.06.2017 6921 Okunma
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - DIN FAKTÖRÜ
1.04.2012 6901 Okunma
11 Yorum 09.04.2012 23:53
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - ZEKAT - IKTISADI YONETIM SISTEMI - 11
30.05.2017 6746 Okunma
Sam Adian
RUBUBIYET....
6.09.2012 6708 Okunma
2 Yorum 12.10.2012 11:34
Sam Adian
AKEVLER - 3
8.02.2013 6569 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KURUMSAL CERCEVE/C - MEKANIZMALAR 10
29.05.2017 6565 Okunma
Sam Adian
ANLAMAK.....
15.03.2012 6505 Okunma
5 Yorum 16.03.2012 18:21
Sam Adian
DÜZEN MESELESI ve AKEVLER
3.02.2013 6469 Okunma
1 Yorum 06.02.2013 22:28
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - KURUMSALLIK
26.03.2012 6441 Okunma
3 Yorum 27.03.2012 20:01
Sam Adian
.... VE TANRI! - 3
15.08.2012 6439 Okunma
1 Yorum 15.08.2012 21:16
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KURUMSAL CERCEVE / A - 8
29.05.2017 6369 Okunma
Sam Adian
Ve MUKADDERAT...
14.10.2012 6297 Okunma
Sam Adian
ANLAMADA YÖNTEM
12.04.2012 6017 Okunma
2 Yorum 14.04.2012 16:04
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - BUYUME VE ETKILER - 24
10.06.2017 5892 Okunma
Sam Adian
YARATILIŞ KURAMI VE EVRIM
1.05.2012 5683 Okunma
Sam Adian
MATERYALIST NIKAH
22.07.2012 5616 Okunma
2 Yorum 24.07.2012 03:40
Sam Adian
Metod ve uygulama
18.03.2012 5606 Okunma
9 Yorum 21.03.2012 10:01
Sam Adian
BAZI ELEŞTIRILER
29.04.2012 5603 Okunma
2 Yorum 02.05.2012 20:51
Sam Adian
YARATILIŞ VE SÜREÇ
2.05.2012 5592 Okunma
1 Yorum 03.05.2012 07:38
Sam Adian
CRITICS
27.03.2012 5584 Okunma
2 Yorum 28.03.2012 22:17
Sam Adian
BAŞÖRTÜSÜ
23.03.2012 5584 Okunma
Sam Adian
... VE NIHAYET RAB
12.10.2012 5530 Okunma
1 Yorum 19.06.2019 01:06
Sam Adian
AKEVLER - 4
8.02.2013 5492 Okunma
Sam Adian
AKEVLER - 1
7.02.2013 5472 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TOPRAK VE DOĞAL KAYNAKLAR, 18
4.06.2017 5421 Okunma
1 Yorum 05.06.2017 09:35
Sam Adian
"ADIL DÜZEN"IN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI
20.03.2012 5405 Okunma
7 Yorum 23.03.2012 18:49
Sam Adian
DÖRT DELIL
22.02.2012 5279 Okunma
4 Yorum 02.03.2012 07:45
Sam Adian
EKONOMIDEKI ENSTRUMANLAR - 1
24.03.2012 5276 Okunma
2 Yorum 24.03.2012 23:10
Sam Adian
AKEVLER - 2
7.02.2013 5068 Okunma
Sam Adian
THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM - 3
25.05.2017 4989 Okunma
1 Yorum 26.05.2017 00:55
Sam Adian
YARATILIŞ VE DÜZEN
3.06.2012 4965 Okunma
Sam Adian
Allah Nasıl SLT eder?
2.02.2012 4861 Okunma
5 Yorum 03.02.2012 19:11
Sam Adian
INSAN VE DÜZEN
1.03.2012 4801 Okunma
6 Yorum 01.03.2012 19:11
Sam Adian
ARASAT'TAN BIR ARSA
18.12.2012 4800 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - SADAKA : KAMU MALIYESI - 7
27.05.2017 4715 Okunma
Sam Adian
SÖYLEYECEKLERIMIZ VAR
1.03.2012 4687 Okunma
5 Yorum 10.03.2012 08:24
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KURUMSAL CERCEVE / B- KOORDINASYON 9
29.05.2017 4615 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI PARAMETRELER - 14
2.06.2017 4614 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - RIBA - BIR OZGURLUK DOLANDIRICILIGI 5
27.05.2017 4566 Okunma
Sam Adian
EKONOMIDEKI ENSTRUMANLAR - 2
25.03.2012 4419 Okunma
1 Yorum 25.03.2012 05:43
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KARZ-I HASEN / YATIRIM FONU - 13
31.05.2017 4407 Okunma
Sam Adian
SLT ve CEMAAT -
4.02.2012 4358 Okunma
1 Yorum 05.02.2012 08:58
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TOPRAK VE MULKIYET - 6
27.05.2017 4355 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KAYNAKCA - 30
15.06.2017 4351 Okunma
Sam Adian
SLT ve MESCID
25.02.2012 4350 Okunma
Sam Adian
YARATILIŞ - 2
30.04.2012 4345 Okunma
Sam Adian
SLT-CEMAAT ŞERHI
15.02.2012 4340 Okunma
6 Yorum 16.02.2012 17:53
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI EVRIM - 26
12.06.2017 4239 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - YAPISAL ANALIZ - MAKRO/MIKRO - 23
9.06.2017 4227 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - URETIM VE ISHLETME - 19
5.06.2017 4224 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TARIHSEL YANILGILAR - 4
27.05.2017 4150 Okunma
Sam Adian
THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM - 1
24.05.2017 4098 Okunma
Sam Adian
INSANLIK ANAYASASI HAKKINDA-1
12.03.2012 4092 Okunma
2 Yorum 12.03.2012 17:32
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - INFAQ - TASARRUF MEVDUATI - 12
31.05.2017 4084 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI DENGELER/REFAH TOPLUMU 25
11.06.2017 3803 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI YONETIM SISTEMI - BANKA - 16
3.06.2017 3794 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TUKETIM - 21
7.06.2017 3752 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - SERBEST TICARET ve PIYASALAR - 22
8.06.2017 3709 Okunma
Sam Adian
THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM - 2
24.05.2017 3531 Okunma


© 2024 - Akevler