İsrailiyat zulmü
Böşörtüsü konusunda yazmayı düşünmüyor idim. İçki bahsinde kelimenin kullanılıyor olmasına rağmen, bu konuya girmenin şimdilik doğru olmayacağı kanaatinde idim. Çünkü bu mesele öteden beri İslam dünyasında bir “istismar” konusu olmuştur. Öte yandan bu yasak “şeriatın” (kur’an ı tenzih ederek) “dahiyane buluşu”dur. Böylece toplumun en az yarısı diskalifiye edilmiş, ayak altından çekilmiştir. Yönetenlerin daha rahat hareket etmesini sağlamış, diledikleri gibi at koşturmuşlardır.
Bu meselenin tarihsel dayanakları ayrı bir konudur. Ancak bin yıldan fazla zamandır, İslam dünyasında kadını toplumun dışına iten ve mahkum eden bir uygulamadır. Bir vakıadır. Günümüz dünyasında, ideoloji bataklığına saplananların kolaylıkla kullandıkları bir silah haline gelmiştir. “mü’min erkekler ve Mü’min kadınlar birbirlerinin velileridir” lafzını unutanlar, bu meseleyi siyasetlerine alet etmekten çekinmemişlerdir. Allah'ın hangi ayetine dayanarak "zulüm" imaparatorluğu kurulduğunu kimse sormamıştır.
Bu mesele yüzünden zulme uğrayanları, mağdur olanları elbette tartışmıyoruz. Hangi sebeple olursa olsun, insanların tercihleri yargılanamaz. Ister inançları gereği olsun, ister başka gerekçelerle olsun. Ancak bu durum, kendilerini “RAB” yerine koymak suretiyle ümmetin başına bela edenleri eleştirmemize engel değildir.
Meseleye Kur’an açısından bakmak gerekirse: (mümkün olduğunca yorum yapmadan)
“Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innellâhe habîrun bimâ yasneûn” (Nur 30)
Ebsârihim (أبصارهم) : “Onların Gözleri” (Istılah)
Basiret (بصيرة) : Öngörü
Besar (بصار) : Falcı
Ebsar (أَبصار) : Burun
İbsar (إبصار) : Görme Yeteneği
Ayn (عين) : Göz
Furuuc (فروج) : Tavuk, piliç, chicken, frog
Frc (فرح) : Neşe, keyif, sevinç, joy
Furucehum (فروجَهم) : Kendini koruyan (Istılah), Bel bölgesi (sözlük)
(Aynı kelimeler Nur 31’de dişil olarak kullanılmaktadır.)
Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn, ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûn (Nur 31)
Ziynet (زينت) : Dekore edilmiş, dekorlu, süslenmiş
Zehere (ظهر) : Geri, arka, sırt
Zahere (ظاهر) : Bariz, açık, belli, görünüş
Ma-zehere (ظهر ما) : Açıkta, göründü, ortaya çıktı
Darebe (ضرب) : Vurmak, isabet, hit, basma
yedrib (يضرِب) : Tıklama, izlenme, basılan
Humr (خمر) : Şarap (ıstılah), Maya (sözlük)
(“humr sarhoş eder, aklı örter, öyleyse himar da baş örtüsüdür”????)
Himar (خمار) : Susturucu (sözlük)
Bihumrihinne (بخمرهن): Boyunları (sözlük)
Hımar : Örtü, masa örtüsü, yer örtüsü (örf)
Khomar (Sanskrit) : Saç ((Hımar)
Bihumra (Sanskrit) : Kel
Başörtüsü : الحجاب, شاحا, وشاح, غطاء (sözlük)
Ala : üzerine
Cuyub : cepler, göğüsler
“….vemsehû bi ruusikum….” (Maide 6)
Res = Baş / Başlarını mesh etsinler……
“himar ur res”? = başı örtmek????
Nur 30 ve 31. Ayetler bu konunun temel noktasını oluşturmaktadır. Her iki ayette de asgari örtünme sınırları (furuc) belirtilmekte, Mü’min kadınların tanınır olabilmeleri için yapmaları gereken şey açıklanmaktadır. Nur 31. Ayette açıkça cuyubların üzerine salınması gereken hımar’dan söz edilmektedir. Ayette ne başı örtmek, ne de başa atıf olabilecek bir ifade yoktur.
Kendilerini “yetkili” zannedenler, çeşitli te’vil ve kıyas yöntemleriyle Allah’ın öngörmediği bir çerçeve ortaya koymuşlardır. Allah ıslah etsin.
“Yâ eyyuhen nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn, zâlike ednâ en yu’refne fe lâ yu’zeyn…..” (Ahzab 59)
Yudni (يدني) : Minimizing, minimize
Yudnî : Sarınmak (Istılah)
Cilbab (جلباب) : Kaftan, rop, elbise, bornoz
yu’ref : Bilinen, bilinir (tanınmak)
yu’zi : Zarar verilmesi, zarar vermek, zarar
Meselenin diğer bir dayanağı olan Ahzab 59. Ayetin lafzı da çok açıktır. Akledenler için elbette bir ibret vardır.
Mezheplerin bu konudaki görüşlerini dikkate almıyoruz. Ama bir hatırlatma olması açısından Ebu Hanefi’ye göre “vücudun yarısından bir fazlasını örtmek”, Imam-ı Yusuf’a göre, “Yarısını örtmek” ve Şafii’ye göre ise “vücudun üçte ikisini örtmek” TESETTÜR olarak vazedilmiştir. Merak edenler açar bakarlar.
Resulullah zamanında kadınların erkekler ile birlikte hareket ettikleri, aynı kaptan abdest aldıkları gerçeği için de merak edenler . (Buhari, vudu 43 Ebu Davud, taharet 39- İbni Mace, taharet 36-Nesai, taharet 56)
Ayetin gerçekte ne kasdettiğni anlamak isteyenler, kabeyi tavaf eden cahiliye kadınlarının durumuna da bakabilirler. (Kurtubi, el Cami-il Ahkamil Kuran 7/189)
Daha da merak edenler “Ey ademoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafetleri indirdik” (Araf 26) ayetini de inceleyebilirler.
Dünyayı tanımayanlar, dünyadan bi-haber olanlar, oturdukları yerden dünya hakkında kararlar verip fikir yürütebilirler. Ancak onların böyle yapmaları dünyanın gerçeklerini değiştirmeye yetmez. “Zan” ile yola çıkanların yaptıkları “te’vil” zulme sebebiyet verenleri, buna sebep olan kuralları ve uydurmaları göz ardı etmeye de yetmez.
Özellikle bu mesele ile ilgili olarak kendilerini “ilim” erbabı sayanların nasıl fanatikleştiğini, nasıl bir kaosun içinde çırpındıklarını da görmek açısından önemlidir. Doğruluk iddiasında olanların en azından “Doğru” söylemeleri de beklenir. Elbette bu mesele yüzünden zulme uğrayanların, canlarına kıyanların durumları ile dalga geçenleri “hak” ile ilişkilendirmek mümkün değildir. Bunlara söylenecek şey, “siz zulüm düzenini mi değiştirmek istiyorsunuz? Ne ile değiştireceksiniz, kendi zulmünüzle mi?” demekten başka bir şey olmaz.
“Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ, fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn” (Bakara 79)
(Ayetin ne demek olduğunu anlamayanlar, açar bakarlar)
Vesselam
Not: Benim anlayışımda “fanatizm” yoktur, benim anlayışımda her ne olursa olsun “nezaket” çerçevesini aşmak yoktur. Bundan böyle, “adaba mugayir” ifadeler içeren hiçbir yorumun yayınlanmasına izin vermeyeceğim. Bunu hakaret sayanlar “adab”ı göz ardı etmeden önce düşünmek zorundadırlar.