Oruç ya da Sawm
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn” (Bakara 183)
“Eyyâmen ma’dûdât, fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn, fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh, ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn” (Bakara 184)
“Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân, fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh, ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn” (Bakara 185)
“Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn” (bakara 186)
“Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid, tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yettekûn” (Bakara 187)
“Oruç” Farsça kökenli bir kelime oluup “Rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapça’da oruç “savm” ve “sıyâm” kelimeleriyile ifade edilir.
“Savm” sözlükte; kişinin kendisini yeme, içme, yürüme ve konuşma gibi her hangi bir söz, eylem ve davranıştan alıkoyması, bir şeyden uzak durması, susması, bir şeye karşı kendini tutması ve engellemesi demektir. En basit haliyle “bir şeyi yapmaktan geri durmak, yavaşlamak” manasına gelir.
“sizden öncekilere olduğu gibi size de oruç farz kılındı” Ne demek bu?
Deniliyor ki: “savm” kelimesi; müminin ibadet niyetiyle imsak vaktinden iftar vaktine kadar kendisini yeme, içme ve cinsel ilişkiden alıkoyması demektir. (Rağıb, s. 291) Tabii bu ibadetin insanı Takva’ya erdirmesi vs. gibi açıklamalar da ayrıca dikkate alınması gereken bir şey.
Peki bu ibadet! veya Sawm insanı Takva’ya erdiriyorsa, bu erenler nerde?
Müesses manada Orucun basma kalıp bir rituel haline dönüştürüldüğü açık. Bu haliyle “fayda sağlama” özelliğini de kaybetmiş görünüyor.
Ritüel nedir? Ritüel, sonuçları itibariyle Akıl ve mantık dikkate alınmadan sadece yapılmış olmak için yapılan eylemdir. Oysa bu Kur’an ın mantığını aykırıdır. Allah böyle bir şey emreder mi?
Müesses nizam, buna da pek çok açıklama üretmiştir elbette. Kimi sağlık için gerekli bir şeydir demekte, kimi terbiye edicidir demekte vs. Bu konuda detaylara girmek istemiyorum, dileyen kaynaklarından ne oluduğunu araştırabilir. Karagülle’nin de oruç için “aşı” dediğini biliyoruz. Ama dünyada, özellikle Tıp literatüründe “orucun faydaları” şeklinde özetlenebilecek herhangi bir bilimsel çalışmaya da rastlayamıyoruz. Bu konuda her ne kadar bazıları çeşitli fikirler ileri sürseler de, elimizde bilimsel bir very yok. Tabii, rivayetlerden sünnete ve hadislere ilişkin olanlara da ifade edilen “az yiyin” şeklindeki ifadelerin de dikkate alınmadığı ayrı bir meseledir.
Eğer oruç “hastalıklara karşı aşı” ise, o zaman niye insanlar hasta oluyorlar? Pakistanlı bir komşum vardı, Oruç tutacağım diye şeker komasına girdi. Allah rahmet eylesin. Burada hemen, “e hastaysa oruç tutmayabilirdi” diyenler de olacaktır. Evet ama o, aç kalmayı bir fazilet sayıyordu. Öyle öğretilmişti.
Karagüllenin “oruç zorunlu değil, isteyen yapar” dediğini de hatırlamak gerektiği kanaatindeyim.
Beşer denilen varlığın enerjiye ihtiyacı var. Bizler ihtiyacımız olana enerjiyi yediğimiz içtiğimiz şeylerden karşılarız. Yemeyi kestiğimiz zaman, ihtiyaç olan enerji nereden gelecek? Bunu nereden çıkartıyorum, …” kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum…” Bakara 187 deki ifadeden. Eğer Oruç “nefse eziyet etmek ise” niçin böyle bir ifade kullandığını sorgulamak gerekmiyor mu?
Bakara suresindeki ayetler, “sawm” kavramını genel olarak tanımlamaktadır ama herşeyden önce “Sawm nedir” sorusuna da bir cevap bulmak gerekiyor.
Mesela: “Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ, fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ” (Meryem 26)
Meryem konuşmamaya sawm etti diyor. İlk bakışta bu ayete dayanarak “oruç” denilen şeyin “konuşmamak” olduğunu düşünebiliriz.
"Ye, iç ve gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görürsen, 'Ben Rahman için oruç tutmaya karar verdim. Bugün hiç bir insanla konuşmayacağım' de."
Demek ki konuşmuş. Birini görünce ona “konuşmayacağım” diyorsa konuşuyor demektir. Konunun önüne ve arkasına baktğımız zaman Meryem’I zorlayan şeyin kavminin zanları olduğu anlaşılıyor. Bir çocuk dünyaya getiriyor ve bunu açıklayamıyor, bu da sıkıntı veriyor. Öyleyse Ayet şöyle mi diyor:
“….. Sen bu konuda onlarla konuşma, ben gereğini yapacağım!”
Ayette geçen “ukellimu” ifadesine dikkat edersek kökü KLM, Kur’an da nasıl?
“…keburet kelimeten tahrucu min efvâhihim,….” (Kehf 5) Atalarından duydukları yalan yanlış sözlerle kafa tutuyorlardı ….?
“…ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi…:” (Al-I İmran 39) Gerçeği getiren, doğru olan…..?
Demek ki, ...ayette anlatılan Meryemin ONLARLA MÜNAKAŞADAN UZAK TUTULMASI olduğu anlaşılmıyor mu?..Savm ettim diyor..benimle uğraşsanız da sizinle tartışmayacağım ve eğer istiyorsanız rakip buyrun beşikteki..
Kur’an daki ayetlere dikkat etmek gerek. Bakara suresinde sawm’dan bahsederken birdenbire hakimlere rüşvet vermeyin diyor ve devamında kafirlerin öldürülmesinden sözediyor. İyi de bunun sawm ile ne ilgisi var?
Bu durumda sawm gerçekten aç kalmak mıdır?
Mesela:
- Hata ile birini öldürürsen sawm et, beladan uzak dur, uzaklaş, çünkü öfkeli biri gelip seni bulabilir….
- Eşine zihar yaptıysan iki ay ondan uzak dur. Yaptığın kötülüğün farkına var, onunla kavga edip durma. Vs.
Böyle midir? Sırf gelenektir diye, Sawm’ın gerçekte kasdettiği şey bunlar ise, ayetleri geleneğe kurban mı etmeliyiz?
Ayet niye bizden öncekilere işaret ediyor? Bizden öncekiler daha mı iyi biliyorlardı? Yoksa onların yaptıkları da bizim yapmamız gereken şey midir?
“Yüksek sesle çağır. Esirgeme sesini. Boru gibi yükselt ve Yakup evine SUÇLARINI BİLDİR “
“ Halbuki her gün beni arıyorlar. Ve yollarını bilmekten hoşlanıyorlar. ADALET ETMİŞ ve Allah’ın hükümlerini bırakmamış bir millet gibi, benden doğru hükümler soruyorlar.Allah’a yaklaşmaktan hoşlanıyorlar “
“Niçin oruç tuttukta görmüyorsun, canımızı alçalttıkta bilmiyorsun diyorlar”
“İşte siz orucunuz günün de işiniz peşindesiniz, bütün işçilerinizi sıkıştırırsınız “
“İşte siz kavga ve çekişme için ve kötülük yumruğu ile vurmak için oruç tutuyorsunuz, bugün öyle oruç tutmuyorsunuz ki,yüksek yere sesinizi işittiresiniz.”
“BENİM SEÇTİĞİM ORUÇ, İNSANIN CANINI ALÇALTACIĞI GÜN böyle mi olur. Saz gibi başını iğmek ve altına çul ve kül sermek mi? Buna mı oruç, Rabbe makbul gün diyorsunuz?”
“KÖTÜLÜK ZİNCİRİNİ AÇMAK, BOYUNDURUK BAĞLARINI ÇÖZMEK, EZİLMİŞ OLANLARI HÜR OLARAK KOYVERMEK VE HER BOYUNDURUĞU KIRMAK. BENİM SEÇTİĞİM ORUÇ BU DEĞİL Mİ ? “
“KENDİ EKMEĞİNİ AÇ OLANLA PAYLAŞMAK , YURTSUZ DÜŞKÜNLERİ KENDİ EVİNE GETİRMEK VE ÇIPLAĞI GÖRÜNCE ÜSTÜNÜ ÖRTMEK VE KENDİ ETİNDEN OLANDAN KAÇINMAMAK DEĞİLMİ ? (Işaya, Bab 58, 1-8)
Kimileri diyebilir ki, bu bizi ilgilendirmez, öyleyse Kur’an a bakalım:
“Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn, ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb, ve ekâmes salâte ve âtez zekât, vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed, ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’s ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn” (Bakara 177)
Göz ucuyla bakınca bile ne kadar da benzer olduğunu anlamak hiç zor değil. Demek ki bizden öncekileri işaret etmesi boşuna değilmiş.
Bugünler malum, mübarek ramazan (tabii gerçekte ramazan olup olmadığı da tartışılır) ama kimse oruç denilen şeyi gündeme taşımıyor. Ramazan ayının zamanı ve takvim ile ilgili tartışmalar da gerekli olmakla birlikte, sawm’ın kendisi bana gore daha da önemli.
Şu açık ki, Sawm, sabahtan akşama kadar aç kalmak değildir. Kimileri diyorlar ki, ayette “yiyiniz içiniz, gündüz olunca da sawmı tamamlayınız” öyleyse bu aç kalmaktır. Böyle midir?
Acaba biz mi kavramları karıştırıyoruz?
SLT : Bilgi ve destek mekanizması
ZEKAT : Arınma ve refaha katılım
SADAKA : Vergi, vatandaşlık görevi
INFAK : Paylaşma
SAWM : Kötülüklerden, beladan uzak durma, Kötülükleri Allah’a havale etme
Bu tanımlamalar üzerinde tartışılabilir elbette. Ancak gerçekte SAWM NEDİR? Sorusunun cevabının “aç kalmak” olduğunu hiç sanmıyorum.
Tabii, Sawm denilen şeyin sadece Ramazan ayına mahsus bir eylem olduğu varsayımına da bakmak gerek. Ve günlerine de….
“…kutibe aleykumus sıyâmu…” (Bakara 183) ….Sizin üzerinize oruç yazıldı…
“Eyyâmen ma’dûdât…” (bakara 184) iki elin parmakları kadar….
Zamanına gelince:
“….fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh…” (Bakara 185) … O dolunayı görenleriniz sawm etsin… (niye hilal arayıp duruyorsak artık…)
Müesses anlayışa göre, Ramazan bazen soğuk günlere bazende sıcak günlere denk gelir. Bir ay olması sebebiyle süresi de çoğunlukla 30 gün ve bizde buna uyuyoruz, itaat ediyoruz. Peki biri kalkıp bize sorsa, dese ki “niçin böyle yaptınız?” ne diyeceğiz?
“Atalarımızı böyle yapar bulduk ve onlara uyduk” mu diyeceğiz?
Vesselam