"New York ekonomisi 1,56 trilyon dolar, Rusya’nın tüm ekonomisi 1,27 trilyon dolardır. Bunun en kestirmeden anlamı: New York>Rusya" haberi ile tetiklenen bu günkü yazımızda siz saygıdeğer okuyuculara; FED>New York>Rusya denklemini izah etmeye çalışacağım. Karman çorman bir kum fırtınası estireceğim ve bu fırtınadan nasibinize düşecek kumun miktarı da, yazımızdan anladığınız kadar olacaktır...
Dünyada iki süper güç vardır..!?
Dünya insanları ve biz; Özellikle 2. Dünya savaşından sonra başlayan ve adına soğuk savaş dedikleri, 30/35 yıllık bir zaman diliminde daha çok dillendirilen halk diliyle midemizde, Sermaye’nin yutturduğu "süper güç" soslu sarmaları ve dolmaları ile bu güne kadar yaşatılıp getirildik.
İki süper gücün USA tarafında AB ülkeleri, SSCB tarafında da Çin adı çokça zikredilen 2.ler olarak her daim kulağımızda çınlatılmıştır ve hala da çınlatılmaktadır. İnsanlar iki süper güç palavrası ile uğraşıp dururken, saman altından usul usul Sermaye de akıp gidiyordu.
Özellikle Kıta Avrupa’sından göç edip ikametgahını ABD’ye taşıyan sonra ilk defa “1791’de ABD birinci bankası” diye başlayan ve 1913 yılında son şekli ve ismi ile “Federal Rezerv Sistemi (FED)” olarak sağlam kalıcı bir kök bağlayan Sermaye önce ABD’yi, sonrada diğer dünya ülkelerini gırtlağından yakalayıp her istediğini yaptıracak en son yapısına kavuşmuş oldu.
Siz okuyuculara ABD’nin serbest banka dönemi/Bağımsız hazine sistemi/Milli bankalar dönemi ve son olarak FED sistemini ve o yıllarda buhran yaşayan ABD ekonomisinden bahsetmeyeceğim.
Benim bu yazıdan meramım; Aslında ülkelerin değil sermayenin bir güç olduğunu ve Türkiye olarak karşı karşıya kaldığımız ve bundan sonra başımıza gelmesi muhtemel olayları ve tehlikeleri izah etmeye çalışmaktır.
“Çarlık Rusyası'nda Gregoryen takvimine göre 25 Ekim 1917'de, (Milâdi takvime göre 7 Kasım 1917) Petrograd'daki Kışlık Saray'ın Vladimir İlyiç Ulyanov, bilinen adıyla Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin eline geçmesiyle başlayan süreç sonucunda Sovyetler Birliği kısa adı ile SSCB kurulmuş ve Jojef Stalin’in (1953) ölümüne kadar tam tekmil devam etmiştir…”
Hani bizim 1960 darbesinden itibaren "darbe spikeri" önderliğinde ki gençlerimizin: “Allahsız, Kitapsız Komünistler” demeye başladığı, Nikita Sergeyevich Khrushchev (1965/1971) ile hal edilmeye başlanıp (1985/1991) Genel Sekreter ve (1990–1991) Devlet başkanı Mihail Sergeyeviç Gorbaçov ile ortadan kaldırılan SSCB’den bahsediyorum.
Hani 1960’lı yılların başından itibaren dünya raflarından kaldırılmaya başlanırken bu topraklarda yeni yeni kök, dal ve budak salmaya başlayan; 1967’li yıllarda aklımızda çok yer eden “6. Filo defol!”, “Emperyalist, Faşist Amerika!” sloganları ve ile sözüm ona, Komünistlerin bile tedavülden kaldırıldığının farkında olmadığı Sosyalizmden bahsediyorum.
Hani deriz ya: "Biz Batıyı 30-40 yıl geriden takip ediyoruz,". Bu geriden takip sadece teknoloji alanında değil ithal ettiğimiz ideolojilerde de olduğunu yaşadığımız yakın tarih sürecine bakınca gayet net anlıyor insan değil mi..?
Oy.
Şunu söylemeden geçmek istemiyorum: 15 Temmuz 2016 istila girişimi şunu çok net olarak göstermiştir ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin artık bela limiti dolmuştur. Ne bir daha Milletten özür dileme; Ne de bu hatadan da şöyle bir ders çıkaralım deme şansımız kalmamıştır gayrı. Bu sebeple attığımız bir adım yere düşmeden, bir diğer adımımızı atmamalıyız.
Bu günlerde Vatanseverler + Vatanseverlere benzeyen, kendisini sinsice gizleyen ABD’li, RUS olanlar ile ABD ve RUSYA tarafın da olduğunu hiç gizlemeyenler arasında sürdürülen bir kargaşa mevcuttur.
Son yaşanan vize krizi şunu net olarak göstermiştir ki ABD: “Evet! istila girişimini ben planladım, Fetö uyguladı. Topuz’da, Papaz’da bizim adamımızdır Üstüme çok gelme. Ha! birde Ruslar ile yaptığın S/400 ve İran ile yaptığın şu yerli para anlaşması vs. çok canımı sıkıyor” mesajı vermiştir. Sizde böyle düşünüyorsanız doğru düşünmüyorsunuz demektir. Neden?
Hatırlayın zamanında, birkaç gün önceden esrarengiz sır dolu haberler herkesten önce, önceki zamanda Aydınlık ve sonraki zamanda Taraf gazetelerine gelirdi..!? Ve bir de Yaverleri gözünüzün önüne getirin. En yakın adamlardı değil mi? Azımız müstesna çok şaşırmıştık hani.
Oyun şekil değiştirip devam ediyor. Marifet, görebilen gözler ve idrak edebilen yürekler de. Bir elde beş parmak vardır. FETÖ bu işin yalnızca en zayıf olan sırça parmağıdır. Sermayenin son vatanı ve en büyük sopalarından biri Amerika Birleşik Devletleri sadece Fetöcüler ile çalışmaz.
"Vize krizine" derman olsun duası ile çok önceden bir yazıda sorduğumuz soruyu bir daha soralım: Neden, planlı ve çok hızlı bir şekilde ABD ve AB’den uzaklaştırılmaya mecbur bırakılıyoruz..?
Yaşadığımız yerkürede özelikle son yarım yüzyıldan itibaren çok hızlı bir şekilde ilerleyen sanayileşme ve özellikle teknolojik gelişmeler ile dünya insanlarının bu küreye olan bağımlılığı ve hayranlığı arasında kusursuz bir paralellik vardır. Tabi bu paralelliğin kesintiye uğramadan bir arada gitmesi için de paraya ihtiyaç vardır. Yeryüzünde kağıt paraya olan ihtiyaç ve paraya verilen kıymet ne kadar artar ise Sermaye sahipleri de o derece sözünü dinletir hale geliyor. Ülkeleri yöneten ekiplerin önüne para, akabinde hayatın konforu ve parıltılı dünyanın cazibesi koyulunca her dediğini yaptırmaya başlıyor. Meselenin daha iyi hafızalarda yer edip anlaşılması açısından, İsrail’de bile yolsuzluk yapan başbakanların olduğunu ve yargılandığını düşünmek yeterli olacaktır sanırım.
Bu çok hızlı ilerleyen (bizde 80 darbesi sonrası) teknolojik kum fırtınası Sosyalizmi tamamen; İslami düşüncelere de çok büyük tahribatlar vererek yıkıp geçmiştir. Yıkıp geçmeye de devam etmektedir. Geldiğimiz an itibari ile Sosyalizm, solculuğa; Komünist, Ertuğrul Kürkçü’ye;
Din, foyası ortaya çıkan Fetö ve numarası milletçe de bilinen, adına veya soyadına İslam ekleyerek kendini gizleme telaşında olan İslamcılığa;
İslamcı da, en belirgin hali ile muhalif Eliaçık ve “Allah’a Celle Celalühu ve Peygamber Efendimize Salavat getirmenin yalakalık olduğunu” saçmalayan Anti Protokolist’e dönüşmüştür. Bunlar ve bunlara eş yüzlerce örnek de bu kum fırtınasından ülke olarak bizim nasibimize düşenlerdir.
Yalnızca bu toprakları değil bütün dünya ülke ve insanlarını tam ortasına alan bu büyülü kum fırtınasını başlatan ve sürdüren Sermaye’nin; Sosyalizm, Şeriat, Monarşi vb düşünce ve bir rejim takıntısı da yoktur. Sayın Cumhurbaşkanımız R. T. Erdoğan’ın bütün dünyaya işaret ettiği dünyanın Beş’inden biri olan Çin’e ve daha iyi anlaşılsın diye bir de Beş’in en büyük partneri S. Arabistan’a bakılması Sermaye’nin ideoloji, rejim, ülke seçmediğinin en büyük göstergesidir.
Bu kum fırtınası hangi hedeflerin gerçekleştirilmesi amacı ile çıkarıldı?
Ülke ve Millet olarak bu kum fırtınasından nasıl kurtulacağız?
Ben sigara içtiğim ve sevdiğim yıllarda sigarayı bırakma dileğini, sigarayı bırakırım korkusu ile dualarıma bile koymazdım. Şimdi bizim hem Devlet hem de Millet olarak Sermaye’nin elindeki geçici konfor ve büyülü cazibesinden kurtulmak istemek gibi bir derdimiz var mı..?
Böyle bir derdin sahibi olan dostlar ile bir sonraki yazımızda dertleşmeye ve derdimize derman aramaya devam edeceğiz, Allah izin verirse…Bin selam
saymayansayilmaz@gmail.com 05058819030 @hikmetguvel