1990’ lı yıllarda, Adana terminalinde şöyle bir furya vardı. İlk başta Diyarbakır Seyahat isimli bir otobüs firması vardı. Daha sonra Hakiki Diyarbakır Seyahat ismi ile bir seyahat firması daha açıldı. Son olarak da Öz hakiki Diyarbakır Seyahat firması açıldı. Böyle tuhaf, böyle komik bir yarıştı, firmalar arasında ki rekabet veya kendilerini müşterilerine ifade etme şekli…
1950 seçimlerinde, Adnan Menderes aslında bir seçim kazanmadı. Millet başına çöreklenmişler den o kadar yılmıştı ki, bunlar olmasın da kim olursa olsun mantığı ile önüne gelen, Menderes ve ekibini seçti. O gün, kimliği çokta önemli değil, biraz mektep yalamış başkaları da talip olsa idi devlet yönetimine, zaten onlarda millet tarafından seçilecekti, anlatabiliyor muyum?
Burada, aklımızın en hatırlanabilir yerinde tutacağımız en değerli bilgi, Millete ilk defa bir söz hakkının verilmiş olması; Söz hakkına kavuşan milletin de ilk seçimde, başına üşüşmüş zihniyeti def etmesi bilgisi olacaktır.
Yaklaşık 10 yıl müsaade edilen bu heves, 1960 darbesi ile milletin kursağında bırakıldı. Her ne kadar milletin bu hevesi Turgut ÖZAL zamanında ortaya tekrar çıktı gibi düşünenler var ise de; Gerçek olan; Ülkemizin bulunduğu 80 darbesinin getirdiği ortam itibari ile Özal’ın, Menderes’ten liderlik vasfı açısından bir farkı yoktur.
Menderes; Tek Parti belasından kurtulmak isteyen milletin, kimliğine pek bakmadan tercih ettiği bir liderdir. Yani millet bunlar başımızda olmasın da, kim olursa olsun mantığı ile Menderesi sahiplenmiştir. Sonuçta Menderes’te yine aynı partiden ayrılmış bir liderdir.
Özal ise; 70'li yıllarda anarşi ortamının mimarlarının, yine bu anarşiyi ortadan kaldırmak bahanesi ile ülke yönetimini ele geçirmesinden sonra ki yapılan seçim de; Milletin pek kendisini yakından tanımadığı halde, en azından sağa yatkın, rakiplerinin sert bakışlarından daha yumuşak olması sebebi ile seçilmiş bir liderdir. Özal’ın en büyük talihsizliği, ailesi ve çevresine üşüşen art niyetli insanların çok fazla olması idi. Ne kadar Başbakan ne kadar Cumhurbaşkanı olursan ol. Batılı alçaklar, arkanı, yanını ve önünü asla boş bırakmazlar. Kontrol her zaman batılının elindedir. Hazır Özal demişken Şunu da ekleyeyim ben Özal'ı hiç sevmem arkasından mevlüt de okumam. Menderes bir nevi Özal'a bakarak daha şahsiyetli bir liderdi.
1960 darbesi ile milletin kursağında bırakılan bu heves ara sıra, Merhum Erbakan döneminde olduğu gibi ortaya çıkar gibi olduysa da; Batılı alçaklar ile onların dolar yemiyle beslediği yerli işbirlikçileri, tekrar sahneye çıktı ve bu heves tekrar milletin kursağına sokuldu.
Tarihler 2002’yi gösterir iken;
İlk defa millet, gerçekten, gönülden sevip bağlanabileceği ve bu sevginin geçici değil kalıcı bir sevgi olduğunu da, her seçimde oylarını artırarak, desteğini esirgemeyerek gösterdiği, Recep Tayyip Erdoğan adında bir adama kavuştu. Kavuştu kavuşmasına da; Bir batılı sinsiliği ile yeşile boyanmış alçakların, devletin hemen her yerine sızmışlığından haberi olsa da, bu efendi, Ehli Müslim görünümlü hainlerden bir zarar gelmez zannı ile de yaşamaya devam etti.
Sayın Cumhurbaşkanımızın 17-25 Aralıktan sonra Fetö'yü çevremdeki arkadaşlarıma anlatamadım dediği şey aslında çok önemli bir şey, bence düşünebilen akıllar için…
Bu aziz millet, bu kavuşmanın sevincini doyasıya yaşayamadan, 15 Temmuz gecesi bu sefer darbe değil, Türkiye’yi tamamen yok edecek bir kalkışma ile karşı karşıya geldi...
diyelim ve şimdi gelelim sıcak gündeme;
Bu günlerde, Cumhurbaşkanlığı, üniter başkanlık, Türk tipi başkanlık ve tam başkanlık vb. başlıklar yazılı ve görsel medyanın en sıcak, üzerinde zıt görüşlü insanların birbirini ikna edemeyeceğini bildiği halde, zaman zaman kavga boyutuna kadar çıkan tartışmaların, her gün bir diğerine şahit oluyoruz.
Bu kavgaların tek bir nedeni var. Azı müstesna; hangi safta olursa olsun tartışmacıların bizatihi kendine oynamasıdır. Yani en büyük başkanlık savunucusu benim, beni görün, alo ben buradayım veya en büyük başkanlık karşıtı benim, kavgasından başka bir şey değildir. İki tarafta, meselenin başkanlık değil, Asıl meselenin, Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın başkan olup olmaması ile alakalı bir mesele olduğunun bizatihi farkındadır.
Eskinin sazcısı, şimdinin tutuklusu Selahattin DEMİRTAŞ’ın: "Seni başkan yaptırmayacağız“ sözü de bunun ispatıdır. Yani mesele başkanlığın gelip gelmemesi değildir. Esas mesele, bir zihniyetin diğer zihniyeti, ülke yönetimi üzerinde söz sahibi olmasını istemiyor olması niyet ve isteğidir.
Başkanlığa karşı olduğu tezini savunan zevat; Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tipinde bir adam söz konusu olsa idi, kalıbımı basarım ki; Bütün yasama, yürütme ve yargının kayıtsız ve koşulsuz elinde bulunduracağı Süper, Ultra, Ultra Ultra bir başkanlık sisteminin gelmesini isterlerdi.
Hayır, öyle değil deyip kıvırsalar da, gönüllerinden geçen bundan başka bir şey değildir.“Komutanım emretti geldim” diyen bu zihniyetin yargıçlarını ve entelektüel aydınlarını hatırlamamız, yeterli bir delil olacaktır zannımca.
Tabi ki bu tartışma ve kavgalar, medyanın da hoşuna da gitmiyor değil. Reklam, kavga ne kadar çok olursa artan reiting oranı falan filan. Her şeyi paraya çevirmekte ustalaşmış, azı müstesna çoğu medya kurnazları, bu iki tarafı ikişerli üçerli gruplara ayırarak karşı karşıya getirmektedirler.
Azı müstesna tartışmacıların çoğu da, aynı otobüs firmaları gibi, en güzel başkanlığı ben savunurum veya en güzel başkanlığa ben karşı çıkarım rekabeti içindedirler. Anlayacağınız medya memnun, tartışmacı memnun bu ilişkiden.Üzülerek söylüyorum ki çoğumuzda bu otobüslere bindirilen değil, bizatihi kendi isteğimizle binen yolcular oluyoruz maalesef.
Allah var TRT gibi bazı kanallar kavgasız gürültüsüz bu konuyu enine boyuna tartışıp, Aziz Milletimizi bilgilendiriyor. Lakin öyle kanallar var ki, millet program başlamadan mısır patlağı alıp, heyecanla Tv nin başına kurulup, boks maçının başlamasını bekler gibi programın başlamasını bekliyor. Program önce ısınma yumrukları ile başlıyor. Lakin birden küfürler, bardaklar havada uçuşmaya başlıyor. Bir seyirci amcanın; "Bardağı yere niye atıyorsun, kafasına vur kafasına," dediğine bile şahit olmuş birisiyim.
Sonuç olarak;
Türk Milleti 15 Temmuz gecesi, bu cennet vatanı yok etmeye çalışan batılı alçaklar ve onların yerli işbirliklerine, gereken okkalı tokadı vurarak bu sefer kalıcı bir şekilde hevesini tamamen ortaya çıkarmıştır.
Bu aziz milletin; Uğrunda, 250 şehit ve 2000 üzeri gazi verdiği Başkomutana güveni, bu saatten sonra bilerek bir hata yapmayacağına da inancı tamdır.
Yeni getirilecek rejimin adı; İster başkanlık, ister monarşi olsun fark etmez. Milletçe farkını hissedeceğimiz tek şey; Ülkeyi yönetecek lider ve ekibinin halis veya şer niyetleri olacaktır...Saygılarımla
Saymayansayilmaz@gmail.com @hikmetguvel