Bir işin, nasıl bir iş olduğunu anlamak/o işle ilgili bir fikir sahibi olabilmek için başlangıç noktasına değil, sizi getirdiği son noktaya bakmalısınız.
-Merhum Necmettin Erbakan’ın liderliğinde başlayan Siyasi İslam Hareketi en son nereye gelmiştir?!
-Geldiği yerde Müslümanların, İslam/İslami düzen diye bir derdi var mıdır?
-Müslümanların İslam diye bir derdi vardı ise şimdiki zamanda böyle bir dertleri kalmış mıdır?... vb soruların cevaplarına bakmalısınız.
Hepimizin şahit olduğu gibi Batılı adam, yerli işbirlikçileri ile beraber senelerce muhafazakar kesimi abluka altına alıp, sıkı bir baskı uygulamıştır. Bunun en belirgin/göze görünen figürü başörtüsü olmuştur. Bu baskılar, ilerleyen senelerde başımıza getirilecek belalar için bilinçli bir şekilde yaptırıldı.
Peki, ilerleyen senelerde ne oldu?
Abluka ve Başörtüsü yasağı kalktı.
Bütün kadrolara muhafazakar yahut muhafazakarlara sıcak bakan insanlar geldi.
Biz de zannettik ki Allah’ın hoşnut olacağı bir düzen geldi. “Oh be! daha da Müslüman olacağız”. Dedik/bekledik lakin öyle
OLMADI.
***
Önce Refahlı koalisyon sonra devamı Ak parti hükümeti, yaptığı yatırım ve hizmetler ile muhafazakar olmayan eski hükümetlerin fazla çalışmadığı gerçeğini, aynı zamanda muhafazakarların, İslami bir düzen veya diğer bir adı ile adil düzen diye bir dertlerinin olmadığını da göstermiş oldu.
(Çok çok azı müstesna) Müslümanların asıl derdinin, makam/para ve konfor olduğunu göstermiş oldu.
Anlaşılır bir örnek ile;
Milli piyangodan büyük ikramiye çıkmış şaşkın bir fukara olduğumuzu göstermiş oldu bize.
Bunca makam bunca konfor bunca yetki ve güç elimize geçince ne yapacağımızı bilemedik
VE DAĞILDIK.
***
Milli Görüş'ün 3 defa doğum yaptığını ve bu doğumlardan sırasıyla; ilk önce Ak Parti, sonra Has Parti ve en son Fatih Erbakan’ın kurduğu Yeniden Refah Partisi'nin Mili görüşten büyük/küçük parçalar kopardığı hakikatlerini irdeleyince, Milli Görüş'ün geldiği en son yeri de görmüş oluyoruz.
Her ne kadar Saadet Partisi, “ben bu tablonun dışındayım, gerçek Milli Görüşçü benim!” diye bir düşünce içinde olsa da hakikat öyle değildir. Neden? Çünkü; Çoğu üst düzey Saadetli, ciddi bir bakanlık/milletvekilliği ve başka bir teklif ile sınanmadı henüz. Aynı, Sayın Fatih Erbakan gibi. (Bir insan politikaya neden bulaşır?)
Fatih Erbakan’ın, Sayın Cumhurbaşkanımızın iktidarının devamı için yapacağı ilk teklifte şartlı da olsa destek vereceği su götürmez bir hakikattir. Çünkü, Fatih Erbakan ve yanındaki Osmanlı torunu da biliyor böyle bir partiden ekmek çıkmayacağını. Günü gelince göreceğiz. Öne çıkartılan bütün muhalif liderlerin hepsi Ak Parti'nin devamı için o koltukları işgal ediyorlar. Tuhaf lakin hakikat budur.
Sonuç olarak;
Müslümanlık iddiası ile siyaset yapanları sert bir şekilde eleştiriyorum, böyle bir iddiası olmayan siyasetçilere kızmıyorum ben. Neden? Çünkü, “zaten adam gereğini yapıyor” diyorum.
Bu eleştirileri de asla yıkmak için değil makam, konfor, saltanat ve ihtiras hastalığına tutulmuş biz Müslümanların kendilerini düzeltmelerine/iyileşmelerine yardımcı olmak için yapıyorum.
Bir idari sorumluluklarından bir de Allah ve Peygamberin adını kullanarak, Müslümanlık iddiası ile siyaset yapan arkadaşları hesap günü çok sert bir hesap beklemektedir!
MÜSLÜMANLIK İDDİASIYLA POLİTİKA YAPANLAR NE YAPMALIDIR?
Bu fani dünya ile olan maddi irtibatımız, yalnızca ihtiyaçlarımızı görecek kadar olmalıdır. Devlet, milletine hizmet ederken gösterişi/şatafatı değil her daim sadeliği tercih etmelidir ve yükselişimizin; Cam/beton/demir yapılarda değil vakti zamanında cebren ve hile ile elimizden alınan, zihnimiz ve yüreğimizden sökülen dil, yazı ve musikimizi geri almakla olabileceğini farketmelidir. Bunu farkedebilmenin olmazsa olmaz birinci koşulu ahlaktır. Ahlaktan kasıt da her ne koşulda olursa olsun haram yememek, yetimin hakkının da olduğu kamu malına asla göz dikmemektir. Yazı bitti. Bin selam.
saymayansayilmaz@gmail.com