Bu yazıyı yazmaktaki tek amacım, okurlara Allah katında ederi olacak, bir düşünme biçimi kazandırmaktır.
Maksadım, birilerini yüceltmek veya yermek değildir.
Atatürk’ün adı geçiyor diye belli bir grup panik yapıp, heyecanlanıp, “Ne diyor lan, bu adam?” diyerek yerinden fırlamasın.
Benim meramım O günkü Türkiye değil. Bizatihi Bu günkü Türkiye ve Türk milletidir, bu da böyle biline…..
Yazıma, Yugoslavya ve Yugoslavya’nın dağılışı ile ilgili çok kısa bir özetle başlıyorum;
…“ Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, Josip Broz Tito'nun ölümünden sonra artan etnik çekişmeler, ekonomik bunalım ve Doğu Avrupa'daki değişiklikler nedeniyle
1980'lerin sonlarından, 2000'li yıllara kadar yaklaşık 20 yıl süren kanlı bir süreç sonunda yedi ayrı egemen ülkeye bölünmüştür.”…
Yugoslavya’nın dağılması konusunun, tek cümle ile özeti nedir? Sorusuna verilecek, tek cümlelik cevap: “TİTO öldü, ortaklık bozuldu.” Olurdu zannımca.
Eski Yugoslavya’nın başında ki diktatör Josip Broz TİTO, ölmeden önce halkına: “Şayet ben ölür isem, Yugoslavya 6 parçaya ayrılır” dedi ve öldü. TİTO ölünce, Yugoslavya 6 değil, 7 parçaya ayrıldı. Lakin, Atatürk ölünce bu vatana bir şey olmadı. Anlatabiliyor muyum?
Millet olarak derdimizin dermanı, yukarıda ki sözlerde gizli. Marifet kimde veya kimlerde? Bunu idrak ettiğimiz anda, Türkiye’nin lehinde bir derece kazanmış oluruz.
Bu günkü Türkiye’nin elde tutulması açısından, daima marifetin millette olduğunu, bu marifet sahibi milletinde, marifetinin tek kaynağının da Allah olduğunu, aklımızın her zaman hatırlanabilir yerinde tutmamız şarttır.
Tabi ki Eski Yugoslavya’nın yapısı ile Türkiye’nin yapısı aynı değildir. Barındırdığı etnik köken yapısı ile Yugoslavya’nın en ufak bir bağımsızlık hareketinde de dağılacağı aşikar idi. Eski Yugoslavya, bir tek adamın uyguladığı politika sayesinde belli bir süre dağılmadan, yekvücut olarak varlığını idame ettirebildi. Yugoslavya dağıldıktan sonra ortaya çıkan yedi ayrı egemen ülke, aralarında bir sınır olmasına rağmen, varlığını tastamam devam ettiriyorlar.
Türkiye’nin böyle bir özelliği ya da şansı yok. Başına gelebilecek en hafif felaket bile topraklarının tamamen yok olması ve batılı alçakların eline geçmesi ile sonuçlanır.
Bu nedenle;
Türk Milletinin ve Türk milletinin üzerine bastığı bu cennete eş değer toprakların var olması veya yok olması sebebinin, Ne Atatürk’ün ne de Sayın Cumhurbaşkanımızın hayatta kalması veya ölmesi ile ilgili bir saplantı olmaması gerekiyor. Böyle bir saplantı, TİTO’nun Yugoslavya’sından daha menem bir duruma düşürür bu toprakları. Hatta ve hatta Türkiye için bu bir bölünme değil, bizatihi yok olma anlamına gelir. Tabi ki de liderimize sahip çıkıp, onun önünde, yanında ve arkasında olacağız. Ancak o olmaz ise kahr-u perişan oluruz, biteriz gibi kuruntular, bu toprakların aleyhine olacak saplantılardır.
Yani, yücelteceğimiz ve ısrarla pekiştireceğimiz asıl varlığın Türk Milleti ve bu milleti terbiye eden Allah ve Allah Resulünün varlığı olmalıdır. Aksi takdirde kendisi de bir fani olan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN'ın "Allah hayırlı zamanda versin duamızdır", şimdi öldüğünü düşünün! Böyle terbiye edilmemiş bir atın üzerinde sallan sullan, dengesiz hareketler, bu ülkenin hayrına olan hareketler değildir.
Farkında mısınız bilmem lakin ben çok iyi farkındayım. İçimizde ki bazı aklı Yugoslavya dan devşirme insanlar bilerek veya bilmeyerek, Sayın Cumhurbaşkanımızı TİTO nun bulunduğu stratejik konuma getirmeye çalışıyor. Ne demiştik en başta "TİTO ölünce Yugoslavya 7 parçaya ayrıldı, Türkiye parçalara ayrılmaz yok olur.
Şimdi; bu milletin sahip olduğu, kaynağı Allah olan, bu marifete karşı yapılan tahribat ve yok etme girişimlerinden, birkaç örnek sunacağım, siz saygıya değer okuyuculara;
1946 yılı içinde, TBMM kürsüsünde konuşan BAŞBAKAN Şükrü Saraçoğlu: “Din zehirdir. Türkiye'den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene daha lazım.
BAŞBAKAN Recep PEKER, Kemalizm’in ideolojisini yapmaya çalıştığı Ülkü Dergisi’nde Atatürk’ün Büyük Nutuk’unun Türkün yeni mukaddes
kitabı, Halk Evleri’nin de, bu inancın mabedleri olduğu fikrini savunuyordu.
Kemalettin Kamu – Milletvekili; Ne örümcek, ne yosun/ Ne mucize, ne fusun/Kabe Arabın olsun/ Çankaya bize yeter!
Diğer bir vekil Celal Nuri İleri'nin derdi ise başkaydı: İleri gazetesindeki köşesinde şöyle yazıyordu : "İnsan hayvandan ayrılınca bir nevi maymun ailesiydi. İlk atalarımız şüphesiz ormanların içinde sürü halinde başıboş dolaşıyorlardı." "İslâm'la mahvoluruz"
Orhan Seyfi Orhon: "İnsanız en şerefli mahlûkuz / Deyip de pek fazla / Övünmek haksız / Atamız elma çaldı cennetten / Biz o hırsızın çocuklarıyız."
Falih Rıfkı Atay: İslâmiyet denince benim aklıma çorap kokusu gelir.
Falih Rıfkı Atay: "Cehennemim var diye / Kurum etme ey Tanrım.
Bağrımdaki ateşle / Seni bile yakarım"
Osman Nuri Çerman: "Sen takıl peşine de baldırı çıplak Arabın / Korkma gir kanına hikmetin aşkın şarabın.
Yine Osman Nuri Çerman “Türkün Dini Kemalizm’dir” diye bir kampanya başlatmıştı, “Dinde Reform” isimli bir de dergi çıkarıyordu. Çerman'a göre, sadece ezan Türkçeleştirmekle kalmamalı, namazın şekli, vakitleri yeniden düzenlemeli, camilerin de yapısı yeniden düzenlenerek halk evlerinin kontrolüne verilmeli idi. Bu projeye göre, Kur’an'dan Ahkam ayetleri çıkarılacak, yerine Nutuk'tan parçalar eklenecekti...diye uzayıp giden yüzlerce örnek.
Yukarıdaki lafların sahibi zevat, öyle sıradan, kendi halinde yaşayan bir güruh değil, bizatihi bu milletin üzerine karabasan gibi çökmüş, inisiyatifi ve yaptırım gücünü elinde bulunduran devlet yöneticileri, bazıları da O yöneticilerin yancı şarlatanlarıydı.
Ne yaptılar ise, ne ettiler ise de, marifetin kaynağını, bu milletin tamamının göğsünden sökemediler. Bunu nereden anlıyoruz? Tabi ki de; 15 Temmuz gecesi, marifet sahibi bu aziz milletin, canını, cananını düşünmeden giriştiği, direnişinden, şehit ve gazi oluşundan anlıyoruz.
Allah; Bu şanlı milletin, marifetine göz dikenlerin, gözlerini oysun. Marifet sahiplerinin de, birlik ve dayanışma azimlerini güçlendirip artırsın...Saygılarımla