“Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan net konuştu. Haftaya adım atmaya başlıyoruz. Belediyelerimizle birlikte, çok uygun fiyatla ürünlerin satışının planlarını yapıyoruz. Tarlada 2 liralık domates, şehre geliyor 8 lira. Öyle birşey var mı? Orta ve uzun vadede sadece hal yasası değil yasal düzenlemeler de olmak üzere adım atacağız. Tarladan sofraya fiyatları düzenleyeceğiz. Sistematik operasyon yapılıyor”dedi.....Bu açıklamanın hemen ardından Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Berat Albayrak, belediyelerin sebze/meyve satışına ilişkin "Önümüzdeki hafta İstanbul'da 50, Ankara'da 30'dan fazla nokta olmak üzere süreci başlatacağız." dedi. Sebze-meyve fiyatlarındaki artışına ilişkin Bakan Albayrak: "Özellikle Ocak ayı enflasyonu da açıklandıktan sonra marjinal bir durumla karşı karşıya kaldık. Ocak ayında gıdada sebze ve meyvede bir sıçrayışla karşılaştık. İnceledik ve baktık ki Antalya'da hortum olmuş bu sebepten dolayı ürünlerin fiyatında artış olmuş. Bakınca normal görünüyor fakat bir de baktık seraların binde iki gibi oranında zarar olmuş. Antalya'da toplam üretimin küçük bir kısmı zarar gördü. Yüzde 6,5'luk fahiş bir fiyat artışı olmuş.." dedi.
***
Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Bakanımızın bu açıklamasını okuyunca hakikaten çok üzüldüm. Ve kendi kendime dedim ki;
- Vakti zamanında; “Bir gören olur da, menfaat için eğildi” derler kaygısı ile yere düşen parasını almayan bu asil insanlar, nasıl oldu da bugün para için her türlü sahtekârlığı yapar hale gelmiştir!?...
Çok iş düşünerek hiçbir iş yapamazsınız. Ancak, bir iş yaparak işleri bitirme yolunda doğru bir iş yapmış olursunuz.
Ülkemizin, düzeltilmeyi bekleyen hakikaten çok ciddi sıkıntıları vardır. Lakin ben bu yazımda çok mesele üzerinde düşünmekten ziyade bir meseleye çözüm önerisi sunarak bir iş yapmak istiyorum…
Turgut Özal diye bir adam geldi geçti bu memleketten. Turgut Özal’ın bu ülkeye getirdiği en büyük kötülüklerden birisi serbest piyasa ekonomisi olmuştur. İlk bakışta rekabete dayalı bu sistem çok iyiymiş gibi görünse de; Bu ahlakla bu sistem, bugün yaşadığımız sıkıntıların ana kaynağı haline gelmiştir.
Rekabete dayalı bir ekonomik/ticaret sistemi asla Allah’ın razı olduğu bir ekonomik/ticaret sistemi değildir. Allah’ın razı olduğu bir ekonomik/ticaret sisteminde, en anlaşılır bir örnek ile: Çok satış yapan esnaf kendisine gelen müşteriyi az veya hiç satış yapamamış diğer esnaf kardeşine yönlendirir.
An itibari ile ekonomik/ticari faaliyetlere devlet denetimi ve kurallar koyulması kaçınılmaz hale gelmiştir artık. Neden? Çünkü;
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ekonomik manada bir meselesi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde yaşayan insanların bir ahlak meselesi vardır..”
Sadece üretimde, pazarlama ve tüketimde değil resmi ve özel diğer bütün alanlarda bu ahlak meselesi çok ciddi manada bir meseleye/krize dönüşmüştür. İnanın bana, yöneticisinden memuruna,esnafından iş adamına bu ahlak meselesi çözüldüğü anda ekonomi dahil bütün sorunlarımız kendiliğinden düzelecektir. Dolayısıyla Alemlerin Rabbi olan Allah bizden razı olmaya başlayacaktır.
***
Peki, ekonomi ile alakalı reel çözüm nedir?
Çözüm; Milli bir ekonomik/ticaret modeli mi? diye sorarsanız cevabım, "Evet"tir. Lakin bu ahlakla değil..!
Milli bir ekonomiden bahsedebilmemiz için önce milli bir birlik sağlamak zorundayız. Milli birliğimizi sağlayabilmemiz içinde önce ahlakımızı düzeltmemiz gerekmektedir.
-Ticarette;
Rekabet/hırs değil kardeşlik, fazla kâr/para değil bereket düsturumuz olmalıdır.
-Kendi ticari yükselişini bir başkasının gerilemesinde veya yok olmasında gören bir zihniyet, birlik beraberlik değil ayrışma ve yıkım getirir.
(Serbest piyasa - devlet ilişkisinin halk diliyle net izahı; “Devlet, vatandaşını/ticaret erbabını; “Saldım çayıra, mevlam kayıra”…) anlayışında değil...Devlet, vatandaşını/ticaret erbabını terbiye eden/dizginleyen/yol gösteren/ belirli kurallar ile ekonomik disiplini sağlayan konumda olmalıdır.
Sonuç olarak;
Türkiye’nin varlığını, Türkiye’nin sahip olduğu sermayeyi, tüyleri yolunması gereken bir tavuk gibi değil… Çanakkale ve İstiklal Harbi'nde şehit düşen ecdadımızın bir emaneti, namusu olarak görmeliyiz. Bu sebeple, bu cennet vatana asla namussuzluk etmemeliyiz.
Namussuzluk demişken;
Namussuz olmak için ille de Can Dündar, Murat Karayılan, Fetö vb. vatan haini olmaya da gerek yoktur. Aziz milletimizin vergileri ile oluşan ortak emanetleri aşırarak, peşkeş çekerek, devleti/tüketiciyi kandırarak da namussuz olursunuz. Anlatabiliyor muyum?..
Halâ bir fırsatımız vardır.
Gelin hep birlikte tövbe edelim. Ölmemiş ve halâ yaşıyorsak ümidimiz devam ediyor demektir. Zümer sûresî 53. ayette Allah, şöyle bir fırsat sunuyor bizlere ;
- De ki: “Ey kötülükte haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir..”…Yazı bitti. Bin selam.