Bana, dünyada birbirine en düşman iki ülke ismi söyle diye soru sorsalar, İRAN-İSRAİL ikilisi yanıt seçenekleri arasında yer almaz. Bir de tersinden söyleyeyim; Bana dünyada birbirine dost iki ülke ismi söyle deseler, yanıt seçenekleri arasında İRAN-İSRAİL ikilisi mutlaka yer alır.
Batılı alçaklar, 1960'lı yıllarda Sovyet tanklarının Prag'a girmesi ile Sosyalizmin defterini dürdüler.
İslamında icabına bakmak amacıyla toplandılar ve dediler ki: “Öyle bir ülkede İslam devrimi yaptıralım ki, hakiki mana da İslam bir daha hiçbir Müslüman ülkeye sıçramasın." Fazla düşünmelerine gerek kalmadan "İRAN bu iş için en ideal ülkedir," dediler. 1979 yılında batılılar bir de güzel isim buldular bu fetbaz ülkeye:“İran İslam Cumhuriyeti." Bu isim, Müslüman nüfusu fazla olan ülkeler içinde en son İran’a yakışacak bir isimdir.
İran’ı Müslümanlık adına ciddiye almak demek; Barack HUSSEIN Obama’nın, "Barack ve Obama" isimlerini görmezden gelip; Yalnızca HUSSEIN adına takılıp, kalmak demektir. Neden? Çünkü biz; 1639 yılında Kasr-ı Şirin antlaşması ile savaşmadan çektik aramızdaki sınırı. Bu sınırın çok farklı bir anlamı var diğer sınırlarımızdan. Bu antlaşmanın sonuna eklenen maddenin orijinali şöyledir: “ ilk üç halife (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman) ile Hz. Muhammed'in eşi Hz. Ayşe'ye hutbelerde, "seb ve lanet" edilmemesi koşulu kondu. Yani bu antlaşma ile biz İranlılara, "siz bizden değilsiniz"dedik. Ve çok kalın bir çizgi çektik Hak/Batıl babından. Savaşmadan çizilen tek hududumuz, İran hudududur.
Kendi mezhebinin ve ederinin Allah katında hiç bir ciddiyetinin olmadığının farkında olan İran, Bir takım yazar! ve düşünür!leri vasıtası ile yılan gibi sokuldular bu coğrafyaya.
Bizdeki tetikçi ve sempatizanların da yardımı/pohpohlaması ve bir kaç tane süslü laflar ile servis edildiler bu topraklara. Yoğurt baya mayada tutmadı değil. 80 ve 90'lı yıllar en fazla yayıldıkları yıllardır. "Mezhepsiz İslam! Sosyalist İslam fikri!", Ali Şeriati vb.
İranlılar; Bu coğrafyada lider ülke olma hevesi ile birlikte 5. Mezhep olamamanın ya da ehl-i sünnet tarafından kabul görmemenin intikamını, kendi mezheplerini de çaktırmadan yok sayarak bu topraklara mezhepsizlik vebasını bulaştırmıştır. O kadar etkili olmuştur ki bu veba mikrobu; En alt tabakadan en üst makamda bulunan çoğu muhafazakar insan bu vebadan ciddi şekilde nasibini almıştır. Aynı şekilde darü’l- harp diye bize yutturdukları kanser mikrobu da bizim bu Cennet Vatanla olan münasebetimizi yok etme derecesine getirmiştir.
Bunu nereden mi biliyorum? Bunu kendi hayatımdan biliyorum.
"15-20 yaş aralığın da bu duyguları, İran rüzgarı yüzünden yaşamış biriyim. Canlı bir örnek vereyim: O kadar veba ve kanser mikrobu vücudumu sarmıştı ki; İslamı yaşayacağım bir yer olsun da, Türkiye’ye gerek yok, Adana kadar bir toprak parçası olsun yeter gibi dangalakça duyguları yaşamış biriyim ben. Cuma namazı kılmayan, namazların yalnız farzı ile idare eden, devleti kafir, camiye giden milleti koyun olarak gören biriydim……"
Batılı alçakların İran projesinde ki asıl hesabı; Aklımızın hatırlanabilir bir yerine kaydedelim burası çok önemli:
Ederi Allah katında kıymet bulmuş bir davayı öyle insanların eline verirsin ki, böyle bir idealizmin peşinde koşmanın bir yanlışlık ya da faydasız bir çaba olduğu fikrini, Müslümanların akıllarının bir yerine yavaş yavaş sokarak hal etmeye çalışırsın. Bu ustaca akıllardan kaçırılmış bir batılı kurnazlığıdır. Hem bu kıymetli işe yanaşma ihtimali olabilecek insanların merak ve heveslerini kırmış oluyorsun hem de samimi Müslümanların sayılarının artmasını da engellemiş oluyorsun. Müslümanların gönül dünyasındaki tahribatlarda cabasıdır, anlatabiliyor muyum?
ABD nin her yıl resmi bütçesinden, Müslüman ülkelerde ki çizer takımına verilmek üzere 400-500 milyon dolar ayırdığını da düşünürsek; 10 milyon dolarına baya bir çizer satın alırsın bu topraklarda.
Bu çizerler önce İslamı bir tehdit olarak gösterip yaygara kopardılar. Sonra her fırsatta elinin altında her an hazır bulunan, Müslüman olmayan İran sopasını gösterip gösterip zehrini kustular bu milletin üzerine.
Bunları, bizim içimizde ki boyalı, badanalı ve şekil sakallı firariler yani anlaşılır bir dille yancı kuvvetleri dolarla besleyerek yaptırdılar. Gündeme ne zaman İslam gelirse, İran ve dolar hazır. Bundan asıl gaye islam da değildi. Yolsuzların ülkeyi talan ederken yaptıkları namussuzlukların/hırsızlıkların önünün perdelenmesi dikkatlerin dine çevrilmesiydi. "28 Şubat Darbesi"göze çok net görünen/herkesçe anlaşılabilir tezgahları olmuştur.
Benim İran’a tabi ki de bir düşmanlığım vardır.
Benim için var olduklarından beri İRAN’ın, ABD, İNGİLTERE, İSRAİL, ALMANYA, FARANSA’dan bir farkı yoktur. Neden? Çünkü saydığım bu batılı ülkeler silah ve bomba ile katliam serisine, İran ise fitne/fesat işleri açısından bir katliam serisine devam etmektedir. Bu günlerde İran'ın bu gavurlukları, Müslüman katliamına da dönüşmüş durumdadır. Bu nedenlerle Gürcistan ve Romanya’nın benim nazarımda/yüreğimde İran’dan daha fazla bir ederi vardır.
Sonuç ne? Sonuç şu dostlarım;
Hamd olsun Allah'a ki, 15 Temmuzdan bir şer çıkarma gayreti içinde olanların niyetlerini Rabbim lehimize çevirmiştir. Hainlerin derdest edilmesinin yanında bir de İran denen bataklıktan bize doğru gelen beter sapıklıklar, Dinsizlikler ve Vatansızlık fikirlerini de bertaraf etmiştir Mevlamız. Yazı bitti…Saygılarımla
saymayansayilmaz@gmail.com