Sidr ve Sadr Kelimeleri
Sidre (سدر ) kelimesi Kuran’da dört kez geçmektedir. Sidre kelimesinin Semitik dillerdeki kök anlamı “düzen, sıra” demektir. Türkçedeki sıra sıra oturmak için kullanılan bank gibi yerlere de sedir. Denmektedir. Sedir ağacıda sıra sıra dallarının olması nedeni ile bu ismi almıştır.
Kuranda dört ayette sdr köklü kelime geçmektedir.
Sebe 16. Ayet:
فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ وَبَدَّلْنَاهُمْ بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَيْ أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ وَشَيْءٍ مِنْ سِدْرٍ قَلِيلٍ (16)
Böylece yüz çevirdiler; bunun için Biz de üzerlerine volkanik çamur selini gönderdik, onların bahçelerini, buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da sıralı ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.
Necm 14.ayet:
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى (14)
Akışın durgunlaştığı sıranın katında.
Bu ayet ile ilgili bir açıklama yapmak gerekir. Surenin başından itibaren gökte seyreden parlak bir gök cisminden (kabaca yıldızımsı bir görünüş) bahsedilmektedir. Bu ayette Cebrail’in gece gökteki seyrinin peygamber tarafından gözlemlenmesi anlatılmaktadır. Burada “en yüksek ufuk” Samanyolu Galaksisini ifade etmektedir. Samanyolu Galaksisinin kolları girdaba doğru akan dereler gibidir. Merkeze yakın kısımlar hızlı akarken, dış tarafta kalan kollar daha yavaş akmaktadır. Ayette bu yavaşlayan dış kollardan bahsedilmektedir.
Necm 16. Ayet:
إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى (16)
O sırayı örten örtmekte iken.
Vakıa 28. Ayet:
فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ (28)
Meyveden sarkmış dallar sırası içinde.
Diğer kelimemiz ise sadır (صدر ) kelimesidir (çoğulu sudur). Bu kelime sidir kelimesi ile akrabadır. Sadır kelimesi Kuran’da kırk altı kez geçmektedir. Birçok mealde “gönül, kalp, göğüs” gibi gelişigüzel anlamlar verilmektedir. Oysa Semitik dil araştırmalarımda kelimenin anlamının bir sıranın en önünde, en üstünde olmak anlamına geldiğini saptadım. Yani aslında “elit olmak, öncelikli olmak” anlamlarına gelmektedir. Bunun en önemli göstergesi Osmanlı’da ki “sadrazam” kelimesidir. Sadrazam vezirlerin en üstte ve en önde olanı yani kafası, elit olanıdır. Bir sıralamada en üstte ve en önde olan sadr olduğundan, göğüs de en önde bulunduğundan zamanla yanlış anlaşıma sonucu göğüs anlamında da kullanılmıştır.
Bu durumda bir vücut parçası olarak kabaca asıl anlamı “kafa” demektir. Baş anlamına gelen reis kelimesi ile karıştırmamak gerekir. Bilimsel anlamda ise merkez anlamına gelen kalp kelimesi ile kullanıldığından “beyin kabuğu, korteks” anlamına gelmektedir. Beyin katmanlarının en üstte olanı beyin kabuğu yani kortekstir. İnsanı hayvandan ayıran en büyük fark beyin kabuğunun çok daha gelişmiş olmasıdır. Düşünebilme yeteneğimiz gelişmiş beyin kabuğumuz sayesinde olmaktadır.
Bu bilgiden sonra sadır kelimesinin geçtiği ayetlere birer örnek verelim.
Mümin 19. Ayet:
يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
(Allah) gözlerin hainliğini ve kafaların (beyin kabuklarının) gizlediğini bilir.
Ali İmran 119:
هَأَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (119)
İşte siz, onlar sizi sevmezken onları seven ve Kitapların bütününe inanan kimselersiniz. Size rastladıkları zaman: «İnandık» derler, yalnız kaldıklarında da, size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: «Öfkenizden ölün». Allah kafalarda (kortekste) olanı bilir.
Nahl 106:
مَنْ كَفَرَ بِاللَّهِ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِهِ إِلَّا مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْإِيمَانِ وَلَكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللَّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (106)
Merkezleri imanla tatmin olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkâr edip, korteksini kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azap da onlar içindir.
İnşirah 1. Ayet:
أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ (1)
Senin beyin kabuğunun (korteksinin) kapasitesini genişletmedik mi?
Hud 12. Ayet:
فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَنْ يَقُولُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ إِنَّمَا أَنْتَ نَذِيرٌ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ (12)
«Ona bir hazine indirilmeli veya yanında bir melek gelmeli değil miydi?» demelerinden senin kafan daralır ve belki de sana vahyolunanın bir kısmını terk edecek gibi olursun. Sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir.
Zilzal 6. Ayet:
يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ (6)
O gün insanlar işlerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük en öne geçerler.
Kasas 23. Ayet:
وَلَمَّا وَرَدَ مَاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاءُ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ
Medyen suyuna geldiğinde, davarlarını sulayan bir insan topluluğu buldu. Onlardan başka, hayvanlarını sudan alıkoyan iki kadın gördü. Onlara: « Derdiniz nedir?» dedi. « Çobanlar en önde olununcaya kadar biz sulamayız. Babamız çok yaşlıdır » dediler.
Doğrusunu Allah bilir.