Ashabı Kehf
Çoğumuzun bildiği Ashabı Kehf kıssası hem İslam inancında ve hem de diğer inançlarda mevcuttur. Hıristiyanlıkta “Yedi Uyurlar” olarak bilinirler. Hindu Mahabharataların’da ise benzer bir hikaye vardır. Fakat Mahabharatalar’ın son şeklini alması M.S. 400’de dir. Yani bu efsane bu metinlere sonradan ilave olmuştur.
Hıristiyan kültüründen İslam kültürüne bulaşan Ashabı Kehf hikayeleri mevcuttur. Hatta uyuyan bu yedi kişinin ismi Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş olarak tanımlanmıştır. Asabı kehf’in sığındıkları mağranın Efes’te, Tarsus’ta, Lice’de ve Ürdün’de olduğunu iddia edenler vardır.
Oysa bazı İslam alimlerine göre, Ashab-ı Kehf kıssası Milattan önce Yahudilerle ilgili vuku bulan bir olaydır. Kehf suresinin Mekke’de inmiş olması bunu destekler. Çünkü Mekkeliler Medine’ye gidip geldiklerinden, Yahudilerden “Ruh, Zülkarneyn ve Ashab-ı Kehf”le ilgili üç soruyu peygamberimize sormalarını istemişlerdir. Bu sebeple konunun Hıristiyanlarla ilgisi yoktur. (bk. İbn Kesir, el-Meraği, Kehf Suresinin tefsiri).
Benim yaptığım araştırmada Ashabı Kehf’in yaşadığı zamanın ve yerin Eski Mısır uygarlığı olduğunu düşündüren veriler vardır. Bu kişiler Yahudi de olabilir veya Kıpti (Mısırın yerli halkı) asıllı da olabilir.
Bunu daha iyi anlayabilmek için Kuran’da konuyla ilgili ayetleri iyi analiz etmek gerekir.
Kehf suresi 9. ayet:
أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا
Yoksa sen Mağara ve Rakim ehlini şaşılacak ayetlerimizden mi zannettin?[9]
Kehf 10:
إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا
O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) işimizde bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi.[10]
Kehf 11:
فَضَرَبْنَا عَلَى آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا
Bunu müteakip onları kulakları üzerine mağarada senelerce (perde) vurmuş olduk.[11]
Kehf 12:
ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَى لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا
Sonra da iki gruptan hangisinin, onların mağarada kaldıkları süreyi daha iyi hesapladığını anlamak için, onları tekrar uyandırdık.[12]
Kehf 13:
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى
Biz sana onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakikaten onlar, Rablerine iman eden birkaç genç idi. Biz de onların hidayetlerini artırdık.[13]
Kehf 14:
وَرَبَطْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ مِنْ دُونِهِ إِلَهًا لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا
(Oranın hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına ilâh deyip tapmayız, yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.[14]
Kehf 15:
هَؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا
Şu bizim kavmimiz, Allah’tan başka ilâh edindiler. Onların ilâh olduğuna dair açık bir delil getirselerdi ya! Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?[15]
Kehf 16:
وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرْفَقًا
(İçlerinden biri şöyle demişti:) «Mademki siz, onlardan ve Allah’tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz rahmetinden size genişlik versin ve işinizi rast getirip kolaylaştırsın.»[16]
Kehf 17:
وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِنْهُ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا
Baksaydın, güneşin doğuşunu, mağaralarının sağ tarafından doğup meylettiğini, sol tarafından onları makaslayarak battığını, onların da mağaranın genişçe bir yerinde bulunduğunu görürdün. Bu, Allah’ın mucizelerindendir; Allah’ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimi de saptırırsa artık ona, doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın.[17]
Kehf 18:
وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا
Bir de onları mağarada görseydin uyanık sanırdın. Halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Eğer onları görseydin, arkana bakmadan kaçardın ve için korku ile dolardı.[18]
Kehf 19:
وَكَذَلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا (19)
Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini uyandırdık da içlerinden bir sözcü şöyle dedi: «Ne kadar durup kaldınız?» (Kimi) «Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık» dediler. (Kimi de) şöyle dediler: «Ne kadar durduğunuzu, Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi, bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size azık getirsin. Hem çok dikkatli davransın ve sizi kimseye sezdirmesin.»[19]
Kehf 20:
إِنَّهُمْ إِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا
«Şüphe yok ki, onlar eğer size galebe ederlerse sizi ya taşlayarak öldürürler, veya sizi kendi milletlerine (dinlerine) döndürürler ve o takdirde artık ebedîyyen felâh bulamazsınız.»[20]
Kehf 21:
وَكَذَلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًا رَبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَى أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا (21)
Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk. Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dediler ki: «Üstlerine bir bina yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha iyi bilir.» Sözlerinde üstün gelen müminler: «Üzerlerine muhakkak bir mescid yapacağız.» dediler.[21]
Kehf 22:
سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًا بِالْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاءً ظَاهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِمْ مِنْهُمْ أَحَدًا (22)
Karanlığa taş atar gibi, «Mağara ehli üçtür, dördüncüleri köpekleridir» derler, yahut, «Beştir, altıncıları köpekleridir» derler, yahut «Yedidir, sekizincileri köpekleridir» derler. De ki: «Onların sayısını en iyi bilen Rabbim’dir. Onları pek az kimseden başkası bilmez.» Bunun için, onlar hakkında, bu kısaca anlatılanın dışında, kimseyle tartışma ve onlar hakkında kimseden bir şey sorma.[22]
Kehf 23:
وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا
Hiçbir şey hakkında da: «Ben bunu yarın muhakkak yaparım deme,[23]
Kehf 24:
إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ وَاذْكُرْ رَبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَنْ يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Ve unuttuğun vakit Allah’ı an ve «Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir.» de.[24]
Kehf 25:
وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا
Ve onlar mağaralarında üç yüz sene durdular. Dokuz (sene) de arttırdılar.[25]
Kehf 26:
قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا
De ki: «Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir.» Göklerin ve yerin gaybı O’na aittir. O ne güzel görendir! O ne mükemmel işitendir! Onların, O’ndan başka bir yardımcısı yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.[26]
Ayetlerde bazı yerlere dikkat çekmek istiyorum.
Kehf kelimesi mağara olarak çevrilmektedir. Oysa kuranda mağara anlamında bir kelime daha vardır. Bu kelime “gar” (ğayn, we, ra) kökünden gelmektedir. Fiil olarak yerin dibine geçmek, isim olarak ise mağara anlamına gelir (Tevbe suresi 40, 57).
Kehf kelimesi ise fiil olarak eşelemek, kazmak anlamına gelir. İsim olarak ise oyuk yani bir canlı tarafından oyulan yer anlamındadır.
Kehf 17 . ayette “Baksaydın, güneşin doğuşunu, mağaralarının sağ tarafından doğup meylettiğini, sol tarafından onlara dokunmadan battığını, onların da mağaranın genişçe bir yerinde bulunduğunu görürdün. Bu, Allah’ın mucizelerindendir; Allah’ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimi de saptırırsa artık ona, doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın.[17]”
Denmektedir. Burada güneşin doğuşu ve yolculuğundan bahsedilmektedir. Eski Mısırda önemli kişiler Krallar Vadisi’nde insanlar tarafından yapılan mağaramsı oyuklara gömülmüştür. Bedenleri öbür dünyada yeniden dirilecekleri düşüncesi ile mumyalanmıştır. Bu yapılar gece boyunca seyreden Güneşi temsil eden resimlerle süslenmiştir. Ayrıca bu oyukların coğrafi konumu ayete tamamen uymaktadır. Çünkü oyuğun ana girişi kuzey doğuya bakmaktadır. Güneş sağdan yani güneyden dolaşıp, battığında soldan yani kuzey batıdan oyuğu makaslamaktadır. Bu oyuklar bir dağın el qurn dağının altındadır.
Aşağıda Krallar Vadisi denen insan yapımı mağaralardan oluşmuş Firavunlar ve asiller lahitliği (mezarlığı) haritası verilmiştir.
Kehf 18: Bir de onları mağarada görseydin uyanık sanırdın. Halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Eğer onları görseydin, arkana bakmadan kaçardın ve için korku ile dolardı.[18]
Bu ayette “onlar uykudadırlar” olarak çevrilen kelimeler “Hüm rüqüdün” dır. Bu çeviri yanlıştır. RQDün kelimesi, lahit, ingilizce ‘tomb’ anlamına gelmektedir. Yani insan görünüşü verilmiş kapalı mezardır. Doğru çeviri “Onlar lahittir” olmalıdır.
Aşağıda Eski Mısır lahit örnekleri: Lahit görünümü uyanık insana benzemektedir.
Ayrıca ayette mağaramsı yapının girişinde iki ayağını uzatmış bir köpekten bahsedilmektedir.
Eski Mısır mumya mağaralarında girişte Anubis yani iki ayağını ileri uzatmış, köpek, kurt, çakal heykelleri mevcuttur. Bu heykele Anubis denir ve Onların inancına göre ölülerin koruyucusudur. Çok korkulan bir tanrıdır. Bu inanç Mısırda milattan sonra 200 yılına kadar devam etmiştir.
Anubis inancı Eski Mısırı işgal eden Yunanlılara da Pytolemaik period zamanında “Hermanubis” olarak geçmiştir.
Kehf 19. Ayette:
Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini uyandırdık da içlerinden bir sözcü şöyle dedi: «Ne kadar durup kaldınız?» (Kimi) «Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık» dediler. (Kimi de) şöyle dediler: «Ne kadar durduğunuzu, Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi, bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size azık getirsin. Hem çok dikkatli davransın ve sizi kimseye sezdirmesin.»[19]
Bu ayette geçen gümüş para Eski Mısıra M.Ö. 450 yıllarında Yunanlılar tarafından getirilmiştir. Ondan önce bildiğimiz metal para Eski Mısırda yoktur.
Kehf 21: Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk. Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dediler ki: «Üstlerine bir bina yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha iyi bilir.» Sözlerinde üstün gelen müminler: «Üzerlerine muhakkak bir mescit yapacağız.» dediler.[21]
Ayetten uyandıklarında şirk zulmünün 300 yıl sonra geçtiği anlaşılmaktadır. Bu gün bu mezarların çok yakınında bulunan antik Teb şehrinde bulunan Luxor tapınağında kilise ve cami vardır.
Suriyeli piskopos Jacob of Sarug (c. 450-521), önceki Yunan dönemine ait (M.Ö 332- MS 30) ait yedi uyurlar ile ilgili bir belgeye rastladığını bildirmiştir.
Krallar Vadisi denen ve firavun ve ileri gelenlerin lahitlerinin saklandığı bu bölgenin hemen yanında Deir el-Medina kasabası vardır. M:Ö.1550–1080 yıllarında kurulmuştur. Bu yapıların yapılıp korunmasını üstlenen işçilerin yaşadığı kasabadır. Bu şehirde bulunan Hathor putperest tapınağı Hıristiyanlık zamanında kiliseye çevrilmiştir. Şehrin ismi de Deir el- Medina olarak değiştirilmiştir.
Kehf 19. Ayete aslında şöyle denmektedir: Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini uyandırdık da içlerinden bir sözcü şöyle dedi: «Ne kadar durup kaldınız?» (Kimi) «Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık» dediler. (Kimi de) şöyle dediler: «Ne kadar durduğunuzu, Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi, bu gümüş paranızla Medineye (şehir) gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size azık getirsin. Hem çok dikkatli davransın ve sizi kimseye sezdirmesin.»[19]
Krallar Vadisindeki mağara ve lahitler incelendiğinde buradaki mezarların birçoğunun soyulduğu ve üzerlerine ziyaretçilerin sonradan birçok graffiti resimleri ve yazıları yazıldığı saptanmıştır. İlginçtir ki en çok KV9 isimli mağarada bulunduğu saptanmıştır. Bu tip yazıların en eski tarihi olarak M.Ö. 278 yılı tespit edilmiştir. Yani bu mezarların yabancılar tarafından keşfi bu yıllara denk gelmektedir.
Bu bilgilerden sonra Ashabı Kehf bilgisini özetlersek: M.Ö. 278 yıllarında kendi putperest kavimlerine karşı çıkan 7 muvahhit genç ve köpekleri Krallar Vadisinde bulunan KV9 adlı mağaraya sığınmışlardır. Muhtemelen ilk graffiti yani duvar yazısını da yazmışlardır. Burada lahit içinde 300 yıl uyutulmuşlardır. Köpekleri de mağara girişinde aynen Antik Mısır dininde olduğu gibi ölülerin koruyucusu olarak ön ayaklarını uzatmış bir Anubis şeklinde kalmıştır. Böylece mağaraya yabacıların girişi engellenmiştir. Çünkü o dönemde Anubis insanların en çok korktuğu şeylerden biridir.
Ashabı Kehf mağarada 300 yıl uyuduktan sonra yaklaşık M.S. 2. Yılda uyanmış ve Deir el-Medina şehrine yiyecek almak için indiklerinde şehir halkı bunlardan haberdar olmuştur. Bundan sonra mağarada 9 yıl daha kalmışlardır. Çünkü 9 yıl artırdılar denmektedir. Artırdılar demek kendi iradeleri ile 9 yıl daha kaldılar demektir. Bu da bu kararı aldıklarında uyanık oldukları anlamına gelmektedir. Deir el-Medina halkı bunları öğrendikten sonra Krallar Vadisi birçok insan tarafından öğrenilmiş ve soyulmaya başlanmıştır.
Daha sonra olay bütün Ortadoğuya bir efsane olarak yayılmıştır.
Doğrusunu Allah bilir.
Not: Tarihler kabaca hesaplanmıştır.