Hüseyin Kayahan
12.01.2014
22:17
| Teşekkürler Doktor.
Nuh makalemde "cudiyyi/cüdili" olanın ne olabileceğini, özellikle size yönelterek sormuştum. Sonunda "nispet ya'sı/aidiyat bildiren "ya" vardır, bu cûdilî olanlar kimlerdir veya neresidir?" demiştim. Cevap sizden geldi ama sizin anladığınız gibi değil...
"CDY" liflerden örülmüş İP, HALATTIR. Her türlü biniti bağlama ve yönlendirmede bu İP ve HALATLAR kullanılır. Bizim bölgemizde bu ip ve halatlar KILDAN (özellikle keçi kılından) bükülür. Hayvanın/BİNİTİN "YULARI/DİZGİNİ" olan ve sürerken yönlendirmede kullanılan bu İP, durulduğunda da hayvanı bağlama da kullanılır. Hayvanı tarlada ise bir kazığa, avluda ise bir ağaça bununla bağlarsınız.
DENİZ BİNİTLERİNİ de aynı şekilde durduğumuzda halatlarla limanlardaki "BABALARA" HALATLARLA bağlarız. NUH'un gemisinin İSTAVA ETTİĞİ" yer; HALATLI (buradaki "LI" takısı "YA" karşılığıdır) bir yerdir, yani bilenen, daha önceden de kullanılan ve oraya yanaşan gemilerin halatlarla sabitlendiği emniyetli bir limandır. Muhtelemelen doğal bir körfez veya koydur ve yine muhtemelen insanlar tarafından yapılmış veya doğal olarak oluşmuş bir "mendireği/DALGAKIRANI" olan bir yerdir. Bu BİLİNEN/BİLİNEBİLECEK OLAN bir yerdir ve "EL/marifelik" takısı ile bir gelmiştir.
Yine o makalemde Kastamonunun "CİDE" isminde bir kıyı ilçesinin bulunduğunu, bunun ayetteki Cide ile ilgili olup, olamayacanı da sormuştum. Sonradan sizinle konuştum ve eski makalenizi de hatırladım. Basra körfezinin doğu yanında İran sınırları içinde olan dağların "GUTİ (d/t dönüşmesi her dilde olabilmektedir ) DAĞLARI" olarak bilindiğini, orada yaşayan kavimlerin de "GUTİLİLER" olarak adlandırıldığını öğrendim. Nuh peygamber Tufana AŞAĞI MEZOPOTAMYADA; körfezin kuzeyinde, deniz seviyesinin biraz üstünde olan olan yerde HAZIRLANMIŞTI. MİNİ BUZUL ÇAĞININ SONUNDA, (Kuran'ın "FARE ETTENNUR" diye tanımlandırdığı, "TENNUR/NURLANAN"'ın "FAR EDİLDİĞİ/ISITILDIĞI" zaman) HAVALARIN ANİDEN ISINMASI İLE; BİR TARAFTAN Kuzeyden TOROS dağları, Van havzası, doğudan Cudi dağlarının yamaçları ve tepelerinden YAĞMUR VE BUZUL SULARI, DİĞER TARAFTAN ılıman havanın etkisiyle sürekli yağan yağmurlar ve denizlerin yükselmesi ile, AŞAĞI MEZOPOTAMYA" METRELERCE SULAR ALTINDA KALMIŞTIR. O BÖLGEDE, YÜKSELEN BU SULARDAN DAHA YÜKSEK DAĞ VE TEPE DE MEVCUT DEĞİLDİR. Bir cebele/tepeye sığınırım diyen Oğul da yükselne suda boğulup gitmiştir.
Havaların sukunete ermesi ve ani yükselen deniz seviyesinin büyük okyanuslara akarak seviyenin düşmesinden sonra, Nuh'un "FÜLKÜ/GEMİSİ" BİR LİMANA HALATLANMIŞTIR. Demirlenmiştir diyemiyorum; zira demir, o tarihlerde henüz bulunmuş değildi. Tunçtan çapalar yapabiliyorlardıysa, "ÖNCE DEMİR/TUNÇ ATMIŞLAR", SONRA DA HALATLARLA GEMİYİ KIYIYA SIKI SIKIYA BAĞLAMIŞLARDIR.
Mete bey, Basra körfezinden Hint Okyanusuna, kıyı boyunca da olsa, açılabilen gemiler o tarihlerde kullanılmakta; kürek ve yelken gücünü kullanılmakta; ve ticaret yolları sadece karalardan ibaret olmasa gerektir. Bu gemilerin rıhtımları da geliştirilmiş olmalıdır. Nuh'un yaptığı o güne göre DEVASA bir gemi olmuştur. Böyle bir gemi için hem "BİLGİ", hem de "TECRÜBE" gerekir. Ellerde ahşabı işleme alışkanlığının kazanılmış olması şarttır. İşleme aletlerinin olması gerekir. Yani onlar tersaneciliği bilen ustalardı, başka türlüsü zor...
Bundan 10.000 (ONBİN) yıl önce buhar teknolojinin kullanılmış olması sadece bir hayal, bir fantezidir. Buharlı gemiler henüz dün diyeceğimiz bir zamanda kullanılabilmiştir.
Gemiler yüklerini ve yolcularını aldıktan sonra motorlarının çalıştırılar. Eğer "farettennur" sizin değiniz gibi olsa, ÖNCE HER ÇİFTTEN BİRER ÇİFTİ VE AİLESİNİ GEMİYE ALIR SONRA KAZANI ATEŞLERDİ" Halbuki ayette önce "farettennur" oldu, sonra yükler alındı diyor... İşlem sırasında bir sıralma hatası olmaz mı bu durumda? Tekrar yazmış olayım; Farettennur, dünyanın feveran etmesi, atmosferin değişmesi, ısınmaya başlamasıdır. Bu da JEOLOJİDE SABİTTİR. Hayal olan bir şey söylemiyorum. Olmuş olan bir olayı söylüyorum. Ayetin ibaresi bu olaya işaret etmektedir...
"CUDİLİ", HALATLI; YANİ "LİMAN, RIHTIM" MANASINA GELMEKTEDİR. Bu arada Yunusu da tekrar hatırlatayım. "Zü enNUN" yine (iki "N"nin bize işaret ettiği gibi,) "NİNOVA'LI" demektir. Tevratta da bu böyledir. Kuran onun "yüzbin veya daha fazlasına" gönderildiğini söylemekte, Tevrat da Ninovanın o zamanki nüfusunu, 120.000 olarak vermektedir. Sizin ifadenizle "daha ne diyeyim...?"
Saygılarımla. Hüseyin Kayahan |
Hüseyin Kayahan
12.01.2014
22:21
| Karadenizdeki Cide halkı belki de Zagros/gutti/cide" dağlarından göçüp Karadenize yerleşen bir halktır...? Onların yaşadıkları kente bu ismi neden verdikleri, bu ismin başka dillerde ne karşılığı olduğu da araştırılmalıdır. |
Hüseyin Kayahan
12.01.2014
22:40
| Gemi yapılırken mutlaka "KIZAK" kullanılmıştır. Kızaksız olarak "tavuk göğüslü" bir gemiyi yapmak, ayakta tutmak zordur, imkansız değildir. Gemiyi yaptıkça altını toprakla beslersiniz ve bir gün suyun gelmesini beklersiniz. Zira toprağa oturan bir gemiyi artık sürüklemeyemezsiniz, suya kavuşturmazsınız. Ama tufandan sonra gemiyi tekrar bu kızağa gerisin geriye oturtmak, öyle her babayiğidin harcı değildir. Ama elbette; "bu bir mucize, onun için böyle oldu" diyebilirsiniz ama beni ikna edemezsiniz. Zaten öyle bir tufanda o kızaklar da tahrip olmuş, veya en azından selin getirdiği çamur ve toprakla dolmuş olmalıdır. Buradan hareketle geminin bağlandığı liman, doğal ve kayalık bir yer olmalıdır ki; tufan sonunda hala kullanılabilir durumda kalabilsin... CDY; İP/HALAT manasına gelmesine rağmen, nasıl olurda KIZAK manasına evrilir...?
Saygılarımla. H.Kayahan |
Hüseyin Kayahan
13.01.2014
07:45
| Bağlandığını öngördüğümüz bu liman eskilerin verdikleri manaya uygun olarak"HİLAL/GERDANLIK/KOLYE" şeklinde bir barınak da olabilir. Bu haliyle meşhur olmuş ve ondan dolayı da "elcidiyyu7HİLALLİ/GERDANLIKLI" adını almış olabilir. Dr. Mete Basra körfezindeki o dönemde kullanılan limanları bu gözle tarayabilir ve GEMİYİ BULMAYA BİR ADIM DAHA YAKLAŞMIŞ OLABİLİRİZ. Saygılarımla. H.Kayahan |
Mete Firidin
13.01.2014
07:45
| Sayın Hüseyin bey ayette : üzerine yani cudiyyi üzerine istiva etti deniyor. Eğer liman olsaydı. Yanaştı derdi. Başka ayette ise "indir" deniyor. Burdada yanaştır denmiyor. İndirenlerin en hayırlısı da deniyor. Ayrıca çöktürerek indir diyor. Cudii kelimesi "dizginlemekten geldiği için ve bir gemi ancak dizginlenerek inmiş olduğu yer kızağıdır. Ayrıca kızaksız gemi yapılamaz, marife olduğundan bu geminin yapıldığı kızaktır. Bir de düşündüğünüzde eski dünyada yani Asya ve Afrika kıtalarında gemi yapım teknolojisi vardır. Tarihi bir inceleme yapılınca gemiciliğin Sümer mezepotamyası, Hindistan ve Eski Mısırda başladığı başlayıp diğer yerlere yayıldığı görülecektir. mesela antik Amerikalarda, Avusturalyada ve Çin gibi ülkelerde gemi yapımı yoktur. Daha sonraları buralara kadar gemi yapımı yayılmıştır. Çünkü İlk gerçek anlamda gemiyi basra körfezinde Nuh yapmıştır. Gemi yapım teknolojisi Nuh peygamber ile gelmiştir. kızak Yapımıda. Ayette "bizim gözetimimizde ve vahyimizle yap" deniyor. Burada geminin yapımı aşama aşama tarif edilmiştir. Su baskını olduğunda ve sel başladığında kazanın ısınıp akıntıya karşı güç oluşturması yetersiz kalacağından kazan gemi suya dalmadan önce yakılıyorki, akıntıya karşı hemen bir motor gücü elde edilsin. Ayrıca su baskını başlayınca koca gemiye eşya ve insanları nası yerleştirirsiniz? Ben denizci bir aileden geliyorum ve bu dediklerinizin nasıl olması gerektiğini de biliyorum. Ayrıca verdiğim kaynakta ve ayetlerden cudii kelimesinin "dizginlemek olduğu açıkca anlaşılıyor. İp Kuranda habl olarak geçiyor. |
Hüseyin Kayahan
13.01.2014
18:35
| Bugün bile işin en zor kısmı, gemilerin (bütün binitlerin) hasarsız bir şekilde durdurulması, PARK EDİLMESİDİR. Muazzam güçlü motorlar, son derece iyi işleyen dümen sistemleri vs ile gemiyi ancak düz bir kıyıya yanaştırabiliyoruz. Siz o fırtınadan sonra, eski kızakları üzerine "milimetrik bir hassasiyetle" o koskoca bir gemiyi nasıl oturtuyorsunuz, aynı yeri bulmak için navigasyon ve radar sistemlerini nasıl çalıştırıyorsunuz bilmiyorum. Eğer böyle oluyorsa gerçekten bunun adı "MUCİZEDİR", başka ne diyeyim.
Sizin kabul etmeyeceğinizi bilmeme rağmen, ben yine aklıma gelenleri söyleyeyim. Belki başka arkadaşların aklına başka çağrışımlar gelir...
Bizde, keçi kılından bükülen ipe "gazıl" derler. Rusça'da da keçinin adı "Kazol"dür. Bu iple yapılan çuval benzeri dokumalara da "Harar" derler. İpekle yapılan dokumalara da "Harir" dense gerektir... Ararat kelimesi, pek çok dilde olduğu gibi "h" harfinin düşmesi, söylenmemesinden dolayı aslı "HARARA(T)" ŞEKLİNDE OLABİLİR. Bu da, CDY kelimesinin anlamına yakın olur. Kıldan ip bükülen, bu iple de dokuma yapılan ve bu yönüyle bu isimleri alan bir yer aramamız gerekmektedir, diye düşünüyorum.
Eğer bunları bir gün çözemeyeceksek, Allah onları bize anlatmazdı...
Çalışmak bizden, vahiy, ilham Allah'tan.
saygılarımla. H.Kayahan |
Mete Firidin
13.01.2014
19:30
| Ayette deniyorki "bizim gözümüzün önünde ve vahyimizle gemiyi yap". buradan anlaşılan yapılan iş çok teknik ve hasas bir iştir. Ayrıca :Allah’ın adıyla binin içine. Onun akışı da, duruşu da (O’nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.[41]
Bu programlanmış bir yolculuktur. başladığı yere dönmek üzere programlanmıştır. otomasyon söz konusudur.
ozaman için Mücizedir. |
Emine Hocaoğlu
13.01.2014
20:36
| Bu yazınız da geminin kızak gibi bir şeye oturmasını mantıklı bulmuyorum.
Ama ayetin başında da ey yer suyunu em, ey gök suyunu tut emirlerinin söylenmesiyle suyun azaldığı ve yağmurun durduğu bir zamanda yavaştan gemiye zarar vermeden durmuş olabilir. Yoksa o tufan zamanında geminin kızağa oturması bana mantıklı gelmedi.
Ancak dizginleşmiş yer üzerine seviyelenmiş olabilir.
|
Mete Firidin
14.01.2014
07:38
| "Gök suyunu tut, yer suyunu yut" olduğuna göre olay uzayda değil yeryüzündedir. Sular kabardığına göre sel veya su baskınıdır. gemi kelimesi Kuran2da bir çok defa geçiyor. dalgalar sudan oluyor. Oğlu boğuluyor. E pes artık. Geminin hazırlanmış yerine oturması fikriniz için teşekkür ediyorum. Gemi sanayi edildiği yerine oturmuştur. O yer de İmal edildiği kızaktır. El cudii kelimesi Nuh peygamber içinde bizim için de ve bütün diğer insanlar için de bilindik yani marifedir. Gemi kızaklarından bir kızaktır, hepimiz için bilindik olan kızak Nuhun gemisinin yapıldığı kızaktır. Üstelik ilk kez böyle bir gemi yapılıyorsa Dünyadaki ilk kızaktır. Bu nedenle marifedir. |
Mete Firidin
14.01.2014
07:45
| Sayın Emine hanım etimolojik yaklaşım geminin kendi yapıldığı kızağa oturduğunu ispat ediyor. Ama size bu mantıklı gelmiyor da Geminin dağın başına oturduğu mu mantıklı geliyor? |
Tayibet Erzen
14.01.2014
09:32
| Lisanul Arab'a göre fulk: والفُلْكُ: بالضم: السفينة، تذكر وتؤنث وتقع على الواحد والاثنين Fulk: zamme ile, gemidir. Eril ve dişildir. Tekil ve ikil için kullanılır. |
Mete Firidin
14.01.2014
19:28
| sayın Sam ben denizci bir aileden geliyorum. Çocukluğum denizde geçti. Buharlı gemilerin buhar kazanları gemi denize inmeden yakılıp hazırlanmış olmalıdır. Aksi takdirde siz akıntılı denize indiğinizde kazanın ısınıp pervaneye güç sağlaması için saatler geçmesi gerekir. Su baskını geldiğinde sizin kazanınız hazır değilse akıntıya kapılıp gidersiniz. Sizinde bildiğiniz gibi buharlı trenler vardır. Tren gitmesebile buhar kazanı yanmaya devam eder. Siz vitese attığınızda tekerlekler güç gider ve hareket başlar. Buharlı gemilerdede kazan önceden yakılır ve pervaneye güç gerektiğinde vites ileriye alınır. Yani gemi karada kızak üzerindeyken kazan yakılır ne zaman su gelir ve vites boş dan ileri veya geriye alınır. Kuran'da iki çeşit gemi tanımı vardır. Bunlardan biri safinatün diğeri fülk dür. Safünatün daha çok insan taşıyan kamaralı insan gücü ile hareket eden sal gibi gemilerdir. Fülk ise suyu yararak giden genellikle yelkenli yani bir güç tarafından itilen gemileridir. Nuh'un gemisi ise hem kamaralı hemde motor gücü ile ilerleyen hem safinetün ve hemde fülk dür. Kaynak Akadca. |
Emine Hocaoğlu
14.01.2014
20:07
| Mete Bey;
Kızağa oturmasının mantıklı gelmemesinin sebebi kızağa oturmasının ne gibi bir avantajı olabilir ki. Tekrar o gemiyi kullanacaklarından dolayı mı?
Ayrıca o tufan zamanın da eğer o kızak duruyorsa ki o da bir mucize olmuyor mu?
Sonuçta mucizeler o dönemde olduğuna göre her şeyin olması doğaldır .
|
Mete Firidin
14.01.2014
20:17
| Nuh müminun süresi 29 ayette : Beni çökme yerine indir. Sen indirenlerin en hayırlısısın diyor. başka ayette ise Onun hareketi ve durması Allahın adı ile diyor. Bir gemi için en hayırlı yer kendi yapıldığı kızağıdır. Çünkü gemi topraya inmeye kalksa yan yatar ve içindekiler zarar görür. Daha sonrada gemi kullanılamaz. Oysa gemi yapıldığı kızağa inerse hiç kimse zarar görmez ve daha sonrada başka amaçlar ile kullanılır. Ayrıca kızak denilen şey akıntıdan , dalgadan zarar görmez yere iyice sabitlenmiştir. Üzerinde tonlarca gemi ağırlığı ilede yere iyice gömülmüştür. Bu günkü tersanelerde ve hatta tsunamide bile kızaklar zarar görmez çünkü yere iyice gömülmüştür. |
Hüseyin Kayahan
14.01.2014
21:07
| Yeryüzünde en son olan ve diğerlerine kıyasla çok kısa sürdüğü için adına, "mini buzul çağı" olmuştur ve jeolojik olarak bu sabittir. Bunun sona erme tarihi de yaklaşık 10.000 yıl öncedir. Erken bitmesinin sebebi henüz net değildir...
Diğer yandan, Tevrat'ta ve Kuran'da "MA/su", MEVC/dalga" ve "GARK/boğulma" kelimeleriyle örülü benzer kıssa anlatılmaktadır...
Hadislere kimsenin itibar etmediği görüldüğünden onları hiç saymıyorum.
Sümer yazıtlarında, ve eski dünya ile 500 yıl öncesine kadar hiç bir iletişimi olmayan Amerikan yerlilerinde olagan dışı olarak meydana gelen bir "sel felakati" anlatılmaktadır...
Eğer bir "su felaketinden" bahsetmeyeceksek; "GARK" kelimesini de "BOĞULMA" olarak kabul etmeyeceğiz demektir. O zaman başka sorunlarla karşılarız: Mesela Musa'yı takip eden Firavun ve ordusu da "GARK OLMAMIŞ/boğulmamış" demektir.
Elbette sürekli söylediğim gibi Kuran ayetleri tek bir yazılış ve okunuşla, insan üstü bir mucize olarak pek çok olayı anlatır, ifade eder. Bir kelime, bir ayet, bir paragraf ve sure hem hukuki bir kuralı, hem ekonomik bir olayı, hem jeolojik bir olayı, hem de biyolojik bir olayı anlatıyor olabilir; olmaktadır; olması gerekir. Hiç kimse sadece kendi anladığı doğrudur, diğerlerinin anlaması yanlıştır deme hakkına sahip değildir. Kitap herkesin kitabıdır, herkes kendi kitabını kendi okur ve istediği gibi anlar, kendine göre uygular. Hepimizi ilgilendiren kamusal düzenlemeleri ise ancak "İCMA" ile yapabiliriz. Hiç kimse; "icmanın dışındaki" anlayışından dolayı tahkir edilemez, kınanamaz, vs... İcma ise yaşayanların icmasıdır ama Akevler bugünkü icmaların da "sahabelerin icmalarına" aykırı olmamasını esas alır.
Tevrat ve Kuran arasında benzerlikler ama bazı farklar da vardır. Kuran onu hem tasdik eder hem de doğrular, hem de başka yönlerini de açıklar. Mesela Hz. İbrahim için de durum böyledir. İbrahimin babası için Kuran, onun Hazar bölgesinden olduğunu belirtmek için (H harfi düşümüş olarak) "ÂZER" kelimesini kullanır ve adını zikretmez; Tevrat ise yöresini belirtmeden onun ait olduğu ulusa işaret olmak üzere "TARAH-TAREH/ TÖRELİ (...)" kelimesini kullanır. Bana göre benzer durum Nuh'un gemisi için de söz konusudur. Geminin "SEVİYENLEDİĞİ" yeri "CÎDÎYYÎ/ cidili/ halatlı/ gerdanlıklı vs" şeklinde ifade ederken; Tevrat ta bu yeri "ARATAT/ halatlı" olarak vermektedir. Vaktim yok ki, antik haritalardan böyle tesmiye edilmiş bir yer arayayım...
Saygılarımla.
H.Kayahan |
Mete Firidin
14.01.2014
21:30
| Ararat ibranice veya semitic bir kelime değildir. Tevrata sonradan yerleştirildiği açıktır. Ayrıntısını verecektim ama anlayabileceğinizi sanmıyorum artık. |
Hüseyin Kayahan
14.01.2014
23:08
| Bir anlayan bulunur belki, dünyada sadece kendini akıllı ve seçilmiş sanmak gafletten başka bir şey değildir.
Evet Arapça'da başka kelimeler olabilir, bizim aradığımız Kuran'daki kelimeler ve anlamlarıdır. Kuran her Arapça kelimeyi kullanmamış, buna karşılık Arapça olmayan kelimeleri de kullanmıştır.
Kuranda "boğulmak, suda boğulmak" var mıdır, varsa hangi kelime ile karşılanmıştır? İple boğulmayı aramıyorum. Kuranda 1700 cıvarında kök, (bu köklerin 50 katı kadar da) 85000 cıvarında bu köklerden türetilmiş kelime vardır. Bizim ilgilendiğimiz bu kelimelerdir.
Saygılarımla. H.kayahan |
Mete Firidin
15.01.2014
08:05
| Akıllı veya seçilmiş değilim. Sadece aklı selim bir müslümanım. Tebbet suresi 5. ayette habl yani ip kelimesi cwd kökünün yanında geçiyor. Öyle ise cwd köküne ip anlamı verilemez. Cwd köküne ip anlamı verilemeyince başka yerlerde de verilemez. Tevrat'da ararat dağı deniyor. Ararat kelimesi non semitic , dağ anlamı verilen kelimenin kök anlamı "dokuma tezgahı" yani üzerinde bir şey sanayi edilen yüksekce yer. ayrıca tevratın aynı bab'ında geçen takvim ayı olarak çevrilen kelime chadash bu kelime köküde onarmak, yenilemek . Tevratın orjinel metni ellerinde olmadığına ve aklında kaldıkları kadarını yazdıklarını düşündüğünüzde, Bu size bir şey düşündürmüyormu? |
Tayibet Erzen
15.01.2014
16:54
| İlmi tartışma başka bir şey, eksik bilgiyle son nokta koymaya çalışmak başka bir şeydir. Misal “yoktan var etmek anlamına gelecek hiçbir kelime yoktur” iddiası Kuran’da geçen بدء kökünün hiç bilinmediğini gösteriyor. Kuran’da bu kök ile yoktan var etmenin anlatıldığı ayetler vardır, Ankebut-20, Secde-7 bunlara örnektir. Bu kadar temel konularda biz böyle anladık deme hakkına sahip olduğunuzu düşünüyorsanız diyeceğim bir şey yoktur.
Allah’ın ilah olduğunun delili إِنَّمَا إِلَهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ ayetiyken ve buna benzer daha birçok ayet varken, bunlardan bihaber olmak veya daha vahimi haberdar olup da “ben bunu böyle anlamıyorum” demek Allah’ı ilah kabul etmemektir. Dahası buna gerekçe olarak da “Kuran’da Allah’ın ilah olduğuna delil yoktur” demek, Kuran’dan delil bulamamaktır, Kuran’ın söylediğini kafasındakiyle bağdaşlaştıramamaktır.
İşte ayet, işte delil.
|
Nusret Karaca
15.01.2014
19:26
| Elinize sağlık Mete Hocam... Ben de Emine Hocam'a katılıyorum. Gemi kızağa oturmadığının kanaatindeyim. saygılar Nusret KARACA..... |
Tayibet Erzen
15.01.2014
19:38
| Sayın Adian,
Siz yoktan var etmeyi değil, yoktan var olmayı tarif etmişsiniz. Bilginiz olsun diye söylüyorum yoktan var olmayı zaten kabul etmiyoruz. Herşeyi yoktan var edebilen Allah'ın, yani herşeyin ilahının varlığını kabul ediyoruz. En azından tanrının olmadığına dair görüşlerinizi Kuran'ı delil göstermeden paylaşırsanız kafanızın ne kadar karışık olduğu sonucuna varmamış oluruz. Kuran'dan ayetleri ve sözlük bilgilerini de tartışma gereğinden değil, sadece ve sadece yazıyı takip edenlere delil oluşturması açısından paylaştım. En azından hiç kimsenin kafasının karışmamış olmasını diliyorum. |
Mete Firidin
15.01.2014
20:29
| Nusret bey neden geminin kızağa değil de başka yere oturduğunu düşünüyorsunuz? Bir deliliniz varmı yoksa bir istek veya kuruntumu? |
Mete Firidin
15.01.2014
20:36
| Merak eden yabancı arkadaşlara öğretmek istiyorum. Allah bizim anladığımız varlık anlamında var değildir. Allah bizim anladığımız anlamda yok da değildir. Allah gerçektir. Varlık yoktan var edildiği gibi, Yoklukta yaratılmıştır. Öncesi ne vardır nede yoktur. Çünkü mahlukatın bunu anlayacak kapasitesi yoktur. Biz varlığı ve yokluğu biliriz. Ama ötesini idrak edemeyiz. Evrenin ötesinde yoklukda yoktur. Doğrusunu Allah bilir. |
Hüseyin Kayahan
15.01.2014
21:29
| "cwd/cyd" kelimesini ben sözlükte araştırmadım. Onun bükülmüş ip(dizgin), dokunmuş "kolan(g)" gibi bir şey olduğunu; sizin bu ve önceki makalenizden ve geçen haftaki sözlü görüşmelerimizden edinmiştim. Kelimenin örülme, dokuma, bükülme gibi manaları olduğunu aktardığınızı hatırlıyorum. Yaşlılıktan dolayı yanlış hatırlıyor da olabilirim tabii.
Kelimelerin ilk ilkel manası fiiller olmaz. İlk ilkel mana isimlerdir. Tabii bu Akevlerdeki cumhurun görüşüdür. Zira Ademin ilk öğrendiği isimler/esmadır. Fiiller daha sonra bu isimlerdeki vasıflarla oluşmuştur. Dolayısıyla makalenizin baştaraflarında verdiğiniz "CWD" kökü dizginlemektir, çıkarımı etimoloji açısından doğru değildir. CWD, dizgin deseydiniz bu doğru olurdu. O zaman bu dizginin vasıflarından hareketle onunla yapılan fiilleri de anlayabilirdik. Kısaca, ilk kök, fiil değil isim olmalıdır.
Halen İsrail sınırları içinde "Ar'ara" şeklinde latince harflerle yazılan bir yerleşim merkezi vardır. Google maps'ten bakabilirsiniz. Sizin de belirttiğiniz gibi, kelimenin orijinalini bilmediğimden sonundaki "t"nin müenneslik te'si mi, yoksa kelimenin aslından mı olduğunu bilemem.
Son yorumunuzdaki "arara"karşılığı "dokuma tezgahı/sanayi üretim tezgahı" kabulünüz doğru ise, bu benim sentezlemeye çalıştığım sonuca çok uygundur. Bu iki kelimenin ikisi de; tekstil işiyle ilgili olarak; "ip eğirme, ip bükmei bükülmüş iplerden örgü veya dokuma yapma" gibi işleri karşılıyor olabilir. Nasıl ki, ilk olarak demir demirin bulunduğu yerde, bakır bakırın bulunduğu yerde işlenmişse, ilk dokuma işleri de bir bölgede başlamış olmalıdır ve oradan diğer yerlere yayılmıştır. Bu ilk yerin ismi de o malzemenin adıyla anılagelir. Bunun örnekleri çoktur.
İnsanlar pamuktan önce kıl bükme ve dokuma yapmış olmalılardır. Zira avcılık ve çobanlık çiftcilikten öncedir. Koyun ilk evcilleştirilen hayvandır. Keçi ile ilgili olarak ayrıca bir bilgi bulamadım. Yün, halat yük taşımaya uygun değil; ama kıl halat çok uygundur, çok sağlamdır. Benim yöremde eşek, katır ve at gibi hayvanların tüm yük ve koşum takımları kıldan yapılır sadece semerin hayvanla temas eden iç yüzeyine yünden yapılan ve dokunmayan "keçe" çekilir.
Kısaca tezim: Arapça "CWD/CYD" kelimesi ile hangi dilden olursa olsun, "arara(t)" kelimesi aynı kavramı karşılıyor olabilir ve bu ikisinin ortak manasının yardımıyla biz geminin istiva ettiği yeri bulabiliriz. ((Aşağı mezopotamya ile ilgili bir detayı daha hatırlatayım. Basra'dan Bağdat'a kadar olan 550km lik ilk yarısında, yani 250km gittiniz halde yükselti (rakım) ancak 10m kadar yükselmekte; Bağdata vardığınızda (550km sonra) ise 30m cıvarında olmaktadır. Burası çok düz bir alandır ve bir su yükselmesinde insanların yapabileceği hiç bir şey yoktur.))
Saygılarımla. H.Kayahan |
Mete Firidin
15.01.2014
21:58
| Sayın Hüseyin bey isimlerden filler türer görüşünüze katılıyorum. Bu araştırmada da böyle olmuştur. Önce Tebbet süresindeki Cidi-ha kelimesi "dizgin" olarak saptanmıştır. Fakat benim ulaştığım kaynakta CWD kökü fiil olarak belirtildiği için "dizginlemek" olarak verdim. Dizginlemek mutlaka urgan veya halat ile ilintilidir. Yular (dizgin) urgandan yapılır. Mesele "ala elcudii" kelimesidir. Marifedir. Ve üzerine çökerek inilir. Bu kızaktan başka bir şey olamaz. |
Mete Firidin
19.01.2014
14:01
| İlave bilgi:
Gılgamış efsanesine göre Nuh un gemisi "nisir (nimush) şadu (dağ?) ya oturmuştur. Nisir: 6.naṣāru : [Army → Military] G. to guard, protect , to defend , to safeguard ; to watch , to beware of , to cherish , to preserve / conserve + , to prize , to treasure , to be careful ; to obey Gt. to be careful, on one's guard Š. to make guard Št. to be on the alert N. to be protected
7.niṣirtu : [City → Administration] 1) a treasure , a secret ; 2) a treasure , wealth , riches / richness (?) / affluence (?) Şadu akkadça dağ demektir fakat Şadadu ise tekne kızağı demektir.
Ayrıca şadadu: šaddidu (šaddādu)
[Transport → Sea]
1) a hauler , a tower (of boats) , a boat-tower , Sümerce: [LÚ.GÍD.DA] : a boat-tower , a man who pulls (tows) a boat 2) (cattle) draught-animal
See also : šadādu
Sümerce ma-gid (ma-cid) : gemi- kızağı: gemi kızağı demektir.
|
Mete Firidin
19.01.2014
14:07
| Burada şuna dikkat etmek gerekir: Ve de ki: rabbim! Beni çökertilmiş (mubarek) inme yerine indir, İndirenlerin en hayırlısı sensin[29]
burada geçen mubarek kelimesi nisir kelimesine karşılık gelmektedir. Cid kelimesine ise şadu (dağ?) kelimesi karşılık gelmektedir. Demekki Akkad ve Sümerlilerin elinde de muharrif tevrat gibi tabletler vardır. Zaman içinde kelimeler karıştırılmış ve bu karışıklıktan gemi dağa oturdu gibi acayip mitolojiler türetilmiştir. |
Hüseyin Kayahan
22.01.2014
06:07
| Mevarid'de "elcidiyyu" kelimesinin anlamları arasında "SAFRAN" karşılığı da verilmektedir. "CİDE" zaten fonetik olarak "CDY'ye" benzereken bir de anlam olarak "SAFRAN" kelimesi çıkması akla KATAMONU'yu getirmektedir. Cidenin güzel bir limanı ve derin yarıklı vadileri var. Birgün bulacağız inşallah. saygılarımla. H.Kayahan |
Lütfi Hocaoğlu
26.01.2014
19:30
| Haberlerden:
Geleneksel bir gemi olarak resmedilen Nuh’un Gemisi’nin, suda süzülen yuvarlak bir araç olduğu öne sürüldü. Yeni yoruma göre, gemide her hayvanın farklı odası da vardı
Nuh’un Gemisi’nin şimdiye dek resmedildiği gibi geleneksel bir gemi şeklinde değil, yuvarlak olduğu iddia edildi. 3 bin 700 yıllık kil tabletleri inceleyen Londra’daki Britanya Müzesi’nden Irving Finkel, Nuh peygamberin yeryüzündeki tüm hayvanların kurtulması için 70 metre çapında daire şeklinde bir gemi inşa ettiğini öne sürdü. Geminin katranla yapıştırılmış saz demetlerinden oluştuğunu belirten Finkel, üzerinin ise bezle kaplandığını söyledi.
Antik Babil metinlerini tercüme eden araştırmacıya göre, gemi iki katlıydı ve tepesinde bir çatı vardı. Geminin içi ise, farklı hayvan türlerinin birbirinden ayrılması için kompartmanlardan oluşuyordu. Finkel, 60 satırlık metin için, “Hikâyeye göre Nuh, yaklaşan dev fırtınanın tüm hayvan türlerini yok etmemesi için, her türden bir dişi ve bir erkek hayvanı gemisine alarak onları hayatta tutar. Üzerinde çalıştığım tabletler ise, bu gemiyi inşa etmek için hazırlanmış ayrıntılı bir el kitabı gibi. Bu metin, Nuh’un Gemisi’ni anlatan en eski metin olma özelliği taşıyor. Herkes aklında, yolculuk etmek için tasarlanmış geleneksel bir gemi canlandırıyor. Ancak Nuh’un Gemisi’nin ilerlemesine gerek yoktu, sadece su üzerinde kalması gerekiyordu” ifadelerini kullandı.
Müzede sergilenen 3 bin 700 yıllık tablet, Orta Doğu’da görevde olan Lenoard Simmons isimli bir asker tarafından 1940’lı yıllarda keşfedilmiş, yakın zamanda Simmons’ın oğlu Douglas’a tarafından müzeye verilmişti.
Buna göre:
Gemi gerçekten klasik gemiler gibi olsaydı tufanda alabora olma ihtimali yüksekti. Aynı zamanda çatısının olması da çok önemli. Böylece tufanın iki komponentinden biri olan şiddetli yağmur sularını da içine alarak batma tehlikesi olmuyordu.
Bu metinlerdeki gemi Kuran'da tarif edilen olayla uyumlu görünüyor. Klasaik bir gemi olmaması da ona Kuran'da fulk denip aynı zamanda sefine gibi dişil zamir döndürülmesini de açıklıyor.
Bu durumda geminin inşa edilirken ve tufan sonrası karaya otururken bir kızağa ihtiyaç yok gibi görünüyor. |
Mete Firidin
26.01.2014
20:59
| Kamer 13:
وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ Ve onu, tahtalardan yapılmış ve kenetlenmiş bir gemide taşıdık.
Gerçek anlamda gemicilik mezopotamyada başlamıştır. En eski tahtadan yapılan gemiler eski mısır ve mezopotamya uygarlığına aittir. gemicilik buradan dünyaya yayılmıştır. Bu nedenle Antik Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avusturalya, Uzak doğuda gemi yapımı yoktur. Buda gemi yapım teknolojisinin Nuh tarafından getirildiğinin göstergesidir. Gemi aramayın bulamayacaksınız. Ancak gemi yapım teknolojisinin geçmişini bulacaksınız. |
Mete Firidin
26.01.2014
21:01
| Bu yorumları yazdıkça şunu düşünüyorum. Bu İslam dünyası adam olmaz. Başka bir İslam dünyası gerekiyor. |
Lütfi Hocaoğlu
26.01.2014
21:21
| Elvah: tahta demek değildir. Levhalar demektir. Levha her tür malzemeden yapılan düz yüzeyin adıdır. Bu nedenle tahta olma şartı yoktur.
Gemi zaten bulunamaz ama daha önceden delil yok denirken önemli bir delil bulunmuştur ve bu da Kuran ile uyumludur. Bu açıdan önemli bir delildir.
Bu delili bulan da İslam dünyası değil, batının ilim dünyasıdır. Onlar bu konuda ne bulursa onu açıklarlar, değil mi? |
Mete Firidin
26.01.2014
21:23
| Nahl 14 وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ1 Taze et yemeniz, takındığınız süsleri edinmeniz ve Allah’ın bol nimetinden faydalanmanız için denize -ki gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün- boyun eğdiren de O’dur. Artık belki şükredersiniz.[14]
Demekki Nuhun gemisi suyu yaran fulk şeklinde hemde kamaralı yani üzeri kapalı sefine şeklinde. Ayrıca niye kazanı var güç sağlamak zorunda? |
Mete Firidin
26.01.2014
21:23
| Nahl 14 وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ1 Taze et yemeniz, takındığınız süsleri edinmeniz ve Allah’ın bol nimetinden faydalanmanız için denize -ki gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün- boyun eğdiren de O’dur. Artık belki şükredersiniz.[14]
Demekki Nuhun gemisi suyu yaran fulk şeklinde hemde kamaralı yani üzeri kapalı sefine şeklinde. Ayrıca niye kazanı var güç sağlamak zorunda? |
Mete Firidin
26.01.2014
21:30
| Batının her dediği samimi olabilir. Fakat Kuran'a uymayan hiçbir şey doğru değildir.
Hala batıda sizde İsrailiyattan kurtulamadınız.
Ben batının ilmini alırım Kuran'a göre değerlendiririm. |
Mete Firidin
26.01.2014
21:37
| Yahudilerde sizin yaptığınız hatayı yapmıştır. Öncekilerin doğru olmayan hikayelerini sanki gerçek Tevratta öyle yazıyor gibi anlatmışlardır. Bu günde İslam dünyası KURAN'da bulunmadığı ve hatta tam tersi bilgi bulunduğu halde Sümerin, israiliyatın gerçek dışı hikayelerini sanki Kuran'dan mış gibi insanlara yutturmaya çalışıyorsunuz. |
Mete Firidin
26.01.2014
21:55
| Hud 49: تِلْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَا أَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هَذَا فَاصْبِرْ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ (49) Bunlar sana vahyettiğimiz bilinmeyen olaylardır. Sen de, milletin de daha önce bunları bilmezdiniz. Sabret, sonuç, Allah’tan sakınanlarındır.[49] |
Lütfi Hocaoğlu
26.01.2014
23:33
| Bu tabletten elde edilen bilgilerin hiç biri Kuran'a aykırı değildir. Hatta tam tersine tam uygundur.
وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِنْ قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ قَالَ إِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ حَتَّى إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلَّا قَلِيلٌ وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللَّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا Burada فِيهَا daki هَا zamiri يَصْنَعُ الْفُلْكَ deki الْفُلْكَ ye racidir. الْفُلْكَ müzekkerdir ama buna raci olan هَا zamiri müennesdir. Burada الْفُلْكَ müzekker olmasına rağmen müevvel müennesdir. السَّفِينَةَ (gemi) manasındadır. السَّفِينَةَ müennes olduğu için هَا zamiri onunla mutabakat halinde olur. السَّفِينَةُ kelimesi الْفُلْكُ kelimesinin alt kümesidir. Bütün السَّفِينَةُ ler الْفُلْكُ dur. Ama bütün الْفُلْكُ lar السَّفِينَةُ değildir. السَّفِينَةُ denizde giden gemidir. الْفُلْكُ ise denizde ve diğer ortamlarda giden gemilerin ortak adıdır. Burada الْفُلْكُ un aynı zamanda السَّفِينَةُ olduğu ayette gösterilmiştir.
Çok güzel bir delil bulmuşlar ve Kuran ile tam uyumlu. Nuh'un gemisi klasik bir sefine olmadığı için ayette fulk'a dişil zamir dönmüştür. Burada bulunan tabletteki yuvarlak gemiye tam uymaktadır. |
Mete Firidin
27.01.2014
07:22
| Yani şunu demek istiyorsun: Gemi denizi yaran bir fülk dür . Ama üstü kapalı kamara ve bölmeleri vardır. Bunada safine denir. yani gemi aynen bir tanker gibidir. Yuvarlak olsa denizi yaramaz. Tennura ise bir işe yaramaz. Kuranda fülk kullanıldığı için gemi bu günkü gemiler gibi iğ biçimindedir. Safine kullanıldığı için "kaplanmış, örtülmüş "demektir. gemi kapalı bölmelerden oluşmuştur. Ve bir buhar motoru vardır. Yuvarlak ve sazlardan olmadığı kesindir. Mezopotamya bilgileri Nuh dan çok sonraları kaleme alınmıştır. Bu nedenle Kuran bu bilgilere "gayb" demiştir. Çünkü gerçek bilgiye sahip hiçbir kimse yoktur. yalnız Kuranda doğru bilgi vardır. Anlayana Anlamak istemeyene bir şey yapamayız. |
Mete Firidin
28.01.2014
16:32
| Ansiklopedik Arapça lügatların, Arapça dilbilgilerinin ve belagatın bize bu konuda anlattığı şu: “Fülk” kelimesi eğer müfred-tekil olarak kullanılmışsa, fülke, gönderilen zamir tekil-erkek zamirdir, kullanılan fiil müfred-müzekker (tekil-erkek) fiildir. Fülk kelimesi çoğul manada kullanılmışsa, gönderilen zamir ya tekil-müennes zamirdir, Yahut çoğul müennes zamirdir.
|
Lütfi Hocaoğlu
28.01.2014
17:49
| Gayr-i akil cemlere (Âkil olmayan çoğul varlıklara) iki tür zamir döner:
1. Müfred müennes (Tekil dişil): O varlıkların sayısının çok olduğunu gösterir. Çoğuldur ama aynı zamanda çok sayıdadır. 2. Cem müennes (Çoğul dişil): O varlıkların sayısının az olduğunu gösterir. Çoğuldur ama az sayıdadır.
Fulk kelimesi ise özel bir kelimedir. Gayr-i akil cem değildir. Tekili, ikili, çoğulu, müzekkeri, müennesi aynı olan bir kelimedir. Ama gramersel olarak tekil erildir. Bu ayette müfred müennes dönmüştür. Gayr-i akil cem olsaydı çok fazla sayıda gemiler yapmış olması gerekirdi. Oysa bu fulk aslında sefinedir. Buna müevvel müennes denir. Ama ayette fulk deyip de sefine demediği için ama sefineye uyan bir şekilde dişil tekil zamir döndüğü içi ne tam bir sefinedir ne de tam bir fulktur. İşte bu nedenle o tablette bulunan yuvarlak gemiye uymaktadır. |
Mete Firidin
28.01.2014
20:07
| Sayın Lütfi bey gemi yuvarlak olsa fülk olamaz. Eğer hem fülk hemde safine olan bir gemi görmek istiyorsan. Natilus yaz google da resimlerini gör. Hem kapalı hem iğ şeklinde yani bir denizaltı şeklinde bir gemi. |
Mete Firidin
29.07.2014
14:21
| An alternative translation of "Mount Nisir" in the Epic of Gilgamesh XI,141a is based on the ambiguous words: "KUR-ú KUR ni-sir held tight the boat."[3] The Sumerian word KUR can mean land or country or hill, but not mountain. In Akkadian, KUR with the phonetic complement -ú is read as shadû which can mean hill or mountain. The second KUR is a determinative indicating that nisir is the name of a hill or land or country (or in Akkadian a mountain). But Thompson [4] read this determinative as matu, an Akkadian word for country. The country Nisir may have got its name from nisirtu which means a locality that is hidden, inaccessible, or secluded. Hence the boat may have grounded on an inaccessible hill. |
Ahmet Yücel
05.02.2016
20:28
| Sevgili yazarlarımıza. Allah'ın selamı üzerinize olsun. Daha önceki araştırmamda, cüdi kelimesinin, yüksek yerdeki düzlük, bereketli yer anlamlarına geldiğini okumuştum. Acizane eklemek istedim. Ayrıca, Çinli ve Türk bir grup dağcının, Ağrı Dağı'nın 3000 m yüksekliğinde Nuh as'ın gemisini bulduklarını, you tube'den videolarını izlemiştim. Geminin içi bölüm bölüm ve katlı idi. Gemide saman, mercimek vb. bulunmuştu. Url adresini kişisel web siteme eklemiştim. 1-2 sene sonra yayından kaldırılmış olduğunu gördüm ve web sitemden url adresini sildim. Belki de, bunu izleyenlerin Müslüman olma ihtimali olur diye yayından kaldırdılar. Gemiden alınan tahta parçasının İran'da yaş tespiti yapılmış, hatırladığım kadarıyla 3000 - 4000 arasında olduğu belirtilmişti. Allah'a emanet olunuz. Ahmet Yücel ahmetyucel@msn.com
|
Ahmet Yücel
05.02.2016
23:06
| Es Selamu Aleyküm ve Rahmetullah. Bu konuyu yeniden araştırdım ve 2 ayrı bilgiye ulaştım. Birincisi Ağrı Dağı'nda Nuh as.'ın gemisinin bulunduğu yönünde, İkincisi de bunun yalan olduğu yönündedir. Ne yanılayım, ne yanıltayım sorumluluğu ile aşağıda url adreslerini paylaşmayı gerekli gördüm.
http://www.zaman.com.tr/dunya_muthis-iddia-nuhun-gemisi-agri-daginda-bulundu_977670.html
http://www.habervaktim.com/haber/119726/nuhun-gemisi-bulundu-yalani.html http://www.radikal.com.tr/dunya/nuhun-gemisi-bulundu-iddiasi-tezgah-994338/ Nuh'un Gemisi'ni bulduklarını söyleyen Çinli ekipte yer alan ancak sonra ayrılan ABD'li bilim adamı Randall Price yayınlanan fotoğrafların sahte olduğunu iddia etti. World Net Daily ve Christian Science Monitor sitelerinde yazılı açıklaması yayınlanan Price şu ifadeleri kullandı: “Gösterilen tahtalar Karadeniz’deki eski bir yapıdan kamyonlara yüklenerek Ağrı Dağı’na tırmanmak isteyenlere rehberlik eden Paraşüt adlı Doğubeyazıtlı şirket tarafından dağa çıkarıldı. Hatta tahtaları taşıyan kamyonun hangisi olduğu bile biliniyor. Fotoğrafların çoğu Ağrı Dağı’nda değil Karadeniz’deki o yapıda çekildi. Fotoğraflarda örümcek ağlarını görebilirsiniz. Bahsedilen yükseklikte örümceğin yaşaması mümkün değildir. Ben bu fotoğrafları 2008’in yaz aylarında gördüm. 2009’un yazında Çinli ekibi Paraşütçüler bölgeye götürdüler. Hilenin farkındaydım ama Çinliler kendilerine gösterilen bu yapıya inandılar. Zaten içlerinde donanımlı bir arkeolog ya da jeolog yoktu. Tahtaları İran’da adı test ettirdiklerini söylüyorlar. Gerçekten bunların doğru olduğuna inanıyorlarsa kalıntıları bağımsız bilim adamlarının incelemesine açsınlar. Geminin bulunduğu açıklaması Türk rehberlerin Çinliler’den para sızdırmak için kurdukları tezgahtır.“ |