Hüseyin Kayahan
25.10.2015
17:01
| Tevrat'a göre Nuh'un 3 oğlu olmuştur: "Ve Nuh beş yüz yaşında idi; ve Samın, Hamın ve Yafetin babası oldu." (Tekvin 5/32) "Nuhun zürriyetleri bunlardır. Nuh sadık adamdı, ve kendi devirlerinde kâmildi; Nuh Allah ile yürüdü." (Tekvin 6/9) "Ve Nuh üç oğul babası oldu: Sam, Ham ve Yafet." (Tekvin 6/10) Bu boğulan oğul; eşinin çocuğu, kendisinin üvey oğlu olsa gerektir. Eğer ima ile belirtildiği gibi "veled-i zina" olsaydı, "gayru salihin/salih (uygun) olmayan" değil, gayru sahihin/sahih (geçerli) olmayan" şeklinde gelmeliydi. Bu çocuk, nesebi gayri sahih değil, nesebi gayri salihtir. Bence eşi zina etmemiştir; bu çocuk, Nuhun gerçek oğlu değil, oğlu gibi davrandığı ve oğullarından ayırmadığı ama eşinin oğlu olmalıdır. O benim oğlum demesi için; "innehu ibnî/o benim oğlumdur" demesi yeterli olurdu. Ya da "innehu min ehlî/o benim ehlimdendir" demesi yeterliydi. Söz uzatıldığına göre burada başka bir kasıt vardır..!? Diğer yandan; leyse min (el) ehl-i beyt (ike) dememekte, "leyse min ehlike" denmektedir. Evdeki herkes; kimin çocuğu olursa olsun, hatta köle olsun, ehli beyttendir. Kişinin ehli ise, sadece kendi sulbünden gelen kimseler olsa gerektir. Eşinin ihaneti Nuh'a inanması olabilir, illa onu başka erkekle aldatması gerekmez. İhanet kelimesi zina için kullanılmasa gerektir. Türkçedeki eşini başkası ile aldatma (zina etme), Arapça'da ihanet kelimesi ile ifade edilmez. İhanet kelimesinin geçtiği yerleri bu gözle okumak gerekir. Lutun karısı da ihanet etti dendiğine göre ve Lutun karısının böyle bir (zina) fiili bilinmediğine göre, bu ihanet gizli cinsi ilişki değildir. Öyle bir fiildir ki, ikisi de aynı şeyi işlemiş olsunlar: Bu da son ana kadar sanki kocalarına inanmış gibi davranıp ama sonra onların peşinden gitmemeleri, onları takip etmemeleri olsa gerektir. Yani onları yolda bıraktılar, beraber mücadeleye devam etmediler, demektir. İhanet budur ve bunu savaşta çok iyi biliriz. Cepheden kaçanı, cepheyi terk edeni onun için vururuz. Saygılarımla. H.Kayahan |
Hüseyin Kayahan
25.10.2015
17:25
| Yine söz uzatılmış; "innehu amelün gayru salihin / o salih olmayan bir ameldir" denmiştir. Kişiye amel denmese gerektir. "İnnehu gayru salihin / o salih olmayandır" demesi yeterli idi. Amel, çocuğun gemiye binmemesi, dağa çıkarım demesidir, yaptığı bir eylemdir. Zaten "amel" kelimesi "emek, eylem" değil midir? İş kelimesi emr'dir. İkinci "hu" ahd-i zihni gibi, cümlede olayan bir eylemi işaret etmektedir. İnnehu'yu iki kere tekrar etmiştir, başında atıf harfi de yoktur. Bu da zarif değildir, uzatılmış olmaktadır. Öyleyse buradaki iki ayrı "hu/o" vardır. İki "hu / o" aynı olsaydı tekrarı gerekmezdi. Saygılarımla. H.Kayahan |
Mete Firidin
25.10.2015
18:16
| Nuh bu kişiyi oğlu sanmaktadır. Demekki ev halkındandır. Oysa Allah o senin ehlinden değil demektedir. Burada sadece genetik ehillik veya davranışsal ehillik kalmaktadır. Davranıssal ehillik olsa "innehu amelün gayri salihin" yerine "amelühu gayri salihin" denmesi gerekirdi. Yani "o salih olmayan bir ameldir" yerine "onun ameli salih değildir" gelmesi gerekirdi. O annesinin gayri salih amelinin mamülüdür. denmektedir. Tahrim 10. ayetten ise annesinin hayin olduğu yazmaktadır. Tevile gerek yok. |
Mete Firidin
25.10.2015
18:24
| Bid de Nuh 27. ayeti düşün:
إِنَّكَ إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا İnneke in tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciren keffârâ(keffâre). Burada genetik bir yatkınlıktan da bahsedilmektedir. Belkide oğlu sanılanın boğulması genetik bir temizlik konusu da olabilir. |
Mete Firidin
25.10.2015
18:24
| Bid de Nuh 27. ayeti düşün:
إِنَّكَ إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا İnneke in tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciren keffârâ(keffâre). Burada genetik bir yatkınlıktan da bahsedilmektedir. Belkide oğlu sanılanın boğulması genetik bir temizlik konusu da olabilir. |
Hüseyin Kayahan
25.10.2015
18:53
| Ben de sizin dediğinizi dedim: Ev halkındandır, ehli beyttendir ama Nuhun ehlinden değildir. Ben değil, siz tevil ediyorsunuz: a) Lutun eşi de mi aldattı? zira ikisi aynı ihaneti işlemiştir, diyor? b) Niye innehu'yu tekrar etti? İkisi de aynı yere/kişiye atıf olsaydı tekrar edilmezdi, zira israf olurdu. Allah müsrif değildir. c) İhanet etmek, eşi aldatmak değildir, Arapçada d) Yukarıda yazdığım diğer gramer kurallarını da göz önüne alınız, şartlanmadan düşününüz. Dip not: eskiden ben de sizin gibi düşünürdüm ve o çocuk veledi zina olabilir, derdim. Ama şimdi diyemiyorum. Saygılarımla. H.Kayahan |
Hüseyin Kayahan
25.10.2015
19:10
| Ben de sizin dediğinizi dedim: Ev halkındandır, ehli beyttendir ama Nuhun ehlinden değildir. Ben değil, siz tevil ediyorsunuz: a) Lutun eşi de mi aldattı? zira ikisi aynı ihaneti işlemiştir, diyor? b) Niye innehu'yu tekrar etti? İkisi de aynı yere/kişiye atıf olsaydı tekrar edilmezdi, zira israf olurdu. Allah müsrif değildir. c) İhanet etmek, eşi aldatmak değildir, Arapçada d) Yukarıda yazdığım diğer gramer kurallarını da göz önüne alınız, şartlanmadan düşününüz. Dip not: eskiden ben de sizin gibi düşünürdüm ve o çocuk veledi zina olabilir, derdim. Ama şimdi diyemiyorum. Saygılarımla. H.Kayahan |
Mete Firidin
26.10.2015
06:29
| Nun 27. ayete ne diyeceksiniz? Orada da da genetik yok mu? Aynı yumurta ikizleri üzerinde yapılan araştırmada davranışların %50'sin de genetik yatkınlık saptanmıştır. Neden "onun amali gayri salihtir" denmiyor da "O gayri salih bir ameldir" deniyor? Tevil yapıp durun. |
Mete Firidin
26.10.2015
06:39
| Kuranda hainlik kelimesi 16 kez geçiyor. Bir kısmı anlaşmalı olduğun toplum bir kısmı kendine karşı hainlik olarak geçiyor. Burada ise kadınının Nuha olan hainliğinden bahsediliyor. Eğer imani bir konu olsaydı Allaha ve peygambere hainlik söz konusu olacaktı. Fakat hainlik Nuha karşı yapılmıştır. bu kişiye özel bir hainliktir. |
Mete Firidin
26.10.2015
06:42
| Nuhun karısı nuhun ehli beytindendir fakat ehli değildir. Oğlunu kendi ehlinden sanmaktadır. Oğlu zaten ehli beytindendir. Bu bilindik birşeydir. |
Mete Firidin
26.10.2015
08:36
| İnneke in tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciren keffârâ(keffâre). Dosdoğru yorum yapın. Ayetleri kafanızdakine uydurmaya çalışmayın.
|
Mete Firidin
26.10.2015
08:42
| Nuh un karısı anlaşılıyor ki tufan ile ilgili hiç bir bahiste geçmiyor. Belliki daha önce ölmüştür. Nuhun peygamberliğinden önce olması daha muhtemeldir. Nuh hiçbir yerde "karım da ehlimdendi yada ehli beytimdendir " demiyor. Çünkü zaten ölmüştür. Bu nedenle kafirliğini bilemeyiz. Nuh un ilmi olmadığı şey nedir. Kafirlik olsa bunu bilir. İlmi olmadığı şey belli ki oğlu sandığı kişinin aslında oğlu olmadığıdır.
|
Mete Firidin
26.10.2015
17:52
| Bütün peygamberlerin Nuhun Ve İbrahimin soyundan gelmesi. seçilerek ve elenerek.
|
Bülent Sungur
26.10.2015
21:02
| Mete Bey, Merhaba! Bu açtığınız başlık ve yaptığınız analiz beni dün biraz, bugün ise ziyadesiyle meşgul etti. Anlıyorum ki, meselenin sizin temas ederek odaklandığınız veçhesi yanında, başka akıl almaz boyutları da var… Saatlerimi ayırmış olmakla beraber, incelemem basit bir taramanın ötesine geçemedi. Meseleyi ilgili tüm yönleriyle ve literatürü kâmilen taramak başlı başına bir iş… Dolayısıyla, bunu kendim için belirsiz bir tarihe erteleyerek, sadece sizin odaklandığınız veçheye ilişkin edindiğim kanaati paylaşmak isterim. Genel okur kitlesi için vurgulamak gerekirse siz bu analizde aslında bir ZÜRRİYET sorgulaması yapıyorsunuz… OĞUL (İbn) ve EHL sözcüklerine bağlı devam ettiğini gördüğüm müzakerede eksik kalan sihirli sözcük bana göre ZÜRRİYET… Ki bu da zâten bir Kurân terimi… Ne kadar enteresandır ki, Enâm: 84-85-86. âyetlerde uzun bir peygamberler listesi ZÜRRİYET olarak doğrudan Hz. Nuh’a nisbet edilmiş: Davut, Süleyman, Eyüp, Yusuf, Musa, Harun; Zekeriya, Yahya, İsa, İlyas; İsmail, Elyesa, Yunus, Lût! Bu listede, İshak ve Yakub’un bulanmayışına ve onların direkt ve tabii olarak Hz. İbrahim’e nisbet edilişine dikkat edilmelidir. Bu acayip tablo Hz. Nuh’un boğulan “oğluna” ilişkin çok yönlü bir sorgulamayı elbette zorunlu kılar. Zira, Hz. Nuh’un devam eden zürriyeti Kurân’a göre kim bilir ne sırlar taşımaktadır… Nitekim, Saffat: 77 ile Hz. Nuh’un zürriyetinin KALICILIĞI teyit ve tescil edilmiş görünüyor. Genel olarak Kurân’ın ZÜRRİYETLER haritasına dair aldığım başka notlar bulunsa da, sözü uzatacak kadar enerjiye sahip değilim; sözü bağlamak istiyorum… Bu mütevazı incelemede farkettim ki Hûd:46’da “o senin EHLİNDEN değildir” denilen ve tufanda boğulan kişi BİLAKİS Hz. Nuh’un ZÜRRİYETİNDENDİR! Yani, Hz. Nuh’un GERÇEK oğludur! Neden; nasıl?? Bunun için HUD: 42’ye daha dikkatli bakmam yeterli oldu. Orada tam ve net olarak şu ibare var: “Ve nâdâ Nuh’un ibnehû”… Yani, eğer boğulan kişi Hz. Nuh’un zürriyeti olmasaydı; “Nuh OĞLUNA seslendi” şeklinde bir KAYIT Kurân’da yer alır mıydı? Yani, boğulan kişinin Hz. Nuh’un zürriyeti olduğunu sadece âyetlerde geçen Hz. Nuh’un “OĞLUM” deyişinden anlamıyoruz… Rabbimizin “Onun oğlu” deyişinden de anlıyoruz. Böyle olunca mesele tam bir muamma hâline geliyor… Çünkü, Hz. Nuh’un zürriyetinden olmasına rağmen EHLİNDEN olmamak tam olarak ne demek acaba?! Bunun küfürle/inkârla ilişkisi yok; zira âyetlere titiz olarak bakıldığında boğulan oğlun KÜFRÜ net değil. Kâfirlerle BERABER olmakla; kâfirlerDEN olmak arasında herhalde fark olmalı?! Net olan kâfirlerle aynı âkıbeti bile isteye paylaşması… Diğer taraftan, Hz. LUT’un (Nuh değil; Lut diyorum) münkir karısının geride kalarak kavmiyle aynı kötü akıbeti paylaşmasına rağmen Hz. Lût’un EHLİ olarak tanımlandığını/EHL’den düşürülmediğini de biliyoruz. Kanaatim o ki; Hûd: 46 Rabbimiz Hz. Hûd’a ve bize EHL’e ilişkin başka bir şey anlatıyor. Bunun Hz. Nuh’un KALICI olan zürriyetine ilişkin UFUK AŞAN bir sır olmak ihtimalini yüksek görüyorum. Bakalım; Kurân’ın bu sırrı ne zaman âyân olacak?! Dualarla, Bülend Sungur www.kuranizeka.com |
Mete Firidin
27.10.2015
07:02
| Sayın Bülent bey katkılarınız için teşekkür ederim. Nuhun "oğluna" oğlu denmesinin sebebi Nuhun bu konuda ilmi olmaması ve onu gerçekten oğlu sanmasıdır. Zaten bu konu Hud 46. ayette açıklanacaktır. |
Mete Firidin
27.10.2015
09:34
| Ayrıca oğlu denebilir çünkü karısının oğludur. Evlatlığı değildir. Nuhun bilmediği şey öz oğlu olmadığı , üvey oğlu olduğudur. Bununla ilgili nisa süresinde yasaklanan evlilikler ve kaçınılması gereken kişiler listesinden anlaşılabilir. Ayrıca bu gün Taberi tefsirinde bununla ilgili rivayetler bulunduğunu öğrendim et-Taberi, Tefsir, XII, 49-53 |
Mete Firidin
27.10.2015
10:08
| Burada Nuh'un bahsi geçen karısının mutlaka zina yapması gerekmez. Şöyle de olabilir: Kadın Nuh ile evlenmeden önce evli olabilir. Sonra eski kocasından boşanıp Nuh ile evlenir. Fakat iddeti tam beklememiş olabilir. Evlenmeden önce hamile kalmış fakat bunu Nuh'a söylememiş de olabilir. Çocuk sanki Nuh'tan mış gibi olsun diye bunu gizleyebilir. Yani suçu iddeti tamamlamamak ve bunu Nuh'a söylememek olabilir. |
Mete Firidin
27.10.2015
13:39
| Cengiz bey çok güzel yakalamışsınız. Böylece iki tür oğul olduğu ortaya çıkmakta: 1-sülbünden olan oğul veleddir. Çünkü kendisinin evlat olarak ürünüdür. 2-sülbünden olmayan fakat eşinin önceki kocasından olan oğul.
Evlatlık ise anne ve babası farklı olan ve sizin de eşiniz olmamış kadının çocuğu anlamına gelip , sadece yetiştirme anlamına gelmektedir. Bu durumda adam ikisin de babalık yapar fakat miras 2. ciye düşmez. |
Bülent Sungur
27.10.2015
18:34
| Değerli Mete Bey, Daha önce açıkladığım gerekçelerle bendeniz hâlen aynı yerdeyim. Hoşgörünüze sığınarak, boğulan oğulun Hz. Nuh’un gerçek oğlu olduğunda ısrar edeceğim… J Bana göre, AMELÜN ĞAYRU SALİH şifresiyle EHL’in üzerine yoğunlaşmak gerekiyor… Zira, eğer sizin saydığınız ihtimalleri/önermeleri kabul edersek dosyayı “boğulan kişinin Hz. Nuh’un zürriyetinden olmadığı” bilgisine ulaşmış olarak kapatıyoruz. Bu ise geleceğe mesaj bırakan/taşıyan bir vaziyet değil. Böyle bir vaziyet sadece şecere tashihinden ibaret kalıyor… Doğrusu, böyle bir tashihin –tek başına- geleceğe hangi mesajı verdiğinden/bıraktığından emin olamıyorum?! Diğer taraftan, bugün bahsi geçen İBN-VELED ayırımı da aslında/özünde bendenizin ilk mesajda vurgulamaya özen gösterdiğim ZÜRRİYETİ mefhum olarak teyit/takyit/takviye eden bir mahiyete sahiptir. Bunu şöyle izah edebilirim… (Kuracağım cümleler siz gibi uzman okurlardan ziyade genel okur kitlesine hitabendir.) Kurân hiçbir sözcüğü gelişigüzel/rastgele seçmez ve kullanmaz. Dolayısıyla, İBN-VELED ayırımı da Kurân’ın nice sırlarını geleceğe taşımaya hizmet eder. Arap dilinin işlenmiş verileri Kurân tarafından mütemadiyen teftiş geçirerek yenilenir; yenilenmelidir. Çünkü, Arapça Kurân’a mecbur ve mahkûmdur; Kurân ise Arapçaya değil! Buna göre, İBN zürriyeti/nesebi/genetiği temsil eden bir semantik taşır. Malum, erildir ve OĞUL anlamındadır. Dişil muadili BİNT’tir. VELED ise erili dişili içeren ortak –bu anlamda cinsiyet vurgusu taşımayan- bir sözcüktür. Ancak, veledin işaret ettiği en önemli KÖK ANLAM doğmak/doğurulmaktır. Dolayısıyla, VALİD (baba/doğurtan) olabilmek için cinsel temas/uzuv şarttır. VALİDE (anne/doğuran) olabilmek için de BATIN/RAHİM/HAMİLELİK/DOĞURMAK şarttır. Herkesin bildiği bu şeyi özellikle neden vurguladık?! Çünkü, öyle bir devire ulaştık… Artık, SPERM bankalarından ve TAŞIYICI annelikten bahsediliyor. Bahsedilmiyor sadece, dünyada uygulamaları 80’lerden beri var. Şu halde, bu yeni ve KERİH uygulama fakihlerin önüne İBN-VELED; EB-VALİD ve ÜM-VALİDE ayırımlarını İLK DEFA getirmiş oluyor. Herkesten özür dileyerek şu son paragrafı biraz açayım. Donör spermini bankaya vermiş; cinsel temas yok; VALİD değil! Donör yumurtasını bankaya vermiş; cinsel temas/hamilelik/doğurma yok; VALİDE değil! Taşıyıcı anneliği ise varın siz düşünün?! Yani mesele taşıyıcı annelik ile “kocasız kadınların babasız çocukları” şeklinde tanımlanmak sınırını bile aşmış durumda. Tabii, İslam dünyasında bu yok diyerek; kulağımızın üstüne yatamayız. Fakihler bu konuda miras hukuku başta Kurân’ın cevaplarını/hükümlerini geliştirmeye mecburdurlar. Bu mecburiyet Kurân’daki İBN-VELED ayırımının ne kadar hayati olduğunu gösterir. Okurun dikkatinden kaçabilir düşüncesiyle tekrarlamak istiyorum. Buna göre, spermini bankaya veren donör VELED sahibi olmayacaktır ama İBN sahibi olacaktır. Bu onu VALİD kılmayacaktır ama EB yapacaktır. (Fakihler ileride ne derler bilmiyorum; ancak bendeniz şu anda böyle düşünüyorum.) Son olarak, Nisa: 23’deki EBNAİKÜM ELLEZİYNE MİN ASLÂBİKÜM (sulbünüzden oğullarınız) ibaresindeki SULB vurgusu için âyetin sebebi nüzulüne bakılmasını önereceğim. (Özür dilerim; kaynak taraması yapacak vakte sahip değilim; ben bakamadım.) Âyet ve bu ibare, Ahzab: 4 ile ve oradaki VE MA CEALE ED’IYAEKÜM EBNAEKÜM (evlatlıklarınızı oğullarınız kılmadı) ibaresiyle karşılaştırmalı olarak muhakeme edilmelidir. Çünkü, iki ibare de aynı merkeze işaret etmektedir. O günkü Arap toplumunda evlatlıkları kendi kütüğüne yazdırma geleneği vardır ve Rasulullah Efendimizin evlatlığı Hz. Zeyd’in bir ara “Zeyd BİN(ibn) Muhammed” olarak takdimi gündeme gelmiştir. Nisa:23’de ESLAB (SULB) vurgusu bu yüzden zaruridir. Hatasıyla sevabıyla görüşlerim bundan ibarettir. Dualarla, Bülend Sungur |
Bülent Sungur
27.10.2015
18:37
| Değerli Mete Bey, Daha önce açıkladığım gerekçelerle bendeniz hâlen aynı yerdeyim. Hoşgörünüze sığınarak, boğulan oğulun Hz. Nuh’un gerçek oğlu olduğunda ısrar edeceğim… J Bana göre, AMELÜN ĞAYRU SALİH şifresiyle EHL’in üzerine yoğunlaşmak gerekiyor… Zira, eğer sizin saydığınız ihtimalleri/önermeleri kabul edersek dosyayı “boğulan kişinin Hz. Nuh’un zürriyetinden olmadığı” bilgisine ulaşmış olarak kapatıyoruz. Bu ise geleceğe mesaj bırakan/taşıyan bir vaziyet değil. Böyle bir vaziyet sadece şecere tashihinden ibaret kalıyor… Doğrusu, böyle bir tashihin –tek başına- geleceğe hangi mesajı verdiğinden/bıraktığından emin olamıyorum?! Diğer taraftan, bugün bahsi geçen İBN-VELED ayırımı da aslında/özünde bendenizin ilk mesajda vurgulamaya özen gösterdiğim ZÜRRİYETİ mefhum olarak teyit/takyit/takviye eden bir mahiyete sahiptir. Bunu şöyle izah edebilirim… (Kuracağım cümleler siz gibi uzman okurlardan ziyade genel okur kitlesine hitabendir.) Kurân hiçbir sözcüğü gelişigüzel/rastgele seçmez ve kullanmaz. Dolayısıyla, İBN-VELED ayırımı da Kurân’ın nice sırlarını geleceğe taşımaya hizmet eder. Arap dilinin işlenmiş verileri Kurân tarafından mütemadiyen teftiş geçirerek yenilenir; yenilenmelidir. Çünkü, Arapça Kurân’a mecbur ve mahkûmdur; Kurân ise Arapçaya değil! Buna göre, İBN zürriyeti/nesebi/genetiği temsil eden bir semantik taşır. Malum, erildir ve OĞUL anlamındadır. Dişil muadili BİNT’tir. VELED ise erili dişili içeren ortak –bu anlamda cinsiyet vurgusu taşımayan- bir sözcüktür. Ancak, veledin işaret ettiği en önemli KÖK ANLAM doğmak/doğurulmaktır. Dolayısıyla, VALİD (baba/doğurtan) olabilmek için cinsel temas/uzuv şarttır. VALİDE (anne/doğuran) olabilmek için de BATIN/RAHİM/HAMİLELİK/DOĞURMAK şarttır. Herkesin bildiği bu şeyi özellikle neden vurguladık?! Çünkü, öyle bir devire ulaştık… Artık, SPERM bankalarından ve TAŞIYICI annelikten bahsediliyor. Bahsedilmiyor sadece, dünyada uygulamaları 80’lerden beri var. Şu halde, bu yeni ve KERİH uygulama fakihlerin önüne İBN-VELED; EB-VALİD ve ÜM-VALİDE ayırımlarını İLK DEFA getirmiş oluyor. Herkesten özür dileyerek şu son paragrafı biraz açayım. Donör spermini bankaya vermiş; cinsel temas yok; VALİD değil! Donör yumurtasını bankaya vermiş; cinsel temas/hamilelik/doğurma yok; VALİDE değil! Taşıyıcı anneliği ise varın siz düşünün?! Yani mesele taşıyıcı annelik ile “kocasız kadınların babasız çocukları” şeklinde tanımlanmak sınırını bile aşmış durumda. Tabii, İslam dünyasında bu yok diyerek; kulağımızın üstüne yatamayız. Fakihler bu konuda miras hukuku başta Kurân’ın cevaplarını/hükümlerini geliştirmeye mecburdurlar. Bu mecburiyet Kurân’daki İBN-VELED ayırımının ne kadar hayati olduğunu gösterir. Okurun dikkatinden kaçabilir düşüncesiyle tekrarlamak istiyorum. Buna göre, spermini bankaya veren donör VELED sahibi olmayacaktır ama İBN sahibi olacaktır. Bu onu VALİD kılmayacaktır ama EB yapacaktır. (Fakihler ileride ne derler bilmiyorum; ancak bendeniz şu anda böyle düşünüyorum.) Son olarak, Nisa: 23’deki EBNAİKÜM ELLEZİYNE MİN ASLÂBİKÜM (sulbünüzden oğullarınız) ibaresindeki SULB vurgusu için âyetin sebebi nüzulüne bakılmasını önereceğim. (Özür dilerim; kaynak taraması yapacak vakte sahip değilim; ben bakamadım.) Âyet ve bu ibare, Ahzab: 4 ile ve oradaki VE MA CEALE ED’IYAEKÜM EBNAEKÜM (evlatlıklarınızı oğullarınız kılmadı) ibaresiyle karşılaştırmalı olarak muhakeme edilmelidir. Çünkü, iki ibare de aynı merkeze işaret etmektedir. O günkü Arap toplumunda evlatlıkları kendi kütüğüne yazdırma geleneği vardır ve Rasulullah Efendimizin evlatlığı Hz. Zeyd’in bir ara “Zeyd BİN(ibn) Muhammed” olarak takdimi gündeme gelmiştir. Nisa:23’de ESLAB (SULB) vurgusu bu yüzden zaruridir. Hatasıyla sevabıyla görüşlerim bundan ibarettir. Dualarla, Bülend Sungur |
Bülent Sungur
27.10.2015
18:40
| Özür dilerim; biz mesajı sadece 1 defa gönderdik. Fakat 2 defa yansımış?! |
Mete Firidin
27.10.2015
19:39
| Bülent bey Bildiklerimi Aktarmaya çalışayım. Daha önce ümm ve velet üzerinde sayın Lütfü Hocaoğlu üstadımdan Veled kelimesinin doğuran anneyi , Ümm kelimesinin ise genetik anneyi ifade ettiğini öğrenmiştim.
Yani bir taşıyıcı anneye bir yumurta yerleştirilse. Bu çocuğun validesi taşıyıcı anne olur. Çocuk bu kişiyi bakmakla yükümlüdür. Çocuk büyür ve ölürse yumurta veren anne sağ ise mirası ona da kalır.
Babaya gelince sperm veren kişinin veledi olur. Onu doğuran kadının kocasının ibni olur. Yumurta veren kadının kocasının da ibni olur.
Çünkü Arapçada ibn oğul diye çevrilse de aslında kişi veya aile veya iş ile ilgiyi gösteren bir takıdır. Örneğin "İbni sebil" gibi. Kişi burada "yolun oğlu" olarak isimlendirilir . Fakat yol onun ne anası ne de babasıdır. Bir işle ilgili olan kişiye de ibn denir. |
Bülent Sungur
27.10.2015
21:05
| Mete Bey, Merhaba! Sn. Hocaoğlu'nun bu mevzuda bir çalışması bulunduğunu bilmiyordum. Verdiğiniz malumat beni mutlu etti. Cümleleriniz içinde "mirası da ona kalır" kısmına kadar Sn. Hocaoğlu'yla mutabıkız. Sonrasından emin değilim. Çünkü, İBN hususunda benzeşen ve ayrışan düşüncelere sahibim. Daha fazla çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Cenabı Mevlâ araştırmacılarımıza başarılar nasip etsin. Âmîn. Selam, Bülend Sungur |
Mete Firidin
28.10.2015
06:25
| Cengiz bey Özetleyeyim: İBN: genel oğul, ilintili anlamı. Sülbünden ibn: Veled, gerçek oğlu. Sülbünden olmayan ibn: Üvey oğlu. Sadece ibn
İbn : Veled+ üvey oğul.
|
müslim
12.01.2020
14:08
| nuha o senin oğlun değildir denmiyor,ehlin değildir deniyo.ehl kelimesi genel olarak taabi olanlar,takipçiler manasında kullanılır kuran da,burada kast edilen sana taabi olanlardan değildir manası.Nuhun karısı veya herhangi biri kafir olabilir,zındık olabilir fakat ne olursa olsun açıkca belirtilmeyen bir suçu bunu da yapmıştır diye o kişiye yükleyemeyiz.Onlar için resullere ihanet ettikleri söyleniyor evet ama bu ihanetin mahiyeti zina olsaydı bu söylenirdi,bir resule ilk taabi olması gereken kendi aile ve efradının taabi olmaması da ihanettir çünkü risaleti kitabı en iyi onlar bilmekte ve ona tabii olmakla yükümlüler. |
Mete Firidin
12.01.2020
15:20
| Ehli değilse oğlu hiç değildir. |
Mete Firidin
12.01.2020
15:22
| Ehli değilse oğlu hiç değildir. Ehil kelimesi "uzman, bir biri ile içli dışlı olmuş, her biri diğeri konusunda uzmanlaşmış kimseler için kullanılır. Aile içindekiler birbirlerini çok iyi tanırlar. |
müslim
12.01.2020
17:30
| bu malesef sadece zan,senin aalin değildir dense idi kabul,ehl genel kavram,resuller helak bölgesini terkederken ehli olanları yanlarında götürürler,bu ister ailesindekiler olsun ister dışındakiler hepsi ehlidir |