YUNUS SÛRESİ TEFSİRİ(10.SÛRE)
Süleyman Karagülle
1974 Okunma
88 VE 89.AYETLER

YUNUS SÛRESİ-27

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

وَقَالَ مُوسَى رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ زِينَةً وَأَمْوَالًا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبِيلِكَ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلَى أَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (88) قَالَ قَدْ أُجِيبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَقِيمَا وَلَا تَتَّبِعَانِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ (89)

 

***

 

وَقَالَ مُوسَى رَبَّنَا إِنَّكَ آتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ زِينَةً وَأَمْوَالًا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا

(Va QAvLa MUvSAy RabBaNAv EinNaKa AvTaYTa FıRGaVNa Va MaLaEaHUv ZIyNaTan Va EaMVaLan Fıy eLXaYAvTı elDuNYAv)

“Ve Musa Rabbimiz, sen Firavun ve melesine dünya hayatında zinet ve mallar verdin, dedi”

Hazreti Musa Medyen’den yani Medine civarında bir kasabadan yola çıkmış, Arafat vadisine gelmiştir. (Bu tesbit çalışma arkadaşımız Dr. Mete Firidin’e aittir.) Hazreti Musa Mısır’dan kaçtığı gibi gideceği yer amcaları Hazreti İsmail’in vatanı olan Hicaz olmalıdır. Daha önce kavmi gidip gelmekte ve orasını uzaktan da olsa iyi bilmektedirler.

Hazreti Musa yolda ateş görür ve ateşin yanına vardığında ses duyar; ben senin ilâhın olan Allah’ım der. Orada görev alır ve kardeşi ile beraber Firavun’a tebliğe gider. Firavun Mısır’ın bilgin büyücülerini toplar, onunla yarışırlar ve Hazreti Musa kazanır. Önce kavmi ve sahirler Hazreti Musa’yı tasdik ederler ama sonra Firavun’un baskısı ile vazgeçerler. Hazreti Musa’nın akrabalarından az kimse yanında kalır.

Allah onlara kendi sitelerini kurmayı ve orada kendi işleri ile meşgul olup Firavun çevresindekilerden uzak durmayı emreder. Hazreti Musa ve Harun ne kadar uğraşırlarsa da, kavmi ona değil de Firavun’a tâbi olur. Bu durumda Hazreti Musa ve Harun döner Rablarına dua ederler. Hazreti Musa konuşur, Hazreti Harun susar ve âmin der.

İşte bütün bunlar bundan önce anlatılmıştır.

Kur’an bu kıssayı bize anlatarak ileride benzer olayların olacağına işaret etmektedir.

Bugünün Firavunu Amerika’daki 200 aileden oluşan sermayedir. Onun melei başta Mason teşkilatıdır, sonra bu teşkilata benzer Rotari kulüpleri ve Bilderberg gibi üst kuruluşlardır. Bunlara dayanarak ekonomiyi ellerine geçirmişlerdir. Firavunun sihirbazları da karşılıksız para üreten bankacılardır. Bunlar büyü yaparak yani karşılıksız para ile oluşturdukları ordularla halkı korkutmaktadırlar; ilme, ekonomiye siyasete ve dine hâkimdirler. Aslında bizde olanlar da zamanla onların yanında yer almışlardır.

Başlangıçta tarikatlarla, Tunahancılarla, Nursilerle ve ilâhiyatçılarla beraber hareket ederek Akevler’i ve Millî Görüş partilerini birlikte kurduk. Sonra başarıya gittiğimizde, başlangıçta alkışlarken, sonra Mısır’ın sahirleri ve kavmi gibi karşımıza çıktılar; bir zamanlar bizimle beraber aynı yollarda yürüyenler şimdi bizim yanımızda değildirler.

Allah Hazreti Musa’ya “evlerinizi yapın” dedi.

Bize de “kooperatifleri kurun” dedi.

Müslümanları başlangıçta destekleyenler desteklerini çektiler. Biz de Akevler (Kredi ve Yardımlaşma) Kooperatifi’ni kurduk. Başlangıçta bütün namaz kılan Müslümanlar bizi destekledi. Parti kurduk, desteklediler. Cemaati yönlendirdik, desteklediler. Çalışmada ve yaşamada birbirleri ile anlaşan kimseleri bir araya getirerek aralarında iktisadi ve içtimai dayanışmayı amaçlayan kooperatifimiz devam ederken, MİT ile bir oldular ve Millî Görüşçüler Ankara’da Özelif Kooperatifi’ni kurarak bizim İslâm düzenine göre site kurmamızı yavaşlattılar. Risale-i Nur şakirtleri de bizim faaliyetlerimizi engellemek için aynı şekilde Fethullah Gülen ile AKYAZILI Vakfı’nı kurdular. Süleyman Tunahan Cemaati de bizi desteklemekten vazgeçti. İlâhiyatçılar bizi Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne ‘kooperatifi şeriatla yönetiyorlar’ diye şikâyetlerde bulundular!

Hâsılı, Hz. Harun ve Hz. Musa’nın başından geçenlerin benzeri başımızdan geçti.

Bugün Rabbimize deme ve dua etme durumundayız:

Çağımızdaki Firavun ve âline yani sermaye ve masonlar grubuna büyük imkânlar sağladın; makamlarını yücelttin, zenginliklerini büyüttün; bu sebeple biz başaramadık; eğer onlar bu başarılarına devam ederlerse, bizim başarıya ulaşmamıza imkân yoktur.

Rabbimiz;

Önce bu karşılıksız dolar ve onun uydusu TL işe yaramaz hâle gelmeli ki bunlar bizim Altın, Demir, Buğday ve Yapı Bonolarını kabul etsinler. Bunlar anayasa ekseriyeti ile iktidar olma imkânlarını yitirmelidirler ki bizim “bucak sistemini” kabul etsinler.

Ben bunu on sene sonrası için dua ediyorum. On sene içinde biz “Adil Düzen”i öğrenmiş olacak ve artık Mısır’ı terk edecek hâle geleceğiz yani biz kooperatiflerimizi kurmuş bulunacağız. Firavun iktidarda kalacak, yani sermaye yine gücünü sürdürecek, bedeni ile kurtulacak ama artık bizi kooperatiflerin içinde kovalayamayacak; biz kooperatif içinde Tih çöllerinde Rabbimizin emirlerini yerine getirme imkânını bulacağız.

Hazreti Musa ateşi gördü ve Allah onlara görev verdi.

Sorabilir ve diyebilirsiniz ki; siz hangi ateşten talimat aldınız?

Biz Kur’an ateşinden Allah’ın sesini duyduk. O gün ile bugün arasındaki fark bu kadardır. Onlar vahiy alıyorlardı. Biz Kur’an’dan istidlâl ediyoruz.

Sorabilir ve diyebilirsiniz ki; Kur’an size nerede kooperatifleri kurun diyor?

1) Teavün âyetinde birr ve takvada yardımlaşın denmektedir. Yani teavün şirketi ismiyle kooperatifi kurun diyor. Sermaye şirketlerinden yani anonim şirketlerden uzak durun diyor. Biri kişilerin şirketidir, biri malların şirketidir.

2) Tedayün âyetiyle karşılıklı bono ve mal senetlerini çıkarın, tedayün ve tebayün içinde dayanışma ortaklıklarını kurun diyor. Avrupa Birliği’ne girmeyin, kendi birliğinizi kurun diyor. Müminlerin dışında onlarla bir olmayın diyor. Biz Hıristiyanlarla ve Yahudilerle bir oluruz, çünkü onlar mümindirler, ama kapitalistlerle ve sosyalistlerle bir olmayız, çünkü onlar dinsizdir.

3) Nur Sûresi’nin nur âyetinde içinde elektrik lambaları bulunan kat katlı binaları kurun diyor, yani yüz lojmanlı işyerleri apartmanlarını kurun diyor.

4) Birbirinize hicret edin diyor, bir yere hicret edin demiyor. O halde kendimiz için kendi hicret edeceğimiz yeri biz hazırlayacağız. Onlara imanı ve dârı hazırla diyor. Demek ki bir taraftan “Adil Düzen” çalışmalarını yapıp imanı hazırlarken, diğer taraftan bizim yaşayacağımız kooperatifleri kurup dârı hazırlamış olacağız.

5) Bu âyette ise Hazreti Musa örneği ile doğrudan evlerinizi yapın ve siz kendi evlerinizi kıble edinin, başkalarının işlerine karışmayın diyor.

Biz siyaset yaptık, biz cemaatçilik yaptık. Ana hedefimiz onları düzeltmek değil kendimizi savunmak idi, bunu da başardık. Şimdi de Adil Düzen Çalışanları siyaset yapabilirler, Gülen Cemaati içinde faaliyet gösterebilirler. Gayeleri; Kur’an’ın kooperatifleri kurun emrini onlara tebliğ etmektir. İzmir’de Akevler Kooperatifi’ne ait gasp ettikleri 100 milyon TL’lik Akkent arazisini bize vermelerini onlardan istemek için siyaset yapmalısınız. Adil Düzen Çalışanları artık Akevler için siyaset yapmalıdırlar.

وَقَالَ مُوسَى

(Va QAvLa MUvSAy)

“Ve Musa dedi”

Hazreti Musa’nın karşılaşmadaki zaferinden burada bahsetmemekte, sadece Hazreti Musa’nın Rabbe duasından bahsetmektedir. Aradaki olayları anlatmıyor, onu siz tahmin edin veya başka sûrelerden öğrenin diyor.

“Ve” harfini getirmektedir. Atfedilen cümle olmadığından burada atıf mahzuf cümlelerdeki konuşmalara atfedilmektedir.

Ruhu’l-Kur’an’daki eksikliklerden biri de harf-i atıfların nerelerde atıf yaptıklarının belirlenmemiş olmasıdır. Tabloda “Ve” harfine bastığınızda onun neyi neye atfettiğini araştırmacılar görmelidirler. Bunun için Doktor Lütfi Hocaoğlu, Tayibet, Leyla ve Emine hanımlar gibi birlikte çalışan arkadaşlara ihtiyaç vardır. Allah bir gün havarileri veya ensarı gönderecek ve Ruhu’l-Kur’an tamamlanacaktır.

Kur’an’daki bu hazif cümlelere atıf usulü bilinmeden önce tefsirler yapıldı. Dolayısıyla atfın tamamı tefsir edilemedi. Şimdi tamamlanacaktır.

Burada fail tek başına Hazreti Musa’dır. Sonraki âyetlerden biliyoruz ki Harun’la beraber dua ediyorlar. İkinizin duası kabul edildi deniyor.

Bir topluluk bir yerde toplanır, biri konuşur diğerleri itiraz etmezlerse onlar da onun söylediklerine sükût etmeleri ile katılmış olurlar. ‘Âmin’ demeleri gerekmez ama Hazreti Harun ‘âmin’ demiş olabilir.

رَبَّنَا

(RabBaNAv)

“Rabbimiz”

Burada “Rabbî” demeyip “Rabbimiz” demesinden anlaşılıyor ki dua eden tek değildir.

Burada üç defa “Rabbimiz” geçmektedir. Bir başvuruda üç ayrı safha rapor edilir.

Bu aynı zamanda hükümetin meclise başvurusunu anlatmaktadır.

Meclise sunulacak rapor da üç bölümü içermelidir.

a) İlgili olaylar anlatılmalıdır yani durum tesbiti yapılmalıdır. Burada sadece tarafsız habercilik yapılır, yoruma girilmez. Basında muhabirlerin yaptığı haberciliğe benzer.

b) Bundan sonra ilgili olaylar arasında ilişkiler ortaya konarak analiz yapılır. İkinci “Rabbenâ”dan sonra oraya geçilmiştir. Bu bugünkü basında makaleler ve yorum yazıları ile yapılmaktadır.

c) Üçüncü “Rabbenâ”dan sonra çözüm önerileri sunulur yani bu durumun düzelmesi için ne gerekiyorsa o yapılır. Bugün bu hükümet tarafından kanun önerileri ile yapılmaktadır. Demek ki bu âyete göre hükümetlerin kanun teklifinde bulunmaları usulü doğrudur.

Bugün rüşvet var mıdır?

Varsa vardır.

Bu hangi kanun boşlukları nedeniyle oluyorsa o ortaya konmalıdır.

Merkezi yönetim sistemlerinden ileri gelmekte, seri bağlantılı yönetim şeklinden ileri gelmektedir. Paralel yetki sistemi ile yerinden yönetim sistemine geçilmelidir. Seri yönetim, bir işe birkaç yetkilinin birlikte evet demesi ile oluşan bir sistemdir. Paralel sistemde ise birkaç yetkiliden birinin evet demesi ile kararın alınması şeklidir.

Demek ki bu âyet aynı zamanda bize görev ve yetki usulünü de öğretmektedir.

إِنَّكَ آتَيْتَ

(EinNaKa AvTaYTa)

“Sen verdin”

“Âteyte Firavne” denebilirdi. Önce “Âteyte Ente” diyerek ‘sen verdin sen, başkaları değil’ demek olurdu. Yetinilmedi, faili fiilden önce getirerek takdim suretiyle senin verdiğin tekit edildi, fiil cümlesi isim cümlesine dönüşerek faildeki tahsis kesinleştirildi. Daha da ileri gidilerek başına “İnne” getirildi. Yani Hazreti Musa dört tekitli ifade ile bunları, bu zenginlikleri veren sensin diyor.

Ne oldu?

Akevler Kooperatifi kurulunca Turgut Özal harekete geçti, bizim faaliyetimizi engellemek için sübvansiyonlu yani enflasyondan düşük faizle kredi verdi. Böylece bizim faizsiz evlerin yerini aldı. İlâhiyatçılar ve diğer tarikatlar oraya koştular. Erdoğan da Müslümanların faizli kredi kullanma tadını yaygınlaştırdı. Bugünkü TOKİ böyle doğdu.

Akevler engellensin diye önce birçok faizli kooperatifler kuruldu. Akevler’in faizsiz kredileşme kooperatifi durakladı. Sonra o kooperatiflerin hepsinde yolsuzluklar yapıldı, krediler kesildi, arsa destekleri kaldırıldı ve böylece kooperatifçilik çöktü.

Şimdi TOKİ devlet arazileri ve imkânları ile desteklenmektedir; yarın özelleştirilerek sermayeye peşkeş çekilecektir.

Böylece kendi kooperatifimizi kurma ve kendi kooperatifimizde yaşama ilkesi engellendi. Ne var ki kooperatifimiz batmadı. Tüm engellemelere, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile saldırmalarına rağmen, tüm baskılara rağmen varlığını sürdürmektedir.

Hazreti Nuh Peygamberin dediğini demektedir: Akevler size ağır mı geliyor? Birleşin, yapacağınızı yapın, gücünüz yetmeyecektir. Akevler gidebilir, Millî Görüş gidebilir, Cemaat gidebilir, AK Parti gidebilir ama daha güçlü ve gerçek Adil Düzen Çalışanları gelir.

فِرْعَوْنَ وَمَلَأَهُ

(FıRGaVNa Va MaLaEaHUv)

“Firavun ve meleine”

Bugünkü Firavun ABD’deki 200 sermayedardır. Mele’ ise Mason teşkilatı, Rotari kulüpleri ve Bilderberg gibi kuruluşlardır. Onlara verilen büyük güç nedeniyle bizden olan ve gömlek çıkaran Millî Görüşçüler ve Risale-i Nur Cemaatleri onların yanında yer aldı.

Onların oraya gitmeleri kötülüklerinden değil, başka çare bulamadıklarından dolayıdır.

İşte bundan dolayıdır ki yalnız Firavun ve meleinden bahsetmektedir, küfrün eimmesinden bahsetmektedir. Onların orada yer alanlara mazeret beyan etmektedir.

Firavun melei ise saray mensupları olan sahirler ve din adamları idi; ordusu vardı ama ordusunu kendi halkına karşı kullanıyordu.

Bugün de siyasiler ve onların emrinde olan ordu onlar tarafı olmuştur. Ama bunlar korkularından onların yanındadırlar. Asıl zalimler Firavun ve melei idi. Şimdi de sermaye ve Masonlardır. Nüfusları %2’ler civarında olan azınlıklar, Türkiye’de servetin %80’ine sahipler ama yine de devletimizin aleyhinde faaliyettedirler. MÜSİAD bile onların yanında yer almıştır. Hak-İş bile onların yanında yer almıştır.

Tam Hazreti Musa aleyhisselâmın durumundayız.

زِينَةً وَأَمْوَالًا

(ZIyNaTan Va EaMVaLan)

“Ziyneti ve emvali”

Halk güçlü olanlara itaat eder. Halk gücü de zenginlikle ölçer. Zenginliğin alâmeti de ziynettir. Altını olan zengindir, zengin olduğu için güçlüdür. Halk sarayı olanı güçlü görür, çünkü o zengindir.

“Ziynet” demek, aslında insanların ihtiyaçlarını karşıladığı halde az olduğu ve zor elde edildiği için halkın ona rağbet gösterdiği şeydir; altın ve gümüştür, köşk ve saraydır.

Burada “ziynet verdin” demek iktidar verdin demektir. Böylece ziynetin iktidara sebep olduğunu ifade etmektedir. Buna sebep yoluyla mecaz denmektedir.

“Mal” ise zenginliktir.

Mısır’da ancak sosyalizm ile tarım yapılabilmektedir. Nil’in her yıl tarlaları sular altında bırakması nedeniyle özel mülkiyet tarımı yapılamamaktadır. Dolayısıyla halk Firavun ve meleine teslim olmak zorunda idi.

Bugün de “tarım dönemi”nden “sanayi dönemi”ne geçilmiştir. Kimse kendi tarlasında ektiği ile yaşamamaktadır. Herkes başkasının işini yapmakta, iş bulamadığı zaman aç kalmaktadır. İş de sermaye tarafından verilmektedir. Devletin bile gücü yetmemektedir. Sovyetler bundan dolayı battı. Bugünkü Firavun mesabesindeki sermayenin de Mısır Firavunları kadar veya daha fazla gücü vardır.

Sermayenin karşılıksız parasını halk “para” olarak kabul ettiği içindir ki sermaye bizi sömürebilmektedir. Hazreti Musa işte bunu anlatmaktadır. Bizim evleri kuramayışımızın ve kendi sitemizde istediğimiz gibi yaşayamayışımızın sebebi, senin onlara verdiğin iktidar ve zenginlik yüzündendir. Allah’a raporu böyle vermekte, başarısızlığın sebeplerini anlatmaktadır. Hükümetler de raporlarını böyle yazmalıdır, meclislerden gerçekleri anlatarak talepte bulunmalıdırlar.

فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا

(Fıy eLXaYAvTı elDuNYAv)

“Dünya hayatında”

Dünya hayatı yakın hayattır, acildir.

Biz insanlara ‘kooperatif kurun ve orada kendi düzeninizi yaşayın’ diyoruz. Bu dediğimiz yılları alacak bir şeydir. Nitekim Akevler gerek borçlardan gerekse devletin soruşturmasından ancak kırk sene sonra kurtulabilmiştir. Akevler yöneticilerinin bir günlük bile mahkûmiyetleri yoktur, karakolda bir gecelerini bile geçirmediler ama hemen her gün mahkemelere gitme durumunda kaldılar.

Özdemir Çelik Fabrikası ortaklarına kredi açtık; döküm yaptırın ve bize ödeyin, böylece ortak olduğunuz fabrika çalışsın dedik. Döküm yaptırdıktan sonra biz alacağımızı aldık dediler ve bizi sermayesiz bıraktılar, müşterisiz bıraktılar. Buna rağmen biz Modelsan şirketine fabrikayı cirodan kiraya verdik ama onlar da faizli işlere girdiler ve iflas ettiler. Biz sonunda müşteri bulamadığımız için fabrikayı çalıştıramadık ve satmak zorunda kaldık.

Adil Düzenciler, Adil Düzen Çalışanları; ahşap evler, dinlenme evleri, mala-mal marketleri, bucak siteleri kurduktan sonra sanayiye el atacaklar, önce bir çelik döküm fabrikasını kuracaklardır, inşaallah...

İşte, biz uzun zaman sonrası için vaatlerde bulunuyorduk. Sermaye, bizi bertaraf etsin diye kesenin ağzını açtı. Bizimle beraber olan Millî Görüşü batırmak için Cemaati ve AK Parti’yi zengin etti, yakın kazançlarını sağladı; şimdi de Allah onları onların başına bela etti. Kurtulmak için paralel yapılarla engellemeler yapmaya çalışmaktadır.

رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبِيلِكَ

(RabBaNAv Lı YuDilLUKa GaN SaBIyLiKa)

“Rabbimiz, senin sebilinden idlal etsinler diye”

Hazreti Musa şimdi olayların tahliline geçmektedir.

Evet, saydığımız sebeplerle bizimle beraber olanlar onlar tarafına geçti ve biz siteyi kuramadık. Firavuna ve melesine sen iktidar ve zenginlik verdin.

Niçin verdin?

Halkı idlal etsinler ve siteyi kurmasınlar diye. Sermayeye ve onun işbirlikçilerine imkân sağladın ki biz iş yapamayalım diye.

Olan oldu. Dalalette olanlar veya gidenler gittiler. Kurduğun keyd hedefine vardı. Kooperatifleri kuramadılar, kendi kooperatiflerinde faizsiz düzeni yaşamıyorlar. Biz görevi yerine getiremedik. Eğer emriniz devam ediyorsa, o zaman bu uygulamanın yerine başka uygulamaya geçmeliyiz, yoksa bizim yapacağımız bir şey yoktur.

Buradaki “Li” harfinden önce mahzuf vardır. Sen bunları sebilinden idlal ettirsinler diye yaptın deniyor. Yine cümlede hazf var, tellal çağırıyor; aylıklarınızı almanız için aylıkları almanız için… büroya geliniz demiyor. Çünkü büroya gideceğini de herkes biliyor. Burada da daha önceki cümlenin delaleti ile yaptıklarını idlal içindir.

Yine Ruhu’l-Kur’an’da eksik olan kısım, harfi cerlerin nerelere taalluk ettiğini ortaya koymadır. Harfi cere bastığı zaman nerelere taalluk ettiğini bulması gerekir. Klasik tefsirlerde de bunlar tartışmalıdır. Ama Ruhu’l-Kur’an’da olduğu gibi bilgisayarla arama sistemi ancak bugün gelebilir. Havariler beklenmektedir.

لِيُضِلُّوا

(Lı YuDilLUv)

“İdlal etsinler diye”

Allah onlara idlal edin emri vermedi ama onlara idlal etme fırsatı verdi.

Hazreti Musa’yı destekleyenler de idlal oldular.

Uygarlaşmanın gereğidir bunlar. Halk bildiklerinden ve alıştıklarından vazgeçemez. Hadiseler onları uygarlaşmaya zorlar. Halkın yeni uygarlıktan başka çıkar yol olmadığını görmesi için onlara fırsatlar verir. Böylece topluluk yeni uygarlığını öğrenmeye başlar.

Biz, baştan; anonim şirket değil de kooperatifler kurun, sermayeye değil de müminlere dayanın dedik, dinlemediler. Şimdi teker teker dökülüyorlar. Daha da dökülecekler. O zaman kooperatiflere yani şirket-i teavunlara geleceklerdir.

عَنْ سَبِيلِكَ

(GaN SaBIyLiKa)

“Senin sebilinden”

Evet, Hz. Musa’nın sitesinden ve kendi içyönetimi metodundan sapacak, Firavunun zenginlikleri içinde kendilerine istikbal arayacaklardır. Bu imkânı Sen verdin, Rabbimiz.

Şimdi Allah’ın sebilini açıkça öğreniyoruz.

Teavun şirketini (kooperatifini) kuracağız. O kooperatif yüz lojmanlı işyeri apartmanları yapacak. O apartmanlara hicret edeceğiz ve orada biz kendi düzenimizi yaşayacağız. Kendi evlerimizi kendimize kıble yapacağız. Biz kendimiz şeriata göre yaşayacağız. Başkalarına örnek olacağız. Onlara uygulamalı olarak Allah’ın nurunu göstereceğiz. Bunun dışında tutulan yollar geçicidir ve başarısızdır. Ne partiler, ne cemaatler, ne de anonim şirketler insanlığı kurtaracaklardır.

رَبَّنَا اطْمِسْ عَلَى أَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلَى قُلُوبِهِمْ

RabBaNa iOMiS GaLAy EaMVAyLıHiM Va uŞDuD GaLAv QuLUvBiHiM)

“Rabbimiz, emvalleri üzerine tams et, kalbleri üzerine şiddet et.”

Üçüncü “Rabbena”dan sonra çözümü önermektedir. Ben çözümü böyle buldum diyor. Eğer onlar servetlerini kaybederlerse ve kalblerine korku düşerse, o zaman onları terk eden müslimler, bizden olanlar, kooperatif kurmaya gelecekler ve biz kendi kooperatifimizde kendi düzenimizi, Senin şeriatını yaşayacağız. Başka türlü bu halkın bizim yanımızda yer alması bize göre mümkün görünmüyor. Biz böyle düşünüyoruz ve size düşüncelerimizi arz ediyoruz.

Kur’an’ın en önemli bir özelliği de daima akraba kelimeleri karşılaştırmasıdır.

Kelimeler arasında iki türlü akrabalık vardır. Bunlardan biri mana akrabalığıdır, biri de lafız akrabalığıdır. Lafız akrabalığının derecesini gösteren bilgisayar programını Dr Lütfi Hocaoğlu hazırlamıştır. Onun üzerinde biraz daha durmamız gerekmektedir. Ruhu’l-Kur’an’ın tuşuna bastığımız zaman akraba lafızlar akrabalık derecelerine göre gelmelidir. Biz böylece “TaMaSa” ile “ŞeDDe” arasında, “EMVaL” ile “KuLuB” arasında olan mana ve lafız akrabalıklarını bulabilmeliyiz, böylece konulara daha çok vakıf oluruz.

Lafızlar arasındaki akrabalığı harflerin akrabalığı ile buluyoruz. Manalar arasındaki akrabalığı Kur’an’da geçen yerlerde karşılaştırma yaparak bulmalıyız. Yasin Sûresi’nde “Meşietimiz olsaydı, aynları üzerine tams eder sırata (veya sıratı veya sıratta) istibak ederlerdi” âyetinde “gözler üzerine tams etmek”, burada da “mallar üzerine tams etmek” olarak geçmektedir. Gözler görmez olur. Mallar da işe yaramaz olur.

Malların işe yaramaz hâle gelmesi ne demektir?

Eğer dolar geçersiz hâle gelirse işe yaramaz olur. Tarihte böyle durumlar çok olmuş, para pul olmuştur. Karşılıksız para geçersiz hâle gelmeli, insanların bu puta olan tevekkülleri sona ermelidir. Ürettiğin malları satamıyorsan o da mallar üzerinde tamsdır. Bir taraftan açlıktan insanlar ölürken, diğer taraftan mallar ve yiyecekler ambarlarda çürümektedir. O halde ikinci tams ekonomik krizlerdir. Malları satamayanlar üretimi durdururlar ve satın alma güçlerini kaybederler. Mallar büsbütün satılamaz. Kur’an buna “şidad” demektedir. Bizim “kriz” karşılığı olan kelime “şiddet”tir. Yusuf Sûresi’nde bahsedilmektedir. Orada senelerin şiddeti idi, burada kalblere şiddet kullanılacaktır.

“Kalb” merkez demektir. Onların kalblerine şiddeti uygula yani merkezleri işe yaramasın, nakliye olmasın, topluluğun kalbi olan bankalar çalışmasın ki halkımız siteleşme kooperatiflerine gelsin. Bu mana verilebileceği gibi onlara şiddet uygula, savaş, zelzele, yangın gibi âfetlerle korkut anlamına da gelir.

Biz de şimdi aynı bedduayı yapacak mıyız?

Bana göre bugün zamanı değildir. On sene daha beklememiz gerekecektir. Erdoğan’ın başkanlığı sona ermelidir. O zamana kadar biz hazırlığı yapmalıyız, bir tane örnek işletmeyi kurmalıyız. Bugünlerde üç tane yeni kooperatif kurulmuştur. İstanbul ve İzmir’den sonra Ankara’dakiler de kurmak üzeredirler. İstanbul’da yüz dairelik inşaat için hazırlıklara başlanmıştır. On sene sonra biz hazır olduğumuz zaman Hazreti Musa ve Hazreti Harun gibi Rabbin huzuruna çıkıp artık karşılıksız parayı yok et, çünkü biz karşılığı olan bonoları getirdik. Artık onların sömürü ticaretini de yok et, çünkü biz mala-mal marketleriyle insanları sömürücülere imkân bırakmayacak ulaşımı ve ticareti sağladık diyeceğiz.

Hazreti Musa ve Hazreti Harun da bütün hazırlıklarını yaptıktan sonra bu duada bulunuyorlar. Bir taraftan kıtlık İsrail oğullarını aç bırakırken, diğer taraftan Firavun’un melei de zulmü artırmıştı. Artık Mısır’da yaşama şansları kalmamıştır. O sebeple Hazreti Musa ile çöllere düştüler. Tahminim, on sene sonra Türkiye’de de insanlar artık kooperatifsiz yaşanamayacağını anlayacaklardır.

Biz 1960 yıllarında Akevler’i kurarken o zamanki bürokratların zulmünden korunmak için kurduk. Bugün o zulüm mekanizması on kat artmıştır. O zaman bir ay içinde kooperatifi kurduk, 20 dönüm yer aldık. Şimdi bir senedir kooperatifi zor kurduk. Daha kuruluşa dair resmi gazete gelemedi! Bir ay ile bir sene arasında on mislinden fazla kat vardır.

رَبَّنَا

(RabBaNAv)

“Rabbimiz”

Buradaki ikinci “Rabbimiz” kelimesidir.

Olayları tahlil etmekte başarısızlığın sebeplerini Allah’a izafe etmedir.

Böylece bugün Akevler hedefine ulaşamamışsa; Allah’ın Millî Görüşçülere, Gülen Cemaati’ne, tarikatlara ve İlâhiyat mensuplarına çok büyük imkânlar sağlandığı için olmaktadır. Kenan Evren tüm Kur’an kurslarını resmileştirdi, İmam-Hatip okullarını lise seviyesine getirdi, Yüksek İslâm Enstitüleri’ni İlâhiyat Fakülteleri’ne dönüştürdü, öğretmenlere profesör ünvanlarını verdi, İSEDAK’ın değişmez başkanlığını Türkiye’ye verdi, İsrail Büyükelçiliği’ni maslahatgüzarlığa indirdi; Erbakan’ın söyleyip de yapamadığını o yaptı. Müslimlerin artık Akevler’e ihtiyaçları kalmadı. Bizim Akevler projemiz, bizim desteklerimizin az olmasından dolayı gariban kaldık. Dört başbakan Akevler’den çıktı; Özal, Erbakan, Gül ve Erdoğan. Üç cumhurbaşkanı da Akevler’den çıktı. Erdoğan’ın en yakın destekleyenleri yine Akevler ortaklarıdır. Kendileri doğrudan üye ve ortak olmasalar bile, Özal’ın sağ kolu Ekrem Pakdemirli Akevler’in yöneticilerindendir. Beşir Atalay ve Bülent Arınç Akevler’dendir. İstanbul’daki ana kadro Kadıköy Grubu Akevler’dendir. Erdoğan’ın RP dönemindeki İstanbul il yönetiminde Reşat Nuri Erol birinci sıraları alıyordu. Erbakan “Adil Düzen”i Akevler ekibi ile hazırladı. Bu başarılardan sonra Akevler’in adı mı olur!

İşte, Akevler bunun için başarısız oldu.

Öyle zannediyorum ki; on sene sonra Akevler tekrar eski kadrosu (aynen Hz. Musa ve kavmi gibi) ile kooperatifler çölüne doğru yol alacak, onu kovalayan sermaye ve onu destekleyenler (aynen Firavun ve ordusu gibi) denizde boğulacaklardır…

Biz onları boğmayacağız, Allah boğacaktır.

Sosyal olayların kanunları vardır. Tarih ilmi o kanunları öğrenmek içindir. Hazreti Musa peygamberin kıssası bunun için anlatılmaktadır. Bugün de benzer sosyal olaylar için aynı sosyal kanunlar geçerlidir.

اطْمِسْ

(iOMiS)

“Tams et”

“Tamasa” demek, üstünü kül kapladı demektir, sönmek demektir. Gözün görmesi kaybolursa “tams etti” denir. Yıldızlar söndüğü zaman, ışıklarını kaybettiği zaman, yıldızların hidrojenleri tükenip ışık vermedikleri ve gezegenlerin de artık parlamadığı zaman demektir.

النُّجُومُ طُمِسَتْ

Yıldızlar küllendiği zaman yıldızların hidrojenleri biter, artık sönmüş kül gibi olurlar, helyuma dönerler. Odun nasıl küle dönerse onlar da öyle küle dönerler.

أَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا

Yüzleri külleştirdiğimiz zaman gözler küllenir yani ateş onu yakar, kül hâline gelir, kendileri kül olurlar.

فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ

Gözlerini külledik. Gözlerini yakıp kül ederiz. Burada yüz ve gözün küle dönüşmesinden bahsedilmektedir.

لَطَمَسْنَا عَلَى أَعْيُنِهِمْ

Gözlerin üzerine kül döktük. Burada gözlerin üzerine küllerin dökülmesinden bahsedilmektedir. Birinde gözün çıkarılmasıdır. Diğerinde ise göz var, olmaya devam eder ama görmez.

اطْمِسْ عَلَى أَمْوَالِهِمْ

Malları üzerine kül dök. Burada mallar üzerine kül dökmeden bahsetmektedir. Yani mallar yok olmuyor, sadece işe yaramıyor demektir.

عَلَى أَمْوَالِهِمْ

(GaLAy EaMVAyLıHiM)

“Malları üzerine”

Bugün bunun manası çok açık olarak anlaşılmaktadır.

Dolar ve TL işe yaramaz hâle gelecek. Mevcut para sistemi çökecek. Bu bir gecelik iştir. Tarihte olmayan laleler bir altın değerinde alınıp satılırdı. Bir gecede Avrupa iflas etti. Mallar satılmayacak, çürüyüp nehre dökülecek.

İkinci Cihan Savaşı’nda İnönü bir kanun çıkardı, halkın elinden fazla mısırı aldılar. Halkın onun için geliştirdiği ambarlara devlet sahip olmadığı için mısırlar çürümeye başladı, çürüyen mısırları Çoruh nehrine döktüler.

İşte, malların üzerine kül dökmek budur. Firavun yönetiminde bunun nasıl olduğunu araştırmak gerekmektedir. Bunu keşfetmek de Dr. Mete Firidin’e kalsın.

وَاشْدُدْ

(Va uŞDuD)

“Şiddet et”

“Şiddet” kıtlık demektir.

Darlık var, kıtlık var.

Kıtlık, malın piyasada bulunmamasıdır.

Darlık ise halkın elinde satın alacak gücün olmamasıdır.

Sonunda darlık kıtlığı, kıtlık açlığı getirir.

Bu sebepledir ki kişiler için darlık ve kıtlık ayrı ayrı ise de topluluk için birdir.

Arapçadaki ortak kelime “şiddet”tir. Şiddet lazım bir fiildir, “Alâ” ile taaddi eder. Aslında şiddet mallar için kullanılır. Kur’an burada kalbler için kullanmaktadır. Çünkü buradaki kalb ulaştırma ve kredileşme merkezleridir. Ambarlardır, garajlardır, bankalardır, bürokratların engeller çıkarma bürolarıdır.

عَلَى قُلُوبِهِمْ

(GaLAv QuLUvBiHiM)

“Kalbleri üzerine”

Para var, faizsiz verilse halk o parayı alacak, kullanacak, iş yapacak ve üretecektir. Böylece üretilen mal ortaya çıkacaktır. Sonra da o parayı kazanan halk kendi ürettikleri malları değiştirmiş olarak alacaklardır. Kriz veya darlık olmayacak. Faiz sebebiyle fazla faiz istedikleri için üretici kredi alamıyor, kredi alamayınca iş yapamıyor. İş yapamayınca eline para geçmiyor. Bu sefer başkası da mal satamıyor. Böylece kriz oluşuyor.

Nakliye de böyledir. Üretiyor ama yine nakliyeyi gerçekleştirememesi sebebiyle malı satamıyor. Malı üretiyor ama ambarları olmadığı için suya döküyor.

“Kalb” santral demektir. Bu manayı başka yerde de vermiştik.

فَلَا يُؤْمِنُوا حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (88)

(FaLAv YuEMiNUv XatTa YaRaVuv eLGaÜABa eLEaLIyMa)

“Yoksa elim azabı görene kadar iman etmezler.”

Burada yine hazfedilmiş cümle vardır.

Sen bunların elinden iktidarlarını ve servetlerini almazsan iman etmezler, kendi evlerini kurup evlerini kıble yapmazlar.

O halde hazf edilmiş bir şart cümlesi vardır.

Bu sebeple “Lâ Yu’minû” nefy sigası ile gelmiştir. Cümle cevap cümlesidir. Sen bunları bu başarılar içinde yaşatırsan bunlar inanmazlar.

فَلَا يُؤْمِنُوا

(FaLAv YuEMiNUv)

“İman etmezler”

İlmî kitaplar günlük kullanılan kelimeleri alırlar ve onlara o ilimde özel mana verirler. O ilmi bilmeyen biri onu okuduğu zaman hiçbir şey anlayamaz. Buna “ıstılahi mana” denmektedir. Her kitap yazan kendi kullanacağı kelimeleri tarif eder, onlar o kitabın ıstılah manaları olur.

Kur’an bunu dil kuralları içinde yapar. Kur’an’ı dinleyen hiçbir ıstılahi mana vermeden dinler. Kur’an üzerinde çalışanlar onun ıstılahi manalarını bulur ve çıkarırlar.

“İman” kelimesi de böyledir. Halk dilinde “iman etmek” demek, sözlerini doğrulamak demektir, sadece dille değil fiilen ona katılmak demektir.

Demek ki buradaki imanın manası bu lügat manasıdır.

Yarın kooperatif kurmaya gelmezler, siteleşmeye gelmezler, kendi iç düzenlerini oluşturmaya yanaşmazlar demektir; elim azap görmedikçe…

حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (88)

(XatTa YaRaVuv eLGaÜABa eLEaLIyMa)

“Elim azap görene kadar”

Buradaki “Hattâ” “İlâ” manasını taşıdığı için fiil mensuptur, “Nun” onun için düşmüştür.

Burada yine sosyal kanunlardan söz edilmektedir. Kitlenin değişmesi için baskı görmesi gerekir. Baskı olmaksızın insanlar görüşlerini ve alışkanlıklarını değiştirmezler. İnkılâplar baştan devlet baskısına ihtiyaç gösterir.

Bir gün “Adil Düzen” de ancak baskı sonucu oluşacaktır. Ne var ki bu baskıyı Adil Düzen Çalışanları değil, doğa ve sosyal kanunlar sağlayacaktır.

Hazreti Musa Allah’a önerilerde bulunurken “Sen yaptın Sen yaptın” diyerek baskı yapılmasını O’ndan istemektedir. “Rabbimiz” diye tekrar ederek bu görüşlerini dile getirmekte ve önerilerini saygı içinde yapmaktadır.

قَالَ قَدْ أُجِيبَتْ دَعْوَتُكُمَا

(QAvLa QaD EuCIyBaT  DaGVaTuKuMAv)

“İkinizin davetinize icabet edilmiştir, dedi.”

Allah, Rableri onlara cevap veriyor: Sizin duanıza icabet edildi.

“Kad” kelimesi getirilmiştir, şimdi icabet edilmiştir demektir.

Yani şimdiye kadar gerçekten ben onlara iktidar verdim, onlara zenginlik verdim. Ama şimdi zamanı geldi, siz de dua ediyorsunuz, onların ellerinden iktidarı alacağım, onların zenginliklerini yerle bir edeceğim diyor, Allah. Hazreti Musa ile Harun’a böyle söylüyor ve sonra ne oluyor; onları hazf ediyor ve o hususları tarihe bırakıyor.

Bizim incelemeler yaparak Kur’an’da hazfedilmiş yerleri tarihleri ile ortaya çıkarmamız gerekmektedir.

“Davetinizi” demektedir. “Duanızı” dememektedir. Allah bir şeyi vermek istediği zaman sana ilham eder, onun olmasını istersin ve dua edersin; O da kabul eder, senin istediğini yapmış olur. Karnın boşalınca açlık duyarsın. Bu duyguyu veren Allah’tır.

Ben şimdi Hazreti Musa’nın yerindeymiş gibi dua ediyorum: “Rabbim, Ak Parti’ye on sene mühlet ver... Adil Düzen Çalışanlarına on sene imkân ver... Onların içinde iman edenler olacaktır, olmayanlar olacaktır; on sene sonra sermayeyi ve onun emrinde olan dini, ilmi, ekonomiyi ve siyaseti yerle bir et... O zaman bu cemaatler inanacak ve sizin verdiğiniz görevi yapacaklardır, Mısır gibi refah diyarını terk edip çöllere düşecektir...”

Eğer bu duama siz de “âmin” derseniz; Allah bizim dualarımızı kabul ettiğini bildirmekte ve on sene sonra elim azap zamanı gelecektir, on senelik ömürleri olacaktır. Çünkü biz henüz hazır değiliz.

قَالَ

(QAvLa)

“Kavl etti”

Cenabı Allah davetlerine cevap vermek üzere kavl etti. Hazreti Musa peygamber ile doğrudan konuşuyordu, onun sesini duyuyor, cevap veriyor, onunla öyle konuşuyordu.

Peki, Allah bizimle nasıl konuşuyor?

Bizimle Kur’an’la konuşuyor. Biz Kur’an okudukça, kurallar içinde manalar geliyor. İşte Allah bizimle böyle konuşuyor. Bizim algı cihazımız kusurlu olduğu için hata etmiş olabiliriz ama Allah sizlere de “âmin” dedirtiyorsa, o zaman ilham doğru demektir. Bu talep Kur’an’dan ilhamla gelmektedir.

On sene nerden çıktı diyeceksiniz?

Önce, buradaki “Qad” kelimesinden anlıyoruz ki Allah’ın cevabı olacağı zamanı beklemektir. Şartlar ciet etmişse dua kabul edilecektir. Şartlar oluşmamışsa, Allah duayı kabul edip sünnetini bozmaz.

قَدْ أُجِيبَتْ

(QaD EuCIyBaT) 

“Şimdi icabet olundu”

Biz duamızı yaparken şartlara baktık, şartlar gelmemiş. Erdoğan gitse bizim gelmemiz mümkün değildir. Onun için Allah’tan on seneyi mühlet olarak istiyoruz.

Kur’an’da “Aşera” derken çok yerde bu hususa işaret edilmektedir. “Ecebtü” demiyor da “Ücîbet” diyor. Allah’tan başka yerlerin de katılmaları gerekmektedir. Çünkü bunlar insan eliyle yapılmaktadır.

Duamız odur ki; Allah bize imkân versin de on yıl içinde sitelerimizi kurmuş ve insanlığa göstermiş olalım.

Bu imkân nasıl gelecektir?

Biz bunu bilemeyiz ama O bunu yaratmaya her zaman muktedirdir.

دَعْوَتُكُمَا

(DaGVaTuKuMA)

“İkinizin davetini”

“Davetinizi” demek, onlara azap verilmesi, acı duymaları ve sıkıntı çekmeleri talebidir. O halde biz ülkenin kalkınması ile değil, “Adil Düzen”in duyurulması için çalışmalıyız. Erbakan cari düzende başarılı olsaydı “Adil Düzen” çoktan unutulup gidecekti.

Burada önemli husus olarak “ikinizin daveti” diye tasrih edilmiştir. Demek ki dua edilirken tek başlarına dua ettiler, çünkü kendilerinden başka kimse kalmamış.

Akevler’in durumu Hazreti Musa’nın durumundan biraz daha iyidir. Çünkü iki kişiden fazla “âmin” diyen olacaktır. Hazreti Muhammed zamanında da böyle olmuştur.

فَاسْتَقِيمَا وَلَا تَتَّبِعَانِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ (89)

(Fa iSTaQIyMAv Va LAv TatTaBiGAnNı SaBİyLa elLaÜIyNa LAv YaGLaMUvNa)

“İkiniz istikamet edin, bilmeyenlerin sebiline ikiniz tâbi olmayın.”

Davetiniz kabul oldu. İkinizin duası kabul olundu. İkiniz dik durunuz. Topluluktan ayrı olarak yeni topluluk oluşturunuz. Çünkü yeni uygarlık kalabalıklardan doğmaz.

Mevcut topluluktan kopacaksınız. Yeni topluluk kuracaksınız. Bu bir bucak kadar olacaktır. Burası 3000 ile 10 000 arasında nüfusu olan bir bucak olacaktır.  Kendi düzeninizi kendiniz kuracaksınız.

Hazreti Musa Firavun’un böyle bir bucak kurmasına izin vermemesi üzerine kavmini alarak Mısır’ı terk etmiştir.

Biz Akevler ve Millî Görüş uygulamasından sonra Almanya’ya gittik. Almanlar vizesiz bizi kabul etselerdi orada kalacaktık. Sonra Kırgızistan’a gittik, Cumhurbaşkanı Askar Akayev bizimle ilgilendi, beraber Kırgız parasını (Som) çıkardık. Ne var ki o da yönetime hâkim olamadı ve sonunda Kırgızistan’ı terk edip Moskova’ya gitti.

Türkiye’ye döndük.

İzmir’de değil de İstanbul’da faaliyete başladık...

Hiçbir zaman bir santim “Adil Düzen”den taviz vermedik. Akevler’i ağzına alamayanlar var. Akevler’den yararlanarak yazdıkları kitaplarda Akevler kelimesini kullanmaktan kaçınanlar var. İki kişi de olsak biz asla taviz vermedik. Reşat Nuri Erol “Adil Düzen” kelimesine her zaman sahip çıkmıştır.

Burada çok önemli bir hususa işaret etmektedir. “Bilmeyenlerin yoluna tâbi olmayın” diyor, ikiniz tâbi olmayın diyor. Demek ki “Adil Düzen”e karşı çıkanlar onu bilmedikleri için karşı çıkıyorlar. Bizimle en çok uğraşan sömürü sermayesinin en çok işine yarayan düzen “Adil Düzen”dir. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Yalan para bu dünyada ne kadar iş görür. Ona dayanarak kendilerini uçuruma götürüyorlar.

Kur’an ne yapıyor?

Kur’an onlara diyor ki; sömürüden vazgeçin, faizden vazgeçin, sizin şimdiye dek kazandıklarınız sizindir. Servet sizde, bilgi sizde, örgüt sizde, silah sizde; varlığınızı sürdürün. ‘Hayır,  biz sömürüye devam edeceğiz’ deyip “Adil Düzen”e düşmanlık yapmaktadırlar, çünkü “Adil Düzen”i bilmiyorlar.

Çok samimi insanlar oldukları için kendilerine saygı ve sevgimiz olan AK Partililer de Saadet Partililer de bilmedikleri için kırk sene Erbakan’la onu “Adil Düzen”den vazgeçirmek için mücadele ettiler. Sizi de kendilerine uydurmaya çalışırlar. Sakın o cahillerin arkasından gitmeyiniz. MHP ve BDP/HDP’nin yöneticileri bilsinler ki “Adil Düzen” onları kardeş yapacak, hepsi programlarının başında “Adil Düzen”i yazacaklardır. Kur’an MHP’lilerin ulusunu kavim olarak ele almakta ve topluluğun ana direği yapmaktadır. İlleri ve bucakları da tanınasınız diye ayırdık diyerek onların da ayrı topluluklar olduğunu belirtmektedir.

Bunların başka çözümleri var mıdır? Kürtler Türklerden bağımsız varlıklarını koruyabilirler mi? MHP Kürtleri dışlayarak ulusun bütünlüğünü sağlayabilir mi?

Kur’an bize söylüyor ve diyor ki; bilmeyenlere uymayın.

Onların ders kitaplarını okuyorum. Kendi ekonomilerini kendileri bilmiyor. Bir, hattâ iki asır önceki tartışmaları tartışıyorlar.

Bu bilgisiz ve cahil kimselerin yoluna asla tâbi olmamamız emrolundu.

Burada dikkat edeceğimiz başka bir husus da, iki kişi olsak da biz yolumuza devam etmeliyiz, cihaddan vazgeçmemeliyiz. Allah bizim duamızı kabul etmiştir. “Adil Düzen” üzerinde ısrarla duracağız. On sene sonra Allah bize iktidar yollarını açacaktır. Duamızın kabul olacağına delil; sizin de içinizde böyle olacaktır, “âmin” dersek Allah bize verecektir şeklinde geçerse, duamızın kabul olduğunu bileceğiz.

فَاسْتَقِيمَا

(Fa iSTaQIyMAv)

“İkiniz istikamet edin”

“Kıyam” ayakta durmak demektir. “İstif’âl” bâbı bir şeyi isteme, onun üzerinde oluşma demektir. Allah diyor; mademki siz öyle dua ettiniz, ben de kabul ettim ama sizin göreviniz vardır. Kooperatifleri kurup “Adil Düzen”i yaşamaya başlayınız…

Ben burada kooperatiflere sıkça işaret ediyorum. Çünkü bütün bu konuşmalar hep evlerinizi kurunuz ve evlerinizi yani orasını kendinize kıble yapınız emrolunmasından dolayı böyledir. O âyette kavmin yapsın denmiyor, ikiniz yapın deniyor.

Demek ki Allah bu evleri bizim kurmamızı emretmektedir. Âyeti defalarca okuyunuz, site kurmamızın nasıl emrolunduğunu görerek görevinizi öğreniniz.

وَلَا تَتَّبِعَانِّ

(Va LAv TatTaBiGAvnNı)

“Ve ikiniz tâbi olmayın”

Emir iki kişiye verilmiştir.

İnsanlar birbirlerini çekerler. Ne var ki insanlar çevrelerindeki herkes tarafından çekildiği için durmadan yerlerini değiştirir, dolayısıyla birlik oluşmaz. Eğer iki kişi birbirinden ayrılmaz, uzun zaman sebat ederlerse, sonunda onlara katılmalar başlar ve büyük topluluk olur. Bu sebepledir ki yukarıda sadece Hz. Musa konuşmuş olarak ifade edildiği halde, burada “ikinizin duası” denmekte ve ikisine vurgu yapmaktadır. Başarıya ulaşmanın yolu iki kişinin sebatla o işin peşini bırakmamasıdır. Zeki Altuboğa başaramamıştır, çünkü getirdiği arkadaşların hepsi onu yalnız bırakmıştır. Çok kişi ile işe başlamayacaksın, bir kişi ile işe başlayacaksın. Onunla beraber olursanız sonunda mutlaka başarıya ulaşırsınız.

Tâbi olma insana olur ama yol için de tâbi olma kullanılmaktadır. O yola koyulma yolun götürdüğü yola gitmedir. “Bilmeyenlere tâbi olmayın” denmemekte, “bilmeyenlerin yoluna tâbi olmayın” denmektedir.

Burada kanunları ilim adamlarının yapacağına işaret etmektedir. Yol, meclisin yaptığı kanunlardır. Bilmeyen meclisin yoluna tâbi olmayınız denmektedir.

Görülüyor ki bir taraftan “Adil Düzen” sitelerinin nasıl kurulacağını anlatmakta, diğer taraftan “Adil Düzen” sitesinin yönetim şekli de verilmektedir.

سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ (89)

(SaBİyLa elLaÜIyNa LAv YaGLaMUvNa)

“Bilmeyenlerin yoluna.”

Burada yine dikkatle üzerinde duracağınız husus, “Ellezîne Lem Ya’lemû” denmiyor, “Ellezîne Lâ Ya’lemûne” deniyor. Demek ki öğrenmek isteyenlerin yoluna tâbi olmamız nehy edilmiyor, öğrenmek istemeyenlerin yoluna tâbi olma deniyor.

Öğrenmek kolay iş değildir. Biz Avrupa’da yılda bir ilmî toplantılar yapardık. Dünyanın her yerinden en güçlü ilim adamlarını çağırırdık. Beşer bin mark, onar bin mark alarak gelirlerdi. Orada “Adil Düzen”i tartışırdık...

Bu tartışmalar neler yaptı biliyor musunuz?

İran devrimini gerçekleştirdi... Sovyetlerde yenileşmeyi gerçekleştirdi... Dünyada sosyalizmi ateizmden vazgeçirdi... Amerika’da Obama’yı başkan yaptı...

O ilim adamları bizi dinlediler, gerçekleri öğrenince düşündüler ve dünya değişti.

Sermaye hasmını büyütmemek için onu keenlemyekün sayar ve zanneder ki ben yazmazsam o unutulur. Oysa kişiler önemli değil ki, sistem önemlidir. Ben öldükten sonra tüm dünya hep beni zikretse, bana bir saat değil, bir saniye ömür veremezler.

Demek ki “Adil Düzen” üzerinde çalışmayanların arkasından gidilmeyecektir.

 

 


YUNUS SÛRESİ TEFSİRİ(10.SÛRE)
1-1 VE 2.AYETLER
1683 Okunma
2-3 VE 4.AYETLER
1495 Okunma
3-5 VE 6.AYETLER
2263 Okunma
4-7 VE 10.AYETLER
1452 Okunma
5-11 VE 14.AYETLER
1305 Okunma
6-15 VE 17.AYETLER
1461 Okunma
7-18 VE 20.AYETLER
1590 Okunma
8-21 VE 23.AYETLER
2223 Okunma
9-24 VE 25.AYETLER
1558 Okunma
10-26 VE 27.AYETLER
1385 Okunma
11-28 VE 30.AYETLER
1387 Okunma
12-31 VE 33.AYETLER
1496 Okunma
13-34 VE 36.AYETLER
1308 Okunma
14-37 VE 39.AYETLER
1286 Okunma
15-40 VE 44.AYETLER
1408 Okunma
16-45 VE 47.AYETLER
1410 Okunma
17-48 VE 51.AYETLER
1261 Okunma
18-52 VE 54.AYETLER
1741 Okunma
19-55 VE 58.AYETLER
1353 Okunma
20-59 VE 61.AYETLER
1379 Okunma
21-62 VE 66.AYETLER
1614 Okunma
22-67 VE 70.AYETLER
1348 Okunma
23-71 VE 74.AYETLER
1380 Okunma
24-75 VE 78.AYETLER
2081 Okunma
25-79 VE 83.AYETLER
1408 Okunma
26-84 VE 87.AYETLER
1358 Okunma
27-88 VE 89.AYETLER
1974 Okunma
28-90 VE 92.AYETLER
1657 Okunma
29-90 VE 92.AYETLER FİRAVN ÖLDÜ MÜ?
1381 Okunma
30-93 VE 95.AYETLER
1382 Okunma
31-96 VE 100.AYETLER
1355 Okunma
32-101 VE 104.AYETLER
1271 Okunma
33-105 VE 108.AYETLER
1327 Okunma
34-109.AYET
1562 Okunma

© 2024 - Akevler