Harun Özdemir
Yeni İslam felsefesi mümkün mü
31.07.2012
5748 Okunma, 9 Yorum

 

İslam felsefesinin, İlkçağda olgunlaşan ve 20. yüzyılda son bulan klasik felsefenin içinde bir şube olmayı hak ettiğini söyleyebilirim. Ne yazık ki, daha fazlasını söylemem mümkün değil. Çünkü İslam felsefesi diye sözü edilen düşünce akımı, ortaya çıkışını İlkçağ felsefe eserlerine borçludur.

 

İlkçağ felsefesi de kendisinden önce Ortadoğu, Hint ve Mısırda tartışılmış konuların bir kısmının Ege ve Eski Yunan sitelerinde, büyük ölçüde bağlamlarından koparılmış bir şekilde tekrar ele alınıp tartışılması sonucunda ortaya çıkmıştır.

 

Her ne kadar klasik felsefenin 2.500 yıllık bir tarihinden söz edilse de, bunun öncesi çağın, ne isimlendirmesi ne de felsefe olabilecek soruların olgunlaşmaya başladığı dönemin ne kadar gerilere götürülebileceğinin tespiti yapılabilmiştir!

 

Bu konular henüz felsefe tarihi çalışmaları içinde gereken ilgiyi görememiştir.

 

İslam felsefesi (bundan maksat Müslümanların yaşadığı ülkelerde yapılan felsefedir) denebilecek düşünce akımı, Eski Yunan ile Modern felsefe aralığında ortaya çıkmıştır. Bir başka açıdan bakıldığında da İslam felsefesi, 2.500 yıl süren klasik felsefenin ortaçağı da denebilir.

 

İslam felsefesi, Miladi 8. yüzyıla kadar tartışılmış sorular, Müslümanlar arasında bir kez daha ama Kuranla tevil uzlaştırılmaya çalışılırken ortaya çıkmıştır. Müslümanların felsefeye ilgisi, akli ve mantıki düşüncelerin Kurana uygunluğu mümkün müdür sorusuyla başlayan çalışmaları, felsefe çalışmalarının başlangıcını oluşturur. Çok geçmeden yani 9-12 yüzyıllarda, filozof denebilecek kişiler önemli eserler yazabilmişlerdir.

 

İslam felsefesi çağı denen bu dönemin klasik felsefe çağı içerisindeki en önemli özelliği, Akdeniz havzasında felsefe bitti! denen bir dönemde, oldukça aktif bir şekilde dört yüz yıl süren bir çaba olmasıdır. Yaklaşık dört yüzyıl süren bu dönemde hem eski eserler yok olmaktan kurtarılmış hem de eski sorulara yeni cevaplar aranmaya çalışılmıştır.

 

Müslümanların yaptığı felsefe ne kadar orijinaldir denecek olursa söylenecekler çok da iç açıcı değildir. Çünkü Eski Yunan felsefesinin İslamileştirilmesi için harcanan efor, yeni felsefenin gerekliliği kadar ilgi görmemiştir. Zira üzerinde durulan konuların ve soruların büyük çoğunluğu Eski Yunana aittir.

 

Müslüman filozoflar da tıpkı Eski Yuna filozofları gibi dünyanın ulaşabildikleri her yerinden bilgi ve kültür taşımışlar, bunları özenle incelemişler ve tartışmalarında kullanmışlardır. Örneğin Müslüman filozoflar, Hint, Mısır, Yahudi, Hıristiyan, Eski Yunan ve diğer uygarlıklara ait kaynakları kullanırken Yunanlı Filozoflardan çok daha önyargısız ve dönem olarak da çok daha şanslı idiler. Ancak yaratıcılıkta Eski Yunanlı filozoflar kadar becerikli değillerdi!

 

Burada bir şerh düşmek gerekir: Belki de Yunanlı filozoflar da çok yaratıcı değillerdi. Ne yazık ki, Eski Yunan felsefesi öncesi iyi bilinmediği için o döneme ilişkin düşünceler orijinal gibi görünmektedir!  

 

Klasik felsefenin son dönemi diyebileceğimiz modern felsefe, Avrupada Her şeyi İsasız açıklamaya çalışanlar ile İsasız olmaz! diyenler arasındaki tartışmadan doğmuştur.

 

Bir başka ifadeyle modern felsefe, bilime ve felsefeye ilişkin bütün konuları son kez ama İsasız yorumlayanların felsefesi olmuştur.

 

Böylece, yaklaşık 2.500 yüzyıl süren klasik felsefe çağı, modern felsefeyle birlikte son bulmuştur!

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
31.07.2012
09:46

HARUN KARDEŞ;

(YOKSA "FİLOZOF HARUN" MU DEMELİYDİM?!)

ARAMIZA -FELSEFE ÇALIŞMAMIZA- HOŞ GELDİN...

YAZDIKLARINA ŞÖYLE BİR BAKTIM;

DAHA "DERİN" DE BAKARIM İNŞAALLAH...

*

MALUM...

İSTANBUL'DA BİR BÜYÜKŞEHİR ÇALIŞIYOR...

(ŞİMDİLERDE ÇALIŞIP ÇALIŞMADIĞINI İSTANBULLULARA SORMALI MI?)

BİR DE İSTANBUL AKEVLER ÇALIŞIYOR...

BU ARADA "FELSEFE" DE ÇALIŞIYORUZ...

SİZİN GİBİ "İZMİR FİLOZOFLARI" VARKEN, SİZİN YOKLUĞUNUZDA GÖREV BİZE KADAR KALDI/DÜŞTÜ...!

haddimiz olmayarak çalışıyoruz...

*

YANİ...

ÇALIŞINCA OLUYOR...

SENCE/SİZCE OLMUYORSA...

OLMASI GEREKEN SİZLERİ BEKLİYOR...

AMA...

ÖNCE ÇALIŞMAMIZIN TAMAMINI GÖRMENİZİ/OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM...

ÇÜNKÜ...

ACİZANE KANAATİME GÖRE...

OLUYOR...

HEM DE ÇOK GÜZEL OLUYOR...

HERKESİN HABERİ VE DE GEREKLİ İLGİSİ OLA...

*

ÖNEMİNE BİNAEN EK NOT:

UMARIM SİTE SORUMLULARI VE DR. LÜTFİ ÇALIŞMAMIZIN HEPSİNİ SİZE ULAŞTIRILAR...

*

SELAM VE DUA İLE..

REŞAD

Sam Adian
31.07.2012
16:06

Dear Mr. Ozdemir

İslam felsefesinden bahis açmışken benim aklıma takılan bir soru var, Kur'an daki bazı ifadeler sebebiyle öteden beri aklımı kurcalayıp duruyor ama henüz net bir cevap bulabilmiş değilim.

Bildiğiniz gibi, uzaydaki iki cisim arasındaki mesafe ışığın bir zaman dilimi içinde katettiği mesafeye göre ölçülüyor. Buna göre ışığın doğrusal bir yol izlediği varsayılıyor ve deniyor ki şu kadar ışık yılı uzaklıktadır.

Gerçekte ışık doğrusal bir yol mu izliyor? Yoksa ışığın yolunu değiştirmek, eğip bükmek veya katlamak mümkün mü?

Saygılar efendim

Harun Özdemir
01.08.2012
01:39

Mr. Adian,

Şahsıma felsefi konularda yeni bahisler açacak sualler tevcih etmenizden ziyedesiyle memnun oldum. Siz kendi mutalaanızda eski felsefenin bugün için artık bir değer taşımadığını ve ancak bilim felsefesi olarak devam edebileceğini beyan etmiştiniz.

Üstad Karagülle de eski tarz felsefenin müteşabihatla uğraştığını, oysa bilim çağında felsefi soruların çoğunun rasyonel ve emprik yanıtlarını bulduğunu, dolayısıyla her konu gibi felsefenin de bilimle açıklanması gerektiği görüşünde olduğunu sanıyorum.

Bilinenin tekrarı da olsa şunu söylemeliyim:

Felsefe, sorulara sorularla yanıt aramaktır, mümkün olduğu kadar soruları çoğaltabilmektedir. Eğer sorular bilgiyle açıklanabilir hale geliyorsa o konu felsefenin konusu olmaktan çıkıp bilimin konusu haline gelir. Bu açıdan felsefe ile bilimi karıştırmamak gerekir. "Felsefe bitti!" denmesinin nedeni de, yeni soruların sorulamaması, eski soruların da bilimsel olarak yanıtlanmasından dolayıdır!

Bir örnekleme üzerinden gidersek belki yeni felsefeye ilişkin bir ipucu yakalamış olabiliriz, aynı zamanda sizin tevcih ettiğiniz bir suale de kısmen bir yanıt vermiş olabiliriz:

Üç boyutlu uzayda yaşamamıza rağmen, klasik bütün açıklamalar iki boyutlu bir düzlemde yapılmaktadır. Küresel geometri keşfedilinceye kadar bütün açıklamalar iki boyutluydu. Geometri kısmen bundan kurtuldu ama tedrisat hala büyük oranda düzlem geometrisinde yapılmaktadır.

Gelelim Kuran açıklamalarına:

Bir ayette yer alan her bir kelime ve edat, başka bir çok ayette de kullanılmıştır. Ve açıklarken de bunlara bir ölçüde dikkat ediyoruz. Düzlem geometrisinde formatlanmış düşünce yapılarımızla küresel tefsirler yapmaya çalışıyoruz ki, bunun henüz elle tutulur bir örneğini kitaplaştırabilmiş değiliz. Her konunun bilgisayar marifetiyle simülasyonu yapabilmesine rağmen henüz bir ayetin, kelime ve edatlarla bağlantılı üç boyutlu bir çizimini yapabilmiş değiliz.

Başlangıcını tam olarak tarihlendiremediğimiz ama Eski Yunanla başlat zorunda kaldığımız yaklaşık 2.500 - 3.000 yıllık klasik felsefenin bittiğini söylerken, aslında düzlemde düşünülen felsefenin bittiğine işaret etmekteyiz.

O nedenle düşüncede büyük devrimin, küresel geometri ile formatlanmış beyinlerin başarabileceği bir düşünce akımı olduğunu düşünmekteyim.

hakansarilar
01.08.2012
02:58

Harun Bey,

Aslında Mr. Adian'a yaptığınız açıklamayla ışığın doğrusal hareket etmediğini anlatıyorsunuz. Yanılıyor muyum?

Sam Adian
01.08.2012
05:27

Sayın Özdemir Hep söylüyorum, kavramlar ile başımız dertte diye. Kavramları genellikle karıştırıyor, üst üste koyuyor ve tanımlamalarımızı da böyle yapıyoruz. Haliyle yaptığımız tanımlamalar kavramlar ile örtüşmüyor ve doğru sonuçlar da vermiyor. Mesela ben sizin sorunuza verdiğim cevapta “BILIM felsefesi”nden söz etmedim. “BILGI FELSEFESI” dedim. Belki siz her ikisi arasında bir fark olmadığını düşünebilirsiniz veya böyle düşünenler olabilir. Ama esasen aralarında büyük farklar vardır. Burada kısaca özetlemek istiyorum çokça detaya girmeden. Bilim felsefesi, bilgi kuramına çok yakındır; bir bakıma onun alanına girer. Aralarındaki önemli fark şuradadır; bilgi kuramı bilgiyi ele alırken, bilim felsefesi bilimsel kesinlik ve bilimsel sistem düzeyine erişen bir bilgiyi inceler. Felsefe ile bilim arasında yakınlık vardır, ancak bilim felsefesi ile bilimsel felsefe/bilgi felsefesi aynı şey değildir. Bilim felsefesinin amacı bilimin mantıksal yapısını, niteliğini, işleyişini incelemek ve aydınlatmaktır. O, bunu felsefeye özgü düşünme ve çözümleme yönteminden yararlanarak gerçekleştirmeye çalışır. Oysa bilimsel felsefenin (Bilgi felsefesi) amacı felsefeyi spekülasyondan, metafizikten arındırmaktır. Bunun için felsefeye çağdaş bilimin tutum ve yöntemlerini uygular. Böylece felsefeyi, sorunlara bir bütün olarak değil, parça parça yanıtlar arayan bir disiplin haline getirmeye çalışır. Bu uygulamalarla felsefenin, bilimsel bir sistemin ulaştığı gibi bir kesinlik düzeyine ulaşmasını amaçlar.

Yani bilim sadece bir ürün veya sonuçtur. Bu da bilim adamlarının işidir. Oysa Bilgi, suje ile obje arasındaki ilişkiden doğan ürüne denir. Burada suje= özne, bilen yani insandır. Obje= nesne ise bilinen yani varlıktır. Buna göre insanın, varlığı tanıma, anlama ve bilme çabası sonucu ortaya çıkan ürüne bilgi denir. Bilgi elde etme insana özgüdür. İnsan dış varlığa yönelir, onlardan gelen algıyı düşünme yoluyla bilgiye dönüştürür. Düşünme insanın zihin analında, objelerin bırakmış olduğu izler üzerinde sürdürdüğü bir etkinliktir. İnsan zihninde bilginin oluşmasını sağlayan obje ile suje arasındaki ilişkiyi kuran bağlara "bilgi bağları" denmektedir. Başlıca bilgi bağları: Algılama, düşünme, anlama ve açıklama şeklinde sıralanabilir. (kimileri bu bağlara “akt” yani cinsel ilişki diyor) Felsefi bilgi, düşünce yoluyla üretilen ve kesinlikten uzak, ama önyargısız, iyi temellendirilmiş güvenli ve tutarlı bilgilerden oluşan bilgiye felsefe bilgisi diyoruz. Bilgi kavramının geniş bir kapsama alanı vardır. Gündelik-empirik bilgi (kişisel deneyimlemeler), Dinsel Bilgi, Teknik Bilgi (gündelik veya bilimsel bilgiye dayalı), Sanat Bilgisi ve Bilimsel Bilgi (formel bilimler, doğa bilimleri, insan bilimleri)’nin her biri “BİLGİ FELSEFESİ”ne veri oluşturur. Yine bildiğiniz gibi, Felsefe bilgi üstüne bilgi faaliyetidir. Buna göre felsefe, kendi dışındaki bilgi dallarının ortaya koyduğu verileri de sorgular, eleştirir, yorumlar. Örneğin bilime dayanarak yapılan bilim felsefesi ya da sanat verilerine dayanarak yapılan sanat felsefesi gibi. Biz bir fizikçinin alanına giremeyiz eğer bir fizikçi değilsek. Ancak biz bir fizikçinin deneyimleri için malzeme üretiriz. Burada “Niçin Bilgi Felsefesi” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Şundan: Biz Kur’an ı çözümlemeye çalışıyoruz. Buradan yola çıkarak bir felsefe geliştirmek ve buradan da bilimsel sonuçların doğmasını sağlamak istiyoruz. O halde bu faaliyeti Kur’an ın mantığına göre yapmamız gerekir. Bu da Bilgi Felsefesi’dir. Yani epistemoloji. Bilgi felsefesi bilgiyi genel olarak ele alan bilgi ile ilgili problemleri araştıran felsefe disiplinidir şeklinde tarif edilebilir. Konusu; bilginin ne olduğu, kaynağı, değeri, olanakları ve sınırlarıdır. Kısacası bilgiyi analiz eden ve eleştiren felsefedir. İlkçağda bilgi problemini ele alan Parmenides'ten sonra, bilgi kuramı Ortaçağda da değişik biçimlerde tartışılmıştır.Ancak Bilgi kuramı ilk kez Yeniçağda ayrı bir disiplin haline gelmiştir. Bilgi kuramı üç temel esasa dayanır. Gerçeklik: İnsanın zihninden (bilincinden) bağımsız olarak belirli bir zaman ve mekânda var olan her şeydir. En genel anlamı içinde dış dünyada nesnel bir var oluşa sahip olan varlıklardır. Var olanların tümüdür. Doğruluk (hakikat): Bilgisi edinilen objeyle tam çakışmasıdır. Doğruluk bir önermenin (yargının) gerçeklikteki nesne ve duruma tam uygunluğudur. Gerçeği yansıtan önerme doğru, yansıtmayan ise yanlıştır. Temellendirme: Sorulan bir soru ya da öne sürülen bir sav için dayanak, gerekçe, temel bulma işidir. Ancak bizim modern felsefi anlayışlardan bir farkımız vardır. Bunu da ifade etmenin gerekliliğine inanıyorum. O da Kur’an bilgisine sahip olmaktır. (Dogmatizm), Bildiğiniz gibi, şüphecilik, doğru bilginin olanaksızlığından hareketle, veya elde edilen bilginin doğru olup olmadığından kuşku duyulması gerektiğini söyleyen bir yaklaşımdır. Biz, Kur’an dışı bilgilere bu şekilde yaklaşırız. Ancak Kur'an ın verdiği bilgiyi doğru kabul ederiz, sadece "henüz anlamamış" olabileceğimizi gözardı etmeyiz. Öte yandan, Şüpheciliği reddeden dogmatizm nesnel gerçeklerin varlığını kabul eder. Doğru bilgi vardır.Doğru bilginin elde elde edilmesi mümkündür. Bilebilir miyiz? Sorusuna Kur’an “Kesinlikle bilebiliriz” yanıtını verir. Düşünce tarihi boyunca rasyonalizm, empirizm, kritisizm, entüisyonizm, pozitivizm, analitik felsefe, pragmatizm, fenomenoloji gibi düşünce akımları doğru bilginin imkanını dogmatik bir yaklaşımla açıklamışlardır. Ancak bir noktayı daha irdelemekte yarar vardır: Kur’an epistemolojisi, kesin dogmalar içermekle birlikte esnektir. Yani yenilenebilen bir bilgi kaynağıdır. Mesela Tanrı’nın varlığı kesindir, ama onun var etmiş olduğu bilgi sonsuzdur. Bilginin sürekli olması gereğinden hareketle, kanıtlandığı varsayılan bilgi de aslında kanıtlanmamış olabilir. Çünkü biz henüz bilginin kaynağına ulaşabilmiş değiliz. Dolayısıyla “bilimsel bilgi”nin kesinliği de sorgulanmalıdır. Yani şüpheye mahal bulunmayan bilimsel bilgiyi şimdilik kesin kabul edebiliriz, ama herhangi bir şüpheye kapı aralayan bilimsel bilgiyi de sorgularız, sorgulamak zorundayız. Netice itibariyle eğer bir isim vermek gerekiyorsa biz ancak “BILGI FELSEFESI” diyebiliriz. Çünkü bilim felsefesi dar bir alandadır. Bu ise Kur’an-i bilgiyi dar bir alana sıkıştırmak demektir. Ona hareket alanı bırakmamak demektir. Yani Kur’an epistemolojisini, “bilim felsefesi” alanına soktuğumuz zaman onu bir “bilgi referansı” olmaktan çıkarmış oluruz. Bir başka önemli nokta ise, “bilgi felsefesi” ile ilgilidir. Herbirimizin farklı formasyonları olmakla birlikte, entelektüel düzlemde yaptığımız şey “akıl yürütme”dir. Felsefi anlamda da böyledir. Dolayısıyla “bilimsel bilgi”yi veri olarak kabul etmekle birlikte, bilimsel sonuçlar üretebilecek pozisyonda olamayız. Yani, bizim yapmamız gereken şey, “tanımlamak”tır. Hüküm çıkarmak ise kolektif bir faaliyet olmalıdır. Bilimadamları, kendi alanlarına giren tanımlamaları alıp onların bilimsel karşılıklarını üretmelidir. Tanımları yapabildikten sonra hüküm çıkarmak kolaydır ama biz bunu ancak ve sadece “söylem” olarak ifade edebiliriz. Bunun ötesinde bir değeri olmaz, olamaz. Çünkü hüküm demek, uygulamada geçerliliği olan, pratikte kullanılabilir bilgi demektir. Yani bilimsel olmalıdır. Yani pratiğe tercüme edilmelidir. Bu da teknik bir konudur ve bizim işimiz değildir.

Öte yandan, "bilim Felsefesi"nin bugün ulaştığı nokta, Kur'an ın önümüze koyduğu "bilgi dünyası"nın iiçinde henüz çok küçük bir alanı teşkil etmekle birlikte, pek çoğu da gelecekte sonuçları itibariyle değişmeye adaydır. Bilimsellik adına, bilimin ortaya çıkardığı sonuçları da tümüyle doğru kabul etmek kolay değildir. Efendim esasen “Bilgi Felsefesi”

Bu arada "ışığın hareketi" konusundaki soruya daha net bir cevap verebilirseniz, devamındaki açılımlar için zemin hazırlamış olursunuz diye düşünüyorum. Bizi yormayınız. Saygılar

Sam Adian
01.08.2012
05:49

Dear Mr. Ozdemir

Bir hususu daha açıklamak gerektiği hissiyatına kapıldım.

Soru, yani "ışığın doğrusal hareket edip etmediği" soruusu Kur'an da çıkarılmış bir sorudur. "bilgi Felsefesi"nden söz ederken, bilimsel sonuçların, yani bilim felsefesi'nin ortaya koyduğu kesinliğin sorgulanması açısından da önem taşımaktadır. Çünkü, eğer ışık doğrusal hareket etmiyor ise, bu durumda bilimin bize öğrettiği şeylerin pek çoğunu çöpe atmak zorunda kalırız.

Sanırım sayın Hakan Sarılar da bu endişesini dile getiriyor

Dualarınız ile birlikte cevapler efendim, aslolan cevaplardır

Saygılar

Harun Özdemir
03.08.2012
08:19

Mr. Adina,

Allah gayretinizi artırsın, eforunuza efor katsın! Siz sorun, yeter ki sorun; biz yanıtlayamazsak da. Siz yanıtlayın; biz yanlışlayamazsak da!

Soramamak bir kusursa, yanıtlayamamak çok kusurdur!

Bir önceki günün yol yorgunluğu ve uyku mahmurluğunu henüz üzerimden atamadan, dostlar web üzerinden hangi iltifatları yapmışlar diye bi bakıvereyim istedim!

Her cümlenize ayrı, her paragrafa ayrı, sonunda da yazının bütünlüğüne de ayrı bir yazı yazmayı gerektiren bir değerlendirme yazmışsınız. Felsefeye ilgi duyan ama felsefe yapmayan biriyim. Yazınızı kısaca şöyle değerlendirmek istiyorum:

Bilim felsefesi için söylenenleri, siz birçok 20. yüzyıl felsefe asistanının yaptığı gibi iki ayırıp birine bilim felsefesi, kalanına da bilgi felsefesi demektesiniz. 20. yüzyılda yeni birşey söylenememesinin verdiği sıkıntı, sırt temrin olsun diye yapılanları 3. dünyaya felsefe diye pazarlamışlardır. Biz de kibarca teşekkür edip almamışızdır.

Sizin Kuran çalışmanızı bilim - bilgi felsefesi ayrımı ile taçlandırmaya çalışmanızı da çok ilginç, gayretli ve bir o kadar da yanlış buldum. En azından kategorik olarak sınırlarını belirlediğiniz düşün ve bilim adamlarının rütbelerini Kuran'la tesmiye etseydiniz çok daha yerinde olacaktır. Bunu göremediğim için de açıklamaya çalıştığınız bilgi felsefesi tercihinizden pak yararlanamadım.

Işığın nasıl bir güzergah izlediği konusundaki ıslalı sualinize ancak fizikçilerin yalancısıyım diye başlayan bir yanıt verebileceğim: Yakın denebilecek mesafe ölçümlerinde doğrusal bir yol izlediği görülse de evrenin genişliği ölçeğinde çok daha uzak mesafe öçümlerinde ise ışın büküldüğü tespit edilmiş gibi. Bunu cemaat daha kolay anlasın diye de "Gözümüzde kusur olmasaydı sonsuza baktığımızda ensemizi görürdük" denmiştir!

Mr. Adian dualarımda hep var olacaksınız, bundan emin olabilirsiniz!

Allah taksiratınızı affetsin!

Güzel günleriniz olsun!

Harun Özdemir
03.08.2012
08:24

Allah şükürler olsun ki, beni anlayan ve doğru anlayan Hakan Sarılar gibi henüz tanışma şerefine nail olamadığım bir dostum var! Bunun kıymetini bilmeliyim.

Sevgili dostum, güzel iftarlarınız ve daha güzel sahurlarınız olsun!

Sam Adian
03.08.2012
09:08

Dear Mr. Ozdemir Yol yorgunluğunu atmışsınızdır inşallah, tebdili mekanda ferahlık olduğunu söylerler. Fakat, eleştirilerinizi büyük bir dikkatle not etmekle birlikte, oturup düşünmek zorunda da kalıyorum doğrusu. Mesela: Ben ne zaman felsefe ile taçlandırma gereği duydum diye …. Dikkat ederseniz, ilk yorumumda bizim felsefe tartışmaları ile çokça işimiz olmadığını söylemiştim. Illa da bir isim vermek gerekiyorsa ve birileri bir isim verecekse bunun ancak “bilgi felsefesi” olabileceğini, bunun da malum isimlerin ve diğerlerinin yaptığı tanımlamalar sebebiyle ifade etmiştim. Ama olsun, siz öyle anladıysanız ziyanı yok. Kategorik ayırımları ben yapmıyorum, zaten yapmışlar, dolayısıyla benim ayrıca tesmiye etmem gerekmiyor diye düşünüyorum. Ancak bu cümlenizden de derin bir ima algılıyorum. Şöyle ki: bilim adamlarının kimlikleri ne olursa olsun, yaptıkları eylemlerin veya vardıkları sonuçların “kur’an I olmadığı” şeklinde. Bu bana çok uygun gelmiyor. Çünkü Allah’ın varettiği bilgi bir tane, herkesin, kimliği ne olursa olsun ulaşabileceği şey sadece budur. Hata yapmış olabilirler ama hata yapan sadece onlar değil. Felsefi tercih için bir tanımlama yapmak gerekir mi emin değilim. Bir tanım yapılacaksa bu zaten çalışmaların neticesinde kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Prensip olarak “filan felsefi algıya gore” bir yaklaşım içinde olmadığım gibi, bunu doğru da bulmuyorum. Herkesin kendi felsefesi vardır. Ben çoğu zaman Felsefi eendişelerle yapılan yorumlara tedbirli yaklaşmayı tercih ediyorum.

Bu arada teessuf de ederim, bilim-bilgi felsefesi ayırımı yaparken bu tanımlamaların aslında bizi kapsamadığını da söylemiş idim. Ama siz yol yorgunluğundan olsa gerek atlamışsınız... Işık ile ilgili verdiğiniz cevap tanıdık geliyor, ama bu bile standart algıyı bütünüyle değiştirebilecek bir cevap sayılır. Sanki mesafeler göreceli bir kavramdır der gibi bir sezi içerisindeyim. Bu arada sizin Felsefe tarihi konusundaki değerlendirmeleriniz dışında daha derinlikli görüşlerinizin olacağı yönünde bir hissiyatım var. Inşallah bizi aydınlatırsınız… Mesela geleceğin felsefesi… Saygılar efendim





Çok Yorumlanan Makaleler
Harun Özdemir
Evlenme hakkı üzerine
11.07.2012 11941 Okunma
30 Yorum 18.07.2012 19:12
Harun Özdemir
Adem Tiflis'te insan oldu!
26.06.2012 10411 Okunma
17 Yorum 05.07.2012 21:40
Harun Özdemir
Zina, fuhuş ve azgınlık
13.07.2012 11107 Okunma
13 Yorum 20.07.2012 23:07
Harun Özdemir
Biyolojik ata ve hukukî anne ve baba
4.07.2012 8205 Okunma
13 Yorum 06.07.2012 14:24
Harun Özdemir
Yeni İslam felsefesi mümkün mü
31.07.2012 5748 Okunma
9 Yorum 03.08.2012 09:08
Harun Özdemir
Bir ülkenin barış üretebilme kabiliyeti
2.01.2017 6728 Okunma
8 Yorum 07.01.2017 00:10
Harun Özdemir
Parlamento Dışı İslâmcı anayasa çalışmaları
18.02.2016 7482 Okunma
6 Yorum 20.02.2016 23:32
Harun Özdemir
Egemenlik kimin
21.02.2017 6139 Okunma
5 Yorum 23.02.2017 00:29
Harun Özdemir
Hilkatin Mebdei ve Adem
24.06.2012 6196 Okunma
5 Yorum 26.06.2012 04:29
Harun Özdemir
Tüketme Hakkı
30.06.2012 5853 Okunma
5 Yorum 08.07.2012 10:58
Harun Özdemir
Ya yenilik ya da çürüme!
14.03.2016 7467 Okunma
5 Yorum 17.03.2016 17:56
Harun Özdemir
Şahitlik üzerine
15.07.2012 6390 Okunma
4 Yorum 15.07.2012 14:41
Harun Özdemir
Yeni Anayasanın kapsamı ve öngörüsü
3.07.2012 4976 Okunma
3 Yorum 07.07.2012 01:50
Harun Özdemir
"... ve hadîdi inzâl ettik..."
30.06.2012 6190 Okunma
3 Yorum 08.07.2012 10:24
Harun Özdemir
Yeni bir Anaysa mı yoksa yeni bir Teşkilât-ı Esas
30.06.2012 5832 Okunma
3 Yorum 01.07.2012 11:03
Harun Özdemir
Her şey çok farklı olabilirdi
16.01.2016 7075 Okunma
2 Yorum 21.01.2016 14:57
Harun Özdemir
Kılıçdaroğlu gıybeti ile sonuç almak
13.03.2017 5564 Okunma
2 Yorum 13.03.2017 21:07
Harun Özdemir
Fatih kaç yaşında cumhurbaşkanı oldu
12.04.2017 5136 Okunma
2 Yorum 12.04.2017 19:25
Harun Özdemir
Kur'an ve bedeni cezalar üzerine
6.06.2017 5877 Okunma
2 Yorum 08.06.2017 11:10
Harun Özdemir
İncire ve zeytine yemin olsun mu?!
14.06.2017 6022 Okunma
1 Yorum 14.06.2017 18:49
Harun Özdemir
Anayasa değişikliğinde neler var
3.04.2017 5041 Okunma
1 Yorum 03.04.2017 23:10
Harun Özdemir
Zor günlerdeyiz...
16.05.2017 5704 Okunma
1 Yorum 16.05.2017 10:26
Harun Özdemir
Avrupa'dan vazgeçebilir miyiz?!
20.03.2017 5360 Okunma
1 Yorum 20.03.2017 20:37
Harun Özdemir
İslamcılık üzerine
9.07.2017 5442 Okunma
1 Yorum 09.07.2017 09:20
Harun Özdemir
Müslümanın adı ne olmalı
9.08.2017 5076 Okunma
1 Yorum 09.08.2017 12:53
Harun Özdemir
İslamofobinin kaynağı
9.08.2017 4886 Okunma
1 Yorum 09.08.2017 13:09
Harun Özdemir
Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi
14.02.2017 5603 Okunma
1 Yorum 15.02.2017 17:05
Harun Özdemir
Fetva ekonomisi
29.02.2016 7289 Okunma
1 Yorum 29.02.2016 20:58
Harun Özdemir
Sayın Cengiz DEMİRCİ -2-
22.01.2017 5377 Okunma
1 Yorum 23.01.2017 21:39
Harun Özdemir
Anayasaların öncüsü Hz.Muhammed'dir
23.01.2017 7491 Okunma
1 Yorum 26.01.2017 10:28
Harun Özdemir
Kur'an neden tahrif olmadı
31.01.2017 5783 Okunma
1 Yorum 31.01.2017 22:47
Harun Özdemir
Karagülle İslâmcı mı?
22.02.2016 7667 Okunma
1 Yorum 22.02.2016 22:17
Harun Özdemir
Müslümandan Burjuva olur mu?!
19.04.2016 7188 Okunma
1 Yorum 19.04.2016 22:36
Harun Özdemir
Beytü'l Hikme ve Nizamiye Medreselerinin etkileri
21.04.2016 8544 Okunma
1 Yorum 22.04.2016 09:08
Harun Özdemir
Bu terör değil; başka bir şey!
7.01.2017 5868 Okunma
1 Yorum 08.01.2017 01:12
Harun Özdemir
Ahlâk-ı Hamîde mi dedin?!
29.04.2016 7701 Okunma
1 Yorum 30.04.2016 00:58
Harun Özdemir
Savruluyoruz!
14.06.2016 6327 Okunma
1 Yorum 15.06.2016 01:50
Harun Özdemir
Batı gerçeği!
20.06.2016 4574 Okunma
Harun Özdemir
Doğu gerçeği!
23.06.2016 5130 Okunma
Harun Özdemir
Direnç eğitimi nedir?
27.06.2016 4400 Okunma
Harun Özdemir
İsyan günlerinde zekât!
8.07.2016 4273 Okunma
Harun Özdemir
Kur’an’ı anlama çabaları
8.07.2016 4307 Okunma
Harun Özdemir
Yaşar Nuri İslâmcılığı
17.07.2016 4340 Okunma
Harun Özdemir
Darbenin devamı var mı?
24.07.2016 5002 Okunma
Harun Özdemir
Adalet yönetimin temelidir.
25.07.2016 4332 Okunma
Harun Özdemir
Neden böyleyiz?!
9.08.2016 5062 Okunma
Harun Özdemir
Karanlık çağa doğru
9.08.2016 4749 Okunma
Harun Özdemir
Türkiye'nin Adil Düzen İhtimali -1-
19.12.2016 4446 Okunma
Harun Özdemir
Türkiye'nin Adil Düzen İhtimali-2-
21.12.2016 4690 Okunma
Harun Özdemir
Türkiye'nin Adil Düzen İhtimali-3- Son şansa zaman yok
27.12.2016 3961 Okunma
Harun Özdemir
Laiklik mi demokrasi mi?!
3.05.2016 5547 Okunma
Harun Özdemir
Modernleşmeye Müslümanların etkisi oldu mu?
8.05.2016 5964 Okunma
Harun Özdemir
Cumhuriyet ne kadar kalıcı?!
16.05.2016 5643 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcı şehir olabilir mi?!
20.05.2016 4143 Okunma
Harun Özdemir
Alem-i İslâm'da özgürlük sorunu
28.05.2016 4147 Okunma
Harun Özdemir
Marjinal İslâmcıların özgürlük arayışı
30.05.2016 4158 Okunma
Harun Özdemir
Köylü İslâm marjinal İslâm'a karşı
3.06.2016 3966 Okunma
Harun Özdemir
Devlet neden açık hedef?
5.06.2016 4708 Okunma
Harun Özdemir
Bu ne yaman çelişki!
8.06.2016 4058 Okunma
Harun Özdemir
Sayın Cengiz DEMİRCİ
8.01.2017 5180 Okunma
Harun Özdemir
Müslümanın özgürleşmesi mümkün mü?
16.01.2017 3873 Okunma
Harun Özdemir
Türkiye neden demokratikleşemez?!
7.01.2017 4046 Okunma
Harun Özdemir
Bilim bizim neyimize!
25.04.2016 5516 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcıların ekonomiden ne anladıkladıklarına dair
26.02.2016 5702 Okunma
Harun Özdemir
Müslümanın Darwin'le imtihanı
6.02.2017 4724 Okunma
Harun Özdemir
Kim daha akıllı?!
10.02.2017 3800 Okunma
Harun Özdemir
Milli uzlaşma uluslararası kararlarla çelişirse
28.02.2017 3716 Okunma
Harun Özdemir
Darbeler önlenebilir mi?
3.03.2017 4035 Okunma
Harun Özdemir
Milli Mücadelede Yahudiler
7.03.2017 4251 Okunma
Harun Özdemir
Fıkıh Ekonomilerinin Teorisi
5.03.2016 6163 Okunma
Harun Özdemir
Seçim sizin; hangi İslâm?!
9.03.2016 5809 Okunma
Harun Özdemir
Dinimiz işleri; dinleri işimiz mi olmuş?!
13.03.2016 5750 Okunma
Harun Özdemir
ÖSYM Başkanı Sayın Prof.Dr. Ömer DEMİR'e açık mektup
21.03.2016 6422 Okunma
Harun Özdemir
Kadına eziyet dini bir vecibe midir?!
23.03.2016 5779 Okunma
Harun Özdemir
Kıskançlık öldürücüdür!
28.03.2016 6681 Okunma
Harun Özdemir
İki kadını şahit yapmak!
4.04.2016 5414 Okunma
Harun Özdemir
Kur'an'ın şaşırttıkları!
8.04.2016 5202 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcıların sanata bakışı üzerine
13.04.2016 6694 Okunma
Harun Özdemir
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Dr.Mehmet GÖRMEZ'e...
21.01.2016 5660 Okunma
Harun Özdemir
Ulemanın "İlm-i siyaset" ile imtihanı
25.01.2016 5778 Okunma
Harun Özdemir
Modern Kadın Müslüman mı?!
2.02.2016 5605 Okunma
Harun Özdemir
Fransız kadın Müslüman olur mu?
7.02.2016 5169 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcıların Anayasa rüyası!
9.02.2016 6069 Okunma
Harun Özdemir
1921 Anayasasına İslâmcıların katkısı
13.02.2016 5658 Okunma
Harun Özdemir
Atatürk Anayasası, ABD Anayasasına nasıl yenildi?!
16.02.2016 5561 Okunma
Harun Özdemir
Sünnî İslâm ve Demokrasinin Geleceği
30.11.2015 6009 Okunma
Harun Özdemir
Umarım oyun içinde oyun yoktur
4.12.2015 6142 Okunma
Harun Özdemir
Ahlâksız İslâmcılık Olur mu?!
7.12.2015 5653 Okunma
Harun Özdemir
İlahiyat Fakülteleri kapatılmalı!
14.12.2015 5796 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcılığın Sezai Karakoç aşaması
18.12.2015 7200 Okunma
Harun Özdemir
Alevî İslâmcılık mümkün mü?
22.12.2015 6551 Okunma
Harun Özdemir
Masonluk ve İslâmcılar
28.12.2015 6140 Okunma
Harun Özdemir
Mason olmanın dayanılmaz faydaları?!!!
1.01.2016 7229 Okunma
Harun Özdemir
İslâmcıların gelecek beklentisi
8.01.2016 6035 Okunma
Harun Özdemir
Gizli Servis İslâmı Loca İslamını Yendi mi?!
11.01.2016 6239 Okunma
Harun Özdemir
Bizans'tan Osmanlı'ya çöküş belirtileri
16.08.2017 2551 Okunma
Harun Özdemir
İslam'ın İstanbul ve Ankara yorumu
16.08.2017 2508 Okunma
Harun Özdemir
Kürt sosyolojisi
18.08.2017 2617 Okunma
Harun Özdemir
Kürt İslamı
18.08.2017 2626 Okunma
Harun Özdemir
İzmir İslamı
18.10.2017 3311 Okunma


© 2024 - Akevler