http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/9719
Alper Coşar’dan özür diliyorum. İslâm’ın sanata bakışına dair sorusunun yanıtını geciktirdiğim için! Gerçeği yazma cesaretim olsaydı, sorunun yanıtı bugünlere kalmazdı!
Sanat insanlık kadar eski ise İslâm öncesi güçlü bir sanat geleneğinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Müslümanlar da seçici davranarak taş, ahşap, metal, işlemeciliği, seramik, cam sanatları, ciltleme, hat, minyatür, tezhib, tezyin gibi süsleme sanatları, geometrik ve simetrik motifler, kumaş desenleri, mimari… konularında önemli eserler vermişlerdir. Müslümanların “sanat anlayışları” bu tür eserlerden dolayı tartışılmamıştır. Hatta dönemine göre ileri sanatlar olduğu bile söylenebilir.
Tartışma; İslâmcıların resim, heykel, tiyatro, sinema, müzik gibi her türlü gösteri sanatları, karikatür, roman, çizgi roman, animasyon, çizgi film, erotizm, hatta pornografi… gibi sanat dallarındaki görüşleri hakkındadır.
1-Yüz yıllardan bu yana Doğu’da ve Batı’da tapınma amacıyla resim ve heykel yapılmamaktadır. Bunda, Hz.Muhammed’in mücadelesinin etkisi büyüktür. İslâm Dini’nin yayılması ile putçuluk hızla yok olmuştur.
Resim ve heykelin sanat eseri olması ve bu tür eserlerin sevgi ve saygı görmesi “putçuluk”a ve “tapınma” eylemine yorulamaz! Sanat eseri yapmak ve sevmek putçuluk olsaydı, asıl putperestlik insanın insana sevgisi ve saygısı olurdu! Dolayısıyla resim ve heykelin put olduğunu düşünmek ve haramlığına hükmetmek Kur’an açısından doğru değildir.
“Allah’ın mutasavver”liği ile bir sanatçının resim veya heykeli tasvir etmesi arasındaki farkı görmek lazım. Aynı olduğunu düşünmek, hakikaten Allah’ı anlamamaktır ve Allah ile sanatçıyı eşitlemektir ki, bu da doğru değildir.
Bir resim veya heykel yapmanın, yaratmada Allah’a öykünmek veya O’nunla yarışmak olduğunu iddia etmek, yaratılmış bir hücreden başlayıp bir çiçeğin nasıl meydana geldiğini hiçbir şekilde anlamamak demektir. Kır çiçeğini anlayamayan biri, nasıl olur da çiçekle resmin “aynı” olduğunu görmek için kendisini zorlarlar? Yaratmak, bir heykel ve resim yapmak kadar kolay ise Allah’ın yüceliği, ilmi ve kudreti nerede?!
Bir resim veya heykelin “yaratma eylemi” olduğunu iddia edenler, Allah’ın yaratması ile sanatçının bir resim veya heykel yapması arasındaki farkı göremeyenlerdir! Asıl günah olan, sanatçıyı Allah katına yükseltmek, Allah’ı ve yaratmayı da sanatçı seviyesine düşürmektir!
2-Eski ulemaya göre tiyatro ve sinema gibi gösteri sanatları hem caiz; hem de değildir! Çekincesi olanların iddiası, Hz. Muhammed’in tiyatroda veya sinemada canlandırılamayacağı görüşleridir!
Hz. Muhammed’i anlatan ilim; Hadis ve Hadis Usulu-Metodolojisidir. Usulcülere göre Peygamberin hadislerin mekân düzenlemesi ile jest, mimik ve konuştuğu tonda rivayet etmek, gerçeğe daha uygundur ve bu konuda görüş birliği vardır.
Peygamberin hadislerinin, tiyatro sahnesinde olayların geçtiği gibi rivayet edilmesi, oyunculardan birinin Peygamberi, diğerlerinin de arkadaşlarını veya muhaliflerini oynaması hadis ilmine göre mümkündür. Dinen hiçbir sakıncası da yoktur! Netice itibariyle Peygamberler de birer insandır ve hepsi sinema ve tiyatroya konu olabilir.
Sinema filmi, daha zengin mekanlarda parça parça çekilmekte ve montajla sanal bir hareketlilik kazanmaktadır. Tiyatroda rivayetleri (hadisleri) Hz. Muhammed ve yakın arkadaşlarını oynayarak aktarmak caiz ise, filmini çekmek öncelikle / evleviyetle caizdir. Tiyatroda oyuncuların canlı görüntüleri izlenirken sinemada bu canlılık da yoktur. Dolayısı ile 1950 sonrası İslâmcıların tiyatroyu ve sinemayı “sıradan insanların oynanması; önemli insanların ise canlandırılmaması” şeklinde kabullenmeleri İslâmî ilimler açısından temelsizdir.
Usul-u Fıkha göre bir kadının çıplak canlı görüntüsü ile suya veya aynaya yansıyan görüntüsü “aynı” değildir! Bazı alimlerin sinema ve televizyonu aynadaki veya sudaki görüntü yansıması gibi düşünüp cevazına fetva vermelerinin sebebi bundandır.
3-Müziğin icrası eskiden sanatçının gerçek sesiyle yapılırdı. Yaygın olan icra, kadın sanatçının sesi ve dansı ile canlı performansıydı. Teknoloji gelişmemişti, müzik sadece canlı dinlenebiliyordu. Eskiler müzik tartışmasını, kadın sanatçının danslarındaki erotizm üzerinden yapmışlardır.
Suç olan “zina”dır ve canlı performansla yapılandır! Bacaklarının, karın, kalça veya göğüslerinden bir kısmının görünmesi, raksın kıvrak icrası… izleyicilerin hayallerini kışkırtabilir. Raks da bu amaçla yapılır.
Osmanlı’nın sonuna kadar sahnede gösterileri yapan kadınlar “cariyeler”di. Cumhuriyet döneminde statü değişmiş, cariyelerin yerini “sanatçılar” almıştır.
İbn-i Haldun Mukaddime (M.S. 1400’ün ilk yıllarında yazmıştır)’sinde Müslüman devletlerde en gözde meslekleri sıralarken ilk sırada “müteğanniye rakkaseleri-dans ederek şarkı söyleyen kadınları” yazmıştır. En çok para kazananlar ve en çok itibar görenler dans eden kadın şarkıcılardır, der. Şeriat âlimleri ise bu sıralamada şarkıcıların çok gerisindedir, İbn-i Haldun’un yazdığına göre!
4-Tiyatro, sinema… gibi sahne sanatlarında senaryo gereği oyuncular evlenirler, boşanırlar… Kâfirleri oynayan sanatçılar İslâm inançlarına aykırı sözler ederler… Bunun hükmü nedir, diye sorulmuş ve ilginç yanıtlar verilmiştir:
Usul ilminde “hezl - rol icabı” yapılamayacak eylemler arasında “evlenme ve boşanma” da yazılmıştır. Rol gereği evlenen veya boşananlar, gerçekte de evlenmiş veya boşanmış olurlar! Çünkü nikah ve talak, “geri dönüşü olmayan” akitlerdendir. Bunların rolü ve şakası olmaz, rol yapmış olsalar dahi nikah akdi ile evlenmiş olurlar. Bu sebeple erkeğin kadına mihr ve nafaka ödemesi gerekir, demişlerdir.
Bu konudaki kanıt, “akit” teorileridir. Roller, “geri dönüşü olan” akitler arasında düşünüldüğünde rol icabı her şey yapılabilir, bu da caiz olur, diyebiliriz!
Şu kadar cemaat televizyonu ve 103 tane İlahiyat Fakültesi olduğuna göre, bu konularda yüzlerce doktora tezi yazılmış ve konuya açıklık getirilmiş olmalıdır. Aksini düşünmek mümkün değildir; zira ulemanın ekran karşısında saatler geçirmesinden de anlaşılıyor ki, bu sorun çoktan çözülmüştür!
5-Şiir, roman, öykü, karikatür, çizgi roman, animasyon, çizgi film gibi konusu ve yüklemi belirsiz, analitik olmayan, ancak sanatçının hayal gücünün ürünü olan ve her türlü yoruma açık eserler eğlence amaçlıdır. Fıkıh ilmine göre bu tür eserlerin mahkemesi olamaz, aleyhine dava da açılamaz! Bu tür sanatlarda Peygamberler, devlet başkanları, din büyükleri, komutanlar, ilim adamları, her türlü yaşanmış veya yaşanacakmış gibi yazılmış ve çizilmiş eserlerin yasağı da mahkemesi de olmaz! Klasik fıkhın bu konudaki görüşü nettir.
Bununla beraber sanatçılar gerçeği yansıtmayan, tamamen kurgusal aşklar, cinayetler, erotik sahneler… yazabilir ve çizebilir! Yazmak ve çizmek sanatçının sanat anlayışına kalmıştır! Ben sanat eserlerimde oyunculara günah işletmem, görüşü ancak bir sanatçı iddiası olabilir!
Fıkıh kitaplarında bu tür eserler “hezl/kurgu”, “ses ve görüntünün aslı ve yansıması” şeklinde ele alınmış ve yasaklanamayacağı hükmüne varılmıştır.
6-Erotik ve pornografik minyatür ve çizimlerin tarihi, modern zamanlardan önceye dayanmaktadır. Bu tür eserler, saraylara ve zenginlere takdim edilmiştir. Bu çizimler, modern zamanlara kadar parası olanların ve önemli kişilerin sahip olabileceği eserlerdi; şimdiki gibi herkesin ulaşabileceği çizimler değildi.
Günümüzde belli yaşın üstündekilere yapılan (+18) erotik ve pornografik yayınların “şifreli” olması uzman görüşüdür.
Bu tür yayınların faydasının, zararından fazla olduğu düşünülmektedir. Pornografinin cinsel sorunların giderilmesine, tehlikeye giren evliliklerin kurtarılmasına veya evlilerin dışarıya yönelen bakışlarını eşlerine yöneltmesine yardımcı olduğu, hatta “mesir macunu”ndan daha yararlı olduğu ileri sürülmüştür!
Şifreli yayınların devlet tarafından ve doktor raporu olanlara ücretsiz yapılması, en doğru olanıdır. Bu tür yayınların neden olabileceği sapıklıkları aza indirmek ancak kamu yayıncılığı ile mümkündür!