http://www.egedesonsoz.com/yazar/kadina-eziyet-dini-bir-vecibe-midir/9677
Kadına yapılan eziyetleri araştıranlar, ilk sırayı dinî nedenlere bağlayanlar çoğunlukta! Belki; mutsuzluk, cehalet, yoksulluk, psikolojik rahatsızlıklar, alkol… gibi faktörler daha etkili! Neden din daha fazla tartışılıyor? Sorun dinde mi, dindarda mı? Yoksa bir kara propaganda mı söz konusu?
Tefsir kitaplarının çoğunda; Nisa-34’te yer alan darp kelimesine dövmek anlamı verilmişse, öncelikle “ …وَاضْرِبُوهُنَّ… darb” kelimesini açıklamak gerekir! Gerçekten Kur’an, evli erkeğe eşini dövme yetkisi vermiş midir?
***
Gözardı edemeyiz; Kur’an’ın yanlış anlaşıldığını düşünenler var!
Kur’an’dan kuşku duyanlar da var!
Hatta kadının şikâyetlerini yersiz bulanlar da var!
Aslında Kur’an’ın yanlış anlaşıldığını düşünenlerin sayısı, yok denecek kadar az! Asıl vahim olan bu! Geriye; Kuran’dan kuşku duyanlar ile şımarık kadınların olduğunu düşünenler kalıyor.
Bu konuda ciddi bir kafa karışıklığı içinde olduğumuz söylenebilir!
***
1-Kuran’da doğrudan, “Evlenin!” diye bir ayet yoktur!
2-Nikah/Evlilik Suresi de yoktur!
3-Sadece “Aranızdaki bekârları evlendirin…” (Nûr-32) diye bir ayet vardır!
4-Eşlerinizle anlaşamadığınız konular varsa önce “öğüt verin” (Nisa-34) ayeti vardır.
5-Öğüt faydalı olmadıysa “yatakları ayırın” (Nisa-34) ayeti vardır!
6-Sorunu aranızda çözemediyseniz “hakemlere başvurun” (Nisa-35) ayeti vardır!
7-Anlaşmazlık ev içinde ve hakemler ile de çözülemiyorsa “… (ailesine veya velisine) gönderin/darbedin - …وَاضْرِبُوهُنَّ…” (Nisa-34) ayeti devreye girmektedir.
8-Sorun hala çözülememişse Talak/Boşanma Suresi’nde uzun uzun anlatıldığı gibi “… boşanın…” denmektedir!
***
Dövmek bedeni bir cezadır. Bu tür cezaları ancak ceza muhakemeleri usulüne göre mahkemeler verir. Evliler arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için İslâm fıkıh/hukuk kitaplarının hiçbirinin “Hadler” bölümünde kadını “Dövün!” şeklinde bir cezalandırma yetkisi, ne kocaya, ne velisine ne de infaz memurlarına verilmiştir.
Fıkıh kitaplarının hiçbirinde “kadını dövün” diye bir ceza asla yer almamıştır.
Müslümanların en muhafazakâr dönemlerinde bile; kadını dövme cezası fıkıh kitaplarında yer almamışsa bu husus üzerinde ve “darb” kelimesi üzerinde düşünmek gerekir.
***
Nisa Suresi 34. ayette “…darbedin… …وَاضْرِبُوهُنَّ…” kelimesine “dövün” anlamı verenler tarihsel bir yanılgı içindirler.
Eğer Kur’an;
a-Karşılıklı konuşun,
b-Öğüt verin,
c-Yatağınızı ayırın,
d-Hakeme başvurun
e-Anlaşamıyorsanız ailesine veya velisine gönderin. “Bekleyin, adet görsün, temizlensin, ilişkiye girmeden mahkemeye başvurun ve şahitler huzurunda boşanın!” diyorsa; nasıl olur da “darb” kelimesi “Dövün!” şeklinde anlaşılabilir? Katolik nikâhında olduğu gibi boşanmak yasak olsaydı, çözüm yolu tıkalı olduğundan dövmek birilerine mantıklı gelebilirdi! Kuran’da böyle bir durum da yok!
Arapça sözlüklerde “darp” kelimesinin 50’ye yakın anlamı vardır; göndermek, gitmek, örnek göstermek, tutuklamak, karıştırmak, yüzmek, gece karanlığı, çadır kurmak… ve dövmek!
Bir kelimenin 50’ye yakın anlamı varsa, bu kelimeye cümlenin bütünlüğü ile çelişmeyen bir anlam verilir. Yukarıda sayıldığı gibi; taraflar anlaşmazlık durumunda eşi ile konuşabiliyorsa… öğüt verebiliyorsa… yatağını ayırabiliyor ve aileleri de işin içine katarak hakemler aracılığı ile evliliği kurtarmaya çalışıyorsa ve bütün bunlardan da sonuç alınamıyorsa, geriye iki seçenek kalıyor:
a-Kadın ailesine veya velisine gönderilir (darb edilir). Mahkeme huzuruna çıkıncaya kadar geçen süre içinde son bir düşünme süresi tanınır.
b-Son bekleme süresinden sonra da sorun çözülmezse kadının adet görmesi ve adetinin bitmesi beklenir. Adet bittikten sonra ilişkiye girmeden, boşanmak için mahkeme huzuruna çıkılır. Mahkeme şahitler huzurunda tek celsede boşanmaya ve evlilik sözleşmesinde belirlenen maddelere göre boşanma tazminatına, varsa çocuğun kimde kalacağına, nafakanın miktarına… hükmeder.
Boşanma sürecindeki söz konusu haklar, tek taraflı olarak erkeğe tanınmış haklar değildir. Aynı süreçlerden ve haklardan kadın da yararlanarak kocasını boşama hakkına sahiptir.
***
Özetlemek gerekirse Nisa Suresi 34. ayetteki DARB kelimesi “kadını adet döneminin gelmesi, adet görmesi ve tamamlanması için aile/velisine GÖNDERİN” anlamına gelir.
Bu süreç, Kuran’da bu açıklıkta anlatılırken kim hangi hakla erkeğe eşini dövme yetkisi verebilir?
Tefsirlerde yazıyor, diyenlere şunu söylemek yerinde olacaktır:
Tefsirlerde her şey yazılabilir! Dünyanın dönmediği ve düz olduğu, dağların ağladığı gibi… Sorun, tefsirleri hukuk metni gibi ciddiye alanlarda ve tefsirleri hukuk metni sananlarda!
İslâmiyet’i yaşamak isteyenlerin başvurabilecekleri tek kaynak vardır o da fıkıh (hukuk) kitaplarıdır.
Fıkıh kitapları çok eskidi, diyen varsa çözüm; “yöntemi ile birlikte yeni fıkıh” kitapları yazmaktadır.
Yazılırsa çok da iyi olur!
Şunu unutmamakta yarar var!
Fıkıh kitaplarında muamelat; nikâhla değil, “ Buyu’ (alış-veriş) bahsi” ile başlar.
Cesareti olan biri varsa önce fıkhın alış-veriş bahsine göre fırından bir ekmek alsın! Bakalım fıkha göre bir ekmek nasıl alınıyormuş, önce onu görelim!
Ey Ehl-i İman!
Şunu iyi bilelim ki; bugün fıkha göre fırından ekmek bile alamayacak durumdayız! Ekmek ve Mercedes alacak paramız var ancak, Kuran’a/fıkha göre ekmek alacak bilgimiz yok!
Bunu iyi bilelim!
Yanılıyorsun, ben bilmesem de bilen var, onlar alıyordur, diyenlere gelince; sınayın da görün!
Bilgisine güvendiğiniz her kim ise, alın bir fıkıh kitabını, açın buyu’ (fıkıhta alış-veriş) bahsini onunla okuyun! Anlamanıza yardımcı olsun! Sonra bilen kişi kim ise, onunla birlikte fırına gidin ve bir ekmek alın! Sonra eve dönün alış-verişiniz kitapta yazılanlara göre mi oldu yoksa örfe göre mi, onun üzerinde bir kez daha düşünün!
Bunu yapmayacaksanız, birilerinden duyduğunuz bir iki Arapça ibareye verilen anlamları ciddiye alarak veya bir-iki tefsir okuyarak devlete, millete, dünyaya meydan okumaya kalkışmayın!
Bu gerçekleri bilmeden kefen giyecekseniz sonunuz ölüm tarlası olur ki, bu da her şeyin sonu demektir!
***
Tefsir; İslâmî ilimlerden biridir. Tefsirlerde akla gelebilecek her türlü rivayet, efsane, yorum ve hükümlere yer verilmiştir. Bunlar iyi bilindiği için; hiçbir kadı, müftü veya sultan, tefsire bakarak karar vermemiştir.
Ne kadar değerli olursa olsun, hiçbir tefsir kitabı, hukukun/fıkhın kaynağı olamamıştır.
Eskilerin de birçok eksiği vardı ama tefsir okuyup dünyaya nizamât verme gibi bir cehaletleri yoktu!
Ne yazık ki, bu yanlışlık da modern zamanlarda ortaya çıktı!