Cumhuriyete intikal eden İslâmcıların hepsi despotik yönetim karşıtı, eşitlikçi, adaletten yana, hürriyet, kardeşlik, meşrutiyet, cumhuriyet, parlamenter sistem, hukukun üstünlüğü ve anayasal düzen… yanlısıydı. II.Meşrutiyeti, Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarını yaşamışlar, son olarak da Milli Mücadeleye katılmışlardı. Yaşadıkları kitaplara sığacak cinsten değildi.
Cumhuriyet büyük bir kararlılıkla kurulmuştu. Ankara’da baş döndürücü gelişmeler oluyordu. Meclis’teki İslâmcılar gelişmelerin hem tanığı hem de destekçisiydi. II.Abdülhamit’e yaptıkları muhalefeti Mustafa Kemal’e yapmayacaklardı; ne Meclis içinde ne de dışında!
***
1926’da Uluslararası Mason Locaları toplantısı, İstanbul’da yapıldı. Bu toplantıdan gazetelere ilginç tartışmalar yansıdı. Yabancı localar, kendilerinden izin alınmadan kurulan Beyaz Türklerin “yerli masonluk” örgütünün kapatılmasını istiyorlardı. Tartışma büyüyünce hükümet “kökü içeride” görünen yerli mason locasını kapattı ve mallarını Türk Ocaklarına devretti. Bir süre sonra da Türk Ocaklarını kapatıp mallarını bu kez Halk Evlerine verdi.
1934’de Uluslararası Mason Locasının Türkiye temsilciliği de “emirleri dışarıdan alıyor” gerekçesiyle resmen kapatıldı. Ama üyeleri evlerde ve iş yerlerinde gayr-i resmi olarak toplanmaya devam ettiler.
Şu gelişmeler göz ardı edilmez:
Osmanlının son döneminde devşirilmiş ve hizmetleri takdir edilmiş İslâmcılar, Cumhuriyet döneminde Milletvekili yapıldı. Ama 1919 Mondros’tan 1942’ye kadar geçen dönemde yeni bir İslâmcı masonluğa alındı mı, bunu öğrenmek zor. Ancak, Mehmet Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul’un,1925 Selamet Locasına üye olduğu bilinmektedir. İkinci önemli kişi ise Necip Fazıl olmalıdır!
Necip Fazıl’ın durumu bayağı karışık:
Dergiciliğe ilk kez, Celal Bayar’dan aldığı 1.600 lira ile başlıyor. Büyük Doğu’nun ilk finansörü CHP’dir. Daha sonra Menderes, Demirel, Kemal Ilıcak ve iktidara yakın zenginlerdir. Yazar kadrosu hakkında konuşmayı ise gereksiz görüyorum.
***
DP’li yıllarda Türkiye’de göze batan masonluk, Şikago ve İskoç kökenli localardır. Yerli masonlar isim değiştirerek ve yeniden örgütlenerek, bazen yabancı localarla işbirliği bazen de çatışarak aktif oldular.
Nüfusunun %99’u Müslüman olan Türkiye’de, bu insanların sistem içinde tatmin edici temsilcileri olacaktı. Aralarından devşirilen kişiler mason yapılarak maddi ve manevi olarak desteklendiler. Bu nedenle Müslüman camianın bir kısmı doğrudan Mason veya kardeş örgütlere üye yapıldı. Bir kısmı ise polemiklere malzeme olmamak için masonların dolaylı “desteği” ile siyaset veya ticaret yaptı.
İlk İslâmcıların iddialarına bakılırsa “Yeni sorular ve fikirler duymak ve öğrenmek için locaya üye” olmuşlardır. Ama “Yenildik; galiplerin isteği doğrultusunda mason olduk” diyen yoktu!
Hangisinin doğru olduğunu zaman gösterecekti:
1-Ulema ve yöneticiler arasında, Müslüman olmanın “kâfir”i yenmeye yetmediği inancı yaygındı...
2- Osmanlı Devleti’nde “gelenek” haline gelen rüşvet ve soygun sınır tanımıyordu... “Allah rızası” ve “korkusu”, siyaseti terk edeli çok olmuştu!
3-Mason olmayan veya yabancı elçiliklerle ilişkisi olmayan biri, niteliği ne olursa olsun devlette üst düzey görev alamıyordu!
4-Lüks yaşam, makam ve mevki her şeyden önemliydi! Bunun için bir şekilde devlete, devlete tutunmak için de yabancıların referansına ihtiyaç vardı!
5-Samimi, çalışkan, yaratıcı fikir sahibi, öğrenmeye doymayan, hizmete aç, gerektiğinde ölümüne bir davayı sahiplenmek … bir değer olmaktan çıkmış; Müslümanın Müslümana ne yardımı ne de insafı kalmıştı!
6-Cemaatler, tarikatlar, İslâmcı Partiler, şirketler, medya… localardan veya servislerden referansı olmayana yer yoktu. Referanslı kişiler ise çok geçmeden başlara oturabiliyordu!
7-Müslüman bir işadamının büyümek için kredi kullanması veya vergi memurlarının şerrinden korunması için ya bir servise ya da Mason camiaya (Rotary (1905), Lions(1917), gençlik veya kadın kollarına üye olması gerekiyordu!
8-Küreselleşme sürecinin öncüsü denebilecek Rotary, Lions, Mason, 1950’den sonra Bilderberg ve üstü kuruluşlara İslâmcıların üye yapılması, yeni dünya düzeninin sunduğu fırsatlardı.
Özgüvenini iyice yitirmiş Müslüman camia, yeni düzene de ancak Masonik örgütler ve onun uzantıları ile entegre olabilirdi. Yerli veya uluslararası servislerin adamı olmak da bunun bir parçasıydı.
Mason camia; Müslümanların dünyevi zevkler, makam ve mevki için her türlü fedakârlığı(!), Müslüman kardeşine ise her türlü ihaneti yapacağını yüzyıllar öncesinden deneyerek öğrenmişti. Siyasette, ticarette, akademiada, medyada… yükselmek isteyen Müslümana yeter ki teklif yapılsın, sisteme doğrudan veya dolaylı üye olmaya hazırdı.
***
Yaklaşık 25 yazıda, İslâmcılığın doğuşu ve bugünlere geliş hikayesini yazmaya çalıştım. Yazdıklarıma tepki gösterenlere gelince, onlara birkaç sözüm daha var:
Zavallı Kardeşim!
Ezan okunduğunda camiye koşarak gidenlerin topuklarının kıçlarına değmesine aldanma. Orucuna, kurbanına, sık sık umreye ve hacca gidişine, İlahiyatta kariyer yapmasına, tarikatlarda ve cemaatlerde derecesi olmalarına da kanma!
Diplomaların pek iyi olabilir. Bilgili de olabilirsin. Hatta iyi kitapların, yaratıcı görüşlerin, sosyal etkinliklerin, tanınmışlığın, ahlâklılığın, dinine düşkünlüğün, yardımseverliğin… de olabilir. Ancak bir locanın veya servisin adamı değilsen, bu özelliklerin hiçbiri işe yaramaz!
Sen daha çok çalıştıkça ve kendini geliştirdikçe, takdir edilmen gerekirken seni kıskananların çoğaldığını görürsün! Bu durumda senin için en emin yerin “kör bir kuyu” olduğunu düşünmeye başlarsın!
Bu aşamada, yalan ve iftira, sana verilen en etkili referanstır!
En muhtaç olduğun anda bir Allah’ın Müslümanı arasın, senin için tek cümle “doğruyu” söylesin diye ama kimseyi bulamazsın!
Bir Müslüman mason veya servis üyesi olursa nelerle karşılaşabilir, bir de ona bakalım:
-Ebleh de olsan diploman üst düzey bir “uzman” muamelesi görür!
-Bir kitap mı yazdın, içinde dişe dokunur bir-iki cümle mi var, önce iyi bir yayınevine yönlendirilirsin. Esaslı bir telif alırsın. Arkasından güzel bir tiraj, bir yıl geçmeden yılın kitabı, ödüller, tv programları, gazete ve dergi tanıtımları… yapılır. O güne kadar önüne yığılan engellerin bir bir kalktığını görürsün!
-Çevren güzel kadınlarla, iyi giyimli beyefendilerle dolar. Saygı görürsün.
-Para, makam, mevki, şöhret… buna da ulaşırsın! Yeter ki camianın adamı olmaya itina göster.
-İş adamıysan, kısa sürede çok sayıda iş fırsatıyla ve kredi alabileceğin bankacı ile tanışırsın!
-Diyelim ki, bir partinin, tarikatın veya cemaatin üyesisin. Sonunda mason kuruluşlardan birine üye oldun. O güne kadar seni kötüleyenlerin görüşlerinin değiştiğine tanık olursun...
Bunlara şaşırma:
Gözünü iyi aç! İslâm’a hizmet ettiklerini sandığın toplulukları “Allah’ın adamları” kontrol etmiyor. Her şey üç beş işbirlikçinin ustaca yönlendirmesi ile yürüyor. Bu kişilerin abdestli, namazlı, oruçlu oluşu, defalarca hac ve umreye gitmeleri sende bir körleşme oluşturmasın. Gözünü “şekli” olandan uzaklaştırmaya çalış!
Allah’a inancını koru! Ama Müslümandan bir çöp dahi umma! Benim şu yeteneklerim var da deme! Eğer en yakınındaki “yetenek avcısı” (mason veya servis üyesi) nı göremezsen, bil ki, ondan daha yakını “yetenek öldürücüsü”dür! Allah korusun!
Masonların veya servislerin himayesinde değilsen, Müslüman kardeşinin kıskançlığı seni yok etmeye yetecektir!
Seçimini iyi yap!
Ya yetenek avcısına takıl!
Ya da yetenek öldürücüsüne!
Son bir seçenek daha var ki, açlığa yoksulluğa işsizliğe, iftiraya, aşağılanmaya… razı ol! “Allah bana yeter!” de! Evini ve işini de mezarlığa yakın bir mahalleye taşı!