Be-Sad-Tı ve Be-Sin-Tı Kelimeleri
Kuran’da gecen iki kelim olan besat (بصط) ve beset ( بسط ) kelimeleri için aslında aynı oldukları fakat yazım olarak farklı yazıldıkları iddiası vardır. Ben bu iki kelimenin farklı fakat anlam bakımından benzer kelimeler olduğunu düşünüyorum. Çünkü sözlüklerde bu iki kelime için genişlemek, yayılmak, gerilmek, uzatmak anlamları ve kilim, halı gibi anlamlar da olduğu bildirilmektedir. Oysa Kuran’da ki kullanılışa dikkat edildiğinde anlamlarının farklı olması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu da aslında farklı olan kelimelerin zamanla halk içinde aynı anlamlarda kullanılmaya başladığını düşündürmektedir.
Besat (بصط) kelimesi kuranda 2 ayette yani 2 kez bulunmaktadır. Anlamı genişlemek, serbest bırakıp yaymak, yaygınlaştırmaktır. Bu ayetler:
Bakara suresi 245. Ayet:
مَنْ ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً وَاللَّهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Kimdir o adam ki Allah’a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını ödesin. Tutan da, serbest bırakıp yayan da Allah’tır. Hepiniz de O’na doğru döndürüleceksiniz [245].
Bu ayette yebsutu (يَبْصُطُ ) kelimesinin zıddı yeqbizu ( يَقْبِضُ ) kelimesi verilmiştir. Yeqbiz kelimesinin kökü qbz dir. Bir şeyi elinde tutmak, avucuna almak demektir. Bir şeyin avuçta tutulmasının zıddı onun serbest bırakılması, yaygınlaştırılması, yayılması demektir. Yani zıt kelimelerin anlam uyumluluğu çok belirgindir.
Diğer ayet ise
Araf suresi 69. Ayettir:
أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَصْطَةً فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (69)
« Sizi uyarması için içinizden bir adam üzerine, size bir zikir gelmesine mi şaştınız? Düşünün ki (Allah) sizi, Nûh kavminden sonra, onların yerine halifeler kıldı ve sizi yaratılışta serbest bırakıp yaygınlığınızı artırdı. Allah’ın üstün vasıflarını hatırlayın ki, kurtuluşa eresiniz.» [69].
Aynı olduğu iddia edilen fakat faklı olduğu aşikâr olan diğer kelime ise beset
( بسط ) kelimesidir. Bu kelimenin anlamı ise gerilip esnemek, esnek olmak, esneyip yayılmak, uzanıp ulaşmak, gerilip uzanmak, esneyerek bollaşmak anlamındadır. Çok kullanılan bir kabın esneyerek hacminin, kapasitesinin artması gibidir.
Bu kelime Kuran’da 21 ayette 23 kez geçmektedir. Maide suresi 28. Ayet ve İsra suresi 29. Ayette 2 kez bulunmaktadır.
Beset ( بسط ) kelimesinin geçtiği ayetler:
Bakara 247:
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا قَالُوا أَنَّى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنَ الْمَالِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِ وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (247)
Onlara peygamberleri dedi ki: «Allah size Talut’u (melik olarak) gönderdi.» Onlar: «Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?» demişlerdi. O (şöyle) demişti: «Doğrusu Allah size onu eleyip seçti ve onun bilgisini esnetip genişletti ve vücut gelişimini arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmetiyle) sınırsız olandır, bilendir.» [247].
Maide 11:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَنْ يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ (11)
Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de, O (Allah) onların ellerini sizden çekmişti. Allah’tan korkun. Müminler yalnız Allah’a dayansınlar [11].
Maide 28:
لَئِنْ بَسَطْتَ إِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنِي مَا أَنَا بِبَاسِطٍ يَدِيَ إِلَيْكَ لِأَقْتُلَكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ (28)
«Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam, çünkü ben, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım [28].
Maide 64:
وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللَّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ كُلَّمَا أَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللَّهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ (64)
Yahudiler, «Allah’ın eli bağlıdır» dediler; dediklerinden ötürü elleri bağlandı, lanetlendiler. Hayır, O’nun iki eli de esneyip uzanabilendir (ikram için), nasıl dilerse sarf eder. Ve, sana Rabbinden indirilen sözler onların çoğunun azgınlığını ve inkarını artıracaktır. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah bozguncuları sevmez [64].
Enam 93:
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَأُنْزِلُ مِثْلَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِكَةُ بَاسِطُوا أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُوا أَنْفُسَكُمُ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ (93)
Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahiy edilmemişken «Bana vahyolundu, Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim» diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, «Canlarınızı verin, bugün Allah’a karşı haksız yere söylediklerinizden, O’nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azap ila cezalandırılacaksınız» derken bir görsen![93]
Rad 14:
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ لَا يَسْتَجِيبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ إِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ (14)
Hak duâ ancak onadır, ondan başka yalvarıp durdukları ise onları hiç bir şeyle icabet etmezler, onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucuna esnetene benzer ki o, ona gelmez, kâfirlerin duâsı hep bir sapkınlık içindedir [14].
Rad 26 :
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَفَرِحُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا مَتَاعٌ (26)
Allah dilediği kimsenin rızkını esnetip genişletir de ve kısıtlarda (rijid). Dünya hayatıyla ferahlayanlar bilsinler ki dünyadaki hayat ahret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir [26].
Başka diğer ayetlerde de görüleceği gibi bu ayette de yebsutu (يَبْسُطُ) kelimesinin zıddı yeqdiru (يَقْدِرُ) kelimesidir. Qdr kelimesi belli bir oran belirlemek ve bunu artırmamak, hep aynı düzeyde sınırlamak demektir. Yanı bir çekip uzatma yoktur. Sabit bir ölçüde vermektir.
İsra 29:
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا (29)
Elini boynuna bağlı kılma ve esneklikte de tamamen de esnetme ve eleştirilen, hasret çeken duruma düşersin [29].
İsra 30:
إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا (30)
Kesinlikle, senin Rabbin dilediği kimsenin rızkını gerip esnetir ve dilediğinin bir ölçüye göre verir. O kullarını gören ve haberdar olandır [30].
Bu ayette de yine iki kelimenin zıt anlamlıları verilmiştir. Esnek ve katı ölçü olarak.
Kahf 18:
وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا (18)
Bir de onları mağarada görseydin uyanık sanırdın. Ve onlar lahittir. Biz onları Güneye tarafına ve Kuzeye tarafına döndürdük. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru esnetip uzatmıştı. Eğer onları görseydin, arkana bakmadan kaçardın ve için korku ile dolardı [18].
Kasas 82:
وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَنْ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Dün onun yerinde olmayı temenni edenler de bu sabah şöyle diyorlardı: «Vay be, demek ki, Allah, nimetini kullarından dilediğine esnetip uzatıyor (bollaştırıyor) ve dilediğine kısıyor. Eğer Allah bize lütufta bulunmasaydı, bizi de batırmıştı. Vay be, gerçekten kafirler felah bulmayacaklar!» [82].
Ankebut 62:
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (62)
Allah’tır, kullarından dilediğine rızkı esnetip bollaştıran, dilediğine de kısıtlı, katı kılandır.. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir [62].
Rum 37:
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (37)
Görmediler mi, Allah dilediğine rızkı esnetip bollaştırıyor ve kısıtlı da yapıyor. Şüphesiz inanan bir toplum için bunda ibretler vardır [37].
Rum 48:
اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاءِ كَيْفَ يَشَاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ فَإِذَا أَصَابَ بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ (48)
Rüzgârları gönderip, bulutları süren, onları gökte dilediği gibi esnetir ve kısım- kısım yığan Allah’tır. Sen de aralarından karın çıktığını görürsün. Derken onu kullarından dilediğine verince hemen sevinirler [48].
Sebe 36:
قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ (36)
De ki: «Rabbim rızkı dilediğine esnetir, dilediğine kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.» [36].
Sebe 39:
قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ (39)
De ki: «Doğrusu Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını esnetip uzatıp bollaştırır ve dilediğinin de daraltıp bir ölçüye göre verir; sarf ettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar, çünkü O rızık verenlerin en hayırlısıdır.» [39].
Zümer 52:
أَوَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ (52)
Allah’ın rızkı dilediğine esnetip bollaştırdığını ve kısıp bir ölçüye göre verdiğini bilmezler mi? Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır [52].
Şura 12:
لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (12)
Göklerin ve yerin kilitleri O’nun dur. Dilediğine rızkı esnetir ve dilediğinin kısar, bir ölçüye göre verir. Doğrusu O her şeyi bilendir [12].
Şura 27:
وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ (27)
Eğer Allah rızkı kullarının hepsine esnetip genişletseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır, onları görendir [27].
Mümtehine 2:
إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ
Eğer sizi ele geçirirlerse sizin onlara gösterdiğiniz sevgiyi göstermezler, size düşman olurlar, ellerini ve dillerini fenalık etmek için esnetip uzatırlar, keşke inkar etseniz isterler [2].
Nuh 19.
وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ بِسَاطًا
Allah arzı sizin için esneyip bollaşma yeri kılandır.
Doğrusunu Allah bilir.