Millî Görüş ve “Adil Düzen” olmadan olmaz
Kurban Bayramı vesilesiyle yaptığım sıla-i rahim ve iki gün süren kurban hizmetleri sonrasında, bir inziva programı yaptığımı ve uyguladığımı, bundan önceki yazımda hatırlatmıştım... Günlük okuma ve yazma eylemlerimi normal zamanlardakinin yarıdan da azına indirmiş, tefekkür eylemimi daha da derinleştirmeye gayret etmiştim… Bilahare, yavaş yavaş önceki çalışma programımı uygulamaya başladım… Bu yazımda, bir hafta öncesinde dikkatimi çeken üç yazarın hatırlatmalarını paylaşarak konumuza giriş yapalım…
Önce Yusuf Kaplan’ın 26 Eylül 2016 tarihli yazısının başlangıç kısmı: “Önümüzdeki 10 yılda gelecek 100 yılın tohumlarını ekemezsek, yok oluruz, demiştim. / Başta eğitim olmak üzere, fikir, sanat, kültür, medya ve gençlik'te medeniyet dinamiklerimiz ekseninde devrim yapamazsak, yaptığımız maddî atılımların hepsi boşa gider; geleceğe emin adımlarla yürümeyi geçtim, varlığımızı sürdürebilmemiz de tehlikeye girer. / Bu arada umudunu bize bağlayan mazlum ümmetin umutları da suya düşer...”
Yusuf Kaplan’ın dediklerine aynen katılıyor, hiçbir yorum eklemiyorum.
BU BİR.
Aynı gün Yasin Aktay, “Erdoğan’dan dünya düzenine: Bu böyle gitmez!” başlıklı yazına şöyle başlamış: “Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM Genel Kurulu için bulunduğu ABD'de, hem Genel Kurul'da hem de katıldığı diğer toplantılarda yaptığı konuşmalarda dünyanın mevcut düzenine muhalefetini en yüksek perdeden dile getirdi. Bu temaslarıyla Erdoğan, kendi siyasetini küresel bir düzeye taşımış oluyor ve bugünün dünyasının adaletsizliğinden ve çarpıklığından mustarip milletler adına dünyanın ana muhalefet lideri rolünü oynuyor… / Dünya düzeni mevcut haliyle adil değil. Adil olmadığı için çözüm üretici ve istikrarı temin edici de değil. En basit meseleler bile BM'nin bugünkü yapısı içinde müzmin sorunlara dönüşebiliyor ve giderek dünyanın başına belalar açabiliyor. 1,5 milyar Müslümanın bulunduğu bir dünyada BM Güvenlik Konseyinde hiçbir Müslüman ülke yok. Bu durum Müslüman dünyayı güç savaşlarının alanı haline getiriyor...”
Yazının sadece bu kısmında bile, bizim için dikkate değer bölümler pek çok ve şöyle:
1. Erdoğan’dan dünya düzenine: Bu böyle gitmez!
2. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın … dünyanın mevcut düzenine muhalefeti…
3. Erdoğan, … bugünün dünyasının adaletsizliğinden ve çarpıklığından mustarip milletler adına dünyanın ana muhalefet lideri rolünü oynuyor…
4. DÜNYA DÜZENİ MEVCUT HALİYLE ADİL DEĞİL. ADİL OLMADIĞI İÇİN ÇÖZÜM ÜRETİCİ VE İSTİKRARI TEMİN EDİCİ DE DEĞİL...
SORU VE SORUN şu: MİLLÎ GÖRÜŞ GÖMLEĞİ ve özellikle “ADİL DÜZEN” olmaksızın bu sorunlar nasıl TEŞHİS edilecek ve nasıl TEDAVİ edilecek?!.
BU İKİ.
Ergün Yıldırım aynı gün “Adaleti kaybedersek her şeyi kaybederiz” başlıklı yazısının en başta şunları hatırlatmış: “Ak Parti, 28 Şubat darbesi sonrasında büyük bir ümitle iktidara geldi. Türkiye'nin iki realitesine hitap ediyordu: KALKINMA VE ADALET… Yine 28 Şubat düzeninin hukuku felaketti. Yargı mensupları her gün darbecilerin ayağına gidip brifing alıyordu. Başörtülüler, İmam Hatipliler, İslamcılar ve Millî Görüşlüler büyük mağduriyetler yaşıyordu. Başvuracakları bir adalet mercii de yoktu. Ak Parti yasaklar, yoksulluklar ve yolsuzluklarla mücadele sloganıyla yola çıktı... İktidarı döneminde … vesayet rejimiyle mücadele ederek ADİL BİR DÜZEN ikameye çalıştı… Gezi ile uluslararası düzen ve yerli iş birlikçileri Ak Parti'yi alaşağı etmek istediler... / 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye demokrasi tarihinde yaşanan en büyük saldırıların başında gelir. Mesele bir Ak Parti iktidarı ve Erdoğan olmasının da çok ötesinde...”
Aynı SORU VE SORUN: MİLLÎ GÖRÜŞ GÖMLEĞİ ve özellikle “ADİL DÜZEN” olmaksızın bu sorunlar nasıl TEŞHİS edilecek ve nasıl TEDAVİ edilecek?!.
BU DA ÜÇ.