‘Adil Düzen uygulanabilir mi’ sorusuna cevap-2
Önceki yazıyla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Biz Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen, Adil Dünya Barış Düzeni, Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası çalışmalarına inandık ve bu alanlarda yarım yüzyılı aşan zamandan beri gerekli çalışmaları yaptık; halen de her gün çalışmalarımız devam ediyor, elhamdülillah…
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız ile de vefatına kadar bu çalışmalarımız devam ettiği gibi; kendisi de Adil Düzen Çalışmalarını hem ülkemizde hem de belli başlı dünya ülkelerinde verdiği konferanslarla ve özel görüşmelerle anlattı, elhamdülillah…
Adil Düzen Çalışanı Doç. Dr. Süleyman Akdemir ve Veysel İpekçi arkadaşlarımız ve bize katılıp katkıda bulunanlarla, özellikle Süleyman Karagülle Hocamızın vefatı sonrasında, 4-5 yıldır hem sözlü (Adil Düzen seminerleri ve videoları) hem yazılı (makale, kitap vs.) hem de kooperatiflerimizdeki uygulama denemeleri çalışmalarımız günlük, haftalık, dönemlik olarak devam ediyor; nitekim önümüzdeki dönemde önemli sürprizlerimiz olacak…
‘Adil Düzen uygulanabilir mi?’ sorusunun cevaplarını da Adil Düzen Çalışanı Veysel İpekçi arkadaşımla cevaplamaya karar verdik ve yazmaya başladık…
Bu öz ve özet girizgâh sonrasında kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Biz Adil Düzen projesine öylesine inandık ki hem bu inancımızı iyice anlatabilmek hem de anlaşılmasını kolaylaştırmak için size çok farklı bir örnek vereceğiz...
***
Hz. Ebû Bekir de Verdi… Ebu Cehil de Verdi…
İkisi de Mekke’nin önde gelenlerindendi. İkisi de zengindi. İkisi de toplumda karşılık bulan, sözü dinlenen adamlardı ve ikisi de verdiler…
Hz. Ebû Bekir malının tamamını verdi. Köleleri satın aldı ve özgür bıraktı. Aç olanı doyurdu, evsiz olanı barındırdı.
Ebu Cehil de verdi. O da yedirdi, içirdi, kapısına geleni boş çevirmedi.
Ama arada öyle bir fark vardı ki…
Hz. Ebû Bekir projeye inandı, insanlar için en iyi sistemi kuracak olan modele inandı.
Ebu Cehil kendisi için verdi, kendi nefsi için verdi, insanları sömürmek için verdi.
Hz. Ebû Bekir inandığı için verdi, insanlık için verdi, İslam için verdi.
Ebu Cehil bağımlı kılmak için verdi, sömürmek için verdi.
Aynı Fiil, Zıt Niyet, Zıt Netice
İnsanoğlu bazen aynı fiili işler. İki kişi de yoksula ekmek verir. Ama biri merhamet eder, diğeri merhamet etmiş görünür ama asıl amacı sömürmektir.
Biri Allah rızası için verir, diğeri halkın gözüne girmek için verir.
Hz. Ebû Bekir bir köleyi azat ederken onun gözünde bir kurtuluş ışığı yaktı. Ebu Cehil ise açları doyururken onları boyunduruk altında tuttu, sömürmeye devam etti.
Birinin verdiği doyuruyordu, diğerinin verdiği susturuyordu.
Yani mesele sadece vermek değil…
Niçin verdiğin ne uğruna verdiğin ne amaçla verdiğin nasıl verdiğin önemli…
***
Yaptığın İş Değil, Yüklendiğin Mana Kurtarır
Elbette Adil Düzen’in uygulanabilirliği meselesi yalnızca niyetle değil; hazırlık, kadro, kurum, hukuk, üretim-tüketim ilişkileri ve toplumsal zeminle doğrudan ilişkilidir.
İşte şimdi projeye inanmak ile projenin uygulamasını “gücü” görünce inanmak arasındaki fark ortaya çıkmaktadır. Biz inanıyoruz ki 55 yılı aşkın ve yüz bin sayfalık hazırlık ilk aşamadır. Biz inandık. Erbakan inandı. Biz olmayınca da inananlar olacak ve artacak...
Adil Düzen projesini küçümseyenlere gelince; Medine Anayasası etrafında birleşenlerin ve Hazreti Peygamber’in kurduğu model önce Mekke’de sonra Medine’de başarılı oldu mu? Uygulanabilir miydi? Adil Düzen çalışmalarına bu açıdan da bakın…
(Devamı var)