Ve “Adil Düzen” dünyaya hâkim olacaktır
Hak ve kuvvet uygarlıkları, 500 senelik başlangıç farkı ile biner sene sürerler. Biri yükseklerde iken diğeri yeniden oluşmaya başlar. Biri çökerken diğeri gelişmeye başlar. Bunların toplamları sabittir. Yani “Adil (Ekonomik) Düzen” geliştikçe “sermayenin sömürü düzeni” çökecektir. 300 yıl gelişme, 400 yıl duraklama, 300 yıl da çökme dönemi olur.
Demek ki…
Batı uygarlığının üstünlüğünü kaybetmesi için daha 300 yıla ihtiyaç vardır. Ne var ki dünyada süper güç olmak için bu süreye ihtiyaç vardır. Yoksa on sene içinde İslâm devleti (Medine Devleti) kuruldu. Bu devlet bir asır içinde süper güç oldu. Batı uygarlığını (yani Roma ve Bizans’ı) geçmeye başlaması miladi (M.S.) 1000 yıllarında olmuştur (burada Malazgirt 1071’i hatırlayalım). Osmanlı İmparatorluğu zirveye 1500’lerde ulaşmıştır. 17’inci asırda artık gerilemeye ve 1683’den itibaren (Viyana Kuşatması) yenilmeye başlamıştır; bu tarihi 1700 olarak kabul ederseniz, o zamana göre 2000 yılına 300 sene vardır. Kur’an’da ilgili âyetlerde geçen “sümme/sonra” kelimeleri bize bu dönemleri göstermektedir.
“ADİL DÜZEN” özellikle hukukta/yönetimde kısa zamanda dünyaya hâkim olacaktır.
Ne var ki insanlığın bu düzenden yararlanması tarihî akış içinde olacaktır.
Bediüzzaman da risalelerde bu 300 seneye işaret etmektedir.
***
VERİLEN NİMETLERDEN SORULACAĞIZ
Kur’an, dünyada küfretmiş olanların âhirette cehennemde haşr olunacaklarını bildirmektedir. Yani bugün sömürü düzeninde, zalim düzende direnenler yarın cehennemde haşr olunacaklardır. Yani sadece bu dünyadaki mağlubiyetleri ile kurtulamayacaklar.
Adnan Menderes’i ele alalım. On sene başbakanlık yaptı ve sonunda idam edildi. Ona on sene öncesinde denseydi ki; seni başbakan yapacağız ama on sene sonra idam edileceksin! Bunu kabul ederdi. Çünkü sonunda on sene başbakan olarak yaşamak, elli sene çiftçi olarak yaşamaktan her halde daha değerlidir. Ama Adnan Menderes’in işi de burada bitmemiştir; bilerek sermayenin uşaklığını yapmışsa, âhirette de hesap verecektir.
İktidarda olanlar veya zengin olanlar şunu düşünebilirler; düşersek düşelim, fakirleşiyorsak fakirleşelim, yine de biz kazançlıyız. Hiç oralara yani o makamlara gelemeyenler ve hiç zengin olamayanlar vardır. Ama hesaplaşma burada bitmeyecektir; âhirette verilen “iktidar” nimetinden, verilen “servet” nimetinden sorulacağız...
O halde “zalim düzen”de iktidara gelemeyişimize ve zengin olamayışımıza hamd etmemiz gerekecektir; böylece âhirette o nimetten sual olunmayacağız...
Mü’minler bize kredi tanıyorlar; “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”i deneyin, biz size imkân sağlayalım diyorlar. Bu da nimettir. Biz de işte bu nimetten sorulacağız...
Biz elimizden geleni yapmalıyız... Sonuçlar bizi ilgilendirmez...
Nimete nankörlük yapanlar cehenneme haşr olunacaklardır.
***
BİN DİL ÜNİVERSİTESİ KURULMALIDIR
Bütün insanlar Arapça bilmediğine göre bizim bu nimetleri yabancı dillerde söylememiz gerekmektedir yani yabancı dillerle neşriyat yapmamız gerektiği ifade ediliyor.
Demek ki “BİN DİL ÜNİVERSİTESİ”ni kuracağız. Üniversite binası çok katlı olacak ve her katta bir dil konuşulacak. Oraya gelen o dili konuşanlar, bodrum katlarında çalışacaklar ve geçinecekler, iş öğrenecekler, yukarıdaki katlarda yani lojmanlarda da kendi dilleri ile Arapça arasında tercümeler yapacaklardır. Yüz dairelik bu blok apartmanlardan yüz tanesi bin dili oluşturacaktır. Bu da bir ilçe büyüklüğünde yer olacaktır. Bizim bu projeleri insanlığa götürmemiz gerekmektedir. O halde “Müçtehit Yetişme ve Yetiştirme Merkezi” projemize inanmamız gerekir. Bu projeye katılma ehliyetine sahip olmayanları Allah bizden uzak tutar.
Biz sevdiklerimizle değil, Allah’ın sevdikleri ile yola devam etmek durumundayız.
Allah elbette bir Ömer’i (Hazreti Ömer gibi birisini) gönderecektir.