YUSUF SÛRESİ TEFSİRİ - 2
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ(1) إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ(2) نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ وَإِنْ كُنتَ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنْ الْغَافِلِينَ(3)
إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَاأَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ(4) قَالَ يَابُنَيَّ لَاتَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْإِنسَانِ عَدُوٌّ مُبِينٌ(5) وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ(6) لَقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِلسَّائِلِينَ(7)
إِذْ
(EiÜ)
“Hani”
“İz” geçmişe ait zarftır. Geleceğe ait zarf ise “İza”dır. “İza”da şart da vardır, “İz”de şart yoktur. Önceki âyette geçen “Nekussu” fiilinin mastarına zarftır. Kıssa Hazreti Yusuf’un rüyasıyla başlamaktadır. Hazreti Yusuf’un kıssası Kur’an’da anlatılmaktadır.
Hazreti İbrahim Mezopotamya’da yetişmiştir. Kendisi Azeri’dir. Mezopotamya iki uygarlık kurucu ırkın sentezinden oluşmuştur. Biri yerli halktır, bunlar Sami ırkıdır. Diğeri ise Sümerlerdir. Bunlar kuzeyden gelmişlerdir, Türk ırkındandır. İlk uygarlık Mezopotamya’da doğmuştur. Barajlı sulama tarımının ilk uygulayıcısı olan Sümerler civardan göçmen toplamışlardır. Hazar Denizi’nin kenarında yaşayan Azeriler de Mezopotamya’ya göç etmişlerdir. Sümerler ile akraba olan bu ırk mensupları Mezopotamyalılarla kaynaşmışlardır. Ne var ki halk yine de bunları adları ile çağırmakta idiler. Kur’an’da Hazreti İbrahim için babası Azer’e demektedir. Babasının adı Azer değildir, Tehar’dır. Hazreti İbrahim Azeri sayılmadığına göre Hazreti İbrahim’in annesi Azeri değildir.
Hazreti İbrahim’in Hacer’den bir oğlu vardır, İsmail; Sara’dan da bir oğlu vardır, İshak. Yakup onun oğludur. Ayrıca sonradan evlendiği Katura isminde bir karısı vardır. Ondan da dört oğlu olmuştur. Bu dört oğul doğuya gitmişler, orada Brahmanizmi kurmuşlar, sonra da Budizm olarak değiştirip geliştirmişlerdir. İsmail’i Mekke’ye götürüp bırakmış, İshak’ı ise bugünkü Filistin civarında yerleştirmiştir. Yusuf’un babası Yakup İshak’ın oğludur.
Hazreti Yusuf’un hikâyesi babasına rüyasını anlatmakla başlamaktadır.
قَالَ يُوسُفُ
(QAvLa YUvSUFu)
“Yusuf kavl etmişti, hani.”
Hazreti Yakup’un on iki oğlu vardır. İkisi bir anneden, onu üç ayrı annedendir (6+2+2). Onlar ağabeydirler. Anne baba en küçük çocuğu çok severler, onu korurlar. Hazreti Yusuf da babasının en çok ilgilendiği çocuktur.
“Yusuf” kelimesi İbranicedir. “Esef” kelimesine akrabadır. Üzülme, üzen anlamındadır. Tevrat’a göre ise artıran anlamındadır. Hazreti Yusuf kardeşleri tarafından kuyuya atılmış, sonra Mısır’da iftiraya uğrayarak senelerce hapishanede kalmıştır. Hapishaneden çıkarak Mısır hazinelerinin başına geçmiştir. Ama adı “Yusuf” olarak kalmıştır.
İnsanların olgunlaşması için sıkıntı ve çile çekmeleri gerekir. Bütün peygamberler böyle sıkıntılar içinde olmuşlardır. İnsanlar dünyaya da sıkıntı çekerek olgunlaşsınlar diye getirilmişlerdir. Bizim başımıza gelen sıkıntılar da bizi sabırsız hâle getirmemelidir. Sabırlı olmamız gerekir. Hislerimize hakim olmalıyız.
Başımıza bir şey geldiği zaman üzülürüz. Parmağımıza iğne battığı zaman nasıl acı duyarsak, âhiret inancımız ne kadar fazla olursa olsun, sevdiğimiz öldüğünde üzüntü duyarız. Sabır demek, bu tür acıların ve üzüntülerin bizi yapacağımız işlerden vazgeçirmemesidir.
Hazreti Yakup da oğlu Hazreti Yusuf’un kaybından üzüntü duymuştur ama inancından ve ümidinden bir şey kaybetmemiştir.
لِأَبِيهِ
(LiEaBIyHı)
“Babasına”
Hazreti Yusuf babasına söylüyor.
Babası kimdir?
38’inci [“Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum…”] ve 68’inci [“Yakub içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik…”] âyetlerden anlaşıldığına göre bu Yakup’tur. Tevrat’tan bildiğimiz bu tanıma Kur’an da şehadet etmektedir. Babası Yakup İshak’ın oğludur. O da İbrahim’in oğludur. Hazreti İbrahim insanlığı tek düzene götürecek peygamberlerin atasıdır.
Peygamberler dünyaya ilâhi dini tebliğ etmişlerdir. Dinlerin işi insanlara doğru yolu gösterip onları cehennemden kurtarmak ve cennete götürmektir. Bir insanın insan olarak nasıl olması gerektiğini insanlara anlatmışlardır. Bugün bu dinlerden dört büyük din vardır; bunlar Brahmanlık, Hıristiyanlık, Budizm ve İslâmiyet’tir.
Dinlerin dışında iki düzen kitabı vardır; biri Tevrat, diğeri Kur’an’dır. Tevrat yalnız düzen kitabı olduğu halde, Kur’an hem din hem de düzen kitabıdır. İşte düzen kitabının ilki İshak’ın oğlu Yakub’un 12 oğlundan oluşan İbranilere nasip olmuştur.
Yunus Peygamber gibi İshak’ın diğer oğullarından peygamberler vardır. Onlar uygarlığa hazırlık yapmışlardır ama kendileri bir soy olmamışlardır. Oysa Yakub’un oğulları bir topluluğu oluşturmuştur.
Yakub’un başka bir adı da İsrail’dir. Kur’an’da Yakub’un oğulları olarak değil de, İsrail oğulları diye bahsedilmektedir. Kur’an “Beni Yakup” kelimesini getirmemektedir. “İsrail” olarak bir yerde İbrahim’e atfetmekte ama onların zürriyetinden bahsetmektedir. Demek ki Kur’an’da “Yakup” için ayrıca “İsrail” kelimesi de geçmektedir. Musa peygamber Firavun’a ‘İsrail oğullarını bana kat’ demek suretiyle, İsrail’den maksadın Yakup olduğunu belirtmiştir.
Neden “Beni Yakup” denmemiş de “Beni İsrail” denmiştir?
İbrani kavmini Yakub’un çocukları oluştururlar ama Yakub’un İsrail oğullarının oluşmasında rolü yoktur. İsrail oğullarını oluşturan Yusuf peygamberdir. İsrail oğullarının dinleri olan Yahudiliği de Musa peygamber getirmiştir. Bundan dolayı “İsrail oğulları” kelimesi getirilmiştir. Yakup Mısır’a yapılan göçte bulunmuştur ama İsrail oğulları kendi çabaları ile oluşmuştur. İşte bunu belirtmek için “İsrail” kelimesi ulus kelimesi olarak kullanılmıştır.
Yakup peygamber amcasını ziyaret için Mekke’ye gitmiştir. Dönerken gece seyahat ederken Mescidi Haramın bulunduğu yerde rüya görmüştür. O rüya İsrail oğullarının geleceğini haber vermiştir. Bu sebeple o kavim onun adıyla çağırılmıştır. Yakup peygamber gece seyahatini sevdiği için kendisine “İsrail” lakabı takılmıştır.
Bu sûrede İsrail kelimesi geçmemektedir, çünkü bu sûrede Yakup peygamber kendisi etkili olmamıştır. Mısır’da İsrail oğulları etkili olmuşlar, kendi kabilelerini kendileri kurmuşlardır. İsrailleşme burada olmuş ve bu ülkede gerçekleşmiştir.
Yusuf peygamberin sağladığı itibar zamanla kaybolmuş, İsrail oğulları dışlanmaya başlamışlardır. Ayrıca Yakup oğulları olarak değil, İsrail oğulları olarak adlanmaya başlamışlardır. Anlaşılan Yusuf’un itibarı sonraları devam etmemiştir.
يَاأَبَتِ
(YAv EaBaTi)
“Ey ebim.”
“Eb” kelimesi Arapçadır. Türkçedeki “baba” ile de akrabalığı vardır. “EBV” kökünden oluşmuştur. Özel bir kelimedir. “EBA - EBIv - EBUv” şeklinde irap yapılır.
“Âbâ” çoğuludur. Türkçedeki “ata” anlamındadır, yani dedeleri de içerir.
“İbn” ile de akrabalığı vardır.
Ortak harf “B”dir, soy ifade eder. Önceki geçen Eb iken sonrasındaki Ebet ism-i tasgirdir. Übey anlamında sevgili babam veya babacığım demektir. “V” “T”ye dönüşmüş ve “Y”nin yerine kesre gelmiştir. Burada kuralsız kalp vardır. Böylece Yakub’un oğlu olduğu belirtilmiş olmaktadır.
İnsanlar erkek ve kadın olarak yaratılmıştır.
Kadına çocuğu doğurup büyütme görevi verilmiştir.
Erkeğe ise evin nafakasını ve güvenini sağlama görevi verilmiştir.
Kadınların çocuklarını büyütmeleri için aşiret seviyesinde topluluk oluşturmaları yeterlidir. Oysa erkeklerin topluluklar oluşturmaları gerekir. Bu sebepledir ki erkekler babadan soy topluluğu oluştururlar. Erkeklerin soyunu Y kromozomu belirler. Oysa kadınlar için böyle belirleyici kromozom yoktur.
إِنِّي رَأَيْتُ
(EinNIy RaEaYTu)
“Ben re’yettim.”
“Rüyet etmek” gözle görmektir. Bir şeyi gözle görmeye “re’y”, onu kavramaya “basar” denmektedir. Türkçede her ikisi de aynı kelimedir. Türkçede de işittim ve duydum vardır. Duyma kulakla olur, işitme beyinle olur. Rüyada görmeye “re’y” denir, “basar” denmez.
Burada “gördüm” diyor. Aşağıda ise “yıldızların, ay ve güneşin secde ettiğini gördüm” denmektedir. Görülen şeyler makul olmadığına göre bu rüyadır. Bununla beraber burada uykuda görüldüğüne dair bir işaret yoktur. Bazen insanlar uyanıkken de rüya görebilirler.
İnsanın ruhu vardır. Ruh beyinle ilişkilidir. Ruh şoför ise beyin de direksiyon, ayna, vites ve fren gibi komuta araçlarıdır. Uyku hâlinde ruh ile beynin ilişkisi kesilir, beynin de bedenle ilişkisi kesilir. Bazen beyinle ruh arasında ilişki doğar ama beyinle beden arasında ilişki kesilir. İşte bu duruma uyku hâli denmektedir. Uyku hâlinde görülen rüyanın uzunluğu beşte bir kadardır. Rüyasının beşte birinde de özel haller olmaktadır.
Rüya nedir?
Rüya bedenin devre dışı edilip beynin çalıştırılmasıdır. Bu suretle beyin prova yapmakta, yorgunlukları atmaktadır.
Rüya nasıl görülmektedir?
Ayıkken hiç aklımıza gelmeyen olaylar rüyada cereyan etmektedir. Rüyalar mantıksız ve karışık şeyler değildir, kendine göre bir mantığı vardır. Bununla beraber ayıkken bağlı olduğumuz sebep-sonuç ilişkileri rüyamızda olmayabilir. Nasıl resim yapan bir ressam kendine göre hayallerini kâğıda aksettirirse, rüya da böyledir. Sebep-sonuç ilişkileri vardır ama o ilişkileri beyin varsayım yaparak ortaya koyar.
Freud (Fröyd) rüyayı kişinin arzu ve korkularının tezahürü olarak tasvir eder. Bunun doğruluk payı olsa bile, rüyalar bununla izah edilemez. Freud’e göre Hazreti Yusuf’un böyle bir rüya görmesi, kardeşlerinin onu ezmesi ve ona duyulan tepki sonucudur. Bu doğru sayılmaz. Çünkü anne babası onu korumaktadırlar. Korkunun olması için onların onun yanında yer almaması gerekir. Sonra kardeşler yıldız gibi görünmemelidirler, öcü gibi görünmelidirler. O halde Freud mantığı ile rüyanın izahı mümkün değildir.
O halde rüya nedir, faydası nedir?
Geçmişte cereyan eden ve hafızaya yüklenmiş olayların gece görünmesi şeklinde açıklama kısmen doğrudur. Bazı rüyalar böyledir, yahut rüyanın bazı bölümleri böyledir. Bazı rüyalar yahut rüyaların bir kısmı gelecekle ilgilidir. Olacak olaylar hakkında bilgi verir. Tam olarak anlatmaz ama olacaklar hakkında bilgi verir.
Burada Hazreti Yusuf’a rüya gösteriliyor. Babasına anlatılıyor. Rüya her ikisi için bir sabır kaynağı olmuştur. Ne kadar karışık ve tehlikeli durumla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, rüya onların teselli kaynağı ve sabır için sebep olmuştur.
Rüyanın faydasını anlayabilmemiz için insanın kendisini tanımamız gerekir. İnsandaki aşırı sevinç ve aşırı üzüntü ruhi bozukluklara sebep olur. Ruhi bozukluk benliğe de etki eder. Oysa insan alıştıra alıştıra üzüntülere düşerse kendisini ona hazırlamış olur. Aşırı sevinç de böyledir. Dolayısıyla görülen rüyalar bir tür aşı tesiri yapmaktadır. Ruh o sayede gelecek olaylara hazırlıklı bulunmaktadır.
DNA’lar sayesinde bedenin tüm bakımı ve korunması yapıldığı gibi beyindeki bilgisayar devreleri de böyle işletilerek korunur ve işler halde tutulur.
Rüyada ileride olacak olayları nasıl bilebiliriz?
Kâinat dört boyutludur. Geçmişte olanlar vardır, orada duruyor. Gelecekte olacaklar da vardır ve orada duruyorlar. Geçmişi ve geleceği gören geçmişte olanları şimdi seyreder. Gelecekte olanları da buradan seyredebilir. İşte rüya hâli budur. Ruh doğrudan geçmişi ve geleceği görebilir, yahut melekler ona gösterirler. O halde rüya bir tür gaybı görmedir. Eğer aynen görseydik biz bunu daha kolay yorumlardık. Gelecekteki olayları görüyoruz ama simgelerle görüyoruz. Hazreti Yusuf, kardeşlerini ve anne babasını kendisine secde ederken görmemiş de onları yıldız, ay ve güneş gibi görmüştür. Böylece onların da oluşta etkin olacaklarını ve iyi bir konumda bulunacaklarını bildirmiş olmaktadır.
Rüya Freud’ün anlattıkları gibi ateizmin ve materyalizmin görüntüsü değil, tam tersine bize görünmeyen kâinat ve ruh âleminden birçok haberler veren bir olaydır.
Rüyalar üzerinde araştırmalar yapılıp ilmî kitaplar yazılmalıdır.
İnsanlar rüyalarını yazmalı, yorumlarını yapmalıdırlar. Sonra cereyan eden olaylarla yorumlar arasında bir ilişki varsa rüyanın ilmiliği ortaya çıkar.
Her birimiz kendi hayatımızda rüyalarla karşılaşmışızdır. Arkadaşlar birbirlerine rüyalarını anlatmışlardır. Bunlar sizi inandırmaya götürmelidir. Erbakan’ın ardından giden bir çok kişi rüyasıyla bu işi yapmıştır.
Kur’an bu sûrede rüyalar anlatmaktadır. Rüyaların tâbiri bir ilim hâlinde ele alınmalıdır. Rüyanın tabirindeki zorluk kişiye ve yere göre değişmesidir. Bir Hıristiyan için kiliseye gidip haç çıkarma iyi bir rüyadır. Aynı şeyi Müslüman görse tamamen tersinedir. Bu bakımdan rüya tâbiri üzerinde ilmî çalışmalar yaparak sistemler geliştirmeliyiz.
أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا
(EXaDa GaŞaRa KaVKaBan)
“On bir yıldızı”
On birini yıldız olarak gördüm. Burada görülenler kardeşleridir. Ama yıldızlar olarak görülmüştür. Tevrat’tan 12 kardeş olduklarını öğreniyoruz. Burada da 11 kardeşten bahsedilmektedir. Demek ki on iki kardeş imişler. Bunların her biri birer yıldız olmuşlardır. Çünkü bu 12 kardeşin çocukları İsrail oğulları adı altında etkin bir topluluk olmuştur.
Hazreti Musa’nın hikâyesi anlatılırken 12 sıbt denmektedir. Önce yıldızlardan, sonra güneş ve aydan bahsetmektedir. Önem sırasına göre sıralanmaktadır. Yıldızlardan sonra güneş gelmektedir. Çünkü her biri bir güneştir. Ay üçüncü olarak zikredilmektedir. Yıldızların önemli olmaları onların çok olmalarından ileri gelebilir. İleride etkin olacak olanlar kardeşlerdir. Anne baba sadece onların birliğini sağlama bakımından önemlidir. Onun için güneş ve ayı sonraya almıştır.
Arapçada çoğullar ikiye ayrılır. 3-9 arası olanlar kıllet çoğuludur. Üçten yukarı olanlar kesret çoğuludur. Burada 3 ve daha fazlası söz konusudur. Çoklu çoğuldur.
Topluluk üçle başlar. Hattâ iki ile başar. İki kişi olunca biri imam olur. Bu imamlık geçicidir. Namazdan namaza yeni imam seçilir. Yeni imam seçilince eski imamın imamlığı sona erer. Bu on oluncaya kadar devam eder. Toplulukları devamlı olsa bile imam namazdan namaza seçilir.
Cemaat on kişi olduktan sonra eğer topluluk sürekli ise artık kendilerine imam seçerler ve bu imam değişmez. On kişi oluncaya kadar en layık olan geçici imam oluyor ama cemaat on kişiyi geçince aşera/aşiret olmuş olurlar. Kendilerine devamlı bir başkan seçerler. Artık o başkan değişmez, ondan daha üstünü gelip artık o aşirete katılmaz. Katılırsa da onu başkan kabul eder, kendisi başkan olmak istemez.
Hazreti Yakub’un çocukları bir aşiret olmuşlardır. Hazreti Yusuf peygamberin başkanlığında büyüyecek ve büyük bir topluluk olacak, uygarlıklar kuracaklardır. Bugün bile yaşadığımız Batı uygarlığı onların eseridir.
وَالشَّمْسَ
(Va elŞaMSa)
“Şemsi de”
On bir yıldızın yanında güneş ve ay da zikredilmiştir.
Kâinat ilk yaratıldığında sıvı hâlinde idi. Patladı ve büyümeye başladı. Soğudu. Atomlar oluştu. Gaz yığını oldu. Gaz yığınları parçalandı. Galaksiler oluştu. Galaksi toparlandı ve küçüldü. Kendi etrafında dönmeye başladı. Gaz bulutları birleşip yıldızlar olmaya başladı.
Onların her biri birer güneştir. Bizim yıldızımız yani güneş çevresinde gezegenler vardır. Yer de bir gezegendir. Güneşten ışık sekiz dakikada gelir. Oysa en yakın yıldızdan dört senede ışık gelir.
Güneş en basit atom olan ve suyu oluşturan hidrojenden oluşmaktadır. Hidrojen atomları birleşerek helyum meydana getirmektedir. Bu birleşmeden güneş ışını oluşur. Güneş doğurgan olduğu için dişildir. Yıldızlara benzediği için erkek olur. Babayı temsil eder. Kardeşlerle beraber babası da Hazreti Yusuf’a secde ediyordu.
وَالْقَمَرَ
(Va eLQaMaRa)
“Kameri de”
Ay dünya etrafında dönen bir uydudur. Parlak görünür. İkinci büyük gök cismidir. Ancak görünüşü küçülüp büyür. Küçülüp büyüyen kamer değil, onun görüntüsüdür. Onun için onların adları farklıdır. Hilal ve bedr adını almaktadırlar.
Bu da annesidir.
Yahut şems annesi, bu babasıdır.
Bunlar insan gibi şuurlu varlıklar olarak görülmüştür. Yahut bunlar insandı ancak isimleri ay, güneş ve yıldızların adlarını taşıyordu. Yani ayın kendisini değil, ay ismini taşıyan birini, güneş ismini taşıyan birini ve yıldızların isimlerini taşıyan birini görmüşlerdir.
Rüyanın tâbirinde bu da çok önemlidir.
Kardeşin Abdullah’ı rüyada görürsün, oysa o rüya Abdullah Gül’ü ilgilendirebilir.
رَأَيْتُهُمْ
(RaEaTRuHuM)
“Onları gördüm.”
“Hüm” zamiri şuurlu varlıklara gider. Yıldızlar, ay ve güneş şuursuz varlıklardır.
“Raeytüha” okunması gerekirken, “Raeytühüm” denmektedir.
Burada iki anlam çıkar; ya onları şuurlu varlık olarak görüyor, onlar secde ediyorlar, yahut onlar insanlardır, sadece adları böyledir.
Rüyada bir ağacın dile geldiğini görebilirsin. Dağın ağladığını görebilirsin. İşte rüyadaki mantık anlayışı budur. Burada da onların secde ettiğini görebilirdi.
Neden yıldız, ay ve güneş olarak temsil edildiler?
Onların iyi insan olduklarını, ileride birleşerek bir kavim oluşturacaklarını ifade etmiş oluyor. Oysa şimdi, kardeşlerine düşmanlık besliyorlar. Evde çocukları ile Yakup arasında devamlı çekişme vardır. Çocuklar isterler ki anne ve babaları kendilerini sevsinler. Büyükler kardeşlerini kıskanırlar. Anne babaya düşmanlık yapmazlar da kardeşlerine hasım olurlar. Oysa burada kardeşler anne babaları ile bir ve yıldız olmuşlar. Rüya iyi rüyadır. Burada da uykuda gördüm demiyor ama olmaz şeyleri gördüğüne göre rüyada görmüştür.
لِي سَاجِدِينَ(4)
(LIy SAvCıDIyNa)
“Bana secde eder gördüm.”
“Liye” kelimesi başa alınmıştır. Çünkü olmayan, beklenmeyen bir şekilde bana secde ediyorlar. Çünkü onlar güçlü bir topluluktur. Oysa Hazreti Yusuf daha çocuktur. On yaşlarında olmalıdır. Nasıl oluyor da onlar ona secde ediyorlar.
Yukarıda “hüm” zamiri getirilmiştir. Burada da erkek çoğulu getirilmiştir. “Yescüdün” kelimesi değil de “sacidîn” kelimesi getirilmiştir. Yani secde bir defa olmamış, secde etmek onların vasfı olmaya başlamış demektir. Böylece rüyada görülen secde onların cemaat olacaklarına işarettir.
Genel olarak secde etmek Kur’an’da iki şekilde geçer. Ona secde etmek, onun için secde etmek anlamındadır. Yalnız Allah’a secde edilir. Ama Allah için başka şeye de secde edilir. Mesela biz Kâbe’ye doğru secde ediyoruz. Kâbe’nin bir değeri olduğu için değil, Allah bize o tarafa secde etmemizi emrettiği için secde ediyoruz.
Allah meleklere Adem için secde edin demiştir; yani Adem için Allah’a secde edin demektir. Allah için de Allah’a secde edilebilir.
O halde burada da benim için Allah’a secde ediyorlardı anlamı çıkar.
Rüku emirlere itaattir. Secde ise ondan başka kimseye itaat etmemedir. Yalnız ona itaat etmedir. Dolayısıyla secde yalnız Allah’a edilir. Ancak Allah’ın emrettiği yerde insan için de secde edilir. Secde edilen Allah’tır. Sadece O’nun emirlerine uyulmuş olur. Resule itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Yani yalnız Allah’a secde edilir. Ama başkası için Allah’a secde edilebilir. Yani Allah’a başkasının yararına iş yaparsın demektir. Burada hazf sanatı vardır.
Hazreti Yusuf şöyle rüya gördü, sonra babasına anlattı demiyor da, rüyayı anlatıyor. Rüya gördüğünü söylüyor. Bu yolla görülen rüya dinleyiciler tarafından anlaşılıyor.
***
قَالَ يَابُنَيَّ
(QAvLa YAv BuNayYa)
“Ey oğulcuğum.”
“Buney”” ibn”in ismi tasgiridir. İkinci “Y” izafet içindir. Benim oğulcuğum demektir. Birbirlerine sevgi ve saygı ile hitap etmektedirler. İkisi arasında özel bir bağlantı vardır.
Allah insanları böyle yaratmıştır. Kimileri birbirlerini çok severler. Siz ne kadar makul ve kararlı önerilerde bulunursanız bulunun sizi dinlemezler, ama biri vardır ki onu kırmaz.
Bu niçin böyledir, ne sebeple böyle bir bağ doğar?
Bunu bilemeyiz.
Allah insanı bu şekilde yaratmıştır. Bazen bu tek taraflı da olabilir. Karı koca arasında bu bağ genellikle iki taraflıdır. Başkan ile cemaat arasında bu bağ tek taraflıdır. Burada ikisi de tasgir ifadesini kullanmakla anlaşılıyor ki iki taraflı özel bağ vardır demektir.
Toplulukta iş yapabilmek için bu bağlanma zincirini keşfedeceksiniz. Bu suretle insanlara yaklaşır ve onlara istediğinizi yaptırabilirsiniz. İlk bakışta bu basit bir olay gibi görünür. Ancak birliktelikleri sağlayan da ayrılıkları sağlayan da bu oluşumdur.
Öğrencinin öğretmenini seçmesi, askerin komutanını seçmesi bu sebepledir ki önemlidir. Eşlerin tanışarak evlenmeleri de bunun için önemlidir. İşte nişan ve evlilik arasındaki fark da buradan gelmektedir. Bizim hicret demokrasimiz buna dayanmaktadır. Boşanmaların kolay olmasının hikmeti budur. Allah insanı yaratmış ve ona bazı özellikler vermiştir. Bu özellikler topluluğun oluşmasına neden olur.
Bir toplulukta iki çeşit başkan vardır. Bu resmi başkandır. Olaylar onu başkan yapmıştır. Baba ailenin doğal başkanıdır. Ağabey baba yoksa başkandır. Ama topluluk içinde biri vardır ki kimse ona başkan demiyor. Rütbesi yoktur. Ama etkileme zincirinde baştadır. Sonunda başkan dahil herkes onun dediğini yapar. Bu kişi bazen kapıcı olabilir. Bu yakınlık aşiret içinde gözükür. Sonra aşiret reisleri onun emrine girmiş olur. Kabile ise başkanı uzaktan uyulan kimse kabul eder.
Hazreti Yusuf’la babası arasında ikili bağ vardır.
لَاتَقْصُصْ رُؤْيَاكَ
(Lav TaQÖuÖ RüEYAvKa)
“Rüyanı kasas etme.”
“Kıssa” hikâye demektir. Aslında kassetmek kesmek demektir. Makas kelimesi buradan gelmektedir. Geçmişte cereyan eden olayların teferruatını anlatmazsınız, ana noktaları anlatırsınız. Dinleyenler onu zihinlerinde tamamlarlar.
Hazreti Yusuf odasına girmiş yatağına yatmıştır. Uyurken rüya görmüştür. Uyandığı zaman merak etmiş ve babasına anlatmıştır. İşte burada bütün bunlar kesilmiş, sadece ana hattı anlatılmıştır. Bu tür anlatmalara “kasas” denir. Artık deyim hâline gelmiş, bir olayı anlatma kasas olmuştur.
“Bu rüyadan bahsetme” deniyor. Çünkü rüyada kardeşleri yıldız oluyorlar ama sonunda Hazreti Yusuf’a secde ediyorlar. Bu onları fazlasıyla kıskandıracaktır. Böylece Hazreti Yakup peygamber rüyanın saklı kalmasını istemiştir.
Hazreti Yakup peygamberdir. Onun yaptığı bizim için de örnektir.
Demek oluyor ki bazı rüyaları anlatmamız meşrudur, hattâ memurun bihtir. Hattâ olayları bile anlatmayız. Zina edildiğini görsen, dört şahidin yoksa anlatmazsın. O halde bazı bilgileri saklama meşrudur. Yalandan şehadet çok büyük günahtır ama bildiğiniz halde sorulmadıkça söylememek ise günah değildir. Hattâ siz soruşturmacı değilseniz söylemezsiniz. Diyelim ki PKK mensubu evinize geldi. Yemek yedirdiniz ve gitti. Sonra bu anlaşıldı. Sizi suçlayamazlar. Kur’an’a göre bu yataklık değildir. Yataklık, sen onun yanına gider, ona yardım edersen şeklindedir. Ama senin edindiğin bilgiyi görevli değilsen başkalarına aktarmakla mükellef değilsin.
عَلَى إِخْوَتِكَ
(GaLAy İPVaTiKa)
“Ehlerine kasas etme.”
Rüyada görülen 11 yıldızın kardeşleri olduğu anlaşılmaktadır.
Bazı konular vardır ki başkalarının bilmesi onlar için yük olur. Hazreti Yusuf ileride aşiretin reisi olacaktır. Onları yönetecek, büyük bir ulus hâline getirecektir. Şimdi ise çocuktur. Kardeşlerinin şimdiden onu başları olarak bilmeleri onları kararsızlığa sokar. O halde bazı şeyler belirsiz olmalıdır. Kararlaşmış olsa bile günü gelmeden bildirilmemelidir.
Hazreti Ebu Bekir kendi yerine Hazreti Ömer’i seçtirmiştir. Oysa Hazreti Peygamber böyle bir açıklamayı yapmamıştır. Eski başkanın başkanlığı devam ederken aynı başkanın başkanlık açıklaması hatalıdır. Günü gelmeden seçilse bile açıklanmaz, halk son güne kadar kimin başkan olacağını bilmez.
Burada önemli bir olay vardır. Gelecekte kardeşleri ve anne babası Hazreti Yusuf’un başkanlığındaki yönetime girmiş olacaklardır. Demek ki yaşlı olmak başkan olmak için yeterli değildir. Hazreti Yusuf Mısır’da hazinenin başındadır, o zamanın süper devleti olan Mısır’ın maliye bakanıdır. Mısır çetin günler ve yıllar geçirmektedir. Hazreti Yusuf’un yönetimi sayesinde çetin günler avantajlı günlere dönüşmüştür. Bu başarısından dolayı aşireti yönetme hakkı da onun olacaktır. Ama şimdiden bunu bilmelerinde bir yarar yoktur.
فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا
(Fa YaKIyDu LaKa KayDan)
“Sana keyd yaparlar.”
“Keyd” tuzak demektir. Tuzak avın yakalanıp kapana düşmesi için kurulur. Bir kimseyi tuzağa düşürüp mağlup etmek “keyd”dir. “Mekr” ise uzun vadeli plandır.
Batı dillerinde keyde “taktik”, mekre ise “strateji” denir.
Kardeşleri keyd yaparlar, bir oyuna getirip onu etkisiz hâle getirirler veya öldürürler endişesi vardır. Hazreti Yakup bir insandır, insanca yaşamaktadır, sonuçlarını bile bile tüm beşeri olaylara beşeri tedbirlerle mukabele etmektedir.
Peygamberler birer örnek oldukları için olağanüstü güçlere sahip olmamışlardır. Her şey sosyal ve doğa kanunlarına göre cereyan eder. Mucizeler sadece halkı o kimsenin peygamber olduğuna inandırma aracıdır. Diğer bütün olaylar takdiri ilâhidir. O tür yardımlar ve olaylar her zaman cereyan eder. Biz beşeri saldırılara karşı beşeri tedbirler almak zorundayız. Sonuç elbette takdiri ilâhidir. Burada Hazreti Yakup da olacaklara karşı tedbir almaktadır.
إِنَّ الشَّيْطَانَ
(EinNa eşŞaYOANa)
“Şeytan”
“Şeten” halat demektir. Benzetmeden dolayı bir tür yılanın adıdır. Sinsi olması, zehirli olması benzerliğinden dolayı insanı kötülüğe iten kimselere “şeytan” denmektedir. Allah insanı yaratmış, onu iyiliğe çağırmakla görevlendirmiştir. Kötülüğe çağıranlara da şeytanları musallat kılmıştır.
Şeytan ve kabilesi insanı kötülüğe götürmektedir.
İblis cinden olan şeytandır. Cinler ateşten yaratılmışlardır. Cinler de insan gibidirler. Ne var ki cinler elektronlar arası mesafelere bağlıdır, atomlar 10-8 cm de, elektronlar ise 10-13 cm uzaktadırlar. Biz sıcaklığa gittiğimizde parçalanabiliriz.
لِلْإِنسَانِ
(LiLEiNSANı)
“İnsan için.”
Allah canlıları birbirine rızık yapmıştır. Her canlıya karşı onu yiyen ve avlayan canlı vardır. İnsan başka canlının avı değildir, insan kendi kendisinin avıdır. İnsan yatağında ölmekte, cenazesi alınıp gömülmektedir.
Topluluklar savaşmakta ve birbirini yok etmektedir. İnsanların savaşmaları için onlara bu duyguları veren bir etken olmalıdır. O da şeytandır. Şeytanın kendisini yok saysak bile, insanda şeytani duygular vardır. Şöyle açıklayalım. Toplulukta gruplar oluşmakta, hiç sebep yokken kişiler birbirine düşman olmaktadır. İnsandaki bu özellikler kendi yapısından oluşmakta ya da bir başkası buna etki etmektedir.
Kur’an sebepsiz sonuç kabul etmez. Allah vardır, O’nun görevlendirdiği kimseler vardır. Kâinat onlar için yaratılmıştır. Şeytan da insanı kötülüğe sürüklemekle görevlidir. Kur’an’ın açıklaması böyledir. İlim adamları ‘madem ki biz görmüyoruz, o halde şeytan yoktur, bizim ruhi yapımız şeytanidir’ diyorlar. Sonuç değişmez. Sonunda şeytan varmış gibi olaylar cereyan etmektedir. Allah vardır, O’nun yarattıkları vardır. O halde O’ndan başka bir şey yoktur. Ama biz Allah’ı görmediğimiz için diğer varlıkları var sayıyoruz. Biz varsak şeytan da vardır. Çünkü bizim varlığımız da mecazidir. Sonunda her şey Descartes’ın (Dekart’ın) dediğine geliyor; düşünüyorum, o halde varım!
عَدُوٌّ مُبِينٌ(5)
(GaDuvVun MuBIyNun)
“Mübin aduvdur.”
Allah iki takım kurmuş ve ‘yarışın’ demiş. Kendisi takımını seçmiş ve onun galip olmasını istemektedir ama kendisi galip getirmemektedir. İnananların galip gelmesini istemektedir. Sonunda inananlar galip gelmektedir.
“Mübin” بين kökündendir. Lazım fiildir. “Ebane” açıklamak manasına müteaddi fiildir. “Bane” açıkladı anlamındadır. Yani beyan eden biridir. Yani şeytanlığı açıkça görülen bir düşmandır.
Sigaranın zararlılığını bile bile içmeye devam etmek demek, mübin bir düşmanın emrinde olmak demektir. Şeytanın düşmanlığı mübindir.
İbrahim ve İshak çobanlıkla geçinmektedirler. Yakup peygamberin sürüleri vardır. Kardeşler sürüleri otlatmaktadırlar. Güçlü oldukları için yağmacılardan korunabilmekte idiler. Varlıkları ve rahatları iyi idi. Bu babalarının çabasıyla olmuştu. Ama yine de Yusuf’a iyi davranmıyorlardı. Babasının küçük çocuğu sevmesi onların hoşuna gitmiyordu.
Bu sadece şeytani düşüncedir. Bunu ister insanın nefsi emmaresi emretsin, ister şeytan ayarlasın fark etmez. Açık olması bunun şeytani olduğu hususunun açık olmasıdır.
***
وَكَذَلِكَ
(Va LaÜAvLıKa)
“Böylece”
Hazreti Yakup peygamber rüyayı doğru olarak tabir etmiştir. Oğluna olacakları anlatmıştır. Buradaki rüya aynı zamanda görevlendirme anlamındadır. Rüya ile Hazreti Yusuf peygambere görev verilmiştir.
Bu görev nedir?
İsrail oğullarını oluşturma görevidir. Hazreti Yakub’un çocukları yeni bir topluluk oluşturma görevi ile görevlendirilmiştir. Bunlar Mezopotamya kültürünü almışlardır. Bundan sonra Mısır kültürünü alacaklar. Mısır’dan çıkacaklar ve Filistin’de devlet kuracaklar.
Sonra devletleri yıkılacak, Mezopotamya’ya (Babil’e) sürgüne gidecekler, yeniden oradaki gelişmeleri takip edecekler. Sonra Romalılar onları dünyaya sürecekler ve oralarda uygarlığı yayacaklardır.
Sonra İslâmiyet’in gelmesiyle Medine’den sürülecekler. Sonra İslâmî ilimlerin gelişmesinde Bağdat’ta katkıları olacaktır. Kur’an uygarlığının Batı’ya aktarılmasında ve bugünkü Batı uygarlığının oluşmasında birinci derecede rol oynayacaklardır.
İşte, Hazreti Yusuf peygamber, babası Hazreti Yakup peygamberle birlikte böyle bir topluluğu oluşturmakla görevlidir.
يَجْتَبِيكَ
(YaCTaBiYKa)
“Seni ictiba edecek.”
“İctiba” demek kendine cibayet etmek demektir. “Cibayet” toplama demektir.
Burada Allah’ın Hazreti Yusuf’u insanlar içinde veya kardeşler içinde kendisine seçmesi demektir. 12 kardeş, anne ve baba bir aşiret oluşturmaktadır. Aşiretin başına en küçük kardeş olan Yusuf getirilecektir. 10 yaşlarında olan bir çocuğun ağabeylerine, hattâ anne ve babasına başkanlık edeceği yorumuna ancak bir nebinin anlayışı muktedir olur.
Hazreti İbrahim’den beri peygamberler görevlerini bilmektedir. Tevrat’ta ve Kur’an’da anlatıldığına göre Hazreti İbrahim’in zürriyeti büyük millet yapılacaktır. Hazreti Yakup bunu bilmektedir ve kendisinden sonra gelecek olan nebiyi beklemektedir. Rüya bunun Yusuf olduğunu aklatmıştır. Yakup Yusuf’a bunu haber vermiştir. Yusuf’a henüz vahiy gelmemiştir. Zaten çocuktur. Daha görev yüklenecek yaşta değildir. Kendisine vahiy daha sonra Mısır’da gelecektir. Bununla beraber daha çocukken ileride nebi olacağı bildirilmiştir.
Bir insan kendi çalışması ile âlim olur, mürşit olur ama kendi emeği ile kimse vahyi alan nebi olamaz. Nebilerin nebi olmadan da masum olduğu görüşü buna dayanmaktadır. Bununla beraber nebilerin vahyi almadan önceki hayatları ümmetine örnek olamaz. Çünkü peygamberler de vahiy almadan önce ve sonra hata edebilirler. Ancak vahiyden sonra hata ederlerse Cebrail gelir ve hatalarını düzeltir. Düzeltmemişse, demek ki hata etmemiştir. Ümmettekiler de vahiy geldikten sonra yaptıklarından sorumludurlar. Vahiy gelmeden önce ise hata ihtimali baki kalacağından ümmet sorumlu değildir.
رَبُّكَ
(RabBüKa)
“Rabbin”
“Rabbin” demek seni terbiye eden demektir. Terbiye etmek yetiştirmek anlamındadır. Adım adım olgunluk çağına getirmektir, eğitmektir.
“Rabbin seni ictiba edecek” demek suretiyle eğitime başlayacak anlamı çıkar. Eğitim demek çile demek, sıkıntı demektir. Çile ve sıkıntı çeken olgunlaşır, çevresine nasıl davranacağını bilir. İnsanların yaptıkları kabalıklara ve eziyetlere dayanır. Onları kırmaz, çevresinden kaçırmaz. Sabırla onların da olgunlaşmalarını sağlamaya çalışır.
Türkçede gün görmüş ve geçirmiş tabiri vardır, yani başından olaylar geçmiş ve oluşlar karşısında nasıl davranacağını bilmiş kimse demektir.
Peygamberlerin çileli hayatları onların bu olgunluğa erişmeleri içindir.
Bizim de başımızdan sıkıntılı ve üzücü olaylar geçtiğinde daha ileri ve büyük bir hizmete hazırlanıyoruz yahut âhirette daha yüksek bir derece alacağız demektir. Bu durumda sıkıntılara ve üzücü olaylara karşı sevinip sabretmeliyiz.
وَيُعَلِّمُكَ
(Va YüGalLiMüKa)
“Ve sana talim edecek.”
“Talim” öğretme demektir. Tef’il bâbı teksir için gelir. Zamanla tedrici olarak öğretecek demektir. İlim delillere dayanarak bilinmeyen veya henüz oluşmamış olayları bilebilmedir. Sadece geçmişte olan olayları bilmek ilim değildir. İlim olayların tâbi olduğu kanunları bilip onlardan geçmişte olan olaylara benzeterek geleceği bilebilmektir.
Hazreti Yusuf peygamber kralın gördüğü rüyayı tâbir ederek 7 bolluk ve 7 kıtlık yılı geçeceğini bilebilmişti. İşte ona bunun ilminin öğretileceğini söylemektedir babası.
Peki, babası onun böyle bir bilgiye sahip olacağını nereden bildi?
Allah’ın Yusuf’u rüya ile eğitmeğe başlamasından, ileride bu tür tâbirlerle karşılaşacağını istidlal etmiştir.
Bu bize eğitimde bir metodu öğretiyor.
Bir ilim öğretilmek istenen kimse önce o ilmin kolay ve basit olarak çözeceği bir sorunla karşı karşıya bırakılır. Öğrencinin zihni o ilme yönlendirilir. Hazreti Yusuf peygamberin gördüğü bu rüya onu rüya tabirciliğine yönlendirmiş, sonra bu sayede onun vezirliğe yükselmesine âmil olmuştur.
مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ
(MiN TaEVİyLi eLEaXaDiYSi)
“Hadiselerin tevilinden.”
Olayların tevilini öğretecektir.
“Rüyaların tevilini öğretecek” demiyor, “olayların tevilini öğretecek” diyor.
Biz rüya gördüğümüzde onu tevil ederiz yani onu gerçek hayatla karşılaştırırız.
On bir yıldız on bir kardeşi, güneş ve ay anne ve babayı temsil ediyor.
Secde onların Yusuf’a itaat edeceklerini ve onlara başkan olacağını ifade ediyor.
Hadiselerin tevili ise kardeşlerin onu kuyuya atmaları ilâhi takdirinin ifadesidir. Bu sayede Hazreti Yusuf Mısır’a gidecektir. Bu sayede kardeşler kendilerini sonradan suçlayacak ve kardeşlerine karşı mahcup duruma düşüp ona itaat edeceklerdir.
Hazreti Yusuf öldürülmemiştir, kuyuya konmuştur. Bu Hazreti Yusuf’un yaşaması için ilâhi takdirdir. Hazreti Yusuf satılmamış, kuyuya konmuştur. Satsalardı tanınacaklardı ve iade etme ihtimali vardı. Pişman olup bulabilirlerdi. Hazreti Yusuf oraya gelen yolcuların dilini bilmediği için onlara durumu anlatamamıştır.
İşte, biz hadiselerin tevilini bilmeliyiz. Allah’ın bir olayı niçin öyle yaptığını düşünüp tevil etmeliyiz.
Birinci Cihan Savaşı’nda mağlup olmasaydık Cumhuriyeti kuramazdık, inkılapları yapamazdık. Şimdi “Adil Düzen”in gelmesi çalışmalarında olamazdık.
28 Şubat olmasaydı bugün AK Parti anayasa ekseriyetiyle iktidar olamazdı.
Bunlar hadiselerin tevilidir.
Biri bize gelip bir şey söylediği zaman onu küçümsememeliyiz. Söyleyen kim olursa olsun, onun Allah tarafından gönderilen, o sözü söylemekle mükellef kılınan kimse olduğunu bilmeliyiz. Allah bize şeytan veya melek göndermiş gibi onun sözlerini değerlendirmeliyiz.
Rüyaların tevili yanında hadiselerin tevili de önemlidir. Kur’an’dan sonra vahi yoktur. Allah bize hadiselerle bildirmek istediğini bildirir. Hadiseleri umursamayıp değerlendirmemek vahye kulak vermemek gibidir.
وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ
(Va YüTimMu NiGMaTaHu GaLaYKa)
“Sana nimetini itmam edecek.”
Hazreti Yakup peygamber gelecek nebinin görevlerini, yetkilerini ve başarılarını bildiği için bunu ona söylemektedir. Bununla beraber kardeşlerin ve anne babanın ona itaat etmesini ifade eden secde, Hazreti Yusuf’un Allah’ın nimetine ulaşacağını Hazreti Yakup’un rüya tâbirinden bilebilir.
Buradan şunu öğreniyoruz ki, başkan olmak ve yönetici olmak bir nimettir. Nimetten sorumlu olunacağına göre bu nimet aynı zamanda sorumluluk demektir. Burada “tamamlayacaktır” sözü ile başkanlığın tamamlanmış bir nimet olduğu ifade edilmiş olur.
“Adil Düzene göre İnsanlık Anayasası”nda, başkanların mameleki bucağın mameleki ile birleşir, başkan bu mameleki kendi mülkü imiş gibi kullanır, öldüğünde başkan iken kazandıkları vârislerine değil halefine kalır hükmü vardır. Başkanın ortak mameleki istediği gibi değerlendirmesi hükmü buradaki “yütimme” sözünden istidlâl edilir.
وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ
(Va GaLAy EAvLi YaGuQUvBa)
“Ve Yakub’un âline.”
Hazreti Yakup peygamber burada “Yakub’un âline” diyor, “benim âlime” demiyor. Çünkü burada “benim âlime” deseydi yalnız Hazreti Yusuf’un âli olurdu. Çünkü onun babası olarak konuşmaktadır. Babasının âlinin kendisinin âli olması karineye daha yakındır. Oysa “ben” veya “baban” demeyip “Yakup” demesi, kardeşlerinin de bu nimetin tamamlanmasındaki durumlarına işaret etmektedir. Burada Yakup’un Yusuf’un babası olmadığı karinesi ortaya çıkar. Ancak bundan sonraki ifade bu anlamın doğru olamadığını gösterir. “Âl” zürriyetten farklıdır. “Zürriyet”te soydan gelme şartı vardır. “Âl”de ise soydan gelenlere tâbi olanlar da dahildir.
كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ
(KaMAv EaTamMaHAv GaLAy EaBaVaYKa MiN QaBLü)
“Min kabl ebeveynine itmam ettiği gibi.”
Hazreti İbrahim ve İshak’ı iki baba olarak zikretmiştir. Kendisi de baba olduğuna göre, demek ki İbrahim ve İshak babasının da babalarıdır.
“Babalarımız” demiyor da “babaların” diyor. Çünkü o, onun babaları içindedir. Aynı zamanda Hazreti Yusuf’un âli içindedir. Nimet olarak Hazreti Yakup’ta tamamlama yoktur. Çünkü oğlu başkan olmuştur.
Buradan şunu öğreniyoruz ki, İbrahim ve İshak, Yusuf’tan daha etemm olan bir nimete ulaşmışlardır. Yakup ise Yusuf kadar nimete ulaşamamıştır.
إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ
(İBRAEaHİyMa Va İSHAQa)
“İbrahim ve İshak’a.”
Hazreti İbrahim’in Ortadoğu’da kalan iki oğlu vardır: İshak ve İsmail.
İsmail Mekke’de gelişecek ve zürriyetinden son nebi Muhammed gelecektir.
İshak Filistin’de kalacak ve oradaki peygamberlerin babası olacaktır. Bunlardan biri Yakup’tur. Yakub’un çocukları Mısır’a gidecek ve orada çoğalacaklar. Musa zamanında oradan çıkacaklar ve İsrail oğullarına vaad edilen topraklara geleceklerdir.
Buradaki İbrahim ve İshak, Yusuf peygamberin dedeleridir.” Eb” kelimesinin dedeleri de içerdiği bu âyetle açıkça belirtilmektedir.
“Valid” öz babayı içerir, dedesini içermez.
“Veled” de böyledir, oğlunun oğlunu içermez.
“İbn” torunu da içerir. Beni Âdem, Beni İsrail bunun delilidir.
إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ(6)
(İnNa RabBaKa GaLiyMün HaKiyMun)
“Rabbin alimdir hakimdir.”
Maksat Yusuf’un yetiştirilmesi olduğu için “Rabbin” denmiş, “Rabbimiz denmemiştir.
“Alimdir, Hakimdir” demekle, olacakları bilir ve olması gerekeni yapar demektir.
“Hükmetmek” yönlendirmek demektir, direksiyonu kullanmak demektir.
Allah kâinatı yaratmış, doğa kanunları koymuş, melekleri ve insanları görevlendirmiştir. İleride neler olacağına ve kimlerin neler yapacağına baştan karar vermiştir. Her şeyi bilmektedir. Bununla beraber Kâinatın direksiyonunu elinde tutmaktadır. Nereye gitmesini istiyorsa direksiyonu o tarafa çevirmektedir.
Hazreti Yusuf’un Mısır’a gitmesi böyle yönlendirme ile olmaktadır. Olanlar kardeşlerin keyfi ile değil, Allah’ın takdiri ile olmuştur.
***
لَقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ
(LaQaD KAvNa FIy YUvSuFa Va EiHVaTiHiy)
“Yusuf ve kardeşlerinde.”
Bugün bu rüyanın görülmesinden sonra 2800 civarında yıl geçmiştir. O zamandan itibaren yetiştirilen İsrail oğulları bugünkü Batı uygarlığının mimarisinin ve Batı’nın hakimidirler. İnsanlık tarihi içinde etkin olmuşlar ve etkin olmaya devam edeceklerdir.
Bu Allah’ın takdiridir. Kimse Allah’ın taktirini değiştirme gücüne sahip değildir.
Bu durum dünyaya sahip olacakları anlamına gelmeyip uygarlıklara katkı yapacakları anlamını içermektedir. Bugünkü Batı uygarlığındaki durumları böyledir. Batı’nın finansörü olmuşlar, yöneticisi olmamışlardır.
آيَاتٌ لِلسَّائِلِينَ(7)
(EAvYAvTün Li elSAvEiELIyNa)
“Saillere âyetler vardır.”
Bu âyet Allah’ın bizlere yaptığı hitaptır.
“Sâilîn” marifedir, yani belli bir gurup soracaktır demektir.
Bu gurup “Adil Düzen”e inanan gurup olup “Adil Düzen” hakkında, “Adil Düzen”in ne olacağı hakkında iyi niyetle soru soranlara cevaptır. “Adil Düzen”e saldıranların, kötülük yapanların akıbetleri Hazreti Yusuf peygamberin kardeşlerinin akıbetlerinin benzeri olacaktır.
Bir gün gelecek, bizi kıskanıp muhalefet eden kardeşlerimizi Allah bize muhtaç edecek ve bizimle birleşecekler, sonra birlikte III. bin yıl uygarlığını, Adil Düzen uygarlığını kurmuş olacağız. Bu kuruluşta Hıristiyanlar ve Yahudiler de yer alacaklardır. Bugün kapitalizm ve sosyalizm çökmüştür. Tek çıkış yolu “Adil Düzen”dir. Bütün dünya ekonomik krizlerini ancak “Adil Ekonomik Düzen” ile yenebilecektir. Buradaki âyât buna işarettir.