MESCIT ve KURUMSALLIK
“verkeu mea’rrakiin” : Topluluğun ibadeti
“Kur’an da SLT Kavramı” ile ilgili yazılarımızda, SLT’ın yerleşik kabullerle uygulanmakta olan “Namaz” kavramından farklı olduğunu, Namaz’ın SLT olmadığını açıklamıştık. Soso-kültürel bakımından bu kavramı yeniden değerlendirmek ve NAMAZ’ın sosyolojik etkilerini ve “Mescit” kavramı ile olan ilişkisine de göz atmak gerekmektedir.
Kur’an SLT kavramı ile çoğulun tekine hitap ederken, Rüku kavramında durum böyle değildir. “Eğilenler ile birlikte eğil” ifadesini kullanmaktadır. Yani Rüku “Bir topluluk eylemidir”. Genellikle “İbadetler” ile “Görevler” birbirine karıştırılmaktadır. SLT bir “görev” olarak tanımlanıyorken, “Rüku” bir ibadet olarak tanımlanmaktadır.
İbadet ile Görev arasındaki fark nedir?
Her ikisi arasında önemli farklar vardır. İbadetler, bir ritüeli olan ve topluluk ile birlikte yerine getirilen “Saygı” eylemidir. Görev ise, belli bir amacı olan ve sonucunda bir “Fayda”ya ulaşmayı hedefleyen bireysel eylemlerdir. Kur’an daki eylemler bu açıdan incelendiğinde, bu durum rahatlıkla görülebilir.
Bunun çok temel bir sebebi vardır. Kur’an daki kavramlar incelendiğinde, tavsiye edilen veya emredilen görevler, günlük hayatın her aşamasında ve hayatın normal akışı içerisinde yerine getirilebilecek faaliyetlerdir/eylemlerdir. SLT da böyledir. Zamanları da buna göre düzenlenmiştir. Özel bir mekana veya topluca yerine getirilmesi gereken bir ritüele ihtiyaç yoktur.
Oysa ibadetlerde durum böyle değildir. Toplulukça yapılmalıdır ve özel olarak yerine getirilmelidir. Buradan şu sonuca varabiliriz: İbadetler, topluluk eylemleridir, bir araya gelindiğinde yerine getirilir. Bir başka önemli nokta ise, ibadetlerde “Zaman” kavramının olmamasıdır. Yani zamana bağlı eylemler değildir. (Konuyla ilgili Kur’an daki delilleri daha önce vermiştik, burada tekrar etmeye gerek duymuyorum, dileyen SLT başlıklı yazılarımızı yeniden inceleyebilir.)
MESCIT
“İnnemâ ya'muru mesâcidallâhi men âmene billâhi…” (Tevbe 18)
Ayete kısaca göz attığımız zaman dikkati çeken iki önemli husus vardır:
- “Allah’ın Mescidi” : Niçin Allah da bir kabilenin veya sosyal topluluğun değil? Çünkü Mescit topluluğundur. Yani herkesindir, bunun istisnası yoktur.
- “Allah’a inananlar” : Bu iki şekilde olur, birincisi, Allah’a iman edenler, güvenenlerdir, ikincisi ise, topluluğa güvenenlerdir. Çünkü “güvenenler” bunun gereğini de yerine getirirler.
“…fe lâ ted’û maallâhi ehadâ” (Cin 18) Allah’tan başkasına izin vermemek nasıl olacaktır? Mescitler Allah’a ait ise, o halde Topluluğa aittir. Allah’tan başkasına izin vermemek, topluluğu parçalamamaktır. Birlikte yaşamanın gereğidir.
“Mâ kâne lil muşrikîne en ya'murû mesâcidallâhi şâhidîne alâ enfusihim bil kufr….” (Tevbe 17)
Yani küfürde uzlaşı yoktur. Topluluk rasyonel değerler üzerinde ilerleyebilir, gelişebilir. Uzlaşı ve barış ancak böyle mümkün olabilir. Topluluğun rasyonel faydasına olmayan hiçbir şey meşru değildir. Bu manada topluluk da meşru değildir.
Mescid’in topluluk için olduğunu yine Tevbe 107 ve 108. Ayetlerden anlamak mümkündür:
“Vellezînettehazû mesciden dırâren ve kufren ve tefrîkan beynel mu’minîne ve irsâden li men hâreballâhe ve resûlehu min kabl, ve le yahlifunne in erednâ illelhusnâ, vallâhu yeşhedu innehum le kâzibûn” (Tevbe 107)
“Lâ tekum fîhi ebedâ, le mescidun ussise alet takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîh, fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû, vallâhu yuhıbbul muttahhirîn” (Tevbe 108)
Küfrü kuvvetlendirmek üzere kurulmuş bir mecliste asla bulunma! Niçin? Çünkü rasyonel değildir ve topluluğa fayda değil, zarar vermek içindir. Yani çıkarlara dayalı örgütlenmenin kalıcı olması mümkün olmadığı için. Kalıcı ve sürdürülebilir olan, güvene ve takva/gönül bağı ile kurulmuş olan birlikteliklerdir. Bölmek, parçalamak veya yanlış yola sürüklemek amacıyla bir topluluk meydana getirilemez .
Mesele burada bitmemektedir. Mescidin sosyal hayattaki yerini ve işlevini de doğru anlamak gerekmektedir.
“Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn” (A’raf 31)
Niçin mescide giderken “güzel elbiselerin giyilmesi” gerekmektedir? Çünkü Mescit “resmi toplantı” içindir. Yoksa mescitte nasıl “yiyip içilecektir”? Ve Saygı gösterilmelidir. Bakara 125 ve Hac 26. Ayetler bu durumu açıkça ifade eder. Kamu kurumları saygın olmalıdır.
Buraya kadar ayetlerden Mescitlerin, sosyal tesisler olduğunu anlayabiliyoruz. Mescitler topluluğun “meclis”leridir. Toplantı yeridir. Karar alma yeridir. Bu durum Kur’an da açıkça belirtilmektedir. Araf 29 ve Araf 31. Ayetler de dikkate alındığında önemli bir yapı ortaya çıkar:
- Mescitler yönetim yeridir. Düzenin ve barışın tesisi içindir.
- Mescitler resmi toplantılar içindir. Resmi kıyafetler ile katılmak gerekir.
- Mescide katılanlar topluca “rüku” edeceklerdir. Toplulukça saygı göstereceklerdir
- Belli periyotlarla toplantılar yapılacaktır, kararlar alınacaktır.
- Elbette toplantıları “Başkan” yönetecektir. Başıboş olmayacaktır.
- Mescit insanlık içindir, İslam topluluğunun bir simgesi değildir.
BARIŞ’a KATILIM
Mescid kavramı anlaşıldıktan sonra işleyişin nasıl olması gerektiğine de bakmak gerekir. Daha önceki yazımızda, siyasi anlamda topluluğun yapılanmasını açıklamıştık. Bu çerçevede:
- Her yerleşim merkezinde bir mescit vardır.
- Topluluk temsilcilerini seçer ve meclis oluşur (Başkan ayrıca seçilir)
- Seçilenler, belirli periyotlarla toplanırlar ve kararlar alırlar (yasama)
- Meclis ve başkan sivildir. Kadın erkek ayırımı yoktur.
Daha önceki yazımızda, toplumun homojen yapısının korunması gerektiğini, bu homojen yapının tümüyle temsil edilebiliyor olması gerektiğini söylemiştik. Tevbe 108. Bu açıdan da önemlidir. Homojen yapının bozulması, etnik veya başka bir temele dayalı yapıların ortaya çıkması meşru kabul edilmemektedir. Çünkü mescid, homojen topluluğu oluşturan insanların birlikte yaşayabilmesinin teminatıdır.
Sosyal guruplar, sivil toplum kuruluşları vesair gurupların da temsil edileceği muhakkaktır. Ancak toplumun belli bir kesimi için kural oluşturulmamalıdır. Bu yüzden homojen meclis şarttır. Herkesin az veya çok üzerinde mutabık olacağı kurallar herkesi bağlayıcı olacaktır. Aksi halde ayrışma / çatışma meydana gelir. Barış bozulur. Sisteme müdahale eden, engelleyen, veya topluluğa zarar vermeye yönelik eylemlerin meşru kabul edilmediği de açıktır (Bakara 114)
Böyle bir yapı içerisinde mescidin “Namazgah” olarak kullanılması düşünülemez. Sadece bu sebepten bile yeniden gözden geçirilmesi zorunludur. Her şey “Rasyonel Fayda” üzerine inşa edilmelidir. Kur’an sistemi ortaya koymaktadır.
Özetle, Kur’an ın ortaya koyduğu çerçeve içerisinde mescitler Namazgah değil, kamu kurumudur. Yasama yeridir. Burada yerleşik kavramlar üzerinde durmaya gerek yoktur. Dua için yeryüzünün her yeri müsaittir. SLT için de böyledir. Ama toplanmak için belli bir mekan olmalıdır. Herkesin bildiği bir mekanda toplantı yapmak mümkündür.
Ne yazık ki günümüzde Resulullah’ın uygulamaları terk edilmiş, mescid’in fonksiyonları unutulmuş, sadece namaz kılınan boş mekanlar haline dönüştürülmüştür. Ne lafza uygundur ne de Resulullah’ın uygulamalarına uygundur. Elbette Akledenler için onda faydalar vardır.