ZEKAT
Karagülle:
- Sadaka vardır. Sadaka bucak başkanına verilen sadakat teminatıdır. Kırkta birlerdir. Vergidir ama bütün vergiler değildir. Öşür ve humus sadaka değildir. Kuran humusun taksimini ayrı sadakanın taksimini ayrı yapıyor.
- Zekât vergi değildir. Sözünde hiçbir şeye dayanmadan söylenen havai laftır. Zekâtı ita edin deniyor. İta edilen bir daha geri istenemez. Geri alınacaksa bu karz veya deyn olur. Zekât sadakayı da humus da öşrü de içine alır.
- Zekâtı kredileşme olarak alırsak sorunlar çözülür, deniyor. Zekât ayrı kredileşme ayrı ayetlerde zikrediliyor. Biz sorunları zaten onunla çözüyoruz.
- Çözüm yok. Yuvarlak laf. Bize bir sorunu ortaya koyacaksınız. Çözümünüz ne diyeceksiniz. Bulamazsak “çözüm yok” diyeceksiniz. Uygulayarak göstermemiz gerekir.
- Sermaye bir değerdir, deniyor… Reel varlıklar değerdir. Finans varlıklar reel karşılığı ise değerdir. Karşılığı yoksa aldatmacadır, sahtekârlıktır, hırsızlıktır. Karşılığı olmayan bir para puttur. Bu parayı para olarak görmek şirktir. Tanrının gerçek varlıklarına eşe koşmadır.
- Faizsizi düzen olamaz. Faiz karşılığı olmayan bir değerdir. Emeğin hakkını çalan bir araçtır. Biz buna her yönüyle gasp diyoruz. Faizsiz banka kitabımızla ispatlıyoruz. Siz ise bir cümle ile atıyorsunuz.
- Akevler başarısıdır. Akevler Türkiye’de ilk olarak inşaat kooperatifi kurdu. Şimdi Türkiye’de her yerde kooperatif var, TOKİ var neresi başarısız. Akevler Fethullah Gülen’e çalıştı. Bugün dünyaya hükmediyor. Müslümanlar girişimciliği Akevlerden öğrendiler. Akevler siyasi parti kurdu. Adil düzeni koydu. Şimdi anayasa ekseriyetiyle iktidardadır. Bu destekledikleridir. Kendisi ise Kuran düzenini adil düzen olarak koydu. Erbakan dünyaya tanıttı. Akevler halen çakışmakta ilmi denemelerini yapmaktadır. Elbette ki sona gelmiş değildir. Yapacakları daha çok işleri vardır, hazırlanmaktadır.
- Bizim var sayımızda zekât vergidir. Bunda icma vardır. İşgal mülkiyete değil menfaate illettir. Bunda icma vardır. Sadaka kırkta birlerden alınan vergidir. En fal beşte birlerden alınan vergidir. Bu hususta icma yoktur. Kuranda kuralar yoktur. Onu siz koyarsınız. Kuranı anlamanız için gereklidir. Kurallar Kurandan olsaydı onu anlamak için de kurallara ihtiyacımız olurdu. Sünnet, icma, kıyas, örf, istihsan, istishap, mesalih, önceki şeriatlar, sahabelerini kavilleri hep Kuranı anlamak içindir. Kuranda yeri olmayan hiçbir şey yoktur. Kuranı anlamanız için diğer 7 delile ihtiyacımız vardır.
Zekat kavramı, Sadaka’dan farklı olarak genellikle SLT ile birlikte zikredilmektedir. “ita” yani “ödeme” istendiğine göre bu mal yahut benzeri şeylerle yerine getirilebilecek bir şey değildir. Herşeyden önce Zekat kavramının “nakdi” bir dayanağı olduğunu göz ardı edemeyiz. Mesela Bakara 177’de, zikredilen unsurlar ile SLT ve Zekat kavramlarının ayrı tutulması önemlidir. Eğer zekat zannedildiği gibi “vergi” olsaydı bu durumda ayetin böyle olmaması gerekirdi. Aynı şekilde Maide 12’de de Kavramlar tanımlanmıştır.
SLT’ın bir karşılığı vardır, bu yüzden bir ibadet değildir. SLT eden mutlaka karşılığını alır. Bir çeşit “fayda” temin eder. O halde Zekat’ın da bir karşılığı vardır. Ödeyip unutulacak bir şey olarak algılanamaz. Kaldı ki Sadaka açıklıkla tanımlanmıştır ve bunun Vergi olduğu konusunda herhalde bir ihtilaf söz konusu değildir. Şu halde Sadaka kavramını zekat ve karz-ı hasen kavramından ayırmamız gerekir.
Zekat, kelime itibariyle çoğaltma ifade eder. Şu halde Zekat denilen şey, “çoğaltmak için ödeme”dir. Yine ayetlerden çıkarabileceğimiz bir başka sonuç da, zekat-borç ilişkisidir.
Kısaca özetlemek gerekirse, Zekat, bir tarafı bireysel olan, diğer taraftan kurumsal yapı içerisinde değerlendirileen bir uygulama olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani bireylerin ödediği Zekat, kurumsal bir çerçevede hedefine ulaşmalıdır. Kazancı da buradan çıkar. Şu halde Karz-ı hasen “zekat” kavramının içinde değerlendirilmesi gereken bir şeydir ve zaten aralarındaki ilişki de göz ardı edilemez.
Zekat vergi olarak anlaşıldığı zaman, “Sadaka” kavramını da Zekat kavramının içinde değerlendirmek gerekir ki bunun imkanı yoktur. Çünkü, Sadaka, ayrı ve bağımsız olarak işlevi ve hedefi tanımlanmış olan bir eylemdir. Ve sınırlandırılmıştır. Yani çerçevesi belirlenmiştir. Yani kamu giderlerinin finansmanı içindir. Modern anlamda vergidir.
Örnek olması açısından ve daha önce de tartışılmış olması sebebiyle anlaşılır olacağını düşünerek bu çerçeve Fahşa kavramına benzemektedir. Mesela Zina Fahşa’dır ama Fahşa için öngörülmüş olan ceza uygulanmaz. Çünkü ayrıca tanımlanmıştır. Dolayısıyla Fahşa’dan farklıdır. Aynı şekilde hukuksuzluk da Fahşa’dır ama cinsel çirkinlik için öngürülmüş ceza uygulanmaz. Çünkü cinsel çirkinlik de tanımlanmıştır.
Bunun gibi, Zekat, Sadaka, Karz, infak gibi kelimeler birbirine yakın anlamda olmasına rağmen, kavramsal olarak ayrılmış olur. Hepsi bir çeşit “ödeme” ifade eder ama “vergi” ödemesi anlamında olabilecek tek kelime “sadaka” ile sınırlandırılmıştır. Böyle olunca, Zekat Vergidir demenin imkanı ortadan kalkar. Geriye kalan Zekat ve Karz kavramları benzeşirler. Çünkü karz tanımlanırken “artırmak, çoğaltmak” ifadeleri kullanılır. Zekat’ın kelime anlamı da bunun gibidir. Demek ki zekatın Borç ile bir ilişkisi vardır. Yani karşılıksız değildir.
Öte yandan, Sadaka için belirli sınırlamalar getirilirken, infak kavramı söz konusu olduğunda “ihtiyaç fazlası” diyerek geniş bir alan çizilmiş olur. Bu kişinin bütün kazancını vergi olarak ödemesi anlamına gelir ki, herhalde akli değildir. Demek ki “infak” kavramı da vergi sınıfının dışındadır.
Karz ve infak Zekat’ın unsurlarıdır demek doğru olmakla birlikte, Bunları vergi sınıfının içine dahil etmek mümkün değildir. Vergi vermekle malınızı artıramazsınız eğer verdiğiniz şeyden bir kazanç söz konusu değilse.
“ita” edilen şeyin geri istenemeyeceğinin nereden çıktığını bilmiyoruz. Borç vermek de “ita” etmek değil midir? Kaldı ki, “zekat ayrı, kredileşme ayrı ayetlerde zikredilmektedir” deniliyor. Oysa Maide 12 bu iddianın tam tersini söylemektedir. Kavramların ayrı ayrı tarif edilmiş olması başkadır, birbirleri ile olan ilişkileri başka bir şeydir. Asıl dayanaksız olan şey, Zekat ve Karz gibi kavramları vergi sınıfında değerlendirme gayretidir. Tamamen ütopik bir yaklaşımdır ve tarihsel bir yanılgıdır. Mesela tevbe 5. Ve 11. Ayette müşriklere yaptırımlar öngörülürken, “zekat vermeyi kabul ettikleri takdirde” serbest bırakılmaları önerilir. Eğer Zekat vergi ise, bir gönüllülük olmamalıydı, devlet zorla almalıydı. Şu halde böyle bir gönüllülük niçin aranıyor?
Sizin tanımlamalarınızdan yola çıktığımız zaman müşrik kavramının ifade ettiği şey ile Tevbe 5. Ayetin ifade ettiği şey örtüşmüyor mu? Buna rağmen nasıl oluyor da Zekat vergidir gibi bir iddiada bulunabiliyorsunuz?
Kaldı ki, biz zekatı “kredileşme” olarak anlamıyoruz. Kredileşme yani Karz zekatın bir sonucudur ve kurumsaldır. Ama kredileşme zekatın kendisi değildir. Zekat bir havuzdur. Karz ise bu havuzun bir parçasıdır, sonucudur. Bizim söylediğimiz budur.
Faizsiz düzen olmaz demedik, Faiz bir finans realitesidir dedik. Reddetmenin de bir gereği yoktur. Uygulayarak göstermek gerekliliği konusunda haklısınız, ancak teorideki bariz çatlaklar varken uygulamanın başarılı olmasını beklemek, boşuna zaman kaybı değil mi? Siz potansiyel olarak finansal varlıkların reel karşılıklarının olmadığı varsayımından hareket ediyorsunuz. Oysa böyle olmadığını biz biliyoruz. Evet belli noktalarda karşılıksızlık söz konusu olabilir ancak bu genellenemez. Mesela bizim yaşadığımız yerde para denilen şey bir varlık senedidir. Bu kapitalizm. Demek ki yanlış uygulamalar veya birilerinin sahtekarlık yapmaları bir şey ifade etmez. Birileri sahtekarlık yapıyor diye topyekün reddedemezsiniz. Çünkü elinizde yerine koyabileceğiniz bir şey yok. Görünüşe göre “kar paylaşımı” dediğiniz şeyi kısmen bunun yerine ikame etme eğiliminiz vardır ama, bu yöntemin oluşturacağı baskının vehameti de ortadadır. Basit bir hesapla bunun ne olduğunu biz daha önce yazmıştık. Hiçbir faiz bu kadar ağır değildir.
Genel olarak Akevlerin bütünüyle başarısız olduğundan söz etmedik. Tartışmalara konu olan bazı uygulamalarında başarısız olduğunu söyledik. Aslında bunu Akevlerin kendisi söyledi. Eğer bir başarısızlık varsa her şeyden önce teoriyi sorgulamak gerekir. Kaldı ki kooperatifçiliğin Türkiye’de ilk defa kimin tarafından uygulanmış olduğunun bir önemi yok. Dünyada bilinmeyen bir şey miydi ki, buna dayanarak bir başarıdan söz edilebilsin.
Sizin zekatı “vergi” olarak algıladığınız bir vakıadır ancak bundaki “icma” nerede? Geçmişe bir göz attığımız zaman, Fukeha arasında bir görüş birliğinin olmadığı, zekatın gelirden devlete verilen vergiden farklı olup olmadığı, vergi ile zekâtın aynı şeyin iki farklı isimlendirmesi mi, yoksa tamamıyla farklı şeyler mi olduğu tartışmalarının ayyuka çıktığını görmek hiç zor olmasa gerek. Hangi icma’dan söz ediyorsunuz. Mesela İbn Hacer Heysemî, İbn Âbidîn, Şeyh Uleyş, R. Rızâ, Şeltût, Ebû Zehra, Kardâvî vb. ler zekatın vergi olamayacağını iddia etmektedirler. Sizin vardır dediğiniz “icma” yı yapan kimdir?
Kaldı ki, Sadaka’nın vergi ifade ettiğini söylemekle, bu uygulamanın nasıl yapılacağı ve niteliklerinin ne olacağının belirlenemeyeceğini iddia etmedik. Elbette temel hükümleri Kur’an koyar ama uygulamada detaylandırmak, bizim işimizdir ve şartların gerektirdiği şekilde olmalıdır. Kırkda bir, beşte bir vs. yaklaşımlarınız Sadaka için geçerli olabilir ama bu Zekat için asla mümkün değildir. Tabii Fıkhın ve fukeha’nın Zekat’ın sarf yerlerini Sadaka ile aynı kategoride değerlendirmesinden yola çıkarak bir icma vardır demek de ayrı bir yanlıştır. Kavramların aynı olamayacağını söyleyen sizsiniz. Biz de böyle düşünüyoruz. Öyleyse, Sadaka için tanımlanmış kalemler nasıl oluyor da Zekat’tır denebiliyor?
Zekat konusunu da detaylı olarak yazdık ve önerilerimizi söyledik. Ama Kur'an dışında başka referanslarınız varsa, çelişkili sonuçların ortaya çıkması da doğaldır. Bu bizim yöntemimiz değildir.
Vesselam