KASAS SÛRESİ - 6. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَاأَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ (26) قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنْكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ (27) قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ (28)
***
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَاأَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ (26)
QAvLaT EiXDAyHuMAy YAvEABaTi EiSTaEciRHu EinNa PaYRa Man iSTaECaRTa eLQaViyYu eLEaMIyNu
“İkisinin ihdası ‘Ya ebetim, onu isticar et. İsticar ettiğin kimsenin hayrı kavidir emindir.’ diye kavl etti.”
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَاأَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ |
قَالَتْ | اسْتَأْجِرْهُ اسْتَأْجَرْتَ | الْقَوِيُّ الْأَمِينُ | إحْدَاهُمَا أَبَتِ خَيْرَ | مَنِ | يَا إِنَّ |
((1+2)+(2+2+1)) +(1+2)=11=8+2+1 |
قَالَتْ- خَيْرَ الْأَمِينُ- الْقَوِيُّ أَبَتِ- إحْدَاهُمَا يَا- إِنَّ |
(QVL-PYR) (EMN-QVY) (EBV-VXD) (YAv-EinNa) |
- Burada harfi atıf getirilmeden قَالَتْ denir. Daha önce söylenen قَالَ ye cevap olmalıdır. Bu hangi قَالَ dir?
Kardeşin biri Musa’ya gidip “Babam seni istiyor, bize yardım ettiğin için sana ücret verecek.” der. Demek ki giderken babasının ona “Böyle böyle söyle” demesi ayette zikredilmese de öyle söylediği anlaşılır. Babasının bu sözüne karşı cevap verir. “Sen bana böyle böyle söylemiştin ama ben bir öneride bulunacağım, geçici ücret verip gönderme yerine biz onu isticar edelim.” der ve cevap verir.
- Kardeşlerden birisi söyler, hangisi söyler? Gidip getiren mi, evde kalan mı?
إِحْدَاهُمَا terkibi إِحْدَى nın marife olması anlamındadır. Yani iki kardeş maruf olduğu gibi söyleyen de maruftur. Yani ikisinden birisi söyler değil, ikisinden belli olan biri söyler. Bu da Musa’ya gidip onu çağıran birisi olmalıdır. İnsanlarda bir özellik vardır. İki kişi beraber olunca biri diğerine tabi olur. Kardeşlerde de durum böyledir. Genel olarak abla ile küçük kardeş bir arada olunca abla aktif rol oynar, diğeri ona tabi olur. Burada da büyük kız aktif rol oynar, diğeri ablasının yaptıklarını destekler.
إِحْدَاهُمَا izafetinde إِحْدَى marife olmaz. Marifeye muzaf olduğu halde marife olmayan kelimelerdendir. Tedayün ayetinde de bunun örneği vardır. Eğer marife olsaydı orada da şehitlik ancak iki kadından belirli birisine ait olurdu. Lütfi Hocaoğlu
- يَاأَبَتِ kelimesini inceleyiniz.
Buradaki ت harfi ي den dönüşür. Sonundaki esre ي nın yerini alır. “Benim babam” demektir. ي harfinden sonra geldiği için zammeye mebni olması nedeniyle ي harfi kesreye dönüşür. İki ي nin söylenmesi zor olduğu için ي harfi ت ye dönüşmüş olur. Arapçada و harfi bazen ت harfine dönüşür. تِجَارَة‘in aslı وِجَارَة’dir. Kesre ile geldiği için önce ي‘ye, sonra da ت‘ye dönüşür. Nitekim ت harfi dişilik işareti olduğu gibi ي harfi de dişilik işaretidir. Kadına fiil et dediğin zaman اِفْعَلِي dersiniz.
Kuran’da أَبِي şeklinde babam manasında geçiş vardır. Buradaki أَبَتِ tasgir manasında olup “babacığım” anlamındadır. Lütfi Hocaoğlu
- اسْتَأْجِرْ kelimesini inceleyiniz.
آجُور tuğla veya kerpiç demektir. İlk insanlar çamuru karıp kurutarak yapıda kullanırlar. Herkes bu işi yapamadığı için komşular bileni çalıştırırlar ve o çalışmasına karşılık bir bedel verirler. Bunun adı أَجْر olur. أَجْر demek, emek karşılığı verilen değerdir.
أَجَرَ Sülasi 1. babdan ücret almak demektir.
Kur’an’da ücretin verilmesinden, ifa edilmesinden bahsedilir. “İsticar etmek” ise birisine ücret vererek istihdam anlamına gelir. ‘Sen bana ücretli ol.’ demektir.
- Musa’ya gelen kardeş “Sana ücret verecek” derken burada kardeşlerden biri “İsticar et” der, “Ücret ver.” demez, neden?
Ücret vererek gönderilmesini istemezler, ücretli olarak orada kalmasını isterler.
İstif’al babının bir özelliği vardır, o da dönüşme özelliğidir. Yani bir olay olur ama o olay bitmez, devam eder.
اسْتَحْجَرَ dersek toprak taşa dönüşür, اسْتَأْجَرَ dersek tuğlaya dönüşür. ‘Tuğla oldu’ demektir. Artık devamlı tuğla olarak kalır.
İsticar edilen Musa da orada ücretli olarak devamlı kalacaktır demektir.
- إِنَّ getirilir neden?
Musa sulamada yardım ederken babaları yanında değildir. Onun güçlü ve güvenilir olduğunu görmemiştir, bilmez. Kızı Musa’yı tanıtır. Babasının tereddüdünü gidermek için de إِنَّ kelimesini kullanır.
- الَّذِي اسْتَأْجَرْتَ demez de مَنِ اسْتَأْجَرْتَ der, neden?
Buradaki مَنْ خَيْرَ , nin muzafun ileyhidir. خَيْرَ ise إِنَّ nin ismidir.
Babaları Musa’yı yakından tanımadığı için ve kızı onu tanıştırdığı için مَنْ getirilir. Birisini takdim ederken “Bu çalışkan olan adamdır.” dersen, çalışkan olduğunu muhatabın bildiği birisini takdim etmiş olursun. Ama muhatabın çalışkan olup olmadığını bilmediği birisini takdim ederken “Bu çalışkan bir adamdır.” dersin.
Musa’yı babaları bilmediği için böyle söyler.
- Buradaki خَيْرَ kelimesinin anlamı ne?
خَيْرَ tercih etmek demektir. İsticar edeceğin kimseler arasından seçmiş olduğum kimse yani bu kişi denir.
Böylece babası kızını gönderirken, isticar etmeyi de düşünmüş olmalıdır. Ama karar vermeden önce sadece sulama ücretini vermek için çağırdığını bildirir.
Burada anlaşmalardaki tedricilik ilkesi anlatılmış olur.
Biz de birisini işe alırken genel olarak biz aramayız kendisi gelir, ortak olmak ister. Biz de onu, saatlik derecesini belirleyerek işe başlatırız. Kendisine sorarız “Filan filan şu ücret paylarını alıyor, senin payın sana göre nedir?”. O da bir beyanda bulunur, “Peki, bir aylık veya iki aylık senin dediğini sana vereceğiz ama iki ay sonunda sen bizi biz de seni tanırız, biz uygun bir ücret takdir ederiz. Kabul edersen çalışmaya devam edersin, kabul etmezsen bırakıp gidersin.” deriz. Bu sözleşmenin meşru olduğunu bu ayetten istidlal edebiliriz.
- الْقَوِيُّ ve الْأَمِينُ kelimeleri marife gelir, neden?
Burada kızı Musa’nın kaviy ve emin olduğunu beyan eder. “Seçtiğin bu adam kaviydir, emindir.” der.
Bir işe birisini aldığımız zaman onu birisine ortak ederiz, birlikte çalışırlar. Sonunda ona sorarız, “Bu kimse nasıl?” deriz. O da görüşünü beyan eder. Görüşü menfi ise; ortak olmak isteyene “Sen bunların içinden istediğini seç, anlaş, onunla çalışmaya başla, sana ne ücret payı vereceğini o belirlesin.” deriz. O da böyle birisini bulursa işe devam etmiş olur.
- الْقَوِيُّ ve الْأَمِينُ kelimelerini açıklayınız.
İp lifleri vardır. Önce lifler birbirine sarılır. Bunları bıraktın mı gerisin geriyi döner dağılırlar. Bunları tekrar sardığınızda birbirine sarılır dağılmazlar. İpi oluşturan liflerden sarılı olana قُوَّى denir.
أَمَنَة kapıları karşı karşıya olan evlerin ara yeridir. İlk topluluklar evleri bitiştirerek kale gibi yerleştirirler. Kapılar ara sahanlığa açılır. Bu yerin adı أَمَنَة dir. Buraya bir şey konulması o şeyin güvene alınması anlamına gelir. أَمَانَة buraya konmuş olan şeydir.
İnsanlar ürettikleri malları değiştirirler. Burada malların vasıfları önemlidir. Bir de emeklerini değiştirirler. Burada da insanların vasfı önem taşır. İnsanlardan istenen de önce o işi yapmalarıdır. Tek başına değil, başka insanlarla beraber, onlarla birlikte dayanışma içinde yardımlaşarak iş yapabilmedir. الْقَوِيُّ kelimesi bunu ifade eder. Diğeri de güvenilir olmasıdır. Güvenilir olma kaviy olma kadar önemlidir.
İslam’a karşı olanlar bile bekçilik gibi güvenilir yerde çalıştırdıkları kimselerin namaz kılan birisi olmasını isterler.
Kızı Musa’nın kaviy ve emin olduğunu beyan ederek onun isticarını ister.
- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- قول-خير (QVL - PYR)
خَيْر kelimesi işletmenin varlığını ifade eder. Bu varlık; tesisler olur, mallar olur, çalışanlar olur veya sorumlular olur. Bunlar sözleşmeyle bir araya gelirler ve işletme kurulmuş olur. Bunları bir araya getiren sözleşmelerdir. O halde varlıkların işletmeye dönüşmesi demek bir sözleşmeyle bir araya getirme demektir.
İşçilik sisteminde işletmenin maliki sermaye veya yönetimdir.
Şeriat sisteminde işletmenin maliki ortaklardır. Ortaklardan biri bile istemezse o ortaklık tasfiye edilmez.
İzmir’de Özdemir Çelik A.Ş.’nin tasfiyesine karar vermişler. Kim veriyor? Yönetim kurulu. 50 senedir yaşattıkları ortaklık sistemini kavrayamamışlar. Özdemir Çelik’in bir ortağı bile “Hayır, ben bunu yaşatmak istiyorum.” dediği zaman, diğer ortakların paylarını vermek şartıyla onu devam ettirir. Çünkü Özdemir Çelik bir ortaklık işletmesidir. (Özdemir A.Ş.’nin tasfiyesine genel kurul karar vermiştir. Ortakların tamamına yakını katılmıştır. Bilanço geçmiş borçlardan dolayı “borca batık” çıktığından ya 2.000.000 TL konularak bu borca batıklık düzeltilecek veya kanunen iflası istenecektir. Bu zaruretten dolayı tasfiyesi tercih edilmiştir. Elbette 2.000.000 koyan ortak çıkarsa tasfiyeyi durdurup iflasa gerek kalmadan işletmeye devam ettirilebilir. S. Akdemir)
- أمن-قوي (EMN - QVY)
Kişilerin yapabildikleri işleri gösteren mesleki dereceleri vardır. İşyerlerinin de o işyerlerinde çalışabilecek kadrolandırıcıları vardır. Bunlar iki şeye dayanır; birincisi becerme ve yapabilme, ikincisi güvenli olma. Buradaki eşleştirme ile bu ikili kadro ve mesleki dereceyi tespit etmeye işaret vardır.
- أبو-وحد (EBV - VXD)
Kur’an’da bir kelimeyi incelediğimiz zaman bütün ayetler taranmalıdır. O ayetin geçtiği yerlerde o kelime neyle karşılaştırılmışsa onlar tespit edilmeli, böylece kelimenin kavramı bulunmalıdır. Burada eşleştirilen kelimelerin sayısı da önemlidir. أَحَد ile أَب kelimesi daha önce başka ayette de eşleştirilir. Yumurta veren anneyle, yumurtayı büyüten anne ikisi de annedir. Dolayısıyla bir insanın iki annesi olabilir ama baba tektir. Bundan dolayıdır ki soylar babaya göre tespit edilir.
- يَا- إِنَّ
يَا muhataplar arasında belli kimseleri seçip onlara hitabı yöneltmek için kullanılır. Kalabalık içinde “Ahmet sen gel” dersen ‘gel’ talebini Ahmet’e yöneltmiş olursun. Ya da bir seçicilik vardır. إِنَّ‘de de söylenen cümle üzerinde benzer seçicilik var demektir. Diğerleri hakkında bir şey söylemiyorum ama bu özellikle doğrudur anlamı da çıkmış olur. Tereddüdü giderme anlamında olduğu gibi bilgiyi oraya tahsis etme anlamı da var demektir.
Öz Türkçe ile:
“‘İkisinden biri ‘Ey babam, onu çalıştır. Çalıştıracağın kimsenin iyisi güvenilirdir güçlüdür.’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“İkisinin ihdası ‘Ya ebetim, onu isticar et. İsticar ettiğin kimsenin hayrı kavidir emindir.’ diye kavl etti.”
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَاأَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ (26)
***
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنْكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ (27)
QAvLa EinNIy EuRIyDu EaN EunKiXaKa EiXDAy eiBNaTayYa HAvTaYNı GaLAy EaN TaECuRaNIy ÇaMANiYa XıCaCin FaEiN EaTMaMTaGaŞaRanFa MiN GiNDiKa Va MAv EuRIDu EaN EAŞuqQa GaLaYKa Sa TaCiDUvNIy EiN ŞAyEa elLAHu MıNa elJAvLIXIyNa
“‘Semaniye hıcec bana icare etmen üzere bu iki bintimden birini sana inkah etmeyi irade ediyorum. Aşra itmam edersen o da senin indindendir. Sana işkak etmeyi irade etmiyorum. Allah meşiyet ederse beni salihlerden vecd edeceksin.’ diye kavl etti.”
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنْكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ |
شَاءَ قَالَ أَتْمَمْتَ أَشُقَّ | أُرِيدُ أُرِيدُ سَتَجِدُنِي تَأْجُرَنِي أُنْكِحَكَ أَشُقَّ | عِنْدِكَ حِجَجٍ عَشْرًا إِحْدَى ابْنَتَيَّ ثَمَانِيَ | الصَّالِحِينَ اللَّهُ | إِنِّي هَاتَيْنِ | أَنْ أَنْ أَنْ إِنْ إِنْ مَا فَ فَ وَ عَلَى عَلَيْكَ مِنْ مِنَ |
(2+2)+(2+2+2) +(2+2+2)+2+2+(3+3+2)+(2+2+1)=33 |
شَاءَ – قَالَ أَتْمَمْتَ- أَشُقَّ سَتَجِدُنِي- تَأْجُرَنِ إِحْدَى – ابْنَتَيَّ ثَمَانِيَ- عِنْدِكَ الصَّالِحِينَ- اللَّهُ إِنِّي- هَاتَيْنِ أَنْ- وَ عَلَى- عَلَيْكَ حِجَجٍ- عَشْرًا |
ŞYE-QVL TMM-ŞQQ VCD-ECR VXD-BNV ÇMN-GND ÖLX-ELH EinNIy-HAvTaYNı EaN-Va GLay-GaLaYKa XCC-GŞR |
- Buradaki قَالَ hangi قَالَ nin cevabıdır?
Babaları Musa’ya “Havf etme” der. Musa ona cevap vermeden kızı devreye girer, konuyu isticareye getirir. Kızı adeta Musa adına konuşur. Musa da dinler ve sükût eder. Şimdi babaları Musa ile kızını tek muhatap kabul ederek onlara cevap verir.
قَالَ ile قَالَتْ arasında fark gözetmemesi, aralarına وَ harfinin gelmemesi bu durumu açıklar.
- Neden وَ gelmez?
Kızının konuşması Musa’nın adına konuşması şeklinde anlaşılmış olur. Adeta Musa ile kızı anlaşırlar, babasından ona isterler. Babası iş anlaşmasını evlilikle destekler. Nitekim Muhammed Peygamber de evliliklerini hep siyasi anlaşmayı ve dayanışmayı sağlamak için yapmıştır. Evlilik sadece karı kocanın anlaşması değildir. Evlilik iki ailenin de anlaşmasıdır, iki aşiretin de anlaşmasıdır, kabilenin de anlaşmasıdır. Artık bundan sonra bunların nesilleri ortak olur. Geçmişleri bir olmasa bile gelecekleri bir olur.
Buradaki قَالَ‘ler bunu ifade eder.
- إِنِّي أُرِيدُ der de أَرَدْتُ demez, neden?
Mazi sığasını değil de muzari sığasını kullanır. Yani geçmişte karar vermiş olsa bile mutlak surette uygulayacak değildir. Ben böyle istiyorum ama bu isteğimin yerine gelmesi için sizin de muvafakat etmeniz gerekir anlamındadır. Fıkıhçılar fiili muzariyi akitler için yeterli saymazlar, “sattım, aldım” gibi fiili mazinin söylenmesini gerek görürler. Oysa bu ayetin delaletiyle anlaşılan teklif yapanın muzari sığasını kullanması gerektiğidir. “Ben bunu senden 10 liraya almak istiyorum, ne dersin?” diye teklif edecek; muhatap da “Sattım” diyecektir.
- “Ben nikâhlayayım” der, velinin kızına sormadan nikâhlaması caiz midir? Kızın izni olmadan yaptığı nikâh geçerli midir?
Nikâhlanacak kimseler hazır bulunurlar.
Bugünkü belediye başkanlarının veya halkça meşru olan imam nikâhının hükümlerini uygulayacak olursak, veli görüşlerini beyan eder. Kızı da oradadır. Aday kabul ettikten sonra kızı da ses çıkarmıyorsa, sükût ikrardan olduğu için nikâh sahih olmuş olur. Nikâh sahihtir ama kızın muvafakatine bağlıdır. Orada bulunmasa bile sonradan nikâhı kabul ettiği takdirde nikâh akdedildiği tarihten itibaren geçerli olur.
Bugün bu tür akitlere fuzuli akitler denir. Kişi kendi kendisini bir başkasının vekili olarak kabul edip akit yapar, vekil kabul edilen kimse de sonra muvafakat beyanını bildirirse akit akdin yapıldığı tarihten itibaren geçerli sayılır.
Akevler uygulamasında, genel hizmet sorumlusuyla işletme sorumlusu anlaşırlar. Sonra anlaşma kooperatif başkanı tarafından kabul edilirse, anlaşma tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olur. Kabul etmediği takdirde, genel hizmet sorumlusu veya işletme sorumlusu hakemlere gidebilir. Hakemlerin kararı da sözleşmelerin yapıldığı tarihten itibaren geçerli sayılır.
- Buradaki إِحْدَى herhangi biri manasında mıdır?
إِحْدَى, ابْنَتَيَّ kelimesine izafe edilir. ابْنَتَيَّ marife olduğu için إِحْدَى da marifedir.
ابْنَتَيَّ إِحْدَى مِنِ dense o zaman إِحْدَى nekre olur ve kızlardan herhangi birisi olabilir. O zaman tercih Musa’ya bırakılmış olur. Burada marifeye izafe olduğundan maruf kız demektir.
- إِحْدَى nekre midir?
Hayır, إِحْدَى marife kelimeye izafe olduğu için marifedir.
Marifeye izafe olsa da nekredir. Lütfi Hocaoğlu
- Neden هَاتَيْنِ ile işaret etme gereğini duyar?
Alusi’de “Başka kızları olduğu için هَاتَيْنِ denmiştir.” denir. Tevrat’ta da başka kızları olduğu belirtilir. Oysa burada baba yalnız iki kızı olduğu, erkek çocuğu bulunmadığı, başka mirasçısı da olmadığını belirtmek için هَاتَيْنِ der. İki kızından birine iç güvey alır. Öbür kızının bütün hukuku korunur, ancak öbür damat isticar edilmez. Bunu belirtmek için هَاتَيْنِ kelimesini kullanır. O şartlarla kızını Musa’ya nikâhlamış olur.
Başka bir yorumda şöyle yapılabilir. Mufavada şirketlerinde ortaklar tüm varlıklarıyla şirkete katılmış olurlar. Birlikte çalışırlar, ihtiyaçlarına göre bölüşürler. Burada mufavada şirketi kurulmaktadır. Baba, iki kız ve Musa bu şirketin ortakları olurlar. Kızlardan birisi de Musa’nın eşi olur. Bunu belirtmek için هَاتَيْنِ kelimesini kullanır.
- عَلَى kelimesi عَلَيْكَ أَنْ تَأْجُرَنِي olması gerekirken, عَلَى أَنْ تَأْجُرَنِي şeklinde gelir, neden?
Borçlu ve alacaklı insan olur. O halde eşya borçlu olamaz veya emek borçlu olamaz. Bununla beraber Kur’an’da وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ (Yusuf 12/104) ifadesi çok geçer yani عَلَى kelimesini fiili yapanın üzerine değil de fiil üzerine getirilir. Gerçi borçlu, kişi olur ama şeriat hukukunda kişinin üzerine yürünemez. Kişinin kişiliği zedelenemez.
Anayasamızda devredilmez, vazgeçilmez insan hakların düzenlenir. Birinden bir alacağınız varsa onu zorla çalıştıramazsınız. Ona bedeni cezalar veremezsiniz. Çünkü insanın kişiliği dokunulmazdır. Ancak mal varlığına el koyabilirsiniz.
İşte bunu ifade etmek için Kur’an eşyayı borçlu yapar. Kişinin kişisel varlığına değil ancak mal varlığına, mamelekine icra konabilir. Dolayısıyla borçlu olan mamelektir, mülktür.
- حِجَجٍ kelimesini inceleyiniz.
حَاجِب kaş demektir. ب’nin ج’e dönüşmesi ile حِجَاج kaş kemiği olmuştur. İki kenar anlamına gelir. İki kenar anlamında karşılıklı gidip gelmek veya tartışmak anlamındadır, hüccet delil demektir. Yıldır.
Kur’an’da hac/حَجّ kelimesi Mekke’yi ziyaret etme anlamında ve bir de delil olma bakımından hüccet/حُجَّة olarak geçer. Yalnız bir yerde, o da burada yıl anlamında حِجَج kullanılır. Bir kimsenin devamlı olarak başkasının emrinde olması, onun abdi olması manasına geldiği için şeriatta kabul edilmez. Ancak periyodik olan bazı işlerin görülmesi başkasına ihale edilebilir. Örneğin sonbaharda ekinleri kaldırma anlaşması yapılabilir, her yıl o tekrarlanır.
Burada kastedilen حِجَج ise ekinlerin kaldırılması ve hayvanların sulanması gibi belli işler olur. Başka bir yorumla, mufavada şirketlerinde hesaplar dönem içinde yapılır.
Tarımın genel üretim şekli yıllıktır. İlkbaharda tarım hazırlıkları başlanır, ekim yapılır sonunda ekim veya ocak ayında ürünler depoya konur, yeni ürünün üretimine başlanır.
Mufavada şirketine katılanlar dönemlerin sonlarında ayrılabilir ve hesap isteyebilirler.
Onun için baba burada حِجَج kelimesini kullanır. Yani şirketin mufavada olduğunu böylece beyan eder. Bu şirketlerde anlaşmalar yıllık olarak yapılır.
- Neden 8 hicec şartını koşar?
Her şey çift yaratılmıştır. İnsanın ömrü de çiftler olarak bölünmüştür. Bir, iki, dört, sekiz, on altı, otuz iki, altmış dört; bunlar yaş aralıklarıdır. Toplam yaşlar ise bunların 1 eksiğidir. 1,3,7,15,31,63 ve 127’dir. Şeriatın hükümleri hep buna dayandırılır.
Şeriatta bağlayıcı akitlerin azami kısımları sınırlandırılır. Ücretli anlaşmaların en uzunu 8 yıl olarak yapılır. Ondan daha uzununun çalışma anlaşmalarında yapılması meşru sayılmaz. En çok iki sene uzatılabilir ve 10 sene olabilir.
Şeriatta başkanlık anlaşması en çok 8 sene için yapılabilir, özel durumlarda 10 yıl olabilir. Bugün başkanlık seçimlerinde 2 dönem esası benimsenir, toplam 8 veya 10 sene olur. Bu, insanın yaratılışıyla ilgili bir özelliktir.
Şuayip Peygamber, bir peygamber olarak bu hükümleri uygular.
Buradaki Musa’nın kayınpederinin Şuayb olması zordur. Diğer ayetlerde Şuayb’ın adı defalarca geçerken Musa’nın kayınpederi olarak adının zikredilmemesi çok küçük bir ihtimaldir. Tevrat’ta da Musa’nın kayınpederi olarak Şuayb’dan bahsetmez. Medyen’de yaşaması ikisinin de aynı dönemde orada olacakları anlamında değildir. Lütfi Hocaoğlu
- Buradaki فَ ne Fa’sıdır?
Bundan önceki ifadenin beyanı şeklindedir. Yani bu 8 yıl hükmünün içinde 10 yıl olarak tamamlama da mümkündür. Kişi 8 yıllığına seçilir veya şirket 8 yıllığına kurulur. Yetkiliye uzatma hakkı tanınır. Bir akdin birden sona erdirilmesi mümkün olmadığı için yetkili 8 yıldan sonra 2 yıl içinde anlaşmayı sona erdirir.
Buradan kıyasla konan yaş sınırları bir toleransı içermelidir. O zaman içinde görevi bırakmalıdır. Biz emeklilik yaşı olarak 65 yaşı kabul ediyoruz. 15 yaş küçüklük dönemidir, 50 yaş çalışma yaşıdır, insanın nominal ömrü de 100 senedir. Bu durumda bir başkan 55 yaşında seçilir, 65 yaşında da ayrılmış olur ama buna bir aralık tanıyoruz. Diyoruz ki, bu ayrılmayı 63 ile 70 arasında yapmalıdır.
Başkanlık isticar ile kıyaslanmamalıdır. Başkanlık ücretli çalışma değildir. Bu nedenle bir süre ile sınırlandırılması doğru değildir. Lütfi Hocaoğlu
Şeriatta emeklilik yoktur ama geri hizmet vardır. Emeklilik yaşını dolduran, artık öğreticidir. Bir öğrenciyle beraber çalışmak zorundadır. 63 ile 70 yaşları arasında kendisinin verdiği kararla aktif işten çekilir.
- أَزَدْتَ إِنْ demez de أَتْمَمْتَ إِنْ der, neden?
Yani 10 yıl asıldır. Ama iki yıl önceye kadar erkene alınabilir. Yani insanın aktif çalışmasının aslı 70 yıldır ama bu 63’e alınabilir. Onun için “Ziyade edersin” demiyor da “Tamamlarsan” diyor.
- A’şran/ عَشْرًا ile semaniye/ ثَمَانِيَ arasında ne gibi bir ilgi vardır?
ثَمَانِيَ 8’dir عَشْر 10’dur. Aradaki fark 5’te 1’dir. 5’te 1’in başka bir özelliği vardır.
Mesela bir arabayı sipariş verdiniz. “Şu tarihe kadar teslim edersen alırım, ondan sonra almam” dediniz. Bu meşrudur. Ancak bütün şartların yerine getirilmesi mümkün olmadığı için yüzde kaçını tamamlayamazsa zamanında yapmış sayılacaktır? Bu, 5’te 1’dir. Eğer beşte dördünü tamamlamışsa onu kabul etmek zorundasın. Noksanları kadar eksik ödeme yaparsın. Eksik 5’te 1’den fazla ise o zaman reddedersin.
Ayıp muhayyerliği/الْعَيْبِ خِيَارُyani ayıplı malın hükümleri böyledir.
Bir de kamu payı 5’te 1 kabul edilmiştir. Buradaki 10 ile 8 de, o 5’te 1 oranıdır.
- “Senin indinden” ifadesinin manası nedir?
Yani bu tolerans zamanını kullanma yetkisi anlaşana aittir, sorumlu odur.
Burada şirketi mufavadanın bir hükmü daha ortaya çıkmış olur. Şirketi mufavadanın bir başkanı olur, şirketi o yönetir. Ona bu yönetmesinden dolayı tasfiye halinde bir yönetme payı verilir. İşte bu ifadeyle şirketin sorumlusu Musa olacaktır.
“Senin indinden” demek “Sen yetkilisin” demektir. Bu yetki karşılığında da kızını ona verecektir. Yani şirket tasfiye edilirken yöneticilik payını almayacaktır. Burada öbür kızın hakkı korunmuş olur.
- شقق kelimesini inceleyiniz.
شِقّ kopmuş parça demektir.
شَقَّ ‘Parçaladı’ demektir. Müteaddi fiildir. “Seni parçalamak istemem” diyor. “8 seneden sonra seni zorlamak istemem.” diyor.
Buradaki 5’te 1 ara dönem kişilerin sıkıntıya girmelerini önlemek için yapılır. Kişiye palas pandıras işi bırakmaması için tanınmış toleransı ifade eder. 10 seneyi itmam etmek demek, zorluk içinde bırakmak demektir. 2 sene onun aleyhine değil, onun lehine çalışmış olur.
Böylece ayet aynı zamanda görevin bırakılması şartlarını da anlatmış olur.
- Peygamber Şuayip bununla ne demek ister?
Bir işin yapılmasında önce o işi yapabilme ehliyeti istenir. İnsan öğrenerek yapan bir varlık olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla öğrenmeden bir şeyi yapamaz. Ondan sonra o işi yapmak için imkânlara ihtiyaç vardır. Bu imkânları kullanma gücüne ve yetkisine sahip olmalıdır. Bu yetki kimdeyse sorumluluk da ona aittir. Sorumluluğuna karşı da hak sahibi olunur. Şirketi kim idare ediyorsa yetkili odur. Dolayısıyla sorumlu olan da odur. Sorumlunun işine karışma onun işlerini zorlaştırır. Sonunda ayrılmaya sebep olur. “Ben senin işlerine karışmam, şirketi sen idare edersin.” demiş olur.
Bu ayet aynı zamanda merkezi yönetimi ortadan kaldırır. Her işin bir sorumlusu vardır, o sorumlu da o işi yapmaya yetkili olan kimsedir. Herkesin içtihadına göre amel etmesi ve sonunda amelinden kendisinin sorumlu olması, yargıya karşı sorumlu olması insani ifadedir. İnsan demek bu demektir. Bundan dolayıdır ki Batılıların demokrasi ve laiklik dedikleri şey şeriatın temelini oluşturur, insanın insan olma şartını ifade eder.
- سَتَجِدُنِي deki سَ harfi neye delalet ediyor?
سَ yakın istikbali gösterir. Halden uzaklaştırır. “Beni zamanla salihlerden bulacaksın” der. “Bu anda bir iş yapmıyorsun. Benim de bir katkım yok. Dolayısıyla benim uyumlu insan olduğumu zamanla öğreneceksin.” demek ister. Onun için سَ harfi getirir.
- Neden إِنْ شَاءَ اللَّهُ der?
İki türlü anlaşma vardır. Biri yeminli anlaşmadır. ‘Gücüm yetsin yetmesin ben bunu yapacağım’ demektir. Ama diğer bütün sözleşmelerde kesin olarak yaparım taahhüdü bulunmaz. ‘Yapabilirsem yaparım’ demektir.
Dolayısıyla vermiş olduğumuz bütün sözler sonunda Allah’ın meşietine bağlıdır. Salihlerden olma, dileğimizdir ama her zaman salih amel etmiş olmayız. Bizim kusurumuz olmadan elde edilmeyen sonuçlardan sorumlu olmayız. Bunun başka bir manası da şudur: Herkesin sözleşme yapma hakkı vardır ve bu sözleşmeye uymak zorundadır. Ama herkes sözleşmeyi sona erdirebilir. Kimseyi verdiği sözün esiri yapmaz. Borçlanır ama esir olmaz. Şuayip burada bütün akitlerin rızaya dayandığını ifade etmiş oluyor.
- صَالِحًا demeyip de مِنَ الصَّالِحِينَ der, neden?
Kurulan bir ortaklıkta veya ailede veya toplulukta herkes öyle iş bulmalıdır ki hem kendisine hem anlaşma yaptığı kimseye hem de topluluğa yararlı olsun. Bu şekilde çalışan topluluğun vasfı salihler olur. Her kuruluş ve işletme salihlerin oluşturduğu bir beraberliktir.
“Ben onlardan olacağım” der. Yani “Şirketimiz salihlerden oluşur, ben de o salihler arasında olurum.” der.
- Akit, teklif ve kabul ile akdedilmiş olur. Bu ayet bize teklifin nasıl yapılması gerektiğini işaret eder. Bunlar nelerdir?
Anlaşmalar emre dayanmaz. Teklif eder, “Ben böyle istiyorum” der, karşı taraf da kabul ederse akit gerçekleşmiş olur. Herkes akdin gereğini yapmalıdır. Akdin gereğini yapmayan mal varlığıyla sorumlu olur.
Sonuçtan akit yapanlar sorumlu değildir. Sonuçtan topluluk sorumludur.
Kapitalistlerde akit sahipleri sonuçtan da sorumludurlar.
Sosyalistlerde akit yapanların mal varlıkları olmadığı için mal varlıkları ile de sorumlu değillerdir.
Şeriatta ise sonuçtan sorumluluk kişilere ait değildir ama fiilden sorumluluk kişilerin mamelekleriyle ilgilidir. Bu, dünyevi hükümdür. Ahirette ise kişilerin mamelekleri olmayacağı için mirasta taksim edilmiş olduğundan sadece şahsen sorumlu olurlar. Cehennem azabı budur.
- Kabulü ileriye müteallik akitler geçerli midir?
Bir otobüs firması ilan ediyor ve diyor ki; ben yolcuyu İstanbul’dan Ankara’ya şu tarihte kalkan otobüslerle şu fiyatla götüreceğim. Bu tekliftir. Teklifin geçerli olduğu saatlerde “evet” diyen kimse kabul etmiş olur ve akit tamamlanmış olur.
Buna fıkıhta bey’i bi’l-hıyar denir.
Ortaklık işletmelerinde hemen hemen bütün akitler böyledir.
İşi olan muhasebeye bildirir, muhasebe de bunu İnternette paylaşır, ilgililer İnternette bunu görürler ve “kabul ediyorum” seçeneğini seçerler; işte o seçimin yapıldığı dakika akit tarihidir.
Yüz yüze gelip yapılan anlaşmalar gittikçe azalır.
- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- شيء-قول (QVL - ŞYE)
ŞYE bir şeyi yapmaya karar vermek demektir. Böyle yapayım mı, yapmayayım mı; düşünüp kendi beyninde “yapayım” diye karar almaktır.
Bu düşüncenin hukukta hiçbir yeri yoktur. Düşünülen sonra söylenir. Mesela “Ben seni öldüreceğim veya falanı öldüreceğim” deyip beyan eder. İşte bu kavilden sonra artık bu düşüncenin hukukta yeri vardır. Fiil ise kavilden sonra gelir.
Biri bir başkasına “Seni öldüreceğim” dese ama adamı öldürmese, kişi “Beni ölümle tehdit etti” diye dava açabilir mi?
Batı hukukunda açabilir. Şeriat hukukunda açamaz. “Öldüreceğim” demesiyle ölmemiştir. “Ben de seni öldüreceğim” dersin ama bunun hukukta hükmü vardır.
Tehdit edilen öldürülür, faili de bilinmezse bu fiili tehdit edenin işlediği kabul edilir. Onun işlemediğini ispat etmekle o yükümlü olur. Oysa tehdit edilmeyen birisinin, itham ettiğinin katil olduğunu, itham edenin ispat etmesi gerekir.
- تمم-شقق (ŞQQ - TMM)
Bir taahhüdün tamamlanması için meşakkatin olmaması gerekir.
Diyelim ki korona virüs ortaya çıkar, insanlar sokağa çıkamazlar, iş yapamazlar, dolayısıyla sözlerinde duramazlar. Verdikleri sözleri tamamlayamazlar. Söz verenler sorumlu mudurlar?
Allah der ki zorda olana kolaylık edinceye kadar mühlet verilir.
İşte bu, شَقّ ile تَمّ arasındaki hukuka işaret edilmiş olur.
- وجد-ءجر (ECR - VCD)
“Vecd etmek” bulmak demektir. Aynı zamanda muktedir olmak demektir.
“Ecr” vecde mukabildir. Yani o işi yaparsa ücrete müstahak olur. Ama herhangi sebeple o iş yapılmazsa ücret istihkak edilmez.
İşin yapılmamasından dolayı kimseye ceza uygulanamaz. Yapılmayan bir işin de ücreti kimseden istenemez. İşçilik ile ortaklık arasındaki fark budur.
Ortak iş yaparsa payı istihkak eder. Herhangi bir sebeple hastalık bile olsa işi yapmamışsa, ücret istihkak edilmez.
İşçilik sisteminde işçi fabrikaya gelir, fabrikanın elektriği kesilir, o gün hiçbir iş yapmaz, yine ücreti istihkak eder.
Ortaklık sisteminde ise hiç kimse yapmadığı bir işten dolayı çalışma payını alamaz.
- وحد-بنو (BNV - VXD)
Bir oğlun bir babası vardır. Oysa bir babanın çok oğlu olur. O halde burada Kur’an neden oğulun da birliğinden bahseder?
Bir kuralımız vardır. Bu kuralda diyoruz ki: Bir işletmenin sorumlusu bir kişi olur. Sorumluluk dolayısıyla yetki tecezzi etmez. Yönetim bir heyete verilmez. Mirasta da miras tecezzi eder, çok az da olsa mirasın yararlanma faydasından payını alır ama işletme hakkı oğullardan birisine intikal eder. Bu önce ona ehil olan erkeğe intikal eder. Eğer ehil olanlar çoksa, onlardan yaşlı olana intikal eder. Ehil erkek çocuğu yoksa, vasiyetle yönetici belirlenmiş olur. Vasiyet yoksa, ehliyetli olmayan ama ehliyeti olsaydı kendisine intikal edecek kimse kararlarını alır ve uygular. Diğerlerinin hakemlere gitme hakları vardır.
İşte, bu bir oğulun farklı durumundan dolayı أحَد kelimesiyle eşleştirilir.
- صلح-ءله (ELH - ÖLX)
‘Salih’ uygun işler yapmak demektir. Allah kavramının ikinci manası da topluluktur. Topluluk, üyelerinin karşılıklı çıkarlarına ve topluluğa yarayan çıkar paralelliğine dayanan bir düzen ile mümkün olur.
Dolayısıyla salih ameller topluluğun yapısı olduğundan burada eşleştirilir.
Bunun başka bir manası da şudur. Kâinat sulh içindedir. Yani her şey kendi çıkarına, karşı tarafın çıkarına ve büyük dengenin korunmasına hizmet eder. Allah kâinatı sulh içinde var etmiş olup sulh içinde yaşatır. Biz o kâinatı bu yönüyle biliriz, bizi Allah’a götüren de yalnız kâinatın bu durumudur.
- ثمن-عند (GND - ÇMN)
ثَمَن para demektir.
Paranın dört fonksiyonu vardır.
1) Para sayesinde malların yararlanma değerini öğreniriz. Bir insanın ayakkabıya ihtiyacı vardır. Buğdaya da ihtiyacı vardır. Diyelim ki ilkel dönemi yaşıyoruz, adam bir hayvanı öldürecek, onunla çarık yapacak ve yaşayacak. Buğdayı ekecek, onunla ekmek yapacak ve yaşayacak. Çarık yapmak için ayıracağı zaman ile buğday üretmek için ayıracağı zamanı bilebilmesi için onların değerini bilmesi lazım. Bu da semen/para ile belirlenir.
2) Paranın ikinci özelliği ise borç vermeyi sağlamasıdır. Sen birine borç verirsin, o da gider onunla o günkü ihtiyaçlarını temin eder, sonra kendisinin parası olunca sana öder.
3) Para değiştirme aracıdır. Benim çarığımı sizin buğdayınızla değiştirirken para devreye girer, onunla mübadele yaparız.
4) Paranın dördüncü özelliği ise biriktirmedir. Bir insan bugün elde ettiklerini bugün tüketemez. Saklar ve lazım olduğu zaman kullanır. Evleneceği zaman, hastalandığı zaman ihtiyaçları olur, o ihtiyaçları karşılamak için yedek bulundurur. Neye ihtiyacı olduğunu şimdi bilmez. Bilse bile saklaması zordur, onun için parayı saklar ve günü gelince o parayla gerekli ihtiyaçları giderir.
İşte bu elindeki paranın karşılığı başka birisinin yanında olur.
Sosyalistlerde devletin, kapitalistlerde Sermaye’nin indinde olur.
Şeriatta ise vakıf kurulur, o vakfın indinde olur.
ثَمَن ile عِنْدَ arasında böyle bir bağ vardır. Piyasada ne kadar para varsa ambarlarda da o kadar satılık mal vardır. Ekonominin temel formülü: para=fiyat*mal.
- حجج-عشر (GŞR - XCC)
عَشْر aynı zamanda muaşeret demektir. Yani insanların birbirleriyle anlaşması demektir. Bütün dinlerde hac vardır. O dinin mensuplarını genellikle yılda bir defa bir araya getirir ve tanıştırır. O halde hac demek, anlaşma demek, buluşma demek, hâsılı muaşeret demektir. Bunun için eşleştirilir.
- هَاتَيْنِ- إِنِّي(HAvTaYNı - EinNIy)
إِنِّي kelimesi, beni yani أَنَا‘yi temsil eder. Ben çevremde yaşarım. Çevremde ilişkiler olur. Bu ilişkilerde niza içine girdiklerim olur. Çözümü iki kişide buluruz. Birini ben, birini karşımdaki seçer. Bunların verecekleri kararlara uyarım. Bu da topluluğun düzenini sağlar.
İnsanlık 50 bin sene devlet aşamasına gelememişti. Yani bir ortak başkanları yoktu ama tarih boyunca daima iki kişiye başvurulmuştur. Köyde iki kişi arasında bir niza olursa, onu Cuma günü mescide getirirler, orada tartışılır, sonunda iki kişi seçilir, onlar yerlerine giderler ve gerekli kararı alırlar. Taraflar da ona uyar.
Bu ayet bu iki kişinin hükmetme özelliğini getirir. Müennes gelmesi, onların erkekler gibi hakemlikte yetkili olduğunu gösterir. Eğer bir anlaşma kadınlar arasında gerçekleşmişse, erkekler o anlaşmaya uymak zorunda kalırlar. Kadınların anlaşmadığı anlaşmalar kısa zaman sonra dağılır. Bundan dolayıdır ki 5 vakit namazda kadınların katılması farz kılınır.
- وَ- أَنْ(Va- EaN)
أَنْ mastar harfidir. Kendisinden sonra gelen cümleyi isme dönüştürür. Yani وَ gibi kelimeler arasında birliği sağlar. Bundan dolayı eşleştirilir.
- عَلَيْكَ- عَلَى(GaLaYKa - GLay)
عَلَى üzerine demektir. عَلَيْكَ demek senin üzerine demektir.
İnsan evvela görevlerini yapar, sonra hakkını ister. Evvela hakkı isteyip sonra görev yapma sistemi yaygın ise de şeriat düzeninde ücret çalıştıktan sonra ödenir. İşyerlerinin avans vermesi veya borçlandırması şeriatta nehiy edilir. Peygamber “Borçla bey’ birleşmez” der.
Akevler’de bu sorun şöyle çözülmüştür. Çalışanlara çalıştıkları saat nispetinde avans verilir. Ancak bu avansı işletme değil kooperatifin dayanışma ortaklığı verir. Kredileşme ilkesiyle verir. Çalışan kimse üretirken parça parça kredi alır. Satılınca da kredisini kapatır, artan kısmını ise çekemez. Kullandığı kredi kadar bankada parası kalınca, parası serbest kalır, ondan sonra çekebilir.
Öz Türkçe ile:
“‘Sekiz dönem bana çalışman üzerine bu iki kızımdan birini seninle evlendirmeyi istiyorum. On olarak doldurursan o da senden, ben sana zorluk çıkarmak istemem. Allah isterse beni uyumlulardan bulacaksın.’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“‘Semaniye hıcec bana icare etmen üzere bu iki bintimden birini sana inkah etmeyi irade ediyorum. Aşra itmam edersen o da senin indindendir. Sana işkak etmeyi irade etmiyorum. Allah meşiyet ederse beni salihlerden vecd edeceksin.’ diye kavl etti.”
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنْكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ (27)
***
قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ (28)
QAvLa ÜAvLiKa BaYNIy Va BaYNaKa EayYuMAv eLEaCaLaYNı QaDaYTu FaLAv GuDVAvNa GaLayYa Va elLAvHu GaLAy MAv NaQUvLu VaKİyLu
“‘Bu, benim ve senin aranda. İki ecelden hangisini kaza etsem bana udvan olmaz. Allah kavl edeceklerimize vekildir.’ diye kavl etti.”
قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ |
نَقُولُ قَالَ قَضَيْتُ | عُدْوَانَ وَكِيلٌ | الْأَجَلَيْنِ اللَّهُ | بَيْنِي بَيْنَكَ أَي | عَلَيَّ عَلَى ذَلِكَ | وَ وَ مَا ما فَ لَا |
(1+2)+2+2+2+(1+(1+2+2+2)) |
عُدْوَانَ – وَكِيلٌ الْأَجَلَيْنِ- اللَّهُ أَي- ذَلِكَ فَ- لَا |
GDV-VKL ECL-ELH EYY-ÜAvLıKa Fa_Lav |
- Musa teklife cevap verir, şartlı kabul caiz midir?
Musa, “Bu benimle senin aranda” der. Yani “Şimdilik ne ‘evet’ ne de ‘hayır’ diyorum. Biz seninle anlaşırız.” demiş olur. Yani “8 seneyi 10 seneye tamamlarım.” da demez, tamamlamam da demez. Benimle senin aranda der.
Biz mukaveleleri yazarken mukavelede eksik olan hükümlerin genel hizmet sorumlusu tarafından tamamlanacağını belirtmiş oluruz. İlgililer de genel hizmet sorumlusunun verdiği kararları hakemlere götürebilirler.
Demek ki sözleşmede iki çeşit hüküm bulunur. Biri sadece akit yapanlar arasında geçerli olan hükümlerdir. Diğeri ise üçüncü şahıslara yapılan tekliflerdir. Sözleşmeye katılmak isteyenlere teklif yapılır. İleride ben katılıyorum dediği zaman onu ortak etmek zorundayız. Ortaklığa mani bir durum varsa hakemlere gidilir, hakemlerin kararıyla ortaklıktan çıkarılır.
Bu ayette بَيْنِي وَبَيْنَكَ ifadesiyle anlarız ki üçüncü şahısları ilgilendirmeyen hükümlerin de sözleşmede yer alması mümkündür. Ancak bu hükmün üçüncü kişileri ilgilendirmediğinin sözleşmede kaydedilmesi gerekir.
Kur’an’daki bütün hükümler kabul eden bütün insanlar için geçerlidir. “Bu falan kişiye aittir.” denemez. Ancak Zeyd olayında olduğu gibi Kur’an’da kişi veya olay belirtilmişse o zaman o hüküm yalnız adı geçenlere ait olur.
- Teklif edenin şartı kabul etmesi halinde akit hangi tarihten itibaren geçerlidir?
Burada ortaklığın sona erdirilmesi mi yoksa Musa’nın sorumlu olmasının sona erdirilmesi mi açık değildir? Yani 8 veya 10 yıl sonra Musa ayrılıp gidince şirket devam edecek midir yoksa dağılacak mıdır? Musa ile anlaşma sorumluluk üzerinedir. 8 yıl o sorumlu olur. 8 yıl sonra yeni sorumlu atanır. Bu manada olduğu gibi evlilik şartı için 8 yıl zorunluluk getirilir. Bu sorumluluk karşılığı başka bir ücret istenmez ama ondan sonra sorumluluk devam ettirilirse sorumluluk payını alabilir demektir.
- Kabul cevabı almadan önce akitten rücu caiz midir?
Akit kişiye karşı yapılmışsa teklif eden karşı tarafa bir cevap mühleti tanır. Bu mühletin anlamı, o mühlet içerisinde cevap verirse akit tamamlanmış olur.
Peki, akit yapan akdinden vazgeçebilir mi?
Eğer teklifi açık olarak verir, bir başka deyişle bir tarihe bağlamazsa ikinci beyanına kadar geçerli olur. İkinci beyandan sonra artık teklif ortadan kalkar. Fıkıhçılar bunu meclisin dağılmasına kadar tanırlar. Meclis dağıldıktan sonra teklif kabul edilmemişse teklif olmaktan çıkar. Kabul olunmuşsa da geriye dönülmez.
Bugün ise teklifler mektuplarla ve internet aracılığıyla, telefonlarla yapılır. Geriye dönme, vazgeçme işlemleri de aynı araçlarla olur. Bu hususun yeniden düzenlenmesi gerekir.
Akevler’de bu hususta muhasebede bilgisayarlara girme tarihleri esas alınır. Herkesin bir defteri vardır, tüm anlaşmaları, borç ve alacakları o deftere kaydeder, akşamüstü muhasibe verir, muhasip de onu saat 12’ye kadar muhasebeye geçirir ve o tarihten itibaren yürürlüğe girmiş olur. Geri dönüş maddelerini de ona göre işler. Muhasibin ihmali halinde muhasip sorumludur. Hukuki kararlar internet kayıtlarına göre alınır.
- Cevap müddeti nedir?
Cevap müddeti, teklif eden tarafından veya beyan eden tarafından teklifte ve beyanda belirtilir. Teklifte ve beyanda müddet yoksa teklifi sona erdiren beyana kadar geçerlidir.
- “Benimle senin aranda” der, diğer hükümlerde öyle değil midir?
Açıkladık, diğer hükümler teklif olarak herkese yapılır. Onlar kabul ettiği zaman sözleşmeyi yapanlar da kabul etmiş olurlar. Ancak bunun özel olduğu, başkaları için geçerli olmadığının sözleşmede belirtilmesi gerekir.
- İki kişinin akdi üçüncü kişilerin aleyhine olabilir mi?
İki kişi akit yaparken üçüncü kişilere teklif önerilerini de yapmış olurlar. Bu tekliflerle tanınan haklar geçerlidir. Üçüncü kişiler kabul etmek veya etmemek suretiyle bundan yararlanabilirler. Ama iki kişinin yaptığı sözleşmede bir üçüncü kişiye görev tahmil edilemez. Kabul ile yükleneceği görevler bu hükmün dışındadır.
Hakemlerin kararları da böyledir. Hakemler ancak davalıyla davacının hak ve görevini belirlerler. Üçüncü kişilerin haklarını da tespit edebilirler ama görevlerini tespit edemezler.
Örnek olarak, bir anlaşmada kamunun hakkı doğarsa hakemler bunu tespit edebilirler, kamunun taraf olması gerekmez. Ama kamuya bir görev tahmil edemezler. Kamunun hakemi olması gerekir.
- İki kişinin akdi ile üçüncü kişilere sağlanan hakkı, bu kişinin talep etme hakkı olur mu?
İki hakemin üçüncü kişi lehine tespit ettiği hak onun hakkıdır. Ancak dördüncü bir kişi de hak iddia ediyorsa, muhakeme bitmeden önce nizalı hale gelen bu hakkın zilyedi olamaz. Zilyetlik eski durumunu korur.
- قَضَيْتُ fiili mazi gelir, ne anlamdadır?
Arapçada -mişli sîga yoktur. “Kaza ettim ise” ile “Kaza etmiş isem” kavramları aynı şekilde ifade edilir. Burada “Hangi eceli kaza etmişsem bana haksızlık olmaz” demiş olur. Yani bu hususta o zaman karar verilir, o zamanki karar ne ise o uygulanır. O zaman karar işletme sorumlusuyla genel hizmet sorumlusu arasındaki kurallara göre alınır. Genel hizmet sorumlusuyla işletme sorumlusu anlaşırsa sorun biter. Anlaşamazlarsa karar hakkı işletme sorumlusuna ait olur. مِنْ عِنْدِكَ den böyle anlaşılır. Genel hizmet sorumlusu hakemlere gidebilir.
- فَلَا ظُلْمَ عَلَيَّ demez de فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ der, neden?
“Zulüm” demek haksızlık demektir. Haksızlık her zaman iki düşman arasında olmaz. Bir baba oğluna zulüm edebilir ama onun udvanı olmaz. Udvan ise cephe alma, ona kötülük yapma demektir. Kendi çıkarın için haksızlık yaparsan zulümdür ama ona zarar vermek için haksızlık yaparsan aduvdur.
“Beni 10 sene tamamlamaya zorlasanız bile bana kötülük yapmak amacıyla zorlama yapmayacağınızdan dolayı udvan olmaz” demiş olur. Neye dayanarak söyler bunu?
Çünkü artık onların damadıdır. Artık ona cephe alıp kötülük yapmak istemezler. “Ben size akraba oldum artık güvendeyim” der.
Siyasi evliliklerin hedefi, insanları akraba haline getirmek ve aradaki düşmanlıkları sona erdirmektir. Kan gütmenin uygulandığı topluluklarda barış, gerekli tazminat ödendikten sonra bir de aralarında evlilikle sağlanır. Böylece barış garantiye alınmış olur.
- مَا تَقُولُ demeyip مَا نَقُولُ der, neden?
Kur’an Arapçasına göre senin söylediklerine Allah vekildir demek için مَا تَقُولُ denmesi gerekir. Oysa burada مَا نَقُولُ diyor. Çünkü burada bu cümleyi artık Şuayip’e değil, Şuayip’in de ortağı olarak Allah için söyler. “Allah bizim bu yaptığımız akdi hayırla sona erdirecektir, O bizim vekilimizdir” demiş olur.
Vekil demek kendisine dayanılan kimse demektir.
- وَكِيل ne demektir?
وَكْل kuşların yumurta bıraktığı yerdir. Kuşlar yumurtalarını güvenli yerlerde bırakmaya çalışırlar. İnsanlar da kendilerini güvenli bir topluluk içinde bulundurma ihtiyacını duyarlar.
“Tevekkül etmek” sırtını ona dayayıp kendisini emniyette bulundurma anlamındadır. Türkçede kullanılan manasında değildir. Şeriatta vekâlet, kişinin vekilin velayetini kabul etmesidir. Vekile talimat veremez. Hâlbuki bugünkü hukukta vekile talimat verilir.
- Babalarının “İnşallah” sözüne karşılık Musa, “Allah bizim söyleyeceklerimize vekildir” der. Bu söylediği ne anlama gelir?
Biz, bize verilen görevi yaparız, onun sonucunu elde etmek bize ait değildir. Allah ne isterse onu yapar. Biz görevimizi yaparken gücümüzün yettiği kadarını yaparız. İşin olup olmayacağı bizim işimiz değildir, şeriatın işidir.
İçtihat yaparken sonuç alınmayacak bir işe girişmemiz gerekip gerekmediğini şeriattan öğreniriz. Şeriat derse ki girişin, o zaman girişiriz. İçtihat esnasında, istişare esnasında düşünürüz. Karar verdikten sonra artık düşünmeyiz.
Musa “İnşallah” kelimesini teyit etmek üzerine bu cümleyi söyler. Biz istişare yaptık, içtihatlarımızı tamamladık, artık bize düşeni yapacağız, Allah’ın meşieti neyse o olur.
- Bu ayette fıkıhta hitbe olarak adlandırılan, halkımızın kız isteme olarak tabir ettiği bir merasimi tarif eder. Normal bir hitbe anlatılır. Hitbenin kadın tarafından yapılması doğru mudur?
Örfte kadınlar evliliğe talip olmazlar, erkek tarafı talip olur. Bu biyolojik bir olaydır. Erkeklerin sayısı çoktur, bir kadına ancak bir erkek sahip olabilir. Aralarında yarışırlar, hangisi güçlüyse kadının kocası o olur. Bununla beraber canlılardaki bu yarış sadece döllenme olayında geçerlidir. Onun dışında aile hayatı yaşamazlar. Başka ailelerden eş bulmazlar. Hâlbuki insanlar yalnız cinsi ilişki için değil birlikte yaşamak için evlenirler ve genellikle hayvanlardan farklı olarak aracılar yoluyla evlendirilirler. Kızın kendisinin hitbe yapması doğru olmayabilir ama çevresinin veya anne babanın kızlarına eş aramaları meşru kabul edilir. Musa Peygamber’in bu kıssası bunu anlatır. Kur’an’da “Evlenin” emri yoktur ama “Evlendirin” emri vardır. O halde erkek olsun kadın olsun, eşi bulunmayan herkese eş aramak yakınlarına ve komşularına farzdır. Her emir vücubu ifade eder. Ortaklık düzeni üzerinde çalışanların bu hususta örgütlenmeleri ve eşleri bulunmayanlara eş bulmaları, ortaklık sisteminin oluşması için gereklidir. Bu sistem Akevler’de başından beri ihmal edilir.
- Hitbede velinin nikâhı akdetmesi yeterli midir?
Veliler nikâhı fuzuli akit olarak akdederler. Gelin ve damat kabul ettiği takdirde akdettiği tarihten itibaren evlilik geçerli olur. Gelin veya damat reddettiği takdirde nikâh yapılmamış olur ve sıhri akrabalıklar da doğmaz.
- Bir toplantıda sorumlunun söz vermesi, diğerlerinin de söz vermesi anlamında mıdır?
Genel olarak kabul edilen bir kural vardır. Söylemesi gerektiği halde söylemeyen söyleneni kabul etmiş sayılır. Usulde sünnet kısımlara ayrılırken üç çeşit olarak ele alınır; kavlen, fiilen veya takriren denir. Muhammed Peygamber bir şeyi gömüş de ses çıkarmamışsa onun meşru olduğuna hükmederiz. Bu kural her yerde geçerlidir. Söylenmesi gereken yerde söz söylenmezse kabul edilmiş demektir. Hatta fıkıhçılar kısık sesle kadın “İstemiyorum” dese de bu, kendisini ağır sattığı içindir, tavuk kaçar horoz kovalar ama horoz durduğu zaman tavuk da durur geriye bakar misali işte bu psikolojik durumdan dolayı kadınların sessizce “İstemiyorum” demesini fıkıhçılar reddetme saymazlar, bağırıp çağırırsa reddetmiş kabul ederler. Bugün ise artık kızlar bu kadar utangaç olmadıklarından dolayı beyanlarını sessiz de olsa reddetmişlerse reddetmiş olarak kabul ederiz.
- Nikâhta başlığın hükmü nedir?
Nikâhta erkeklerin evliliği hak edebilmeleri için mihr vermeleri şartı koşulur.
Fakir olan erkeklerin de evlenebilmeleri için mihr şartı devam eder ancak ertelenir. Eğer boşanmadan ölüm vuku bulursa mihrden miras payı olarak alınır. Eğer boşanma vuku bulursa mihri kocası ödeyemezse yakınları ödemek zorunda kalırlar. Başlık mihr olarak talep edilirse bu tamamen meşrudur. Böylece damat adayının evlenmeye ehil olup olmadığı tespit edilir. Başlık alınıp kıza verilmezse bunun meşru tarafı yoktur.
Şuayip Peygamber Musa’dan yalnız başkanlık payını almamasını ister. Başkanlık onun için bir nimet olur.
أَنْ تَأْجُرَنِي diyor; bu ifadede kim kimin ücretlisi olur? Musa mı Şuayip’in yoksa Şuayip mi Musa’nın ücretlisidir? Tartışın bakalım. (ءجر kökü Sülasi 1. babda ‘ücret karşılığı çalışmak’ demektir. Doğrudan meful alır. Bu meful, kendisi için çalışılan kimsedir. Bu durumda تَأْجُرَنِي ile “Bana ücretli çalışırsın” manası çıkar. Başlık parası mantığıyla “Bana ücret verirsin” manası çıkmaz. Ancak اللهُ أَجَرَهُ şeklinde kullanım da var. ‘Birine ücret vermek’ demektir. İf’al babı da bu manada gelir. Ayette kızlarını nikah için teklif ettikten sonra ücret bahsini açması başlık karşılığı çalışma teklifini de makul yapar. Tayibet Erzen)
- Neden akit 8 veya 10 sene ile sınırlandırılır?
Tarihi akış hesaplandığı gibi uzun zaman için aynı şekilde devam etmez. 10 yıl içinde öyle olaylar cereyan eder ki ondan sonra gelecek 10 yıl içinde ne olacağı şimdiden kestirilemez. İnsanların iradeli davranışlarından dolayı tarih hep beklenmedik olaylarla doludur. Bundan dolayı iş akitlerinin 10 yıldan fazla olmaması gerekir. Bundan dolayı devlet başkanlarının seçim süreleri de 10 yıl içinde değerlendirilir. Kur’an Peygamberi Muhammed 10 yıl devlet başkanlığı yapar. Bunun için 10 yıl şartını getirmiş olabilir.
- Bu akdin ekonomik bakımdan hükmü nedir?
Bu akit mufavada şirketi akdidir (kolektif şirket). Kolektif şirketin hükümleri Nisa Suresi’nde miras ayetlerinde geçenلِلرِّجَالِ نَصِيبٌ ile وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ ibaresi ile teşri edilir. Kolektif şirkette herkes mal varlığını ortaklığa koyduğu gibi emeklerini de ortaya koyar. Üretim birlikte yapılır. Ortak olanlar arasında ihtiyaçlara göre bölüşülür. Ortakların bakmakla mükellef olduğu kimseler artık şirketin ortağı olurlar. Şirket onlara bakar. Sözleşmeye göre tasfiye hükümleri konur. Anadolu’da bugün uygulanan bir ortaklıktır bu. Ancak fıkıhta açık olarak yer almadığı için uzun zaman büyük aile şeklinde yönetilen baba ocağı sonra genellikle kavga ile dağılır. Evet, bu ayette bu şirketin kuruluşu anlatılır.
- Aşağıdaki kavramları inceleyiniz.
- عدو-وكل (VKL - GDV)
عَدُوّ cephe demektir. İnsanlar gruplaşırlar, birbirleriyle yarışırlar veya çatışırlar. Gerek yarışta gerekse çatışmada yarışma ve çatışmaya katılmadan onları destekleyen taraf bulunur ve onların desteğiyle çatışma veya yarışma devam eder. Müminler için destekçi olan şeriattır. Şeriat demek adil davranma demektir. Çatışmada ve yarışmada hangi taraf adil davranırsa halk sonunda onların yanında yer alır ve galip gelen adil davranan olur.
Tarihte uzun ömürlü olan bütün devletler ve uygarlıklar adalete dayanır. Selçuklular ve Osmanlılar adil davrandıkları için varlıkları hala devam eder. Osmanlıyı örnek alan İngilizler ve Ruslar da adil davrandıkları için imparatorlukları yıkılmakla beraber varlıkları devam eder.
Buradaki eşleşme vekilin Allah yani insanlığın/topluluğun hukuku olduğunu ifade eder ve Musa Allah’a dayandıkları için başarıya ulaşacaklarını söyler. Şuayip’in “İnşallah” demiş olması böyle yorumlanır.
- ءجل-ءله (ELH - ECL)
أَجَل müddet demektir. Kâinatta var edilen her şeyin bir eceli vardır. Bu ecel sünnetullah ile sınırlandırılır. Eceli müsemma bir canlının hilkatte ona tanınan ömürdür. Doğumundan başlar ve en uzun ecel belirtilmiş olur. “Eceli kaza” ise bu arada olayların cereyanıyla oluşur. “Eceli müsamma” ile “Eceli kaza” arasındaki fark takdire veya insanların cüzi iradelerine bağlıdır. Bununla beraber Kur’an’da toplulukların ecelleri belli kurallarla tespit edilir, o şartlar gerçekleştiğinde kimse onu değiştiremez.
- ذَلِكَ- ءيي (EYY - ÜAvLıKa)
Değişik imkânlar içinde birisini seçebilme imkânı ءيي ile sağlanır. Bunlardan birisini seç veya bunlardan birisi olacak şeklindeki ifadeler için أَيُّ kullanılır yani أَيُّ seçme imkânıdır, iradenin kullanılmasıdır.
ذَلِكَ ise ismi işarettir. “Bunu seçiyorum” demek için ذَلِكَ kelimesi kullanılır.
Yani biri takdir diğeri ise kazadır. Takdirde alternatif ortaya konur, kazada ise o alternatiften birisi tercih edilir. Bunu belirtmek için eşleştirilir.
- فَ- لَا(Fa - Lav)
فَ harfi bir olayın sonunda başka bir olayın olacağına delalet eder. Talil Fa’sı deriz.
لَا da bir şeyin olmayacağını ifade eder.
Her ikisi geleceği haber verir, bundan dolayı eşleştirilirler.
Öz Türkçe ile:
“‘Bu benimle senin arandadır. İki sürenin hangisini doldurursam bana düşmanlık olmaz. Allah söylediklerimize dayanaktır.’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“‘Bu, benim ve senin aranda. İki ecelden hangisini kaza etsem bana udvan olmaz. Allah kavl edeceklerimize vekildir.’ diye kavl etti.”
قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ (28)
1100. SEMİNER LÜGATI |
NO | Kelime | Vezin | Kök | Açıklama |
-
| أَبَا | فَعَلَ | ءبو | وَالِد öz babadır. أَب ise atalardır, baba ve dedeler anlamındadır. Kur’an’da ءبو117, ءبي13 defa geçer. Toplam 130 (2*5*13) eder. ء gücü, ب geçidi, و beraberliği ifade eder. |
-
| اسْتَأْجِرْ اسْتَأْجَرْتَ تَأْجُرَ | اسْتَفْعِلْ اسْتَفْعَلْتَ تَفْعُلَ | ءجر | آجُور tuğla demektir. Tuğla üretene yapılan ödemeye “ücret” denir. أَجْر kira veya ücret demektir. ء gücü, ج topluluğu, ر tekrarı ifade eder. |
-
| الْأَجَلَيْنِ | الْفَعَلَيْنِ | ءجل | إِجْل havuz demektir. Suyun belli müddette havuzu doldurmasından yararlanarak ecel kelimesi bir işin müddetinin sonu anlamında mana kazanır. أَجْل sonunu getirmek veya sonunu getiren şey anlamında sebep manasına gelir. أَجِل Ağacı sulamak için çevresine toprakla yapılan havuzcuktur. Sulamalar nöbetle yapıldığı için sulama günü manasına أَجَل denir. Süre anlamına gelir. Kur’an’da ءجل 56 defa geçer. ء gücü, ج cazibeyi, ل belirlemeyi ifade eder. |
-
| اللَّهُ | اللَّهُ | ءله | لَاه bir şeyi kapatmak için üstüne örtülen örtü demektir. İlah örtülmüş, görünmez anlamında olup Tanrı demektir. İlah kelimesi Tanrı anlamındadır. İnsanlar, “var edici”yi her zaman bilmişlerdir. Onu en kıymetli veya güçlü gördükleri bir varlık ile ifade etmeye çalışmışlardır. Bu sebepledir ki birçok dinlerde Tanrı güneş kelimesi ile ifade edilir. Türkçedeki Tanrı da ışık kelimesinden gelir. Kur’an’da da “Allah göklerin ve yerin nurudur” denir. Bu kelimenin çıkışı “aydınlık” anlamına gelen bir sözden gelmiş olmalıdır. Türkçeye Tanrı diye tercüme edilir. Kur’an’daءله 2851, ءلي 289 defa geçer. Toplam 3140 (22*5*157) eder. ء gücü, ل belirlemeyi, ه görünmezliği ifade eder. |
-
| الْأَمِينُ | الْفَعِيلُ | ءمن | أَمَنَة kapıları karşı karşıya olan evlerin ara yeridir. İlk topluluklar evleri bitiştirerek kale gibi yerleştirirler. Kapılar ara sahanlığa açılır. Bu yerin adı أَمَنَة tir. Buraya bir şey konulması o şeyin güvene alınması anlamına gelir. أَمَانَة buraya konmuş olan şeydir. أَمِنَ güven içinde olma, أَمَنَة karşı karşıya bulunan evlerin arasındaki yer demektir. Eskiden evleri bitiştirerek bir duvar meydana getirirler ve kapılarını orta boşluğa açarlar. Orta boşluğa bir kapıdan girilir. Böylece orası güven altında olur. Oraya bir mal koymak veya oraya girmek أَمِنَ kelimesi ile ifade edilir. أَمِنَ emniyet ve güven altına almak demektir. Kur’an’da ءمن ,71 يمن ise 879 defa geçer. Toplam 950 (2*52*19) eder. ء gücü, م enginliği, ن belirsizliği ifade eder. |
-
| أَيَّمَا (أَيَّ مَا) | فَعْلَ مَا | ءيي | أَوْيَة و harfi ي’ye dönüşür أيي olur. Yüksek yerlerdeki yapılar, işaretler ayettir. Türkçedeki ay da buradan gelmiş olabilir. آيَة işaret, alamet, delil demektir. Başına أَ harfi getirilirse “Delil mi? Hangi delil?” anlamlarına gelir. Sonraları ismi mevsul olarak veya soru edatı olarak “hangi” anlamında أَيُّ kullanılmaya başlanır. أَيَّانَ“ أَيُّ آن” demektir. حَان su kenarındaki konaklama yeridir. Hayvanlar belli saatlerde buraya gelip su içerler. Bu esnada bunların sütü sağılır. حَانَة mastarı develerin suya gelmesi zamanının yaklaşması demektir. Sonra حِين herhangi bir işin yapılması için ayrılan zaman olmuştur. Sonra ح düşer ve آن olur. Şimdiki zaman için kullanılmaya başlanır. ء güç, ي kolaylık demektir. |
-
| ابْنَتَيْنِ | فِعْلَتَيْنِ | بنو | اِبْن kelimesi بنو kökünden gelir. Yapı anlamındaki “bina”بني kökündendir. Sonunda canlılar ölürler, yerlerine çocuklarını bırakırlar. Çocuklar babalarını yaşatırlar. اِبْن kelimesi oğul demektir, aynı zamanda Türkçedeki ilim adamı yerine kullanılır. Biz “ilim adamı, iş adamı, din adamı” deriz. Kur’an dilinde bunlara اِبْن denir. ب geçişi, ن belirsizliği, و bağlanmayı ifade eder. |
-
| أَتْمَمْتَ | أَفْعَلْتَ | تمم | تَمَام çiçeklenmiş ağaç, كَمَال ise meyve vermiş ağaç demektir. Çiçeklenmiş bitki demektir. Kur’an’daتمم 22 defa geçer. ت oluşmayı, م enginliği ifade eder. |
-
| ثَمَانِيَ | فَعَالِيَ | ثمن | سَمْن sade, سَمِين dolgun hayvan demektir.ثَمَانِيَةَ sayıların oluşmuşu anlamında 8 sayısıdır. Çobanlık döneminde yağ para olarak kullanılmış olmalıdır ki ثَمَن para anlamını kazanır. Yağ para olarak kullanıldığı için س harfi ث’ye dönüşerek para manasını alır. Sekiz de üst ara birimidir. Kur’an’da ثمر 19, ثبر 5 defa geçer. Toplam 24 (23*3) eder. ث dağınıklığı, م enginliği, ن belirsizliği ifade eder. |
-
| حِجَجٍ | فِعَلٍ | حجج | حَاجِب kaş demektir. ب’nin ج’e dönüşmesi ile حِجَاج kaş kemiği olmuştur. İki kenar anlamına gelir. İki kenar anlamında karşılıklı gidip gelmek veya tartışmak anlamındadır, hüccet delil demektir. Yıldır. Kur’an’da حجج 33, حيي 189 defa geçer. Toplam 222 (2*3*37) eder. ح hareketi, ج cazibeyi ifade eder. |
-
| خَيْرَ | فَعْلَ | خير | خَيْل at sürüsü demektir. خَيْر servet demektir. Nisaptan fazla mal veya gelir getiren mal anlamındadır. خَيْر kelime olarak şerre karşılık tercih edilen şey anlamında da kullanılır. خَيْر sürekli ve tedrici bir şekilde oluşan dengeli hareket demektir. شَرّ ise şerareye kıyasla aniden oluşan, sonra sönüp giden şeyler demektir. خ çökmeyi, ي kolaylığı, ر tekrarı ifade eder. |
-
| أَشُقَّ | أَفْعُلَ | شقق | شِقّ kopmuş parça demektir. Kur’an’da شقق28 defa geçer. ش ani boşalma, ق kuvvetli demektir. Şerare elektrikte ve ateşte olur. Şek ise katı parçalarda yani kavi olanlarda olur. |
-
| شَاءَ | فَعَلَ | شيء | شَيْء nekredir, siyahla akrabalığı vardır. Varlık anlamındadır. شَاءَ demek var olmasını istemek demektir. Kur’an’da شيء 519, شوك 1 defa geçer. Toplam 520 (23*5*13) eder. ش ani sıçramayı, ي kolaylığı, ء gücü ifade eder. |
-
| الصَّالِحِينَ | الْفَاعِلِينَ | صلح | صَرْح köşk, سِلَأح silah demektir. Bugün bu kelimenin aldığı mana uygunluk anlamındadır. Bir somun cıvataya geçiyorsa o somun o cıvataya salihtir deriz. Burada uygun olan işleri yapmak anlamına gelir. Dişi çoğul kullanılır. Bu çoğul sayıca çoğulu değil de sistematik çoğulu ifade eder. Topluluklarda herkes ayrı ayrı işler yapar, sonunda o işler birbirini tamamlar ve bir bütün olur. Kişiler kendi hür iradeleri ile iş yaparlar, kendi çıkarlarını düşünürler, bunun yanında başkalarının da çıkarlarını ve onlarla uygunluğunu da hesaba katarlar. Böyle amele salih amel denir. Dayanışma ve iş bölümü esasına dayanan çalışmaları yapan topluluklar ancak çöküntüden kurtulmuş olur. Böylece topluluğun temel iki unsuru ifade edilmiş olur. ص dayanıklılığı, ل belirliliği, ح hareketi ifade eder. |
-
| عُدْوَانَ | فُعْلَانَ | عدو | عُدْوَة vadinin bir yakası demektir. “İ’tida” kendi kendine düşmanlık yapmaktır. Sigara içmek gibi. Karşı yakadakilerden kinaye olarak düşmanlara عَدُوّ denir. “Teaddu” saldırmak demektir. عدو Kuran’da 105, عدد ise 57 defa geçer. Toplam 162 (2*34) eder. ع etkiyi, د çevreyi, و beraberliği ifade eder. |
-
| عَشْرًا | فَعْلًا | عشر | عَشْر 10 demektir. Küçük kalabalıklara عَشِيرَة, büyük kalabalıklara da أَلْف denir. عَشَرَة’ye on, أَلْف’e ise bin denir. Kur’an’da عشر27, حشر 43 defa geçer. Toplam 70 (2*5*7) eder. ع üstünlüğü, ش ani sıçramayı, ر tekrarı ifade eder. |
-
| عِنْدِ | فِعْلِ | عند | عَانِد yulara gelmeyen devedir. Fikirlere karşı yanlış üzerine direnen kişiye عَنُود denir. Bile bile aksini iddia eden kimsedir. كَاجِر daha çok fikirde direnen, عِنَاد ise daha çok fiilde direnen kişidir. Bu anlamdan “inde“ insanın iç düşünce yapısı anlamına gelir. Kur’an’da عند 201, حرض 3 defa geçer. Toplam 204 (22*3*17) eder. ع üstünlüğü, etkiyi, ن belirsizliği, د çeperi ifade eder. |
-
| نَقُولُ قَالَ | نَفْعُلُ فَعَلَ | قول | قَوْل Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçedeki “söz” kelimesi de böyledir. O halde burada “söyledi” olarak tercüme edilir.ق dayanma kuvvetini, و beraberliği, ل belirliliği ifade eder. |
-
| الْقَوِيُّ | الْفَعِيلُ | قوي | İp lifleri vardır. Önce lifler birbirine sarılır. Bunları bıraktın mı gersin geriyi döner dağılırlar. Bunları tekrar sardığınızda birbirine sarılır dağılmazlar. İpi oluşturan liflerden sarılı olana قُوَّى denir. Kur’an’da 42 defa geçer. ق kuvveti, و beraberliği, ي kolaylığı ifade eder. |
-
| تَجِدُ | تَفْعِلُ | وجد | وَجْد su birikintisidir. Bulunmak, ortaya çıkmak ve bulmak anlamlarına gelmektedir. İnsanın beyninde biriken inançlara vicdan denir. Kur’an da وجد 107, وجس 3 defa geçer. Toplam 110 (2*5*11) eder. و beraberliği, ج cazibeyi, د çeperi, çevreyi, sınırlamayı ifade eder. |
-
| إِحْدَى | فِعْلَى | وحد | وَحَد vahşi, tek başına dolaşan yabani hayvandır. حَدِيد demir demektir. Demir filizi kırmızı renktedir. Sınır taşı olarak kullanılır. Sonra başına ء eklenerek أَحَد komsu yok, tek başına varlık anlamıma gelmiştir. وَحَدَ bir oldu, birim oldu demektir. Kur’an’da وحد 153, وحش 1 defa geçer. Toplam 154 (2*7*11) eder.و beraberliği, ح hareketi, ب geçidi ifade eder. |
-
| وَكِيلٌ | فَعِيلٌ | وكل | وَكْل kuşların yumurta bıraktığı yerdir. Kuşlar yumurtalarını güvenli yerlerde bırakmaya çalışırlar. İnsanlarla kendilerini güvenli bir topluluk içinde bulundurma ihtiyacını duyarlar. Tevekkül etmek sırtını ona dayayıp kendisini emniyette bulundurma anlamındadır. Türkçede kullanılan manada değildir. Şeriatta vekalet kişinin vekilin velayetini kabul etmesidir. Vekile talimat veremez. Halbuki bugünkü hukukta vekile talimat verilir. Kur’an’da وكل 71, وكز 1 defa geçer. Toplam 72 (23*32) eder. و beraberliği ك oluşmayı ل belirliliği ifade eder. |
***
İstanbul, Yenibosna; 23 OCAK 2021
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:
AYŞE AYDIN
Yazar REŞAT NURİ EROL
Ecz. TAYİBET ERZEN
Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR