FURKAN SÛRESİ- 3. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
تَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا (10) بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا (11) إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا (12) وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا (13) لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا (14) قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا (15) لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا (16)
***
جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَلِكَتَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ
TaBaRaKa elLaÜIy EiN ŞAyEa CaGaLa LaKa PaYRan MiN ÜAvLiKa (TaFaGaLa elLaÜIy EiN FaGaLa LaKa FaGLan MiN ÜAvLiKa)
“Meşiet etseydi bundan daha hayırlını sana ca’l edecek kimse tebaruk etti”
Kur’an’da 9 defa geçen تَبَارَكَsurede 3 defa geçmektedir. Sure تَبَارَكَ ile başlamıştır. Tefaul babı ile Kâinatın işbölümü içinde olduğu ve her bir parçanın diğerleri ile iş yaptığını ifade etmektedir. Parçalardan biri olmadığı zaman diğerlerinin bir değerinin olması ve hepsi birden uyum içinde olduğu halde değer kazanmasıdır. Parçalar olmasa bütünün değeri olmaz. Bütün olmasa parçaların da değeri olmaz. Allah ile kâinat böyle bir bütünlük içindedir. Kâinat olmasaydı Allah’ın var olmasının bir manası kalmazdı, parçaların da bütünlük içinde bir değeri olmazdı. Allah kâinat içinde bir bütün olarak tezahür eder. Allah olmazsa benim ne değerim olur.
Topluluk ve fert de böyledir. Kişiler olmazsa topluluk olmaz, topluluk olmazsa kişiler olmaz. Bunun için diyoruz ki insan topluluk içinde özgürdür. Bardaktaki çay parçacıkları bardak içinde özgürdürler, pakette özgür değildirler.
Furkan’ı abdine inzal etmiştir. Furkan’ı inzal eden hayrı da inzal edebilirdi ama inzal etmedi, düzeni öyle kurdu. Bir bahçeyi uygun miktarda sularsanız bol mahsul verir, fazla su verirseniz meyve vermez yahut bitkiler çürür. Müminlere yetecek kadar imkân vermekle onları korumuştur yoksa diğerleri gibi onlar da nankör olurlardı.
Buradaki ذَلِكَ müfret tekildir. Nereyi işaret ediyor? كَنْزٌ veya مَلَكٌkelimesini işaret edebilir. كَنْزٌyakın olduğu için ona işaret etmiştir. كَنْزٌ’den daha hayırlı hayr ca’l eder. “Verdi” demiyor, “Hayr ca’l etti” diyor. Çünkü hayr verilmez, kıyam ca’l olunur yahut hayır birisine ca’l edilir. Yani yararlanma mülkiyetine sahip kılınır. Hayrda yararlananlar hiçbir katkıda bulunmazlar, başkaları işletir, onlar pay alırlar. Bu sebeple جَعَلَ gelmiştir. ذَلِكَ de كَنْزٌ kelimesine işaret eder, çünkü كَنْزtükenen zenginliktir, oysa خَيْر tükenmeyen zenginliktir.
جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ
CanNAvTin TaCRIy MiNTaXTıHav eLEaNHAvRu (FaGaLAvTın TaFGıLu MiN FaGLıHAv EaFGAvLun)
“Tahtında nehirlerin cereyan ettiği cennetleri”
جَنَّاتٍ seralardır, altında gömülü künkler vardır, o künklerden sürekli sular akar ve bitkilerin kökleri buralardan sulanırlar. Ahirette bitkiler seralarda yetişecek ve en uygun şekilde havalanacak ve sulanacaktır.
Allah isteseydi son peygamberi ikinci binyılda değil de üçüncü binyılda getirir bu sera tekniğinde onu yaşatırdı, o zaman ahiretteki derecesi düşük olurdu.
Akevler’in seraları ikinci olarak ele alması bu ayetlere dayanmaktadır.
وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا (10)
Va YaCGaL LaKa QuÖUvRan (Va YaFGaL LaKa FuHUvLan)
“Sana kasrlar ca’l eder”
قَصْر kısa anlamındadır. Allah’ın yükselmesine izin verdiği evlerin yanında tek veya iki katlı evler de yapılmalıdır. Ahşap evlerden oluşan 1000 metrelik arsalar üzerinde kurulmuş evlerdir. Kasr olması, bağımsız olması alçak olması sebebiyledir.
Burada جَعَلَ değil de يَجْعَلْ demektedir. Devremülkü ifade ediyor Kasr olması özel mülkiyeti, ca’lın muzari olması da istediği zaman değişik yerlerde mülkiyeti kullanmasıdır. Harun Özdemir’in 2023 kitabında bunlar çok açık bir şekilde anlatılmaktadır.
Dinlenme evlerinin özelliği bu ayette anlatılmaktadır. Nur Suresi’nde on katlı binalar, bu surede tek katlı villalar anlatılmaktadır. Orada lojman, burada malik. Kentte oturan herkesin ayrıca şehir dışında 1000 metrekare arsa üzerinde yüzer metrekarelik seralı ve kasrlı dinlenme evleri olacak. Burası özel mülk olacak ve kişi istediği gibi düzenleyecek. Devremülk ilkesi içinde başkalarının villasını kullanacak, başkaları da onun mülkünü kullanabilecektir.
Buradakiler Sibirya’ya veya Sudan’a gidebilecek, oradakiler de buraya gelebileceklerdir. Her yıl birini bir ay misafir ediyorsun, sonra da birisine yani başka birisine misafir oluyorsun. Yerin kıymetli ise sen bir hafta misafir ediyorsan sen iki hafta misafir oluyorsun yahut mevsimlere göre durum değişmektedir.
Bunları Son Nebi bu dünyada görmedi ama ahirette en alasını görecektir. Ümmeti üçüncü binyıl uygarlığını kurarken bunları yapacaktır. Kim yaparsa o O’nun ümmeti olacaktır.
YORUM
İnsanlık başta toplayıcılıkla yaşadı. Sonra tarım dönemine geçti. Doğanın yapısını yönlendirdi, sularına hâkim oldu, iklimine hâkim olamadı, havasına hâkim olamadı. Bundan sonra sera tekniği ile havasına ve iklimine de hâkim olacaktır. Geliştirdiğimiz teknikle sera duvarı çift katlı olacak, aradan hava geçecek, serayı dış hava ile devamlı temasta tutacaktır. Rüzgâr nasıl dünyadaki iklimi düzenliyorsa seradaki çift kat da o düzenlemeyi yapacaktır. Yağan yağmurlarla yağmurlayarak sulayacak ve künklerde akan sularla sera otlanmadan sulanabilecek, gübrelenebilecek ve ilaçlanabilecektir.
Seranın maliyeti yükseklikle değişmeyecektir, zeminin birbuçuk katı olacaktır. Bir metrekaresinde 20 desi kereste kullanılarak metrekarenin maliyeyi 50 lirayı geçmeyecektir. Alçak yaygın seralar yerine 30, 40 hatta 50 metre yükseklikte seralar yapılacaktır.
Meyve ağaçları onun içinde olacak ve her mevsimde sera değerlendirilmiş olacaktır, bugünkü seralardan 10 hatta 20 misli daha fazla hasılat elde edilecektir.
Ayette sana cennetler ve köşkler verilecektir deniyor. Böylece ayrı ayrı kişi başına cennet yerine birbirini tamamlayan cennetler ve köşkler olacaktır. Yüz villalı dinlenme evleri bunu ifade etmektedir. Bir kimse kendi serasında ürettiklerini komşu sera sahiplerine verecek, komşu sera sahipleri de ürettiklerinden buna karşılık verip takas edeceklerdir. Üretirken bir seraya sahiptir, bir seranın kayyumudur ama tüketirken tüm seralara ortaktır, yüz serası vardır. İşletme mülkiyetinde tek sera, yararlanma mülkiyetinde yüz sera.
Dinlenmede de durum aynıdır. Kıyam mülkiyetinde tek sera, yararlanma mülkiyetinde tüm dünya seralarına sahip olunacaktır. جَنَّاتٍkelimesi kurallı çoğul ile gelmiştir, tüm dünya işbölümü içinde başka başka seralarda ortak olacaktır, bir düzen içinde olunacaktır. Kasırlara gelince, ister yararlanma ister işletme mülkiyetinde sadece çok olanlar bir araya gelmiş olacaktır, dolayısıyla kelime kuralsız çoğulla gelmiştir.
Bugün çıplak olan kırlar ve çöller bu sayede bitki örtüsü ile kaplanacaktır ve her taraf verimli hale gelmiş olacaktır. Karalarda nüfus on misli artabilecektir. Sonra denizlerde de sera tekniği kullanılacak, su içine girmeyecek bahçeler yapılıp tarım yapılacaktır. Bu da birer metrekarelik panolarla oluşacaktır.
İnsanlık ikinci binyılda sanayide tepe noktasına çıkmıştır, tarımda ise ortaçağı yaşamaktadır. Üçüncü binyıl Kur’an uygarlığında tarım gelişecek ve sanayiyi geçecektir.
Öz Türkçe ile:
“Dilerse sana bunlardan çok daha iyisini, altında ırmakların aktığı bağları kılan ve sana köşkler kılabilecek kimse bollaştırdı.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Meşiet etseydi sana bunlardan hayırlısını, tahtında nehirlerin cereyan ettiği cennetler ca’l eden ve sana kasrlar ca’l edecek olan tebarek etti.”
TaBAvRaKa elLaÜIy EiN ŞAyEa CaGaLa LaKa PaYRan MiN ÜAvLiKa CanNAvTin TaCRIy MiN TaXTıHav eLEaNHAvRu Va YaCGaL LaKa QuWUvRan
تَبَارَكَ الَّذِي إِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذَلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا (10)
***
بَلْ
BaL
“Bel”
بَلْ kelimesi atıf harflerindendir, yanlış söyledim doğrusu budur anlamındadır. Kur’an’da ise yanlış anladınız doğrusu budur anlamındadır. Yanlış anlaşılma Kur’an’ın ifadesinden gelmiş olabilir. Allah insanları düşündürmek için yanlış anlaşılacak ifadelerde bulunur, sonra بَلْkelimesi ile düzeltir. Bunu şöyle açıklayabiliriz.
“Bugün mahkemeler hâkimlerden oluşur, mahkeme kararlarına uyulmalıdır” dersek, sonra; “Yanlış anlaşılmasın, hakemlerden oluşan mahkeme kararlarına uyulmalıdır” deriz. Doğrusu budur. Aslında ilk cümle de doğrudur, ancak mücmeldir, beyana muhtaçtır.
Bunlar bütün bunları söylediler ama bunları bu yanlışlara iten ise saati yalanlamalarıdır, doğrusu budur denmektedir.
كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ
KaüÜaBuv Bi elSAvGaTi (FagGaLUv Bi eLFAvGıLaTı)
“Saati tekzib ettiler”
Birisi bir şeyi söylediği zaman aksine kanıt yoksa onu tekzip etmeyeceksin. Senin içtihadına uymuyorsa tasdik etmeyebilirsin ama tekzip etmeyeceksin. Kur’an aslında tasdik etmekten değil tekzip etmekten söz etmektedir.
Batı uygarlığı ahiret belki vardır, şimdilik bilemiyorum, tasdik etmesen de tekzip bile etmem demesi gerekirken, kanıtlara kulak vermeyerek tekzip etmektedirler. Kendilerinin saati gelmediği için tasdik edip bize uymayabilirler ama bize mani olamazlar. Ellerinde hiçbir kanıtları olmadığı halde bizim inançlarımıza saldırmaktadırlar.
Biz ise eğer bize zararı yoksa söylediklerinin aksi ispat edilmemiş olanlara uyarız. Tasdik etmekte fiilen onlarla beraber oluruz. Biz de onlardan bunu istiyoruz. Söylediklerimize uyarsanız zarar etmeyecekseniz bizim dediğimizi yapın. Sonra onun doğruluğunu göreceksiniz.
Saat kelimesi vakit ile akrabadır, zamanda genişlik demektir. Zaman aralığıdır, bu kısa da uzun da olabilir. Namaz vakitlerini tam sayılara bölüştürmek için gün 24 saat olmalıdır. Gece gündüz yarısı gündüzdür, dörde bölünür, üçü çalışma saatleri biri dinlenme saati, gece de dörde bölünür, üçü dinlenme, biri çalışma saati. Akşam ve yatsıya uyku dışı dörtte biri kalmaktadır. Üçte ikisi çalışma saati olmalıdır, altı saat olursa üçte ikisi alınabilir. Böylece gün 24 saat olmaktadır. Kur’an buna سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ demektedir (Yunus 10/45).
Kur’an ahireti de saat ile adlandırmaktadır. Saati çökme zamanı olarak görebiliriz. Kıyam dirilme zamanıdır. Saat aynı zamanda dünyadaki afetlerin zamanıdır Kur’an’da azab için saat olarak bahsettiği halde iyilik için saat denmemektedir. Cennette saat yoktur, cehennem ise saatlidir.
وَأَعْتَدْنَا
Va EaGTaDNAv (Va EaFGaLNAv )
“Ve i’tâd ettik”
عددveya عتدbavul demektir, kıymetli şeylerin içine yerleştirildiği kasadır. Düğünlerde çeyiz sandığı da denebilir.
Bugün iki anlama gelmiştir, biri saymak diğeri hazırlamak. Hazırlama عتد, sayma عدد olarak anlam kazanmıştır.
Allah “biz hazırladık” demekte, saati tekzib edenlere hazırladık demektedir.
لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ
LiMaN KaüÜaBa Bi elSAvGaTi (LiMaN FagGaLa Bi eLFaGaLaTi)
“Saati tekzib eden kimseye”
لَهُمْ yerine مَنْكَذَّبَ gelmiştir. هَا zamiri getirilmesi gerekirken السَّاعَة kelimesini tekrar etmiştir. كَذَّبُوا‘da tekzib edenler kimlerdir?
Küfretmiş olanlarla zalimler geçmiştir bu surede. Küfretmiş olanlar, ona/resule hazineler verilmeli idi, cennetleri olmalı idi diyorlar. Zalimler meshur bir kişiye uyuyorlar diyor. Buradaki zamirler yani saati tekzib edenlerdeki zamir kâfirlere mi zalimlere mi yoksa her ikisine mi gidiyor. Yani saati kimler tekzib ediyor? Meshur kimseye tabi olursunuz veya oldunuz diyenler de saati tekzib ediyor mu?
Günümüzde İslam düşmanları birleşmişlerdir. Aralarında lîm ve buğz olduğu halde İslam düşmanlığında ittifak halindedirler. Bunlar saati inkâr etmiyorlar. Dolayısıyla zalim ve kâfirlerin hepsi saati tekzib etmiyor. Bu sebeple مَنْكَذَّبَ sigasını zikretti ve saati de izhar etti. Bunun anlamı şudur. Zalim ve kâfirlerden saati tekzib etmeyenler vardır. Bunların dışında olanlardan da saati tekzib edenler vardır.
سَعِيرًا (11)
SaGIyRan (FaGIyLan)
“Se’ir”
سَعِيرًاateşin alevidir. سَعْر mastar olarak ısıtılmak ve kaynatılmak anlamlarına gelir.
سعر19, سير 27 defa geçer. Toplam 46 (2*23) eder.
س mekânda diziyi, ع etkiyi, ر tekrarı ifade eder.
Kur’an’da suçlular için “cehennem, cehîm, saîr ve nâr” geçmektedir. Nâr dışında olanlar fırın anlamındadır. Pişirme fırını, tav fırını, filizleri eritip de madenini alma fırını anlamlarına gelir. Saîr tav fırınıdır. Belli sıcaklıkta bekletip zamanla kıvamını almasıdır. Yoğurt yapmak için sütü ısıtırlar, sonra onun etrafına bez sararlar ve beklerler. Bir müddet sonra yoğurt olur.
İnsanlar da böyle olacaktır. İpek böceğinin bekleyerek kelebek olması gibi saîrde bekleyen insan cinleşecek ve ateşe dayanıklı hâle gelecektir. Bu belli bir zaman aralığında olacaktır.
YORUM
Ahiretin varlığı ilmen kesinlik derecesinde kanıtlanmıştır.
1) Dört ve beş boyutlu uzay geometrisi fizikçiler ve biyologlar tarafından kabul edilmiş, buna dayanarak cihazlar geliştirilmiştir. Biz geçmişi dördüncü boyutta algılıyoruz, geleceğini o boyutta görüyoruz. Hafıza ve hayalin üçboyutlu uzayda yerleri yoktur.
2) Termodinamiğin birinci kanunu şudur; var olan yok olmaz yok olan da var olmaz. Öldüğümüzde bedenimiz yok olmuyor, parçalanıyor. Ruhumuzun da yok olmaması gerekir. Şoförün kontağı kapatıp istirahate çekilmesi gibi ruh da geçici olarak istirahattedir.
3) Kâinatta bir taraftan ölme dağılma vardır, diğer taraftan çökme vardır. Çökme üç boyutlu uzayımızın ölümü demektir. Evrim ve uygarlaşma yeni hayata hazırlık yapmaktadır. İnsanoğlu yaşamayı istemektedir. Canlılara verilen duyular gerçekleri algılatır. İnsanlar hep inanmışlar ölülerini gömmüşlerdir. Onların varlıklarını zihinlerinde yaşatmışlardır. Kâinat yalnızlık üzerine kurulmamıştır. Mademki insanlar ölenleri yok saymıyor, o halde bir gerçekliği vardır.
4) En kesin delil olarak peygamberler gelmiş, kitaplar getirmiş ve bunlar mucizeleri ile ilahi söz olduklarına insanları inandırmışlardır. Bunlar hep ahiretten bahsetmişlerdir. Onların sözleri ilahidir. Bu ilmen kanıtlanmaktadır. O halde ahiret de ilmen kanıtlanmıştır.
Bu kanıtlara rağmen tasdik etmeseler bile tekzib ediyorlarsa bunlar kâfirdir, bunlar zalimdir, saîri hak etmişlerdir.
Öz Türkçe ile:
“Aksine köçü yalanladılar ve köçü yalanlayan kimse için yakıcı olanı hazırladık.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Bel, saati tekzip ettiler ve saati tekzib eden kimse için sa’îri i’tâd ettik.”
BaL KaüÜaBuv Bi elSAvGaTi Va EaGTaDNAvLiMaN LaüÜaBa Bi elSAvGaTi SaGIyRan
بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا (11)
***
إِذَا رَأَتْهُمْ
EiÜAv RaEaTHuM (EÜAv FaGaLaTHuM)
“Onları re’y ettiğinde”
‘Gören’ dediğimiz zaman burada bilinçli olan ne gündür ne de yerdir. O halde görme kelimesi bilinçsiz varlıklar için de kullanılabilir.
Arapçada رَأْيkavramı bilinçsiz varlıklar için kullanılır. Birbirine bakanlardan birinin diğerini görmesi anlamındadır, cehennemi gördüğünde denir. Eğer biz ona doğru gidiyorsak biz onu görürüz, o bize doğru geliyorsa o bizi görür yahut aksidir.
Demek ki saîr bir yer değil bir durumdur, bulut gibi bir şeydir. Sıcak sistir, sıcak buluttur, bulunduğumuz yere eserek gelmektedir. Onun için biz onu değil de o bizi görmektedir.
مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ
MiN MaKAvNın BaGıyDin (MiN FaGAvLın FaGIyLın)
“Baid mekândan”
Uzaktan görülünce …
Saîr buna göre sıcak rüzgâr demektir. Ülkende soğuk rüzgâr eser. Oysa ekvatora yakın yerlerde sıcak rüzgâr eser. Soğuk kasırganın nasıl sesi varsa sıcak kasırganın öyle sesi vardır.
Baid mekândan gelmesi cehennemden gelmesi anlamındadır. Sıcak veya soğuk hortum içine alır ve onu cehenneme götürür. تَغَيُّظdönmedir. Hortum dönmeye başlayınca merkezkaç kuvveti ile ortadaki hava boşalır. Sonra da insanlar bu boşluğa düşerler. تَغَيُّظortasının boşalmasıdır. زَفِير ise maddelerin içeriye çekilmesidir.
سَمِعُوا لَهَا
SaMıYGUv LaHAv (FaGıLUv LaHAv)
“Onu sem’ ettiler”
سَمِعُوا لَهَاonun bu sesini duyarlar anlamına geldiği gibi çekim kuvvetine kapılmak demektir de.
Sem’in duymak veya işitmek anlamı ilk anlam değildir. İlk anlamlar değerler üzerinde değildir miktarlar üzerindedir. Çekimdeki kuvveti itaatte de ona uyumu ifade eder.
İtaat olgunlaşmış meyveyi elle tutup koparmaktır. Elin hareketi sem’dir. Sonra sözün duyulup anlaşılması için işitme anlamında kullanılmıştır. لَهَا‘daki ل kulak verme anlamını kazandırır.
تَغَيُّظًا
TaĞayYuÜan (TaFagGuLan)
“Tagayyuz”
غَائِظkaba demektir. Kalın anlamındadır. رَقِيق yani incenin, kibarın karşıtıdır.
غيظ 11, غلظ 13 defa geçer. Toplam 24 (23*3) eder.
غ değişmeyi, ي kolaylığı, ظ karanlığı ifade eder.
Kaba kabarmayı ifade eder. Suyun anaforunda ve havanın hortumunda su veya hava dönmeye başlar, ortasını boşaltır. Hava veya su ile dönen şeyler merkeze düşerler. Su aşağıya hortum yukarıya çıkar. Yere yakın hava dönmez, yere yakın hava basınç yapar.
Saîrin insanlar üzerinde yürüdüğü görülür.
وَزَفِيرًا (12)
VaÜaFIyRan
“Ve zefir”
زَفَر ağaca konan destek demektir. Bunun yaptığı gıcırtı anlamında kullanılmıştır. Nefes alma زَفِير, nefes verme شَهِيق’tir.
زفر 3, زبر 11 defa geçer. Toplam 14 (2*7) eder.
ز zamanda titreşimi, ف kopmadan ayrılmayı, ر tekrarı ifade eder.
Oluşan hortum ciğerlerin nefes alması gibi yere yakın olanları içine çeker. Böylece onun lehine sem eder, sözünü dinlerler, ona itaat ederler.
YORUM
Saîr sıcaklık anlamındadır. Kelime müzekkerdir. Gönderirken zamir müennestir. İsmi fail olan fail kalıbı müzekker için de müennes için de “t”siz gelir.
Rahim rahmet eden erkek anlamına geldiği gibi rahmet eden dişi anlamına da gelir. Burada Saîr cehennemin vasfı olarak kullanıldığı için müennes gelmiştir. Bunun başka anlamı saîr, cehennemin vasfıdır. Cehennem alevli korlu bir nâr değildir, sıcak havadır.
Cehenneme gideceklere soldan defterleri verilecek ve bir meydanda toplanacaklar. Cinleşme evrelerini geçirdikten sonra cehennem hortumu onları alıp götürecektir. Cezalarını dolduruncaya kadar saat içinde orada kalacaklardır.
Sonra ne olacak, cezalar doldurulduktan sonra ne olacak?
a) Cehennemdekiler cehennemden çıkacaklar ve arafta eğitildikten sonra cennete gideceklerdir.
b) Cehennemdeki zaman cezaları kadar sürecektir. Onlar tüm zamanı o kadar yaşayacaklardır. Herkes için zaman farklı olacaktır.
İki nokta düşünelim. En kısa yol doğrudur. Ama diğer birçok yol vardır. Kimi uzundur, kimi kısa. Bu yola aynı anda çıkarlar ve aynı anda varırlar. Kimi uzun yaşar kimi kısa. Cehennemdekiler kimi uzun yaşayacak kimi kısa yaşayacak. Ölen insanlar için de kıyamete varma zamanı böyledir.
c) Azab çekildikten sonra cehennemdekiler cehenneme alışacaklar ve artık orası onlara azab yeri olmayacaktır.
d) Ahiret de bir geçiş yeridir. Uzun zaman sonra ahirette de değişme olacak, yeniden cehennemdekilerle buluşarak cennetin de ilerisi bir hayat yaşayacağız.
Öz Türkçe ile:
“Onları uzak yerden gördüğünde, onlar ona ait kabarma ve soluma duyarlar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onları baid bir mekandan rey ettiğinde, onlar ona ait tagayyuz ve zefir sem’ ederler.”
EiÜAv RaEaTHuM MiN MaKAvNın BaGıyDin SaMıGUv LaHAv TaĞayYuÜan Va ÜaFIyRan
إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا (12)
***
وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا
Va EiÜAv EuLQUv MiNHAv (Va EiÜAn EuFGıLUv MiNHAv)
“Ve ondan ilga edildikleri zaman”
Buradaki هَا zamiri (مِنْهَا) سَعِير ‘e gitmektedir. سَعِير ‘in hortum olduğunu daha önce belirtmiştik. Hortum onu alır cehenneme koyar. سَعِير ‘in işi suçluları cehenneme koymaktır. İlka etmek bırakmak demektir.
لِقَاط iki yerleşik bölge arasındaki buluşma yerinin adıdır. لِقَاء buluşmak, kavuşmak demektir. إِلْقَاء ise koymak, yerleştirmek anlamına gelir.
ل belirliliği, ق kuvveti, ي kolaylığı ifade eder.
وَ ile atfedilmiştir. سَعِيرًاcehennem değildir. مِنْ ile geldiğine göre oradan ayrılma demektir. Cehennemdeki görevliler onu alırlar.
مَكَانًا ضَيِّقًا
MaKAvNan WayYıQan (FaGAvLan FaGIyLan)
“Dayyık mekânda”
ضِيقdar geçit, boğaz demektir.
ضيق 13, ضجع 3 defa geçer. Toplam 16 (24) eder.
ض aşırılığı, ي kolaylığı, ق kuvveti ifade eder.
Dar yere konur. Hapishanelerde tecrit yerleri vardır. Oraya konan kimse yalnızlık sıkıntısını çeker.
İnsan topluluk içinde kişiliğini koruyacak şekilde yaratılmıştır. Kalabalıkta sıkılır, yalnız kalmak ister. Yalnız kalınca da sıkılır, bu sefer kalabalık ister.
İnsan başkaları ile beraber olunca beyin dalgaları ile iletişim olur ve ortak ruh ortaya çıkar. Kimyada nasıl ayrı ayrı iki madde birleşince ortak özelliklerini kaybedip bambaşka cisim olursa, insanlar da bir araya gelince kişiliklerini değiştirerek ortak kişilik oluştururlar. Nasıl kimyada atomlar ayrı dengede iseler insanlar da öyledir.
Cehennemde tecrit cezası verilmiş olur.
مُقَرَّنِينَ
MuQarRaNIyNa (MüFagGaLIyNa)
“Mukarreninolarak”
Tecritte tek başına bırakılma vardır. Bir de bir odada on kişi bırakmak vardır. Bir odada çok kişiyi birlikte bulundurmak zulümdür, insan özgür olmak ister.
قَرْن boynuz demektir. Boynuzda her yılın çizgileri oluşur. Hayvanın kaç yaşında olduğu onunla bilinir.
ق kuvvettir, ر tekrardır, ن ise belirsizliktir.
قَرْن nesil demektir. Türkçedeki “karın” ve “karındaş” kelimeleri ile yakınlığı vardır. Burada bağlanmış anlamındadır. ضَيِّقolarak mekâna konuyor ve kelepçeleniyor.
Yirminci yüzyılın cezaları cehennem cezalarına çok benzemektedir.
Anayasalar işkence yasaktır der de çeşitli işkence sistemleri belirlenmiştir.
Kur’an ahiretteki cezaları bildirmektedir.
دَعَوْا هُنَالِكَ
DaGaV HuNAvLıKa (FaGaLUv HuNAvLiKa)
“Orada dua ederler”
“Dua” iki eli yukarıya açıp gel anlamında işaret verme durumdur. Mısır şekil yazılarında gel anlamındadır. Allah’a dua ederken el açma buradan gelmiştir.
Burada sıkılınca dua etmeye başlarlar.
İnsan Allah’ın halifesidir.
İnsan darda kalınca Allah’ın halifesi olan insanları yardıma çağırır.
ثُبُورًا (13)
ÇuBUvRan (FuGUvLan)
“Sübür olarak.”
ثَبَرَة irin demektir. ثَبِرَ yarayı açıp irini çıkarmak, ثُبُور yara açılırken kişinin refleksle çıkardığı ses demektir.
تِبْر saman demektir. ت‘nin ث‘ye dönüşmesi ile ثَبَرَ olmuş ve dağılmak ve toz olmak anlamı kazanmıştır. ثُبُور ifadesini Araplar ‘canından bezip ölüm istemek’ anlamında kullanmaktadırlar.
ثبر Kur’an’da 5, ثمن 19 defa geçer. Toplam 24 (23*3) eder.
ث dağılmayı, ب geçidi, ر tekrarı ifade eder.
Türkçede ‘canından bezme’ tarifi vardır, insanları intihara götüren duygudur. Ne kadar bedeni acı duyarlarsa duysunlar, insanlar intihara çok az yönelirler, ‘ölsem de kurtulsam’ diyenler çok azdır. Ruhi sıkıntılar intiharların sebepleridir. Ahirette intihar yoktur, ölüm yoktur ama intihar etmeyi isteyenler olacaktır.
YORUM
Bütün ilahi kitapların birleştiği iki husus vardır.
Biri, kâinatın mahlûk olduğu hususunda bütün dinlerde görüş birliği vardır. Hiçbiri kâinatın hep var olduğunu ve var olacağını ileri sürmemektedir. Bütün dinler halikın bir olduğunda ittifak halindedirler. Şirk vardır ama tanrısızlık inancı nadiren felsefede görülür.
Dinlerin ittifak ettikleri diğer husus da insanın sorumlu olduğudur. Öldükten sonra veya bu dünyada insanlar hesap verecekleri hususlarda da görüş birliği vardır. Bunu fiilen ya da fikren savunan insanlar çoktur.
Kur’an imanı iki esasa dayandırır; Allah ve ahiret. Bu dünyada adalet yoktur. Savaşta zalimler öldüğü gibi müminler de ölmektedir. Allah kimseye zulmetmez, bir iyiliğe karşı on sevap yazar, kötülüğe karşı sadece bir karşılık yazar, kimini de affeder. Kur’an’ın baştan sonuna kadar savunduğu budur.
Allah ve ahirete inanan cennettedir. Allah dediğimizde, kâinat yaratılmıştır ve bunun yaratıcısı vardır. Ahirette Allah adildir ve bu dünyada adalet yoktur. Ahiretsiz Allah’ı düşünmek, O’nu zalim beceriksiz biri olarak görmek olur. Ben hasta oluyorsam Allah’ın sağlıklı yaşatması anlamına gelir. Oysa ölüm genetiktir yani her şeyin eceli vardır. Ecel bilinçli ve isteklidir. Beceriksizlikten oluşan bir şey değildir. Yaşlanma da böyledir. Zamanın eskitmesi değildir. Kromozomlardaki gen ile yaş ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayıdır ki kemiklerdeki genlerin tahlili ile insanın yaşı tespit edilmektedir.
Kur’an insanlardan akılları ermese ve bu sebeple Allah’a ve ahirete inanmasalar bile, fasık ve zalim olmamak şartı ile inanmayanlar cezalanmamaktadır. Bilmediğim için inanmıyorum, fısk ve zulme uzak duracağım diyorsa cezalandırılmamaktadır.
Hepimiz er veya geç öleceğiz. Kenan Evren’e ölmekten korkuyor musunuz diye sordular. Nasılsa öleceğim, neden korkayım diyor. Evet, korku tedbir almak içindir, kendini korumak içindir. Koruma gücünüz bittiği zaman korku da sona erer.
Kooperatifi şeriatla idare ediyorsun diye savcı beni Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne sevk etti. Cezası sekiz sene idi. Artık hapishaneye gireceğimi ve dört sene orada kalacağımı kabullendim. Korku benden gitti. Yarbay hâkimin karşısına çıktım. Son derece cesur oldum. Hapishanede ölmeyi kabullendim ve orada nasıl yaşayacağıma dair planlar yaptım. Zihnen hapishaneye taşındım bile. Artık çok cesur olmuştum. Hâkim sordukça ben devleti itham etmeye başladım. Biz rüşvet vermiyoruz, vergi kaçırmıyoruz, hile yapmıyoruz, devletimize sadığız. Sizin bizi desteklemeniz gerekirken bize saldırıyorsunuz dedim, hem de bağıra bağıra. Asker hâkim takipsizlik kararı verdi.
Nasılsa öleceğiz. Neden korkuyoruz. Dünyada sıkıntı çekersek, ahirette mükâfatını görürüz. Biz bize düşeni yapacağız. Sonrası Allah’ın takdirine bağlıdır. Korkmayacağız, tasa çekmeyeceğiz. Kimseye karşı kinimiz ve düşmanlığımız yoktur.
On bin ortaklı AR-GE merkezini kurma çalışmalarını başlattık. Bir hareketlenme var ama bizim düşündüğümüz gibi değil. Herkes bağımsız ortaklık sistemini oluşturmaktadır. Bize katılmıyorlar ama parça parça ortaklığa doğru adımlar atılıyor.
Bu ayetleri okuyarak kendimizi korumalıyız.
Öz Türkçe ile:
“Ondan dar bir yere kelepçelenmiş olarak atıldıklarında orada inleyerek çağırırlar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ondan dayyık bir mekana mukarrenin olarak ilga edildiklerinde orada subureni dua ettiler.”
Va EiÜAv EuLQUv MiNHAv MaKANan WayYıQan MuQarRaNIyNa DaGaV HuNAvLıKa ÇuBUvRan
وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا (13)
***
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ
LAv TaDGUv eLYaVMa (LAv TaFGaLUv eLFaGLa)
“Bu yevm dua etmeyin”
Bugün dua etmeyin.
İnsan anne rahmine düşüp döllendikten ve rahme yapıştıktan sonra hak sahibi olur. Doğduğu andan itibaren sorumlu da olmuş olur, alacaklı ve borçlu olur. Öldüğünde artık bir hak sahibi olmaz. Mirasın taksimi ile borçlu olma ehliyeti de sona erer. Dünyadaki hesap böyle kapanır. Ahirette ise sadakayı cariye denen bir müessese vardır. Bunlar kendisinden sonra da devam eder. Bunlardan biri iyi evlat yetiştirmek, zürriyetin duasını almaktır.
ثُبُورًا وَاحِدًا
ÇuBUvRan VAXıDan (FuGUvLan FAvGıLan)
“Vahid sübur”
“Bir defa sübur etmeyin çokça sübur edin” denmektedir. Sadece çokça sübur edin denseydi manayı ifade ederdi, bir defa sübur etmeyin diyor, önceki süburu nehy ediyor. Tek ayakkabı alma çift ayakkabı al yani bir şeyin parçasını alma yeterli değildir. Tek süburun işe yaramayacağını, çok sübur etmemiz gerektiğini söylemektedir. Arada “Ve” harfi getirerek sübur edecekseniz, çok sübur ediniz diyor.
وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا (14)
Va uDGUv ÇuBUvRan KaÇIyRan (Va uFGuLUv FuGUvLan FaGIyLan)
“Ve kesir süburu dua ediniz.”
Nefy veya nehiyden sonra gelen emir sigası vücubu değil ibahayı ifade eder. Bir sübürden nehy olundunuz ama kesir sübürde serbestsiniz demektir.
يُقَالُلَهُمْ denmemiş de sadece söylenmiş olmaktadır. Onlara değil de Allah kendi kendisine bir defa sübur etmeyin, isterseniz çok defa edin, azabınız değişmeyecektir manası verilebileceği gibi Allah ancak çok sübürden sonra dualarını kabul eder demektir.
Biz de bir şeyi yapmaya kalkıştığımızda Allah’a dua etmiş oluyoruz, ne kadar çok gayret edersek sonuç o kadar gerçekleşir. Bunu yapacaktım ama şöyle oldu derseniz bu makbul değildir. Batılı birinin bir eseri var, ihtiyarlığın 52 mazereti diye. Şu olsaydı şunu yapardım, şu olsaydı şunu yapardım demeden yola koyulacaksın. Belki imkânsız bir şey istiyorsun, hayat suyunu arıyorsun, sünnetullaha aykırı olduğu için Allah o çabana cevap vermez ama Allah o çabayı başka şeylerle değerlendirir. Boşa vakit harcamayacaksın. Allah hiçbir ameli zayi etmez.
YORUM
Bugün insanlık Allah’ı unutmuştur. Allah Kur’an’da her anında Allah’la beraber olacaksın diyor, böyle emrediyor. Her hareketini Kur’an’a danışacak ona göre amel edeceksin.
Iraklı Kasım Süleymani savaş dışı suçsuz insanları öldürdü mü? İlkokul mezunu cumhurbaşkanı yapılacakmış! Suriye ve Irak’ta suçsuz insanları öldürmekte yani terör işlemektedir. Devlet ile eşkıya arasındaki fark budur. Devlet yargı kararlarını uygular, eşkıya ise kendisi yargılar. Trump eşkıyalık yapmıştır; bizi vuracaktı, biz önce davrandık diyor!
Bunun için önce yargıya gidilir. Gerçekten Süleymani’nin eşkıyalıkla ABD askerlerini vuracak mı diye bu hakemlerin atadığı soruşturmacılar tespit ederler. Böyle ise Trump kısastan kurtulur. Eğer karar infazdan önce alınmışsa, o zaman Trump hiçbir yönüyle sorumlu değildir. Karar infazdan sonra alınmışsa, fail biliniyorsa failin akılesi fail diyeti, bilinmiyorsa müsebbip diyeti öder.
Türkiye şimdi ne yapacağını şaşırmış beklemektedir. İran da karşılık vereceğim diyor. Eşkıyalığı yapan Trump ve yandaşları. ABD halkının günahı nedir? İran mukabele etmeyecek, hakemlere gidecek. Hakem seçmezse, hakemi karşı tarafın hakemi seçecektir.
Hakemler savaşa izin verirse o zaman füzeleri gönderebilir. 80 ABD askeri öldü haberi yayımlandı ama doğrulanmadı. Kim öldü? Süleymani’yi öldüren seksen kişi mi? Hayır! Ekmek bulamadığı için paralı askerlik yapan masum kişiler öldü.
Bugünkü mantık budur. İran veya Türkiye de böyle yapıyor. Bizi korkutan budur.
Türkiye uluslararası siyasette hakemlerden oluşan yargı sistemini kabul etmelidir. Dünyaya da bunu tebliğ etmelidir. Aksi halde ‘Sosyal Tufan’ kapıda…
Öz Türkçe ile:
“Bugün inleyerek bir kez çağırmayın. İnleyerek çok kez çağırın.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Bu yevm vahit süburu dua etmeyin, kesir süburu dua edin.”
LAv TaDGUv eLYaVMa ÇuBUvRan VAXıDan Va uDGUv ÇuBUvRan KaÇIyRan
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا (14)
***
قُلْ
QuL (uFGuL)
“Kavl et”
قُلْ bu surede iki defa geçmektedir, ikisinde de inanmayan kimselere hitaptır.
Birincisinde, Kur’an’ın kim tarafından indirildiğini onlara söylüyoruz.
İkincisinde ise onlara yahut tüm insanlara yahut müminlere söyle. Cennete inanmıyorlar ki söyleyelim. Ama biz birbirimize söylüyoruz. Ona göre hamd ediyoruz. Ona göre ameli salih işliyoruz.
Söyleyen kim? Müminler birbirlerine söylemektedirler. Arapçada birinci şahıs emir sıygası emir için değil ilzam (gereklilik) içindir.
أَذَلِكَ خَيْرٌ
Ea ÜAvLıKa PaYRun (Ea ÜAvLiKa FaGLun)
“Bu mu hayırdır?”
Buradaki ismi işaret mekânı dayyıka gitmektedir yani cehenneme gitmektedir, tecride gitmektedir.
خَيْر kazançlı varlıktır. Dükkân alıyorsunuz, onu kiraya veriyorsunuz, bir daha emek vermeden size gelir gelir. Ahirette böyle olacak, dünyada yaptığınız salih amel karşılığı cennette işyerleri olacak ve biz orada çalışmadan yaşayacağız.
İnsanlık uygarlaşıyor yani gün/saat çoğalıyor. Yeryüzü sınırlı olduğu için nüfustaki çoğalma azalıyor. Nüfus hiç artmadığı zaman Avrupa böyledir, azalma vardır. Ahiret hayatına varmış olacağız, orada nüfus artmayacak. Gün/saat de yeter seviyede olacak. Dolayısıyla yeni işyerine gerek kalmayacak yeni yatırımlar olmayacaktır. Ona doğru gidilmektedir.
أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ
EaM CanNaTu eLPuLDı (EaM FaGLaTu eLFuGLı)
“Yoksa huldun cenneti mi?”
جَنَّة sera demektir.
Seranın manası şudur. Suyunu, sıcaklığını, içindeki maddeleri ayarlıyorsunuz, istenmeyen maddeleri topraktan ayıklıyorsunuz, verimli bir üretim elde ediyorsunuz.
خُلْد sürekli demektir yani mevsimlere göre değil de istediğimiz zamanlarda verim veren demektir.
Üçüncü binyıl arsaları 10 dönüm değil de 15 dönüm olacaktır. Bugünkü projeler o zaman yetmeyecek, yeni projeler yapılacaktır.
الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ
elLaTIy VuGıDa eLMutTaQUvNa (elLaTIy EyFGıLA eLMuFGaLUvNa)
“Muttakilere vaat olunan”
“İttika etmek” demek şeriat kulübesine girmek demektir. İnsanlar özgürdür ama şeriat içinde özgürdür. İlk insanlar birbirlerini tanıyan kimselerden oluşuyordu. Sevgi onları birleştirmişti. Kentler büyüyünce birbirini tanımayan halk bir arada yaşamaya başladı. Sevgi ortadan kalktı. Onun yerine korku insanları birleştirdi. Sonra ayrı ayrı üretim yetersiz olunca çıkar paralelliği insanları bir araya getirdi. Şimdi yeni döneme giriliyor. İnsanlar tek başına yeterli bilgiye sahip değildir. Bilgileri paylaşmak için bir araya geldiler. İşte bu birliktelik topluluğun varlığını oluşturmaktadır.
Bu kurallara uyan kimseler muttakidir.
Küfretmiş olan kimselerden ve zalimlerden bahsetti. Ona karşılık şimdi de muttakilere vadediyor. الْمُقْسِطُونَ demiyor, الْمُؤْمِنُونَ demiyorالْمُتَّقُونَ diyor. Bugün zulüm şeriatı vardır. Halk şeriata uyup ittika edemiyor. Ancak Kur’an şeriatında ittika edilebilir. Sonra bizim görevimiz mevcut zulüm şeriatına ittika etme değildir. Hicret edip kendimize Kur’an şeriatını kurarsak ittika etmiş oluruz.
Bu çağın muttakileri semt kooperatiflerini kurup oraya hicret edenlerdir.
Emin Saraç, Mahmut Toptaş, Cevat Akşit, Hayrettin Karaman, Süleyman Ateş bu konuları iyi bilirler, devreye girmeliler. Bunlar Akevler’in dostları olan yaşlı akillerdir. Halkın bunlara saygıları vardır. Bu saygıyı değerlendirip kullanmalıdırlar. Bunların e-postaları olmalı, bu seminer notları onlara gönderilmeli, onlardan hatalarımızın tashihi istenmeli ve katkıda bulunmalarının onlara farz olduğunu hatırlatmalıyız.
كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً
KAvNaT LaHuM CaÜAvEan (FaGaLaT LaHuM FaGAvLan)
“Onlar için ceza kevn etmiştir.”
جَزَاء kelimesi karşılık demektir. Kötülüğe karşı kötülük, iyiliğe karşı iyilik. Fıkıhçılar ukubatı ceza olarak kullanmaktadırlar.
جزء bir şeyin parçası, bozulmadan bütünden ayrılıp konabilen şey demektir.
جزي eski parçanın yerine konan yeni parça demektir.
جَزَاءbir şey karşılığı verilendir. Yerini tutan şeye denir. Sonra zimmilerden alınan verginin adı olmuştur. جَزَاء bir fiile karşı uygulanan kötülük veya iyiliktir. Sonraları kötülere daha çok kullanılmıştır.
ج bir araya gelmedir. ز zamanda titreşimdir. ي kolaylıktır.
وَمَصِيرًا (15)
Va MaÖIyRan (Va FaGIyLan)
“Ve masir”
İnsanlar cennette başka yapıya dönüşecekler, ölümsüz olacaklar, üç boyutlu uzayda değil dört boyutluda yaşayacaklardır. Entropi büyümeyecek, dalgalanarak dengede kalacak. Pil nasıl şarj ve deşarj oluyorsa, ahirette de kâinat şarj ve deşarj olacaktır. Bugün kâinat şarjlı olan pil şeklindedir. Bitince ömrü sona erecek ve atılacaktır. Ahirette ise pili bitince kainat yeniden şarj edilecektir.مَصِيرًا’in manası budur.
YORUM
Surede yalnız zalimlerden ve kâfirlerden bahsetti. Şimdi muttakilerden bahsetmektedir. İlk peygambersiz Hak uygarlığı söz konusu olduğu için ve insanlık faizli işçilik sisteminden yeni peygamber gönderilmeksizin, kendi iradeleri ile ortaklık sistemine geçecekleri için onların hallerinden bahsetmektedir. Burada ise çok az rolleri olacak müminleri zikretmektedir.
İnsanlık dar günler görecek, sıkıntılı günler görecek ve Kur’an’ın ortaklık düzenini er veya geç öğrenecektir. Ortaklık düzenine hemen geçilmeyecektir. Mağlup olan ülkeler halk olarak ortaklık düzenine geçecekler ve galip devletler seviyesine yükseleceklerdir. Japonya ve Almanya bunun örneğidir, İkinci Cihan Savaşı’nda mağlup oldular ve Batı’ya teslim oldular. Batı onların topluluklarını dağıtmadı, kendisine ırgat olarak kullandı. Ordusu olmayan bu yenilmiş devletler ekonomide büyük başarılar elde ettiler, çünkü bilgileri vardı.
Ortaklık düzenini öğrenen topluluklar ortaklığı uygulayarak dünyaya bilgileri ile hâkim olacaktırlar.
Acı tarafı, Kur’an’ın ortaklık düzenine çalışan Akevler’den başka hiçbir cemaatin bulunmaması. Bütün perişan halimize rağmen çağın melei bizleriz. Allah’a hamd edip çalışmalarımızı biraz daha derinleştirmeliyiz.
Bu yazdıklarımı yanlış buluyorsanız yorumlarda yazın ve açıklayın, doğru buluyorsanız yazınızla ve gücünüzle Yalova ar-ge ortaklığına katılınız. Bir gün gelecek içinize katılma arzusu doğacak ve fevç fevç burada olacaksınız. Şimdi çekingen duranlar yarın aktif olacaklardır. Özellikle dergi yazarları azaldı. Ben hala Ergün Diler’in yazıları ile Ocak Medya yazarlarını okuyorum. Bir gün yeniden yazmaya başlayacağım inşallah. Ama eski yazarlarımız artık uyansınlar. Yazmaya başlayalım. Yalova’da inşaata başlarsak yazılı hale de gelebiliriz. İstiharemiz var, 30 yazara çıkmalı. 3 yazara indi. Geri döner inşallah 30 yazara çıkar.
Öz Türkçe ile:
“De ki ‘O mu daha iyidir yoksa korunanlara söz verilen kalıcılığın bağı mı?” Onlara karşılık ve dönüşüm olmuştur.”
Kur’an kelimeleri ile:
“‘O mu hayrdır yoksa muttakilerin vaad olunduğu huldun cenneti mi?’ diye kavlet. Onlara ceza ve masir kevn etmiştir.”
QuL Ea ÜAvLıKa PaYRun EaM CanNaTu eLPuLDı elLaTIy VuGıDa eLMutTaQUvNa KAvNaT LaHuM CaÜAvEan Va MaÖIyRan
قُلْ أَذَلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا (15)
***
لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ
LaHuM FIyHAv MAv YaŞAyUvNa (LaHuM FIyHAv MAv YaFGaLUvNa)
“Onlar için orada meşiet ettikleri vardır”
Canlıların çeşitli ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlar giderilmezse canlı varlığını sürdüremez. Canlıya ihtiyaçlarını bildiren duyguya şehvet veya iştah denmektedir. İhtiyaçları iştihaya göre tercih ettiği işlemlerini yapar. Diğer canlıların kendi yararlarını gidermeyen şeylere karşı iştihaları olmaz.
İnsan, özgürlüğünü koruyarak topluluğun ferdi olduğundan dolayı, bazen topluluk için zararlı olan şeylere de iştihası olur.
Cennette insan gereksiz şeylere ihtiyaç duymayacaktır. Ölüm olmadığı için yeni insan doğmayacaktır. Dolayısıyla cinsi arzu duymayacaktır. Eşler birbirine arkadaş olacaklardır. Bir insanın nasıl iki çocuğu olursa ve bunda bir sakınca yoksa cennette de çok eşlilik böyle olacaktır.
خَالِدِينَ
PAvLiDIyNa (FAvGıLIyNa)
“Halid olarak”
خَالِدِينَ haldir. فِيهَا mahzuftur. لَهُمْ فِيهَاgeçtiği için burada zikredilmemiştir. فِيهَاخَالِدِينَ derken فِيهَاtakdim edilir. Hâl’in üzerine فِيهَاtakdim edilir mi? Tartışın...
جَنَّةُالْخُلْدِ dendiğine göre burada tekrar خَالِدِينَ getirilmesi, halidliğin üzerine vurgu yapmaktır. Bu surede أَبَدًا kelimesi hiç geçmemektedir. خَالِدِينَ kelimesi de yalnız cennetlikler için geçmemektedir. Sekiz yerde cennettekiler için, üç yerde cehennemdekiler için de geçmekte ancak tevbe edenler istisna edilmektedir.
Zalimler dayyik mekânda kelepçelenecekler. Muttakiler ise cennetten ayrılmak istemeyeceklerdir. Allah abes olarak hiçbir şey var etmemiştir. İnsanları, melekleri, cinleri, ruhları O’na muhatap olsunlar diye var etti. Ahirette de insanlar abes olmayacaklar, Rableriyle kelam edecek ve daha ileri işler yapacaklardır.
كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا
KAvNa GaLAy RabBiKa VaGDan (FaGaLa GaLAy FaGLıKa FaGLan)
“Rabbinin üzerine va’d oldu.”
وَاعِد yağmur bulutu demektir. Yağmur yağmadan önce bulutlar kararmakta, yağmur yağacağını haber vermektedir. “Va’d etmek” yapacağı bir iyiliği bildirmek, söz vermektedir. Yapacağı bir kötülüğü bildirmeye ise وَعِيد denir.
Kur’an’da وعد 151, وعظ25 defa geçmektedir. 176 (24*11) eder.
و birliği, ع etkiyi, د çevreyi ifade eder.
Allah vadettim demiyor, Senin Rabbine diyor. Kur’an’da “Sana” diye hitap ettiği zaman Kur’an okuyorken sana hitap etmiş olur. Karine varsa müslimlere hitap eder, karine varsa müminlere hitap eder. Karine varsa âlimlere hitap eder. Karine varsa başkanlara hitap eder. Karine varsa Kur’an’ı Cebrail’den dinleyene yani Peygamber Muhammed’e hitap eder.
Muttakiler bir kitabı okumaya başladıkları zaman muhtevası hakkında peşin fikirli değildirler, hak ne ise onu öğrenmek için hareket ederler.
Burada muttaki olan herkese hitap vardır.
Topluluğa uyumlu olma zorunluluğu varsa كُمْ der. Sadece onu ilgilendiriyorsa كَ der. Burada bilgi verdiği için kişiyi ilgilendirir, bundan dolayı كَ(رَبِّكَ) gelmiştir.
Rab muttakilere vadetmiştir. Biz bu kitabı Allah’ın sözü olarak kabul ederek okuyoruz. Muttakiyiz. Biz babalarımız inandı diye inanmıyoruz, kendi araştırmamız sonucunda inanıyoruz. Muttakiyiz, cennette olacağız.
مَسْئُولًا
MaSEUvLan (MaFGUvLan)
“Mesul”
Mesul va’d Allah’adır.
مَسْئُولًا sorumlu anlamına geldiği gibi kendisinden sorulabilen yahut istenilen anlamına gelir.
Allah layuseldir (لَايُسْأَلْ), sorumlu olmaz. Vadettiğin nerede diye sorulabilir. Faallunlimayuriddir (فَعَّالٌلِمَايُرِيدُ), layüseldir (لَايُسْأَلْ). Ancak niçin verdiği bir sözden rücu etsin. Rücu etmeye gücü yoktur denemez ama O gücünü neden abes bir şekilde kullansın.
Sünnetullahta tebdil yoktur. Bu demek değildir ki istese de değiştiremez. Yapmamak başkadır, yapamamak başkadır. Allah değiştiremez değildir, değiştirmezdir.
YORUM
Allah’ın bizden istediği ittikadır, şeriat hükümlerine uymaktır.
Kur’an iki türlü insan tarif eder.
a) Kolayı zor, zoru kolay gören insanlar. Ortaklık sistemi işçilikten çok daha kolay ve basittir ama insanlara işçilik kolay gelir. Bir türlü ortaklık sistemine gelmezler.
b) İkinci grup ise kolayı kolay, zoru zor görürler. Onlar o andaki görünüşe bakmazlar, geleceklerini düşünürler, acil olanı değil ecelli olanı isterler.
Bugün insanlar biriktirme arzusunu kaybetmişlerdir, biriktirip neye yarayacak derler.
İzmir’deki ortaklarımıza arsa verdim. Para veremedim. Şiddetle karşı çıktılar. O zaman ayrılın dedim, çok az ayrılan oldu. Onlara bulduğumu verdim. Ayrılıp gidenler birkaç kuruş fazla buldular gittiler. Ayrılanların ise şu anda bir şeyleri yoktur.
Allah bize vadetmiştir. Çalışan ortaklarımızda hala cahiliye dönemi mevcut. Birbirleri ile konuşmayanlar var, arkalarında namaz kılmayanlar var. Bunlara tavsiye ediyorum. Hakemlere gitsinler. Hakem kararlarına uysunlar. İttika etsinler. Allah’ın muttakiler için hazırladığı cennete beraber gidelim.
Öz Türkçe ile:
“Onlar için orada kalıcı olarak istedikleri vardır. Yetiştiricinin sorumluluğunda verilen bir söz vardır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onlara orada halidler olarak meşiet ettikleri vardır. Rabbinin üzerine mesul va’d vardır.”
LaHuM FIyHAv MAv YaŞAyUvNa PAvLiDIyNa KAvNa GaLAy RabBiKa VaGDan MaSEUvLan
لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْئُولًا (16)
İstanbul; 08 ŞUBAT 2020
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
resatnurierol@gmail.com
www.akevler.org (0532) 246 68 92