Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020
4349 Okunma, 5 Yorum

ŞUARA SÛRESİ- 15. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (192) نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ (193) عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ (194) بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ (195) وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ (196) أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ (197) وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ (198) فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ (199) كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (200) لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (201) فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (202)

 

***

وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (192)

“Ve o, alemlerin Rabbinin tenzilidir.”

مَنْزِل konaklama yeri demektir. Yolculuk yapılırken her bir günlük mesafe için bir veya iki konaklama yeri yapılır ve oraya yerleşilir. Bu yerler genellikle suların bulunduğu, daha çok düz yerler olur. نَزَلَ “konmak” anlamında olduğu gibi inmek anlamında da kullanılır. إِنْزَال if’al babıdır. İndirmek veya kondurmak yani bir yere koymak anlamındadır. Türkçede indirmek, yukarıdan aşağı anlamı taşısa da Arapçada daha çok, bir şeyi bir yere yerleştirmek veya yerleşmek anlamına gelir. İnsanların yararlanabilmeleri haline getirilmesine de inzal denir. “Demiri inzal ettik” (وَأَنْزَلْنَاالْحَدِيدَHadid 57/25) ifadesi kullanılır. Yani “demiri yeryüzünde insanların yararlanmaları için var ettik” demek anlamına gelmiş olur.

Kur’an’da نزل 293, نسر 1 defa geçer. Toplam 294 (2*3*72) eder.

ن bitişi, زzamanda diziyi, ل başlangıcı ifade eder. Konaklamaları anlatır.

 

1. إِنَّهُ‘daki zamir nereye gider?

- Sure “Bunlar mübin kitabın ayetleridir” diye başlamıştır. Birinci Kur’an uygarlığı ile Musa, İbrahim ve Nuh uygarlıklarını anlatmış, şimdi buradaki وَ harfi ile başa dönmüş, mübin kitaba zamir göndermiştir. Böylece uygarlıkları peygamberli uygarlıklar ile yeni peygamber gönderilmeksizin kurulacak uygarlıklar diye ikiye ayırmıştır. Bundan sonra yeni bir peygamber gönderilmeksizin kurulacak olan uygarlıklar anlatılacaktır. Peygamberli uygarlıkları anlatmaya son nebinin halini anlatmakla başlamıştır. Yeni bir peygamber gelmeksizin oluşacak olan uygarlıklar ise Kur’an’a dayanacaktır, işte onu anlatmakla devam etmektedir.

 

2. Neden لَإِنْزَالُ demeyip de لَتَنْزِيلُifadesini kullanır?

- Kur’an lafzı ile bir defa inmiştir, manası ile her bin yılda bir inzal olur. Manası ile inzal içtihat ve icmalar ile her bin yılda bir yeniden yorumlanır. Yeni icmalarla yeni uygarlıklar kurulur.

 

3. “Âlemlerin Rabbinin tenzili” deniyor, neden?

- Kur’an yalnız Müslümanların kitabı değildir; diğer bütün dinlerin hatta dinsizlerin de kitabıdır. Kişi Allah’a inanmayabilir, Kur’an’ın tek bir Allah’ın sözü olduğuna inanmayabilir ama Kur’an’ı da filozoflardan veya tarihte yer almış uygulayıcılığı da olan birinin sözü olarak kabul ederek ondan yararlanabilir. Örneğin bir zamanlar bizimle irtibatta olan Hong Kong ekolü böyle bir ekoldür.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve o, herkesin Yetiştiricisinin kondurmasıdır.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve o, alemlerin Rabbinin tenzilidir.”

وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (192)

 

***

نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ (193)

“Emin Ruh onunla nüzul etmiştir.”

 

1. بِ ile tadiye edildiğine göre بِharfi cerinin özelliği nedir?

- İf’al veya Tef’il babının faili inen değil indirendir yani Allah’tır. Oysa نَزَلَ‘nin faili bizzat taşıyandır, inendir. Kural olarak bu farkı belirlememiz gerekir. بِ ile tadiyede fiili başkası adına yapan fail vardır. İf’al ve Tef’il’de ise yapan değil yaptıran vardır.

 

2. الرُّوحُ kelimesinin ilk manası ve etimolojisi nedir?

- رَيْحَان bir çiçeğin adıdır, kokusu olan bir çiçektir. Rüzgârla kokusu alındığı için rüzgârın adı olmuştur. Rüzgâr yani رِيح güç demektir.

 

3.  رُوح kelimesi ise sonraları bedenin tamamlayıcısı olarak kullanılmaya başlanır. İnceleyiniz.

- Kâinatın yapısı mekân, zaman, madde ve enerji olarak dört öğeden; şuurlu varlıklar ise melek, cin, insan ve ruh olmak dört bileşenden oluşur. İnsanın bedeni yapısı ile ruhun yapısında benzerlik bulunur. Her ikisi de ışık hızından uzak hızlarda yaşarlar. Kendi hızları ile dalgalarının hızları çarpımı ışık hızının karesine eşittir.

c2=u*v eşitliği vardır, u dalga hızıdır, v kendi hızıdır.

Ruhta kendi hızı dalgasının hızından çok büyüktür, insanda kendi hızı dalgasının hızından çok küçüktür. İnsanın gölgesi dalgasıdır. Uzayımızın öbür yarım küresine düşer. Bunları tam anlayabilmeniz için çok boyutlu küresel geometriyi bilmeniz gerekir.

 

4. Ruh ile Melek arasında ne fark vardır? Cebrail ruh mudur?

- Melek ile cin ışık hızına yakın hareket ederler. Cin bizim taraftadır, kendi hızı büyüktür. Melek ruh tarafındadır kendi hızı küçüktür, ışık hızına daha yakındır. Cebrail melek değil ruhtur.

 

5. Ruhun insan ruhundan ne farkı vardır?

- İnsan ruhu küçük hızlı varlıkla birleşmiştir. Büyük hızlı olan ruh küçük hızlı olan bedende hapsolmuştur. “Ruhumdan nefhettim” demek ruhun bedende faaliyet göstermesi demektir. İnsan yalnız ruhtan ibaret olmadığı gibi yalnız bedenden de ibaret değildir. İnsan ruh ve bedenin çarpımından ibarettir. Bedensiz ruh, ruhsuz beden insan değildir. Dolayısıyla uykuda olan ile ölü olan insan değildir. Usulde ve fıkıhta bunun için rüyada hitap olmaz ve rüya delil olmaz. İnsan hayatına yön veren sadık rüyalar bile mahkemede delil olarak sunulamaz.

 

Öz Türkçe ile:

“Güvenli tin onunla konmuştur.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Emin Ruh onunla nüzul etmiştir.”

نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ (193)

 

***

عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ (194)

“Münzirlerden olasın diye senin kalbine (inzal etti.)”

1. عَلَىقَلْبِكَdediği halde إِلَىقَلْبِكَdememiştir. Neden?

- قَلْبinsanın beynidir. Beyin bilgisayardır. Kur’an kelimelere dönüşmüş ve insanın beynine yerleştirilmiştir. Artık ruhlar âleminden çıkıp beden âlemine intikal etmiştir. Allah’ın kelamı ses ve harflerden oluşmaz. Onu bizim idrak etmemiz mümkün olmadığı için Cebrail tarafından ses ve harflere dönüştürülmüş, sonra insan beynindeki kelimeler ile anlaşılabilir hale gelmiştir. Artık biz onu idrak edebiliyoruz. Beyin bilinçli değildir. İnzal ona değildir. Sonra insanın ruhu onu oradan okur. İnzal insanın beynine değil ruhunadır ama beyin aracılığı iledir. أَنْزَلَإِلَيْكَder. نَزَلَ بِهِ ise burada عَلَىقَلْبِكَ ile gelir.

 

2. Buradaki كَ(قَلْبِكَ) kimdir?

- Kur’an’daki كَ harfi insana, mümine, imama ve resule gider. Kur’an Muhammed’in beynine inzal olunmuştur. Sonra sahabelerin beynine geçmiştir. Şimdi de bizim beyinlerimizdedir. O halde buradaki كَ‘ye bütün anlamları ayrı ayrı verebiliriz, buna göre ayetin tefsiri farklı olur. كَ‘ye farklı manalar vererek bu ayeti açıklama tamamen bir tez konusudur.

 

3. Kalb/ قَلْب nedir?

- قَلْب merkezdir, semttir. Beyin bir nevi bilgisayar kartıdır. Kan dolaşımı merkezidir. Garajdır. Pompadır. Devlet merkezidir. Kur’an’da قُلُوبُكُمَا(Tahrim 66/4) ifadesiyle ikiden fazla kalp iki kişiye izafe edildiğine göre insanda birden fazla kalp olup buradaki kalp baştaki kalptir.

 

4. Buradaki لِ(لِتَكُونَ) neyin Lam’ıdır?

- Ta’lil Lam’ıdır. Niçin Kur’an insan beynine yerleştirilmiştir. Niçin bununla önce peygamber, sonra sahabe, sonra da biz ortaklık düzeninde çalışanların beynine yerleştirilmiştir? Onun hikmetini anlatmak için لِ getirilmiştir.

 

5. Neden لِيَكُونَdeğil de لِتَكُونَgelmiştir?

- Çünkü her insan Kur’an’ı anlamada ve anlatmada özgürdür. Bu sebepledir ki bizim kimseyi zorlama yetkimiz yoktur, olamaz. Bugünün mü’min kadınları Kur’an’ın çok evlilik hükümlerini duymazlar; duymak bile istemezler. Bu durum bana göre küfürdür ama onlara göre küfür değildir. Dolayısıyla bizim onlara bir şey söyleme yetkimiz olmadığı gibi dayatma da yapamayız. Kur’an’ı herkes kendine göre anlar ve ona göre amel eder. Bunu böyle anlamazsak cennet bomboş kalır. Hardal tanesi kadar imanı olan kimse cennete gider, gidecektir. Her birimiz kendi içtihadımızdan sorumluyuz. Buradaki büyük rahmettir.

 

6. Buradaki مِنْ neyi ifade eder?

- Kişinin mensubiyetini ifade eder. Herkes kendi içtihadı ile hareket eder ama mü’minlerle beraber olur. Burası çok önemlidir. İçtihada göre hareket etmek demek ayrı ayrı hareket etmek demek değildir. Birlikte olurlar ama herkes kendi içtihadı ile hareket eder. Bir atölyede çalışırlar. İcma ile sabit olanlar onları birleştirir. Ayrılmazlar. Ferah ailesi Kur’an’ı kendi içtihat ve icmaları ile anlar, Hong Kong ekolü ile Dr. Mete Firidin de öyle anlar ama birlikteliğimiz korunur. Görüşlerimiz birbirinden farklı diye kesinlikle birbirimizden ayrılmamalıyız. İhtilaf meşru, i’tizal gayrimeşrudur. Bu مِنْ bunu ifade eder.

 

7. الْمُنْذِرِينَ kurallı çoğuldur, kimleri kastediyor?

- Müslimler vardır, Müminler vardır. Müslimler İslam’ı yaşayanlardır. Müminler İslam’ı tebliğ eden ve savunanlardır. Kur’an’dan önce Allah müminleri Cebrail’in tebliği ile oluştururken, Kur’an’dan sonra bu bitmiştir. Şimdi isteyen mü’min olur, Kur’an’ı öğrenmeye ve öğretmeye kendisini görevli görür, böylece mü’minler sınıfına girerler. Bu seminerleri okuyanlar böyle mü’minlerden olma yolunu seçmiş olurlar.

Bizim görevimiz aynı zamanda inzardır.

İnzar sadece haber vermedir, sadece duyurmadır, zorlama değildir, korkutma değildir.

Herkes herkesi uyarmakla görevlidir.

Kimse kimseyi zorlayamaz.

Uyarma ile zorlama arasındaki farkı kavrayamazsak ifrat ve/veya tefrite düşeriz.

Kimileri uyarmayı da meşru saymazlar. Kimileri zorlamayı da meşru sayarlar. Zaman zaman biz de bu dalalete düşeriz ya inzardan vazgeçer ya da ikraha gideriz. Birbirimiz için de bu böyledir.

 

Öz Türkçe ile:

“Uyarıcılardan olasın diye senin yüreğine (indirdi.)”

Kur’an kelimeleri ile:

“Münzirlerden olasın diye senin kalbine (inzal etti.)”

عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ (194)

 

***

بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ (195)

“Mübin a’rabi lisanıyla”

1. Lisan/لِسَان kelimesini irdeleyiniz.

- لِسَان dil demektir. Bütün canlılarda dil çiğneme aracıdır, avlanma aracıdır, insanlarda bir de kavrama aracıdır. Dişler parçalama aracıdır. İnsanda konuşma aracıdır. Lisan kelimesi aynı zamanda dil ile yapılan işlerin adıdır, konuşma şeklidir. ل başlangıcı, س mekânda diziyi, ن bitişi ifade eder. Konuşmaya başlarsınız. Mecliste konuşmanız biter. Cümleler birbirini takyid ve tahsis eder. İstisnalar, neshler hep geçerli olur.

 

2. لِسَانٍ neden nekredir?

              - Çok çeşit Arapça vardır. Kur’an Arapçası onlardan biridir. Kur’an Arapçası ile taşra Arapçaları arasındaki fark, Kur’an Arapçası ile Türkçe arasındaki fark gibidir. Taşra Arapçaları sıradan birer dildir. Kur’an Arapçası ise uygarlık dilidir, çağlar arası dildir. Tüm insanlığın dilidir. Bunun için nekre gelmiştir.

 

3. Lisan neden mübindir?

- Dünyada Kur’an Arapçası dışında kurallara göre yorumlanan dil yoktur. Kurallar Kur’an’la oluşmuştur. Kur’an kurallara göre yorumlandığı zaman bir düzen ortaya çıkar, ortaklık düzeni ortaya çıkar. Yeni düzen, yeni metne gerek kalmadan ortaya çıkar.

Kur’an yorumlanarak düzenler geliştirilmesi gerekirken, içtihat yasaklanmış ve/veya terk edilmiş, Kur’an yerine hevai hükümler getirilmiştir. Oysa Kur’an birbirini beyan eder. Aralarında tearuz vardır gibi görünür. Telif ettiğinizde düzen ortaya çıkar. Bir ayetle, bir sure ile düzen ortaya çıkmaz. Bundan dolayıdır ki Kur’an’ın bir ayetiyle amel edilmez, edilemez. Bütün Kur’an birden ele alınıp içtihat yapılır, içtihadın sonunda varılan sonuca göre amel edilir.

Bir cisme değişik kuvvetler tatbik ederseniz kuvvetlerin birleşmesi doğrultusunda cisim hareket eder. Kur’an’ın bütün ayetlerini bir yere uygularsınız. Onların bileşkesi içtihadın sonucu olur. İçtihadın birliği ise icmayı oluşturur.

Kur’an lisanın kuralları içinde açıklanır. Fıkıhta kural vardır. Bütün deliller dil ile ifade edildikten sonra delildir. Ay’ın tutulduğunu görmek fıkıhta delil değildir. Fotoğrafı çekme delil değildir. Ay tutuldu cümlesi delildir. Fıkıh olaylara değil dile dayanır. O sayede bilgiler bütünleşir, o sayede bilgiler ortak bilgi haline gelir.

 

4. مُبِينٍ nedir? Etimolojisini yapınız.

- بَيْن arazideki yarıktır. بgeçişi, ي alanı, çukuru, ن sonu ifade eder. ب kapıdır, ي düzlüktür, ن belirsizliktir, bitmedir, çukurun sona ermesidir. ن negatifliği ifade eder.

“Beyan etme” demek açığa çıkarma demektir, perdeyi kaldırıp gösterme demektir.

Lisan olaylardaki kapalılığı ortaya çıkarır. Çukur aynı zamanda dudaklara benzediği için söylemek beyan etmektir. Uygarlık dil sayesinde oluşur. İşaretleşme dili, konuşma dili, yazışma dili, bilgisayar dili…

Bugün uygarlık kemale ermiştir. Cep telefonuyla Ay’daki kişi ile bile konuşabilirsiniz. Bugün ışık hızı ile haberleşebiliyoruz. Gelecekte ışıktan hızlı dalga hızları ile haberleşeceğiz, dolayısıyla en uzak galaksi ile konuşabileceğiz.

Bugün yeryüzü tek dünya olmuştur. Yarın galaksimiz tek dünya olacaktır. Kâinat tek dünya olacaktır. Cep telefonu ile en uzak galaksideki bir yıldızla haberleşebileceğiz, hatta dördüncü boyuta geçerek oraya varabileceğiz.

 

Öz Türkçe ile:

“…Açıklayıcı Arapça dil ile”

Kur’an kelimeleri ile:

“…Mübin a’rabi lisan ile”

بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ (195)

 

***

وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ (196)

“Ve o evvelinin zuburundadır.”

1. Buradaki وَ nereye atfeder? وَne vavıdır?

- Surenin başındaki kitaba atıftan sonra yapılan atıftır. Bundan önce onun indirildiği anlatılmıştır. Şimdi de Kur’an’ın yapısı anlatılmaktadır. زُبْرَة filiz demektir, maden filizi demektir. Demir, demir filizinden elde edilir. Kur’an’dan önce gelen kitaplar fıkhı içermez. Dolayısıyla yeni uygarlıkları oluşturmaya müsait değildir, olamaz. Her biri kendi uygarlığını oluşturmuştur. Kur’an ise oradaki fıkıhları atıp sadece madeni getirmiştir yani Kur’an cürufu içermez, saf madendir, saf demirdir. O haliyle uygarlığı oluşturmaz ama demiri işlerseniz makineler ortaya çıkar. Kur’an içtihat ve icmalarla yepyeni uygarlıkları oluşturur.  

 

2. هُ zamiri nereye gider?

هُ zamiri surenin başındaki kitaba gider, Kur’an’a gider. Kur’an bir maden gibidir, içtihat ve icmalarla makineler oluşur, sanayi doğar. Eskiden kitaplar fıkıh iken, şimdilerde ise kitap yani Kur’an fıkhın kaynağıdır, ilk maddesidir. Artık yaya yürünmeyecektir. Kur’an madeniyle ilk maddesiyle üreteceğimiz füzelerle göklere kadar ulaşılacaktır.

 

3. Buradaki الْأَوَّلِينَ kurallı çoğuldur. Kimleri kastediyor?

- Peygamberli uygarlıkların tamamını kasteder. Buna birinci Kur’an uygarlığı da dâhildir. Biz Kur’an’ın ilahi söz olduğunu onlardan öğrenmişizdir, onların bıraktığı ayetlerle biliriz. Eski içtihatlar ve icmalar da bizim için madenin filizidir. Kur’an’ı biz yorumlarız. O yorumlar bizim araçlarımız olur. Biz dediğimizde Kur’an’dan yararlanan herkesi kastetmiş oluruz. Biz ayrı araçlar yapacağız. Kur’an çalışanları olarak ayrı ayrı araçlar yapacağız. Onlarla komşulara gidip geleceğiz. Onlarla konuşacağız, haberleşeceğiz. Ürünlerimizi onlarla değiştireceğiz. Hatta bazı araçları bile değişeceğiz. Ama biz ayrı onlar ayrı olacaklardır. İnsanlığın dalaleti buradan gelmektedir. Ya hiç görüşmüyorlar ya da birleşiyorlar. Hayır, biz ayrı kalacağız ama herkesle ilişkide olacağız. Bunu iyi kavramamız gerekir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve o, öncekilerin sözleri içindedir.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve o, evvelinin zuburundadır.”

وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ (196)

 

***

أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ (197)

“Beni İsrail ulemasının onu ilmetmesi onlara ayet olmadı mı?”

1. Buradaki هُ(يَعْلَمَهُ) zamiri nereye racidir?

-وَإِنَّهُifadesindeki هُ‘nun raci olduğuna racidir. Arada hazfedilmiş cümleler olabilir. Filizleri açıklar.

 

2. Buradaki هُمْ zamiri nereye gider? 

- Bugünkü mücrimlere, bugünkü kafirlere gider. Bugünkü Batı uygarlığı Yahudi uygarlığıdır. Hem âlimlerin çoğu onlardan çıkmıştır hem de İsa Peygamber bir Yahudi’dir, dolayısıyla Batı uygarlığı bir Yahudi uygarlığıdır. İslam uygarlığını Batı’ya götürenler de Yahudilerdir. Avrupa uygarlığı böyle başlamıştır. Musa Peygamber’in uygarlığını Batı’ya götürenler de Yahudiler olmuştur. Kıbrıslı Zenon İsrail oğlu bir Yahudi’dir. Roma hukukunu onlara öğreten o olmuştur.

 

3. Beni İsrail kimlerdir? Bugün kimlerdir? Hıristiyanlar da onlara dâhil midir?

-Peygamberli uygarlıkların bugün var olanlarının tamamı İsrail oğullarına aittir. Muhammed Peygamber bile onlardandır, Yakup Peygamber amcasıdır. Kur’an Medine’de de nazil olmuştur, Medine sakinlerinin etkin kısmı İsrail oğullarındandır. Kur’an kavim olarak yalnız İsrail oğullarından bahseder, onların tafdil kavim olduğunu anlatır. O halde peygamberli uygarlığın temsilcileri İsrail oğullarıdır. Varlıklarını bundan sonra da sürdürecekler, yine ilimde ve ticarette onlar da var olacaklardır, siyasette ve dinde ise onlar kendi kabuklarına çekileceklerdir. Dünyaya etkileri nüfusları nispetinde olacaktır.

 

4. يَعْلَمَهُ‘daki هُ zamiri nereye gider?

- Bu zamir زُبُرِ‘e gidemez, tekildir. الْأَوَّلِينَ ‘e de gidemez. Bu هُ zamiri Kitab’a yani Kur’an’a gitmelidir. عُلَمَاءُahd içindir. Kur’an’ı tasdik eden Batı âlimleri kastedilmiş olur. Batı uygarlığında Kur’an’ın ilahi söz olduğunu tasdik eden pek çok âlim vardır. Bu ayetin yorumunu yapmak için bu âlimlerin görüşlerini toplayıp kitap hâline getirmek gerekir.

 

5. Kalbe inzal olunan Kur’an’ı İsrail oğulları nasıl bulabilir?

-Kalbe inzal olur ama sonra bu kitaplara geçer. Yazılı hale dönüşür. O sebepledir ki surenin başında kitap kelimesi geçer. Kur’an bize kıraat olarak değil kitap olarak ulaşır. Artık tecvit de yazılı hale dönüştürülmüştür. Eksik tarafımız vardır. Kıraat kitaplarını toplamamız gerekir. Sonra da dünyanın her yerinde okunan Kur’an’ı kayda almalıyız. Kıraat kitaplarına uyanları tespit edip okutmalıyız. Kayda alınmış kıraatler ortaya çıkmalıdır. Diğer kıraatler resmi kıraat olmamalıdır. İşte İsrail oğulları bunları bileceklerdir.

 

6. İsrail oğullarının uleması kimlerdir?

-Tüm Batı uygarlığı âlimleri onların ekolünde olmalarından dolayı İsrail oğulları âlimleridir.

 

7. Neden onların âlimleri bilir de diğerleri bilmez, neden Batılı âlimler bilir de İslam âlimleri bilmez?

- İslâm âlimleri inanırlar. İnananlar tarafsız olamazlar. Onlar tarafsız olsalar bile insanlar onları tarafsız görmez. Bundan dolayı yakınların birbirlerine şehadeti kabul olunmaz. Allah bu ilmi Batı âlimlerine verdi ki şehadetlerinde bir tereddüt olmasın. Allah “nakli” Doğu, “aklı” ise Batı uygarlıklarına vermiştir ve onlar da ayrı ayrı aynı sonuçlara varmışlardır.

 

Öz Türkçe ile:

“İsrail oğullarının bilginlerinin onu bilmesi onlara bir kanıt değil mi?”

Kur’an kelimeleri ile:

“Beni İsrail ulemasının onu ilmetmesi onlara ayet olmadı mı?”

أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ (197)

 

***

وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ (198)

“Ve onu a’cemlerin bazına tenzil etseydik”

1. Buradaki وَ harfi nereye atıftır?

- تَنْزِيلُرَبِّالْعَالَمِينَ denmiştir. نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُdenmiştir. Şimdi de onu inzal edenin biz olduğunu ifade etmiş olur. Böylece Kur’an’ın ilahi söz olduğunu o ilahın da kendisi olduğunu beyan eder. نَزَّلْتُ demeyip de نَزَّلْنَا der, çünkü doğrudan indirmez, Cibril aracılığı ile indirir.

 

2. لَوْ gelmiştir; neden إِنْ gelmemiştir?

- Olmayacak şeyi isterler. Allah istese her insanı ayrı yaratır ve insana her türlü imkânı verir. Yokluk söz konusu olmaz. Allah istese herkesi toplulukla uyumlu yapar kimse muhalefet etmez. Allah böyle istememiş, fertleri özgür yaratmış ama topluluk içinde özgür yaratmıştır. O halde insanlar kişilikleri ile var olurlar ama topluluk da oluşur. Topluluğun oluşması için tek kitap ve tek kavim seçilmiştir. Daha doğrusu örnek kitap göndermiş, örnek kavim var etmiştir. Arapça dili kendiliğinden oluşmamıştır. İsrail kavmi de kendiliğinden yaşamamıştır. Allah onları oluşturmuştur. Örnek bir şeyi oluşturursunuz. Sonra size “Neye bu örnek” derler? “Örnek üretildiği için örnektir” diye cevap veririz.

 

3. بَعْض kelimesinin anlamı nedir, bir kimse بَعْضolabilir mi?

- Kur’an’da بَعْض parça demektir. Bir parça da olsa بَعْض’dır. Tekili, çoğulu, müzekkeri, müennesi aynıdır. بَعْض insan için de eşya için de kullanılır.

 

4. الْأَعْجَمِينَ neyin çoğuludur? İsmi tafdilin marife çoğulu ne demektir?

- الْأَكْبَر en büyük demektir. Bunun çoğulu olmaz çünkü en büyük tektir. الْأَكْبَرِينَ dendiği zaman değişik cemaatler olabilir. O cemaatlerin ekberleri kastedilmiş olur. الْأَعْجَمِينَde böyledir.

الْأَعْجَمsıfat-ı müşebbehedir. Arap olmayan, yabancı anlamındadır. (Lütfi Hocaoğlu)

Acem Arap olmayan demektir. Aslında Türkler için Araplar acemdir. Araplar için Türkler acemdir. Yabancı demektir. Arap olmayan Türk olan birine Kur’an’ı inzal etseydi anlamındadır. İsmi tafdil getirilir. Topluluk değil de topluluktan biri kastedilir. Öz be öz bir Türk denmiş olur, Arapça öğrenmiş bir Türk değildir.

 

5. İtiraz edilenler nelerdir? Kur’an’ın Arapça olup olmadığı mı yoksa Kur’an’ın bir Arap kişiye nazil olup olmadığı mıdır?

- Aslında her ikisine de itiraz edilir. Arapça Kur’an dili olarak geliştirilmiştir. Kur’an Arapça olduğuna göre peygamberi de Arap olur. Kur’an burada Kur’an’ın beşeriliğini açıklar.

 

6. Kur’an neden Arapça ve neden bir Arap kişiye nazil olmuştur?

- Kur’an dilinin Kur’an nazil olurken gelişmiş bir dil olması ama aynı zamanda gelişmiş olmayan bir topluluğa nazil olması gerekir. Gelişmemiş bir dil ile yeni bir uygarlık anlatılamaz. Gelişmiş bir topluluğa ise yeni bir uygarlık getirilemez. İşte Kur’an dili böyle bir dildir. İki farklı uygarlığın arasında ticaret yapan bir kavim olduklarından o koşullarda uygarlığı öğrenmişler ama onların dillerini bilmedikleri ve görmedikleri için de kendileri kendi dillerini geliştirmişlerdir. Böylece Kur’an dili ile çok ilerde yepyeni bir Kur’an uygarlığı yeniden kurulabilmiştir. Ben de Akevler Kooperatifinin inşaatını yaparken ustalarımı böyle değerlendirmeye çalıştım. Sıvacıya sıva değil döşeme yaptırdım. Ustalığından yararlandım ama acemi olduğu alanda çalıştırdığım için istediğimi yaptırabilmiş oldum.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onu yabancıların birine kondursaydık”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onu a’cemlerin bazına tenzil etseydik”

وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ (198)

 

***

فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ (199)

“Onu onlara kıraat etseydi ona mü’min olacak değillerdi.”

1. Buradaki فَ harfi şartın cevabı mıdır?

-لَوْ‘in cevabında فَ harfi gelmez. Dolayısıyla buradaki فَ harfi cevap Fa’sı değildir, o halde takip Fa’sıdır. لَوْ‘in içine dahildir. İndirip onlara kıraat etseydi şeklindedir. لَوْ‘in cevabı مَا كَانُوا بِهِمُؤْمِنِينَcümlesidir.

 

2. هُ zamiri nereye gider? 

- Buradaki هُ zamiri Kitab’a yani Kur’an’a gider. Kur’an’ı değil de Kitab’ı işaret eder. Bu da az olsun çok olsun yazın emrine uyar. İçtihatlarımız ile içtihatlarımıza dayalı ortaya çıkmış olan icmaları yazılı hâle getirmemiz gerekir.

 

3. فَ harfi ne harfidir?

- فَ harfi cevap değil atıf harfidir.

 

4. Kıraat eden kimdir?

- Kıraat eden kendisine Kur’an nazil olan her yabancı kimsedir.

 

5. هُمْ zamiri kimlerdir, kimlere gider?

- Araplara gider. Bir yabancıya Kur’an inseydi de o yabancı bu Kur’an’ı bunlara okusaydı anlamı çıkar. Kur’an’ı okuyan Arap olmadığı için Kur’an’ı ana dili olarak anlayamayacak, kendisi o kavimden olmadığı için uygulayamayacak, yapmadığını söylemek zorunda olacaktır. Bu ayet aynı zamanda yerinden yönetimin hikmetlerini de anlatmış olur. İşçilik sistemi bunun için verimli değildir, olamaz. Merkezden atanan işveren vekili yabancıdır. Acemdir, oradaki insanları yönetemez. Yerinden atanan vali ve kaymakamlar onlardan olmaya başlayıp yönetmeye başlamasınlar, Sermaye’nin sömürüsüne mâni olmasınlar diye sık sık değiştirilir. Görevden alınan belediye başkanlarının yerine yenilerini siyasiler atar. Sermaye’nin zulüm düzeni atamış olur.

 

6. بِهِ‘deki zamir, okuyana mı okunana mı gider?

-Her ikisine de gider. Geldiğine inanmaz, öğrettiğine inanmaz. Sünnetsiz kitap anlaşılmaz, kitapsız sünnet uygulanamaz. Bundan dolayıdır ki biz Kur’an’ı anlamak için sünnetlere, peygamberlerin kıssalarına Kitap kadar önem veririz. Kimi Kur’an’sız sünneti uygulamaya kalkışır, kimi Kur’an’ı sünnetsiz anlamaya çalışır. Biz ise sünnetle anladığımız Kur’an’ı uyguluyoruz. Mezhebimiz net ve sadedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Onlara onu okusaydı ona inanacak değillerdi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Onlara onu kıraat etseydi ona mümin olacak değillerdi.”

فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ (199)

 

***

كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (200)

“Bunun gibi, onu mücrimlerin kalplerine suluk ettik.”

1. ذَلِكَ değil de كَذَلِكَ gelir, neden?

-ذَلِكَdenildiği zaman olay anlatılırken, كَذَلِكَdenildiğinde olayın örnek olduğu, yapılacak şeyin içtihatlara göre yapılması gerektiği ifade edilmiş olur. Teknik resimde bize “Sakın ha, resimden ölçü almayın.” denir. Örnekten de ölçü alınmaz. Türkiye’deki en kötü uygulama budur. Herkes örneğe bakarak üretim yapar. Oysa projeye göre, projedeki rakamlara göre üretim yapılması gerekir. Buradaki كَharfi (كَذَلِكَ) bunu ifade eder.

 

2. İşaret edilen nedir?

- İşaret edilen; “Kur’an neden Arapça ve neden bir Arap’a nazil olmuştur?”, “Bir kavme neden tafsil edilmiştir?”, “Kitaplar niye onlara vahiy olmuştur?” sorularını sormalarıdır. İnsanlar hep kendilerinin yaptıklarını üstün görürler. Bir şeyi Akevler söylemişse neden onların dediği olmalıdır? Bu seminerleri okuyanların biz-onlar ayrımını terk etmeleri gerekir. Her söze kulak verip Allah’ın dediğini yapmalıdırlar. Allah’ın ne dediğini onlardan duyacaklardır.

Onlar başlattı diye iyi işlere katılmamazlık edemeyiz. Bundan dolayıdır ki Akevler’e katılan herkesin başlattığı işi Akevler’e katılmak istiyorlarsa kabul etmeye çalışıyoruz. Kimseye bize uyun demiyoruz. Aksine biz onlara uymaya çalışıyoruz.

 

3. سَلَكْنَا kelimesini inceleyiniz.

-سِلْك/سُلُوكsülük demektir. Boncuk ve benzeri şeylerin dizildiği iptir. Dizilmek ve girmek demektir. س mekânda diziyi,ل belirliliği ve ك oluşmayı ifade eder. Böylece yaptık anlamındadır. İman etmeme, küfür demektir.

 

4. Burada فِيقُلُوبِgelmiştir. Halbuki Kur’an için عَلَىقَلْبِكَgelmiştir, neden?

-Kur’an kalbe yazılmıştır. Belli bir düzen içinde yerleşmiştir. Hâlbuki küfür insanın kalbine virüs gibi gelişi güzel dağılmıştır. Düzeltme değil düzeni bozmadır. Yapıcı değil yıkıcıdır.

 

5. Mücrimler/الْمُجْرِمِينَkurallı erkek çoğul ve marife gelmiştir, kimlerdir?

- جُرَامَةhurma döküntüsü demektir. Hurma toplarken işe yaramayan hurma döküntüsüdür. Buğdaydan veya hurmadan kopup dökülen döküntü veya ağaç kesildikten ve dalları koparıldıktan sonra kalan kütük veya insanın bedeni demektir. ضَرْب insanın bedeninde iz bırakmayan ama eziyet veren etkidir. جُرْم ise insanı parçalayan veya öldüren müessir fiildir.

 

6. Mücrimlerin kalplerine selk edilmiştir. Bu ne demektir?

-Suç işleyenler değildir, suç örgütünü kuranlardır. Bir suçu işlediğiniz zaman onun bir cezası vardır. Suçu işlediğinizden dolayı pişmanlık duyarsınız. Hepimiz her gün suç işleriz ama o suçtan dolayı pişmanlık duymayız. Bir daha işlemek için çalışırız. Mücrimler ise suç işlemekten zevk alırlar, suç işlemezlerse sıkıntı içinde olurlar. Allah bunların kalbine kötülük sülükleri yapıştırmıştır. Artık onlar iman etmezler, söylenenleri anlamazlar.

 

7. Mücrimler için tövbe yok mudur? Selk edilen nedir?

-Mücrimler kötülüğü seçmişlerdir. Kazanıp yaşama yerine çalıp yaşamaktan zevk alırlar. Sevdirerek yaptırma yerine korkutarak yaptırırlar. Bugün Sermaye hep bu taktiği kullanır. Kendisini güçlü göstererek başkasının yaptığı zulmü kendi yapıyormuş gibi yaparak insanlığı korkutur. Virüsü kendisi bulmaz ve yaymaz. Kendisi bulmuş gibi gösterir. Tersini birken beş yapar. Böylece insanları korkutarak yönetir. Korkmayanlar da çıkar. Trump ve Erdoğan bunlardan birileridir. İşte böyle suç işlemeyi inat haline getiren örgütler var olur. Onların kalplerine sülük yapıştırmıştır.

 

Öz Türkçe ile:

“Onu suçluların içlerine böyle yerleştirdik.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Bunun gibi, onu mücrimlerin kalplerine sülûk ettik.”

كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (200)

 

***

لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (201)

“Elim azabı rey edinceye dek ona iman etmezler.”

1. بِهِ ‘deki هُ zamiri nereye gider?

-هُ zamiri Kitap’a gider. Sömürü Sermayesi, Dolar’ı tanrılaştıranlar, suç örgütleri şeriata inanmazlar. Kitap aynı zamanda şeriattır. Yazılı metinden ibaret değildir. Onun ihtiva ettiği hükümlerdir. Yazılı olanlar hattır, suhuftur. Tekrar başa dönelim, تَنْزِيلُsadece Kur’an değildir. Tüm şeriattır. İçtihat ve icmalar da dahildir.

“Oruç size ketb edildi/كُتِبَعَلَيْكُمُ الصِّيَامُ” dendiğinde كُتِبَ‘yazıldı’ demek değildir. Ardından “Sizden öncekilere ketbedildiği gibi/كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ” der. Bu surede kastedilen kitap o kitaptır.

 

2. İman etmeyenler kimlerdir?

-Suç örgütleridir, mafyadır. Senet mafyası, rüşvet mafyası, arsa mafyası, silah mafyası, uyuşturucu mafyası, ruhsat mafyası, virüs mafyası… vs örgütlerdir. Bugün her şeyin mafyası oluşmuştur. Her kural, engel aracı yapılmıştır. Bunların iman etmeleri mümkün değildir. Gümrük mafyası gümrükleri kaldırtmaz.

 

3. Burada إِلَىgelebilir miydi? حَتَّى ile إِلَى arasındaki fark nedir?

- حَتَّىson cüzü içerir. سِرْتُحَتَّىأَنْقَرَةِderseniz Ankara’ya girersiniz ama إِلَىile derseniz Ankara’ya varır ama içeri girmemiş olursunuz. حَتَّى fiil üzerine de gelir. Mahzuf bir أَنْ ile fiili nasbeder. Burada da aslında  حَتَّى أَنْ يَرَوُاdenir. إِلَىise fiil üzerine gelmez. Bugün herkes olacakları ilmen bilir. Tarlayı ekmezsen buğdayı nasıl biçeceksin? Borçla borç ödersen borcu nasıl bitireceksin? Ama kimse korkmaz. “Geliyor” der.

 

4. Azabı görünce iman ederler mi?

-Evet, azabı görünce inanırlar. Neye inanırlar? Azaba inanırlar, bildiklerinin gerçek olduğuna inanırlar. Burada elim azap marife getirilir. Nedir bu azap? Ne yapılırsa ne olacağı bilinir. Görevlinin eline gereksiz yetkileri verirseniz sonra maaşını da kısıp onu aç bıraksanız onu Sermaye’nin, basının saldırısına savunmasız bırakırsanız, o ne yapar? Rüşvet alır. Bunu bilmeyecek ne var? Cumhurbaşkanı, Veysel İpekçi’yi Sermaye suç örgütüne teslim etmiştir. Allah’tan onun işi ve gücü vardır. Akevler’de onu yalnız bırakmayacak dostları vardır. Ya yaşama şansı olmasaydı, ne yapacaktı? Çalacaktı ya da suç örgütlerinin eline düşecekti.

 

5. Bugün bu elim azap ne olabilir?

-Aşsızlık, işsizlik, eşsizlik ve yalnızlık bugünün azabıdır. On tane torunum var. Maalesef hepsinden uzağım. Allah’tan Akevler var da buradaki dostlarım ile buradaki yakınlarım ile beraberim yoksa yapayalnız olacağım. Birlikte olmak insanlar için ekmek kadar ihtiyaçtır. Bunlar bilinen azaplardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Acıtıcı ezgiyi görünceye dek onlar ona inanmazlar.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Elim azabı rey edinceye dek ona iman etmezler.”

لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (201)

 

***

فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (202)

“Onlar şuur etmezken onlara bağteten ityan (edinceye dek)”

1. Buradaki فَharfi takip Fa’sı mıdır?

-İman etmemeleri sebebiyle aniden nasıl azap gelir? Bunun tam kavranabilmesi için doğadaki patlama kanununun iyi bilinmesi gerekir. Bir balonu şişirmeye devam ederseniz gittikçe büyür. Basınç artmaya devam eder. Fuhuş topluluğu hemen çökertmez. Bir bakarsınız ki çocuk yapamaz olurlar. Bugün batı göç alarak yaşar. Ya tüm dünya batı gibi olsa nereden göç alınır?

Hava kirliliği birden hayatı yok etmez. Canlıların direnme güçleri vardır. Belli zamana ve doza kadar direnirler. Ölüm birden olur. Helak birden olur. Toplu ölümler başlar.

 

2. Önce “Elim azabı görecekler” sonra “Aniden gelecek” diyor, bu ne demektir?

-Evet, ekonomik kriz yaşanır ama geçmişte üretilenlerle yaşamaya devam edilir. O stok bitinceye kadar zar zor yaşanır, sıkıntı çekilir ama yaşanır. Stoklar bitince birden helak olunur.

 

3. بَغْتَةً kelimesini inceleyiniz.

- بَغْت aniden ortaya çıkıp saldıran hayvan demektir. Sonra ةeklenerek ansızın, aniden anlamlarına gelmiştir. بَغِيّboğa demektir. يharfi ت’ye dönüşmüştür ve boğanın ani saldırısından dolayı ani oluşa بَغْتَةًdenmiştir.

Kur’an’da بغت 13, بغض 5 defa geçer. Toplam 18 (2*32) eder. ب geçit, غ değişim, تolgunluktur.

 

4. Buradaki هُمْkimlerdir?

-İnanmayanlardır. Bildikleri, gördükleri halde geleceğine inanamadıkları için tedbir almayanlardır. İnanmamak demek bilmemek demek değildir. Şeytan Allah’ı bildiği halde isyan etmiştir. İnsanlar kendilerini bile bile ateşe atabilirler.

 

5. Şuurunda olma ne demektir?

-Şuurunda olma demek Türkçe ifade ile bilincinde olma demektir. Gelmesinin şuurunda olma demektir. Türkçede bir söz vardır; “Kaza geliyorum demez, gelir.” Yani insanlar elim azabı görürler sonra acısını duyarlar sonra da o azabın içinde kendilerini bulmuş olurlar.

Bu ayetleri ancak ekonomi ve sosyoloji ilimleri ile anlayabiliriz. Yirminci yüzyıl incelenmelidir. İnsanlık neler görmüştür, ne acılar çekmiştir. Bütün bunların Kur’an’a göre ele alınması gerekir.

 

6. بَغْتَةًşuurunda olmama iken neden teyit edilmiştir?

- Çiftçiler tarla sürmeden önce iz açarlar. Yol yapmadan önce kazıklar çakılır. Ben size iz açıyorum. Tarlaları süreceksiniz, yolu yapacak, asfaltı yapacaksınız. Benim açtığım izi yol sanıp aracı sürerseniz devrilirsiniz.

Bunun için Yalova’da yüz dönümlük yer alıp parsellememiz gerekir. Yüz lojmanlı dinlenme evlerini de aynı şekilde yapmamız şarttır. On dönüm daha imarlı arsa alınmalıdır. Yüz lojmanlı apartman yapılmalıdır. Müslimler sizi desteklerler. Bunları yapmalısınız. Mü’minler oraya hicret ederler. İlim yapmaya başlarlar. Yaşayarak ilim yaparlar. Hayali ilim olmaz.

Bizim bir ümidimiz vardır: Seminerler ile Yalova uygulamalarıdır. Bu yalnız bizim ümidimiz değil aynı zamanda insanlığın da ümididir. Bu ümidin heba edilmemesi gerekir. Son günlerdeki fitneler beni ümitlendirmiştir. Baştan anlamadığım için etkilenmiş Seminerleri bile yazamaz hale gelmiştim. Hamd olsun bunun bir sınama ve fitne olduğunu anlayınca Allah’a şükür ederek atlattım ve yeniden çalışmaya başladım. İnşallah var olan ümidimiz artarak devam eder. Allah’ın sınamalarını çalışarak ve sabrederek geçmemiz gerekir.

 

YORUM

1. Kur’an üçüncü bin yıl uygarlığını anlatırken:

1.1. Kalbe inmesine neden işaret etmiştir?

Bunun anlamı Bilgisayara ve bilgi çağına geçilmesidir. Bana göre Ruh’ul Kur’an çalışmaları gelecek bin yılın kalbi olabilir, olmalıdır.

1.2. Emin ruhu indirdiğini neden söylemiştir?

Artık nakli hükümler bitmiştir. Âkil alimlerle nakil anlaşılacaktır. Bugünün emin ruhu günümüzün ilim adamlarıdır. Cebrail’in görevi tamamlanmıştır.

1.3. Neden Arapça olduğuna işaret etmiştir?

Tüm ilahi dinler haktır. Ancak o dinlerin madeni, ham maddesi Kur’an’dır. Yeni düzen Kur’an üzerinde kurulacaktır. Diğer dinler de Kur’an sayesinde anlaşılır hale gelecektir. Kur’an’ın dört özelliği vardır.

1.3.1. Metni korunmuştur. Böyle başka bir kitap yoktur.

1.3.2. Dili korunmuştur. Böyle başka bir dil yoktur.

1.3.3. İslam uygarlığı tek kitap uygarlığıdır. Diğerleri sünnet uygarlığıdır.

1.3.4. Adil Düzen’e göre İnsanlık Anayasası Kur’an’a göre hazırlanmış anayasadır. Başka böyle ilahi kitaba dayalı anayasa yeryüzünde mevcut değildir. Tüm anayasalar kanıtsızdır. Tartışılmıştır bir sonuca varılamamıştır.

 

1.4. Eski (evvel) zübürde olduğunu beyan etmiştir. Bu ne demektir?

Zübür/زُبُرuygulamalar demektir. Eski uygulamalarda, olaylarda geçen kurallar Kur’an’da kurallar halinde ortaya konmuştur. Demek ki eski kitaplardan yararlanılacaktır. Eski uygarlıklardan da yararlanılacaktır. Sünnet de buna dahildir. Fıkıh da dâhildir. Ama biz Kur’an’a dayanarak yeni uygarlığımızı kuracağız.

1.5. İsrail oğullarının bildikleri nedir?

Tarihte müspet düşünme Mezopotamya’da başlamıştır. Eski Yunan’da felsefeye dönüşmüştür. Müspet düşünme demek bilgiyi uygulayarak kanıtlamak demektir. İslam uygarlığında müspet düşünme fıkıhta ve dilde yapılmıştır. Batılılarda ise teknikte ve ilimde yapılmıştır. Büyük sıçramalar meydana gelmiştir. Bugün, Kur’an’ın kâinatı var edenin sözleri olduğu ihtimaliyet hesabı ile çok kolay ispat edilebilir. Bu ilim İsrail oğullarının alimleri tarafından geliştirilmiştir. Marifedir yani batı alimlerinin bilmesidir.

1.6. Araplara ve Arapça inişinin sebebi nedir?

Araplara inmiştir. Çünkü uygar topluluk halinde değildirler. Arapça inmiştir. Çünkü Kur’an Arapçası özellikle Kur’an ve insanlık için hazırlanmıştır.

1.7. Önce azabın görüleceğini söylemiştir, neden?

Bugünkü ilimler sonuçları rahatlıkla gösterebiliyor. Akevler’in bu araştırmaları yapması gerekir. Bunun için Akevler inşaat işletmelerini kuracak, kazanacak ve araştırmalarını yapacaktır. Akdemir “Ben sadece kazanç için kazanmak istemiyorum. Birlikte kazanırsak birlikte paylaşalım.” diyor. Kayahan ise “Onlar zekât için faaliyet gösterirler.” diyor ve kazancı öne çıkarıyor. Evet, görülüyor ki bizimle beraber olanlar her halükârda kazanacaklardır. Topluluklarını oluşturacaklar ve topluluk içinde kazanarak zekâtlarını vereceklerdir. İşte o verilen zekâtlar tüm bunları yapacaktır.

İlme ayırdıkları zamandan dolayı çok fazla kazanmayabilirler ama herkesin kazanabildiği kadar kazanmak için çalışması farzdır. Mü’minlere daha çok farzdır.

1.8. Arkadan aniden yakalanacaklarını beyan etmiştir, neden?

Hayatın kuralı budur. Canlı yavaş yavaş canlanır ama ölüm birden olur. Topluluklar yavaş yavaş gelişirler ama birden helak olurlar. Canlı faaliyet gösterirse yaşar. Durduğunda ise ölür.

 

Öz Türkçe ile:

“Bilincinde olmadan onlara birden gelir (gelinceye dek).”

Kur’an kelimeleri ile:

“Onlar şuur etmezken onlara bağteten ityan eder (edinceye dek).”

فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (202)

 

İstanbul, Yenibosna; 01 Ağustos 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:

Yazar REŞAT NURİ EROL

Ecz. TAYİBET ERZEN

Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR

 

 


YorumcuYorum
Sam Adian
02.08.2020
21:52

“- Kur’an yalnız Müslümanların kitabı değildir; diğer bütün dinlerin hatta dinsizlerin de kitabıdır. Kişi Allah’a inanmayabilir, Kur’an’ın tek bir Allah’ın sözü olduğuna inanmayabilir ama Kur’an’ı da filozoflardan veya tarihte yer almış uygulayıcılığı da olan birinin sözü olarak kabul ederek ondan yararlanabilir. Örneğin bir zamanlar bizimle irtibatta olan Hong Kong ekolü böyle bir ekoldür.”

 

First of all, it is necessary to correct a perception: We have never said "We do not believe in God". Never.

 

However, we said: There is no "God" in this book. So there is no obligation to believe in God to understand or evaluate the book. This is a matter of method.

 

If you start reading the book from the very beginning with the pre-acceptance of all that belongs to God whatever it is, then you will not get any results. Because you eliminate all possibilities from the very beginning, and refer all unanswered questions to God. This is what you do.

 

For example, you cannot answer any questions about the existence of the Universe and the functioning of the processes when you set out from the proposition "God created the universe" although there is no reference in the book. At the point you are stuck, you say, "God has done this, it is impossible for us to understand." This is not science. It is not scientific either.

 

The situation is different for us. The book says that human and organism (human body) are produced and modified separately. We ask who did this. You say "God created". But we do not find this sufficient. Because if God had created, then it must have been a perfect being. However, we are weak, faulty-defective beings.   In this case, two consequences emerge: "God has done wrong." This result requires questioning the possibility of God becoming God. The second option is "It produced us because someone who has knowledge in the universe can do it." This is a much more consistent, scientific option. Thus, it becomes possible to investigate and learn how production processes are, how they are modified, how processes work.

 

We want you to remember that you said "the book does not describe God". Indeed, there is nothing about God in the book. You are the ones who adapt God to the book. You do this with your reviews.

 

As a result, we said that God's existence or absence is not negotiable. Because there is no difference between saying that "God exist" or "God not exist". Both assumptions are not provable because we do not know anything about God.  Whoever says that knowing something about God or if there is a claim about God is definitely a lie.

                                                                      

There is a lot to be said about this book, but we are only concerned with the information it contains. This is all.

 

We do not have to discuss with you, or believers, basic traditional admissions such as "Sunnah, icma". These are not suggestions of the book, nor are the results based on them compatible with the order stipulated by the book. These are of no use to anyone.

 

Likewise, we do not have to discuss basic traditional practices such as marriage. However, when criticizing practices in developed societies, you should not ignore the cost of a child for a family. Moreover, it is normal to have children out of wedlock in these societies. Nevertheless, it is really unfortunate to attribute the decrease in reproduction rate to "belief". Can you tell me, how many of you have chosen to be born? Probably non of you. So how come every individual born is indebted? In fact, having a child is your choice. You are making children for your tastes and needs. You even need children to pay off your debts.

 

If you are talking about a new civilization, then you must have new paradigms. We have seen that this paradigm is in the book. You cannot build a new civilization with the concepts or practices of others. And I have to say with regret that you have not understood anything about the book, although you believe it. You simply adapt the concepts in the book to yourself, using the cleverly produced methods under the title of "Islam." Of course this is your choice, but you should know that in this way, no one has come to a conclusion.

 

Many years ago, we tried to discuss with you what we understood from the book before turning it into a short text. Much has changed in our understanding and results so far. We believe we can still share it with you. But I'm afraid you're not ready for it. Because if you really start discussing the book with us, you have to throw away all your beliefs that you have hugged all your life and all you have done so far. You cannot do this because you only look at the world with your beliefs.

 

Also, while criticizing capitalism, you should remember that in reality capitalism does nothing but apply the inhuman rules that only religions set forth. Especially islamic shariah. So you are the cause of capitalism. We watch your seminars with great amazement and sadness. You are not doing any favor to humanity. On the contrary, you do whatever it takes for people living on earth to suffer. Your God may not have created us to suffer.

 

So sad...


Sam Adian
02.08.2020
22:25

-İnanmayanlardır. Bildikleri, gördükleri halde geleceğine inanamadıkları için tedbir almayanlardır. İnanmamak demek bilmemek demek değildir. Şeytan Allah’ı bildiği halde isyan etmiştir. İnsanlar kendilerini bile bile ateşe atabilirler.

This is an example. There is no equivalent in the book because both "Iblis (Satan)" and "Seytan (Devil)" are used separately. The equivalent of this understanding in the book is "demon" and there is no rebellion. He only exercised his authority, and the Lord could not impose any sanction against his attitude.

 

If you read the story carefully, you may think that the Lord is actually forgetful. Because Satan insists that "Hey you have given the authority". So?

 

Finally,  when there was no agree point, Satan challenged the Lord and summarized, "Let me do it, see you too."

 

Accordingly, we can also be "demon" assets. But you can still talk about "the devil" and tell how angry God was at him because of his rebellion. Your interpretation is not just the words of the book, but the fabrication of your beliefs.


And of course who should we believe? To you?

Sam Adian
03.08.2020
14:02

The way you understand the book and your method on "language" is truly astonishing. We find it difficult to understand the attitude of the Islamic tradition on this issue.

We do not know the owner of the word. So we reach a conclusion by looking at the word. If a word has millions of meanings, please let us know, how does your God expect us to understand the word? Of course, you present it like a "wonderful miracle". Where do you think this nonsense is a miracle? If everyone understands and interprets them as they wish, then what is the need for the word?

Every word has a meaning and everyone understands the word with that meaning. There is no language on earth so that after saying the word, you have to explain what it means.

You accuse us of not believing in God. But you probably don't realize that your methods humiliate your God. We just remind you.

Reşat Nuri Erol
03.08.2020
16:21


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1074

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1074. Hafta - 25 Temmuz 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

 

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1074. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”      (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.”      (Hadis)

Adres: AKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ,  Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL    Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyadaOKUNMASI, ANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

 

***

 

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

NOT: BU HAFTA “ÖZEL YORUM” YAZILAMADI!

-DİĞER KISA YORUMLAR AYRICA SEMİNERLERDE VE DERGİDE YAZILDI-

Süleyman KARAGÜLLE

 

***

 

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Ayasofya, ‘medeniyet’ ve ‘İslam Medeniyeti’ - 1

Ayasofya, ‘medeniyet’ ve ‘İslam Medeniyeti’ - 2

Ayasofya, ‘medeniyet’ ve ‘İslam Medeniyeti’ - 3

Ayasofya, ‘medeniyet’ ve ‘İslam Medeniyeti’ - 4

Ayasofya, ‘medeniyet’ ve ‘İslam Medeniyeti’ - 5

Ayasofya açıldı; artık sorunları çözelim mi?

Reşat Nuri EROL

 

***

 

ŞUARA SÛRESİ- 15. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

طسم (1) تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ (2) لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (3) إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ (4) وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ (5) فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (6) أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ (7) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (8) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (9) وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (10) قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ (11) قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ (12) وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ (13) وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ (14) قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ (15) فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (16) أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (17) قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ (18) وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ (19) قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ (20) فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ (21) وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ (22)  قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ (23) قَالَ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ (24) قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ (25) قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (26) قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ (27) قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ (28) قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ (29) قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ (30) قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (31) فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ (32) وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ (33) قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (34) يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ (35) قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (36) يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ (37) فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (38) وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ (39) لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ (40) فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ (41) قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ (42) قَالَ لَهُمْ مُوسَى أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ (43) فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ (44) فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ (45) فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ (46) قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (47) رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ (48) قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ (49) قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ (50) إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ (51) وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ (52) فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (53) إِنَّ هَؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ (54) وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ (55) وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ (56) فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (57) وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ (58) كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (59) فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ (60) فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ (61) قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ (62) فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ (63) وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ (64) وَأَنْجَيْنَا مُوسَى وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ (65) ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ (66) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (67) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (68)وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ (69) إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ (70) قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ (71) قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ (72) أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ (73) قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ (74) قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (75) أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ (76) فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ (77) الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ (78) وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ (79) وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ (80) وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ (81) وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ (82) رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (83) وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ (84) وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (85) وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (86) وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (87) يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88) إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (89) وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (90) وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (91) وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَمَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (92) مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ (93) فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ (94) وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ (95) قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ (96) تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (97) إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (98) وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ (99) فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ (100) وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ (101) فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (102) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (103) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (104)كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (106) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (107) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (108) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (109) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (110) قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (111) قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (112) إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (113) وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (114) إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (115) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَانُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (116) قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ (117) فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (118) فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (119) ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (120) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (121) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (122) كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ (123) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ (124) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (125) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (126) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (127) أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ (128) وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ (129) وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ (130) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (131) وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ (132) أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ (133) وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (134) إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (135) قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ (136) إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ (137) وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ (138) فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (139) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (140)كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ (141) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (142) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (143) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (144) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (145) أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ (146) فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (147) وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ (148) وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (149) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (150) وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ (151) الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ (152) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (153) مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (154) قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (155) وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ (156) فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ (157) فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (158) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (159) كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ (160) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ (161) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (162) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (163) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (164) أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ (165) وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ (166) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَالُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ (167) قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ (168) رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ (169) فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ (170) إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ (171) ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ (172) وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ (173) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (174) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (175) كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ (176) إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ (177) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (178) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (179) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (180) أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ (181) وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ (182) وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (183) وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ (184) قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ (185) وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (186) فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (187) قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ (188) فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (189) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (190) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (191)

 

***

 

وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (192) نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ (193) عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ (194) بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ (195) وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ (196) أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ (197) وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ (198) فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ (199) كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ (200) لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ (201) فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (202)

 

***

 





Serkan Sönmez
06.08.2020
19:32
Allah razı olsun Allah’a emanet olun inşallah 




Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5083 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3794 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4246 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3605 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3515 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3645 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7027 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5134 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3865 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3310 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3445 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4409 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4034 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4393 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4349 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4420 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4228 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3143 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4077 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3343 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4821 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3588 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4847 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4667 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3847 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4614 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4955 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4449 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4252 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4146 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4073 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4925 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3804 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3259 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5027 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3947 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4807 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3424 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3271 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4900 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5305 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4117 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3622 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4072 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4291 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3826 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3865 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3879 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4296 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9118 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53