Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019
3865 Okunma, 1 Yorum

NUR SÛRESİ- 13. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ قُلْ لَا تُقْسِمُوا طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (53) قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ (54) وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (55) وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (56) لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ (57)

 

***

 

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ

Va EaQSaMUv BilLAvHı CaHDa EaYMAvNıHıM(Va EaFGaKUv Bi elLAvHı CaHDa EFGAvLıHIM)

“Ve yeminlerinin cehdi ile Allah’a kasem ettiler”

Kur’an’ı yorumlamada karşılaşılan zorlukların başında atıf harflerinin taalluk ettiği yerleri bulmak gelir. Artık Kur’an insan hafızasına dayanarak yorumlanamaz. Bilgisayar tekniğini kullanmalıyız.

Bu hususta Lütfi Hocaoğlu ve Tayibet Erzen çok başarılı bilgi ve becerilere sahiptirler. İnşaatı hızlandırmalıyız. İnşaattaki proje ve muhasebe hizmetlerini bunlar yüklenmelidirler. Onları inşaatın genel hizmet payından finanse edebilmeliyiz. Yalova’ya taşınmalıdırlar ve kooperatif genel hizmet çalışmasından başkasını yapmamalıdırlar. Lütfi Hocaoğlu sadece üniversitedeki derslere devam eder. Lütfi Hocaoğlu’nun piyasadaki program işi sonuç vermiyor. Demek ki Allah onlara Akevler’e dön diyor.

Bu iki arkadaşımız bilgisayar çalışmalarına yönelmelidirler. Eğer Yalova’daki inşaat çalışmasını başarırsak bu iki arkadaşımızı finanse etme imkânını bulabiliriz. Bu inşaata ortak olanlar Kur’an’ın bilgisayarla yorumlanmasına ortak olmuş olacaklardır.

Size bu çalışmanın nasıl yapılacağına dair bilgi vermeye çalışayım.

Bilgisayar çalışmasında kullanacağımız kuralları sıralıyorum.

1- Kur’an’da atıflar ve zamirler sure içinde yapılır, bir sureden öbür sureye atıf yapılmaz ve zamir gönderilmez. O halde bu çalışmayı yapanlar bilgisayarda atfedilenleri o surede arayacaklardır.

2- Zamirlerden هُمْ zamiri yalnız erkek çoğullara gider. O halde هُمْ zamirinin işaret ettiği bir kelime aranacaksa surede geçen erkek çoğulları sıralamalıdır. Bu surede رِجَالٌ geçmiştir, الَّذِينَكَفَرُوا geçmiştir. Bilgisayar bunları tespit etmektedir. Erkek çoğul kavramı oldu mu onu hafızaya almalı, zamirin işaret ettiği kelime aranırken bunlardan seçilmelidir.

3- Tekrar edilen kelimeler de atıf yerini bulmada birinci derecede rol oynar. إِذْ ve لَقَدْ gibi veya قَالُوا gibi tekrar edilen kelimeler atıf yerlerini gösterir.

4- Fiili mazi, fiili muzari gibi ismi fail gibi kalıplarla da atıf yerleri belli olmuş olur. İsim fiile atıf olmaz.

5- Böylece tespit edilen atfedilenler tasnif edilir. Diyelim ki iyiler ve kötüler grubu varsa bizim atfolunacak kelime hangi gruba dâhilse o grupta olanlara atfedilir. Bütün bunlarda eşitlik varsa en yakın olana atfedilir.

6- Atfedilecek hiçbir yer bulunamıyorsa, o takdirde hazfedilmiş kavramlar vardır, oraya atfedilmektedir.

İşte…

Bilgisayar işaret edilebilecek yerleri bulur. Öncelik kurallarına göre sıralar. Size verir. Siz ondan sonra düşünür en yakından başlar, gerisin geriye gidersiniz.

Bir başka örnek.

Yakın anlamlara gelen kelimelerdeki ince farklar bilgisayara yüklenmelidir. Orada tercih sebebi sıralanabilir. Kur’an’da geçen yerlerde karşılaştırılır. Allah ve resulünün hakemler olma ihmali ve surelerdeki yeri bilgisayarca tespit edilmelidir.

Biz 1967’de Kur’an üzerinde çalışmalara başladığımız zaman henüz bilgisayar kullanılmıyordu. Mekanik hesap makineleri vardı. Hesap cetvelleri vardı. Gayemizi iyi belirlemiştik. Sonra Allah Lütfi Hocaoğlu’nu görevlendirdi ve “Ruhu’l-Kur’an Programı” doğdu. Hazırlanmasında Emine Hocaoğlu’nun, Leyla Okta’nın, Tayibet Erzen’in ve Fatma Karuç’un katkıları olmuştur.

Ruhu’l-Kur’an çok büyük sorunları çözmüştür ama görünenler içinde beşte bir bile değildir. Reşat Nuri Erol bunu yazılarında anlatmalıdır. Tüm İslami vakıflar buna katılmalıdırlar. Onlardan istediğimiz sadece üyelerinin Yalova’da Süleyman Akdemir’in sorumluğunda yapılmakta olan inşaata katılmasıdır. İnşaat bitince de kârları ile beraber ayrılıp gidebilirler.

Bundan evvel İf’al babı gelmiştir. İnandık dedikleri halde inanmayan kimselere atfediyoruz. Gerçekten inanmış kimsenin inandığını kanıtlamaya ihtiyacı yoktur. Hatta beyanda bile bulunmaz. Sadece müminler cemaatine katıldığını beyan eder. Hatta bu kişi münafık da olsa bizim için bu beyan yeterlidir.

لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ

LaEiN EaMaRTaHuM La YaPRuCunNa (LaEiN FaGaLTaHuM LaYuFGıLunNa)

“Onlara emredecek olursan kesinlikle huruç edecekler”

Yeminlerinin cehdi ile kasem ederler. وَ ile تَ ile yemin edilir. بِ Kur’an’da kasem harfi olarak geçmez. Arapçada kasem etmek, yemin etmek, hulf etmek kelimeleri de mevcuttur. Buradan anlaşılıyor ki kasem hepsini içermektedir. “Yeminleri ile kasem ettiler” diyor.   

Bundan önce وَيَقُولُونَ demiş (47. ayet), muzari sigasını kullanmıştır. Burada أَقْسَمُوا diyerek mazi sigasını getirdi. Mazi sıkça tekrarlanan bir manayı ifade etmez. Başkanlara Allah’ın emrettiği derecede itaat etmek gerekir.

Kimse kimseyi inandırmakla yükümlü değildir. Yöneticilere de bu yasaklanmıştır. Yöneticiler de yetkileri dâhilinde olanları söylerler, zorlayamazlar. Zorlama yapılacaksa bu ancak hakemlerin kararlarından sonra yetkililer tarafından değil, bunun için görevli olanlar tarafından yapılır.

قُلْ لَا تُقْسِمُوا

QuvL LAv TuQSiMUv (UuFGul LAv TuFGıLUv)

“Kasem etmeyin diye kavlet”

Burada kasem nehy edilmiştir. فِيذَلِكَ kaydı getirilmediğine göre yemin etmeler nehy edilmiştir. Kimse yemin etmekle kendisini hak sahibi yapamaz. Buradaki nehy umumidir. Başka ayetlerle tahsis edilmiştir. Bunun anlamı şudur. Esasında yemin etmek yasaktır. İstisna değil de tahsis olduğu için kıyasla da olsa yemin etme için delil bulmak gerekir.

طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ

OAvGaTun MaGRuvFaTun (FaGaLaTun MaGRUvFaTun)

“Maruf ta’at”

Mübtedası hazfedilmiştir. Emrolunan marufta itaattir. Gereksiz yerde yemin meşru değildir.

Yetkililerin emir vermeye yetkileri varsa emirlerine uyulur. Yetkileri dışına çıkıp emirler verirlerse ona itaat edilmediği gibi emredeni dinlemekle sorumluluktan da kurtulamazsınız.

Önce şeriata uyacaksınız. Sonra yetkililerin emirlerine uyacaksınız. Emirler yetkililerin yetkileri içinde olacak ve meşru olacak. Yetkililer yetkilerini karar vermede kullanırlar. Uygulamalarından sorumlu değildirler. İçtihat sistemi budur. Demokrasi de budur.

Onun için diyoruz ki; demokrasi sadece İslam’da vardır.

إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (53)

EinNa elLAvHa PaBIyRun BiMAv TaGMaLUvNa (EinNa elLAHa MiMAv FaGIyLUvNa)

“Allah amel ettiklerinizi haber alıcıdır.”

“Allah fiil ettiklerinizden alimdir” demesi gerekirken, “Allah amel ettiklerinizden habirdir” deniyor.

Tüm fiiller muhasebeye geçmez, ameller muhasebeye geçer. “Az olsun, çok olsun” emri burada teyit ediliyor. Muhasebede ilim yoktur, haberler vardır, kimler ne borçlu ne alacaklı olursa o yazılacaktır.

Burada اللَّهَ âlemlerin Rabbi değil de O’nun halifesi olan topluluklardır.

Yine konu bir merkezde toplanıyor, bilgisayar merkezinde toplanıyor. Her şey tamamlanmıştır. Şartlar gelmiştir. فَقَدْجَاءَأَشْرَاطُهَا olmuştur (Muhammed, 47/18). Yine iş Lütfi Hocaoğlu ile Tayibet Erzen’e dayanmaktadır. Bilgisayar ekolünü kurmalıdırlar. Proje ve muhasebe Kur’an diliyle yazılmalıdır. Kur’an’da geçen kelimeler dışında bir kavram olmamalıdır.

Allah bu bilgileri onlara vermiştir. Allah onlara verdi demek bize verdi demektir. Bizim onların çalışmalarını kolaylaştırmamız gerekir.

Birinci elli yıllık çalışmalar tamamlandı.

İkinci dönem elli yıllık çalışmalar sizin omuzlarınızda.

Bizim nesil birkaç kişi kaldı. Çalışma gücünü de koruyamıyoruz. Artık bilgisayar merkezli çalışmaya sıfırdan başlayıp gelecek elli seneyi de siz başarılı kılacaksınız.

Yalova’daki inşaatın ve Ar-Ge çalışmalarının tek gayesi vardır; Kur’an’ı bilgisayar ışığında anlamak ve onu uygulamak.

 

YORUM

Bugün bilgisayarsız Kur’an’ı anlamamız mümkün değildir.

Size bir misal daha vereceğim. Siz seminere katılanlar, söylediklerimi kavramışsanız makale yapmalısınız ve kendiniz de katarak yayınlamalısınız. Böylece siz dahi iyi anlamış ve diğer okuyucuların da daha iyi anlamaları için yardım etmiş olursunuz.

Allah kelimesinin dört manası vardır.

a) Zaman ve mekândan münezzeh ve kimseye muhtaç olmayan, kendisinden başka hiçbir varlığın olmadığı durumdaki Allah’tır. O tektir, sıfatları da kendisidir. Kur’an’da bu هُوَ ile ifade edilmiştir.

b) Halik olan Allah ise zamanı, mekânı, maddeyi, enerjiyi, bitkileri, hayvanları, melekleri, cinleri, insanları ve ruhları yaratmış olan Allah’tır. Mekândan münezzeh Allah bu sefer nerede biz varsak O da vardır, üçüncüsü O’dur, dördüncüsü O’dur. Burada Allah yarattıklarına kendisini zaman ve mekân içinde göstermektedir.

c) Yeryüzünü yönetme görevini insanlığa vermiştir. İnsanlık Allah’ın halifesidir. Topluluklar O’nun halifesidir. Yeryüzünü insanlık Allah adına yönetmektedir. Herkes içtihad yapar, Allah adına karar alır, onu kul olarak uygular. Böylece yeryüzünü Allah kişilerle yönetmektedir. Buradaki Allah toplulukça temsil edilmektedir. Bugün buna ‘devlet’ diyoruz.

d) İnsanlar içtihatlarını birleştirerek ortak bir sistem oluştururlar, temsilcileri yoluyla birlikte iş yaparlar. Meclisler de Allah kelimesi ile ifade edilmiştir. Ganimet taksim edilirken resule bir pay, meclise bir pay verilmiştir. Burada “Allah” meclis anlamındadır.

Şimdi Kur’an’da geçen “Allah” kelimelerinin hangi manada geçtiğini istihsanla tespit edip bilgisayarlarda ayetleri ile yazacaksınız ve dört grupta toplayacaksınız.

Bundan sonra ikinci kriteri uygularsınız. Art arda lafız olarak geçen “Allah” kelimesi aynı manada olmaz. Aynı manada ise zamir gönderilir. Böyle bir durum varsa gruplamada hata yaptınız demektir, düzeltmeye çalışırsınız.

Yukarıdaki kuralın istisnaları vardır. Eğer cümleyi söyleyen değişmişse kelime tekrar edilir, zamir gönderilmez. O takdirde aynı manada Allah kelimesi gelmiş olur. Benzer kurallar bulunabilir.

İşte bu çalışmayı ancak bilgisayarla yapabilirsiniz.

Ruhu’l-Kur’an’sız Kur’an tefsiri ruhsuz tefsirdir.

Biz şimdi aklımıza geldiği gibi yorumluyoruz.

Onun için diyoruz ki; siz bizden sadece tefsir usulünü kavramak için yararlanacaksınız. Benim söylediklerim diğerlerinin söyledikleri gibidir. Doğrular da var ve onlar Allah’tandır. Yanlışlar da var ve onlar da bizdendir.

 

Öz Türkçe ile;

“Ve bütün çabaları ile Allah’a and içtiler. Onlara buyursan kesinlikle çıkacaklar. ‘And içmeyin.’ de. Belli kurallara uymayan vardır. Allah işlediklerinizden bilgisi olandır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve yeminlerinin cehdi ile Allah’a kasem ettiler. Onlara emredersen kesinlikle huruç edecekler. Kasem etmeyin diye kavlet. Ma’ruf ta’attir. Allah amel ettiklerinizden habirdir.”

 

 

Va EaQSaMUv BilLAvHı CaHDa EaYMAvNıHıM LaEiN EaMaRTaHuM La YaPRuCunNa QuvL LAv TuQSiMUv OAvGaTun MaGRuFaTun EinNa elLAvHa PaBIyRun BiMAv TaGMaLUvNa

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ قُلْ لَا تُقْسِمُوا طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (53)

 

***

 

قُلْ

QuL (uFGuL)

“Kavl et”

Söyle.

Burada قُلْ atıf harfi getirilmeden tekrar edilmiştir. Çünkü bundan önceki قُلْ‘un muhatabı inandık dedikleri halde inanmayanlardı, burada tüm insanlardır, herkese okunmaktadır. Doğrudan halka emredilmekte, Kur’an’ı tebliğ edeceklere emredilmektedir. Çünkü müminlere düşen görev tebliğden ibarettir yani söylemektir, yaptırmak değildir.

Burada emrolunan kimdir yani kim söyleyecek?

Kur’an gelmeden önce söyleyecek olanlar resuller idi, nebiler idi. Cibril’den aldıkları emirleri uyguluyorlardı. Kur’an’dan sonra artık vahiy yok, onun yerini içtihat almıştır. Dolayısıyla herkes kendisine aynı zamanda resuldür. O halde söyleyecek olan Kur’an’a inanan herkestir. ‘İtaat ediniz’ emrini o zaman ‘İtaat edelim’ şeklinde anlarız. Müslimler tebliğ ile mükellef olmadıkları gibi tebliğe ehil oldukları hususu da tartışılabilir. Demek ki burada emrolunanlar müminlerdir. Yani siz bu seminerleri takip edenler, Allah sizin söylemenizi emrediyor.  

Buradaki قُلْ kelimesi ile bütün müminlere emredilmiştir. Müminlerin görevini yerine getirmeleri, devletlerini yaşatmakla mümkün olur. Devlet de yasalarla ve görevlilerle yaşar.

Bizim görevimiz iktidarı muktedir kılmaktır. İktidarı uyarmak ayrı şeydir, iktidara itaat etmemek ayrı şeydir. Herkes yasalara ve yetkililere uymakla mükelleftir. Uyarma fiilen olmaz. Uyarma kavlen olur.

أَطِيعُوا اللَّهَ

EaOIyGuv elLAHa (EaFGıLuv elLAvHa)

“Allah’a itaat ediniz”

Allah aynı zamanda topluluktur. O halde meclise itaat edilecektir. Ne var ki Kur’an’ın hiçbir yerinde tek başına Allah’a itaat ediniz geçmez. “Allah ve resulüne itaat ediniz” (Enfal, 8/20), “Allah’a itaat ediniz ve resule itaat ediniz” (Maide, 5/92) şeklinde geçer. Meclis yasalar yapar ve yasalara uymamız gerekir. Ne var ki bu yasaları doğrudan uygulatamaz. Herkes içtihadı ile hareket eder. Görevliler yetkili oldukları yerlerde içtihad ederler. Hakemler içtihad eder. Hepsi meclis adına ona naib olarak kamu yetkilerini kullanırlar. Onlar da tüm topluluk adına yetkilerini kullanmış olurlar. Allah’ın halifesi olarak herkes içtihat yapar, meclis içtihatların terkibini ortaya koyar.

Kur’an’daki ayetler arasında nasıl tearuzlar varsa onu gideriyoruz.

Halkın içtihatları arasında da tearuzlar vardır, aynı usulle onları da gideririz.

Demek ki Kur’an’ı bilgisayarla yorumlamak demek aynı zamanda bilgisayarlarla halkın içtihatlarını telif etmek demektir, bunun için fıkıh usulü ilmini okumanız gerekmektedir.

Meclis halkın temsilcilerinden oluşur. Meclisteki anlaşmazlıklar da hakemlerle giderildiği için tüm devlet uzlaşma içinde hareket eder demektir. Bunu insanlıkta düşündüğünüz zaman içtihat kişilere gelen vahiydir. İcma ise tüm insanlığa gelen vahiydir.

Bunu söylemekle mükellef olan halktır, müminlerdir. Herkes herkesi kolayca denetleyecek, yasalara aykırı hareket ediyorsa uyaracaktır.

وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ

Va EaOIyGuv elRaSUvLa (Va EaFGıLuv eLFaGUvLa)

“Ve resule itaat ediniz”

“İtaat ediniz” (أَطِيعُوا) kelimesini tekrar etmiştir. Resule itaat ile Allah’a itaat farklıdır. Onun için itaat kelimesini iade etti. Allah’a itaat O’nun koyduğu şeriata itaattir. Aslında itaat değildir. Çünkü itaat tabi olmadan farklıdır. İtaat edilen kimin itaat ettiğini bilir. Onun için tek başına Allah’a itaat emri yoktur. Resule itaat ise Allah’la beraber emredildiği gibi ona doğrudan itaat edilecektir. Başkasına itaat ediyorsak o resuldür yahut ululemrdendir. Resul de ululemrdendir.

Teavün kelimesini açıklarken karşılıklı yardım söz konusudur demiştik. Ben Hasan’ın işini yaparken topluluğun işini yapıyorum yani Allah’ın işini yapıyorum. Birisini çalıştırırken de topluluk adına çalıştırıyorum. Ben benim konularımda işlerimin resulüyüm, bana yardım edenler bana itaat edeceklerdir. Eğer bir başkasının işini yapıyorsam o işte o kişi resuldür. Benim de ona itaat etmem gerekir. Topluluk içinde Allah’a itaat bu şekilde gerçekleşir; usul böyledir. Demek ki bizler birbirimize itaat ettiğimizde topluluk içinde işleri yürütmüş oluyoruz. Ben diğerlerine diğerleri bana itaat ederek düzeni sağlıyoruz. Dolayısıyla aslında bir farkımız yoktur. İnsanlar insanlara itaat etmiyorlar. Kendi rızaları ile seçtikleri kimselere karşı sıra ile yetkilerini kullanıyorlar.

Resule itaat kelimesini bunun için tekrar etti.

Burada da söyleyen halktır, müminlerdir. Birbirlerine söylemektedirler. Önce yetkililere yetkili oldukları hususlarda uyacağız, sonra hakkımızı yargıda arayacağız. Orada da almazsak o ülkeyi terk edeceğiz. Devlet içinde yaşayıp yasalara aykırı hareket asla caiz değildir, yetkililere karşı gelmek de caiz değildir. Yasalara veya yetkililere direnme nehy edilmiştir.

فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ

FaEiN TaValLaV Fa FaEinNaMAv GaLaYHı MAv XUmMıLa (Fa EinTaFagGaL FaEinNaMAv GaLaYHı MAv FugGıLa)

“Tevelli ederlerse tahmil olunan onun aleyhinedir.”

Burada resule “o” zamiri (عَلَيْهِ) gönderilmiştir. O halde bu ayette söylenenler resul tarafından söylenmemektedir. Arapçada biz yerine siz kullanıldığı için anlamakta zorlanıyoruz. Burada başkan kendisine verilen görevi yapacaktır. Görevinin dışına çıkamaz. Halka karşı silah veya zorlama kullanamaz. Başkanların görevi söylemedir, dileyen dinler dileyen dinlemez.

وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ

Va GaLaYKuM MAv XumMıLTuM (Va GaLaYKuM MAv FugGiLTuM)

“Ve aleyhimizedir tahmil olunduğumuz”

Bize verilen görev de bizimdir. O bizi zorlamadığı gibi bizim yaptıklarımızdan da o sorumlu değildir. İslam’ın başkan anlayışı ile Batı’nın başkan anlayışı tamamen zıttır. Batı’da başkan halkı yönetir. İslam’da ise başkan yol gösterir, bilgi verir, isteyen dinler istemeyen dinlemez. Başkan kendi sözünü zorla kabul ettirmek için silahlı gücü bulundurmaz. Bu durumlarda silahlı güç onu yönetmeye başlar. Suçluları tarafsız, bağımsız, tarafların seçtiği hakemler cezalandırır. Yürütmenin cezalandırma yetkisi yoktur.

وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا

Va EiN TuOIyGuvHUv TaHTaDUv (Va EiN TuFGıLuvHUv TaFGaLUv)

“Ve ona itaat edersek ihtida ederiz”

“Hidayet” yol göstermedir, “ihtida” ise gösterilen yoldan gitmedir. Burada “T”ler (تُطِيعُوهُ) “biz” olarak tercüme olunmaktadır, yoksa cümle anlaşılmaz hal alır.

Kur’an’da en çok hata buralarda yapılmaktadır. Bugünkü Araplar bile bu şekilde konuşmuyorlar. Tüm dünya dilleri bunlara dayanmaktadır. Biz de farkında olmadan aynı hataları yapmaktayız.

O halde halk yönetime, ihtida ettiği için uyacaktır. Başkan öyle şeyler söylemeli ki halk onun dediğini yaptığında başarıya ulaşmalıdır.

وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ

Va MAv GaLay elRaSuLi EilLa eLBaLAĞun (Va MAv GaLay eLFaGUvLı EilLay eLFaGAvLu)

“Ve resul üzerine yalnız belağ vardır”

İslam devletinin temeli budur. Halk başkanlarına çıkarları olduğu için uyar. Başkan eğer halka çıkar sağlıyorsa başkanlık yapmalıdır, çıkar sağlamıyorsa başkanlık yapmamalıdır.

Peki, bu nasıl çözülecektir?

Önce yerinden yönetime bunun için ihtiyaç vardır. Her bucak bağımsız bir devlettir. Tüm hukuk uygulaması bucakta cereyan eder. Halk o bucakta kalırsa başkana uyar, kalmazsa söz konusu olmaz.

İşte, yüz lojmanlı işyeri apartmanlarına bunun için ihtiyaç vardır. Halk yerini kolayca değiştirebilmelidir. Kendisini sevdiremeyen başkanın bucağından hicret başlar. Hicret çok kolaydır. Çünkü yine lojmanlı işyerine taşınacaktır. Hiçbir zorluğu olmadığı gibi maddi kaybı da yoktur. Buradaki semt apartmanlarında hisse sahibi ise ve kira payı alıyorsa onu almaya yine devam edecektir.

Yüz lojmanlı işyeri apartmanları inşa etmeden Kur’an düzeni yaşanamaz. Yirminci yüzyılda bunu yapmamız mümkün değildi. Onun için Kur’an birinci Kur’an uygulamasında uygulanamadı. Şimdi uygulanacak duruma gelmiş olacağız.

الْمُبِينُ (54)

eLMuBIyNu (eLMuFGIyLu)

“Mübin”

Kanıtları ile delilleri bir tebliğ. Evet, peygamberler mucizeler göstererek davalarını beyan ettiler. Biz ise ilme dayanarak müsbet ilmin verileri ile söylediklerimizi ispat etmek zorundayız. Bin dil üniversitesine bunun için ihtiyacımız vardır. Kur’an’ın müsbet ilimlerle tafsil edilmesi için tüm insanlığın ilmine ihtiyacımız vardır.

Bin dil üniversitesinde yüz lojmanlı işyeri apartmanları kurulacak. Orada oturanlar ve okuyanlar kendileri kazanıp kendileri okuyacaklardır. Ülkelerinden getirdikleri malları Türk malları ile değiştirecekler ve onunla yaşayacaklardır. Bunun için sermayeye gerek yoktur. Arazileri devlet koyar. Arsalar parsellenip peylenince beş misli değer kazanır. Bir misli ile üniversite hayriyesi ve galliyesi ile kurulur.

O halde ne duruyoruz. Lütfi Hocaoğlu ile Tayibet Erzen’i bekliyor insanlık. Onların bunu yapması için de siz bu seminerleri okuyanlara görev düşüyor. Yalova’daki inşaat işletmesine ortak bulmak. Ortak diyorum. Biz Akevler’de faizli faizsiz hiç kredi kullanmadık. Herkesi ortak ettik ama bir kuruş bağış kabul etmedik. Bin Dil Üniversitesi’ni kurarken onun için ben vakıf değil de kooperatif diyorum.

 

YORUM

Ayette عَلَيَّ denmesi gerektiği halde عَلَيْهِ denmiştir. Sadece bir harf değiştirilmiştir. Tüm devlet anlayışını tepetaklak ters çevirmiştir. Görünüşte olmaz hükümler getirilmiştir. Zor kullanılmadan topluluğu nasıl yöneteceğiz? Kur’an’da böyle birer harflerle düzen değiştirilmektedir, zalim düzen Adil Düzen olmaktadır.

Bundan dolayıdır ki Kur’an’dan bir harf çıkarılırsa Ehli Sünnete göre kâfir olunur, bir harf ilave edilirse yine kâfir olunur. Hem kıraati hem kitabeti ile icmaen sabit olarak bize gelmiştir. Artık bugün altı ana Mushaf’ta olmayan hiçbir söz Kur’an’dan değildir, on kıraatte olmayan da Kur’an’dan değildir. Yedi kıraatten de bir harf eksiltilemez. On kıraatten bir harf değiştirmek bile Kur’an’ın tamamını değiştirmek kabul edilir. Kıraatleri kabul etmemek küfür alameti kabul edilse de küfür sayılmaz.

Biz bu kıraatlerle Kur’an’ın her harfinden yararlanıyoruz ve bu çalışmalarımızla “Adil Düzen” ortaya çıkmaktadır. Bir asır içinde Kur’an’ın ortaklık düzeni gelecektir ve insanlık Kur’an’ın ilahi kitap olduğunu aşikâre olarak görecektir. Bizim nesil mutludur ki bu gerçekleri ilmen bulup gördü, sizin nesliniz de mutludur ki bunları fiilen yaşayacak, inşallah. Bu gerçekleştiği zaman bizim nesli ve yaptığı çalışmaları hatırlayacağınızı sanıyorum.

 

Öz Türkçe ile:

“De ki ‘Allah’ı dinleyelim ve elçisini dinleyelim.’. Kulak vermezsek ona verilen görev ona, bize verilen görev bizedir. Onu dinlersek biz yol buluruz. Elçinin üzerine ancak belgeli ulaklık vardır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Allah’a itaat edelim ve resule itaat edelim diye kavlet. Tevelli edersek onun üzerinedir tahmil olunduğu ve üzerimizedir tahmil olunduğumuz. Ona itaat edersek ihtida oluruz. Resule ancak mübin belağ vardır.”

 

 

QuL EaOIyGuv elLAHa Va EaOIyGuv elRaSUvLa FaEiN TaValLaV Fa GaLaYHı MAv XUmMıLa Va GaLaYKuM MAv XumMıLTuM Va EiN TuOIyG    uv TaHTaDUv Va MAv GaLay elRaSuLi EilLa eLBaLAĞu eLMuBIyNu

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ (54)

 

***

 

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ

VaGaDa elLAHu elLaÜIyNa EAvMaNUv MiNKuM (FaGaLa elLAvHu elLaÜIyNa EaFGaLu MiNKuM)

“Allah bizden iman edenlere vadetti”

Harfi atıf getirmeden “Allah vadetti” diyor. مِنْكُمْ zamiri ile bizden iman edenler anlamındadır. Birileri ile konuşurken “Bizden vaad edilenlere deyin” diyor. قُلْ söylememizi emrettiğinin içinde bunlardan vardır. Biz birbirimize anlatırken bunu hatırlatmamız gerekmektedir.

Peki, bunu birbirimize nasıl anlatacağız?

İzmir’de Akevler’i bunun için kurduk. Bizim insanlara anlatmamız gerekir ama bir vesile olmalıdır. Böyle yaptık. Kooperatif uygulamaları yaparken bizler birbirimize anlattık. Gerçekten de bu böyle oldu. Aramızda biri yoktu, ona uyacak durumumuz yoktu. Hep birbirimize anlatmaya başladık. Yeşilay’ın binasında faaliyet gösteren Türk Ocağı’nda daha Akevler kurulmadan haftalık seminerler yapıyorduk. Elli kişinin üstünde arkadaşlar geliyordu. O günleri röportajlar yapıp tarihleştirmelisiniz. Sonra parti kurarak bu anlaşmayı genişlettik. Dünyada seminerler verdik. Hep ilim adamlarına anlattık. Almanya’da tanınmış bir ilim adamı konuşurken; siz ilim adamlarısınız, siyaset de yapıyorsunuz, böyle çalışma başka bir yerde yoktur demiştir. Biz dünyaya gidiyor para dileniyorduk. Millî Görüş’ün parası vardır. Biz onlara yardım önerilerinde bulunuyorduk. O izzete bakın, bir de bugünkü zillete bakın. Kırgızistan’da da benzer taktik uyguladık. Öneriler götürdük genel müdürlere, bakanlara, ilim adamlarına, gazetecilere; iş görüşmeleri içinde İslamiyet’i anlattık. Kırgızistan Devlet Başkanı Askar Akayev çok yakınlık gösterdi, devlet çapında ortak denemelerimiz olmuştur.

Bugün de siz böyle yapacaksınız. Yalova’daki Ar-Ge çalışmasını vesile yapacaksınız ve on bin ortak arayacaksınız. Kabul edecekler diye değil, bu vesile ile buradaki قُلْ emrini yerine getirmiş olacağız. Güngören Belediye seçimleri bunun için en büyük fırsattı. Tüm zorlamalarıma rağmen arkadaşlar bu mantığı kavrayamadılar. Başarısız, tebliğsiz bir faaliyet yerine tebliğ yapıp seçilme çok daha kârlı olurdu.

Tekrar tekrar hatırlatmak isterim. Biz iş yapmayacağız, tebliğ yapabilmemiz için iş yapacağız. Bizimle görüşmek konuşmak isteyenlere kazandıracağız, biz ise görevimizi yapmış olacağız. Akevler’in sıkıntılı günler geçirmesinden dolayı hamd etmeliyiz.

وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

Va GaMiLuv elÖAvLIXAvTı (Va FaGiLuv eLFAvGıLAvTı)

“Ve salihatı amel edenler”

Sorun nerededir?

Sorun sermaye veya iktidar yoluyla iş yapma değildir. Herkes kendi içtihadı ile iş yapacak ama çıkar paralelliği içinde topluluğun işleri yürüyecektir. Şimdi işçilik sistemi ile ortaklık sistemi savaştadır. Salihatı amel ettiğimizde Sermaye’nin ve iktidarın yaptığından büyük işler yapacağız. Kur’an’ın en büyük mucizesi ortaya çıkacaktır.

Biz Millî Görüşçüleri ve Risalecileri destekledik. Başaramayacaklarını söyledik ama çalışmaları yine de yararlı oldu, bu vesile ile İslamiyet dünyanın gündemi oldu. Beşir Atalay yapılanları yeterli bulmuyor. Oysa beklediğimizin belki on misli başarılı olmuşuzdur. Bugün dünyanın gündemi İslamiyet’tir. Birinci gündem maddesi olmakla kalmamış, kendisinden başka gündemde bir madde kalmamıştır.

Sadece Ruhu’l-Kur’an Programı ile ortaya çıksaydık bize yeterdi. Hamd etmeliyiz.

لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ

LaYaSTaPLiFanNaHuM FIy eLEaRWı (LaYaSTaFGıLanNaHuM Fiy eLFiGLi)

“Onları arzda istihlaf edecektir”

İnsan yeryüzünde halifedir. İnsanlığa yeryüzünün kullanılmasını bırakırken “Alın, dilediğinizi yapın” derken insanların kendi başlarına hareket etmesine izin vermiştir. Bunun yanında onun sözünü dinleyeceklere de hadiler göndermiştir. Onları istihlaf etmiştir. Halife olarak insan ne yaparsa yapsın Allah’ın iradesi ile yapmış olur. Onun verdiği güçle yapıyorsunuz.

Kooperatif birine kredi açıyor ve ona diyor ki; sen bunu şöyle bir yerde değerlendir. Kredi açtığı kimse plana göre iş yapsın diye veriyor. Yapmazsa onu başka yerde değerlendirir. Kredisini kesmiyor. Çünkü onun bunu nasıl değerlendireceğini deniyor. İstediği şekilde değerlendirirse kredisini artıracaktır. Hâkim ister ki sanık işlememiş olsun ve ceza almasın ama işlemişse ceza verir. İşte burada hâkimin ceza verirken iradesi vardır ama rızası yoktur. İstihlaf olunanlar Allah’ın razı olduğu kimselerdir. Şeytan da Allah’ın halifesidir ama yaptığı şeylerden razı değildir.

Bin yılda bir insanlık yeni uygarlığa geçecektir.

Müminler birbirlerine anlatırken bizi istihlaf edecek demiyor, onları istihlaf edecek diyor. Çünkü biz şimdi söylüyoruz, istihlaf edildiği zaman biz hayatta olmayacağız belki. Biz bizim istihlafımız için değil, bizden sonra bizim yolumuzda olanların istihlafı için çalışacağız. Ortaklık düzeni belki bize nasip olmayacak, meyvelerini bizden sonra gelenler devşirecek.

Halife Ömer Müslüman olmadan Müslüman olanlar birinci dönem Müslümanlardır, Halife Ömer de bunlara dâhildir. Ömer’in Müslüman olmasından Bedir Savaşı’na kadar Müslüman olanlar ikinci derecede Müslümanlardır. Bedir Savaşı’ndan Mekke’nin fethine kadar Müslüman olanlar üçüncü dönem Müslümanlarıdır. Dört halife döneminde Müslüman olanlar dördüncü dönem Müslümanlarıdır. Bu dönem birinci nesildir. Bundan sonra ikinci nesil gelir, bunlara tabiin denmektedir. Ondan sonra gelenler ise tebe-i tabiindir. Son nesil ise birinci İslam uygarlığını kuran Müslümanlardır, bu dönemde bin tarihlerine varılır.

Tarihte Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Kur’an dönemlerinde sıra ile istihlaf edildiler. Bu ayet bize bugün de yine Müslümanların istihlaf edileceğini söylemektedir. Üçüncü binyıl uygarlığını müjdelemektedir.

كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ

KaMAv iSTaPLaFa elLaÜIyNa MiN QaBLiHiM (İsTaFGaLa elLaÜIyNa MiN FaGLiHiM)

“Onlardan öncekileri istihlaf ettiği gibi”

مِنْقَبْلُ denebilirdi. Konuşanlar مِنْ قَبْلِنَا وَمِنْ قَبْلِكُمْdiyebilirlerdi. هُمْ zamiri gönderildi. Bunun kural olduğunu beyan ediyor.

Akevler Özdemir Çelik Döküm Fabrikası döneminde Arif Ersoy, Süleyman Akdemir ve Süleyman Karagülle olarak Almanya’ya gittik. Millî Görüş ve diğer Müslümanların mescitlerinde (Diyanet mescitleri hariç) konuşmalar yaptık. Avrupa’da ne anlatalım derken konuşmalarımızda Allah bize öğretti, uygarlıkları dönem dönem ayırdık; Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve birinci Kur’an uygarlığı. İşte o tarihten beri birçok akademik çalışmalarda arkadaşların tezleri olmuştur. İstihlaf edilenleri göstermektedir. Bugün de dünyayı yönetme gücüne ereceğiz. Biz değil ama bizden sonra gelenler, belki sizin nesliniz. Bizim nesil bir bir aramızdan ayrılmaktadır, artık siz bizim vârislerimizsiniz. Görev size intikal etmiştir. İstihlafa hazır olun.

وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ

Va LaYuMakKiNanNa LaHuM DİyNaHuMu (Va LaYuFagGiLu LaHuM FiGLaHuM)

“Ve dinlerini onlara temkin edecektir”

Burada dört tekit vardır. a) Başta tekit Lam’ı getirilmiştir. b) Sonra tekit Nun’u getirilmiştir ve istihlafı onlara tahsis etmiştir. c) دِينَهُمُ demekle kendilerine has düzenle geleceklerini bildirmiştir. d) Yine هُمْ (لَهُمْ) zamiri istihlafın onlara has olduğunu bildirmektedir.

Bugün AK Parti ve Gülen Cemaati bu istihlafın kendilerine ait olduğuna inanıyorlardı. Tüm ümitler boşa düştü. Birbirlerine düştüler ve hakemlik sistemini kabul etmediler. Saltanatın müminlerin elinden gitmesinin tek kaynağı hakemlik sistemini istismar etmeleridir. Olsun, mademki hakem kararı öyle çıktı, kabullenmeleri gerekirdi. Direndiler ve sonuç bin dört yüz senelik gözyaşı oldu.

Düzenlerin imkân dâhiline geleceğini vadediyor.

Evet, Adil Düzen’e inanıp ona göre uygulama yapanlara müjde veriliyor, kesin olarak yalnız onların istihlaf edileceğini söylüyor. Herkes bilsin ki Adil Düzen uygulaması dışında hiçbir çaba başarıya ulaşamayacaktır. Adil Düzen’e sahip çıkanlar tek başarılı kimseler olacaklardır, yalnız onların dini/düzeni imkân bulacaktır.

الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ

elLaÜIy iRTaWAv LaHuM (elLaÜIy İFTaGaLa LaHuM)

“Onlara irtida eden kimse”

Onlar için irtida ettiği düzenlerini imkân dâhiline getirecektir.

Karnınızı doyurmak için yersiniz. Bu iradenizle yaptığınız iştir. Hoşunuza giden yemekle karnınızı doyurursanız bu rızadır. Severek iş yapmak; ondan memnun olmak, ona razı olmaktır. İfti’al babındadır. Yukarıda istihlaf geçmişti, burada irtida geçmektedir. İftial babında razı olmak zaten lazımdır. İfti’al ile yüklenen farklı mana nedir? سَمِعَ işitti demektir. اَسْتَمَعَ isteyerek işitmek, bilinçli olarak dinlemek (kulak vermek) demektir.

Adil Düzen’i Allah seçmiştir, O öğretmiştir. Birimizin eseri değildir. Burada Adil Düzen çalışanlarına büyük müjde vardır. Allah’ın seçtiği bir düzendir. Zaten Adil Düzen’i bizim icat etmemiz imkânsızdır. Adil Düzen’i hafife alanlar vardır. Buyursunlar, ondan daha ehdasını getirsinler, biz de ona uyalım. Bizim kuralımız şudur. Eğer savaşmak için, barışmak için biri bir teklif getirirse bizimki o teklifin iki katından fazla iyi değilse biz ona uyarız.

Dış borçlar nasıl ödenecek sorusuna cevap veriyoruz. a) Dış borç iç borca çevrilecek. b) Nakit borcu mal borcuna çevrilecek. c) Faiz borcu kredileşme borcuna çevrilecek. d) Borç iştirake çevrilecek. e) Devlet arazi ile işletmelere iştirak edecek, ciro üzerinden kâr payı alacaktır. Bunlarla borçlarını ödeyecektir. Çözümlerimiz net ve açıktır.

Bu önerilerden birinin onda biri kadar dış borçların ödenmesi için bir öneri varsa duymak isterim. Beşte birin %10’u yüzde iki eder. Onu bile biz çözüm listesine alırız.

Onların tek çözümleri vardır, borcu borçla ödemek! Tüm memleket ipotek edilinceye kadar borçlanıp vatanı satmadan başka bunun manası nedir? Garantili yap-işlet-devret demek, burasını imar et sonunda buralar senin olsun demektir. Biz şimdilik karnımızı doyuralım yeter.

Evet, düzenimizi Allah imkân dâhiline koymuştur ve vadediyor, gelecekte Adil Düzen’e sahip çıkanlar galip geleceklerdir.

وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا

Va LaYuBadDiLanNaHuM MİN BaGDi PaVFiHiM EaMNan (Va La YuFuFGıLanNaHuM MiN FaGLi FaGLiHiM FaGLan)

“Ve onları havflerinden sonra emnen tebdil edecektir”

Allah onları havfden emniyete tebdil edecektir.

Bugün onların yanında olmak korku kaynağıdır.

Devlet güvenlik mahkemeleri dâhil pek çok dava açıldı Akevler’e, hiç mahkûm olmadık. Biz suçlu olmaktan korkarız, cezadan korkmayız. Tam tersine, isteriz ki dünyada cezamızı çekelim de ahirette cehennemlik olmayalım. Biz korkmadık, korkmuyoruz. Ama Akevler’le görüşmekten, konuşmaktan herkes korku içinde. Bizden uzak duruyorlar. Ortak olursa bile başkasının adına ortak oluyor.

Allah’a ve ahirete iman edenler halk içinde korkulmayacak kimseler oluyor. Başlangıçta böyle oluyor. Allah buna izin veriyor, evvelundan ona layık olmayanlar olmasınlar diye, mukarrabundan olmasınlar diye. Kadro oluşunca, gerçek müminler sabit olunca, inandık dedikleri halde inanmayanlar yollara dökülünce, artık bunlar korku merkezi değil emniyet merkezi olmuşlardır.

Akevler o şartlarda bile emniyet yeri olmuştur. 52 senelik imtihan Akevler’i yakında emniyet yeri yapacaktır. Akevler’den olma, insanlar için güven kaynağı olacaktır. Fevc fevc insanlar Adil Düzen’e geleceklerdir. Ortaklık sistemi kurulacak. Semt kooperatifleri kurulacak. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları yapılacak. Biz her konuda net konuşuyoruz. Detaylı planımız ve projemiz var, sekiz yüzlü logomuzu kırk yıl önce oluşturduk.

يَعْبُدُونَنِي

YaGBuDUvNaNIy ( aFGuLUvNaNIy)

“Bana ibadet edecekler”

Yani benim onlara verdiğim görevleri yapacaklar. Kamuyu onlar temsil edecekler. Osmanlılar bürokratlara “kullarım” demektedir. Allah da istihlaf ettiği insanları “ibadim/görevlilerim” diye anmaktadır, benim verdiğim görevleri yapacaklar. İçtihat edecekler ve içtihatlarında verdiğim görevleri yapacaklar. İçtihatlarında hata edebilirler. Hakemlik sistemi kararlarını düzeltecek.

Burada هُ zamiri getireceğine ي zamiri getirmiştir. لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ derken Allah gaib zamiri ile ifade edildi. Burada وَ harfi getirmeden “Bana bir şey işrak etmeyecektir” deniyor. Yani burada kemali infisal vardır. Onun için وَ harfi getirilmemiştir. Bundan önceki cümleler müminlerin birbirlerine söyledikleri cümleler idi. Şimdi ise Allah kendisi hitap ediyor. Kıraatte bu yerlerde ses tonunu değiştirmek gerekir. Bundan öncekilerde sıradan sohbet tonu ile okunmalıdır. Bundan sonraki ayetler ses biraz daha yükseltilerek hakim tonu ile okunmalıdır. Tecvitte bunların farkları vardır. Kurallardan bu farkları tesbit edip ses kayıtlarına almamız gerekmektedir.

لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا

LAv YuŞRiKUvNa Bİy ŞaYEan (LAv YuFGıLUvNa Bİy FaGLan)

“Bana bir şey işrak etmeyecekler”

Evet, bana işrak etmeyecekler.  Şerike ‘ortak oldu’ anlamındadır.

شِرَاكTasma, kayış demektir. Ortak olmak birbirine bağlanmak manası taşıdığı için ortaklığa şirk denmektedir. İşrak ise birini başka birine ortak saymak demektir.

ش birden oluştur,  ر devamlılıktır, ك varlıktır.

“Şirk” sülasi manadır. Kur’an’da fiil olarak sülasi babdan kullanılmaz. شَرِيك kelimesi ortak demektir.  Kur’an’da ifal babı olarak إِشْرَاك gelir, بِ harfi ile gelmektedir. İfal babı zaten taaddi içindir. بِ ikinci defa taaddi yapmak için gelir. Sülasisi lazım bir fiil ise ifal babı ile müteaddi olur. بِ gelirse ikinci defa taaddi eder. Kaldı, kaldırdı, kaldırttı gibi.

“Şirk” ortaklıktır. “İşrak” ortak olmak demektir. Baba mirasında varisler şirktedirler ama işrak etmemişlerdir. Şeriklik bir haldir, hareket değildir. İşrak ise harekettir, şerik olmadır. بِ ile gelince ise birini başkasına ortak etmedir. Kur’an’da kullanılan bu manadadır.

Bugün insanlık neyi Allah’a işrak ediyor?

Karşılıksız parayı işrak ediyor. Kâinat Allah’ın mülküdür. Onun karşılığında altını para olarak var etmiştir. Karşılığı olmayan para altına şirktir. Altın Allah’ın para olarak var ettiği şeydir. O halde onun mülküne faizcileri karşılıksız işrak etmektedir.

İkinci işrak ekseriyet sistemidir. Allah insanı kendisine halife yapmıştır, insan O’nun kuludur. Başkasının ona hükmetmesi işraktır. Bundan dolayıdır ki İslam’da kamu ancak biat usulü ile kendisi kime itaat ederse onun emirlerine uyar. Ortak mahkeme de öyledir. Herkes Allah’ın halifesidir. Dolayısıyla razı oldukları kimseler Allah’ın irtida ettiği kimselerdir. Topluluk ittifakla birini başkan yapmışsa Allah onu başkan yapmıştır demektir. Bu da ancak biat sistemi ile gerçekleşir. Ekseriyet sisteminde bu mümkün değildir.

وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ

Va MaN KaFaRa BaGDa ÜAvLiKa (Va MaN FaGaLa BaGDa ÜAvLiKa)

“Ve bundan sonra kim küfrederse”

Demek ki bundan evvel küfredenler fasık değildirler. Müminler mağlupken ve zayıfken iman ederler ve Allah’a güvenerek cesaretle kendilerine verilen görevleri yaparlar. Onlar için başarı şartı yoktur. Allah’ın emirlerini yerine getirirler, sonuç ne olursa onları ilgilendirmez. Müslimler ise beklerler, başarılı olacaklarsa gelirler. Daha önceki küfürleri mazurdur. Ama iktidar müminlerin eline geçtikten sonra hala küfürlerinde devam ediyorlarsa onlar artık fasıktırlar. Onlar dünya ve ahiretlerini kaybetmiş demektir. Helak olup gideceklerdir.

فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (55)

Fa EUvLAvEiKa HuMu eLFAvSiQUvNa (Fa EUvLAvEiKa HuMu eLFAvGıLUvNa)

“İşte onlar fasıktırlar.”

فِسْق ceviz gibi kabuklu meyvelerin açılmış kısmıdır, tohumlar yuvalarından ayrılmışlardır. “Fıtık” kelimesi ile akrabadır.

Şeriat dışına çıkmak fısktır. Suç işlemek şeriat dışına çıkmak değildir. Suç işlersiniz, muhakeme olursunuz ve mahkeme kararlarına uyarsınız. Suçun cezasını kabul edersiniz. Hatta ispat edilmezse cezasız da kalırsınız.

Fısk demek düzene karşı çıkmak demektir, yasaları ve mahkeme kararlarını tanımamak demektir.

 

YORUM

Allah, Adil Düzen çalışmalarının başarıya ulaşacağını bildirmektedir. Bugün Sermaye’den korkanlar, bugün atom bombasından korkanlar yarın imandan korkacaklar. İnsanlar güvenip akın akın semt kooperatiflerini kuracaklar. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını yapacaklar. Yüz villalı devremülk villalar yapacaklar.

Buralarda yaşayanlar artık Sermaye’den ve silahtan korkmayacak, karşılıksız Dolar’a ve ekseriyet kararlarına tapmayacaklar.

Allah müminlere şimdi görev veriyor. Sabırla seminer çalışmalarına devam etmektedirler. Yalova’daki Kur’an düzeni çalışmalarına katılmalıdırlar. Burada bir örnek olarak uyguladığımız zaman önce Türkiye onu hemen iktibas eder, sonra dünya iktibas eder.

Bu ayet bize bunu bildirmektedir.

Türkiye’yi biz değiştirmeyeceğiz. Biz sadece insanlığa bir tohum getiriyoruz. Tek tanedir ama sonra ormanlar olacak ve yeryüzünü kaplayacaktır. Bizim görevimiz sabırla Kur’an okuma, okutanlarla ortaklıklar kurmak, öğrendiklerimizi uygulamak, sonunda dilimizin döndüğü kadar bu sistemi anlatmamız gerekir. Sonrası bize ait değildir.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah sizden inanan ve yararlı işler yapanlara söz verdi. Onlardan öncekileri görevlendirdiği gibi onları yeryüzünde görevlendirecek ve onları, onlar için istediği düzene kavuşturacak ve korkularından sonra onları güvene değiştirecek. Bana kulluk edecekler ve bana hiçbir nesneyi ortak etmeyecekler. Bunun arkasından kim kapatırsa onlar taşkın olanlardır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Allah sizden iman eden ve salihatı amel eden kimselere vadetti. Onlardan öncekileri istihlaf ettiği gibi onları da arzda istihlaf edecek ve onlara, onlar için irtida ettiği dinlerini temkin edecek ve onların havfından sonra onları emne tebdil edecek. Bana ibadet edecekler ve bana hiçbir şeyi işrak etmeyecekler. Kim bundan sonra küfrederse onlar fasık olanlardır.”

 

 

VaGaDa elLAHu elLaÜIyNa EAvMaNUv MiNKuM Va GaMiLuv elÖAvLıXAvTı La iSTaPLiFanNaHuM Fiy eLEaRWı KaMAv iSTaPLaFa elLaÜIyNa MiN QaBLiHiM Va LaYuMakKiNanNa LaHuM DİyNaHuMu elLaÜIy iRTaWAv LaHuM VaLaYuBadDiLanNa HuM MiN BaGDi PaVFiHiM EaMNan YaGBuDUvNaNIy LAv YuŞRiKUvNa Bİy ŞaYEan Va MaN KaFaRa BaGDa ÜAvLiKa FaEüvLAvEiKa HuMu eLFAvSiQUvNa

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (55)

 

***

 

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ

Va EaQIyMUv elÖaLAvTa (Va EaFGiLuv FaGaLaTa)

“Ve salatı ikame ediniz”

Buradaki وَ harfi hazf olmuş cümleye bağlanmıştır. “Namazı kılmam emredildi, size de aynı şeyi söylüyorum” şeklindeki cümleler hazf olmuştur. Haber cümlesi emir cümlesine atıf olmaz. Kıraatte burada biraz duracaksın ama ses tonunu değiştirmeyeceksin.

Kur’an düzeni iki ana müesseseye dayanır; zamanı düzenleyen namaz, çalışmayı düzenleyen zekât. Bu iki emire burada işaret edilmiştir. Kur’an düzenine geçebilmemiz için günde beş defa, haftada bir defa ve yılda iki defa toplantılar yapmamız gerekir. Bunlar kuru ve boş toplantılar olmamalı, dolu toplantılar olmalıdır. Her ikisi de muhasebeye dayanmaktadır. Namazda proje yapmak için toplanılır. Anlaşmalar ve görüşmeler orada yapılır. Orada muhasebeye yeni işletmeler eklenmiş olur.

Eğer insanlarda uygarlaşma olmasaydı muhasebe yeterli olurdu. Oysa insan her gün yenilik yapmakta ve yeniliklerle karşılaşmaktadır, yeni içtihatlara ve yeni fıkha gerek vardır. Bu namazla sağlanır. Muhasebe ise burada alınan kararların, anlaşmaların ve içtihatların kayıtlara geçmesi anlamındadır. Ondan sonra herkes iş yapar ve yaptığı işi muhasebeye bildirir.

وَآتُوا الزَّكَاةَ

Va EAvTuv elZaKAvtTa (Va EaFGıLu elFaGaLaTa)

“Ve zekâtı ita ediniz”

İş yaparken aldığını ve verdiğini yazacaksın.

Bunun için Yalova’da defterler dağıttık. Osman’la Turgay birleştiler dışardakilerle uyum sağlayarak yine bildiklerini yapmaya devam ettiler. Abdullah deftere aldığını ve verdiğini yazmamış, sadece işçiliği yazmış. Turgay ile Bağdatlı arasında kavga çıkmış.

Suçlu kim?

Suçlu sistem. Bu vesile ile muhasebedeki yanlış gidişi öğreniyoruz. Allah bizim yanlışımızı böyle düzeltir. Kendilerine hakemliği tebliğ ettim.

Bu da inananlara imtihandır.

وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ

Va EaOIyGuv elRaSUvLa (Va EaOIyGuv eLFaGUvLa)

“Ve resule itaat ediniz.”

Resul kimdir?

Bir işin sorumlusu resuldür. Birlikte bir iş yaptığımızda aramızdan birini çavuş (başkan) seçeriz, o ne derse onu yaparız. Namaz kılarken bunun eğitimini yapmış oluruz. Her imam resuldür. Ortaklık sisteminde kim girişimci ise o resuldür.

Diyelim ki atölyede iki iş yapılıyor. Arıcılık ve biçme. Abdullah arıcılıkta ustadır, Hüseyin Usta biçmede ustadır. Arı işinde atölyede herkes Abdullah’a tabidir, o imam veya resuldür. Biçme işinde de Bağdatlı resuldür yani imamdır. Bu sistemi kurduğumuz zaman Adil Düzen işletmesini kurmuş oluruz. Bunu yapabilmemiz için de proje ve muhasebeye ihtiyacımız vardır.

Kadıköy grubu nakdi katkılarda bulundu, uygulama bana kaldı, ben de tek başıma başaramadım. Allah imkânlar verdi, Yalova’da arsa aldık, projesini çıkardık, 8 dairemiz olacak, 200000 TL’den 1600000 eder. İstanbul ve Kırgızistan dâhil tüm alınanları karşılayacak durumda. Ortaklarımıza zarar ettirmemiş oluyoruz. Biz de Ar-Ge çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla durumumuz iyidir. Ama ortaklık sistemini oluşturamadık, resule itaat emrini henüz uygulayamıyoruz. Resul/imam sorumluluğunu bilmiyor, ortaklar da resule itaati bilmiyor. Biz çalışmaya devam edeceğiz, günü gelince gerçekleşir. Zaten ayet gelecektekilere emretmiş oluyor. İktidar bizim olunca uygulanacaktır.

لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (56)

LaGalLaKuM TuRXaMUvNa (LaGalLaKuM TuFGaLUvNa)

“Rahmet olunasınız diye”

İnsan topluluk içinde özgür yaşayacak şekilde yaratılmıştır. Bu da imamını kendin seçiyorsun ama senin seçtiğin imama tabi oluyorsun şeklinde oluyor. Değiştirebilirsin ama değiştirinceye kadar ortak olduğun işte ona tabi oluyorsun. Senin de işin var, o senin işine katıldığında imam sensin, o sana tabidir. Rahmet olunma demek, Allah’ın topluluğunun nimetlerinden yararlanmak demektir.

Ambara mal teslim edildiğinde malı teslim eden kimse emek payını anlaşmaya göre alır. Kalan hammadde payıdır, kira payıdır, hizmet payıdır; hizmet payı içinde kamu payıdır.

Zekât vermek demek ambardaki kamu payını belirlemek demektir. Ortak ambarlar oluşmadıkça zekât müessesesi çalışmaz. Bundan dolayıdır ki birinci Kur’an uygarlığında zekât dışında vergiler alınmaya başlanmıştır. Semt kooperatifleri kurulmadan ve yüz lojmanlı işyeri apartmanları yapılmadan ne emrolunan namaz kılınabilir ne de emrolunan zekât verilebilir. Ayet emri bugün bize değil, yarın yüz lojmanlı apartmanları yapıp orada yaşamaya ve çalışmaya başladıklarında onlara emretmektedir, istihlaf edenlere emretmektedir.

 

YORUM

Bizim görevimiz marufu emretmek münkeri nehy etmek değildir, bizim görevimiz bunu yapacak teşkilat kurmaktır. Bizim görevimiz namaz kılmak, zekât vermek, başkana itaat etmek değildir. Kur’an’ın emrettiği gibi namazı kılacağımız, Kur’an’ın emrettiği gibi zekâtı vereceğimiz ve işbölümü içinde sorumlulara itaat edeceğimiz lojmanlı işyeri apartmanını yapma, semt kooperatifi kurma, on bin ortaklığa ortak bularak örnek bir semti oluşturmadır.

Yalova’daki 24 daireli apartmanı inşa etmeyi başardığımızda on bin ortak bulacağız ve yüz lojmanlı işyeri apartmanını yapacağız. Adım adım hedefimize doğru ilerliyoruz.

Bu seminerleri okuyanlar, sohbetlerde bu seminerlerde söylenenleri aktarıp görüşleri isteyeceksiniz ve tartışacaksınız; bu sayede anlatılanları hem daha iyi öğrenirsiniz hem de tebliğ görevinizi yerine getirmiş olursunuz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve toplantıyı yapalım, toprak payını verelim, elçiyi dinleyelim. Böylece yaşayabiliriz.

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve salatı ikame edelim, zekatı ita edelim ve resule itaat edelim ki rahmet olunalım.”

 

Va EaQIyMuv elÖaLAvTa Va EAvTuv elZaKAvTa Va EaOIyGuv elRaSUvLa LaGalLaKuM TuRXaMUvNa

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (56)

 

***

 

لَا تَحْسَبَنَّ

LAv TaXSaBanNa (LAv TaFGaLanNa)

“Hesap etme”

Arada harfi atıf getirmeden muhatabını da değiştirerek hitapta bulundu. Bundan önce ilerde iktidar olanlara söyleyeceği şeyleri anlattı. Yani iktidar olunca nasıl davranacaklarını, onlara anlatacaklarını bize anlattı. Şimdi de doğrudan bize her birimize hitap etmektedir. Kur’an’da geçen تَ (تَحْسَبَنَّ) yani sen, Kur’an’ı okuyan herkestir. Bunun için atıf harfi getirmedi. Kemali infisal vardır.

Bugün insanlar tam küfür içindedirler. Bundan bir asır önce ilimler henüz gelişmemiş, Kur’an’ın söyledikleri müspet ilimler tarafından bugün olduğu kadar tespit edilmemişti. O günkü insanların tereddüdü kısmen yerinde olabilir. Oysa bugün her şey çok açık bir şekilde ilmen ortaya konmuştur. Hele ortaklık düzeninin getirdiği gerçek laiklik, gerçek demokrasi dünyayı susturmuştur.

Bugün insanlık küfür içindedir ve biz dahi bunların sonunun gelmeyeceğini sanıyoruz.

İşte insanlara, bu arada ve özellikle de bize hitap ediyor, hepimize ayrı ayrı söylüyor; onların cezalanmayacaklarını sanma.

الَّذِينَ كَفَرُوا

elLaÜIyNa KaFaRUu (elLaÜIyNa FaGaLUv)

“Küfretmiş kimseler”

Adil Düzen’i dünyaya anlattık ama üniversitelerimiz henüz duymadı, Diyanet (DİB) daha duymadı, basın/medya hâlâ haberdar olamadı, siyasiler de her nedense duymadı, insanlık işitemedi, bilenler de kasten yani Dolar aşkına işitmedi veya silah korkusundan işitemedi!!!

İnsanlar küfür içindedirler.

Biz de zannediyoruz ki bunların bu halleri devam edecek. Sermaye mi silah mı galip gelecek diyoruz. Çin mi galip gelecek yoksa ABD mi galip gelecek; onu tartışıyoruz.

Hey sağırlar; size haykırarak söylüyorum, bunlar değil Kur’an düzeni galip gelecek.

Mısır vardı, Hititler (Hittiler) vardı; kim galip gelecek diye tartışıyorlardı. Kim galip geldi? İsrail oğulları. Roma mı, Kisra mı galip gelecek diye tartışıyorlardı. Kim galip geldi? İslam. Tekrar tekrar ve en yüksek sesle söylüyorum; Sermaye de silah da artık etkisini kaybedecektir. Hakim olan müspet ilim olacaktır, hakim olan Kur’an olacaktır. 

مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ

MuGCıZIyNa Fıy elEaRWı (MuFGiLİyNa Fİy eLFaGLı)

“Arzda icaz edenler”

İzmir’e gittiğimde (1961) İzmir’in meşhur iki âliminden ikincisi olan Ali Tosun’u ziyaret ettik. Orada bize “icaz” kelimesini anlattı. “İcaz” yarışı kazanmak demektir, icaz kuyruk sokumudur, yarışta kim o yeri ile geçerse o kazanır demiştir.

Kur’an’ı etimolojik olarak yorumlamaya o tarihlerde başladık, 60 seneye yaklaşıyor.

Yarışı ne Sermaye ne de silah kazanacak. Bunlar birer puttur. İbrahim Peygamber’in torunları, Hıristiyanlar ve Müslümanlar ikisini de paramparça edeceklerdir. Bedenlerini değil onların beyinlerini parçalayacaklardır; nitekim parçalamaktadırlar da.

وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ

Va MaEVAvHuMu eLNAvRu (Va MaFGaLuHuM eLFaGLu)

“Ve me’vaları nârdır”

مَأْوَى masdarı mimidir. Mekânları ateştir anlamında olduğu gibi yerleşecekleri yerler de ateştir. Kâfirler yalnız bu dünyayı kaybetmeyecekler, ahireti de kaybedeceklerdir. 

Elli sene önceki İslam âleminin durumu ile bugünkü durumu karşılaştırabiliriz. O gün İslam devletlerine bağımsız denebilirse sadece iki devlet vardı; İran ve Türkiye. Nüfusları toplam olarak 50 milyonu bile bulmazdı.

Bugün birbuçuk milyar Müslüman nüfusunun üçte ikisinin devleti vardır. Papa hesaba katılmıyordu, şimdi Sermaye’nin karşısında yeniden tarihi gücünü almak üzere. Şimdiden Kur’an’ın dediklerinin yüzde yirmisi gerçekleşti. Herakliyus Ninova’da galip gelmiştir. Sıra Kur’an ehlinin iktidar olmasına gelmiştir.

Gerek Ak Parti gerekse Gülen ilk zaferi elde etmişler ve fecri kâzib geçekleşmiştir.

Artık fecri sadıkın ucu görünmek üzeredir.

وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ (57)

Va La BiESa eLMaÖIyRu (Va La FiGLa eLFaGIyLu)

“Ve mesir beistir.”

صير kökü dönüşmedir, dönme değildir.

Bugün iki türlü hayat vardır; atomik hayat, moleküler hayat. İnsanlar moleküler hayat yaşıyorlar, cinler ise ateşten var edilmişlerdir, atomik hayat yaşıyorlar. Ahirette müminler cennete gidecek ve yine moleküler hayat yaşayacaklardır. Kâfirler ise atomik hayata dönüşecek ve orada cinler gibi ateşe uyum sağlayacaklardır. Nasıl ipek böceği kozada kelebek oluyorsa benzeri olacaktır. Ayet bunu ifade etmektedir.

Sermaye’nin ve silahın gücü bir gün parçalanacak, bunlar imana ve ilme yenileceklerdir. İran bunun misalidir. Şah sokağa çıkan inkılapçıları uçaklarla bombalayarak sokaklarda öldürdü. O şehitler için mezarlık yapılmıştır, adları büyük alanlarda ziyarete açıktır. Humeyni iktidara gelirken silah kullanmamış, sadece insanlar sokakta ölmüşlerdir. İran’da iktidar, sokakta ölenlerin arkadaşlarına geçti. Galip gelen ne para ne de silahtı, galip gelen Ayetullahların ilmi ve İranlıların imanı olmuştur. Dünyadaki mağlubiyetleri yetmeyecek, ahirette de derin azab içinde olacaklardır.

 

YORUM

Sure zina cezası ile başlamıştı. Sonra yüz lojmanlı işyeri apartmanlarıyla aile müessesesinin nasıl yaşatılacağı ortaya konmuştur. Sonra devlet olmadan önce müminlerin nasıl davranacakları açıklanmıştır.

İnsan topluluk içinde özgür olarak yaşayan varlıktır. Bunu sağlayan da ailedir. Aile kişiler ile topluluk arasında bir köprüdür. Ailede yetişen kişiler topluluğun ferdi olmaktadırlar.

Ailenin temeli zina yasağına dayanır. Cinsi ilişkinin yasak olması, ancak evlilik içinde meşru olması insanın aile yapısını oluşturur. Aileler de yüz lojmanlı işyeri apartmanlarında yaşarlar. Semt kooperatifleri toplulukların hücreleridir. Semt içindeki organizasyon hücre içi düzeneğidir. Biyolojideki kural burada da geçerlidir. Toplulukta her şey semtlerde oluşmaktadır.

Alman Katolik Meclisi kilise mensuplarının cinsel suçlarının kaynağının, kilise mensuplarının evlenmelerinin yasak olmasından ileri geldiğini belirlemiş ve evlenmelerine izin verme üzerinde durmuştur. Kırk sene önce yazdıklarımızda evlenmenin ve boşanmanın zorlaştırılmasının aile müessesesini bozacağını belirtmiştik.  Bütün dinlerin ilim ve Kur’an desteğiyle kendilerini yenilemesi gerektiğini yazdım. Bugün bu, gündem olmaya başlamıştır.

 

Öz Türkçe ile:

“Kapatan kimselerin yeryüzünde yarışta geçeceklerini sagınma. Varacakları yer od dur ve ne kötü dönüşmedir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Küfreden kimselerin arzda i’caz edenler olduğunu hesap etme. Onların mevası nardır ve masir bi’sedir.”

LAv TaXSaBanNa elLaÜIyNa KaFaRUu MuGCıZIyNa Fıy elEaRWı Va MaEVAvHuMu eLNAvRu Va LaBiESa eLMaÖIyRu

لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ (57)

 

İstanbul; 28 Aralık 2019

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

resatnurierol@gmail.com

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.12.2019
08:51

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1044

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1044. Hafta - 28 Aralık 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1044. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

ADIL DÜZEN PARTISI

OYUNA DEVAM!

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Erdoğan; geçmiş - gelecek ve ADİL DÜZEN - 5

Erdoğan; geçmiş - gelecek ve ADİL DÜZEN - 6

Yeni Bir Dünya; Barış, Adalet ve Merhamet - 1

Yeni Bir Dünya; Barış, Adalet ve Merhamet - 2

Ekonomik kriz mi, buhran mı; sosyal tufan mı? - 1

Ekonomik kriz mi, buhran mı; sosyal tufan mı? - 2

Ekonomik kriz mi, buhran mı; sosyal tufan mı? - 3

Reşat Nuri EROL

***

NUR SÛRESİ- 13. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (1) الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (2) الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (3) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (4) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (5) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6) وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7) وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8) وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ (10) إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11) لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنْفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُبِينٌ (12) لَوْلَا جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُولَئِكَ عِنْدَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ (13) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (14) إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمٌ (15) وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ (16) يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ (17) وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (18) إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (19) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ (20) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (21) وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (22) إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (23) يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (24) يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ (25) الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُولَئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (26) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (27) فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ وَإِنْ قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (28) لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ (29) قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ (30) وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (31) وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (32) وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ (33) وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (34) اللَّهُ نُورُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (35) فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ (36) رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ (37) لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (38) وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً حَتَّى إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ (39) أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ سَحَابٌ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ (40) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ (41) وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ (42) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ (43) يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ (44) وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (45) لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (46) وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُولَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ (47) وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ (48) وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ (49) أَفِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَنْ يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ (50) إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (51) وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ (52)

***

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ قُلْ لَا تُقْسِمُوا طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ (53) قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ (54) وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (55) وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ (56) لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ (57)

***

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ

Va EaQSaMUv BilLAvHı CaHDa EaYMAvNıHıM(Va EaFGaKUv Bi elLAvHı CaHDa EFGAvLıHIM)

“Ve yeminlerinin cehdi ile Allah’a kasem ettiler”

Kur’an’ı yorumlamada karşılaşılan zorlukların başında atıf harflerinin taalluk ettiği yerleri bulmak gelir. Artık Kur’an insan hafızasına dayanarak yorumlanamaz. Bilgisayar tekniğini kullanmalıyız.

Bu hususta Lütfi Hocaoğlu ve Tayibet Erzen çok başarılı bilgi ve becerilere sahiptirler. İnşaatı hızlandırmalıyız. İnşaattaki proje ve muhasebe hizmetlerini bunlar yüklenmelidirler. Onları inşaatın genel hizmet payından finanse edebilmeliyiz. Yalova’ya taşınmalıdırlar ve kooperatif genel hizmet çalışmasından başkasını yapmamalıdırlar. Lütfi Hocaoğlu sadece üniversitedeki derslere devam eder. Lütfi Hocaoğlu’nun piyasadaki program işi sonuç vermiyor. Demek ki Allah onlara Akevler’e dön diyor.

Bu iki arkadaşımız bilgisayar çalışmalarına yönelmelidirler. Eğer Yalova’daki inşaat çalışmasını başarırsak bu iki arkadaşımızı finanse etme imkânını bulabiliriz. Bu inşaata ortak olanlar Kur’an’ın bilgisayarla yorumlanmasına ortak olmuş olacaklardır.

Size bu çalışmanın nasıl yapılacağına dair bilgi vermeye çalışayım.

Bilgisayar çalışmasında kullanacağımız kuralları sıralıyorum.

1- Kur’an’da atıflar ve zamirler sure içinde yapılır, bir sureden öbür sureye atıf yapılmaz ve zamir gönderilmez. O halde bu çalışmayı yapanlar bilgisayarda atfedilenleri o surede arayacaklardır.

2- Zamirlerden هُمْ zamiri yalnız erkek çoğullara gider. O halde هُمْ zamirinin işaret ettiği bir kelime aranacaksa surede geçen erkek çoğulları sıralamalıdır. Bu surede رِجَالٌ geçmiştir, الَّذِينَ كَفَرُوا geçmiştir. Bilgisayar bunları tespit etmektedir. Erkek çoğul kavramı oldu mu onu hafızaya almalı, zamirin işaret ettiği kelime aranırken bunlardan seçilmelidir.

3- Tekrar edilen kelimeler de atıf yerini bulmada birinci derecede rol oynar. إِذْ ve لَقَدْ gibi veya قَالُوا gibi tekrar edilen kelimeler atıf yerlerini gösterir.

4- Fiili mazi, fiili muzari gibi ismi fail gibi kalıplarla da atıf yerleri belli olmuş olur. İsim fiile atıf olmaz.

5- Böylece tespit edilen atfedilenler tasnif edilir. Diyelim ki iyiler ve kötüler grubu varsa bizim atfolunacak kelime hangi gruba dâhilse o grupta olanlara atfedilir. Bütün bunlarda eşitlik varsa en yakın olana atfedilir.

6- Atfedilecek hiçbir yer bulunamıyorsa, o takdirde hazfedilmiş kavramlar vardır, oraya atfedilmektedir.

İşte…

Bilgisayar işaret edilebilecek yerleri bulur. Öncelik kurallarına göre sıralar. Size verir. Siz ondan sonra düşünür en yakından başlar, gerisin geriye gidersiniz.

Bir başka örnek.

Yakın anlamlara gelen kelimelerdeki ince farklar bilgisayara yüklenmelidir. Orada tercih sebebi sıralanabilir. Kur’an’da geçen yerlerde karşılaştırılır. Allah ve resulünün hakemler olma ihmali ve surelerdeki yeri bilgisayarca tespit edilmelidir.

Biz 1967’de Kur’an üzerinde çalışmalara başladığımız zaman henüz bilgisayar kullanılmıyordu. Mekanik hesap makineleri vardı. Hesap cetvelleri vardı. Gayemizi iyi belirlemiştik. Sonra Allah Lütfi Hocaoğlu’nu görevlendirdi ve “Ruhu’l-Kur’an Programı” doğdu. Hazırlanmasında Emine Hocaoğlu’nun, Leyla Okta’nın, Tayibet Erzen’in ve Fatma Karuç’un katkıları olmuştur.

Ruhu’l-Kur’an çok büyük sorunları çözmüştür ama görünenler içinde beşte bir bile değildir. Reşat Nuri Erol bunu yazılarında anlatmalıdır. Tüm İslami vakıflar buna katılmalıdırlar. Onlardan istediğimiz sadece üyelerinin Yalova’da Süleyman Akdemir’in sorumluğunda yapılmakta olan inşaata katılmasıdır. İnşaat bitince de kârları ile beraber ayrılıp gidebilirler.

Bundan evvel İf’al babı gelmiştir. İnandık dedikleri halde inanmayan kimselere atfediyoruz. Gerçekten inanmış kimsenin inandığını kanıtlamaya ihtiyacı yoktur. Hatta beyanda bile bulunmaz. Sadece müminler cemaatine katıldığını beyan eder. Hatta bu kişi münafık da olsa bizim için bu beyan yeterlidir.


...






Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5083 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3794 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4246 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3605 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3514 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3645 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 7027 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5134 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3865 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3310 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3445 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4409 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 4034 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4393 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4348 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4420 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4228 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3143 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4077 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3343 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4821 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3588 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4847 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4667 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3847 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4614 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4955 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4449 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4252 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4146 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4073 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4925 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3804 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3259 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 5026 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3947 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4807 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3423 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3271 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4900 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5305 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4116 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3622 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4072 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4291 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3826 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3865 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3879 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4296 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9117 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53