Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020
3323 Okunma, 2 Yorum

ŞUARA SÛRESİ- 10. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (106) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (107) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (108) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (109) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (110) قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (111) قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (112) إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (113) وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (114) إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (115) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَانُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (116) قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ (117) فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (118) فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (119) ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (120) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (121) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (122)

 

***

 

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105)

KaüÜaBa QaVMu NUvXi iLMuRSaLİyNa (FagGaLaT FaGLu FuGLiN eLMuFGaLİyNa)

“Nuh’un kavmi mürselleri tekzip etti.”

كِذْب kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da “kizb” denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapçada yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır. ك oluşmayı, ذ işareti, ب geçidi gösterir.

نَوْح rüzgâr estiğinde uğultu çıkaran dağdır. Sonra ölü üzerine ağlayan kadınlara نَوَّاحَة denmiştir. Tufanı bekleyen Nuh (AS)’un feryatları bir نَوَّاحَة olmuş ve bundan dolayı bu ismi almıştır.

رِسْل Saçak demektir. Salmak fiiline dönüşmüştür. “Haber saldı” da olduğu gibi bir kimseye bir adamı göndererek ona haber ulaştırmaya irsal denir. عَلَى harfi ceri ile kullanıldığı zaman irsal askeri birlikleri göndermek anlamına gelir. رسل Kur’an’da 513, ردد 59 defa geçer. Toplam 572 (22*11*13) eder. ر tekrarı, س mekânda diziyi yani sıralanmayı, ل belirliliği ifade eder.

Bu surede uygarlığı getiren peygamberler anlatılır. Önce Kur’an’ı getiren Muhammed Peygamber, sonra Musa ile İbrahim Peygamberler anlatılır.

Kur’an, beşerî düzenin kitabıdır. İbrahim Peygamber de beşeri düzenin peygamberidir. Nuh Peygamber ise beşeri düzeni kavim olarak ilk getiren peygamberdir. Üçüncü olarak bu peygamberi anlatır.

Nuh Tufan’ının yeryüzünün tümünde olduğu zannedilir. Oysa Kur’an Nuh kavminden bahseder, insanlıktan veya yeryüzünden bahsetmez. Nuh Tufanı Fırat ve Dicle’nin bulunduğu ovalarda gerçekleşir. Yeryüzünün tamamıyla ilgisi yoktur, olamaz.

Kur’an burada tekzip fiilini kullanır. Yani yalanlama bir defa olmaz, uzun zaman, defalarca tekerrür eder. Kur’an’da Ad ve Semud kavimlerinden bahsedilir ama Nuh kavmi için “Nuh’un kavmi” der ve kavmin ismini söylemez. Nuh kavmi Sümerler ile yerli halklardan oluşan kavimdir. Sümerler Türk ırkındayken yerli halk ise Arap ırkındandır. Bunların karışımından Nuh kavmi oluşmuştur. Fırat ve Dicle vadilerini işgal eden Sümerler oraya baraj tekniğini getirmişlerdir. Sulama tarımı büyük bir bolluk getirmiştir. Nehirlerin kenarları kalabalıklaşmış ve kentler oluşmuştur. Kentler farklı ırklara mensup olanlarla oluşmuş ve böylece yeni bir kavim ortaya çıkmıştır. Nuh kavmi deyince yalnızca kendi hayatındaki kavmi değil, kendisinden sonra gelecek Mezopotamyalı peygamberlerin kavmi olan ve yeryüzünde ilk medeniyeti kuran kavim anlaşılmaktadır. Bu medeniyetlerin ortak vasfı Sümer yazısını kullanmalarıdır. Dilleri değişmiştir ama yazıları hep Sümerce olarak kalmıştır.

Aslında ilk uygarlığı kuranlar Araplar ve Türklerdir. İlk uygarlık yazısı ise Sümer yazısı yani Türklerin yazısıdır. “Nuh’un kavmi” denip Mürselleri tekzip ettikleri ifade edilir. “Mürsel” kurallı erkek çoğuldur, topluluğu ifade eder. Bununla Mezopotamya uygarlıklarının peygamberleri kastedilmiş olur.

 

YORUM

Bu surede Kur’an’ın nazil olduğu peygamberden, Musa peygamberden ve İbrahim peygamberden bahsetmiştir. Şimdi Nuh kavmi ile birlikte diğer peygamberlere geçer. Buradaki bu ayet, yalnızca bu bölümden değil, bundan sonra gelecek olan Hud, Salih, Lut ve Şuayb peygamberlerden de ayrı ayrı bahseder. Mürsel olan ve ortak görevli olan peygamberler bunlardır. Bu bölümde yalnızca Nuh Peygamber anlatılır.

Üçüncü bin yıl uygarlığının merkezinde Sümer uygarlığı vardır. Bunun sebebi Sümer uygarlığının yerel yönetimli bir uygarlık olmasındandır. Bugünkü uygarlık da Sümer uygarlığı gibi yerel uygarlıktır.

Merkezi uygarlıklarda önce merkez oluşur, merkez büyür, parçalanır ve yerel yönetimler doğar. Yani yerel yönetimleri merkez kurar. Sümer uygarlığında ise önce merkez değil, yerel yönetimler oluşmuş, sonra bu yönetimler birleşerek merkezleri oluşturmuşlardır. Bugünkü üçüncü binyıl uygarlığında da önce semtler oluşacaktır. Sonra semtlerin birleşmesiyle bucaklar, iller, ülkeler ve insanlık oluşacaktır.

Buradaki الْمُرْسَلِينَ kelimesinin böylesine derin manası vardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Nuh’un ulusu gönderilenleri yalanladı.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Nuh’un kavmi mürselleri tekzip etti.”

KaüÜaBa QaVMu NUvXi iLMuRSaLİyNa
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105)

 

***

 

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (106)

EiÜ QAvLa LaHuM EaPUvHuM NUvXun EaLAv TatTaQUvNa (EiÜFaGaLa LaHuM FaGLuHuM FuGLuN EaLAv TaFTaGiLUvNa)

“Hani ehleri Nuh onlara ‘ittika etmez misiniz?’ diye kavl etmişti.”

Hayvanları bağladıkları ipin iki ucuna konmuş kazıklardan her birine آخِيَّة denir. Sonra aynı anneden veya aynı babadan doğmuş kimseler أَخ olarak adlandırılmıştır. Kur’an’da dinde kardeşlik tabiri de geçmektedir. ء gücü, خ çökmeyi, و beraberliği ifade eder.

Burada Nuh’un kavminden sonra bu sefer “kardeşleri Nuh” diye tekrar etmiştir. Sadece إِذْقَالَ deseydi yeterli olmasına rağmen tekrar ettiğine göre buradaki kardeşleri olan Nuh yukarıdakilerden farklıdır. Yukarıdaki kavim Mezopotamya kavmidir. Burada bahsedilen Nuh’un kardeşleri ise Nuh zamanında yaşayanlardır. Burada “kardeşleri Nuh” dediği için onlar da “Nuh’un kardeşleri” olmuş olur ve Nuh’un da içinde yaşadığı kavim denmiş olur. Bu bölümde bunlardan bahsedilir. Sonra gelen bölümlerde ise diğer Mürsellerden bahseder.

Biz Kur’an’ı yorumlarken kurallara göre yorumlarız. Kuralımız şudur; Kur’an hiçbir şeyi farklı mana olmaksızın tekrar etmez. Farklı bir deyiş varsa mutlaka farklı bir manası da bulunur. Biz yorumları yaparken gramer kurallarına ve usulü fıkıh kurallarına uyar, ona göre mana vermeye çalışırız. O anda içimize bir mana doğar, bu mana tümüyle isabetli olmayabilir, bazen hatalar da olur. Genellikle isabet ederiz. Hatalar da bizi imtihan etmek için gelmiş olur. Hatadan dönülecek midir? İman etmiş olan insanlar hatalarını görünce hemen istiğfar eder, yeni içtihatları ile buldukları hakka dönerler. Allah’a inanmadığı halde biz inandık diyenler ise eski hatalarının üzerinde ısrar ederler. Bile bile onu savunurlar.

“İttika etmek” demek, kendini korumaya çalışmak demektir. Kim hak yolunu bulmak isterse, Allah ona hak yolunu gösterir. Hak yolu bulma çabası yerine kendi yolunu hak göstermeye çalışmak küfürdür. Böyle yapanlara Allah hak yolunu göstermez.

 

YORUM

Nuh kavmine “İttika etmez misiniz? diyerek onların kendi çıkarlarına uygun olan şeyleri söyler. Yani bütün peygamberler insanları kendi çıkarları için hayır olana davet eder. Onların zararına olan bir şeyi asla emretmezler.

Bugün de biz insanları Kuran’a davet ederken, ortaklık sistemine davet ederken, onlara diyoruz ki siz kendinizi çıkmazdan kurtarıp da korumak istemez misiniz?

Ak Parti’ye diyoruz ki bu düzende yalnızca Türkiye değil, dünya batıyor, gelin Kur’an’ın yolunu benimseyin, Kur’an’ı anlamada karşılıklı olarak yardımlaşalım, insanlığı ve kendimizi helak olmaktan koruyalım. Yolu tartışalım, yapacaklarımızı tartışalım ve bizde bir hata varsa biz size uyalım ama sizde hata varsa siz de bizim dediğimizi yapın.

 

Öz Türkçe ile:

“Hani kardeşleri Nuh onlara, ‘korunmaz mısınız?’ demişti.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Hani ehleri Nuh onlara ‘ittika etmez misiniz?’ diye kavl etmişti.”

 

EiÜ QAvLa LaHuM EaPUvHuM NUvXun EaLAv TatTaQUvNa

إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (106)

 

***

 

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (107)

EinNİy LaKuM RaSUvLun EaMİyNun (EinNaNİy LaKuM FaGUvLun FaGİyLun)

“Ben size emin bir resulüm.”

Emin bir resul olduğunu söyler.

أَمِين kelimesi iki manaya gelir. Güvenilir birisi demektir. Demek ki Nuh da Muhammed peygamber gibi kendi kavmi içinde güvenilir bir kimsedir. İkinci manası ise sizin güvenilirliğinizi sağlamanın elçisiyim demektir.

Nuh Peygamber onlara, ‘Tehlikedesiniz, sizi koruma ile görevlendirildim, siz de kendinizi korumak istemez misiniz?’ der.

 

YORUM

Buradan anlıyoruz ki bizim iki görevimiz var.

Sözünde duran, taahhütlerini sonunda zarar da olsa yerine getiren birileri, yani emin kimseler olmamız gerekir.

İkinci görevimiz ise; öyle bir düzen getirmemiz lazımdır ki o düzen insanlığı tehlikeden korusun.

Bu görevleri yapabilmemiz için de küçük bir topluluk halinde yaşayıp birlikte çalışmamız gerekir.

Bir firma kurarsınız, elemanlarınızı çalıştırırsınız, müşteriniz geldiği zaman bu çalışanlarla karşılaşır, onları dinler. Eğer çalışanlar patronlarını saygıyla anlatıyorlarsa, müşteri tatmin olur ve sizinle anlaşır. Ama çalışanlar işletmeyi ve sizi kötülüyorlarsa, müşteri sizin firmanıza güvenmez ve sizinle anlaşmaz.

Allah, “Ben emin bir resulüm” ifadesiyle bize emin olmamızı emreder.

 

Öz Türkçe ile:

“Ben size güvenilir bir görevliyim.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ben size emin bir resulüm.”

 

EinNİy LaKuM RaSUvLun EaMİyNun

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (107)

 

***

 

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (108)

FAv tTaQUv ulLAvHa Va EaOİyGUvNi (Fa eFTaGiLUv ulLAvHa Va eFGiLUvNi)

“Öyleyse Allah’a ittika ediniz, bana da itaat ediniz.”

طَاعَة olgunlaşmış, koparılmaya hazır hurma demektir. Bu hurmanın özelliğinden dolayı “itaat” ele gelme, söze uyma anlamı kazanmıştır. Hayvanı yedmek yani yulara gelmektir. İtaat etmek, dinlemek, uymak demektir. Kur’an’da طوع 129, طبع ise 11 defa geçmektedir. Toplam 140 (22*5*7) eder.

Buradaki فَharfi Nuh’un kavmine söylediği “İttika etmez misiniz? “Ben emin resulüm” ifadesinin sonrasında gelmiş olarak, eğer böyleyse Allah’a ittika etmeniz ve bana itaat etmeniz gerekir manasını verir.

“Allah’a ittika etmek” Allah’ın şeriatına uymak demektir. Bu şeriat vahiy veya içtihatla sabit olan şeriattır. Herkes kurallara göre kendi anlayışı içinde hareket eder. Bu harekette kişisel davranışlar vardır. Yani herkes kendi içtihadına göre veya kendisine gelen vahye göre davranır. Ancak, insan kendi kişiliğini koruyarak topluluğun da ferdi olduğu için diğer insanlarla işbirliği içinde olması gerekir. Bir masayı dört kişi kaldıracaksa, bu dört kişinin birlikte hareket etmesi gerekir. Dolayısıyla onlara komut verecek birinin olması gerekir. Bu yeni kararlar almayı gerektiren bir şey değildir. Sadece birlikte iş yapmak için gereklidir. İşte burada itaat söz konusudur.

Bugünkü hukukta ittikaya yasama ve itaate yürütme denir.

Nuh Peygamber kavmine, eğer siz ittika edecekseniz Allah’ın şeriatına uyun, aranızda birliği sağlamak için de bana itaat ediniz diyor. Böylece Nuh Peygamber, insanın şeriat içinde yaşaması için gerekli olan temel kuralı öğretmiştir.

 

YORUM

İnsan, kişiliğini koruyarak, yani özgürlüğünü koruyarak topluluk halinde yaşayacak şekilde yaratılmıştır. Allah insanlara topluluk halinde kalabilmeleri için farklı görevler vermiş ve bu görevleri yapabilmeleri için birlikte yaşamaları ve çalışmaları zorunlu olmuştur. Bununla beraber Allah yardımlaşma ilkesini getirmiş ve insanlar karşılıklı olarak yardımlaşmış, özgürlüklerini ve beraberliklerini korumuşlardır. Görevli olan yetkilidir, yetkili olan sorumludur. İttika ve itaat kurallara uymayı ve birlikte olmayı ifade etmektedir.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah ile korununuz, bana da uyunuz.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Öyleyse Allah’a ittika ediniz, bana da itaat ediniz.”

 

FAv tTaQUv ulLAvHa Va EaOİyGUvNi

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (108)

 

***

 

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ

Va MAv EaSEaLuKuM GaLaYHi MiN EaCRi (Va MAv EaFGaLaKuM GaLaYHi MiN FaGLin)

“Ve bunun üzerine sizden hiç bir ecr sual etmiyorum.”

سَحْل ova demektir. Kolayca yürünmesine benzetilerek kolaylık anlamında kullanılmıştır. سءل, ح‘nin hemzeye dönüşmesi ile oluşmuştur. Kolay kazandı yani topladı, dilendi veya kolay öğrendi anlamlarına gelir.

آجُور tuğla demektir. Tuğla üretene yapılan ödemeye “ücret” denir. أَجْر kira veya ücret demektir.

Batılılar bilgiyi parayla satarlar; telif haklarını, bizden öğrendiklerini patentler adı altında tescil ederek bizden pay alırlar.

İslamiyet’te telif hakları yoktur. İnsan bilgiyi başkasından öğrenir, kendisi de başkasına verir. Kendisi bilgiyi alırken ücret vermediği gibi başkasına bilgiyi verirken de ücret alamaz.

إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (109)

EiN EaCRİy EilLAv GaLAy RabBi iLGAvLaMİyNa (EiN FaGLiYa EilLAv GaLAv FaGLİy eLFAvGaLİyNa )

“Benim ecrim ancak alemlerin Rabbinedir.”

عَلَم dağın sivri noktası demektir. İnsanlar o tepeye bakarak bulundukları yerleri belirlerler. Sonraları yeryüzü beyler arasında bölüşülünce, her bey hâkim olduğu çevrenin tepesine o çevrenin kendisine ait olduğunu belirleyen işaret koymuştur. Buna “alem” denir. Bugünkü bayrak o dönemin geleneği olarak devam eder. عَرَفَة üstü düzlük dağ veya yayla demektir. İnsanlar ilk zamanlarda burada yıllık veya daha kısa zamana ait toplantılar yaparlardı ve birbirleri ile tanışırlardı. عَرَفَة (Arafat) kelimesi buradan gelir. Hala orada toplanılır. عِلْم varlıkları sınırlamak suretiyle tanımlamak ve aralarındaki ilişkileri riyazi bir şekilde belirlemektir. مَعْرِفَة ise varlıkları diğerlerinden ayıracak özellikleri ile belirlemektir. ع etkiyi, ل belirliliği, م enginliği ifade eder.

الْعَالَمِينَ  kelimesi topluluğun, insanlığın Rabbi anlamındadır. Harfi tarif ahd için alınırsa belli bir topluluk kastedilirken, istiğrak için alınırsa bütün topluluklar ayrı ayrı kastedilmiş olur. Cins için alınırsa o zaman insanlık kastedilir.

Nuh Peygamber, benim ecrim âlemlerin Rabbine aittir demekle insanlığın Rabbine aittir demiş olur. Eğer Nuh’un kavmi Nuh’a uysaydı, orası insanlığın merkezi olacak ve tüm beşeriyet zekâtını oraya verecekti, Nuh da ücretini oradan almış olacaktı. ‘Ücretim Rabbime aittir’ demiyor, ‘âlemlerin Rabbine’ aittir diyor.

Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası’nda insanlığa ait bütçede gelirler iki kaynaktan temin edilir. Biri; ulaştırma, haberleşme, silah, ilaç gibi insanlığa ait vakıf işletmelerinden elde edilen beşte birlerdir. Diğeri de; semtlerdeki inşaatın arsa paylarının beşte biri insanlığa aittir. İnsanlık başkanlığının giderleri buradan karşılanmış olur.

 

YORUM

Nuh Peygamber insanlığa ait bütün sistemleri kavmine anlatır. Karşılığında da kimseden bir şey istemez.

Biz de 1967 yılında Akevler’i (yani Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi’ni) kurduğumuz zaman ortaklardan herhangi bir pay istemedik. Önce 20 dönümlük yeri pazarlık yaparak Ahmet Tahir Satoğlu ile benim ortak bütçemizle kaporayı verdik. Anlaşmayı noterden de yapmadık. Sonra ortaklar aradık, bir ay içinde bedelini temin ettik ve bu 20 dönümlük arsayı/araziyi aldık. Böylece ortak olmak isteyen insanları ortak ederken %10 pay alacağımızı da bildirdik. Bu payı âlemlerin Rabbinin verdiği pay olarak aldık.

Halen milyonları bulan genel hizmet harcamalarını ortakların ortaklık payından almıyoruz. İşletmelere verdiğimiz genel hizmetin karşılığı olarak pay alıyoruz. Genel hizmeti âlemlerin Rabbi adına yapıyoruz. Payı da O’nun adına alıyoruz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve karşılığını sizden istemiyorum, benim alacağım karşılık herkesin yetiştiricisi olana aittir.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve bunun üzerine sizden hiçbir ecr sual etmiyorum. Benim ecrim ancak alemlerin Rabbinedir.”

 

Va MAv EaSEaLuKuM GaLaYHi MiN EaCRi EiN EaCRİy EilLAv GaLAy RabBi iLGAvLaMİyNa

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ  إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (109)

 

***

 

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (110)

FAvtTaQUv ulLAvHa Va EaOİyGUvNi (Fa eFTaGaLUv elLaHa Va EaFGiLUvNi)

“Allah’a ittika edin ve bana itaat edin.”

وِقَاء sandık gibi katı çevreli kaptır. وِعَاءise torba benzeri yumuşak çevreli kaptır. Yollarda ve yaylalarda taşlardan örülmüş yapılar, kulübeler vardır. Vahşi havanlardan, fırtınalardan korunmak için yapılır. وَقِيّ kelimesi فَعِيل vezn üzerine koruyan veya korunan anlamındadır. و beraberliği, ق dayanma kuvvetini, ي kolaylığı gösterir.

طَاعَة olgunlaşmış, koparılmaya hazır hurma demektir. Bu hurmanın özelliğinden dolayı “itaat” ele gelme, söze uyma anlamı kazanmıştır. Hayvanı yedmek yani yulara gelmektir. İtaat etmek, dinlemek, uymak demektir. Kur’an’da طوع129, طبع ise 11 defa geçmektedir. Toplam 140 (22*5*7) eder.

Bundan bir önce ayette tekrar etmişti. فَ harfi ile tekrar ettiğine göre tekit değildir.

Buradaki ittika farklıdır. Birincisindeki ittika âlemlerin rabbine ittikadır. Buradaki ittika O’nun halifesi olan insanlığa ittikadır. Ümmete ittikadır. Yasama gücünün kanunlarına ittikadır. Ocak, bucak, il ve ülke yasalarına ittikadır.

Kâinatta Allah var, O’nun resulü var; yeryüzünde de O’nun halifesi olan topluluk var, onun resulü başkandır. Resulün şeriat yapma yetkisi olmadığı gibi başkanın yasalar yapma yetkisi de yoktur. O ancak uygulama yapar, içtihadı ile uygulama yapar. Mağdur olanlar hakemlerden oluşan yargıya giderler ve yargı kararına herkes uyar. Yasaların oluşması da böyle olur.

 

YORUM

Başkanların yasama yetkileri olmadığı için başkanlara uyanlar sorumluluktan kurtulamazlar. Halk başkana karşı değil hakemlere karşı sorumludur.

Adil Düzen Partisi kurulsa ve bugün iktidar olsa yapacağı işler şöyledir:

a) Ülke; ocak, semt, bucak, ilçe, il, bölge şeklinde oluşturulur.

b) Buralarda yargı sistemi hakemlerden oluşur. Tahkim sistemi asıl kabul edilir. 

c) Hakem kararları hakemlerce denetlenir ve zamanla hakem kararları birbirine yaklaşır. Meclis bütçe ile ilgili kanunlar yapar. Atamalar yapar. Denetlemeleri yapıp yargı karşısına çıkarır. Hükümet hakem kararlarını ve bütçeyi uygular.

 

Öz Türkçe ile:

“Allah ile korunun ve bana boyun eğin.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Allah’a ittika edin ve bana itaat edin.”

 

FAv tTaQUv ulLAvHa Va EaOİyGUvNi

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (110)

 

***

 

قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (111)

QAvLUv EaNuEMiNu LaKa Va tTaBaGaKa eLEaRÜaLUvNa (FaGaLUv EaNuFGiLu LaKa Va eFTaGaLaKa eLEaRÜaLUvNa )

“Erzelun sana ittiba ederken mi sana iman edeceğiz diye kavl ettiler.”

تَبِيع inek yavrusu, dana demektir. Dana annesinin yaptığını yapar, peşinden dolaşır, buradan tabi olmak anlamına gelmiştir. ت düzendir, görünüşte düzen değil, fonksiyonda düzendir, dağınık ama düzenli. بgeçidi, ع etkiyi ifade eder

رَذْل meyvenin döküntüsü, adisi demektir. Elden ayaktan kesilmiş yaşlı kimsedir. Böyle yaşlı olanlar gibi beceriksiz olanlara da rezil denmiştir.

ذَيْل etek demektir. Türkçede ‘etek öpme’ tabiri vardır. ذَيْل,ذَلّolmuştur. Aşağı tabaka demektir. Toplulukta itibarını kaybetmiş kimselerdir. Gülünç olan tabaka anlamındadır. Toplulukta genellikle dört grup oluşur. Hindistan’da bunlar kast haline gelmiştir. En üst tabaka halkla temas etmeyen tabakadır. Üst tabaka halkla temas eder ama onlar kendilerini halktan üstün görürler, halk da onların üstünlüklerini kabul eder. Ondan sonra gelen halk tabakasıdır. Kalabalık kitleyi oluşturur. Bir de halkın kendilerinden aşağı gördüğü tabaka vardır, bunlarأَرْذَلُونَ tabakasıdır.

Kur’an’a göre de mukarrabûn, ashabı yemin, müellefe-i kulub ve nâs vardır.

Bunlar ilişkiler bakımından sıralanmışlardır.

İşçilik döneminde bu sıralamalar vardır; işveren, işveren vekili, beyaz yakalı görevliler ve işçiler.

Ortaklık düzeninde rasihler var, fakihler var, ehli zikr var ve amiller vardır. Halk amillerdir. Ortaklık sisteminde sınıflama ilme göre yapılır. Ehliyetler kamu tarafından verilir ve imtihanla tevcih edilir. Hizmetliyi ise halk kendisi seçer. İşçilik sisteminde ehliyetsizler hizmet vermedikleri halde ortaklık sisteminde herkes ve ehliyetsizler de hizmet verirler. Şoför olmayan da arabayı kullanır. Kaza olunca ehliyetli olanların vermiş oldukları zararlar dayanışmaları tarafından karşılanırken, ehliyetsizlerin yapmış oldukları kazalar kendi mal varlıkları ile karşılanır. Karşılayamazlarsa zorunlu çalışmaya tabi tutulurlar.

 

YORUM

İnandırarak inkılap yapan kimseler mevcut düzende başarısız oldukları için dışlananlar أَرْذَلolanlar katılırlar. Onlar toplulukta dışlandıkları için ve gidecekleri bir yer de olmadığı için peygamberlere onlar inanırlar.

Akevler denemesi bunu çok açık olarak göstermiştir. Müslüman olduklarında dışlananlar parya sınıfı kabul edilenler başlangıçta Akevler’i desteklemişlerdir. Tarikat ehli, Süleymancılar, Nurcular ve inanmış okumuşlar yanımızda olmuşlardır. Sonra bizi destekleyenler destekledikleri için zengin olmuşlardır. Sermaye onları zengin edince “Hurra” deyip bizi bırakıp uzaklaşmışlar, Akevler bizlere kalmıştır.

Nuh kıssasında bu konu anlatılır.

Akevler buna çok dikkat etmelidir. Bize أَرْذَلolanlar katılırlar. Onlar bizim içimizde barınabilirler. Onlara saygılı olmalıyız. Kimseyi küçük görmemeli ve dışlamamalıyız.

Hatta aramızda bilerek bilmeyerek Firavuna hizmet edenler olabilir. Bizler onları da dışlamamalıyız. Kendileri gitmedikçe kimseyi göndermemeliyiz. Firavun taifesi bizi devamlı rahatsız eder. İçimizde her zaman münafıklar bulunur. İfk benzeri iftiralarla da karşılaşabilirsiniz. Kur’an’ın koruma kanatlarına sığınabilirsiniz.

Bize katılanlar sıradan gelir sahibi olurlar ve başkalarına muhtaç olmadan yaşarlar. Aramızda olanları zengin edip diğerlerini köle yapan sistemden uzak olunmalıdır. Sabri beyin arkadaşları ve ortaklarının hepsi benimle tartıştılar. Para kazanmayacaksak neden ortak olacağız dediler. Sağlıklı süt içmeniz ve sağlıklı et yemeniz için dedim. Çoğu bunu kabul etti. Bazılarının ise buna aklı ermedi.

Yalova’ya gelmeye hazırlananlar var. Bu bende büyük sevinç yaratıyor. Onlara şunu söylemek isterim ki zengin olup başka insanları sömüreceğinizi zannediyorsanız hiç ümitlenmeyin. Batı ne yapıyor? İşçiye diyor ki; seni sigortalıyorum, karnın doyuyor ve refah içinde yaşa, zengin olup bana rakip olmaya kalkışma diyor!

Evet, ortaklıkta dayanışma vardır. Refah içinde yaşarsınız, çocukların geleceği de güvencede olur ama ilahlaşmaya kalkışmayacaksınız. Zengin olan yalnız O olacaktır. Siz O’na her zaman muhtaç olacaksınız ama yalnız O’na muhtaç olacaksınız. 

 

Öz Türkçe ile:

“‘Aşağı olanlar sana boyun eğerken mi sana inanacağız?’ dediler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Erzelun sana ittiba ederken mi sana iman edeceğiz diye kavl ettiler.”

 

QAvLUv EaNuEMiNu LaKa Va tTaBaGaKa eLEaRÜaLUvNa

قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (111)

 

***

 

قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (112)

QAvLa Va MAv GiLMİy BiMAv KAvNUv YaGMaLUvNa (FaGaLa Va MAv FiGLİy BiMAv FaGaLUv YaFGaLUvNa)

“Onların amel ettiklerinden ilmim yoktur diye kavl etti.”

Biz bize aktarılanların geçmişini araştırmayız. Biz insanların bugün ne yaptıklarına bakarız. Biz yargıç değiliz. İyi veya kötü insan olduklarına karar vermeyiz. İyi işler yapanın her zaman yanında oluruz. Kötü işler yapanın her zaman karşısında oluruz.

Ak Parti’ye oy veriyorsak onlardan daha iyi işler yapan birileri olmadığı için veriyoruz. Ben Ekrem İmamoğlu’na oy verdim, yazı yazdım. Başkan olduktan sonra görüşme talebinde bulundum, görüşmedi bile, denizlere, kayaklara gitti!

Bize أَرْذَلُونَtabi oluyor. Buna da hamd ediyoruz. Bizler de birer garibanız. Allah her zaman ihtiyacımızı verdi, fazlası asla olmadı. Demek fazla verseydi biz bizden giderdik.

بِمَا يَعْمَلُونَ demiyor, بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ diyor. “Geçmişte ne yaptıklarını, şimdi ne yapmakta olduklarını bilmiyorum” diyor. Resullerin görevleri halkı cezalandırmak değildir. Onları yola getirmek de değildir. Onun görevi halka anlatmak ve kendisi ile beraber olanlarla yararlı işler yapmaktır. Yargılama hakemlere aittir. Resul, yargı kararlarının infazını yönetir.

 

YORUM

Bize gelen ve katılan kimseleri biz denetlemeyiz. Biz iyi işler yapanın yanındayız, iyi olanların değil. Biz kötü işlerden uzağız, kötülerden değil. Kimsenin özel hayatını da denetlemeyiz. Gizli istihbarat örgütümüz de yoktur. Mağdur olanlar hakemlere giderler ve hakemlerin kararlarını infaz etmede yardımcı oluruz.

Nuh Peygamber burada ne yapıyor? İslam düzeninin ilkelerini anlatıyor. Nuh Peygambere kadar olan dönemlerde kamu yoktur. Nasıl canlılar tek hücre olarak yaşamışlar, sonra çok hücreli olmuşlarsa insanlık da başta hücreler halinde yaşamış, sonra topluluk olmuştur. İlk topluluk da Nuh Peygamber topluluğudur.

Uygarlığın temelini Nuh Peygamber atmıştır.

Kur’an bunu açıkça anlatır.

 

Öz Türkçe ile:

“Onların ne yaptıklarından bilgim yoktur dedi.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Onların amel ettiklerinden ilmim yoktur diye kavl etti.”

 

QAvLa Va MAv GiLMİy BiMAv KAvNUv YaGMaLUvNa

قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (112)

 

***

 

إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (113)

EiN XiSAvBuHuM EilLAv GaLAy RabBİy LaV TaŞGuRUvNa (EiN FiGAvLuHum EilLAv GaLAy FaGLİy LaV TaFGuLUvNa)

“Onların hisabı ancak âlemlerin Rabbinedir, şu’ur ederseniz.”

حِسْبَة okun nişangâh kısmına denir. Mesafeye göre arpacığın yukarıya veya aşağıya tutulması gerekir. Bunu başaran kimse hedefine ulaşır. Mekanikte hesap ilk olarak top atışlarında uygulanmıştır. Hesap etmek kesin olarak sonuçları elde etmek anlamına geldiği gibi zannetmek anlamına da gelir. Zan da kanaat anlamına gelir. Kur’an bu iki kelimeyi her iki şekilde de kullanır. Böylece ilmi sonuçların yaklaşık ve olası olduğuna işaret eder. حسب Kur’an’da 109, حسم ise 1 defa geçer. Toplam 110 (2*5*11) eder.  ح hareketi, س mekânda diziyi, ب geçidi ifade eder.

شَعْر Saç demektir. İnsanın kendi kedisini bilmesi ve geçmişi ve geleceği ile varlığını hissetmesi şuurudur. Boşalmak deşarj olmak anlamındadır. ش ani sıçramayı, ع etkilenmeyi, ر tekrarı ifade eder. 

Kur’an sık sık “size belağ vardır, hesap bize aittir” der. Yargı dışında ceza yoktur.

لَوْتَشْعُرُونَ denir. لَوْ geçmişte olmamış olanı bildirir. Yani sizin şuurunuz olsaydı bunu bilirdiniz denmiş olur. “Şuur” bilinç demektir. Bilinç demek insanın kendisini bilmesi demektir. Ondan sonra başka insanları kendisine kıyas yaparak bilir. Öyleyse insan başkalarını kendisi gibi bilir. Kendisi için istediği şeyi başkası için de ister. Kısas bu ilkeye dayanır.

Onların da sizin gibi insan olduğunu bilirdiniz ve tüm insanları eşit görürdünüz. Herkes Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Ben başkası ile konuşurken Allah ile konuştuğumu bilmeliyim. Allah ona bunları söyletiyor. Şeytan benzeri kötülükleri de ona Allah söyletiyor. Beni imtihan etmek için söyletiyor kabul edeceksiniz.

Düşüneceksiniz; Allah bunu bana neden musallat etti diye düşüneceksiniz. İçtihadınızı yapacaksınız ve ona göre hareket edeceksiniz.

 

YORUM

“Hesapları Rabbime aittir” diyor, “Rablarına aittir” demiyor; “Rabbime aittir” diyor. Yani ben hesap sormaya yetkili değilim. Benim görevim yalnız tebliğdir. Bunun bize öğrettiği şey; tebliğcinin hesap sorma yetkisinin olmadığıdır. Bizim görevimiz öğrenmek, öğrendiğimizi uygulamak, uyguladıklarımızı başkasına da anlatmaktır.

Burada tekrar içtihada geçmek isterim.

Bir şeye karar verirken dört yolu izlemeliyiz.

1) İstişare: İstişare etmek için ilgilileri toplar ve konuyu dinlersiniz. Orada olanlar başkalarından emir almakta olan kimselerden olmazlar. Orada dışarıdan kimse ile istişare etmeden görüşlerini söylerler. İçinize kanaat doğmuşsa kanaatinizi belirler ve o istişareye göre uygulamaya devam edersiniz. Kararı değiştirmek için yeniden istişare etmek durumundasınız. Yanlış yapmışım deyip kararınızı değiştirmezsiniz.

2) İstihare: Bir şeyi şart koşup hareket edebilirsiniz. Ben bir işe girişmeden önce böyle istihare ederim. Bir işi yapmak istediğimiz zaman onu yapacak kimse çıkarsa o işi yaparım. Yayın yapmak istiyorduk. İstiharemiz bir yayıncının çıkması idi. Ece ile denemeye başladık. Bakalım devam edecek midir? İkisini de hayır kabul ederiz ama biri çıkmazsa devam etmeyiz.

3) İstifta: Kur’an’ın herhangi bir sayfasını açıp iki sayfayı mealle de olsa okuyabilirsiniz. İki sayfa içinde konunuzla ilgili bir ayet geçerse onu değerlendirir ve ona göre karar vermiş olursunuz.

4) Dua: “Rabbim bana hidayet et” dersiniz. Allah tarafından o sıralarda size birisi gelir ve bir öneride bulunur. Öneri o işle ilgili olmaz. O başka bir amaçla gelmiştir. Ama eğer onun önerisini değerlendirirseniz sorununuzu çözmüş olursunuz.

Karar almadan önce karar verebilmek için çaba göstermelisiniz ama karar aldıktan sonra artık tereddüdünüz olmamalıdır.

 

Öz Türkçe ile:

“Onların sayışması ancak yetiştiricim üzerinedir, eğer düşünürseniz.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Onların hisabı ancak âlemlerin Rabbinedir, şu’ur ederseniz.”

 

EiN XiSAvBuHuM EilLAv GaLAy RabBİy LaV TaŞGuRUvNa

إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (113)

 

***

 

وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (114)

Va MAv EanNAv BiOAvRiDi iLMuEMiNİyNa (Va MAv EaNAv BiFAvGiLi eLMuFGiLİyNa )

“Ve ben müminleri tard eden değilim.”

طَرِيد Kısa mızraktır. Tard etme, yerine bir şeyi koyup bir şeyi uzaklaştırma anlamındadır. Çekmek üzere değil de itmek üzere kullanılan sopa veya demirin adıdır. طرد Kuran’da 5, طلل ise 1 defa geçer.  Toplam 6 (2*3) eder. ط kabullenmeyi, ر tekrarı, د çevreyi ifade eder.

Burada gelenleri mümin olarak vasıflandırır.

Biz İzmir’de Kur’an okumaya başladığımızda İzmir’de inananlar vardı ve buna katıldılar. Biz Kur’an’ı kim katılıyorsa onlarla okuyorduk. Hemen ikinci üçüncü yerlerde de okumaya başladılar. Onların çevresinde birileri toplandı, bizi bıraktılar, أَرْذَلُونَ‘den gördüler. Onlar bizden ayrıldıktan sonra bir daha gelmediler. Biraz sonra kimse cemaatlerinde kalmadı.

Zamanla inananlar kaldı. Bugün elli seneden sonra hala devam edenler vardır. Kur’an’la ilgisini kesmeyenler hidayettedirler ve devam ediyorlar. Kesenler ise dalalettedirler. Allah onlar tövbe etsinler diye onlara zaman veriyor.

 

YORUM

Peki, kimin mümin olduğunu nasıl bileceğiz?

Bunun için Kur’an kural koymuştur. Herkes kendisine bir imam seçer. İmam seçilmek farz değildir ama imam seçmek farzdır. Sonunda herkes farzı yerine getirdiğinde bir kişi kalır ki o kişi o toplulukta biat edecek kimse bulamaz. Bu kimse imamdır. O topluluğa katılanlar o ne derse onu yaparlar. Resule itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.

Resul hata yapabilir. Önce itaat eder, sonra hakemlere gider ve mağduriyetini giderir. İmama geçici olarak itaat etmeyen mümin olamaz. Ne var ki bu itaat geçici hakemlik şeklinde olmalıdır. Davalı ile davacı arasındaki nizalar için karar alma yetkisi vardır. Doğrudan başkanın kimseye emretme yetkisi yoktur. Herkes kendi içtihadı ile hareket eder.

Bu ayet (Nisa 65) حَتَّى يُحَكِّمُوكَ‘deki ifadeyi açıklar.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve ben iman edenleri kovamam.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ben müminleri tard eden değilim.”

 

Va MAv EanNAv BiOAvRiDi iLMuEMiNİyNa

وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (114)

 

***

 

إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (115)

EiN EaNAv EilLAv NaÜİyRun MubİyNun (EiN EaNAv EilLAv FaGİyLun MuFGiLuN)

Ben sadece mübin bir nezirim.”

نَذِيرSavaşta veya yürüyüşteki öncüdür. Öncünün görülmesi, arkasından gelen birliği haber verdiği için uyarıcı anlamı kazanmıştır. Kişinin ileride yapacağı iyi bir fiili haber vermesi de nezirdir.

بَيْن topraktaki yarık demektir. بين Kur’an’da 523, بور 5 defa geçer. Toplam 528 (24*3*11) eder.

Prof. Erbakan, “Adil Düzen gelecek ama kansız mı gelecek kanlı mı gelecek, buna millet karar verecektir.” demiştir.

Evet, biz sadece haber veririz, sonucu bildiririz. Biz tehdit yapmayız. Tehdit emek, yapmazsan ben sana kötülük yaparım demektir.

“İnzar” ise böyle yapmazsanız başınıza bu şey gelir demektir.

Evet, insanlığı inzar ediyoruz. Eğer altın bonosuna geçip ortaklık düzenine geçmezseniz sosyal tufan olur ve helak olursunuz. Biz helak ederiz demiyoruz. İlahi kanunlar sizi helak eder. Allah müspet ilmin verileri içinde bunun böyle olacağını açıkça ifade eder. Biz de size bunu söylüyoruz.

Bugün Yenibosna ve Üsküdar cemaatinde Yalova’ya taşınma arzusu belirmiştir. Taşınmaya başlanmıştır. Süleyman Akdemir taşınmıştır. Ferah ailesi taşınmıştır. Hocaoğlu ailesi de Erzen ile birlikte taşınma hazırlığındalar.

Demek ki Nuh’un gemisi yapılmaya başlanmıştır. Tufan yaklaşmaktadır. Allah bize gemimizi yapmamız için mühlet veriyor.

 

YORUM

Bu ayetlerin Ferah ailesinin Yalova’ya taşınma gününe rastlaması ve bundan rahatsız olan şeytan taifesini harekete geçirip bizim iki haftamızı yemesi, iki hafta boyunca seminer notlarını yazamamamız, Adil Düzen çalışanlarına ibret olmalıdır.

İçimizde oluşan her şey bizim imtihan olmamız içindir. Allah iman edenleri boş bırakmaz, onları imtihan eder. Böylece mümin olanlarla olmayanlar birbirlerinden ayrılmış olur. Birisine kızıp da topluluğu terk etme demek, Allah’a sen bu kulu niye yarattın, bak bana kötülük ediyor, kabul etmiyorum demektir. Kur’an, “Ey şaşkın insan, nereye gidiyorsun? Ben her yerde varım.” der.

Allah bize birbirimizin sözlerini dinlememizi emretmiştir. Lütfi ders esnasında söz isteyenlere söz vermektedir. Biz sizi dinliyoruz. Siz de bizi dinleyeceksiniz.

Bu konuda daha söyleyeceklerim vardır, biraz sonra açıklayacağım.

 

Öz Türkçe ile:

“Ben sadece açık bir uyarıcıyım.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

Ben sadece mübin bir nezirim.”

 

EiN EaNAv EilLAv NaÜİyRun MubİyNun

إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (115)

 

***

 

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَانُوحُ

QAvLUv LaEiN LaM TaNTaHi YAvNUvXu (FaGaLUv LaEiN LaM TaFTaGiL YAv FuGLu LaTaFGuLanNa MiNa eLMaFGUvLİyNa)

“Ey Nuh, intiha etmediysen diye kavl ettiler.”

Nihayet, son demektir. Bir akıntının son bulduğu yere, yani yamacın bitip düzlüğün başladığı yere نِهَايَةdenir. Nehy etmek, ileride olacak kötü sonuçları baştan haber vererek yapmamasını istemektir. ن belirsizliği, ه boşluğu, ي kolaylığı-düzlüğü ifade eder.

İntiha nihayetin İfti’al babıdır. Kendi kendine son vermek demektir. Nehy kelimesi de aynı köktendir. نbelirsizliği ifade eder. Aynı zamanda nehyi ve nef’i de içerir. لَا’nın aynı mahrecinden olduğu için ortak manaları vardır.

İnkılap yapmaya kalkışan herkes, kitlenin direnişi ile karşılaşır. İnsanlar topluluk içinde yarışırlar. Herkes diğer insanları geçmeye çalışır. Diğer canlılarda bu çatışma şeklinde, insanlarda yarışma şeklinde olur. Yarışma zaman zaman çatışmaya dönüşür. İnkılap yapanlarla halk arasında çatışmaya dönüşür. Herkes bir şeyin yanlış olduğunu bilir ama oluşmuş cepheyi değiştirmediği için çatışma devam eder.

Öyle zaman olur ki cephede hiç inanan kalmadığı halde sırf cepheyi değiştirmediği için cephe varlığını sürdürür. Nuh’un kavmi de Nuh’un söylediklerini dinlerse de direnmeye devam eder.

 

لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (116)

LaTaKUvNanNa MiNa eLMaRCUvMİyNa (FaGaLa FaGLi EinNa FaGLİy FagGaLUvNi)

“Mercumlardan olursun.”

رَجْمalet olarak kullanılan taştır. Recm etmek taşlamak, رَجِيم ise taşlanmış demektir. Kovulmuş anlamında da kullanılır. ر tekrarı, ج toplanmayı, م enginliği ifade eder.

جَم’in manasının toplanma üzerinde olduğunda ittifak vardır. İhtilaf toplanma harfi مmidir, جmidir üzerindedir. Bana göre جüzerindedir. Lütfi Hocaoğlu’na göre مüzerindedir.

Dudaktan çıkan iki harf olduğundan مile وyakın harflerdir. و’nin toplanma anlamının olmaması nedeniyle م harfini cem için kabul etmek doğru olabilir. رَجْم kelimesini نَجْم kelimesi ile ele alalım. نَجْمgök yüzünde dolaşan, bize görünen her hareketlinin adıdır, gezegenlerdir. ر ile نyerlerini değiştirmiştir. رَجْم’de taşlama vardır. Uzaklaştırma anlamını taşırkenنَجْم ’de ise uzaklaşma vardır.

Tevrat şeriatında uygulanan recm cezası şöyledir: herkes bir taş alır, bu taş büyük ve/veya küçük olur. Bu, alana bağlıdır. Sıraya girerler, geçen atar ve böylece insan işkence içinde ölür. Bu öldürme şekli ilkel topluluklarda vardır, İslam şeriatında ise recm yoktur. Katl veya idam şeklinde yapılır. Katlda ve idamda işkence olmaz.

Fahişelerin recm edilmesi Kur’an’da olmadığı gibi recm cezası da yoktur.

İslamiyet’te hapis cezası yoktur, kısas vardır. Ama ika üzerinde değil vaka üzerinde kısas vardır. Vaka kişinin öldürülmesi veya kolunun kesilmesidir. İka ise öldürme ve kesme biçimindedir. Bu hususta kısas yoktur. Usuldeki kelimeleri buna göre derecelendireceksiniz.

جharfi Lütfi Hocaoğlu’na göre hareket anlamındadır. Bana göre جharfinde hareket vardır. İtme şeklinde hareket değil de çekme şeklinde harekettir. İtme şeklindeki hareket سَبْح‘dir.

جَاءَ ile أَتَىfiillerini karşılaştıracak olursak, bunlarda iki harf ortaktır. ج ile تdeğişmiştir. ت tepeyi ifade eder. Yüksek yerden akarak gelen su demektir. Uzaktan gelen su demektir. ج ise çevreden, her yandan toplanarak gelen sudur.

Bizim kabullerimiz varsayımlara dayanır. Zamanla bunlar üzerinde çalışılır ve bir sonuca varılır. Seminerleri takip edenlere tavsiyem bir harfi alınız ve onun etimolojisi üzerinde araştırmalarla tartışınız.

 

YORUM

Kur’an uygulaması on yıl içinde yapılmıştır. Ondan sonra fıkıh dönemi başlamıştır. İçtihatlar Kur’an’dan çok Sünnete dayandırılmıştır. O gün o uygulamalar devam ediyordu. Kur’an’ın anlaşılmasında kavlî ve fiilî icma olmamakla beraber sükutî icma ile bazı yanlışlıklar bugüne kadar gelmiştir. Bunların etkisinden kurtulmak kolay değildir. Bediüzzaman, Muhammed Yazır gibi yenilikçi âlimler de benzer hatalar içinde olmuşlardır. Humeynî benzer hataya devam etmiştir.

Bilesiniz ki bende de bu tür yanlış kalıntılar ancak yıllar içinde kalkabilmiştir. 50 senelik varsayımları birden değiştirmem mümkün olmamıştır. Dolayısıyla siz hep başkasının kararı ile düşünmeyeceksiniz. Yeni bilgilerle bizleri kontrol edeceksiniz.

Herkese kulak verecek ama kendi aklınızla içtihat edeceksiniz.

 

Öz Türkçe ile:

“‘Ey Nuh sonlandırmadıysan, taşlananlardan olacaksın.’ dediler.”   

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ey Nuh, eğer intiha etmediysen mercumlardan olacaksın diye kavl ettiler.”

 

QAvLUv LaEiN LaM TaNTaHi YAvNUvXu LaTaKUvNanNa MiNa eLMaRCUvMİyNa

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَانُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (116)

 

***

 

)117  قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ(

QAvLa RabBi EinNa QaVMİy KaüÜaBUvNi

“Rabbim kavmim beni tekzib etti diye kavl etti.”

Nuh Peygamber kavmine alemlerin Rabbini, kâinatı, insanı, cenneti, cehennemi anlatır. Onların cevabı, “Bundan vaz geç yoksa seni recm ederiz.” olur.

Fikri, ilmi müzakere yapmıyorlar, tehdit ediyorlardı. Biz Millî Görüşçülerle birlikte Kur’an düzenini anlatıyorduk. Biri çıkıp da “Siz bunu yanlış söylüyorsunuz” demiyordu ama Dolar ile oy ile savcılar ile polisleri ile basın ile hasılı neleri varsa hepsiyle bize saldırıyorlardı.

Demek ki beş bin sene önce kafirler ne ise bugün de odur. Çok açık ifadelerle diyoruz ki işçilik dönemi sona ermiştir. Ortaklık dönemi gelecektir. Faizli karşılıksız para dönemi bitmiş artık selem karşılığı kredileşme bonoları dönemi gelmiştir. Hiç duymamışlar, duymak istememişlerdir. Binlerce okuyucumuz yüzlere inmiş, on misli azalmıştır. 15 Temmuz’u tertip etmişler, ajanların yaptıklarını Müslümanlara fatura etmişlerdir. Müslümanların arasına fitne sokmuşlardır. Şimdi inanmış kimseler diğer inanmış kimselerin saldırılarına ne zaman uğrayacaklarını beklemektedirler.

Muhalefet etmeyip Nuh’u tekzip etmişlerdir. Tekzip etmek söyledikleri yanlış demek değildir. Tekzip etmek; onların fikirlerini, görüşlerini söyletmemek, sözlerinden dolayı onların mallarına, canlarına kıymak demektir.

15 Temmuz olmuş ve halkımız galip gelmiştir. Yapacağımızın ne olması gerekirdi? Tutuklamadan bunları yargılamaktı. Savunmalarını halka duyurmaktı. Böylece onların fikirle bize yardım etmelerini sağlamaktı. Bunun yerine konuşmaları yasaklanmış, ajanların yaptıkları ile Müslümanlar ezilmiştir. Üstelik bu İslamiyet için yarım yüz yıl mücadele eden bir partiye yaptırılmıştır.

 

YORUM

Şeytan tayfasının Sermaye’nin değişmez taktiklerini günümüze kadar nasıl sürdürdüğünü görmekteyiz. 50 sene süren değişik savunmalarımızla Allah bizi buraya getirmiştir. Size tavsiye ederiz. Akevler’in tarihini iyi öğrenmek gerekir. Tarihlendirirken yaşlıları konuşturabilirsiniz. Hatıralarını tespit ederek kendi bilgisayarlarınızda saklayabilirsiniz.

Bu satırları yazarken iki haftadır Kur’an seminerini yazamadım. Ergün Diler’i yazamadım. Şeytan gerekeni yaptı. Rabbimden istiğfar ediyorum. Ben sonuçlardan sıkılmam. Ergün Diler yazısı çıksın çıkmasın benim için önemli değildir. Benim sıkıntım ne yapacağımı bilemeyişimdir. Allah zamanla sorunumu çözer ve ben yoluma devam ederim.

Tekrar edeyim.

İstişare ediniz. Kur’an’dan istifta ediniz. İstihare ediniz. Hadiseleri tevil ediniz. Sonuçta namazla sabrediniz. Allah yolumuzu açacaktır. Bu dünyada göremeyebiliriz. Ahirette kurtulanlardan oluruz.

 

Öz Türkçe ile:

“‘Yetiştiricim, halkım beni yalanladı.’ dedi.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Rabbim kavmim beni tekzip etti diye kavl etti.”

 

QAvLa RabBi EinNa QaVMİy KaüÜaBUvNi

)117  قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ(

 

***

 

فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا

FAvFTaX BaYNİy Va BaYNaHuM FaTXan

“Bey’nimle bey’inlerini bir fetih ile fethet.”

فَتْح kapının açılması demektir. Başlangıçta kapıyı açmak için kapının üzerine konan ve kapıyı çekmek için kullanılan parçadır. Fethetmek kalelerin kapılarını açma anlamında bir şehre girme manasında kullanılır.

“Beni tekzip ettiler artık bunlara sabredemiyorum. Bunlardan ümidim kalmamıştır.” diyor. فَتْحaçmak, kapıyı açmak demektir. Kapı açıldığı zaman mülk fethedilmiş olur. Osmanlılar bir kenti kuşattıkları zaman kuşatma aylar sürer, kaledeki bey teslim olmaya karar verince kızına işaret eder. Kızı da iner kale kapısını açar. Fetheden komutan barışla kente girer, kapıyı açan kızıyla evlenir. Bey Müslüman olmasa da kentin beyi olarak kalır. Bizanslılara değil de Osmanlılara biat etmiş olur.

Fetih istiladan farklıdır. İstilada müstevli orasını alır. Halkını katleder veya tehcir eder. Kendileri yerleşirler yahut onları köleleştirirler. Fetihte ise fatih kenti fetheder. Oraya barış getirir, refah getirir. Halk daha müreffeh şekilde hayatına devam eder. Osmanlılar İstanbul’u fethettikleri günden bugüne İstanbul halkı refah içindedir. Hala Türkiye’nin ekonomisi onların avucundadır.

Burada Nuh “Aramızı fethet. Bizi birbirimizden ayır.” diyor. “Bizi fatih yap” demiyor. “Bizi galip yap” demiyor. Biz de bugün beynimizi fethetmesini istiyoruz. Bize imkân sağla Rabbimiz. Semtlerimize çekilelim. Onlardan kurtulalım. Onların ne yapacakları hususunda duası yoktur.

وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (118)

Va NacCiNİy Va MaN MaGiYa MiNa eLMuEMiNİyNa (Fa eFGaL FaGLİy Va FagLaHuM FaGLaN Va FagGiLNİy Va MaN MaGiYa MiNa eLMuFGİyNa)

“Ve beni ve benimle beraber müminlerden olanları tenciye et.”

نَجْو selin ulaşamadığı yüksek yerlerdir. نَجْوَى gizli değil, kapalı görüşmedir. Görüştükleri bilinir ama ne görüştükleri bilinmez. إِنْجَاء veya تَنْجِيَة dışarı çıkarmak, selden kurtarmak demektir. ن belirsizliği, ج toplanmayı, و kolaylığı ifade eder.

الْمُؤْمِنِينَ demeyip مِنَالْمُؤْمِنِينَ  demiş olması mümin oldukları halde Nuh ile beraber olmayanlar vardır demektir. “Onları necata erdir” demiyor “Benimle beraber olanları” diyor. Buradaki necat, suda boğulmadan necat değildir. Mücrim kavimden necattır. Rabbimize hep dua ederiz. Bize bir köy nasip et. Orada bu zalim kavimden kurtularak yaşayalım. Biz ve bizimle beraber mümin olanları kurtaralım.

Bugün yeryüzü zulüm içindedir. Düzen olarak bu kadar zulmün yapıldığı başka bir dönem yoktur. Nuh zamanında da mümin olup Nuh’la beraber olanlar da varmış, bu ayetten öğreniyoruz. Belki de birkaç kişidir. Şimdi ise bizden olmayıp mümin olanların sayısı olmayanlardan çoktur. Biz, bütün müminler değil kendimizden olan müminlerin necatı için dua edeceğiz. Dua ağızla söyleme şeklinde değil fiilen yapmadır. Nuh da ağızla söylemekle yetinmiyor, gemi yapıyor. Biz yüz lojmanlı semt yapıyoruz.

 

YORUM

Biz yüz lojmanlı apartmanlara taşındığımız zaman necata ermiş olacağız. Bugün Yalova’da büyük sıkıntı çekmekteyiz. Bilgi ve çalışmaları dolayısıyla kendilerini taktir ettiğimiz bu iki arkadaşımız (Hüseyin Bağdatlı ve Nusret Karaca) birlikte iş yapamıyorlar. Kendilerini uzlaştırmak istiyoruz, uzlaşmıyorlar. Huylu huyundan vazgeçmiyor. Bıraktılar, gidiyorlar, biz onlarsız yapamıyoruz, onlar da bizsiz yapamıyorlar.

Eğer bizim iki semtimiz olsaydı bunların birini bir semte, diğerini diğer semte alırdık. Kendileri giderdi. Böylece biz de rahat ederdik. Onlar da.

Bizimle beraber olmayan müminler ile bu dünyayı barış içinde paylaşmak istiyoruz. Herkesle barış içinde yaşamak istiyoruz. İsteyen istediği sitede çalışsın.

 

Öz Türkçe ile:

“Benimle onların arasını bir açışla aç, beni ve benimle beraber olanları kurtar.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Bey’nimle onların bey’nini bir fetih ile fethet ve beni ve Müminlerden benimle beraber olanları tenciye et.”

 

FAvFTaX BaYNİy Va BaYNaHuM FaTXan Va NacCiNİy Va MaN MaGiYa MiNa eLMuEMiNİyNa

فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (118)

 

***

 

فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (119)

FaEaNCaYNAvHu MaN MaGaHu Fİy iLFuLKi iLMaŞXUvNi (Fa EaFGaLNAvHu Va MaN MaGaHu Fİy eLFuGLi eLMaFGUvLi)

“Onu ve meşhun fulkta onunla beraber olanları inca ettik.”

فُلْك İğ topacı demektir. Kur’an’da فلك 25, فره ise 1 defa geçer.  Toplam 26 (2*13) eder. ف kopmadan ayrılmayı, ل belirliliği, ك ise oluşu-kâinatı ifade eder.

شَحْنiçi dolu kaptır. Rutubetli kav, çakıldığı zaman ateş almayan kav demektir. Kur’an’da شحن 3, شهر21 defa geçer. Toplam 24 (23*3) eder.  ش birden boşalmadır, ح harekettir, ن belirsizliktir.

مَشْحُونiçi dolu demektir. Nuh yaptığı gemiye onunla beraber olan tüm müminleri almıştır. Gemide yer de kalmamıştır. Allah gemiyi yapmaya başladığı zaman kimlerin iman edip gemiye bineceklerini biliyordu. Artık irade etmiştir. Ben bunları gemiye alacağım, bunları da dışarıda bırakacağım demiştir. Ondan sonra artık kader değişmez. Oğlunu yanına almak istemiş ama oğlu gelmemiştir. Bugün sosyal tufan olduğu zaman kimin kurtulacaklar arasında, kimin gark olacaklar arasında olacağı belki de belli olmuştur. Bundan sonra biz ne kadar istesek de kimseyi hidayete koyamayız.

 

YORUM

Musa’nın kıssasında tahrip edilen gemiye السَّفِينَةdendiği halde الْمَشْحُونِolarak geçen üç gemiye الْفُلْكِ denir. الْمَشْحُونِYasin Suresinde de geçer. Uluslararası hatta, göklerde seyahat eden مَشْحُونfulklerden bahseder.

Bu gemiler seferler yapar. Doluluk oranı daima %100’den azdır. Ortaklık sisteminde ise doluluk oranı %100 civarındadır. Tüm ulaşım tek bir vakıf ortaklık tarafından işletilir. Dolmuş usulü dolunca kalkar. Dönüşte de dolmuş usulü kullanılır. Teşvikiye’ye giderken feribottan iner inmez hemen hareket durumunda olan dolmuşlarla seyahat ederiz. Çok sık hareket olan yerlerde çalışır. Birçok yerlerde bu az olur.

Ortaklık sisteminde مَشْحُونdolmuş usulü yayınlaştırılır. Bunun için trafik merkezlere gidip gelir. Yani Çınarcık’tan İstanbul’a seferler yapılır. Yalova’dan İstanbul’a seferler yapılır, Yalova ilçelerinde ise gemi seferleri yerine minibüs seferleri düzenlenir.  Taşımalar ve yolcular yarısı bedava sistem ile hareket ederler. Yolculuk biletlerini istedikleri araçta kullanırlar. Sadece bilet alıp yer kapatırlar.

Ayrıca bileti erken alanlara tenzilat yapılır. Dolayısıyla çok daha önce yolculuk oranı sağlanmış olur. Dolmayan yerler ucuzlatılır, dolan yerler artık satılmaz. İşte مَشْحُونifadesinin manası budur.

 

Öz Türkçe ile:

“Onu ve onunla birlikte doldurulmuş gemide olanları kurtardık.”  

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Onu ve meşhun fulkta onunla beraber olanları inca ettik.”

 

FaEaNCaYNAvHu MaN MaGaHu Fİy iLFuLKi iLMaŞXUvNi

فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (119)

 

***

 

ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (120)

ÇümMa EaĞRaQNAv BaGDu uLBAvQİyNa (FuGLa EaFGaLNAv FaGLu eLFAvGiLİyNa )

“Sonra baki olanları iğrak ettik.”

غَرْق suya doymuş toprak, bataklık demektir. Sonradan boğulmak ve dalmak anlamları almıştır. Yayı sonuna kadar germek anlamında da kullanılır.غرق  Kur’an’da 23, غلق ise 1 defa geçer. Toplam 24 (23*3) eder. غ değişmeyi, ر tekrarı, ق de kuvveti ifade eder.

بَعِيد uzak demektir. قَرِيب yakın anlamındadır. Kurbe su matarasıdır. Devamlı yakında tutulduğu için قَرِيبyakın anlamını almıştır. بَعِيدde zıttı olarak uzak anlamına gelmiştir. Bade zaman içinde uzak olmak anlamındadır. Bakıldığı zaman ufka yakın yere بَعِيدdenir. Eğer bu yer dar bir vadide ise ona “a‘mik“ denir. Sonra zaman için بَعْدَ zamanda uzak anlamında kullanılmaya başlanmış ve daha sonra ‘önce’ kelimesinin karşıtı olarak bir mana kazanmıştır. بعد Kuran’da 235,بعث ise 67, بعثر 2 defa geçer. Toplam 304(24*19) eder. ب geçidi, ع etkiyi, د ise çevreyi ifade eder.

Burada diğerlerini demeyip, baki olanları demiş olması gemide olmayanların hepsi boğulmamıştır demektir. Ahirin demiş olsaydı gemide olmayanların hepsi boğulmuş olurdu. Gemide olmadığı halde boğulmayanlar kimlerdir?

Nuh Peygamberin bulunduğu kentte ve tufanın kapladığı yerde bulunmayıp Mezopotamya’nın yüksek yerlerinde yaşayan kimseler olup bunlar boğulmamışlardır. Ayrıca Nuh tufanı yeryüzünü kaplamamış, sadece Mezopotamya’da Fırat ve Dicle’nin güney bölümünde olan yerleri istila etmiştir. Dolayısıyla, gemiye binmeyenler arasında olup da boğulmayan birçok kimse vardır.

 

YORUM

Nuh peygamberin kıssası burada sona erer. Musa peygamberin kıssası da aynı şekilde kanal berzahı geçtikten sonra sona erer. İbrahim’in kıssasında da aynı durum vardır. Yani Kur’an bize üçüncü bin yıl uygarlığının oluşmaya başlaması aşamasını anlatır. Önce Kur’an dönemi, sonra Musa, sonra İbrahim ve Nuh dönemleri anlatılmıştır. Aynı iki ayet tekrar edilmiştir. Bu surenin bitmesinden sonra bu sekiz bölüm üzerinde toplu bir bakış yaparak, üçüncü bin yıl uygarlığı için bize ne söylediğini anlamaya çalışmamız gerekir.

 

Öz Türkçe ile:

“(Ondan) Sonra kalanları boğduk.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“(Ondan) Sonra baki olanları iğrak ettik.”

 

ÇümMa EaĞRaQNAv BaGDu uLBAvQİyNa

ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (120)

 

***

 

EinNa Fİy ÜaLiKa LaAYaTan Va MAv KAvNa EaKÇaRuHuM MuEMiNİyNa

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (121)

“Bunda ayet vardır ve onların ekserisi mümin olmadı.”

 

Va EinNa RabBaKa LaHuVa eLGaZİyZu elrRaXİyMu

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (122)

“Ve Rabbin, O Azizdir Rahimdir.”

 

YORUM (121-122)

Bunda bir ayet var diyor. Ayet nekre olarak geliyor. Demek ki her bir dönemin bir ayeti vardır ve bu ayetler birbirinden farklıdır. Ayet dediğimiz zaman iki şeyden birisini anlamamız gerekir. Biri; Kur’an’ın ve diğer ilahi kitapların ilahi kaynaklı olduğunu kanıtlayan delilleri içerir, mucizeleri içerir. Her peygamberin mucizesi farklıdır. Kendi dönemlerinde, kendi kavimleri neyi mucize kabul edecekse Allah da onu peygamberlere mucize olarak vermiştir. Son peygambere ise Kur’an’ı mucize olarak vermiştir. Kur’an’ın geldiği kavimde edebiyat ileridedir ve gelişmiştir. Allah da onların şiir seviyesinden üstün kitabı göndermiştir. Bu aynı zamanda kendisinden sonra gelecek bin yılların mucizesi olacaktır. Onun için kitap mucize olmuştur. Nuh’un zamanında Nuh’a verilen mucize nedir? Geleceği bilmesi, gelecek hakkında hazırlık yapması ve bu hazırlığın sonunda söylediklerinin doğru çıkması mucize olmuştur.

Şimdi bugün de biz Kur’an’a dayanarak söylüyoruz ki Nuh Tufanı gelmektedir ve bu tufandan kendimizi koruyabilmemiz için yüz lojmanlı apartmanlar yapmamız ve semt kooperatifleri kurmamız gerekir. Nuh’un gemiyi yaptığı gibi biz de apartmanı yapmaya uğraşıyoruz. Biz başardığımız zaman insanlık tufanı görmüş olacak, Kur’an’ın üçüncü bin yıl mucizesi ortaya çıkacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Bunda kanıt vardır ve onların çoğu güven veren olmadı.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Bunda ayet vardır ve onların ekserisi mümin olmadı.”

EinNa Fİy ÜaLiKa LaAYaTan Va MAv KAvNa EaKÇaRuHuM MuEMiNİyNa

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (121)

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Yetiştiricin, O saygındır çalıştırandır.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Rabbin, O Azizdir Rahimdir.”

Va EinNa RabBaKa LaHuVa eLGaZİyZu elrRaXİyMu

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (122)

 

 

İstanbul, Yenibosna; 27 Haziran 2020

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlayanlar: ECE FERAH

REŞAT NURİ EROL

TAYİBET ERZEN

SÜLEYMAN AKDEMİR

 

 

 


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
28.06.2020
05:35


1967...1968...1969...AKEVLER 54 YILDIR ÇALIŞIYOR...2018...2019...2020

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1070

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1070. Hafta - 27 Haziran 2020 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1070. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

KRİZDEN ÇIKMAK İÇİN NE YAPILMALI?

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Yazar ve herkes “bu konulara” neden ilgisiz! - 2

Yazar ve herkes “bu konulara” neden ilgisiz! - 3

Yazar ve herkes “bu konulara” neden ilgisiz! - 4

Yazar ve herkes “bu konulara” neden ilgisiz! - 5

KoronaVirüs Operasyonu, maske, ekonomi vs.

Yazar ve herkes “bu konulara” neden ilgisiz! - 6

Cuma; innellahe ye’muru bi’l-adli ve’l-ihsani..-1

Reşat Nuri EROL

***

ŞUARA SÛRESİ- 10. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

طسم (1) تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ (2) لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ (3) إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ (4) وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ (5) فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ (6) أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ (7) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (8) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (9) وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ (10) قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ (11) قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ (12) وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ (13) وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ (14) قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ (15) فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ (16) أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (17) قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ (18) وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ (19) قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ (20) فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ (21) وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ (22)  قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ (23) قَالَ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ (24) قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ (25) قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ (26) قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ (27) قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ (28) قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ (29) قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ (30) قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (31) فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ (32) وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ (33) قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ (34) يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ (35) قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (36) يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ (37) فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (38) وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ (39) لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ (40) فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ (41) قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ (42) قَالَ لَهُمْ مُوسَى أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ (43) فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ (44) فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ (45) فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ (46) قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (47) رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ (48) قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ (49) قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ (50) إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ (51) وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ (52) فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ (53) إِنَّ هَؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ (54) وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ (55) وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ (56) فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ (57) وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ (58) كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ (59) فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ (60) فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ (61) قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ (62) فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ (63) وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ (64) وَأَنْجَيْنَا مُوسَى وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ (65) ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ (66) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (67) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (68)وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ (69) إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ (70) قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ (71) قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ (72) أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ (73) قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ (74) قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (75) أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ (76) فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ (77) الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ (78) وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ (79) وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ (80) وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ (81) وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ (82) رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ (83) وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ (84) وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ (85) وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ (86) وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ (87) يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ (88) إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ (89) وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ (90) وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ (91) وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَمَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ (92) مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ (93) فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ (94) وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ (95) قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ (96) تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ (97) إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ (98) وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ (99) فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ (100) وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ (101) فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (102) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (103) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (104)

***

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105) إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ (106) إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ (107) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (108) وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ (109) فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ (110) قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ (111) قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (112) إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ (113) وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ (114) إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ (115) قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَانُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ (116) قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ (117) فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (118) فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ (119) ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ (120) إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ (121) وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ (122)

***

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105)

KaüÜaBa QaVMu NUvXi iLMuRSaLİyNa (FagGaLaT FaGLu FuGLiN eLMuFGaLİyNa)

“Nuh’un kavmi mürselleri tekzip etti.”

كِذْب kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da “kizb” denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapçada yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır. ك oluşmayı, ذ işareti, ب geçidi gösterir.

نَوْح rüzgâr estiğinde uğultu çıkaran dağdır. Sonra ölü üzerine ağlayan kadınlara نَوَّاحَة denmiştir. Tufanı bekleyen Nuh (AS)’un feryatları bir نَوَّاحَة olmuş ve bundan dolayı bu ismi almıştır.

رِسْل Saçak demektir. Salmak fiiline dönüşmüştür. “Haber saldı” da olduğu gibi bir kimseye bir adamı göndererek ona haber ulaştırmaya irsal denir. عَلَى harfi ceri ile kullanıldığı zaman irsal askeri birlikleri göndermek anlamına gelir. رسل Kur’an’da 513, ردد 59 defa geçer. Toplam 572 (22*11*13) eder. ر tekrarı, س mekânda diziyi yani sıralanmayı, ل belirliliği ifade eder.

Bu surede uygarlığı getiren peygamberler anlatılır. Önce Kur’an’ı getiren Muhammed Peygamber, sonra Musa ile İbrahim Peygamberler anlatılır.

Kur’an, beşerî düzenin kitabıdır. İbrahim Peygamber de beşeri düzenin peygamberidir. Nuh Peygamber ise beşeri düzeni kavim olarak ilk getiren peygamberdir. Üçüncü olarak bu peygamberi anlatır.

Nuh Tufan’ının yeryüzünün tümünde olduğu zannedilir. Oysa Kur’an Nuh kavminden bahseder, insanlıktan veya yeryüzünden bahsetmez. Nuh Tufanı Fırat ve Dicle’nin bulunduğu ovalarda gerçekleşir. Yeryüzünün tamamıyla ilgisi yoktur, olamaz.

Kur’an burada tekzip fiilini kullanır. Yani yalanlama bir defa olmaz, uzun zaman, defalarca tekerrür eder. Kur’an’da Ad ve Semud kavimlerinden bahsedilir ama Nuh kavmi için “Nuh’un kavmi” der ve kavmin ismini söylemez. Nuh kavmi Sümerler ile yerli halklardan oluşan kavimdir. Sümerler Türk ırkındayken yerli halk ise Arap ırkındandır. Bunların karışımından Nuh kavmi oluşmuştur. Fırat ve Dicle vadilerini işgal eden Sümerler oraya baraj tekniğini getirmişlerdir. Sulama tarımı büyük bir bolluk getirmiştir. Nehirlerin kenarları kalabalıklaşmış ve kentler oluşmuştur. Kentler farklı ırklara mensup olanlarla oluşmuş ve böylece yeni bir kavim ortaya çıkmıştır. Nuh kavmi deyince yalnızca kendi hayatındaki kavmi değil, kendisinden sonra gelecek Mezopotamyalı peygamberlerin kavmi olan ve yeryüzünde ilk medeniyeti kuran kavim anlaşılmaktadır. Bu medeniyetlerin ortak vasfı Sümer yazısını kullanmalarıdır. Dilleri değişmiştir ama yazıları hep Sümerce olarak kalmıştır.

Aslında ilk uygarlığı kuranlar Araplar ve Türklerdir. İlk uygarlık yazısı ise Sümer yazısı yani Türklerin yazısıdır. “Nuh’un kavmi” denip Mürselleri tekzip ettikleri ifade edilir. “Mürsel” kurallı erkek çoğuldur, topluluğu ifade eder. Bununla Mezopotamya uygarlıklarının peygamberleri kastedilmiş olur.

YORUM

Bu surede Kur’an’ın nazil olduğu peygamberden, Musa peygamberden ve İbrahim peygamberden bahsetmiştir. Şimdi Nuh kavmi ile birlikte diğer peygamberlere geçer. Buradaki bu ayet, yalnızca bu bölümden değil, bundan sonra gelecek olan Hud, Salih, Lut ve Şuayb peygamberlerden de ayrı ayrı bahseder. Mürsel olan ve ortak görevli olan peygamberler bunlardır. Bu bölümde yalnızca Nuh Peygamber anlatılır.

Üçüncü bin yıl uygarlığının merkezinde Sümer uygarlığı vardır. Bunun sebebi Sümer uygarlığının yerel yönetimli bir uygarlık olmasındandır. Bugünkü uygarlık da Sümer uygarlığı gibi yerel uygarlıktır.

Merkezi uygarlıklarda önce merkez oluşur, merkez büyür, parçalanır ve yerel yönetimler doğar. Yani yerel yönetimleri merkez kurar. Sümer uygarlığında ise önce merkez değil, yerel yönetimler oluşmuş, sonra bu yönetimler birleşerek merkezleri oluşturmuşlardır. Bugünkü üçüncü binyıl uygarlığında da önce semtler oluşacaktır. Sonra semtlerin birleşmesiyle bucaklar, iller, ülkeler ve insanlık oluşacaktır.

Buradaki الْمُرْسَلِينَ kelimesinin böylesine derin manası vardır.

Öz Türkçe ile:

“Nuh’un ulusu gönderilenleri yalanladı.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Nuh’un kavmi mürselleri tekzip etti.”

KaüÜaBa QaVMu NUvXi iLMuRSaLİyNa 
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ (105)

***


DEVAMI VE TAMAMI

"SEMİNERLER"DE...



Serkan Sönmez
28.06.2020
18:12
Allah razı olsun Allah'a emanet olun inşallah




Son Yorumlanan Seminerler
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1100
Kasas Suresi Tefsiri 26-28. Ayetler
23.01.2021 5045 Okunma
4 Yorum 28.02.2021 11:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1092
Neml Suresi Tefsiri 76-82. Ayetler
28.11.2020 3762 Okunma
1 Yorum 29.11.2020 17:15
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1091
Neml Suresi Tefsiri 67-75. Ayetler
21.11.2020 4207 Okunma
1 Yorum 26.11.2020 17:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1088
Neml Suresi Tefsiri 54-58. Ayetler
31.10.2020 3578 Okunma
1 Yorum 03.11.2020 17:20
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1087
Neml Suresi Tefsiri 45-53. Ayetler
24.10.2020 3488 Okunma
1 Yorum 24.10.2020 22:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1084
Neml Suresi Tefsiri 27-35. Ayetler
3.10.2020 3609 Okunma
2 Yorum 11.10.2020 20:33
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1083
Neml Suresi Tefsiri 20-26. Ayetler
26.09.2020 6956 Okunma
5 Yorum 03.10.2020 19:37
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1082
Neml Suresi Tefsiri 15-19. Ayetler
19.09.2020 5090 Okunma
3 Yorum 03.10.2020 18:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1081
Neml Suresi Tefsiri 12-14. Ayetler
12.09.2020 3839 Okunma
2 Yorum 13.09.2020 15:00
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1080
Neml Suresi Tefsiri 7-11. Ayetler
5.09.2020 3283 Okunma
2 Yorum 06.09.2020 15:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1079
Neml Suresi Tefsiri 1-6. Ayetler
29.08.2020 3423 Okunma
2 Yorum 30.08.2020 20:43
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1078
Şuara Suresi Tefsiri 224-227. Ayetler
22.08.2020 4377 Okunma
3 Yorum 23.08.2020 21:17
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1077
Şuara Suresi Tefsiri 213-223. Ayetler
15.08.2020 3984 Okunma
4 Yorum 16.08.2020 18:26
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1076
Şuara Suresi Tefsiri 203-212. Ayetler
8.08.2020 4328 Okunma
6 Yorum 09.08.2020 19:55
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1075
Şuara Suresi Tefsiri 192-202. Ayetler
1.08.2020 4324 Okunma
5 Yorum 06.08.2020 19:32
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1074
Şuara Suresi Tefsiri 176-191. Ayetler
25.07.2020 4396 Okunma
3 Yorum 26.07.2020 16:16
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1073
Şuara Suresi Tefsiri 160-175. Ayetler
18.07.2020 4203 Okunma
3 Yorum 20.07.2020 11:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1072
Şuara Suresi Tefsiri 141-159. Ayetler
11.07.2020 3122 Okunma
2 Yorum 12.07.2020 15:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1071
Şuara Suresi Tefsiri 123-140. Ayetler
4.07.2020 4035 Okunma
3 Yorum 11.07.2020 03:35
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1070
Şuara Suresi Tefsiri 105-122. Ayetler
27.06.2020 3323 Okunma
2 Yorum 28.06.2020 18:12
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1069
Şuara Suresi Tefsiri 92-104. Ayetler
20.06.2020 4795 Okunma
4 Yorum 21.06.2020 19:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1068
Şuara Suresi Tefsiri 83-91. Ayetler
13.06.2020 3563 Okunma
1 Yorum 14.06.2020 16:25
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1067
Şuara Suresi Tefsiri 69-82. Ayetler
6.06.2020 4816 Okunma
3 Yorum 08.06.2020 14:48
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1066
Şuara Suresi Tefsiri 53-68. Ayetler
30.05.2020 4636 Okunma
3 Yorum 31.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1051
Furkan Suresi Tefsiri 17-20. Ayetler
15.02.2020 3829 Okunma
2 Yorum 30.05.2020 17:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1065
Şuara Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
23.05.2020 4581 Okunma
3 Yorum 29.05.2020 18:08
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1052
Furkan Suresi Tefsiri 21-29. Ayetler
22.02.2020 4913 Okunma
3 Yorum 24.05.2020 16:54
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1053
Furkan Suresi Tefsiri 30-34. Ayetler
29.02.2020 4401 Okunma
2 Yorum 23.05.2020 15:57
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1054
Furkan Suresi Tefsiri 35-40. Ayetler
7.03.2020 4223 Okunma
2 Yorum 22.05.2020 16:05
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1055
Furkan Suresi Tefsiri 41-44. Ayetler
14.03.2020 4101 Okunma
2 Yorum 21.05.2020 16:36
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1056
Furkan Suresi Tefsiri 45-52. Ayetler
21.03.2020 4054 Okunma
2 Yorum 20.05.2020 16:21
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1057
Furkan Suresi Tefsiri 53-59. Ayetler
28.03.2020 4900 Okunma
5 Yorum 19.05.2020 16:27
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1058
Furkan Suresi Tefsiri 60-67. Ayetler
4.04.2020 3771 Okunma
2 Yorum 18.05.2020 16:53
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1064
Şuara Suresi Tefsiri 34-44. Ayetler
16.05.2020 3241 Okunma
1 Yorum 17.05.2020 15:50
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1059
Furkan Suresi Tefsiri 68-72. Ayetler
11.04.2020 4989 Okunma
3 Yorum 16.05.2020 16:02
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1060
Furkan Suresi Tefsiri 73-77. Ayetler
18.04.2020 3930 Okunma
2 Yorum 15.05.2020 16:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1061
Şuara Suresi Tefsiri 1-9. Ayetler
25.04.2020 4771 Okunma
2 Yorum 14.05.2020 18:52
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1062
Şuara Suresi Tefsiri 10-22. Ayetler
2.05.2020 3404 Okunma
2 Yorum 13.05.2020 21:45
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1063
Şuara Suresi Tefsiri 23-33. Ayetler
9.05.2020 3251 Okunma
1 Yorum 10.05.2020 08:19
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1050
Furkan Suresi Tefsiri 10-16. Ayetler
8.02.2020 4843 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 11:38
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1041
Nur Suresi Tefsiri 39-42. Ayetler
7.12.2019 5270 Okunma
2 Yorum 09.02.2020 00:42
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1049
Furkan Suresi Tefsiri 4-9. Ayetler
1.02.2020 4090 Okunma
1 Yorum 03.02.2020 07:09
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1048
Furkan Suresi Tefsiri 1-3. Ayetler
25.01.2020 3602 Okunma
1 Yorum 26.01.2020 06:07
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1047
Nur Suresi Tefsiri 62-64. Ayetler
18.01.2020 4050 Okunma
1 Yorum 25.01.2020 07:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1046
Nur Suresi Tefsiri 61. Ayet
11.01.2020 4268 Okunma
1 Yorum 13.01.2020 08:24
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1045
Nur Suresi Tefsiri 58-60. Ayetler
4.01.2020 3799 Okunma
1 Yorum 05.01.2020 08:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1044
Nur Suresi Tefsiri 53-57. Ayetler
28.12.2019 3845 Okunma
1 Yorum 30.12.2019 08:51
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1043
Nur Suresi Tefsiri 47-52. Ayetler
21.12.2019 3862 Okunma
1 Yorum 22.12.2019 23:13
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1042
Nur Suresi Tefsiri 43-46. Ayetler
14.12.2019 4276 Okunma
1 Yorum 17.12.2019 07:14
Süleyman Karagülle
Kuran Seminerleri 1040
Nur Suresi Tefsiri 35-38. Ayetler
30.11.2019 9043 Okunma
2 Yorum 03.12.2019 13:53


© 2024 - Akevler