FURKAN SÛRESİ- 1. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا (1) الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا (2) وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا(3)
***
تَبَارَكَ
TaBAvRaKa (TaFaGaLa)
“Tebarük etti”
بِرْكَان‘yanardağ’ demektir. Yerden fışkırıp saçılan su için de kullanılır. Bol, bereketli demektir.
ب geçiş yerini, ر tekrarı, ك de varlığı ifade eder.
بَرَكَةihtiyacından fazla anlamındadır. Allah kâinatı öyle yaratmıştır ki daima artmaktadır, gelişmektedir ve büyümektedir. Diyelim ki bir tarlayı ekiyorsunuz ve her sene 10 ton ürün alıyorsunuz ama bir sene de 11 ton aldınız. İşte o 1 ton berekettir. Yahut her sene 10 ton alırken tarlaya su/sulama getirdiniz ve artık 20 ton ürün alıyorsunuz. İşte bu da tarlanızın bereketlenmesidir. Artık her yıl 20 ton ürün verecektir.
مُبَارَك Allah’ın sıfatı değildir. تَبَارَكَ fiili de yalnız Allah için geçmektedir. İki türlü bereket vardır. Başka yerlerdeki mal alınıp buraya getirilirse o bereket olur. Değiştirme karşılıklı tebarüktür. Biri zarar edip diğeri kazansa bu bereket değildir çünkü değer artmamıştır. Biri veya her ikisi hatta üçüncü şahıslar da kazansa berekettir.
Allah kâinatı yaratmakla tebarük etmiştir. Çünkü halik olmuştur, varlık sahibi olmuştur. Hilkatin tebarük etmesi için başkalarının da onunla yararlanması gerekmektedir. Yarattığı kâinatın bereket olması için onu yönetmekle görevli kılınanların da görevlerini yapması gerekir. Bu da ancak onların yönetmeyi bilmesi iledir. Onun için öğreticiye ihtiyaç vardır.
Surenin yerini tespit etmek istersek surelerin sıralaması hakkında bilgiyi hatırlamamız gerekir.
Öncelikle sure ne demektir? Bir sınırı belirlenmiş konu sure olarak belirtilir. Sure içinde geçen kelimelere zamir gönderilebilir. Bir surede başka surede geçen isme zamir gönderilemez. Sure içinde geçen bir kelime ahdi zihni olarak harfi tarifle marife yapılabilir. Bir surede marife, başka surede nekre kelime ahdi zikri ile tanımlanamaz. Sure içinde ayrı cümle olarak istisnalar yapılabilir ama başka surede geçen bir cümleye istisna yapılamaz.
Kur’an’ın özelliği vardır. Örnek verelim. Müteşabihleri kimse bilmez denmektedir. Cümle burada bitmektedir. İlimde rusuhu olanlar ona istisna edilir. Bu bir okunuştur. Ya da وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ(Ali İmran 3/7) ifadesini buraya atfedersiniz o zaman rasihler de bilir olur. Her iki kıraat da doğrudur. Müteşabihlerin hepsini yalnız Allah bilir. Kur’an’daki müteşabihler bitmez. Buna göre birinci kıraat doğrudur. Müteşabihlerin bir kısmı ise rasihlerin icması ile bilinir; وَالرَّاسِخُونَ diyor, وَالرَّاسِخُ demiyor.
İşte sureler böylece ayrılmaktadır.
Büyük Kur’an’da 112 bölme (113 sure) vardır. Ayrıca bu surelerin sayısı kadar harfi olan ve Büyük Kur’an’ın fihristi olan Fatiha vardır. Bir de Tevbe Suresi ikiye bölünmüştür. Bir yönüyle bir suredir, bir yönüyle Enfal ile beraber iki suredir. Bunu da ayrı süre sayarsanız 114 sure olmuş olur. Bir sure daha vardır, bir ayetten ibarettir, surelerin başına gelir ama sureden değildir, o da ayrı suredir, surenin bütün özelliklerini taşımaktadır. Bu besmeledir.
Surenin içinde oradaki kelimelere zamir gitmez.
Böylece surelerin sayısı 115 olur. 112, 114, 115 sure var demektir. Şimdi bu sayıların özelliklerine bakalım.
Onluk sayılar sistemi 2*5=3+7=10 olarak bir bütünlük oluşturur. Kur’an onluk sayıya göre oluşturulmuştur. Kâinat da onluk sayılara göre yapılandırılmıştır. 115 sayısı ona bölünen bir sayının yarısıdır. 5’e bölünmektedir. 23 eder. Kur’an’ın nazil olduğu senelerin sayısıdır. Her sene için 5 sayı getirilmiştir.
114=6*19 19=20-1
6’nın 19 katıdır, 19 ise 20’den bir eksiktir. Bir aşiret yaklaşık 10 kadardır, asgarisi 7’dir, azamisi 19’dur. 20 oldu mu iki aşiret olmak zorundadır. Kur’an’da takımın en fazla 19 kişi olacağına işaret vardır.
112 =7*16’dır. 16=24
Bu bilgilerden sonra surelerin Kur’an’daki sıralamasını yapabiliriz.
7*16’dan oluşan surelerin 7 sayısı ikili sistemin toplamıdır. 4+2+1=7
Kur’an’daki sureler de buna göre sıralanıştır. 4*16+2*16+16=64+32+16
İlk 64 sure ise aşağıdaki şekilde oluşmuştur.
Surelerin tasnifinde harfler ele alınmıştır. Bir tasnifte surelerin Medeni veya Mekki olduğuna göre sıralar belirtilmiştir. Sureden biri devlet aşamasını, diğeri devlet öncesini anlattığı için konu itibarı ile üslupları ile birbirinden çok kolaylıkla ayrılabilirler.
İlk sekiz sure ikili grupları oluşturur. Sonraki 12 sure üçlü grupları oluşturur. Sonraki 4 sure 1,1,1,1 olarak dörtlü grup oluşturur. Bu üçlü gruptan sonra yedili gruplar gelir. 28 sure gelir. Sonra da 10’lu grup gelir.
Bunları toplarsak 65 eder. 13*5=65 eder.
5 ve 13 Fibonacci dizisinden sayılardır.
Bunda Besmelesiz sureyi tek sure sayacak olursak 64 eder.
Şimdi Furkan Suresi’nin yerini anlatacağım.
Üçlü 12 sureden sonra gelen dört surenin sonuncusudur. Bunlardan ikisi Medeni, ikisi Mekki’dir ve atlamalı gelirler. Üçü, üçlü surelere eklenir, 3*15’i doldururlar. Bu sureyi de eklerseniz üçlü sureler 16’ya, dörtlüye tamamlanmış olur. Eğer bu surelere bunlardan gelen 28 sureyi eklerseniz 7*5=35 bulunur. Birini daha eklerseniz 36 eder. 22*32 etmiş olur.
Demek ki suremiz üçlü gruplarda 16’ya tamamlatıcı suredir. 7’li grupta da yer alır. Bu dört sure böylece üçlü surelerle 7’li sureleri birleştirmiş olur. Bu bize birleştirici varlıkları temsil ettiğini gösterir.
NO | SURE | GEÇİŞ/GRUP | GRUP TOPLAM/KONU | TOPLAM |
1 | Fatiha (Fihrist) | 1 | 1 | 1 |
2 | Bakara | 2 | الم | 8 | İslamiyet'i anlatır | 64+1 |
3 | Âl-i İmrân |
4 | Nisâ | 2 |
5 | Mâide |
6 | En'âm | 2 |
7 | A'râf |
8 | Enfâl | 2 |
9 | Tevbe (Besmelesiz) |
10 | Yunus | 3 | الر | 12 | İslamiyet'in tarihi evrimi ve içtihat dönemi |
11 | Hûd |
12 | Yusuf |
13 | Ra'd | 3 | المر veالر |
14 | İbrahim |
15 | Hicr |
16 | Nahl | 3 |
17 | İsrâ |
18 | Kehf |
19 | Meryem | 3 |
20 | Tâ-Hâ |
21 | Enbiyâ |
22 | Hac (Medeni) | 1 | 4 |
23 | Mü'minûn (Mekki) | 1 |
24 | Nûr (Medeni) | 1 |
25 | Furkan (Mekki) | 1 |
26 | Şuarâ | 3 | طس | 3 |
27 | Neml |
28 | Kasas |
29 | Ankebût | 4+3 | الم | 28 |
30 | Rûm |
31 | Lokman |
32 | Secde |
33 | Ahzâb | |
34 | Sebe' |
35 | Fâtır |
36 | Yâsin | 4+3 | |
37 | Sâffât |
38 | Sâd |
39 | Zümer |
40 | Mü'min | حم |
41 | Fussilet |
42 | Şûrâ |
43 | Zuhruf | 4+3 | حم |
44 | Duhân |
45 | Câsiye |
46 | Ahkaf |
47 | Muhammed | |
48 | Fetih |
49 | Hucurât |
50 | Kaf | 4+3 | Kasem |
51 | Zâriyât |
52 | Tûr |
53 | Necm |
54 | Kamer | |
55 | Rahmân | |
56 | Vâkıa | |
57 | Hadid | 10 | 10 |
58 | Mücâdele |
59 | Haşr |
60 | Mümtehine |
61 | Saf |
62 | Cum'a |
63 | Münâfikûn |
64 | Teğabün |
65 | Talâk |
66 | Tahrim |
67 | Mülk | 32 | 32 | 32 |
68 | Kalem |
69 | Hâkka |
70 | Meâric |
71 | Nuh |
72 | Cin |
73 | Müzzemmil |
74 | Müddessir |
75 | Kıyamet |
76 | İnsan |
77 | Mürselât |
78 | Nebe' |
79 | Nâziât |
80 | Abese |
81 | Tekvir |
82 | İnfitâr |
83 | Mutaffifin |
84 | İnşikak |
85 | Bürûc |
86 | Târık |
87 | A'lâ |
88 | Gâşiye |
89 | Fecr |
90 | Beled |
91 | Şems |
92 | Leyl |
93 | Duhâ |
94 | İnşirâh |
95 | Tin |
96 | Alak |
97 | Kadir |
98 | Beyyine |
99 | Zilzâl | 16 | 16 | 16 |
100 | Âdiyât |
101 | Kâria |
102 | Tekâsür |
103 | Asr |
104 | Hümeze |
105 | Fil |
106 | Kureyş |
107 | Mâûn |
108 | Kevser |
109 | Kâfirûn |
110 | Nasr |
111 | Tebbet |
112 | İhlâs |
113 | Felâk |
114 | Nâs |
1+(2*4+3*4)+(1+1+1+1)+3+4*(4+3)+10+32+16 | 114 |
1 + 112 +1 = 1 + 16*7 + 1 = 6*19 |
الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ
elLaÜIy NazZaLa eLFuRQAvNa (eLaÜIy EaNÜaLa eLFuGLAvNa)
“Furkan’ı tenzil eden kimse”
Allah Furkan’ı tenzil eden kimse olarak isimlendiriliyor. Kur’an’ın dört ismi vardır.
الْقُرْآن seslerden ibarettir.
الْكِتَابo seslerin harflerle ifade edilmesidir.
الذِّكْر onun taşıdığı konuşma dilindeki manadır.
الْفُرْقَان mantık dilindeki manasıdır yani usulü fıkıhla üretilen fıkıhtır.
فُرْقَان kelimesi Kur’an’da 7 defa geçer.
1- İndirilen Kur’an, Tevrat ve İncil’in yanında Furkan’ı da daha evvel indirdiği anlatılmaktadır. Doğu dinlerinden Brahmanizm’in dini kitapları olarak zikretmektedir. Onlar “Furkan” veya “Burka” diyorlar. (Ali İmran 3/4)
2- Musa ve Harun’a ve yalnız Musa’ya Furkan’ın verildiği zikredilmektedir. وَ harfi ile atfedildiğine göre Tevrat ve İncil’den farklıdır. (Enbiya 21/48 ve Bakara 2/53)
3- Son nebiye tenzil edilen الْفُرْقَانَ da iki defa geçmektedir, biri burada biri de Ramazan ayında. (Bakara 2/185)
4- Savaşta cepheleşme vardır. Kişiler cephelerden birini tercih etmek zorundadır. Cepheleşmeye Furkan denmektedir ve yevme’l-furkan olarak ifade edilmektedir. (Enfal 8/41)
5- Bir de nekre olarak sizin için furkanı ca’l eder denmektedir. (Enfal 8/29)
Furkan’ın inzali ile kitapların inzali birbirine atfedilmektedir. Bunun anlamı şudur. Kitapların inzali vahiy ile olmaktadır. Furkan’ın inzali istinbat ile olmaktadır.
Furkan ziyaya atfedilmektedir (Enbiya 21/48). Ziya kelimesi Kur’an’da yalnız bir yerde bu manada geçmektedir. Kur’an nur olarak zikredilmektedir. Ziyada doğrudan hükümler inmiştir. Fıkıhtır. Furkan usulü fıkıhtır. Ziya ise fıkıhtır. Musa Peygamber’e usulü fıkıh ve fıkıh inzal olunmuştur. Muhammed Peygamber’e usulü fıkıh inzal olunmuş, fıkıh inzal olunmamıştır. Fıkıh sonra içtihat ve icmalarla doğacaktır.
Kur’an’da furkan hidayete atfedilmiştir. Yani Musa’ya ziya verilmiş, müminlere onun yerine huda verilmiş. Ziya fıkhın vahiy ile tedvinidir. Huda ise fıkhın içtihatla tedvinidir. İhtida içtihad demektir.
Bu açıklamalardan sonra نَزَّلَالْفُرْقَانَ denmektedir yani Kur’an aynı zamanda usulü fıkıh demektir.
Kur’an manasıyla nüzul etmeye devam edecektir. Tenzil sigasını getirmiştir. Fıkıhçılar şu sonuçlara varmışlardır. Sahabelerin icması ayet gibidir, inkâr eden kâfir olur. Kıyamete kadar değiştirilemez. Buna bir şeyi ilave etmişlerdir, icma nassa dayanmalıdır, yoksa kendilerini bağlar. Biz Kur’an’a dayanmalıdır diyoruz yani sünnete dayanmayı yeterli görmüyoruz. Sonra icma kavli veya fiili olmalıdır, sükûti icmalar ayet gibi değildir. Biz buna bir şart ekliyoruz. Sahabelerin kavli ve fiili icma olduğuna günümüzün âlimleri icma etmelidirler. Yani sonunda bizi bağlayan bizim icmalarımızdır.
Fıkıhçılar Tabiinin icmalarını da içtihattan önce tutmuşlardır. Kişi kendi içtihadı ile değil Tabiinin icmaları ile amel eder. Ondan sonraki icmalarla yani Tebeitabiinin icmaları ile amel edilebilir. Biz dördüncü neslin icmalarını özellikle dilde esas alamıyoruz. Ondan sonra ise sadece bizim dönem icmalarını esas alıyoruz.
Bizim yaptığımız diğer bir içtihad da şudur. Bin yılda bir uygarlık doğar. Her bin yılın icması ayrıdır. Bugünkü âlimlerin icması ikinci Kur’an medeniyetinin sahabeleri gibidir. Tabiinleri olacak, tebeitabiinleri olacak ve dördüncü nesil olacak ve bin yıl o icmalarda değişiklik olmayacaktır. Bin yıl sonra yeniden icmalar başlayacaktır.
عَلَى عَبْدِهِ
GaLAy GaBDiHİy (GaLAy FaGLiHIy)
“Abdine”
Buradaki عَبْد Abdullah oğlu Resul Muhammed’dir. Kur’an inzal olunmuştur. Furkan ise tenzil olunmaktadır. Ne var ki sünnette furkan vardır yani sünnet Furkan’dır. Sünnete dayanılarak ilk fıkıh oluşmuştur. Fıkha dayanılarak usul yani Furkan oluşmuştur.
Demek ki birinci Kur’an uygarlığının âlimlerinin icması bizi de bağlar. Sünnete dayanılarak istinbat edilenler ve istinbat kuralları bizim için geçerlidir. Bunu belirtmek için “abdine” denmiştir.
عَبْد demek ‘görevli’ demektir. Muhammed Peygamber’i Allah bunun için görevli kılmıştır. Kur’an’ın furkanını insanlara sünneti ile öğretecektir. Biz Tac hadis kitabını esas alarak birkaç defa arkadaşlarla okuduk. Usulü fıkıhtan sonra bir hadis kitabını da okumanız gerekmektedir. Bin Dil Üniversitesi’nde okunmalıdır.
لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ
LiYaKUvNa LiLGAvLaMIyNa (LiYaFGaLa LieLFAvGıLIyNa)
“Âlemler için olsun diye”
الْعَالَمِينَ“ilim” kökünden gelen bir kelimedir Kur’an’da müfret olarak عَالَم kelimesi geçmez. الْعَالَمِينَ kelimesi Fatiha’da geçer, topluluklar demektir. Yani ırkları ve inançları ne olursa olsun bütün toplulukları ayrı ayrı inzar etmesi için demektir. Kur’an bütün insanlığa nazil olmuştur ama birden hitap etmemektedir, her topluluğa ayrı ayrı hitap etmektedir.
Çin’de devlet Kur’an’ı ele almış, Marksizm ve komünizme uyarlanmasını istemiştir. İlk bakışta bu Kur’an’ı tahrif çabasıdır. Kur’an’ı tahrif çabası yeni değildir ama Kur’an’ın bundan korkusu yoktur. Kur’an herkese meydan okumaktadır, “Getirin benzerini, ben ona uyarım de.” diyor. Çin’in bu çabasından korkulmaması gerekir, sonunda bunun da faydalı sonuçları olacaktır.
Kur’an ve usulü fıkıh yalnız Kur’an’a inanmış olanlara hitap etmez, bütün alemlere hitap eder. Buradaki ل(للْعَالَمِينَ) istiğrak içindir, kişileri içermez ama toplulukları içerir. Kur’an’ın getirdiği düzen bugün Batılıların da sözde kabul ettikleri ama uygulamada fersah fersah uzak oldukları düzendir. Demokratik, laik yargının üstünlüğü hukuk düzenidir. Kur’an’da bunlar için Adil Düzen’dir, islam düzenidir, hukuk düzenidir, içtihat düzenidir diyor.
Biz insanları kendi inancımıza davet etmiyoruz; bizim inancımız bizim, sizin inancınız sizin olsun. Hatta düzenimize de davet etmiyoruz; sizin düzeniniz sizin, bizim düzenimiz de bizim olsun diyoruz. Biz insanları barışa davet ediyoruz, hakemliğe davet ediyoruz, yerinden yönetime davet ediyoruz. Barışın korunması için dayanışmaya davet ediyoruz. İnsanlar düzen içinde özgür olsunlar. İstedikleri gibi düşünsünler, istedikleri gibi inansınlar, istedikleri gibi ibadet etsinler, düzende zorlama olmasın diyoruz.
Fatiha’daki الْعَالَمِينَ kelimesini burada açıklamaktadır.
نَذِيرًا (1)
NaÜIyRan (FaGıyLan)
“Nezir olarak.”
نَذْر yağmur bulutlarının adıdır, yağmurun yağacağını haber verir, tedbir almamızı ister. İşte şimdi tüm insanları uyarmaktadır.
İşçilik döneminden ortaklık dönemine geçilecektir. “Ona göre hazırlıklı olun” diyor. “Yüz lojmanlı işyeri apartmanları kurun. Yüz villalı dinlenme siteleri kurun. Yarın kan gövdeyi götürdüğünde sizin bineceğiniz gemileriniz olsun.” diyor.
Bu inzarı Son Nebi nasıl yapmaktadır?
Kur’an’ın usulü fıkha göre uygulamasını yapmıştır. Usulü fıkhı da bize sünneti ile öğretmiştir. Şimdi kendisi hayatta değildir ama sünneti hayattadır ve canlılığını korumaktadır. Furkan ise devasa bir ilim olmuştur, usulü fıkıh olarak şimdi Yenibosna’da okunmaya başlanmıştır.
Nezir olan “ben yapacağım” demez, “böyle olacaktır” der. “Sünnetullah böyledir” der. Marksizm’den farkı budur. Onlar silahla komünizmi getirmeye çalışırlar. Biz ise sadece söyleriz, olacakları haber veririz. Yapacak olan biz değiliz, âlemlerin Rabbi olan Allah yapacaktır. O’nun takdir ettiği tarihte yapacaktır. Biz ise yağmuru durdurun demiyoruz, yağmurdan korunun diyoruz. Yağmur takdiri ilahidir. Kimse onu durduramaz. Kimse ortaklık düzeninin gelmesini önleyemez.
Bugün hepimiz ümidimiz kesmiş ama çaba içinde Adil Düzen çalışmalarına devam ediyoruz. Yakında Nasr Suresi gerçekleşecektir. Sabah yakındır.
YORUM
Bu dört sure (Hac, Müminun, Nur, Furkan) üçlü surelerden yedili surelere geçişi ifade ederler. Bir Medeni, bir Mekki, sonra Medeni, son olarak bu Mekki sure gelir. Aynı zamanda Kur’an’ın Mekki ve Medeni sureleri içerdiği devlet aşaması ve devlet aşaması öncesi hükümleri içermektedir. Ne var ki bu ayırım kesin değildir. Yani şunları devlet aşamasından önce yapacaksınız, şunu devlet aşamasından sonra yapacaksınız diye bir ayırım yoktur. İki durum farklıdır. Mevcut düzensizlikten düzene geçilecektir yahut mevcut bozuk düzenden sağlıklı düzene geçilecektir. Mevcut bozuk düzende nelerin bozuk olduğu değişiktir. Farklı zaman ve topluluklarda farklıdır. Dolayısıyla o düzende cihad yapma da farklıdır. Yeni düzen de o günkü şartlara bağlıdır.
Birinci Kur’an uygarlığında siyasi dayanışma ile devlet oluşmuştur. Şimdi ise iktisadi dayanışma ile kooperatiflerle devlet oluşacaktır. İsa Peygamber’in döneminde bozuk düzen vardı, sağlıklı düzen cihadına hazırlık yapılıyordu. Birinci Kur’an uygarlığı doğarken Arabistan’da henüz devlet aşamasına gelinmemişti. Bugün ise devlet vardır.
Demek ki Kur’an hidayetine ihtida etmemiz için Furkan’a ihtiyacımız vardır. Hem Mekki hem Medeni sureleri birlikte ele alıp günümüzün sorunlarını, günümüzün imkânları ile çözmeliyiz. Bizim söylediklerimize kulak vermeyenler, “Sizinki pratik değil” deyip Kur’an’ın uyarılarına kulak vermeyenleri uyarmak görevimizdir. Nasıl uyaracağız?
Adil Düzen Partisi’ni kurmalıyız ve parti olarak inzar etmeliyiz. Partiyi kurabilmemiz için de önce bir veya daha fazla ortaklık işletmesini göstermeliyiz. “Sizinki pratik değildir” diyenlere ‘işte pratiği’ diyebilmeliyiz. Demek ki sorumlu olan bunu diyen değildir, sorumlu olan biziz. Çünkü Allah bize gösterdi ama biz daha başaramadık.
Bugünkü siyasileri suçlamak ve onlara cephe almak yanlıştır. Siyasiler düzen üretmezler. Düzeni ilim adamları üretir, din adamları halkı ona inandırır, iş adamları onu uygular, siyasiler ise bu uygulamayı hukuken korurlar.
Benim AK Parti’yi uyardığım halde ona karşı olmamamın sebebi budur, Erdoğan’ı desteklememin sebebi budur.
Siz bu seminerleri okuyan kardeşlerim, Yalova’daki Ar-Ge merkezini destekleyin, artırdığınız bir liranız olursa buraya ortak olun ve bir kişi bile olsa ortak olun. Biz sizin katkınızla Yalova’da yer alacağız. Zarar etmeyeceksiniz, gelecekte kazanacaksınız. Biz komisyonumuzu alıp Ar-Ge çalışmasını yapacağız. Arazinin yüzde onunu alıyoruz. Siz ise çok kazanıyorsunuz. Bir yeri ortaklar aldığı zaman oranın değeri en az iki misli sadece tapu alındığı zaman artar. Yüzde onunu bize vermekle biz kazanıyoruz ama siz de yüzde seksen kazanıyorsunuz. Bu seminerleri takip edenler hala bu dünya ve ahiretteki karlı işi bir türlü duymuyorlar. Devletimiz yıkılabilir, rejim çökebilir ama o zaman zaten sizin bütün varlığınız gider. O zaman bile kurtulma şansınız vardır. Her rejim kendine göre düzen kurar. Eğer siz devlete yük olmayacaksanız devlet sizi yaşatmak ister. Kur’an’a uyarsanız er geç herkes Kur’an’a uyacağı için size uymuş olur.
Öz Türkçe ile:
“Herkese uyarıcı olsun diye kuluna Ayırıcı’yı indiren kimse bollaştırdı.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Alemlere nezir olsun diye abdına Furkan’ı tenzil eden tebarük etti.”
TaBAvRaKa elLaÜIy NazZaLa eLFuRQAvNa GaLAy GaBDiHİy LiYaKUvNa LiLGAvLaMIyNa NaÜIyRan
تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا (1)
***
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ
ElLaÜIy LaHUv MüLKü elSaMAvVAvTi Va EaLEaRWi (elLaÜIy LaHUv FuGLu eLFaGaLAvTi Va eLFaGLi)
“Semavat ve arzın mülkü O’nun olan kimsedir”
Bu ayetteki الَّذِي bundan önceki ayetteki الَّذِي‘nin tekrarıdır. Bir kelime, isim tekrar ediliyorsa sıfat olur, bedel olur ve atfı beyan olur.
Sıfatlar isimlerin belirlediği varlıkların isimleri olur, tek başlarına bulunmazlar. Hafifi ve şiddetlisi olurlar, bir yerde birleşebilirler.
Oysa isimler ayrı mekanları işgal eden varlıkların adıdır. Parçaları olabilir ama bir yerde iki müsemma birleşmez.
Bedelde ise bir varlığın yerine başka varlık konur. Bedeli kül olabilir, bedeli ba’z olabilir. Yani bütün varlık yerine başkası geçer veya bazı parçalarının yerine başka parçalar gelir.
Atfı beyan ise aynı varlığın farklı yönleri ile adlandırılmasıdır. Erdoğan ve cumhurbaşkanı atfı beyan olur. Tekrar edilen bu الَّذِي atfı beyan benzeridir. Aynı varlığı değişik yönüyle göstermektedir.
Atfı beyanlar arasında atıf harfi gelmez, burada da gelmemiştir.
Kıdemli müfessirler surelerin başlarında eski surelerin sıralarını mukayese ederek yorum yaparlar. Bir Batılı İslam araştırmacısı “Surelerin sıralamasında bunlar göze alınmıştır." demiş ve bütün surelerin sonları ile başlarını karşılaştırmıştır. Nur Suresi’nin sonunda peş peşe buna benzer ayetler geçmiştir. Birinde “semavat ve arzın mülkü”, diğerinde “semavat ve arzda olanlar” olarak geçmişti. Burada da ikinci ayet semavat ve arzın mülkü ile başlamaktadır.
Sureler ayrı ayrı konuşmadır ama bir dizinin parçalarıdır. Dolayısıyla yeni anlatıma başlandığı zaman bırakılan yer tekrar edilir. Nur Suresi’nde bir peygamberin adı geçmemiştir, çünkü Nur Suresi 21’inci asrın yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını anlatmış, mikroda semt kooperatiflerinden bahsetmişti. Savaş hükümleri yoktu, uluslararası ilişkiler de yoktu.
Bu sure Nur Suresi’nin sonunu teyit edip şimdi uluslararası ilişkileri anlatmaktadır.
وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا
Va LaM YatTaPiÜ VaLaDan (Va LaM YaFTaGıL FaGaLan)
“Ve bir veled ittihaz etmemiştir”
Önce uygarlıkları biner yıllık ömrü ile belirttik. Batıda teknoloji, doğuda hukuk gelişmiştir. Şimdi batı zirvededir. Batının hâkimi Hıristiyanlardır, nüfusları en çok olan din mensuplarıdır. Bugünkü uygarlığın sahibidirler. Onlarla açıklamaya başladı. Batı 500 senelik gelişme çağını hep savaşlarla geçirdi. Hıristiyanlarla ateistler boğuştu.
Papalığın en büyük yanlışlığı İsa’yı Allah’ın oğlu kabul etmesidir. Hıristiyanlık 2000 sene Pavlus’un dini olarak yayıldı. Pavlus İsa’nın azılı düşmanı bir Yahudi idi. Birden din değiştirdi, Hıristiyanların ve İsa’nın önüne geçti. Hıristiyanlar sözde İsa’yı tanrılaştırdılar ama onlar Pavlus’un dediklerini yaptılar. İsa’yı Allah’ın oğlu diye takdim eden Yahudi dönmesi Pavlus’tur. Böylece Roma’ya Hıristiyanlığı kabul ettirmiştir. O sayede 2000 senedir Hıristiyanlar dünyada etkin olmuşlardır.
Hıristiyanlık Yahudiler sayesinde gelişmiştir, onlar yüzünden de bozulmuştur.
Kur’an Yahudilerden daha fazla bahseder, Hıristiyanlık ikinci derecede ele alınır. Kur’an Yahudilerin ve Hıristiyanları Kuran’a davet etmez, onları Tevrat’a ve İncil’e davet eder. Bugün yeryüzünde dört büyük din vardır, dördü de İbrahimî dindir. “Gelin bir kelimede birleşelim.” der. “Allah’ta birleşelim.” der. “O’ndan başkasına ibadet etmeyelim.” der. O’na ibadeti de insanlığa hizmet ile tanımlar.
Cennet cehennem kişileri ilgilendirir. Ahirette kişiler sorgulanacak, filanlar cennete girecek veya cehenneme, falanlar müşrik, toptan herkes cehenneme veya falanlar müslim toptan cennete; böyle bir şey yoktur. Bu dünyada topluluklar esastır. Topluluklar mükâfatlandırılır, topluluklar cezalandırılır. İyiler arada şehitler verirler, katl olunur ve katlederler.
Bugün yeryüzünde on milyara yakın insan yaşamaktadır. 60 bin yıldır insanlar vardır. İsa bir kişidir ve kısa zamanda dünyayı terk etmiştir, nasıl tanrının oğlu olabilir. 200 milyardan fazla güneş vardır, bir o kadar da güneşler kümesi vardır. Biz oralardan gelen ışıkları bile alamıyoruz. Nasıl olur da ölümlü bir kişi Allah’ın oğlu olabilir. Her güneşte bir İsa olsaydı milyar milyar milyar oğlu olacaktı.
Kur’an Hıristiyanlardan bir şey istemektedir. Yahudi fitnesi olan bu oğulluk iddiasından vazgeçip İncil’e dönsünler, İsa’ya dönsünler ve insanlıktaki seçkin yerlerini korusunlar. Bizim Hıristiyanlarla anlaşamadığımız husus budur.
Şiilerde de yaşayan mehdi inancı böyle akıl dışı, ilim dışı bir inançtır. Onlarla da bu hususta anlaşmamız mümkün değildir. Onun dışında Şiilerle aramızda hiçbir fark yoktur. Mezheplerimiz arası ihtilaflar kadar ihtilafımız vardır.
وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ
Va LaM YaKuN LaHUv ŞaRIyKun Fıy eLMuLKi (Va LaM YaFGuL FaGIyLun Fiy eLFuGLı)
“Ve mülkte O’na şerik yoktur”
Üçüncü binyıla geçerken bir de Tanrı’nın ortakları söz konusudur. Ortaklığı bir tarafa, Tanrı yoktur demeye başladılar. Şerik olma onlara yetmedi. Allah’ın fabrikasını gasp etmeye kalktılar. Bir iki asır böyle geçti.
Hala ders kitaplarında Allah anılmıyor. Artık Tanrı yok demiyorlar da ilimin konusu değildir diyorlar. İlim onun varlığını ve yokluğunu ispat edemediği gibi onun istediklerini öğretmez. Kur’an’a göre, ne Sermaye’nin ne de silahın, ne tüccarların ne de yöneticilerin onun mülkünde bir şeriki vardır. Faiz ve ekseriyet oyu şirktir ve iflas olmaktadır. Tam istihdam sağlandığı için faizin işi bitmiştir. Halk rüşte erdiği için bir kişinin oyu ile yönetimi kabul etmeyecektir. Bu bir kişi okumamış çöpçü de olabilir, bu bir kişi allame başkan da olabilir. Allah şerik kabul etmiyor ama müşriklerin yaşamasına izin veriyor ve yaşatıyor. Niçin?
Halis insanları onlarla denetim altına alıyor, yanlış yaparlarsa yoldan şaşarlarsa uyarıcılara haydi diyor ve böylece onlar da tekrar yola geliyorlar.
Sermaye de iktidar da mağlup olacaktır. Gelecek dünyada kamu hükmeden değil kayyum olacaktır. Halkın yapamadığı işleri onun adına onlar yapacaklardır.
Marks Sermaye’yi de devleti de reddediyor.
Biz Sermaye’yi de devleti de kayyum kabul ediyoruz. Onlar ne efendi ne de köledirler, halkla eşit halktırlar. Görevlerini yapmak için yetkileri vardır. Yetkileri olduğu için sorumludurlar. Görev yaptıkları için de haklara sahiptirler.
وَ harfi ile atfedildiği için İsa’yı tanrılaştırmak şirkdeğildir demektir. Bunun için ahirette Hıristiyanlar bu inançlarından dolayı cezalandırılmayacaklardır. Bu inancı kötü yere kullanmayan Hıristiyanlarla beraberiz, birlikte zulümle cihat edeceğiz.
وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ
Va PaLaQa KulLa ŞaYEin (VaFaGaLa KülLa FaGLın)
“Ve küllü şeyi halk etmiş kimsedir”
Her şeyi halk etmiştir. Üç boyutlu uzayımızda olan her şeyi, olabilecek her şeyi halk etmiştir. Beş boyutlu uzayda durmaktadır. Biz ancak zaman lambasının aydınlattığı miktarını görüyor ve yaşıyoruz.
Örnek verelim. Yalova’daki 24 dairenin bitmiş şekli beşinci uzayda yani arşta vardır. Biz dua edersek yarın o, Yalova Teşvikiye’deki arsada görünecektir. Karanlık odada olduğunuzu düşünün, hiçbir şey göremiyorsunuz, cep lambanız var, onunla buzdolabına bakıyorsunuz ve onu görüyorsunuz. Buzdolabını yeniden yapmadınız.
Kâinatta olmuş, olacak her şey beş boyutlu uzayda, arşta vardır. “Yaratır” demiyor, “Yaratmıştır” diyor. Her şeyi yaratmıştır.
Peki, Allah müriddir, yeni bir şey yaratmayacağına göre nasıl mürit olacaktır?
Filmleri çekmiştir ama bize istediği filmi seyrettiriyor, iradesini böyle kullanıyor.
Eksik bir şeyi bırakmamıştır ki arşta olayı yeniden var etsin. Yeni arşlar var edebilir.
فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا (2)
Fa QadDaRaHUv TaQDiyRan (Fa FagGaLaHUv TaFGıyLan)
“Onu takdir ile takdir etti.”
Burada önce hilkatten bahsetmektedir. فَ harfi ile arkasından “takdir etti” diyor. خَلَقَSülasi babdan, قَدَّرَise Tef’il babından gelmektedir.
Önce elektronla pozitronu yarattı, zerreleri var etti. Bu birden oldu. İlk yaratılışta kaç tane zerre var idiyse hala onlar vardır. Bu zerrelerin kütlesi vardır. Harekette ise kendi kendine duramazlar, durmuş iseler kendi kendine hareket edemezler. Hız karelerinin toplamını da sabit kıldı. En büyük hız ışık hızıdır. Kâinatın kütlesini m kabul edersek, eğer Kuvvet yani enerji m*c2 olsaydı hayat olmazdı. Bunun yarısı kadar yaptı. Toplam enerji E=1/2*m*c2 dir. Zerreler değişik hızlarda olabilmektedirler ve hızlarını birbirlerine aktarmaktadırlar.
Düşük hızda olanlar birbirlerini çekerek hızlarını artırmaya çalışırlar. Bununla da toplam hızda azalma olur. Sonunda farklı hızda olanlardan yararlanır iş yaparız. Güneşler hız karelerinin depo edildiği yerlerdir. Bu hızların eşitlenmesi olayı baştan takdir edilmiş ama kıyamete kadar devam edecektir. Batılılar bunu entropinin büyümesi şeklinde ifade ederler.
Buradaki هُ (فَقَدَّرَهُ) zamiri mülke gitmektedir. Semavat ve arz da birim olarak kabul edilip onlara da gidebilir. Mülkünü takdir etmiştir, planlamıştır. Plana göre hareket etmektedir. Yalnız mekânda planlanmıştır. Binanın planı başkadır, inşaatın planı başkadır. Allah inşaatın da planını yapmıştır, ona göre kâinat varlığını sürdürmektedir.
Türkiye’de yapı planları var, inşaat planları yoktur. Ortaklık aşaması ancak inşaatın da planları yapıldığında oluşabilir.
Batılılar inşaat planlarını işçilik sistemine göre yapıyorlar. Biz ise ortaklık sistemine göre yapacağız. Böyle bir planlama yeryüzünde yoktur. Sizin gayretinizi beklemektedir; özellikle de iki kişinin gayretini...
YORUM
Veled ittihaz etmelerinden bahsettikten sonra şeriki olmadığını, her şeyi O’nun yarattığını beyan etmektedir. Hıristiyanların İsa’yı tanrılaştırmaları sadece itikadi bir olay değildir. Bu sayede Sermaye ile iktidarı anlaştırmış ve yeryüzünde İsa’nın görevlileri olarak kilise ve iktidar birleşmiş, insanlığı 2000 sene yönetmişlerdir. Bugünkü uygarlık böyle doğmuştur. İslamiyet’ten öğrendiklerini geliştirerek bugünkü duruma ulaşmışlardır. Bugün ise sermayeleri tükenmiştir. Faiz işe yaramıyor ve ekonomi bir türlü düzelmiyor. Sorunlar sömürü ile çözülmektedir. Ekseriyet sistemi çalışmıyor. Sorun zulüm düzeni ile çözülmektedir.
Evet, 2000 yıldır Sermaye dünyayı böyle yönetmektedir. Belli kişileri iktidar etmekte, belli kişileri zengin etmekte, sonra onları kullanarak dünyayı sömürmektedir. Bunun en basit örneği İsa’nın tanrılaştırılmasıdır. Pavlus İsa’yı tanrılaştırmıyor, kendisini tanrılaştırıyor. Bu anlaşma hala devam etmektedir. Sermaye ile siyaset anlaşıyor ve dünyayı yönetiyorlar. Adını da koydular; karma düzen!
Bu 2000 yıllık uygulama da ilahi takdirdir. İnsanlığın rüşte erebilmesi için din adamlarına ve siyaset adamlarına ihtiyaç vardı. Böylece insanlık erginlik çağına ulaştı. Şimdi artık rüşt yaşına gelen insanlık bu şirk düzenine son verecektir.
Bu kolay olmamıştır. Nuh’un, İbrahim’in, Musa’nın, Davud’un, İsa’nın ve Muhammed’in çabaları ile Allah bugünkü yere bizi ulaştırmıştır. Onların izinden gidenler birleşip Allah’ın kendilerine verdiği görevi yerine getireceklerdir.
Öz Türkçe ile:
“(O) Yer ve göklerin ıslığı (varlığı) O’nun olan kimsedir. Çocuk edinmemiştir ve ıslıkta (varlıkta) O’nun ortağı yoktur. Her nesneyi O yarattı. Onu bir ölçü ile ölçülendirdi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“(O) Semavat ve arzın mülkü O’nun olan kimsedir. Veled ittihaz etmedi ve mülkte O’na şerik olmadı. Küllü şeyi halk etti. Onu takdir ile takdir etti.”
ElLaÜIy LaHUv MüLKü elSaMAvVAvTi Va EaLEaRWi Va LaM YatTaPiÜ VaLaDan Va LaM YaKuN LaHUv ŞaRIyKun Fı eLMuLKi Va PaLaQa KulLa ŞaYEin Fa QadDaRaHUv TaQDiyRan
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا (2)
***
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً
Va itTaPaÜUv MiN DUvMıHIy EAvLİHaTan (Va iFTaGaLUv MiN FuGLiHIy EaFGıLaTan)
“Ve O’nun dununda ilahlar ittihaz ettiler”
Buradaki çoğul vavı (وَاتَّخَذُوا) âlemlere gitmektedir.
Bu, iki şeyi ifade eder. Biri, kişiler şirk içinde olmazlar, topluluklar şirk içinde olurlar.
Hıristiyanlar şirk içinde değildirler, Hıristiyanlık şirk içindedir. Kişiler olarak ayrı ayrı hiçbir kimse “Türkiye’yi Mustafa Kemal yarattı.” demiyor ama Türk toplumu Mustafa Kemal’i ilahlaştırmaktadır. Tüm batıl inançların kaynağı kişiler değildir, topluluklardır.
Peki, topluluk bunu nasıl edinmektedir, şirke nasıl düşmektedir?
Birinci sebep bilgisizliktir. Bir yaratıcıya inanmak zorundadır. Görünmeyene de inanmamaktadır. Güçlü gördüğü kimseye tanrı demektedir. Böylece topluluk bir şeyi tanrı kabul edince artık o toplulukta yetişenler bilinçsiz olarak tanrı olarak benimsemektedirler.
İkinci sebep ise çıkarcılar, halkı kendilerine uydurabilmek için yalanlar uydurmakta ve kişileri tanrılaştırmaktadırlar. Tanrı bir şeye benzetilerek ifade edilir. Örnek olarak “Tanrı fecirdir.” diyoruz. Allah ışık olarak kabul edilmiştir, sonra ışığa örnek olarak güneşe tapılmıştır.
Ayetin ikinci öğrettiği şudur. Toplulukların tamamında şirk vardır. Çünkü topluluk görünmeyen Allah’a inanmakta zorluk çekmekte, gerçek tanrı yerine putlara tapmaktadır. Bugün en büyük put İsa’nın haçıdır. Bayraklar birer sembol olmaktan çıkarılmış, ilahlaştırılmıştır.
هُ (دُونِهِ) zamiri الَّذِي‘ye gitmektedir. Allah’ın ismi ile değil de الَّذِيile yani yaptığı ile başlamaktadır. Bugünkü ilim adamları Allah yerine doğanın bunları yaptığını söylemekteler. Tabi ki kendileri de buna inanmamakta, sosyal baskı onlara bunu söyletmektedir. İşte bunları yapabilen güce biz “Allah” diyoruz. O bilinçlidir diyoruz. Onu kabullenmek istemiyorlar. Nasıl olur da yaratılan insan bilinçlidir ama onu yaratan bilinçsizdir? Bir iki asır insanlık böyle saçmalıklarla işkence altında tutuldu. Bunu yaşayarak buraya kadar geldik. Yeni nesiller bundan habersizdir. İnsanlık üçüncü binyıla girerken aklını başına getirerek girmiştir ama hala geçmişin kalıntıları vardır.
لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا
LAv YaPLuQUvNa ŞaYEan
“Bir şeyi halk etmezler”
“Mustafa Kemal nasıl tanrı olabilir, kim ona tanrı diyor ki?” Diyebilirsiniz.
“Bir insan hata yapmaz, o söylemişse doğru odur.” derseniz bu, onu tanrı yapmaktır.
Bir de herkes böyle yapıyor, öyle ise doğrudur demek hayali tanrıyı icat etmektir. Mecliste bir kanun görüşülürken Fransa’da böyledir, Malezya’da böyledir gibi ifadelerle teklif edilen yasa savunuluyor. İşte bu şirktir. Herkesin yaptığı hak olmaz. Aksine bilinçsiz davrananlar şirk içinde olurlar.
Ayette takdir ile hilkati ayırdı. İnsanları halk edenlerin takdirde rolleri vardır. Orada kaderle hilkati zikretti. Onlar bir şey halk edemezler beyanının manası ne kadar beliğ olmaktadır. “Takdir edemezler” demiyor, “Halk edemezler” diyor.
وَهُمْ يُخْلَقُونَ
Va HuM YuPLaQUvNa (Va HuM YuFGaLUvNa)
“Ve onlar halk olunmaktadırlar”
Burada derin bir mana vardır. Her insan ayrı varlıktır. Atomlardan ibaret değildir. Bedeni var olduktan sonra Allah ona kendi ruhundan nefh etmiştir. Hiçbir insan diğer insan gibi düşünmez. Bu onun her dem halk olunduğudur.
Ben şimdi bunları yazarken daha önce yazmamıştım. Tuşlar yeniden yaratılmadı, parmaklarım yeni değil, kelimeler yeni değil ama benim söylediğim cümleler yenidir, şimdiye kadar ne ben ne de başka biri söylemiştir.
İşte, en şerefli bir insan tanrı olmuyor da nasıl oluyor da bir kurt, bir inek tanrı oluyor? Bir kısım insanlar kurda, ineğe tapmaya devam ediyorlar. Kurdun, ineğin tanrı olmadığını biliyorlar ama işte alenen de bunu yapıyorlar.
Burada هُمْ(وَهُمْ) zamiri getirilmiştir. Demek ki tanrılaştırılanlar insanlardır, meleklerdir, cinlerdir, ruhlardır.
وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ
Va LAv YaMLiKUvNa LiEaNFuSiHiM (Va LAv YaFGıLUvNa Li EaFGuLiHiM)
“Ve nefisleri için malik olmazlar”
Malik olmayanlar kimlerdir? هُمْ(لِأَنْفُسِهِمْ) zamiri kimlere gidiyor?
الْعَالَمِينَ kelimesine gidebilir yani ittihaz edenler onlardan yararlanamazlar anlamı çıkar.
Yahut ilahlara gidebilir. İlahlar bir şeye malik değildirler.
Topluluklar hayallerin peşinde koşarlar. Bugün Dolar bir hayaldir. Ekseriyet oyu bir hayaldir. Yararları da zararları da yoktur. Kararları alıyorlar, “Ekseriyet alıyor” diyorlar. Yapan yapıyor, Dolar’ı araç olarak kullanıyor. Yahut Sermaye’nin veya iktidarların yaptıkları kendi yaptıkları değildir. Takdiri ilahi olarak yapılmaktadır, onlar yapıyormuş gibi görmekteyiz. Asıl fail olan Allah’ı unutuyor da Putin’in veya Trump’ın yaptığını anıyoruz.
Allah’ın bizi imtihan etmesi için bunlar olmaktadır.
ضَرًّا وَلَا نَفْعًا
WarRan Va LAv NaFGan (FaGLan Va LAv NafGan)
“Ne zarar ne de nef’”
Türkçede zarar ticarette kâr karşılığı kullanılmaktadır. Kur’an’da zarar malı olmaktan ziyade kişinin tüm varlığına yapılan kötülük anlamındadır. نَفْعًاde yarar anlamındadır. Kazanç değil de yarar. Kazanç da içine dâhildir.
Dolar büyük güç olarak görülmektedir. Dolar’ı üreten Rockefeller, Dolar’ı kullanan Rothschildler. Böylece yarım bin yıldır dünyayı yönetiyorlar. Faizi meşrulaştırarak, bir de ekseriyet sistemini icat ederek sanayileşmeyi sağladılar.
Bunları onlar yapmadı, Allah onlara izin verdiği için yapıldı. İşçilik sistemi ile sanayileşme sağlandı. Tarım sektörü sanayi sektörüne aktarıldı. Verilen zararlar ve yararlar takdiri ilahidir. Hıristiyanlık kendisini yenilesin diye bugünkü duruma düşmüştür. Müslümanlar ortaklık sistemine geçsinler diye bunlar olmuştur.
İlah olarak ittihaz edilenler de Allah’ın görüntüsüdür.
وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً
Va LAv YaMLiKUvNa MavTan Va LAv XaYAyTan ( Va LaY YaFGıLUvNa FaGLan Va LAv FaGaLaTan)
“Ve ne mevte ne de hayata malik olurlar”
يَمْلِكُونَ kelimesini tekrar etti. İki türlü dalalette olanlar vardır. Biri Sermaye’nin dalaletidir. Ekonomik kâr ve zararın malikleri Sermaye’dir. Onlar insanların mallarına musallat olmaktadırlar, siyasiler ise canlarına musallat olmaktadırlar. Yaşatmakta ve öldürmektedirler. Oysa yaşatan ve öldüren onlar değildir, Allah’tır.
‘15 Temmuz’u ne Gülen yaptı ne de CIA yaptı’ diye yazdım. Gülen Cemaati’nin Akevler’i bırakıp Sermaye’nin ve iktidarın emrine girmesi sonucunda olan olaydır. Olağanüstü hal de ilahi takdirdir. Herkes başına gelen benim yaptığımdır diye düşünmeli ve kendisini düzeltmelidir. Kimse başkalarını suçlamamalıdır. Çünkü gerçekte yapan onlar değil Allah’tır. Onlar yaptıklarının hesabını Allah’a vereceklerdir. Biz de yaptıklarımızın hesabını Allah’a vermekteyiz, vereceğiz.
Olanlara rıza gösterecek ve Allah’ın takdiri ile olmuştur diyeceğiz. Böyle deyip adam öldürene ceza vermeyeceğiz anlamı çıkmaz. Öldürmesi de takdiri ilahidir, ceza alması da takdiri ilahidir. Bize düşen görevimizi yapmaktır. Olanlar bizi ilgilendirmez. Çünkü fail biz değiliz. Biz murad ederiz, Allah uygun görürse onu yapar. İyilikse bizi cennete koyar, kötülükse bizi cehenneme koyar. Yapamadığımızdan dolayı değil çünkü biz yapamadık, murad ettiğimizden dolayı cezalanırız veya mükâfatlanırız. Biz sadece ameli salihle değil, kalbi selimle de mükâfatlanacağız.
وَلَا نُشُورًا (3)
Va LAv NuŞUvRan (Va LAv FuGUvLan)
“Ne de nuşur.”
İnsanlar bilgisayarı buldular. Bazı yanları ile insan beyninden daha çok iş yapıyor. Aya gittiler. DNA’lar keşfettiler, kromozomları okudular, virüsleri buldular. Tüm gayeleri yaşamak, hasta olmamak ve ölmemek ama bir adım ileri atamadılar. Nuh Peygamber bin yıl kadar yaşadı, şimdi ise yüz yılı zor buluyoruz. Bir gen bile icat etmiş değiliz. Mevcut genleri sağa sola aktarıyoruz. Oysa Allah tüm canlıları yalnız diriltmiyor onları neşrediyor da.
Neşrin anlamı nedir?
Haşr (حَشْر) ile neşr (نَشْر) zıt manayı taşır. Haşr, dağınık halde bulunan canlıları bir yere toplamaktır. Neşr ise toplu halde bulunan veya çoğalan canlıları çevreye dağıtmaktır. Denizde bir hücre olarak yaratılmış olan canlı çoğalmış, yayılmış ve bugün yeryüzünün en ince deliğine, en ücra köşesine kadar ulaşmıştır.
Yeniden dirilmeyi zikrederken haşr kelimesini de neşr kelimesini de zikretmektedir. Önce haşr olacak ve hesaba çekileceğiz, sonra cennette veya cehennemde intişar edeceğiz.
Canlılar bugün intişar etmişlerdir. Bunlar Sermaye’nin laboratuvarında çoğalmadı. Bunlar biyolojik silah olarak yine Allah’ın bakterilerini kullanmaktadırlar. Öldükten sonra diriltme ise Allah’tan başka kimsenin iktidarında değildir.
نَشْر dalları yaygın yeşillenmiş ağaç demektir. Yaygın olarak rüzgârın esmesine نَشْر, bir vadide tek yönde esen rüzgâra da عَاصِف denir.
Kur’an’da نشر 21, نشز 5 defa geçer. Toplam 26 (2*13) eder.
ن belirsizliği, ش mekânda diziyi, sıçramayı, ر tekrarı ifade eder.
ن harfini biraz detaylı açıklayalım.
ن ve لharfleri kelimeleri birbirinden ayırmak için kullanılmaktalar. لkelimenin başına gelir ve kelimeyi marife kılar. نharfi ise kelimenin sonuna gelir ve kelimeyi nekre kılar. Buna tenvin denmektedir. Tenvinin özelliği şudur; cümlenin sonunda söylenmez, düşer, üstünlü ise elife dönüşür. Bunun için harf olarak yazılmaz.
ن harfinin ikinci özelliği tahkik harfi olmasıdır. إِنَّ, أَنَّolarak veya fiillerin sonuna gelir, يَنْصُرُنَّ deki ن(te’kid nunu) gibi manası vardır.
نharfi aynı zamanda kaynaştırma harfidir. ضَرَبَنِي de نharfi mütekellim yasına (ي, ben) kaynaştırma harfi olarak gelmektedir. Yani manası yoktur, sadece kelimenin kolay söylenmesi için gelmektedir. Bunlara ‘ziyade harfler’ denir. “Bir kelimeye mana vermedi, ziyadedir.” derler. Yani ahenk için getirilmiştir. Harflerin seçkin sayılara uyması için getirilmiştir demek istemekteler. Biz manalandırmaya çalışırız.
ن harfi fiillerde mensub-meczum ayırıcı olarak da kullanılır. Merfularda zikredilir, meczum ve mensublarda düşer (يَنْصُرُونَmerfu iken, يَنْصُرُواmensub ve meczum fiil için aynıdır). أَنَّ‘de de kaynaştırma harfidir. إِنَّا da ve نَنْصُرُ’da ise çoğulu ifade eder. Çoğulun refini de temsil eder.
ن ve ت harfleri bablarda müteaddiyi lazım yaparlar (İnfi’al ve İfti’al bablarındaki mutavaat etkisi). تetkilemeyi, ن karşı koymayı ifade eder. Arapçada harfler kelimelere manaları ile geçerler. ح harfinde ise ayırmayı, uzaklaştırmayı içermektedir. Buna dayanarak حشر ve نشرköklerine mana veriyoruz.
YORUM
Surenin başlangıcında Furkan’ın âlemlere nezir olarak verilmesi vardır. Nur Suresi kişileri ve aileyi esas almıştır. Bu sure de toplulukları ele almaktadır.
İnsanlık vardır. İnsan vardır. Devlet halk için midir yoksa halk devlet için midir?
Kapitalistlere göre devlet halk içindir. Sosyalistlere göre halk devlet içindir. Kur’an’a göre ise çıkar paralelliği içinde halk devlet içindir, devlet de halk içindir. Halk kendi çıkarları için devlette yerini alır, devlet de kendi çıkarları için halkta yerini alır.
Şeriat halk ile devlet arasındaki çıkar paralelliği dengesine dayanır. Devletin zararına kimse bir şey yapamaz, kişiler de kendi zararları için bir görev yüklenemez. Bunu düzenleyen, sözleşmelerdir. Serbest sözleşmelerle oluşan yasalar bu dengeyi kurar. Hakemlerden oluşan yargı da bu dengeleri tespit eder. Devletin dayanışmaları ve orduları da hakem yani yargı kararlarını güvence altına alırlar.
Devlet ile halk arasında eşitliğin sağlanması için yargı üstünlüğü ilkesi getirilmiştir. Savcıların, hâkimlerin yanında oturmaları İslam devlet anlayışına aykırıdır. Yasalarda ispat külfetinin devlete değil de kişilere yüklenmesi şeriata aykırıdır.
Masamda Samuel P. Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” kitabı var. Yazar kitabında “Medeniyetler doğarlar, yaşarlar ve çökerler.” diyor. “Bizim medeniyetimiz farklıdır, diğerlerine benzemeyen medeniyettir.” diyor ve bunu insan hakları ile açıklıyor. “Başka hiçbir medeniyette insan hakları söz konusu değildir.” diyor. Bununla Batı medeniyetinin çökmeyeceğini ima ediyor. Bunun için Batı, ekonomide ve siyasette güçlü kalmıştır. Hıristiyan Batılılar birleşmelidirler. NATO genişletilmiş, diğer Avrupalı Hıristiyan devletler de NATO’ya alınmıştır. “Latin Amerikalıların Batılılaşmasını sağlamak. İslam âleminin ve Çin’in askeri gücünü kısıtlamak. Japonya ile Çin’in arasını açık tutmak. Rusya’yı bölgesel güç yapmak. Batının teknolojik ve askeri gücünü korumak. Diğer medeniyetleri Batılılaştırmaktan vazgeçmek. Onlar kendi ilkelliklerinde kalsınlar.” diyor.
“Benzersiz medeniyettir” diyor ve benzersizliği insan hakları olarak görüyor, ondan sonra insan dediği zaman ise Batı’nın kendi hakları anlamına getiriyor. Batı’nın ayakta kalmasını Batılı olmayanların gelişmelerini önlemede buluyor.
Kur’an ise tüm âlemleri uyarmakta ve bütün insanların kendi rıza ve iradeleri ile kurtulmalarını ve gelişmelerini istemektedir.
Batı benzersiz bir medeniyet değildir. Hak medeniyetler benzersiz medeniyetlerdir ama onlar da bin yılda bir yenilenirler. Anılan Batılı yazar da şunu kabul ediyor: Batı geriliyor, İslam ve Çin ise gelişiyor. Çin yöneticileri Kur’an üzerinde durulması kararını almışlardır. Bu, Hıristiyanların aklını başına getirebilir. Papalık da İslam’ı inceleyen bir kuruma sahiptir.
Hıristiyanlar Müslümanlarla birleşecek, Çin de bu birliğe katılacak ve şirkin merkezi olan Sermaye mağlup olacaktır. Yahut Sermaye de katılacak ve üçüncü binyıl inkılabı olacak. İşçilik sistemi geçecek yani sona erecek ve ortaklık sistemi gelecektir.
Öz Türkçe ile:
“Ve bir nesneyi yaratmayan, yaratılan, kendilerine ne zarar ne de yarar veren, ölüm, yaşam ve yayılmayı yapamayan O’nun dışında tanrılar edindiler.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve bir şey halk etmeyen, halk edilen, nefislerine ne zarar ne de nef’e malik olan, ne mevte, ne hayata ne de nuşura malik olan, O’nun dununda ilahlar ittihaz ettiler.”
Va itTaPaÜUv MiN DUvMıHIy EAvLiHaTan LAv YaPLuQUvNa ŞaYEan Va HuM YuPLaQUvNa Va LAv YaMLiKUvNa LiEaNFuSiHiM WarRan Va LAv NaFGan Va LAv YaMLiKUvNa MavTan Va LAv XaYAyTan Va LAv NuŞUvRan
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا (3)
İstanbul; 25 OCAK 2020
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
resatnurierol@gmail.com
www.akevler.org (0532) 246 68 92