NEML SÛRESİ - 10. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ (54) أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ (55) فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ (56) فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ (57) وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ (58)
***
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ (54)
“Ve Lut’u da (zikret) hani kavmine ‘Siz ibsar ediyorken fahişeye mi ityan ediyorsunuz?’ diye kavl etmişti.”
- Buradaki وَ nereye atfeder? Neden إِنَّ veya لَقَدْ ile gelmemiştir?
Buradaki وَ atıf harfi أَخَاهُمْ صَالِحًا ayetine (45. ayet) atfeder. أَرْسَلْنَا ile Semud’a ta’alluk eder. Yani Lut’un kavmi Semud kavmidir demektir. Aynı topluluğa ikinci defa gelen peygamberdir demektir. Bundan dolayı doğrudan doğruya أَخَاهُمْ ‘a atfetmiştir.
Nuh Peygamber’den sonra Hud Peygamber gelmiştir. Nuh Peygamber’in uygarlığı birinci Sümer uygarlığıdır. Hud Peygamber’in uygarlığı birinci Âd uygarlığıdır. Semud ikinci Sümer uygarlığıdır. Şuayip ikinci Âd uygarlığıdır. Salih ile Lut’un uygarlığı ise aynı uygarlıktır.
Bu ayetin لُوطًا ile başlamasından bunu öğreniyoruz.
- لُوط kelimesini irdeleyiniz.
لِيَاط ‘zamk’ demektir. Arabulucu anlamındadır. Birleştiren anlaştıran manasındadır.
لوط Kuran’da 27, لوذ 1 defa geçer. Toplam 28 (22*7) eder. ل belirliliği, و beraberliği, ط kabullenmeyi ifade eder.
- لُوطًا neden mensuptur?
أَخَاهُمْ صَالِحًا ayetine (45.ayet) atfedilir, ondan dolayı mensuptur. Salih ile aynı fiilin mefulüdürler.
- Buradaki إِذْ ne zamanı anlatır?
Salih Peygamber’in uyarılarından sonra toplulukta değişimler olmuştur. Uğradıkları afetler sonunda halk kamu mallarını yağmalamaktan vazgeçmiş, işler düzelmeye başlamıştır. Bunun sonunda insanlar varlıklı olmaya başlamıştır.
İnsanlar varlıklı hale gelince safahata dalar ve zenginliklerini harcayacak yer ararlar. Zina ile fuhuş gelişir ve daha da ileri gidilerek eşcinsellik başlar, topluluk yine daha da kötü duruma düşer. Bu sefer ekonomik değil de sosyal kötülüğe başlarlar.
İşte, Lut da bu ikinci koşulu uyarmak için gönderilmiştir. Aynı topluluğa gönderildiği için de Salih ile Lut arasında أَرْسَلْنَا kelimesi tekrar edilmemiştir.
- Lut, kavmine ne zaman neyi kavl etmişti?
Lut, kavmi fuhşu en ileri seviyeye götürdüklerinde görevlendirilmiş ve onları o zaman uyarmıştır. Fuhuştan vazgeçin uyarısının ilerisine gitmiş, “Kadınların yanında erkeklere yaklaşmayın.” demiştir.
- Bugünkü durumla karşılaştırınız.
İncil’de der ki “Sana zina yapmayacaksın derler, ben de sana derim ki, gözün eğer zinaya kayacaksa o gözünü oy, böylece bu dünyada gözünü kaybedersin ama ahirette o gözün sağlam olur.” İsa böyle dediği halde bugün Avrupa zinayı suç olmaktan çıkarmıştır. Eşcinselliği de meşru saymaktadır. Lut Peygamber döneminin daha da aşırısını yaşamaktadır. Genelevler bir sektör haline getirilmiştir. Bu gidişle bir süre sonra eşcinsellik de sektör haline getirilecektir. Bugünkü durumumuz budur.
Bunun çözümü nasıl olacaktır?
Önce semt kooperatifleri kurulacak, herkese iş, aş, eş bulunacak ve böylece evli olmayan kadın bırakılmayacak, bunun için de çok evlilik müessesi getirilecektir.
Bu düzeni bugünkü insanlık kabullenmemektedir. Kur’an’a inananlar bile bunu kabullenmemektedirler. Eşleri zina yapsalar bile seslerini çıkartmıyorlar ama ikinci evlilik yaparlarsa kıyameti koparıyorlar. Bu anlayışı aşabilmemiz için semt kooperatiflerinin kurulması gerekir. Kur’an düzenini benimseyenler o kooperatiflere taşınırlar, o kooperatiflere refah ile huzur gelir. Diğerlerinde ise sefalet ve zillet hâkim olur. Fesat ile fitne artar. Halk o semtlerden Kur’an semtlerine taşınmak zorunda kalır. Bunun dışında çözüm gözükmemektedir.
- Lut Kavmi kimlerdir? İbrahim de onun kavminden midir?
Lut, İbrahim’in yeğenidir ama İbrahim ile beraber oturmaz. Bunların dönemi çobanlık dönemidir. İbrahim ve Lut’ un sürüleri vardır. Aynı kentte beraber otururlarsa iki sürü aynı merada otlamak zorunda kalır ve böylece akrabalar arasında çatışma başlar.
Lut şehrini bırakır, başka yere taşınır, orada yerleşir ve orada yaşar. Mezhep olarak o kentin halkından olmamakla beraber artık oranın halkındandır.
Bu ifade bize kavmin soya dayanmadığını ifade eder. Soy birliği asıl değil yurt birliği asıldır. Din birliği ise zaten söz konusu değildir.
- تَفْعَلُونَ demeyip neden تَأْتُونَ der?
Kur’an’da “Zekâtı fiil ederler” demeyip de “Zekâtı i’ta ederler/يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ” der. Çünkü zekât yalnız vergi demek değildir. Verginin yanında toplanan vergilerin nerede ve nasıl harcanacağı da zekâtın içindedir yani bütçedir. “İtyan etmek” demek o müesseseyi, o kurumu işletmek demektir. Burada da zinadan bahsetmez. Kişilerin yaptığı eşcinsellikten de bahsetmez. Zina ve eşcinselliği kurum haline getirmekten, sosyal müessese haline getirmekten bahseder. Ondan dolayı “Fiil edersiniz” demeyip de “ityan edersiniz” der. Bu şekilde tam da bugünkü Batı uygarlığını tasvir eder.
- الْفَحْشَاءَ demeyip neden الْفَاحِشَةَ demiştir?
Burada ismi fail isim haline dönüştürülmüştür. الْفَحْشَاءَ denseydi fuhuş isim değil mastar olurdu. Bir kurumu değil bir fiili ifade ederdi. İsimleştirmek için sonuna ة getirilir ve الْفُحْشَة de denilebilirdi. O zaman fuhşa vurgu yapılmış olurdu. Fuhşa değil de fuhşu yapana vurgu yapmak için mastardan isme dönüştürülmüştür. Artık ismi faillik manası ve ismi fail olma özelliği kalkmış, yerine fuhuş müessesesinin adı olmuştur. “İtyan” kelimesi ile “fuhuş” kelimesinin birlikte bu şekilde kullanılması kastedilenin kurum olduğunu ifade etmek içindir. Zekâtı i’tada da zekât kelimesi aynı şekilde mastardan isme dönüşür kelimedir.
- الْفَاحِشَةَ neden marife gelmiştir?
Kişi bir fiil yaptığı zaman o fiili kendi iradesi ile ve gerektiği zaman yapıyorsa bu fiil nekredir yani o anda kişinin verdiği karara bağlıdır. Kişilerin hareketleri kurallara bağlanır ve o kişi o fiili kendi iradesiyle değil topluluğun koyduğu kurallar içinde yapmak zorunda kalırsa marife gelir. Yani burada fuhuş kişilerin cinsi arzuları sonucu işlenen bir fiil olmaktan çıkar, topluluk bir şekilde onu kurumlaştırır. Artık kazanç olayına dönüşür.
Lut Peygamber’in oturduğu kent yolcuların gelip geçtiği kenttir. Yolcular buradan geçerken yerlilerin mallarına zarar veriyorlardı. Bunları vazgeçirmek için yolcuları zorla eşcinselliğe zorluyorlardı ve eşcinselliği bir kurum haline getirmişlerdi.
Bugün de Sermaye aile bağları içinde işçi bulamamaktadır. Erkekler eve bağlıdırlar ve onlar için çalışmaktadırlar. Kadınlar ise çocukları ile meşguldürler. Sermaye aileyi dağıtarak hem erkekleri hem kadınları kendisine işçi yapmak ister. Böylece aile müessesesi ortadan kalkar, çocuklar serbest cinsi ilişkilerle doğarlar ve kreşlerde büyürler. Anne babasını dahi bilmeyebilirler. Sermaye’nin planı budur. Sosyalistler bunu silah zoru ile gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Kapitalistler bunu Dolar ile yapmaktadırlar. Ayet bu durumu anlatır.
- Fuhuş nasıl basar edilir?
“Göz göre göre fuhşu getiriyorsunuz.” der. Fuhuş görünmez. Demek ki basarın manası gözle görmek değildir. Basarın manası bütün bunların kötülükleri bilindiği halde ısrarla devam edilmesidir.
Fuhşun zararları nelerdir? Topluluğa ne kötülüğü vardır?
Bunu Lut’un kavmi de bugünkü Batı da bilir. Ancak Batı uygulama yaparken geleceğini değil gününü düşünür. Dolayısı ile bu kötülükleri bile bile yapar. Gerek sosyalistler gerek kapitalistler ders kitaplarında, televizyonlarda, basında hep karşı tarafı kötülerler. Kendisini kapitalist olarak takdim eden AK Parti CHP’yi kötüleyip durur. Kendisini sosyalist kabul eden CHP, AK Parti’yi sürekli kötülemeye devam eder. Her ikisi diğerinin kötülüklerini ortaya koyar. Kendi yaptıkları iyilikler olmadığı için onlardan bahsetmezler. “Kapitalizm de kötüdür ama sosyalizmden az kötüdür.” derler. Öbürleri ise “Sosyalizm az kötüdür ama kapitalizmden iyidir.” demeye getirirler. Böylece düzenlerinin kötülüğünü ortaya koyarlar. Söyledikleri doğrudur ama bir şeyi söylemezler.
Şeriat düzeni ise sosyalizm ve kapitalizmin kötülüklerini atar, onların iyiliklerini alarak sentez edip iyi düzeni getirir. Yani şeriat düzeninde de sosyalizm ve kapitalizm vardır ama şeriatın kapitalistleri sosyalizmin kötülüğünü değil kapitalizmin iyiliğini anlatırlar, şeriatın sosyalistleri kapitalizmin kötülüğünü değil sosyalizmin iyiliğini anlatırlar. Bunları sentez edip iyilik düzenini kurarlar.
- Fuhuş (فُحْش), ism (إِثْم), zenb (ذَنْب) ve zina (زِنَى) arasında ne farklar vardır?
فحش ve ذنب köklerinde: ح-ن, ف-ب, ش-ذ harfleri eşleşir.
فحش ve زني köklerinde: ح-ن, ف -ي, ش -ز harfleri eşleşir.
İki kavramı etimolojik olarak karşılaştırdıktan sonra iki kavram arasındaki farkı bulmaya çalışmalıyız.
أُنْس oku atan yayın insan tarafı, وَحْش ise av tarafı demektir. Baştaki و harfinin ف ye dönüşmesi ile فَحْش topluluk içinde yapılan vahşet demektir. ف ayrılmadan kopmayı, ح hareketi, ش düzgün olmayan dizilişi, boşalmayı ifade eder.
ذَنْب ise ‘kuyruk’ demektir. Yaptığı işi göstermemek, arkaya koymak manasında olup halktan saklanan fiilleri gösterir.
Normal suçlar ذَنْب ile ifade edilir. Fuhuş ise ذَنْب in meşrulaştırılması olarak karşımıza çıkar.
Zina yapanlar zinalarını gizlerler. Fuhuş yapanlar ise zinanın reklamını yaparlar. Yani zinayı meslek haline getirirler. Bugünkü Batı dünyasında bu anlamdadır.
Cinsi ilişki kuranlar suçlu sayılmazlar. Para ile cinsi ilişki kuranlar da suçlu sayılmazlar. Sermaye için bu suç sayılmaz.
Fuhşu yalnız zina ile sınırlamak eksiktir. Örneğin KDV’yi kaçırmak fuhuş olduğu gibi vergi vermemek de fuhuştur. Biri kurum haline gelmiştir, diğeri ise kişinin işlediği bir suçtur. Eşcinsellik de kurum haline dönüşmüş ise fuhuş haline gelmiş demektir.
- Batılılar zinayı nasıl tarif ederler? Biz nasıl tarif ederiz?
Batılılar cinsel ilişkiyi suç saymazlar, “Zorlama olmamak şartı ile cinsi ilişki meşrudur.” derler. Evlenmeyi, meşru olan bir ilişkiyi başkaları ile yapmamaya söz vermek şeklinde anlarlar. Yani erkek de kadın da eşlerine başkaları ile cinsi ilişki kurmayacaklarına dair söz vermiş olurlar. Şimdi zinayı suç olmaktan çıkarmışlardır. Bundan on sene önce Batı’da da zina suç sayılırken, Aileye ve kişiye karşı işlenmiş bir suç kabul ediliyordu. Bugün onu da kaldırmışlardır.
Şeriatta ise serbest cinsi ilişki yasaktır, evli olmayanlara da yasaktır. Bunun hikmeti insanları evliliğe zorlamadır. Diğer taraftan Allah kadını ve erkeği farklı yaratmıştır.
Kadına çocuğu geliştirip doğurma imkânını verir ama kadın bunu tek başına yapamaz. Bir erkekle birleşmek zorundadır. Dolayısıyla kadının rahmi topluluğa aittir. Onu gelişigüzel kullanamaz. Ancak evlendiği erkekle birlikte değerlendirebilir. Kadına bu yasak konduğu için ona erkek bulma zorunluluğu topluluğa aittir. Topluluk kadını kocasız bırakamaz. Böylece insanlığın doğum oranı da tam olarak değerlendirilmiş olur.
Erkeğin ise böyle bir zorunluluğu yoktur. Yani erkeklerin yarısı evli olmasalar bile topluluktaki doğum oranı değişmez. Bir erkeğin iki kadınla evlenmesi kimseye bir zarar vermez. Sadece birinci kadının gelirlerini azaltır. Onun karşılığı olarak tazminat konur, mihr konur. Kadına ikinci evlilik yapan kocasından tazminat alarak ayrılma hakkı tanınır.
- Batılılar fuhşu nasıl tarif ediyor, biz nasıl tarif ediyoruz?
Batılılar fuhşu genel ev dışında cinsi ilişkiyi kazanç haline getirme şeklinde tarif ederler. Biz ise fuhşu bir kadının İddeti içinde (hamile olma ihtimali var iken) birden fazla erkekle cinsi ilişki kurma şeklinde tarif ederiz. Buna ek olarak da birbirleri ile evlenmesi haram kılınmış kimselerin zina yapmasını da fuhuş kabul ederiz. İki tanım tamamen farklıdır.
Şeriata göre fuhuş ise cinsi ilişki kurmaları yasak olan kimselerin cinsi ilişki kurması şeklinde anlaşılır.
- Bu surede Hud ve Şuayip’i zikretmeyip Lut’u zikretmesinin hikmeti nedir?
Hud uygarlığın doğup geliştiği zamanı anlatır. Şuayip ise uygarlığın battığı zamanı anlatır. Hâlbuki bu surede zamanımız anlatılır.
Batı uygarlığı gelişmiştir ve çökmeye başlamıştır. Biz şimdi bu günleri yaşıyoruz. Bu dört peygamberin (Davut, Süleyman, Salih ve Lut) dönemi ile çağımız anlatılır.
YORUM
- Günümüzde fuhşun durumu nedir?
Batı uygarlığında, özellikle Protestanlarda ve Katoliklerde fuhuş, Lut Peygamber zamanındaki gibi kurumlaşmıştır. Gerek silahla gerek Dolar’la dünyaya hâkim olan Batı tüm insanları fuhşa zorlamaktadır. Düşen düşeni sever anlayışı içinde Batı bütün dünyayı fuhşun içinde batırmak istemektedir.
Dünya ve özellikle İslam dünyası buna karşı şimdilik direnmektedir. Hala Türkiye’de evlenmemiş kızların cinsi ilişkiler kurmasını aileler yasaklamaktadır. Bozulmuş olan aile sayısı Türkiye’de yüzde birden azdır. Aynı yasaklamalar erkekler için geçerli değildir. Erkeklerin geneleve gitmesine topluluk izin vermektedir.
Kur’an’a inanmış erkekler ise hala kendilerini korumaktadırlar. Bu durum Müslüman olmayı ve Müslim kalmayı işkence haline getirmektedir. Bu durumun bu haliyle uzun zaman devam edeceği çok zordur.
- Bu durumda ne yapmalıyız?
Herkes şunu bilmelidir. Hiç kimse Allah’tan daha akıllı değildir. Putin de olsa, Trump da olsa, Soros da olsa, kimse Allah’tan akıllı değildir. Onların şeriatı değiştiren hükümleri hiçbir zaman kimsenin bir işine yaramaz.
O halde herkes Allah’ın şeriatına göre yaşamayı kabul etmelidir. Etmez iseler de ayrılıp hicret etmelidirler. Semt kooperatifleri kurarak orada şeriata göre yaşamalıdırlar. Semtler 100 haneden oluşmalıdır. Daha büyük olursa yeni düzen kurulamaz. Daha küçükte de hiç düzen oluşamaz. On kadar semt birleşip bir merkezi semt kurarlar, bu semtte şeriata ve o ülkenin kanunlarına uygun olarak şeriat düzenini yaşarlar. Eğer o devletin yasaları şeriat düzenini oluşturmaya elverişli değil ise o zaman o ülkeyi terk ederler.
Sovyetlerde böyle bir semt kurma mümkün değildi. Kapitalistler ise buna imkân verirlerse de yasalarla değil paralarla verirler. Dolayısıyla bugün dünyanın her yerinde şeriat semtleri kurulabilir ve çoğalabilir, gelişebilir.
Artık şeriatı yaşamak isteyenler için bir mazeret kalmamıştır.
Öz Türkçe ile:
“Ve Lut’u da (an) hani ulusuna, ‘siz göz göre göre yolsuzluğa varıyorsunuz.’ demişti.”
Kur’an Kelimeleri ile:
“Ve Lut’u da (zikret) hani kavmine ‘Siz ibsar ediyorken fahişeye mi ityan ediyorsunuz?’ diye kavl etmişti.”
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ (54)
***
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ (55)
“Siz nisanın dununda ricale mi şehvetle ityan ediyorsunuz? Evet, siz cehl eder bir kavimsiniz.”
- Ayet atıf yapılmadan soru cümlesi olarak başlar, neden?
Bu ayet birinci ayette söylenenleri açıklar. Onun için وَ harfi getirilmez. Fahişeyi ityan etmenin beyanıdır. Soru cümlesi olarak getirilmiş olması onların bunu böyle yaptıklarını bilmiş olmalarına rağmen bunun fahişe olduğunu düşünmemeleridir. Bugünkü Batı topluluğu gibi bu fiillerini sıradan bir fiil olarak kabul ederler. Lut bunlara yaptıkları işin fuhuş olduğunu anlatmak için soru cümlesi ile işe başlar. “Siz bunları yapmıyor musunuz? İşte siz bunlarla fahişeye ityan ediyorsunuz.? der.
Batılılar da bugün bu yasaları tanzim ederken fuhuş yapıldığını sanmazlar. Özgürlük gereği bunu yaptıklarını ileri sürerler. Sermaye’nin bir metodu vardır. Bir görev verdiği veya sermayesi ile desteklediği kimseye önce fuhuş yaptırır, ondan sonra zengin eder veya makamlara getirir. Bu hususta Takvim Gazetesi’nin yazarı Ergün Diler’in birçok makalesi okunabilir. Fuhuş yaparak iktidar olan veya zengin olan kimseler fuhşu sıradan basit bir fiil kabul ederler ve dolayısıyla fuhşu savunduklarından bile haberleri olmaz.
- Buradaki كُمْ (أَئِنَّكُمْ) zamiri kimlere gider?
Lut’un kavmine gider. Bu cümlenin yukarıdaki cümleyi açıkladığının delilidir. Bir cümlenin atıfsız gelmesi ya kemali ittisalden veya kemali infisaldendir. Eğer ikinci cümlede birinci cümleye giden zamir varsa kemali ittisaldendir. Dolayısıyla bu cümlenin yukarda söylenilenleri açıklayan cümle olduğu ortaya çıkmış olur.
- Şehvet/شَهْوَة kelimesini inceleyiniz.
شَهِيّ ‘suyu içerek ıslanan yer’ demektir. شَهْوَة canlılardaki ihtiyaçlara karşı duyulan hislerdir. Kur’an’da شهو13, شهب 5 defa geçer, alev demektir. Toplam 18 (2*32) eder.
ش düzgün olmayan akışı, ه düzlüğü/kolaylığı, و ise beraberliği ifade eder.
Şehvet insanların ihtiyaçlarını kısa yoldan gidermedir. Evlenerek cinsi arzularını tatmin edeceği yerde evlilik dışı ilişkilerle tatmin etme şehvettir.
Bugün özellikle Türkiye’deki insanlar çalışmadan kazanma peşindedirler. Emekli olma senelerini beklerler. Oysa emeklilik ölüme yaklaşma demektir. Oraya geç varmayı istemelidirler. Demek ki emeklilik şehvet müessesesini kamçılayan bir müessesedir. Şeriatta insan her yaşta kendisini emekli edebilir. Çalışma kredisini almaz, çalışmayanların payından payına düşeni alır. İstediği zamanda ve her yaşta çalışabilir. Çalışmayanlardan pay almaz, çalışma kredisini alır. Dolayısıyla ölümü ip ile çekmez.
- الرِّجَالَ kelimesi marifedir, kimleri kasteder?
Buradan anlarız ki bunların cinsel ilişki kurduğu rical/رِجَال her recül/رَجُل değildir. Kendi kentlerinden geçen yolcuları oluşturan ricaldir. Yoksa رِجَالًا/adamlar şeklinde gelirdi.
- Fahişeye ityan etmeyi ricale ityan etmekle açıklar. Nisaya fahişeyle ityan Kur’an’da var mıdır?
Nisa 15. ayette nisadan fahişeyle ityan edenlerden bahseder (وَاللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ). Onların cezasını zina cezasından farklı tutar. Demek ki fahişe kelimesi erkekler için de kadınlar için de Kur’an’da kullanılır. Erkeklere fuhuştan dolayı verilen ceza ile kadınlara fuhuştan dolayı verilen ceza farklıdır. Erkekler hadım edilirler ve bucaklarından sürülürler. Kadınlar kısırlaştırılmazlar ve sürgün de yapılmazlar. Kısırlaştırılmaz, çünkü doğuran kadının azalması istenmez. Sürgüne gönderilmez, çünkü orada yaşama zorluğunda kalır ve hayatını fuhuş ile gidermeye başlar. Kadınlara ev hapsi cezası verilir, onlarla evlenecek erkek çıkarsa köle olarak o erkeğe verilir, erkekler de köleleştirilir.
- Ricale fahişe ile ityan etmenin cezası ne olur?
Eşcinselliğin cezası üzerinde fıkıhçıların ihtilafı vardır. Fuhuş yapan kadın ve erkek recmedilir yani taşlanarak öldürülür. Eşcinseller hakkında tartışmalar mevcuttur.
Adil Düzen anayasasında bunlar için köleleştirme getirilir. Fail ve meful köleleştirilir. Fail kısırlaştırılır. Fail ve meful sürülür. Burada İnsanlık Anayasasının bu hükmü tesis edilir. Biz bunu kıyasla yapmışızdır.
- النِّسَاءِ kelimesi marifedir ve çoğuldur, neden?
Burada anlatılan eşcinselliktir. Kadınların ayrı ayrı ihmali değil kadınlık müessesesine zararlı olmaktadır. Eşcinsellikle kendilerini tatmin eden erkekler evlenmezler, dolayısıyla kadınlar kocasız kalmış olurlar. Kötülük bir kadına değil bütün kadınlara olduğu için النِّسَاءِ kelimesi getirilir.
- “Nisanın dununda/مِنْ دُونِ النِّسَاءِ” denir de “Nisanın ğayrında/غَيْرَ النِّسَاءِ” denmez, neden?
Eğer erkekler kadınlarla ilişkiyi kesip erkekler ile ilişki kursalar idi o zaman ğayre/غَيْرَ kelimesi kullanılırdı. Hâlbuki öyle yapmazlar. Kadınlarla ilişkilere devam ederken erkeklerle de ilişki kurarlar. دُون kelimesi bunu ifade eder.
Bir ayeti tahlil ederken kelimelerin o yerdeki anlamlarını düşünüp benzer kelimelerle karşılaştırmak gerekir. Bu sayede birçok fıkıh hükümleri ortaya çıkar.
Biz ayet yorumlarken fıkıh yapmıyoruz yani şer’i hükümleri ortaya koymuyoruz, sadece o ayetin manasını veriyoruz. Fıkıh ise bütün ayetlerin bir yerdeki hükümlerinin birleştirilmesidir. Sonuç bir ayetin ifade ettiğinden çok farklı olabilir.
Bizim yorumlarımızı böyle takip etmeniz gerekir.
- Buradaki بَلْne anlamı taşır?
Başta soru ile cümle başlar ve “Siz böyle mi yapıyorsunuz?” denir. Onların cevabını beklemeden kendisi açıklar. Bundan önce gelen cümlenin manaları iptal edilmese de doğrusu söylenir. “Siz cehalet içinde bir kavimsiniz.” der. “Bile bile cehalet içindesiniz. Düşünmek ve öğrenmek istemiyorsunuz.” demiş olur.
- قَوْمٌ kelimesi nekredir, neden?
Burada kastedilen kavim Lut kavmi olduğu halde kavim nekre getirilir. Bu yalnız Lut kavmine mahsus bir olay değildir. İnsanlık içinde hakkı üstün tutan topluluklar halinde olmayan hemen her kavmin bir özelliğidir. Kendilerini devamlı haklı görmek için kendi yaptıklarını inanarak savunmak için yaptıklarına da söylenenlere de kulak vermezler. Sermaye bunu sağlamak için medyayı doğru bilgi edinsin diye serbest bırakır ama halkın doğruyu öğrenmesini istemediği için medyayı parçalar. Herkes kendisinin desteklediği medyayı okur, karşı tarafı okumaz. Sermaye bunu ilmi ile ve Doları ile sağlar. Bu genel olduğu için burada kavim/قَوْمٌ kelimesi nekre gelir. “Siz de onlardan birisiniz” anlamına gelmiş olur.
- جهل kökünü inceleyiniz.
جَاهِل ‘Genç insan’ demektir. Söyleneni anlayacak seviyede değildir. Gecenin son karanlığıdır. Bir şey görülmez. ج cazibe, ه görünmezliktir, ل belirliliktir, sınırlanmış olmasıdır.
جهل ile علم köklerinde ج-ع ل-ل, ه-م harfleri eşleşir.
ج bir merkeze götüren kuvvettir, çekim kuvvetidir. ع ise üste çıkarmadır, yükselmedir, etkidir. ه düzlüğü, belirsizliği ifade eder. ل ise sınırlamayı ve belirliliği ifade eder. جَهْل de ilimde genelliği taşır. Bildiğin her yerde aynıdır. Bilmediklerin de aynıdır.
جَهْل bilmezlik değildir. Eğer bir insan bilmediğini bilirse o âlimdir. جَهْل ise bilmeyen değil bilmediğini bilmeyen, bilmek istemeyendir. Kendisini haklı çıkarmak için bilime düşman kesilendir. Bundan dolayıdır ki kuvvet medeniyetleri halkın cehaleti üzerinde kurulur, hak medeniyetleri ise halkın yanlış da olsa her şeyi bilmesi üzerine kurulur.
Batılılar İslamiyet’in bu her şeyi bilmeye çalışma sistemini yani içtihadı batıya götürdükleri zaman bunu kabul ettirince o zaman aydınlanma dönemi demişlerdir. Böylece Hristiyanlığı devre dışı yapabilmiş ve bugünkü uygarlığı oluşturmuşlardır. O zaman Hristiyanların onlara yaptıklarını bugün onlar Hristiyanlara ve Müslümanlara yapmaktadırlar. Dün ilerici iken şimdi tutucudurlar.
- Ricale şehvetle ityan etmek ile cehl etmek arasında ne gibi bir ilişki vardır?
Gerek Lut kavminin gerekse bugünkü Batı’nın fuhşu meşrulaştırması, bilerek bilmezlikten gelip gerçekleri görmemeye dayanır. Cehl, ibsar, ityan ve fiil hep uyumlu olarak kullanılır. Hepsi birbirini teyit eder. Kur’an’ın mübin olması da bundan dolayıdır.
YORUM
- Bugün zina suç olmaktan çıkarılmıştır. Bazı ülkelerde erkekle ilişki kanunlaştırılmıştır. Bu yönüyle eleştirir misiniz?
Batı laik hukukunda önce zinayı suç saymıştır. Eşcinselliği de suç saymıştır. Kendi anlayışlarına göre bu zararlı idi. Oysa o zaman biyolojide serbest cinsi ilişkinin ve eşcinselliğin zararları bilinmiyordu. O zaman insanlar AIDS’i yaşamamıştı ama dünkü laikler o günkü ilmin içinde de bunun zararlı olduğunu biliyorlardı. Şimdi ise zararlı olduğu ilmen sabit olmuştur. Bunlar eğer ilim ile hareket ediyorlarsa zina ve fuhşa daha çok ceza getirmeleri gerekir. Oysa bugün bunun tersini yaparlar. Türklerde bir atasözü var: Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
- جَهْل kelimesinin manasını bu yönüyle irdeleyiniz.
Kur’an’da (Ahzab 33/33) الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى ifadesi geçer. Kur’an’dan önceki cahilliği ilk cahillik olarak kabul eder. O cahilliği tamamen reddetmekle beraber onlar için mazur kabul edilir. Kur’an’dan sonra ise ilk cahillik, cahillik olarak aynıdır ama bugün artık mazeret değildir. 21. yüzyıla kadar Batı ilk cahiliye dönemini yaşamıştır. Çünkü Adil Düzen, şeriat düzeni bilinmiyordu ama bugün şeriat düzeni ortaya konmuş, insanlık anayasası düzenlenmiş, Akevler Kooperatifi’nde uygulaması denenmiş ve Adil Düzen olarak dünyaya anlatılmıştır. Artık insanlık için mazeret kalmamıştır. Bu sıralarda yeryüzünde tam istihdam sağlanmış ve büyük kriz kapıya dayanmıştır. Artık mazeret ileri sürülemez.
Öz Türkçe ile:
“Siz, kadınların yanında istekle erkeklere mi varıyorsunuz? Siz anlamaz bir ulussunuz.”
Kur’an Kelimeleri ile:
“Siz nisanın dununda ricale mi şehvetle ityan ediyorsunuz? Evet, siz cehl eder bir kavimsiniz.”
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ (55)
***
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ (56)
“Kavminin cevabı ‘Lut’un âlini karyemizden ihraç edelim. Onlar tetahhur eden ünastır.’ diye kavl etmelerinden başkası olmadı.”
- Buradaki فَ (فَمَا) ne Fa’sıdır?
Bu cümle Lut’un kavmine söylediği sözlere karşılık söylenmiş bir cümle değildir. Onlar Lut’a cevap vermemişler, verememişler, kendi aralarında toplanıp onu nasıl susturacakları hususunda görüşmeler yapmışlardır. Eğer onlar Lut’a cevap verseydiler قَالُوا der ve cümleye devam ederdi. فَ harfi takip Fa’sıdır. Lut’un söylediklerine cevap vereceklerine Lut’u susturmaya çalışmışlardır.
Prof. Erbakan siyaset yaptığı zaman muhalifleri kötülemekle işe başlamadı, ne yapacaklarını anlatmakla işe başladı. Onlara mevcut düzenin yanlış olduğunu anlattı. Muhaliflerin kötü kimseler olduklarını asla söylemedi.
Peygamberler sisteminin filozoflar sisteminden farkı budur. Filozoflar sisteminin uygulayıcıları yanlış yaptıklarını bilmelerine rağmen konuyu tartıştırmazlar. Buna karşılık kişilere çatarlar. Böylece halkın doğruyu öğrenmelerine mâni olurlar.
- مَا قَالُوا demeyip مَا كَانَ cevabını vermiş olmasının nedeni nedir?
Onlar Lut’a cevap vermedikleri için sadece kendi aralarında görüşerek ne yapacaklarını tespit etmiş olurlar, onun için قَالُوا yerine كَانَ kullanılır.
- جَوَابَ kelimesini inceleyiniz.
جَوْبَة içi su dolu çukurdur. Sonraları و yerine ي getirilerek جَيْب ‘cep’ anlamını kazanır. Sorunun boşluğunu dolduran cümle cevaptır. جَوَّاب ormanlık içinde yol veren açıklıktır. Geçiş yeridir. Soruya cevap vermek insan zihnindeki soruların önünü açar. Karışıklıktan kurtarır. Kanal veya tünelleri açar. Cevap vermek sadece sözle anlatmak değil isteneni fiilen yapmaktır.
جوب Kur’an’da 43, جوف 1 defa geçer. Toplam 44 (22*11) eder.
ج cazibeyi, و beraberliği, ب geçişi ifade eder.
- Cevap kavli midir, fiili midir?
Doktor bir hastaya ilaç verdiği zaman eğer ilaç etki ederse “Tedaviye cevap verdi” der.
Fizikte de bir etki beklenilen tepkiyi yaparsa “Cevap verdi” denir.
Cevap/ جَوَابkelimesi sözle soruyu aydınlatma anlamında olduğu gibi istenilen bir şeyi yapma anlamındadır da. Bundan dolayıdır ki sualin manası sormak veya istemektir.
Türkçede ise sorma ile isteme ayrı ayrı kelimelerle ifade edilir.
- Kavmi Lut’a mı cevap verir yoksa kendi aralarında mı söyleşir?
Lut’a cevap vermezler. Çünkü cevap verseler cevap alırlar ve gerçekler ortaya çıkar. Çare Lut’u susturmaktır.
Biz yorumlarımızda bize cevap verdikleri zaman hoşlanırız. Çünkü bize açıklama fırsatı verilmiş olur. Bundan dolayıdır ki bizim görüşlerimize muhalif olan arkadaşlara ihtiyacımız görüşlerimizi destekleyen arkadaşlardan daha çoktur. Hatta bu fiilde de böyledir.
Akevler sorunun ortaklık sistemi ile çözüleceğini savunmuş, parti veya vakıf kurmamış, kooperatif kurmuştur. Prof. Erbakan partiyi kurmuştur. Başkaları cemaatler kurmuşlardır. Bu hareketler başlangıçta Akevler’e zarar vermiş, büyümesini önlemiştir. Ancak bugün anlıyoruz ki Akevler o gün hatalar içinde idi ve eğer büyüse idi hatalar kalıcı olacaktı. O halde gerek Millî Görüşçülerin gerekse cemaatlerin fiilen muhalefet etmeleri de Akevler’i yanlış yapmaktan korumuştur.
- “İhraç edin/أَخْرِجُوا” diyen kimdir, söylenen kimlerdir?
İhraç edeceklerle söylenen kimseler aynı kimselerdir. Söyleyenler de onlardır.
Türkçede “İhraç edelim” deriz. Kur’an Arapçasında ise “İhraç ediniz” denir. Yani Türkçede ben ve sen “biz” olarak, Kur’an Arapçasında ben ve sen “siz” olarak ifade edilir. Seminerleri takip edenler bunu bilirler.
Ne var ki seminerleri baştan beri takip edenlerin sayısı değişir. Dolayısıyla Kur’an’ın usulünün kullanılması gerekir. Sık sık kuralları tekrar etmemiz icap eder.
- آل kelimesini inceleyiniz.
آخِرَانِ develerin bağlandığı gergin ipin iki ucundaki kazıktır. أَوَّل ilk kazıktır, آخِر son kazıktır. ءهل kökü ءول’den dönüşmüştür. Bağ görülemez olmuştur. İp kalktığı halde bağ devam etmiştir.
Kur’an’da ءلو 2, ءول 170 defa geçer. Toplam 172 (22*43) eder.
ء gücü, و beraberliği, ل belirliliği gösterir.
- Lut/لُوطٍ neden nekre gelir?
Çocuklara isim konurken anne babaları nasıl bir genç istiyorlarsa ona göre ad koyarlar, ona göre eğitim verirler. Dolayısıyla insanın adı kendi davranışlarına yakın olur. Adı koyarken Araplar ya harfi tarifle beraber koyarlar veyahut harfi tarifsiz, nekre olarak koyarlar. Sonra dilde özel isim olduğu için marife kullanılırsa da söylenişi nekredir. Muhammed/مُحَمَّدٌ de böyledir.
- آل ile أَهْل kelimelerini karşılaştırınız.
ءول ile ءهل köklerinde: ء-ء, و-ه, ل-ل harfleri eşleşir.
ء ile ل aynıdır. Sadece ortadaki و harfi ه’ye dönüşmüştür. و beraberliği ifade ettiği halde ه görünmezliği ifade eder. ءهل’de mekânda beraber olma şartı yoktur. آل de ise mekânda beraber olma şartı vardır. Her ikisinde de soy birliğine gerek yok. Soy birliği neseb/نَسَب ve zürriyet ile ifade edilir. Gerek آل gerek ise أَهْل devamlılığı ifade eder. Sahabe ise geçici arkadaşlıktır. Yolcular birbirinin sahibidir.
- قَرْيَتِكُمْ‘de kastettikleri karye neresidir?
Lut kavminin kendi karyeleridir. Karyemiz anlamındadır. Bu yerlerin nereler olduğu hususunda Batılılar ona göre çalışmazlar. Batılılar Tevrat’ın ve Kur’an’ın birer esatir olduğunu kabul ederler ve bu kitaplarda anlatılanların araştırmasını yapmazlar. Çünkü araştırma yaparlarsa Tevrat ve Kur’an’ın Allah kelamları olduğu ortaya çıkar ve tüm beyanatları sıfırlanmış olur. Kur’an’ın سِيرُوا (seyir edin, gezin) emrine uyarak biz inanmış Müslümanlar ve Hristiyanlar olarak arkeolojik çalışmalarımızı Tevrat ve Kur’an’ın anlattıklarını ortaya çıkarmak için yapmalıyız. Bunun için Bin Dil Üniversitesi’ne ihtiyacımız vardır. Mevcut olan dilleri tespit etmemiz gerekir. Ondan sonra ölü dillere geçebiliriz.
- إِنَّهُمْ‘daki zamir nereye racidir?
هُمْ zamiri Lut’a ve Lut’un arkadaşlarına racidir. Yalnız Lut’u değil onunla beraber olanları susturmaya çalışırlar.
Bugün de yalnız Adil Düzen çalışanlarını değil, onlarla arkadaşlık yapanları da susturmak hatta ülkelerinden çıkarmak isterler. Bir partide suç işleyenleri cezalandıracaklarına partiyi kapatırlar, vakıfları kapatırlar. Telefonları dinleyerek hatta numaralarını bahane ederek tüm mensuplarını hapishanelere doldururlar. Bir taraftan dolarları ile teröristleri beslerler, öbür taraftan teröristler için çıkardıkları ağır yaptırımları terörist olmayanlara da uygularlar. Metot hep aynıdır.
- أُنَاسٌ kelimesini inceleyiniz, نَاس kelimesi ile karşılaştırınız.
أُنْس, وَحْش‘ın karşıtıdır. Savunan insandır. Saldıran vahşi olandır. Canavarlar vahşidir. Ehlileşmiş hayvanlar ünstür.
نَاس kelimesi أُنَاس‘dan dönüşmüştür. Bu أُنَاس’ın marife halidir. الْأُنَاس Kur’an’da yoktur, Araplar da kullanmaz. Demek ki إِنْسِيّ‘in çoğulu أُنَاس‘dır. Nekre olarak, أُنَاسٌ olarak geçer. Marifesi ise النَّاس‘dır. نَاس herhangi bir kalabalıktır. Bir yerde az veya çok insanlar bir araya gelmişlerse bunlar nastır. Organize olmuşlarsa ümmettir. Millet ise en büyük topluluktur. Harfi tarifli olarak النَّاس aynı zamanda bütün insanlığı içerir.
Kur’an “Ey nas/يَاأَيُّهَا النَّاسُ” diye hitap ettiği zaman tüm beşeriyete hitap eder.
Burada أُنَاسٌ ile “Birkaç kişinin bir araya gelmiş olmasından doğan birlikleri vardır, bunları dağıtmamız gerekir, o halde ihraç edelim.” demiş olurlar.
İhraç/إِخْرَاج var, nefy/نَفْي var, tehcir/تَهْجِير var; bunların karşılaştırılması gerekir. Bunu başka seminere bırakıyoruz. Siz çalışabilirsiniz.
- “Taharret” kelimesini inceleyiniz.
طَهُور akan temiz sudur. Türkçedeki dere kelimesi de buradan gelmiş olabilir. Sonra temizleme manasında fiil olmuştur. “Tathir/تَطْهِير” temizlemek demektir.
طهر Kuranda 31, طير 29 defa geçer. Toplam 60 (22*3*5) eder.
ط uyumluluğu, ه olmayı, ر ise devamlılığı ifade eder.
Tefeül babı kendi kendini temizleyen demektir. Lut’un kavmi yaptıklarının pislik olduğunu bilirler ama yaptıkları şey çıkarlarınadır. Lut ise pisliklerine katılmaz. Bunlar kendi aralarında “Lut’un söylediği doğru, eğer biz bunu yapacak olursak kentimiz yok olur, kendimizi savunamayız, biz bu yolla kendimizi koruyoruz. Bunlar aramızda yaşarlarsa söyledikleri hak olduğundan halk onların peşinden gider ve hep birlikte batarız.” derler.
- Tefeül babındaيَتَطَهَّرُونَ fiilinin manası nedir?
Bizim verdiğimiz mana hakiki manadır. Ama onlar mecazi olarak kendilerini temize çıkarırlar. Pislikten kurtulmuş olduklarını iddia ederler, oysa onlar da pislik içindedirler.
YORUM
- Tetehhuru neden kötü sayarlar?
Bugün olduğu gibi Lut kavmi de pislik içinde olduklarını bilirler.
Zaten bunu kapitalistler sosyalistleri, sosyalistler de kapitalistleri anlatarak kendileri itiraf ederler. “Ne yapalım, tabiat kötülük üzerine kurulu, bizler kötünün daha az kötü olanını tercih ediyoruz.” derler. Kapitalistlere göre kapitalizm daha az kötüdür, onun için onu savunurlar. Sosyalistlere göre sosyalizm daha az kötüdür, onun için sosyalizmi savunurlar. Şeriatçılara göre ise kötülerin kötülükleri bile insanlık için iyidir. Mevcut olan kötülük iyiliği denetlemek ve uygarlığı zorunlu kılmak içindir. Eğer kötülük olmasa idi uygarlık kendisini yanlışlardan koruyamazdı, daha ileri çözümler üretmek için çaba göstermezdi.
Demek ki Tevrat ve Kur’an ehli her şeye iyi gözle bakar. Filozoflar ve çağımızın Batılıları her şeye kötü gözle bakarlar. Onların dedikleri olsaydı şimdiye kadar dünya olmazdı. Bu uygarlığa ulaşmış olmazdık.
- Bugünkü dünyada müminleri nasıl tetehhur ile itham ederler?
Bize muhalif olanların hiçbirisi bizim görüşlerimize karşı değildirler. İnançlarımıza en çok karşı olan Çinliler ve komünistler bizi dinledikleri zaman hoşlarına gider ama uygulanamaz derler, ütopiktir diye eklerler.
İslamiyet’le Marksizm arasında bıçak sırtı kadar fark var. Sonunda hedefimiz aynı ama o hedefe ulaşmak için Marks tüm insanlığın büyük güç olarak silah zoru ile bu hedefe ulaşacağını iddia eder. Biz ise tam tersine küçük bir köy kurarak orada Adil Düzen’i uygularız. Sonra bu köy büyüme yerine örnekler ile çoğalır. Marks’ın söyledikleri zorla değil halkın kendi istekleri ile gerçekleşmiş olur, komünizmle değil teavün ile, ortaklık ile gerçekleşir.
Öz Türkçe ile:
“Ulusunun karşılığı ‘Lut’un çoluğunu kentimizden çıkaralım. Onlar arınmakta olan bir takım olmuştur.’ demekten başkası olmadı.”
Kur’an Kelimeleri ile:
“Kavminin cevabı ‘Lut’un âlini karyemizden ihraç edelim. Onlar tetahhur eden bir ünastır.’ diye kavl etmelerinden başkası olmadı.”
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ (56)
***
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ (57)
“Onu ve imreinin dışında ehlini inca ettik. Onu (imreini) ğabirlerden takdir ettik.”
- Buradaki فَ ne Fa’sıdır?
Bundan önceki Fa’nın benzeridir.
Lut kavmine söyleyeceklerini söyler. Kavmi ise ona kavlen değil fiilen cevap vermeye çalışır. Aldıkları kararları uygulamak isterler. “Kavminin cevabı böyle oldu” deyince yalnız söylemekle kalmazlar aynı zamanda bunu uygularlar. O kısmı anlatılmaz.
Sermaye’nin bir özelliği vardır. Halka kötülükleri öğretebilmek için kötülük yapanların yaptıklarını açıklar. Halk da kötülüğü öğrenir. Bugünkü dünyanın basını ve yayını, okulları hep kötülüğe karşı onları teşhis ederek mücadele eder. İlk bakışta medya ve okullar kötülükle mücadele ettiklerini iddia ederler. Hâlbuki onlar bu sayede tüm insanlığa kötülüğün nasıl yapılacağını öğretmiş olurlar.
Peygamberlerin metotları onların kötülüklerini nasıl yaptıklarını anlatma değildir. Kötülüğün adlarını söyler ama bunların bu kötülükleri nasıl yaptıklarını anlatmazlar. Kötülüğün propagandasını yapmazlar. Bu kötülüklere nasıl çare bulunacağını ve iyiliklerin neler olduğunu anlatırlar. Kur’an da bize söylediklerini aktarır ama yaptıklarını anlatmaz hatta hiç zikretmez, adını bile söylemez, onun yerine sonucun ne olduğunu bildirir. Bu yolla bizi uyarmış olur.
فَ harfi geçmişte olan olayların sonuçlarını anlatan bir harftir.
- Burada آلَ لُوطٍ demiyor da أَهْلَهُ diyor, neden?
Kurtulanlar arasında yalnız onunla beraber olanlar değil, âlinden olanlar değil, daha geniş çerçevede olanlar da vardır.
Bugüne gelirsek, Kur’an’ın müminleri vardır, bunlar malları ile canları ile Kur’an düzenine hizmet ederler. Bunlar ortaklık semtlerine hicret edip orada Kur’an düzenini yaşayan kimselerdir. Bunlar âldirler. Diğer taraftan bunların ortaklık düzenini kurabilmeleri için bunları destekleyen müslimler vardır. Bunlar bedenleri ile Allah’ın şeriat düzenine katkıda bulunamazlar ama semt kooperatiflerine ortak olarak malları ile desteklerler. İşte bunlar ehldirler. Allah bu ayetle onları da kurtaracağını vaat eder.
O halde helak olanlar ne mal ile ne de can ile cihada katılmış olan kimselerdir. Bu da Kur’an’ın bugünkü Müslimlere vaat ettiği en büyük ihsandır. Lut’un yalnız âli değil ehli de inca olunmuş, kurtulmuştur.
- امْرَأَتَهُ diyor, Müslim olmayan da zevce olabilir mi?
Kur’an’da müşriklerin müminlerle evlenemeyeceği belirtilir ama müşriklerin birbirleri ile evlenecekleri belirtilmez. Öncelikle müşrikler arasındaki evlilikler geçerlidir. Kâfir veya müşrik kim olursa olsun, eğer düzenleri varsa ve düzen içinde yaşıyorlarsa, sözlerinde duruyorlarsa, bunlar ehli kitaptır. Müminler bunlarla anlaşmalar yapabilir ve bu anlaşmalar içinde onlarla mali ve bedeni ilişkiler kurabilir. Buradaki امْرَأَتَهُ demesi bize bu hükümleri istinbat etmemiz için delil teşkil eder.
- “Biz takdir ettik” diyor, “takdir” kelimesinin buradaki manasını açıklayınız.
“Takdir etmek” demek planlamak demektir.
Bir plan yaparsınız sonra o plana göre işleri gerçekleştirmeye çalışırsınız. Planlara uyarsınız. Plandan sonra sizin iradenizde bir kısıtlama olur.
Allah plan yaparak Lut’un karısının helak olmasına baştan karar vermiş ise o zaman Lut’un karısı suçlu olmaz. Dünyada zulüm yapılmıştır. Ahirette de cezalandırılması adil değildir. Burada “Biz takdir ettik.” denilerek anlatılmak istenen bu olayların hepsinin planlanmış olmasıdır. Yani Lut Peygamber ve kavmi bunları yapacaktır. Niçin? Çünkü sonra Kur’an’da örnek verilerek insanlara şeriatı anlatacaktır. Böylece hem şeriat anlaşılmış hem de şeriata uymayanlara uygulanacak yaptırımların ne olacağını örnek verilmiş olur.
O halde oradaki insanların günahları yok mudur?
Ahirette topluluklar cezalandırılmaz, topluluklar sorgulanmaz. O toplulukları oluşturan insanlar sorgulanır ve kişiler toplulukta olanlardan değil, kendilerinin toplulukta yaptıklarından sorumlu olurlar. Onu da kendi iradeleri ile yapmışlardır. Lut’un karısı eğer iyi niyetliyse, iyi insan ise yaptığı kötülüğü içtihadının hatalı olmasından ileri geliyorsa, ahirette cezalanmayacağı gibi bu dünyada uğradığı azaba karşılık ona ahirette iyilik de yapılacaktır.
- غبر kökünü inceleyiniz.
غَبَرَة Toz demektir.
غ değişmeyi, ب geçişi, ر tekrarı ifade eder.
غبر Kur’an’da 8 defa geçer. Bir ayette “Ahirette müsfirre olan yüzler vardır.” (Abese 80/38) diyor, ona karşılık “Ahirette üzerlerine ğebere olanlarınız vardır.” (Abese 80/39) diyor. Sefer aydınlık demektir, güler yüzlü olma demektir. غَبَرَة ise tozlu, sararmış yüzler demektir. İnsanlarda duygularını açığa vuran yüz değişiklikleri olur. Konuşurken insanların sizin söylediklerinizi nasıl karşıladıklarını gösteren belirtiler ortaya çıkar. Dille anlatılamayanları yüzün bu değişmesi ile anlarız. Buna Türkçede ‘çehre’ deriz. Kalan yedisi الْغَابِرِينَ olarak yalnız Lut’un karısından bahsederken geçer. Diğerlerinde “helak”, “akıbet” gibi ifadeler kullanıldığı halde yalnız burada الْغَابِرِينَ kelimesi kullanılır. Önce Lut kavmine has bir grup var demektir. الْغَابِرِينَ kurallı çoğul olarak kullanılır. Cemaati olan bir topluluktan bahsedilir. Bugünkü ifade ile الْغَابِرِينَ kelimesi toptan helak veya soykırım olarak tercüme edilebilir. Yani sivilleri ile, yaşlıları ile, gençleri ile, sakatları ile, sağlamları ile, bütün kent halkı suçlu veya suçsuz helak olmuştur. Bu helake sebep olan kadını 7 defa zikretmesinden dolayı امْرَأَة kelimesine bir başka mana aramamız gerekir. Bugünkü topluluk içinde de böyle kadınlar vardır. Kendilerini ilgilendirmediği halde topluluğun işlerine müdahale ederler. Lut’un karısı erkek değildir. Kendisinin eşcinsellikle bir ilişkisi yoktur ama Lut’ a karşı en çok direnen o olur. İşte Kur’an bu şekilde hareket eden kimseleri örnek olarak bu kadınla anlatır.
- Burada الْغَابِرِينَ marife gelir, erkek kurallı çoğuldur, kimler kastedilir?
الْغَابِرِينَ kelimesinin marife gelmesiyle bütün Lut kavmi anlaşılır. Bütün Lut kavmi helak olduğundan ve Lut kavmi bir kavim olduğundan dolayı الْغَابِرِينَ kelimesi kullanılır. Burada Lut kavmi derken Lut’un kentinde yaşayanlar kastedilir. Yerinden yönetim olduğu için taşradakilerin الْغَابِرِينَ içinde olması gerekmez.
YORUM
- Bugünkü dünyamızda kimler ğabirdir?
Japonya’nın Nagazaki kenti atılan atom bombasıyla bütün halkı ile yok edilmiştir. Ondan sonra Sermaye bütün kentleri ortadan kaldırma yerine kentleri tahrip etmekte, sonra orasını yeniden imar etmekte, böylece kendisine faizli imar alanı açmaktadır. Birinci ve İkinci Cihan Harplerini bu amaçla yapmış, kendileri için başarılı sonuçlar almıştır. Bugün Rothschild ile Rockefeller’in arası bundan dolayı açılmıştır.
Rockefeller, “Birinci ve İkinci Cihan Savaşları’nda yaptığımız gibi bugün de savaş çıkaralım, kentleri yıkalım, sonra onları imar ederiz, böylece bizim Dolara yaşama imkânı sağlarız.” demiştir. Rothschild ise “O zamanki binalar bizim değildi, onları yıktık, kendimize binalar yaptık ama şimdi binalar bizim, kendi binalarımızı yıkmakla ne kazanmış olacağız, sorunu barış yoluyla çözelim.” diyor.
Ancak Rothschildler, Rockefeller’i yapılarına ortak etmedi. Rothschildler cumhuriyetçileri, Rockefeller demokratları tutmaktadır.
Derin Sermaye ikisini dengede tutmaya çalışır.
Bundan dolayıdır ki bugün kentleri yerle bir eden bir savaş olmaz.
Derin Sermaye’nin elindeki silahlar yeryüzünün büyük şehirlerini toz duman etmeye yeterlidir. Sonunda onu da kullanmaya kalkışacaktır ama başaracağını sanmıyorum.
- Bugünkü dünyada imree/امْرَأَة neyi temsil eder?
Sermaye aile müessesini yıkmak için çocukları anne babalarına, hanımları kocalarına, işçileri patronlarına, halkı yönetime, öğrencileri hocalarına düşman etmeye çalışır. Dengeyi bununla kurar. “Kadın hakları” diye bir kavram icat eder ve böylece kadınları erkeklere karşı örgütlemeye çalışır. Şeriatta kadın hakkı, çocuk hakkı, sakat hakkı, işçi hakkı diye bir hak olmaz. Bunların hepsi insandır ve bütün insanlar hak sahibi olma bakımından birbirlerine eşittir. Bir tek insan hakkı vardır. Saydıklarımızın hepsi insandır ve diğerlerinden hiçbir farkları yoktur. İnsan olarak erkeğin de hakkı vardır kadının da hakkı vardır. Kim haksızlığa uğrarsa onun hakkı korunur.
Bugün erkeklere karşı organize edilen sektörler haline getirip kadınları resmen pazarlayan Batı dünyasının bu anlayışı Lut’un karısı tarafından temsil edilir.
Eşler birbirlerine yalan söyleyip dururlar, birbirlerinden gizli işler yaparlar, mevcut olan düzende başka türlü beraberlik sağlanamaz.
Şeriat öyle bir aile düzeni oluşturur ki eşler birbirine yalan söylemesinler, aralarında çıkan anlaşmazlıkları hakemler yoluyla halletsinler. Kur’an hakemler müessesini evlilik üzerinde anlatır. Ama bugün Müslümanlar dâhil hatta Müminler dâhil, Akevler mensupları dâhil, eşler arasında çıkan nizaları hakemler yoluyla çözmeyi denemezler bile. İnsanlar ancak hakemlere teslim olursa barış içinde olurlar.
15 Temmuz’dan önce Erdoğan ve Gülen’e hakemlere gitmelerini önerdim, önerimizi duyurabilmek içinde açıkoturumlar yaptık. Basın geldi, dinledi, kaydetti ama yayınlamadı!
Öz Türkçe ile:
“Onu ve karısı dışında yanındakileri kurtardık. Onu (karısını) çökenlerden yaptık.”
Kur’an Kelimeleri ile:
“Onu ve imreinin dışında ehlini inca ettik. Onu (imreini) ğabirlerden takdir ettik.”
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ (57)
***
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ (58)
“Ve onların üzerine bir matar imtar ettik. Münzerlerin matarı sev etti.”
- مَطَرًا kelimesini inceleyiniz.
Kur’an’da مطر 15, مصر 5 defa geçer. Toplam 20 (22*5) eder.
م suyu, ط tayrı, uçuşu, ر ise tekrarı gösterir.
مَطَر gökten yere inen sudur. Bu suyun sıvı olması gerekmez, madde olması yeterlidir. Dolu ve kar da matardır. صَيِّب’de ise şimşek de dâhildir. Matarda şimşek ve gök gürültüsü olmaz. Suda iki yağış vardır. Biri faydalı yağıştır, bitkileri sular, pınarları besler. Diğeri ise kötü yağıştır, dolu olur, sel olur zarar verir. Matar yağışın kötü tarafını ifade eder. Yararlı tarafını Kur’an suyun inzali ile ifade eder.
- Lut kavmine ne tür bir matar gelir?
Lut kavmi baştan uyarılır. Uyarıyı duydukları halde ondan yararlanma yerine uyarıcıyı susturmak isterler. Uyarının sonuçlarını değerlendirmeden dünyayı terk ederler. Ama bütün insanlığa ibret olurlar.
- Matar kelimesi neden nekredir?
Bu zamana kadar bilinmeyen bir felaket olmuştur. Kur’an’da anlatıldığına bakılırsa bu, atom bombası şeklinde bir afete benzer. O zaman yeryüzünde atom bombası bilinmiyordu. O halde bu atom bombasını atanlar uzaydan gelen kimseler olabilir. Bugün de bu hususta bazı söylentiler mevcuttur. UFO’ları gördüklerini iddia ederler. 4 bin ışık yılı uzakta olan en yakın yıldızdan bize ulaşmaları bugünkü teknikle mümkün değildir ama melekler ışıktan daha hızlı hareket eden varlıklardır. Dolayısıyla melekler gelmiş olabilir. Bugünkü fizik ilmimiz bütün bunların olabileceğini gösterir ama henüz olduğunu ilmen tespit etmiş değiliz. Bunlar Kur’an’ın bugünkü müteşabih olanlarıdır, gelecekte bunlar ayet olacaktır.
- Buradaki münzerler/الْمُنْذَرِينَ kimlerdir?
Buradaki münzerler Lut kavmidir. Kurallı erkek çoğul geldiğine göre kişiler değil topluluk izah edilir. Bunun manası şudur: Bir tek kişiye “Sen sigara içersen akciğer kanseri olursun.” dense bu, kişiyi inzardır, bir kişiyi uyarmış olursunuz. “Tedbir al, içme” demiş olursun ama birisine “Yalan söyleme.” dediğiniz zaman onu uyarmış olmazsınız, çünkü herkes yalan söylerken onun doğru söylemesi onu kurtaramaz. Dolayısıyla böyle bir kimsenin yalan söylememesinden çok, yalan söylemeden yaşayabilen bir topluluğa göçmesi önerilebilir. “Sen yalan söyleme.” demezsin, “Sen Yalova’ya taşın, orada yalan söyleme zorunluluğunda kalma.” demiş olursun. Buradaki uyarı ikinci tip uyarıdır. Biz de insanlığa böyle uyarılarda bulunma durumundayız.
- Bugünkü münzerlere gelmesi beklenen matar nasıldır?
Bugün de insanlar aslında başlarına gelecek olanları bilirler. Yani gelecek olan matar nekre değildir, marifedir. Çok çeşitli olduğundan ve hangisinin geleceği bilinmediğinden bugün gelecek olan مَطَر da bir yönüyle nekredir. Daha önce yazdığımız makalelerde dünyaya gelmekte olan, tufandan bahsetmiş ve zaman zaman bu afetlerden söz etmiştik.
Alexis Carrel belki yarım asır evvel yazdığı bir kitapta “Bugünkü insanlığın bir avantajı vardır. Çökmekte olduğunu, yok olmaya doğru gittiğini bilmektedir. Tedbir alabilir. Hâlbuki eski uygarlıklar bunun farkında olmamışlardır.” demiştir. Carrel’in bilgisi eksiktir. Bu eksikliği bir örnek ile açıklayabiliriz. 4. Murat Osmanlı Devleti’nin çökmekte olduğunu görür, çare bulmak için döneminin alimleri olan çelebileri toplar ve istişare eder. Görüşmelerden sonra çelebiler “Bu ilahi kanundur, gelişen her topluluk en yüksek seviyeye ulaştıktan sonra çökmeye başlar, bunu durdurabilmemiz mümkün değildir. Durdurmaya çalışmalıyız ama durdurulamayacağını da bilmeliyiz.” derler. İbn-i Haldun ilk olarak ilmi şekilde bu sosyal kanunu açıklayan kimsedir.
- Münzerlere matar marife olur, neden?
مَطَرًا nekre olarak geldiği halde مَطَر tekrar edilir ve marifeye izafe edilir (مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ). Daha önce zikredilen مَطَرًا ise sadece Lut’un kavmine gelen matardır ama münzerler cins veya istiğrak için ise o zaman buradaki مَطَر marifedir ve bütün münzerlere benzer matarlar gelir. Marife olan münzerler de tek matar değil belli sayıdaki matarlardır. Ayrı ayrı nekredir ama bütün kastediliyorsa marifedir.
- مَطَرٌ لِلْمُنْذَرِينَ denebilirken مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ denir, neden?
مَطَرٌ لِلْمُنْذَرِينَ olmuş olsaydı مَطَر nekre olurdu. مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ deyince مَطَر da marife olmuştur. Marifeliği ifade etmek için ikinci مَطَر marife olmuştur.
Öz Türkçe ile:
“Ve üzerlerine bir yağış yağdırdık. Uyarılanların yağışı kötü oldu.”
Kur’an Kelimeleri ile:
“Ve onların üzerine bir matar imtar ettik. Münzerlerin matarı sev etti.”
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ (58)
***
GENEL YORUM
- Bu surede Musa’ya kısaca değinirse de sonra Davut ve Süleyman’ı uzunca anlatır. Sonra da geriye döner ve Salih ile Lut’u anlatır. Neden başka peygamberlerden bahsetmez?
Uygarlıkları sınıflarken iki tür uygarlık var diyoruz; birincisi hak uygarlıkları, ikincisi kuvvet uygarlıklarıdır. Hak uygarlıkları şunlardır: Nuh uygarlığı, İbrahim uygarlığı, Musa uygarlığı, İsa uygarlığı. Bunlar dört tanedir. Her birinin ömrü ortalama olarak bin yıldır.
Sadece Nuh uygarlığı ilk uygarlıktır ve ömrü bin senedir. Sümer uygarlığı ve Akat uygarlığı şeklinde iki uygarlık halinde görülür. Buna karşılık Mısır’da da kuvvet uygarlığı olarak iki uygarlık geçer. Biri Firavunlardan önceki uygarlıktır. Yukarı Nil ile aşağı Nil ayrı ayrı gelişir. Sonra iki uygarlık birleşir, iki imparatorluğu da bir tek Firavun ayrı ayrı yönetir ama onun ömrü de iki bin yıldır.
Peygamberler uygarlıkları kuracak topluluklar oluştururlar, kendileri uygarlığı kurmazlar. İbrani uygarlığını Musa hazırlar, Davut kurar. Mezopotamya uygarlığını da Nuh ve Hud hazırlar, Salih ve Lut kurar. Bu sureler, yeni bir peygamber gönderilmeksizin uygarlıklarını kuracak olanlara yani bizlere örnek olan peygamberleri zikreder. Onun için bu surede özellikle bu dört peygamber anlatılır. Bu bizim verdiğimiz cevaptır.
Bu sureleri inceleyip sizler de farklı cevaplar verebilirsiniz. Cevabınız bizim cevap kadar geçerlidir ama “Sen yanlış söylüyorsun, söylediğin doğru değildir.” deyip kendi görüşünüzü ortaya koyamamak meşru değildir, kabul görmez.
- Bundan sonra ne anlatılır?
Surenin peygamberler kısmı burada biter. Şimdi bize yani 21. yüzyılın insanlarına surenin konusunu açıklayacaktır. Son Peygamber Muhammed’in ismini zikretmese de muhatapların içinde o da olacaktır. Bizim görevimiz peygamberlerin görevine benzemez. Azimet sahibi peygamberler kendilerinden önceki peygamberlerin uygarlıklarını geliştirmezler, kendileri yeni uygarlık kurarlar. Süleyman Peygamber gibi arada gelen peygamberler yeni uygarlık kurmazlar, tabi oldukları azimet sahibi peygamberlerin uygarlığını geliştirirler. Biz ise yeni bir peygamber gönderilmeksizin yeni uygarlık kurmaya çalışıyoruz. Aramızda azimet sahibi peygamberimiz yoktur. Dolayısıyla kuracağımız uygarlık yeni bir uygarlık olmaktan ziyade Kur’an uygarlığının tamamlayıcısı mahiyetinde bir uygarlık olacaktır. Bundan sonra gelen uygarlıklar belki de bağımsız uygarlıklar olacaktır.
- Bu surenin anlattığı peygamberlerin özellikleri nelerdir?
Bu suredeki peygamberlerin özellikleri uygarlığı oluşturma değil, uygarlığı yaşatma görevi olan peygamberler olmalarıdır. Bozulmuş olan uygarlığı bir tür ıslah etme çabasıdır.
Bugün de Batı uygarlığı ile İslam uygarlığı Kur’an uygarlığıdır. Batı uygarlığı 1. Kur’an uygarlığının kuvvet uygarlığına dönüşen şeklidir. Biz bugün iki Kur’an uygarlığını sentez ederek Kur’an uygarlığının tamamlanmış şeklini ortaya koymuş olacağız. 1. Kur’an uygarlığı Kur’an’ın anlaşılması için ilmi çalışmalarını tamamlamıştır. Şimdi Kur’an uygarlığının ameli çalışmasını başlatacağız ve bu bin yıl Kur’an uygarlığının aleni uygulanışı olacaktır.
4. Bugünkü dünyamızda bu özellikleri nasıl görebiliriz?
Bugünkü dünyamızda bu özellikleri görebilmemiz için bugünkü dünyanın alternatifini oluşturmamız ve göstererek karşılaştırmamız gerekir.
Bunu da ancak kooperatifler şeklinde ortaklık semtleri kurarak, oralarda uygulayarak örnek bir uygulama ile kendimiz anlarız ve başkalarına da anlatabiliriz.
Musa Peygamber makrodan işe başlamamış, kavmini almış ve çöllere gitmiştir. Allah orada da onlara rızıklar vermiştir. Hayvanlarını otlatacak geniş meralar bulmuşlar, ayrıca çöl bitkilerinden de men ve selvayı elde etmişlerdir. Çöllerde de sıkıntılı hayat yaşamamışlardır.
Bizim çölümüz ise boşalmış olan köylerimiz olacaktır.
İstanbul, Yenibosna; 31 EKİM 2020
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayan Adil Düzen Çalışanları:
Yazar REŞAT NURİ EROL
AYŞE AYDIN
Ecz. TAYİBET ERZEN
Doç. Dr. SÜLEYMAN AKDEMİR