FURKAN SÛRESİ- 13. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا (73) وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا (74) أُولَئِكَ يُجْزَوْنَالْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا (75) خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا (76) قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا (77)
***
وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا
Va elLaÜIyNa EiÜAv ÜukKıRUv (Va elLaÜIyNa EiÜAv FugGıLUv)
“Ve kendilerine tezkir edildiğinde … kimseler”
Surenin sonu bizim genel hizmetliler dediğimiz aynı zamanda kamu görevlisi olanları yani İslam devletindeki bürokrasiyi anlatır. Bunlar ikiye ayrılır. Biri iktidarda olanlar yani kamu yetkisini kullananlardır. Bunlar dört gruptur; ahlaki, ilmi, siyasi ve mesleki dayanışma ortaklıkları olarak anlatılmıştır; yani mabetler, medreseler/mektepler, kışlalar ve pazar yerlerinin olduğu alanlardır. Geçen derste görevliler, kamu yetkililerinin verdikleri görevleri yerine getiren bürokratlar anlatılmıştır. Bunlar ordu mensupları olan silahlı kuvvetler ve yargı mensupları olarak ifade edilmiştir. Yargı haklı ile haksızı tespit eder, silahlı güç ise yargı kararlarını yerine getirir. Bu sekiz sınıf onlardaki önemli özelliklere temas ederek anlatılır.
Bu seminer bu surenin son semineri olup sekiz kamu kurumundan son ikisini anlatır.
إِذَا gelmektedir, إِنْ gelmemektedir. O halde böyle bir görevli mevcut olacaktır. Onlar hatırlatmayacaklar, onlara hatırlatılacaktır, onlara anlatılacaktır.
ذُكِّرُوا meçhul gelmiştir. Kim anlatacak, kim hatırlatacak?
Kim olursa olsun.
“Onlar her söze kulak verirler ve en iyisine uyarlar.” (Zümer 39/18)
Burada إِذَا‘nın gelmesinden ve fiilin meçhul olmasından anlıyoruz ki halk hatırlatacak, halk tezkir edecektir.
Devlette öyle bir kurum olacaktır. Halkın görüşlerini ve yapılması gerekenleri bu kamu kuruluşuna anlatacaklardır. Kamu görevlileri de bunları dinlemek zorundadırlar. Bugünkü anayasalarda halka şikâyet ve ihbar hakkı tanınmıştır. Başvurulara en kısa zamanda cevap verme yükümlülüğü getirilmiştir.
Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasasında 25 Genel Hizmetten biri de Takip’tir. Kişi bir dilekçe verdi mi muhasebeye girer ve görevliler arasında dolaşmaya başlar. Bu dolaşım muhasebe kayıtlarından takip edilebilir. Takip görevlileri müracaatları takip ederler. Evraktaki bürokratların çalışmalarını gözetlerler. Hizmetin yürümemesinin sebebi personelin ihmali ise bunu yargı takip eder. Ama aksamalar sistemden doğuyorsa işte burada görüşleri alırlar. Sorunların çözümlenmesi için sistemdeki değişimleri değerlendirirler. Kendileri halkın önerilerini değerlendirerek sistemdeki sorunları çözerler.
Muhasebede plan proje kısmında bu anlatılır. Halk ahlaki dayanışma sorumlularına ihtiyaçlarını, imkânlarını, çözüm yollarını önerir. Ahlaki dayanışma sorumluları da takip görevlilerine konuyu aktarırlar ve üzerinde durmalarını isterler. Bunun için kamu bütçesinden fon ayrılır.
Ortaklık düzeninde ücretli kamu görevlileri yoktur. Herkes ehliyetine göre kamu görevi yapma yetkisine sahiptir. Herkes kendi kendisini görevlendirir. İktidarda olanlar görevlilere emretmezler. Kendilerine bütçeden ayrılmış görev bonolarını hizmete ayırırlar. Kim önce talip olursa ona ihale etmiş olurlar. Sasaniler’de de böyle kamu senedinin adı “çek”tir. Araplar Ç harfini söyleyemedikleri için çekin adı fıkıhta “صك” olmuştur. Batılılar da “çek/cheque” şeklinde söylerler.
Biz buna “kamu bonosu” diyoruz; semtlerde “semt bonosu” denir.
Bucaklarda bucak bonosu, illerde il bonosu, ülkelerde ülke bonosu, insanlıkta ise insanlık bonosudur, altın bonodur.
Akevler’in bu insanlık bonosunu tanımlayıp her hafta ilan etmesi gerekir. Neden olduğunu bilmediğim sebeplerden dolayı bir türlü yapılmaz.
بِآيَاتِ رَبِّهِمْ
Bi EAvYAvTı RabBiHiM (Bi EaFGAvLı FaGLıHıM)
“Rabblerinin ayetleri ile”
Tef’il babı zaten tadiye içindir, بِ ile gelmesi onu alet manasında yapar. Allah’ın ayetleri tezkir edilmeyecek, Allah’ın ayetleri yani deliller ile yapılacaklar anlatılacaktır. Allah’ın ayetleri de ikidir; biri müspet ilimdir, diğeri Kur’an ve diğer ilahi kitaplardır. Halktan öneri getirenler müspet ilme ve ilahi kitaplara dayalı olarak öneri getireceklerdir. Kur’an’da Kur’an’ın ilimle tafsil edildiği bildirilir. O halde bu iki kaynak ayrı ayrı değil birlikte birbirini teyit eder. Toplamları değil çarpımları ile gelirler.
Görevliler kendileri keşif yapmazlar, görevliler başkalarının keşfettiklerini değerlendirirler. Edebiyat profesörü şair değildir. Şair; kör, okuması olmayan Âşık Veysel’dir. Onun ‘Gidiyorum gündüz gece’ mısraını ‘Kızılırmak seni seni’ deyimini inceleyen profesördür. Kamu üretmez, kamu tüketmez, halk üretir ve halk tüketir, kamu aracı olur. Sermaye aracı olur.
Ayet bunların kuruluşunu ve görevlerini anlatmaz. Kur’an’ın değişik yerlerinde parça parça anlatılır bunlar, ilim de anlatır. Burada kamu kurumları anlatılır. Kamu kurumlarından her birinin davranışları hakkında bilgiler verilir.
لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا
LaM YaPirRUv GALaYHAv (LaM YaFGıLUv GaLaYHAv)
“Onun aleyhine harr etmezler”
Bugün iktidar Sermaye ile silahın elindedir. Görevleri halkın çalışıp kazanmasını sağlamak, halkın güven içinde buluşları ile uygarlaşmayı sağlamaktır. Sermaye ve iktidarda olanlar iktidarı hükmetme aracı olarak ellerine almış ve halkı sınıflara ayırmış, kendilerinden olanlara dağıtır, karşı olanların üzerine çöker, onların zengin olmalarını ve çalışmalarını önlerler. Diploma âlimleri ile, gerçek âlimlerin oluşması önlenir. Faiz zenginleri, gerçek iş yapan sermayeyi yok eder. Böylece Allah’ın ilmi ve kitap ayetlerinin üzerine çökmüş bulunurlar. Siz üçüncü binyıl âlimleri böyle olmayacaksınız. Siz ilme hükmetmeyeceksiniz, ilim size hükmedecektir. Rahman’ın ibadı bunlardır.
صُمًّا وَعُمْيَانًا (73)
ÖumMan Va GuMYAaNan (FuGLanVa FuGLAvNan)
“Summen ve u’myanen”
صُمّ ‘sağırlar’, عُمْيَان ise ‘körler’ demektir. İkisi de müştak isimdir. Hal olarak gelmişlerdir.
İnsanlar duyu organları ile çevreyi algılarlar, elde ettikleri bilgileri değerlendirerek kararlar alırlar, sonra da bedenlerine emrederler. Bedenleri de imkânları kullanarak istediklerini yapar. İnsanın dışardan beş duyu ile ve uzuvlardan gelen iç duyularla elde ettiği bilgiler 01’e çevrilir. Bunlar da sesleri ve şekilleri kavramlara çevirerek beyinde kalıcı hafızada depo eder, sonra onları beyine getirip kullanır. Hayvanlar gündüz otlarlar ve besinleri işkembelerinde depo ederler sonra ağızlarına getirip çiğnerler. İnsanlar ise ses ve ışık verilerini hafızalarında depolarlar ve gerektiğinde çağırıp onları değerlendirirler.
Kör ve sağır olarak çullanmak bugünkü insanlığın mesleğidir. Söylediğini duymazlar, yaptığını ve yazdığını görmezler. İktidarda olanlar ayet olup olmadığına bakmaz ayetler ile halkın üzerine çökerler.
YORUM
Her şeyin kendisine özgü özelliği vardır. Bu özelliğe dayanarak çevremizi ve eşyaları tanırız. Kur’an’ın da sayısal özellikleri vardır, onunla tanınır.
Bu ayeti ele alalım. Kelimeler çifttir. و atıf harfi iki tanedir. بِ ve عَلَيْهَا çifttir. ذُكِّرُوا ve يَخِرُّوا fiilleri çifttir. آيَاتِ ve رَبِّهِمْ marife isim olarak bir çifttir. صُمًّا ve عُمْيَانًا çifttir. إِذَاve الَّذِينَkelimeyi tamamladıkları için bir çifttir. Cem vavları çifttir. عَلَيْهَا ve رَبـِّهِمْ ifadelerindeki muttasıl zamirler bir çifttir. 3*4=12 toplam sayıdır.
2 ء,2ه , ع, خ, 2 ك, 4 ي, boğaz kameriyeleri. 3*4=12
م 5 ile ب 3 toplam 8 edip, 4 tane ر ile bir çift olurlar. Dudak kameriyeleri. 8+4=12
ر,ل ,ن dörder olarak çifttir. Titrek harfler 3*4=12 eder.
ت ile ص çifttir. ذ =3, ا 1 ve ا (med) 5 Toplamı 11 eder. 12’den 1 eksik.
Son 11’lik grubun 12’ye tamamlanması için عُمْيَانًا‘deki son tenvin elife dönüşür, onunla da 12 eder. Bunun için iki kural vardır.
Zorunlu birlik. Usulde bir kural vardır. Salonda iki sandalye boşsa iki kişi de ayakta ise onlar orada yerleşirler. Mirasta annenin payı üçte birse babanın payı kalandır, üçte ikidir. O halde son grubu birleştiren şey, açıkta olmalarıdır. Bu birinci kuraldır.
Bir de ا (elif) kuralı vardır. ا harfi birçok yerde و’dan dönüşmüştür. Çoğu zaman A’ya (med harfi) dönüşür, kendisi ise ي’den medde dönüşmüş harftir. Dolayısıyla ي harfi her üç gruba dahil edilebilir.
Siz tüm ayetleri böylece ele alır ve onların ilahi sözlerden olduğunu kanıtlayabilirsiniz. Bunun için Tecvit ilmi yanında olasılık hesabını da bilmeniz gerekir.
Kelimeler
آيَاتِ رَبِّهِمْ | الَّذِينَ إِذَا | وَو |
صُمًّاَ عُمْيَانًا | ذُكِّرُوا لَمْ يَخِرُّوا | عَلَيْهَا بِ |
Harfler
| | 1 ع | | 2 ه | 2ء | |
| | | 1خ | 2 ك | | |
1ي(med) | | 4ي | | | | 12+I |
| | | | | | |
| 4 ر | | 1ص | | | 12 |
| 4 ل | | | 1ت | | 12-I-A |
5 ا (med)+ ا | 4 ن (2 ً) | 3ذ | | | | |
2 و (med) | 5 م | 2 و | | | 3ب | 12 |
8 | 16 | 10 | 2 | 3 | 5 | 48-1 |
30 kadar çift vardır. On çiftin birden gelmesi ihtimali binde birdir. Peş peşe gelme ihtimali milyarda birdir.
Öz Türkçe ile:
“Ve (onlar) yetiştiricilerinin kanıtları anlatıldığında sağır ve kör olarak üzerine yıkılmaz kimse olanlardır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve (onlar) Rablerinin ayetleri ile tezkir edilince ona summ ve u’myan olarak harr etmeyenlerdir.”
Va elLaÜIyNa EiÜAv ÜukKiRUv BiEAvYAvTı RabBiHiM LaM YaPirRUv GaLaYHAv ÖumMan Va GuMYAvNan
وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا
***
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا
Va elLaÜIyNa YaQUvLuUvNa RabBaNAv (Va elLaÜIyNa YaFGuLUvNa RabBaNAv)
“Ve (onlar) Rabbimiz diye kavl edenlerdir”
Bu surede on iki Genel Hizmetten ve kamu görevinden bahsetmiştir. Dördü dayanışma ortaklığı, ikisi güvenlik görevlileridir. Yedincisi ise takipçilerdir, halkın görüşlerine ve isteklerine muhatap olanlardır. Sekizincisi ise soy olarak görevlilerdir.
رَبَّنَا ile başlamaktadır. Allah’ın rab sıfatı eğitici olmasından dolayıdır. Bunu dayanışma sorumluları yaparlar, ortaklarını eğitirler, onlara güvenceli fetvalar verirler, onlara mesleklerinde kefil olurlar. Herkesi dayanışma içinde sigorta ederler. Bu Rahman’ın rab sıfatının tecelli ettiği bir alanda soydur.
İnsanlar farklı kabiliyette yaratılmışlar, değişik işlerde çalışsınlar diye onları birbirine muhtaç etmiştir. Bu sayede insanlar özgürlüklerini koruyarak topluluk oluştururlar.
Her kurulan yeni aile yeni kabiliyetler oluşturur. Anneden babadan gelen genler çocukları yeniden oluşturur. Bu da iş bölümüne yeter. Bundan dolayıdır ki topluluklar soya dayalı oluşurlar. Evlenmeler aşiret/ocak içinde yapılmasa da bir karye içinde yapılır yani bizim yüz lojmanlı işyeri dediğimiz bir apartmanda oturanlar birbirleri ile evlenirler. Ayrıca en çok bir bucakta yaşayanlar arasında evlilik olur. Başka bucaktan evlenme yüzde hatta binde biri bile bulmaz.
Sanayi dönemine geçildiğinde bucak yönetimi ortadan kalktığı için evlenmelerde yakınlık da ortadan kalkmıştır. Ortaklık döneminde bucak sistemi gelecek ve insanlar semt içinde bucak içinde evleneceklerdir. Böylece her bucağın ayrı gen yapısı olacaktır. Dolayısıyla semt ve bucaklar arası iş bölümü oluşacaktır.
Gen yapıları dışında çocukların beslenmeleri, yetiştikleri çevre, aile yapısı ve eğitimi de farklı grupların oluşmasını sağlar. Bir semt içinde, bir bucak içinde de aileler filan oğulları terzidir, filan oğulları dişçidir, filan oğulları değirmencidir, filan oğulları demircidir. Soylar arası iş bölümü vardır. Köylerde özellikle ağa sülaleleri vardır, köyün yönetimi onlardan sorulur. Köyün âlimleri vardır, köyün eğitimi onlara aittir. Köyün zenginleri vardır, ticareti onlar yaparlar.
رَبَّنَا kelimesi ile bu hususlara işaret etmiş olur.
هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا
HaB LaNAv MiN EaÜVAvCıNAv (HaB LaNAv MiN EaFGAvLıNAv)
“Bize zevcelerimizden hibe et”
زَوْج ‘eş’, أَزْوَاج ise ‘eşler’ demektir. Kadınlar için de erkekler için de söylenir. Dua edenler yalnız erkekler değildir, kadın erkek birlikte dua ederler.
مِنْ harfi cerinin gelmesinin sebebi, bir apartmanda oturan bir ailenin kızının o apartmanda oturanların oğlu ile evlenmiş olmasıdır. Bu apartmanda kalma önceliği bunlara aittir. Bu apartmandan biri başka bir apartmandan bir erkek ile bir kız ile evlenmişse apartmandan hicret edecek onlar olacaktır. Aynı şey bucak sakinleri için de geçerlidir. Bucak apartmanlarında oturan bucak sakinlerinin öncelik hakları vardır. Bunun için مِنْ getirilmiştir.
“Onları bize hibe et” demek, onlar burada kalsınlar, gitmek istemesinler demektir. Bu sayede apartmanın ve bucağın genetik yapısı korunur.
وَذُرِّيَّاتِنَا
Va ÜurRiYAvTıNAv (Va FuGLıyYAvTıNAv)
“Ve zürriyetlerimizden”
Demek ki bir taraftan hicret demokrasisi ile değişik genler bir araya gelir ve yeni gen takımını oluşturur diğer taraftan genler korunarak insanlar ihtisaslaşırlar.
Eşler ve çocukların bir kısmı o apartmanda/semtte ve o bucakta kalarak bucak ve semtin yapısını korurlar. Bir kısmı ise başka semtlere ve başka bucaklara gidip yeni yapılar oluşturur.
ذُرِّيَّات kelimesi erkek ve kadın çocukları içerir yani semtin ve bucağın yerlilerini o bucağın ve o semtin çocuklarını temsil ederler.
قُرَّةَ أَعْيُنٍ
QurRaTa EaGYuNın (FuGLaTa EaFGuLın)
“A’ynların kurrası olarak”
İnsanda iki organ vardır ki sosyal yapıyı bunlar oluştururlar; göz ve kulak. Topluluk daha çok dile dayanır. Bununla beraber bilgi gözle ilgilidir. “Göz göre göre, gözün önünde, yüzüne baka baka, gözden düştü, göze girdi, göz ardı etti, gözü karardı, gözü yaşardı, gözyaşı kurumadı” ve benzeri birçok deyim vardır. Araplarda Türkçedeki ‘gözün aydın’ ifadesi karşılığı ‘a’ynın kurrası’ derler. قُرَّةdengede demektir. Bir kimse eğer bulunduğu yeri ve işi sevmiyorsa, gözü dışarda başka yerde değilse onun gözü kurradır.
Bugün insanlar hallerinden şikâyetçidir. Çok sayıda kimse yerini değiştirmeyi ve başka yerlere gitmeyi ister. Baba ocağını tüttürmek isteyenler ve ana yurtlarında kalmak isteyenler ise yerlerinden ve hallerinden memnundurlar. Yerlerinden ve illerinden ayrılmak istemezler. Hicretten sonra artık istikrar vardır, yerleşme vardır. ‘Fetihten sonra hicret yoktur’ hadisi şerifi bunu ifade eder.
Ben çok yer değiştirmişimdir. Bunlardan hiçbirini yerimden memnun olmadığım için yapmamışımdır. Bir başka deyişle hep ortaklığa geçiş dönemi benzeri sebeplerle yapmışımdır.
Bizim neslin dönemi işçiliğin sona ermesi dönemidir. Hicret zamanı olmasından dolayı ilden ile ülkeden ülkeye dolaşmak zorunda kalmışızdır.
Şimdi ise artık ortaklık dönemidir. Şimdi semtlerde ve bucaklarda yerleşip üçüncü binyıl semtlerini ve bucaklarını oluşturmamız gerekir.
Surenin sonunda ve sonuncu grup olarak bunlardan bahseder.
(Yedi yaşımda komünist ve ateist Yugoslavya’dan Türkiye’ye -babamın niyetine ve sonuçlarına göre- İslam hicreti… On dört yaşımda İzmir’den Burdur’a eğitim için hicret; yedi yıl kaldım… Yirmi bir yaşımda Türkiye’den Almanya’ya eğitim için hicret; iki yıl kaldım… Otuz bir yaşımda Türkiye’den Arabistan’a eğitim için hicret; yedi yıl kaldım… Kırk yaşımda tekrar Türkiye’ye dönüş ve özellikle İstanbul Adil Düzen çalışmaları ile ORTAKLIK DÖNEMİ hazırlıkları ya da Yalova’ya hicret hazırlıkları mı desek ne desek… Reşad / RNE)
وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ
Va iCGaLNAv LieLMutTaQIyNa (Va iFGaLNAv LieLMuFTaGıLIyNa)
“Ve bizi muttakiler için ca’l et”
Oluşan semtlerin, oluşan bucakların bir kısmı merkez bucağı olarak oluşur. Bir grup insan bir araya geldiği zaman zamanla herkes bir iş yapmaya başlar, o toplulukta herkesin bir yeri vardır. Kimse ona “sen bunu yap” demez ama herkes kendisine düşeni kendiliğinden yapar. Merkez semtlerin ve merkez bucakların da böyle görevleri olur.
Diyelim ki bir bucakta on semt vardır. Semtler hep birbirine eşittir, merkez semt yoktur. Zamanla merkez semt oluşmaya başlar.
Bugün ise merkez semtler planlamada tespit edilir. Ancak merkez semte kimlerin taşınması gerekir? Biat sistemi ile merkez semt oluşur. Yani taşradaki halk kendilerinin ilmi temsilcilerini gönderir, onlar orada bucak merkez semtini oluştururlar. İşte, merkez semte taşınanlar merkez semtin yapısını oluşturmuş olurlar.
Bir başka deyişle merkez semtin sakinleri eşleri ve çocukları ailece merkez semtini oluştururlar.
Merkez semtin merkez katı vardır. Bunlar on aileden oluşur ve bunlar bucağı yönetir. Diğer 90 aile merkez semtte oturur ama bucağın yönetiminde görevleri olmaz. Bu merkez semtin içinde evlenenler orada kalırlar. Böylece biat ile gelmiş aileler emekli oldukları veya sorumluluklarını kaybettikleri zaman merkez semtin diğer katlarına taşınırlar. Böylece merkez semtlerin genetik yapısı taşra semtin temsilcileri tarafından oluşmuş olur.
إِمَامًا (74)
EiMAvMan (FiGAvLan)
“İmam”
İmam yönetici değildir. İmam öncü olur, işini yapar ve halk onun yaptıklarına uyar. Bucağın içinde belli kimselere müellefe-i kulub rütbesi verilir. Bunlar merkez semtte otururlar. Bunlara bütçeden belli bir pay verilir. Bu pay bir hizmet karşılığı değildir. Onların varlıkları yeterli hizmettir. O sınıfın görevi de insanlara örnek olmaktır.
YORUM
Dört dayanışma, iki yargı, bir kamu adına muhatap kimseler olmak üzere sonunda bir sınıf daha ortaya çıkar. Bu seviyeye yükselmiş olan kimseler o semtin, o bucağın önderleridir, aksakallılarıdır. Bunlara kamudan pay verilir. Bunlar merkez semtlerde oturur. Bunlara daha çok seyahat imkânı, haberleşme imkânı sağlanır. Bunlar istedikleri yerlerde, istedikleri zamanlarda konuşma yetkisine sahiptirler.
Bunlar her bucakta oluşur ve merkez semtlerinde yerleşirler.
İlçe, il, bölge, ülke, kıta merkezleri ve insanlığın merkez semtleri vardır.
Merkez semtlerin oluşması semtler benzeridir. Merkez bucakların oluşma şekli de benzerdir. Devlet yapısı böyle oluşur. Merkez semt ve bucaklar ümmü’l-kuradır.
Semtler merkezlerdir. Oranın başkanı taşranın başkanları değildir. Yeryüzünde bütün insanlar eşit kişiliğe sahiptirler. Birinin diğerinden üstünlüğü yoktur. Sadece iş bölümü nedeniyle görevleri farklıdır. Merkezler hizmet verir. Taşralar da merkeze imkân sağlar. İşveren taşradır. İş yapan merkezdir.
Kapitalistlerde işverenler üstündür.
Sosyalistlerde iş yapanlar üstündür.
İslam düzeninde ise ortaklık vardır, taraflar eşittir.
Bundan dolayı askerlik dışında emirlik yoktur, imamlık vardır. İşletmeler de ortaklık üzerine kurulur. Herkes sözünde durmakla yükümlüdür. Kimse kimsenin emrinde değildir, verdiği sözün emrindedir. Akitler ifa edilir ve ahitler yerine gelir. İhtilaf halinde tahkime gidilir. Başka bir düzenleyiciye gerek kalmaz.
Öz Türkçe ile:
“Ve (onlar) ‘Yetiştiricimiz, gözlerin aydınlığı olarak bize eşlerimizden ve türemelerimizden bağışla ve bizi korunanlara öncü kıl.’ diyen kimselerdir.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve (onlar) ‘Rabbimiz bize zevcelerimizden ve zürriyetlerimizden a’ynın kurru olarak hibe et ve bizi muttakilere imam ca’l et’ diye kavledenlerdir.”
Va elLaÜIyNa YaQUvLuUvNa RabBaNAv HaB LaNAv MiN EaÜVAvCıNAv Va ÜurRiYAvTıNAv QurRaTa EaGYuNın Va iCGaLNAv LieLMutTaQIyNa EiMAvMan
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا (74)
***
أُولَئِكَ
EuLAEiKa
“Onlar”
Türkçede ‘o’ hem şahıs zamiridir hem de işaret zamirdir, Arapçada işaret tekilde ذَلِكَve çoğulda أُولَئِكَ’dir.İşaret kelimeleri harf değildir, isimdir. Fail ve meful olurlar.
İsmi işaretlerde çoğu zaman isim düşer. “Adam bana saldırdı” diyebilirsiniz ama “Bu bana saldırdı” daha çok kullanılır. Buradaki أُولَئِكَ işaret ismi عِبَادُالرَّحْمَنِ ifadesine (63. ayet) işaret eder. Zamirle değil de işaret ismiyle gelmesi bundan önce anlatılan ibadın vasıflarını taşıyanlara işaret etmesi sebebiyledir.
Bir başka deyişle sekiz sınıfın hepsine işaret etmiş olur. Bakara’nın girişinde ذَلِكَve أُولَئِكَ dendiği halde burada sadece أُولَئِكَ denmiştir. Buradaki çok grup olmasından dolayı olabilir.
Topluluk güç oluşturur. Topluluğun gücü birlikte hareket etmelerinden ileri gelir. Birlikte hareket emir-komuta zincirine uymakla olur. Ortaklık düzeninde halk tamamen özgür olduğu halde görevliler askeri disiplin içinde olurlar. Başka bir ifade ile Müslimler özgür, müminler Tanrı’nın köleleridir, kullarıdır. Asker olmak serbesttir ama asker olduktan sonra artık askeri yönetim içindesin, askerlikle ile ilgili konularda özgür değilsin.
يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ
YuCZaVNa eLĞuRFaTa (YuFGaLNa eLFuGLaTa)
“Ğurfeye ceza edilirler”
جَزَاء ‘karşılık’ demektir. Kötünün karşılığı kötülük, iyinin karşılığı iyilik cezadır. Türkçede yalnız kötülük ve suç karşılığı ceza kullanılırken Arapçada hem iyilik hem de kötülük karşılığında kullanılır. هَلْ جَزَاءُ الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ (Rahman 55/60) denir.
Fiili muzari getirildiğine göre gelecekte cezalandırılırlar. Burada ahirete bir işaret görünmez. Usulümüzü hatırlayalım. Karine varsa dünyada veya ahirette olacakları haber verir. Karine yoksa dünyada ve ahirette denmiş olur.
Müminler gurfelerde olurlar. Farklı yerlerde otururlar. Onların yüz lojmanlı işyeri apartmanları farklı olur.
غُرْفَة ‘avuç’ demektir. كَفّ de avuçtur, قَبْض da avuçtur.
غُرْفَة‘çardak’ denilen yazlık evdir.
غرفKur’an’da 7, غرب 19 defa geçer. Toplam 26 (2*13) eder.
غbaşkalaşma, رtekrar, فkopmadan ayrılma demektir.
غُرْفَة köşk demektir. Sıradan konakların yanında beylerin konakları farklı yapılır. Böylece hem konukları ve sakinleri ağırlarlar hem de kişiler yapının heybeti etrafında toplanırlar. Resul hayatta iken hatta Raşit halifeler döneminde devlet henüz örgütlenmemiştir. İlkel/cahiliye döneminden devlet dönemine henüz geçmişlerdir. Hala kişi yönetimi etkindir.
Bu sure Mekke suresidir. Daha Medine’ye gidilmemiştir. Ayrıca devlet örgütlenmesi ancak Abbasiler döneminde tamamlanabilmiştir. Sure ise Medine’de olanları anlatır. Kur’an’daki teşabüh buradan gelir. Muhammed Peygamber’in köşkü olmamıştır. Dört halifeden hiçbiri köşk edinmemiştir.
Muhammed Peygamber Medine mescidinin çevresinde iki yatağın sığmayacağı kadar küçük odacıklarda yaşamıştır.
Sonra devlet büyüyünce saraylar yapılmıştır. Kur’an bu ayetle bunu meşru görür, böyle olacağını da haber verir. Yüz lojmanlı evlerle başkanların oturduğu yüz lojmanlı evler farklı farklı olur, merkez bucaklarda da farklı olur.
Demek ki padişahların saraylar yapması kadar Cumhurbaşkanlarının Çankaya’da ve Beştepede saraylar yapmaları, Erdoğan’ın Külliyesi meşrudur. Kur’an’ı bize uydurmayıp Kur’an’dan ne anlarsak sizlere onları aktarırız.
Başka bir yerde فِيالْغُرُفَاتِآمِنُونَ(Sebe 34/37) denilmiştir, gurfeler zarf olarak gelmiştir. Burada ise الْغُرْفَةَmefulün bih olarak gelmiştir. يُجْزَوْنَبِالْغُرْفَةِveya فِيالْغُرْفَةِdenilmemiştir. الْغُرْفَةَ marife olarak mefulun bih olmuştur. Sabrı vererek yerine gurfeyi almış olur.
بِمَا صَبَرُوا
BiMAv ÖaBaRUv (BiMAv FaGaLUv)
“Sabrettiklerinden dolayı”
Görevliler, Rahman’ın ibadı olanlar, kullar kamu yetkilerini kullanırlar. Herkesin görevi kadar yetkisi vardır, yetkisi kadar sorumludur, sorumlu olduğu kadar hakları vardır.
Bir bahçenin kenarına uğrarsınız, dallarında portakalları görmenize rağmen haramdır diye koparıp yemezsiniz. İşte bu sabırdır. İman demek sabır demektir, haramları işlememek demektir.
Kamu görevlilerinin elinde büyük imkânlar olduğu halde onu kullanmazlar. Kamu gücünü yargı kararı dışında uygulamazlar. Yetkilerini aşmazlar. Bundan dolayı gurfededirler. Kendilerine çok maaş verilmez, kamu imkanlarından farklı yararlanırlar. Ulaşımda, haberleşmede, konaklamada ayrıcalıklı olurlar. Görevlerini yapmadıkları veya kötüye kullandıkları zaman ceza verilmez. Kısas hükümleri mahfuzdur ama görevleri kısıtlanır. Bu haklarından yararlanma imkanını kaybederler.
Demek ki ayrıcalık sabrın karşılığı yani aile olarak fiil karşılığıdır. Ayrıca hareketler hakemlerin denetiminde yürür. Kamu yetkilerini kötüye kullananların yetkileri alınır. Kendisine gelen dosyayı cevaplandırmayan görevli kimsenin elinden yetkiler alınır. Zamanında hükmünü vermeyen hakemin hakemlik yetkisi sona erer. Hakemler kararı bekletmeden alırlar. Mahkemeler bir haftadan uzun sürmez.
وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا
Va YuLQaVNa FıyHAv (Va YuFGaLNa FIyHAv )
“Ve oraya telkiye olunurlar”
Sabır sebebiyle الْغُرْفَةsatın alınmış olur. Ayrıca الْغُرْفَةiçine konurlar.
وَ harfi ile atfedilir. الْغُرْفَةbir taraftan satın alınan mal olur diğer taraftan içine konulan zarf olur. Buradan şu hüküm çıkarılır.
Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarının işletme malikleri ayrı, yararlanma malikleri ayrıdır. İşletenler orada kiracıdırlar. Vakıf işletmelerinde ise bu apartmanlarda oturanlar işletme mülkiyetine sahiptirler. Yararlanma mülkiyeti de onlara bırakılmıştır. Kira payları karşılığı kamu hizmeti yaparlar veya derslere çalışırlar. Beş saati ile yaşarlar, beş saati ile hizmet verirler. Yararlanma mülkiyeti de hizmet karşılığı kendilerine bırakılır. Başka bir ifade ile yapılan inşaatların beşte biri kamu payıdır. Beşe ayrılır; site, bucak, il, ülke ve insanlık beşte birin beşte birerlerini bölüşür, bunlarla kamu semtleri kurulur.
تَحِيَّةً وَسَلَامًا (75)
TaXıyYaTan Va SaLaMan (TaFGıLaTan Va FaGAvLan)
“Tahiyye ve selam halinde”
Kur’an’ın diğer bir ayetinde تَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَامٌ (İbrahim 14/23) denir, yani onların selamlaşmaları o selamdır şeklindedir, selam tahiyyet olarak verilir.
Burada الْغُرْفَة‘de olduğu gibi وَ ile atfedilir. Yani diğer ayetlerde selam tahiyyet olarak beyan edildiği halde burada وَ ile atfederek selam ayrı tahiyyet ayrı zikredilir. Yani görevlilerin saatlik derecesi sorumlu oldukları için daha fazla olduğu gibi işyerlerinin ağırlığı sebebiyle ağırlık puanları da farklıdır. Diyetleri de iki hatta dört mislidir. Bir kamu görevlisini öldüren affedilip cezası diyete dönüşürse ve katil başka ülkeye sığınırsa ve o ülke kabul ederse bu gibi durumlarda iki hatta dört misli diyet ödenir.
Örneğin Akdeniz’de gemimizi batıranlardan dört misli diyet istenmesi gerekir.
سَلَام da böyledir. Merkez semtler korunur. Gerek hava gerekse kara saldırılarından daha fazla korunur. Dahası barış kuralları geçerlidir. Dışarıda suç işleyenler oraya girdiklerinde emniyette olurlar. İnfaz yapılmaz. Çıkıncaya kadar beklenir. Yahut diyete razı olurlar. Görevliler taşrada suç işlerlerse merkez semtlerinden çıkmama şeklinde hapsolurlar. Taşraya çıkmazlar. Merkez semtlerinde kısasa tabi olmazlar.
YORUM
Herhangi bir kitabın kavranması için kitap öncelikle baştan sonuna kadar okunur, anlaşılmayan yerlerin altı çizilir ve kitap bitirilir. İkinci okuyuşta anlaşılmayanlar anlaşılarak bitirilir.
Kur’an’a özgü okunuşta müteşabihler tespit edilir ve onlar şimdilik yorumlamada yok sayılır yani onlar Kur’an’da yokmuş gibi yorumlar yapılır. Bu yalnız Kur’an’a özeldir. Diğer ilahi kitaplarda böyle bir durum yoktur. İkinci okuyuş bittikten sonra o kitabın varsayımları tesbit edilir. Neyi ispatsız doğru kabul edeceğiz, ona göre kitaptan sonuna kadar o varsayımların içinde yorumlanır. Yine Kur’an’a özel bir durum vardır. Bu varsayımlar yere ve zamana göre değişir. Dolayısıyla Kur’an farklı varsayımlarla yorumlanır. Mezhepler böyle doğar. Uygarlıklar böylece yenilenir.
Akevler 50 seneden fazladır varsayımları kabul etmiş ve ona göre yeni uygarlık oluşturma çabasına girmiştir. Bizim elli sene önce yazdığımız kitaplar vardır. Akevler’in kitaplarıdır bunlar. Ayrıca Millî Görüş’ün de Adil Düzen’i vardır. Kur’an yarım asırdır o varsayımlara dayanır ve varsayımlar değişmez. Sizin katkılarınızla yeni uygarlık oluşmuş olur. Yeni uygarlığın yeni mezhepleri doğar.
Sünni-Şii ayırımı olmaz. Müslümanlar ve Hıristiyanlar din olarak farklı olurlar ama şeriat olarak farklı olmazlar. Sosyalistler, kapitalistler, nasyonalistler olur, hepsi bütün kitapları ve müspet ilmi kaynak kabul ederek mezheplerini oluştururlar.
Bizim kabul ettiğimiz varsayımlar Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nda anlatılır. Şimdi o varsayımlarla Kur’an’ı yorumlamış ve varsayımlarımızı daha belirgin bir hale getirmiş oluruz, yorumlarımız da gittikçe daha da netleşmiş hale gelir.
Elbette herkes bu yetkilere sahiptir. Kur’an’dan sonra yeni peygamber yoktur, atanmış biri de yoktur. Herkes kendisi isterse Müslim kalır isterse Mümin olur yani göreve talip olur. Kur’an’ı yorumlar ve uygular. Akevler benzeri ekoller kurulur ve cemaat çalışması yapılır.
Öz Türkçe ile:
“Onlar, dayandıklarından dolayı köşklerle karşılanacaklar ve oraya sağlık ve barış içinde konacaklardır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onlar sabrettikleri için ğurfeye ceza edilirler ve oraya tahiyye ve selam halinde telkiye olunurlar.”
EuLAEiKa YuCZaVNa eLĞuRFaTa BiMAv ÖaBaRUv VaYuLQaVNa FıyHAv TaXıyYaTan Va SaLaMan
أُولَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا (75)
***
خَالِدِينَ فِيهَا
PAvLiDIyNa FIyHAv (FaGıLıyNa FIyHAv)
“Orada haliddirler”
Görevliler merkez semtlere alınırlar. Orada hayat taşradakinden farklıdır. Görevliler 63 ile 67 yaşları arasında emekli olurlar.
Bugün emeklilik hayattan itilme şeklinde gerçekleşir.
Kur’an düzeninde ise emekli olmak, aksakal olmak demektir, halk meclisinden seçkinler meclisine geçme demektir. Merkez semtten ayrılmazlar, orada kalırlar.
KUR’AN DÜZENİNDE EmeklileriN görevleri nelerdir?
1- Emeklilerin birinci görevi kırk yaşından küçük olanlarla ortak olmak, onların yetişmelerinde yardımcı olmaktır. Birlikte çalışırlarsa onlara “çalışma kredileri” verilir. Yaşlı olan, gence dedelerinden öğrendiklerini kendi uygulamalarındaki tecrübe ve bilgileri de katarak aktarır. Böylece uygarlaşma devam eder.
2- Ortaklık dışında öğretmenlik yapmadır. İnsanlar 33 yaşlarına kadar öğrenirler. 33 ile 66 yaşları arasında uygularlar. 63 yaşlarından sonra öğretirler. Beşikten mezara kadar ilim talep edilir; sail olurlar, mütesellim olurlar, muallim olurlar.
3- Müşavirlik yaparlar, kendilerinin yerine geçen ve artık sorumluluğu yüklenen kimselere sordukları hususlarda bilgi verirler. Böylece sorumluluktan kopma olmaz, sadece nöbeti devrederler, yanlarındakiler onların bilgilerinden ve deneyimlerinden her zaman yararlanmaya devam ederler.
4- Toplantılara katılırlar ve görüşlerini beyan ederler ama oy kullanmazlar. Ancak muhalefet ederlerse ittifak ve icma gerçekleşmez.
İşte bu görevleri devam ettiği için emeklilerin onursal makamları ile arabaları ellerinden alınmaz ve merkez sitelerde kalıcı otururlar.
Biz خَالِدِينَفِيهَا ifadesine bu manayı veriyoruz.
Ahiretteki halitlik manası da doğrudur.
حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا
XaSuNaT MüSTaQarRan (FaGuLaT MuFTaGaLan)
“Müstakarr olarak hasendir.”
حَسُنَlazım fiildir, meful almaz.
مُسْتَقَرًّا haldir, الْغُرْفَةَ’nin halidir.
Surenin başlarında (24. ayet) خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا geçmiştir. Orada cennet olarak tasrih edilmişken burada ahiret olarak tasrih edilir. Görevlilerin oturacağı merkezin müstakarr ve mukam olarak hasen olması gerekir. Taşradakiler semtlerini, yüz lojmanlı apartmanlarını kendileri güzel etmeye çalışırlar. Merkez semtlerin apartmanları ise kamu bütçesinden yapılır, örnek apartman olarak yapılır. Taşradakiler yarışırlar ve o apartman gibi olmak isterler.
Biz önce Yalova’da örnek bir semt kurarız.
Sonra Türkiye’deki 12 bölgede yani bölge merkezlerinde örnek semtler kurmamız gerekir. Onlar ülke çapında semtler olur. Ankara da bunlardan biri olur.
Sonra ilçe merkezlerinde örnek semtler kurulur.
Sonra da bütün köyde ve sokaklarda kurulmuş olur.
Biz kurmuyoruz, bizi örnek alırlar ve kendileri kurarlar.
Biz onlara sadece bilgi veririz ve genel hizmetlerde yardımcı oluruz.
وَمُقَامًا (76)
Va MuQAvMan Va MuFGaLan)
“Ve mukam olarak.”
Bundan önce إِنَّهَاسَاءَتْمُسْتَقَرًّاوَمُقَامًا (66. ayet) geçmiştir.
Cennette, cehennemde ve dünyada مُسْتَقَرّ geçer. مُقَام ise iki defa geçer ve ikisi de bu surede geçer. Cehennemdeki mustakarra karşılık cennetteki mustakarrdan bahsedilir. Cennettekiler için مُقَامًا getirilmeyip مُقَامًا yalnız cehennemdekiler için ve görevliler için getirilir.
Bunun anlamı şudur; bir emeklinin emeklilik haklarından yararlanabilmesi için görevli olduğu semtte ikamet etmeye devam etmesi zorunludur. Eğer görevli olduğu semtte sakin değilse emeklilik haklarından yararlanamadığı gibi diğer imkânlardan da yararlanamaz.
YORUM
Faizli işçilik düzeninde emeklilik yatırılan prim kadardır. Ortaklık düzeninde ise insanlar prim yatırmadan emekli olurlar. Çalıştığı işlerden sigorta payı kesilir. İşletme yalnız işveren payını ödemez, tümünü öder. İşletme isterse sorumlusunu değiştirir. O da pay alır. Kişi çalışıp çalışmamakta serbesttir ancak çalıştığı günler payını alır, çalışmadığı günler almaz. Herkes çalışmasa da emekli olur. Çalışmadığı günlerde emeklilik maaşını alır. Çalışamayanlar ayrıca pay alırlar. Bu da daha önceki çalışma saatlerine göre değerlendirilir. Ne var ki genel hizmetler yahut kamu görevleri çalışma saatlerinde değerlendirilmez.
Kamu görevlilerine ek sigorta payı, sorumluluğu nispetinde verilir. Eski işyerlerinin bulunduğu yerlerde ikamet etmeyenler bundan yararlanamazlar. Uygulamada, aklınıza gelmeyen birçok sorun çıkar. O zaman Kur’an’a başvurur ve o şartlara göre çözersiniz. Eğer siz o sorunları ve çözümleri bugün yazılan kitaplarda ararsanız bulamazsınız. Bu yazılanlar sizi Kur’an bahçesinde dolaştırır, tatlı tatlı yemişler gösterir. Siz de sonrakilere devredersiniz. O zaman orada bu yazılanlar size ışık tutsa da gıda almanız için çözümleri kendinizin üretmesi gerekir.
İslam âlemi ve özellikle Türkler içtihadı yasaklamışlardır. Fıkıh okutmuşlar ama ondan yararlanmayı yasaklamışlardır. 500 senelik inhitatın (çöküşün) ana kaynağının bu olduğu kolaylıkla söylenebilir. Yetmiyormuş gibi bir de şeyhülislamlığı çözüm olarak getirmişlerdir.
Diyanet (DİB) hala fetvalar verir. “Senden fetva isterler” der ve “Allah fetva verir” diye devam eder. Bunun anlamı kimsenin fetva verme yetkisi yoktur, demektir.
Kur’an’ın mantığına insanlık ancak birkaç asırda ulaşabilir.
Öz Türkçe ile:
“Orada kalıcıdırlar. (Köşk) Yerleşim ve durma olarak iyidir.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Orada haliddirler. (Ğurfe) Mustakarr ve mukam olarak hasendir.”
PAvLiDIyNa FIyHAv XaSuNaT MüSTaQarRan Va MuQAvMan
خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا (76
***
قُلْ
QuL (EuFGuL)
“Kavlet”
Burada emreden Allah’tır, emrolunanlar Furkan’ın kendisine indirildiği, O’nun abdleridir.
Sure الْفُرْقَانَ ile başlamıştır.
الْفُرْقَان kitabın içerdiği hükümlerdir. Şeriatın usulüdür. Fıkıh usulüdür.
عَبْد ise görevlidir, kamu görevlisidir.
Resulüne denmemiş, nebisine denmemiş de abdine (نَزَّلَالْفُرْقَانَعَلَىعَبْدِهِ 1. ayet) yani görevlisine indirmiştir. Yalnız ona değil tüm fakihlere, tüm Rasihlere indirmiştir. Sonra surenin başında لِلنَّاسِ denmemiş de لِلْعَالَمِينَ denmiştir. الْفُرْقَان Kur’an’ın dört isminden biridir, topluluğu oluşturan hükümlerin, anayasanın adıdır. الْفُرْقَان Kur’an anayasasının, İslam anayasasının, ortaklık anayasasının, Adil Düzen anayasasının adıdır. Adil Düzen’i biz icat etmiş değiliz, Kur’an’ın furkanını anlamaya ve anlatmaya çalışırken keşfedilmiştir.
Surenin başındaki “Âlemlere nezir olsun diye abdine tenzil etti” ifadesinin son ayeti de قُلْ emridir.
Demek ki Sureyi anlarız ve uygularız. Sonra da bütün topluluklara, bütün semtlere, bütün bucaklara söyleriz. Kim olursa olsun söyleriz. Onların kendi inanışları ve davranışları bizi ilgilendirmez ama yeryüzünde beraber yaşadığımızı da biliriz.
Savaşmadan barış içinde nasıl yaşarız ve paylaşırız?
Bu sure bize işte bunu öğretir. Kur’an barış kitabıdır. Furkan bu demektir. Savaşmadan birlikte nasıl yaşarız? Sure tüm âlemlere, tüm topluluklara hitap ederek biter. Tüm insanları barışa davet eder.
Önce ülke içinde barışı sağlamışızdır. CHP ile koalisyon, MHP ile seçim ittifakı yapmaya öncülük etmiş, Kürtlerle ve Alevilerle uzlaşmışızdır. Teröristlerle bile uzlaşmaya çalışmışızdır. Sonra uluslararası barışı getirmek için de var gücümüzle çalışmışızdır.
Bütün bu çalışmalar insanlığa barış yollarını açmıştır.
Sermaye bu barış girişimlerini her zaman engellemeye çalışmıştır. Faturaları hep Müslüman gruplara yıkmak için uğraşmıştır. Kestiği faturalar hep çarpıtmaya yöneliktir. Bugün de virüs belasını ne ABD ne de Çin yaptığı halde Sermaye bunlara fatura etme peşindedir.
مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي
MAv YaGBaEu BiKuM RabBIy (MAvYaFGaLu BiKuM FaGLIy)
“Rabbim sizinle neyi a’be edecektir?”
Kur’an’da bir defa geçen kelimeler vardır. O kelimeler genellikle Kureyşlilerin kullandıkları kelimeler değildir. Bu kelimelerin anlaşılması daha zordur. Diğer taraftan bu kelimelere daha kolay manalar yüklenebilir. Hayatta karşılaşılan ve Kur’an’da karşılığı bulunmayan kavramlardan uygun olanlar bunlara yüklenebilir.
Surede anlatılanlara يَعْبَأُkelimesi ile son veriyor. Tüm varlık felsefesini burada topluyor. “Rabbim/رَبِّي” diyerek tüm varlıklarda evrimin olduğunu, daha ileriye daha düzgüne gidildiğini vurguluyor. İnsanlarda da evrim yerine uygarlıklara işaret ediyor. Allah insanı kırk yaşında yaratabilecek iken nutfeden başlayarak evrimleşe evrimleşe buraya getiriyor. İnsanlığı da baştan yirminci yüzyılda yaratabilecek iken öyle yapmıyor, uygarlaşa uygarlaşa bugünkü hale getiriyor.
Kur’an’da عبءve عمق birer defa geçer. عفو 35, عمي33 defa geçer. Dördü toplam 70 defa geçmiş olur. Hangisinin hangisine eş olduğu başka usullerle tespit edilir.
ع etkiyi, ameli fiili içerir. ب babı, geçidi içerir. ءise gücü ifade eder. عبد ile de yakınlığı vardır.
عبءkelimesine Lisanu’l-Arab’da ‘aydınlık, güneş aydınlığı’ gibi manalar verilir. Biz bunlardan عبد’ye yakın olan manayı tercih ederiz. عبدonun işini yapma olduğu gibi عبءde sürekli iş verme anlamına gelir. Allah insanları yaratmış ve onların kendi çabaları ile yücelmelerini istemiştir. Çaba göstermeleri için onlara işler icat etmiştir. Bu da O’na dua etmektir.
Bizim Allah’a vereceğimiz bir şey yoktur, olamaz. O’nun bize ihtiyacı ise hiç yoktur, olamaz. Buna karşılık “Benden talep edin de vereyim” der.
“A’be etmek” demek iş vermek demektir. “İbadet etmek de iş almak demektir. Kamunun görevi budur. Öyle düzen kurulur ki herkes ondan iş ister ve o da herkese iş verir. Semt kooperatiflerinin bu anlayış üzerine kurulmaları gerekir. Yüz lojmanlı işyeri apartmanlarının altında herkese iş bulunur. Ürünler ucuz veya pahalı olur ama her zaman üretim gerçekleşir. Takas esasına dayandığı için ucuz satarsa ucuz alır, pahalı satarsa pahalı alır.
لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ
LaVLAv DuGAvEuKuM (LaV LAv FuGAvLuKuM)
“Duanız olmasaydı”
Sizin bir şey yapmaya gücünüz yetmez. Yetse bile Allah’ın işine yarayan bir şey yapamazsınız. Bu durumda sizin katkınız ne olabilir? Oturduğunuz odayı o aydınlatır. Güneş ile ışık gönderir, suları buharlaştırır, yağmurları yağdırır, nehirlerde suları akıtır. Sizler bunlardan yararlanarak suları barajlarda toplarsınız ve elektrik üretirsiniz, Yalova’nın Teşvikiye’sine gelir ve odanızı aydınlatır.
Bunlardan hiçbirini sen yapmış değilsin. Allah böyle bir kâinatı kendisi yapmış veya meleklere yaptırmış yahut diğer insanlara yaptırmıştır. Şimdi sana/size düşen nedir? Benim verdiğim güçle bana ellerini kaldırmandan ibarettir.
İşte bu duadır.
Yani sebeplere sarılma ve sebepleri işleme duasıdır.
Biz bir şey yapmayız, sadece fiili dua yaparız.
Kişilerin Allah’a karşı durumları bu olduğu gibi topluluk içinde de durumları budur. Allah kişilere topluluk olarak görülür. Kamu görevlileri de sadece dua yaparlar. Bizim katkımız dualardan ibarettir. Dualarımızı Allah kabul eder ve istediğimizi yapar.
فَقَدْ كَذَّبْتُمْ
Fa QaD KaüÜaBTuM (Fa QaD FagGaLTuM)
“Şimdi tekzib etmektesiniz”
Kendinizin yaptığınızı iddia edersiniz. Buradaki فَ ben bunları size söyledikten sonra tekzip edersiniz, söylenenlere kulak vermezsiniz anlamındadır.
Bir kimse bir şey söylediğinde onu dinlemeyip anlamadan, doğruları ve yanlışları ortaya koymadan peşinen reddedemezsiniz. Değerlendirmeden reddetmek sorumluğu gerektirir. Çünkü Allah sizden topluluğa uyum sağlamanızı ister. Onlardan talep edersiniz. Onlar da size verirler. Herkes herkese borçludur. Çünkü kimse kendi başına yaşayamaz. Herkes başkalarının ürettiklerini tüketir. O halde gerek üretirken gerek tüketirken başkalarıyla uzlaşmak zorundasınız. Arz ve talep kanunları bu uzlaşmayı ifade eder.
Demek ki dua arz ve talep kanunlarıdır. Arz ve talep kanunlarına müdahale şirktir. Müdahale eden kendisini Tanrı yerine koymuş olur.
Akevler’in ortaklık sisteminde tam liberalizm sağlanır. Tüm konularda arz ve talep kanunları çalışır. Bu ayet bize kamunun görevinin arz ve talep kanunlarını çalıştırma olduğunu söyler. Görevliler müdahale bir tarafa müdahale edenlere ‘dur’ derler.
Buradaki فَ harfi bugünkü durumu ifade eder. Adil Düzen sosyalistlerde olduğu gibi senin elinden malını, mülkünü almaz sadece tekelleri önler. Arz ve talep kanunlarının çalışması asıldır. 28 Şubat olmuş, AK Parti devam ederken 15 Temmuz olmuşsa da 28 Şubat, 2002’de tek başına Ak Parti iktidarını getirmiş, 15 Temmuz da ortaklık düzenini getirecektir.
فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا (77)
Fa SaVFa YaKUvNu LiZAvMan (Fa SaVFa YaFGaLu FıGAvLan)
“Sonra lizam olur”
Yine فَ harfi ile atıf yapılmıştır. Yani önce tebliğ, arkasından tekzip sonra da lizam.
فَ harfi getirilerek tekzibin akabinde olacaklar ifade edilmiş olur.
Usulde yine bir kuralımız vardır. Karine yoksa beyanlar dünyada da ahirette de geçerlidir. سَ dünyaya karinedir, سَوْفَ ahirete karinedir. فَ‘den sonra gelirse dünyaya aittir ama gecikmeyi ifade eder.
Yani bugünkü tekzibin sonuçları hemen görülmez. Şimdiki tekzip olayın sebebidir. سَوْفَ sonuçların ilerde ortaya çıkacağını ifade eder.
لَازِب‘zamk’ demektir. Kur’an’da 1 defa geçer. لُزُوم‘yapışmış’ anlamındadır. Kur’an’da 5 defa geçer. ل belirliliği, ز zamanda diziyi, م enginliği, ب geçidi ifade eder.
Bugünün tekzibi ileride acısını çektirir. Bu tekzibin sonucunu yalnız tekzip edenler değil tüm insanlık çeker. “İşçilik sistemi”nden “ortaklık sistemi”ne geçilmediği takdirde trafik sorunu devam eder, iskân sorunu devam eder, işsizlik sorunu ve işçi sorunu devam eder, yargı sürüncemesi devam eder, terör sorunu devam eder; aklınıza daha ne gelirse o sorunlar da devam eder.
Şimdi de kör, dilsiz ve sağır medyaya hitap etmek isterim. Kötülükler bulaşır ve bu devam eder. Kur’an size meydan okuyarak “Bana bir sorun getirin ben de çözümünü söyleyeyim. Deneme uygulamasını yapın ve başarıyı görün. Yoksa لِزَام‘ı bekleyin” der.
YORUM
Sure âlemlere yani tüm topluluklara nezir olmak üzere kamu görevlilerinden bahisle başlamıştır. Nihayetinde sekiz kamu görevlisini anlatır. Sonra insanlığın bunu tekzip edeceğini bildirir. Akıbetin ilerde لِزَام olacağı ile sona erer.
Akevler’de bu çalışmalara 50 yıl önce başlanmıştır. Furkan çalışmaları yapılmıştır. Çalışmalara katılanlarda hemen başarı görülmüştür.
Kimileri çalışmaları terk edip Sermayenin oltalarına takılmışlardır. Şimdi oralarda çırpınıp dururlar. Bunun son örneği Güngören’dir.
Buna karşılık Akevler 50 senedir tekzip edenlere karşı direnmiş ve kendi yolunda çalışmaya devam etmiştir. Gerektiği kadar imkânları da Allah vermiştir, vermeye devam etmektedir. Akevler çalışmasının en büyük başarısı Kur’an’ın güncel yorumunu yapmak ve Kur’an’dan öğrendiklerini Akevler kooperatiflerinde uygulamaya çalışmak olmuştur.
Yenibosna’da ilmi çalışmalar, Yalova’da ameli çalışmalar devam etmektedir.
İzmir Akevler’de de yeni hamleler yapma hazırlığı vardır.
Üsküdar yeni kooperatif kurdu ve faaliyettedir.
Medhal kooperatiflere sahiptir ama Güngören darbesi ile bir sarsıntı geçirmiştir. Duamız Güngören Medhal’in yeniden faaliyete geçmesidir.
Ankara henüz kooperatifini kuramamıştır.
Tüm işaretler Yalova Ar-Ge merkezine yönelmektedir. Bu seminerleri takip edenler Yalova Ar-Ge merkezine kulak versinler. Gerek on bin ortaklı Ar-Ge merkezine gerekse Yenibosna çalışmalarına katılsınlar, paralarından çok bedenleri ile.
Surenin hitamına ulaştıran Rabbimize hamd olsun...
Öz Türkçe ile:
“‘Eğer yakarmanız olmasaydı Yetiştiricim size ne iş verecekti? Şimdi yalanlıyorsunuz. İleride yapışık olacaktır.’ De.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Eğer duanız olmasa Rabbim size niye a’be etsin, fakat tekzib ettiniz sonra lizam olur diye kavlet”.
QuL MAv YaGBaEu BiKuM RabBIy LaVLAv DUuGAvEuKuM FaQaD KaüÜaBTuM Fa SaVFa YaKUvNu LiZAvMan
قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا (77)
İstanbul, Yenibosna; 18 NİSAN 2020
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlayanlar: REŞAT NURİ EROL,
TAYİBET ERZEN, SÜLEYMAN AKDEMİR
resatnurierol@gmail.com(0532) 246 68 92