Osmanlının yıkıldığı tarihlerde İslam âlemi en zor günlerini yaşıyordu. İran ve Türkiye bağımsız görünüyor ancak Türkiye inkılaplar adı altında İslamiyet’ten uzaklaşıyor, İran ise Batılılarla sıkı fıkı olmuş, halkın dinden uzaklaşması için gerekeni yapıyordu.
Şah Rıza ve Başbakan Menderes hata yaptılar.
Dinsizlere uymada başarılı oldular ama bu arada ülkelerini de kalkındırdılar.
Bu kalkınma hamlesi Sermaye’nin işine gelmedi. Türkiye’de Demokrat Parti’den kredilerini kestiler ama Demokrat Parti CHP’nin önceki birikimleri (altınları) ile kalkınmayı sürdürdü. Birikimler bitince karşılıksız para çıkarmaya ve sanayileşmeye devam etti. Bunun üzerine ceza olarak Sermaye Menderes’i astı. Ne var ki Türkiye’de S. Demirel, T. Özal, N. Erbakan ve T. Çiller, sonra da R. T. Erdoğan sanayileşmeyi devam ettirdiler.
İran’da ise Sermaye Şah’ı devirmiş ama iktidarı Mollalara kaptırmıştır. Giriştiği saldırılar başarılı olmamıştır. İran da Türkiye de güçlü devletler olarak varlıklarını sürdürmüşler ve sürdürmektedirler. Türkiye’de ve İran’da devletine sadık güçlü ordu vardır. Halk dinine ve ordusuna sadıktır. Bu iki devleti Irak veya Suriye benzeri hareketlerle yıkmak mümkün değildir.
Türkiye’de NATO vardır ama Türkiye hem Avrupa Birliği içindedir hem de ikinci büyük askeri güce sahiptir. Dolayısıyla bu iki devleti diğer devletler gibi etkilemek mümkün değildir. Bununla beraber bu iki devletin orduları henüz Sermaye tarafından ele geçirilmiş değildir. Halk Sermaye’nin emrinde değildir. Ordu ve halk el ele verdiği müddetçe bu ülkelerde terör olayları ile galip gelmek mümkün değildir.
İran’ın askerlerinin ambargolar nedeniyle zaafları olsa da devleti güçlüdür. Gözyaşlarına bakmadan idam kararı verebilmekte ve mahkûmu hemen direkte sallandırmaktadır.
Türkiye’de ise devlet biraz gevşektir ama buna karşı ordu çok güçlüdür. Ergenekon, Balyoz, 15 Temmuz, başkanlık hilesi sonuç vermemiştir. Başkanlık yasalarını Sermaye Erdoğan’ı başkan yapacağım sloganı ile geçirmiştir. Ama onun asıl yapmak istediği Türk ordusunu yok etme maddeleri olmuştur. Bu maddeleri idi, onları geçirmek için başkanlığı Ak Parti’ye adeta rüşvet olarak vermiştir.
Ne var ki ne Türkiye ne de İran şimdi hukuk devletidir. Çünkü dayatılan kanunlar kendi kanunları değildir. O kanunlar raflarda yazılıdır, uygulama ise kendi tarihi gelenekleri çerçevesinde olmaktadır. Bunun sonucu yazılan ve dayatılan kanunlar etki etmemekte Türkiye ve İran dimdik ayakta durmaktadır.
İran’a ve Türkiye’ye tavsiyelerimiz vardır. Bunlar tarafımdan defalarca söylenmiş ve yazılmıştır. Şimdi tekrar hatırlatmak istiyorum. Kudüs oylaması gösterdi ki İslam âlemi ve Hıristiyan âlemi, Budistler ve Hindular artık Sermaye’nin emrinde değildirler. ABD ve Sermaye ile orduları görünüşte savaşa hazır durumda bulunsalar bile, dünyaya saldırma gücünü kendilerinde bulamazlar.
Bu fırsat her zaman ele geçmez. Bundan dolayı İran ve Türkiye’nin elbirliği yaparak bir an önce hakkı üstün tutan Kur’an düzenine geçmeleri gerekmektedir.
İran’da güçlü İslam bilgisi vardır. Kum Medreseleri her zaman İslam düzenini ortaya koyma gücüne sahiptirler. Türkiye de Batıyı çok iyi bilmektedir. Üniversitelerimiz Batı üniversiteleri seviyesindedir. Batı uygarlığını Türkiye Batıdan daha iyi bilmektedir.
Yeni medeniyetler halen varlığını sürdüren iki medeniyetin senteziyle doğar.
Üçüncü binyıl uygarlığı da İslam ve Batı medeniyetlerinin sentezinden doğacaktır.
Türkiye ve bizler bu sentezi yapacak güçteyiz.
Akevler Kooperatifi’ne iki devlet ortak olsun. Birlikte Bin Dil Üniversitesi’ni kuralım. İran âlimleri İslamiyet’i, Türkiye âlimleri de Batıyı ortaya koysunlar, şeriata göre bir ‘İnsanlık Anayasası’ hazırlayalım ve gerek ülkelerimiz halkına, gerek siyasi partilere ve gerekse tüm dünya ülkelerine sunalım.
Bu sonuçlara göre örnek bucaklar kuralım. İslam şeriatını benimseyenler oralara hicret etsinler ve istedikleri gibi denemeler yapsınlar. Üniversitelerimiz bunlar üzerinde araştırmalar yapsınlar.