Kur’an bunlara karşı ne gibi tedbirler almıştır?
Bizi ilgilendiren budur, biz bu tedbirleri almalıyız
Doğal afetler vardır, bunların başında zelzele sonra da bulaşıcı hastalıklar gelir. Ne zelzeleye ne de bulaşıcı hastalıklara çare bulunabilir, bulunabilmiştir. Aşı keşfedilir, ilacı bulunur ama mikrop veya virüs de bunlara çare bulur ve bulaşıcı olmaya devam eder.
Bunların dışında fırtınalar gelir. Türkiye’de fazla hissedilmeyen doğal afetlerden fırtına bilhassa ABD’de hortumlar şeklinde kendisini gösterir. Bir zamanlar kene, başka zamanlarda, kuş, başka zamanlarda virüs, kolera vs. gibi afetler görülür.
Bunların görülmesini bizim engellememiz mümkün değildir. Anormal olan bunlardan çıkarları olanların yararlanmasıdır. Birinci olarak ilaç firmaları yararlanırlar. Hatta ilaç firmaları bu tür bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşmasını isterler, aşı ve ilaçlara karşı direnen mikrop ve virüslere yardımcı dahi olurlar, doğal afetleri istismar ederler.
***
Kur’an bunlara karşı ne gibi tedbirler almıştır? NELER ÖNERMİŞTİR?
Bizi ilgilendiren budur, biz bu ÖNERİLERE KULAK VERMELİYİZ VE tedbirleri almalıyız
1- Önce karşılıksız para olan faiz parasının ortadan kalkması gerekir. Tekellerin elinde sonsuza yakın güç bulunur. Bu da ancak karşılıklı parayı piyasada rayiç hale getirirseniz karşılıksız para kendiliğinden kalkar, yasaklamalarla kalkmaz. Kur’an karşılıklı (karşılığı olan) parayı Tedayün Ayetinde (Bakara, 282) yani Kur’an’daki en uzun ayetle tanımlar. Akevler Kooperatifleri bu tanıma uyarak 50 (elli) senedir “Demir-Çimentoyu” (DÇ) değer birimi olarak kullanır; şimdi de “Altın, Demir, Buğday ve Toprak Bonolarını” önermektedir. Buna dair pek çok akademik tezler ve kitaplar yazılmıştır. Sağlam para sağlam kandır; enflasyonlu para kan kanseridir. İnsanlığın önce bu sorunu çözmesi gerekir.
2- İkinci olarak bazı alanlar vardır ki serbest arz ve talep kanunları çalışmaz. Çıkar paralelliğinin sağlanmadığı yerde arz ve talep kanunları işlemez. Oralarda “vakıf işletmeler” kurulur. Kur’an bunlara “sebilullah” demektedir. Bunların başında silah sanayii, ilaç sanayii, su gibi kıt kaynaklı mamuller, enerji (petrol ve elektrik) gelir. Bunlar için vakıf işletmeler kurulur. İnsanlığın denetiminde olan bu işletmeler sınırlı hareket ederler. “Vakıf” kelimesi buradan gelir yani bazı işlemler o işletmelerde yapılmaz. İlaçları firmalar üretirler. Ancak vakıf satın alır, piyasaya satmaz. Vakıf ilaçları bir fiyatla satın alır ve aynı fiyatla satar. İlaçların fiyatları arz ve talep kanunlarına göre değişir. Alış-satış arasında fark olmaz. Stoklara göre artıp eksilir. İlaçlar ortak bütçeden doktorlara parasız verilir, doktorlar da hastalara parasız kullandırırlar. Böylece ilaç sömürüsü sona erer. Demek ki ikinci yapılacak iş Akevler’in elli yıldır önermiş olduğu “Ecza Vakfı”nın kurulmasıdır.
3- Koruma tababeti üçüncü alınacak tedbirdir. Tabiplere hastayı tedavi ettikleri için ücret verilmez, tabiplere kişinin sağlığını korudukları için pay verilir. Herkesin bir doktoru olur. Doktorların da danışman uzmanları/mütehassısları bulunur. Kişi hasta olmadığı için doktoru genel hizmetten pay alır. Hastalandığı zaman da ayrıca bir ücret istemeden onu tedavi eder. Uzmanlara danışarak ve onlardan yardım alarak tedavi eder. Emek dışındaki bütün masraflar ilgili vakıflarca karşılanır. Şimdi doktorlar bekliyor ki hasta gelsin! Bilinçaltında hastalıklardan birinde tedavi ediyor diğerinde yan tesirle hasta ediyor. Tabip ve eczacı iş birliğiyle sağlık teşkilatı değil hastalık teşkilatı haline geliyor. Bu nedenle bizde “şifa-haneler” olarak adlandırılan sağlık evleri Batı’da “hasta-haneler” olarak adlandırılır.
4- Korunma çarelerinin başında tecrit gelir. Vücudun hastalıklara direnme gücü vardır. Virüs ve mikroplar yeni saldırı imkânlarını geliştirdikleri zaman vücut da savaşma imkânlarını geliştirir. Bunun için zamana ihtiyaç vardır. Bu zamanı insan vücuduna kazandırmak için hastalarla sağlamlar sınırlı temasta bulunurlar. Hiç temasta bulunmazlar demiyorum. Sınırlı ve kontrollü temasla insanlar zaman kazanır. Bunun için “Semt Kooperatifleri”nin kurulması gerekir. Normal hayatta semte girenler ile semtten çıkanlar tamamen denetlenir. Hastalığın yayılmaya başladığı günlerde tüm faaliyetler aksamadan semtler içinde devam eder. Semt kooperatiflerinde yaşama yerleri ile çalışma (iş) yerleri aynı yerde olduğu için hiçbir şey aksamaz. Sadece semte giriş ve çıkışlar, semtte alınan ve satılanlar kontrol altına alınır. Böylece zaman kazanılır. Biraz sonra durum normale döner. Şimdi ise yasaklamalar getirilmekte, üretim ve alışveriş durmakta ve bu nedenle de başka hastalıklar da ortaya çıkmakta, beslenme sıkıntısı ölümleri getirmektedir. “Semt Kooperatifleri, Yüz Lojmanlı İşyeri Apartmanları, Yüz Villalı Ahşap Dinlenme Evleri ve Seraları” tam savunma imkânını sağlamış olur. İnsanlık “semt yasaları” çıkarmalı, vakit kaybetmeden ve “hastalık tufanı ve/veya sosyal tufan” gelmeden bu sağlanmalıdır.
***
Biz bunları şimdi söylemiyoruz.
Akevler elli senedir bunları anlatıyor.
Akevler Kooperatifi’nin GAYE maddesinde; “çalışmada (iş hayatında) ve yaşamada (ev/aile hayatında) birbirleri ile anlaşmış kimseleri bir araya getirerek aralarında iktisadi ve içtima, yardımlaşmayı ve dayanışmayı sağlamaktır” yazmıştık.
Bunları devlet değil, sermaye değil, halkın kendisi yapar.
Devlet plan ve projeleri yaptırır. Semt apartmanlarının yapılması için müteahhitlere imkân sağlanır. Projesi ve arsası hazır parsellerde sermayeyi bulan müteahhit bir yerden izin almasına gerek kalmadan inşaata başlayabilir, başlayabilmelidir.
Müteahhit sermayeyi de sermayedarlardan temin eder. Dünya şantiye haline gelir. Buralarda çalışanlar bu apartmanlardan kazandıklarıyla buralardan pay almış olurlar. Sermaye de kâr payını yapı olarak alır. Devlet de arazi, altyapı ve projelerle iştirak eder, bunlara karşılık pay alır.
Apartmanlar bitince orada çalışanlar oralarda yerleşirler. Sefer üretim seferberliği olur.
Şimdi apartmanlar ve/veya inşaatlar bitince halk işsiz kalır, tarlasını ve/veya atölyesini de kapattığı için aç kalır.
Muhterem Başkanımız (RTE); “Akevler’in görüşleri pratik değil” demişler!
Evet, yaşlıyım, özellikle sizden yani seminer okuyucularımdan rica ediyorum; bana bunun neresi pratik değil, lütfen açıklar mısınız?
Bir şeyin pratik olmaması için ya imkânlar olmamalı ya da ihtiyaçları gidermemelidir.
Bizim söylediklerimizde imkânsız olan ne var? Yahut çağımızdaki ihtiyaçların hangisini gideremiyor?
50 (evet, elli) sene beraber cihad ettiğimiz arkadaşlarımızın bu davranışları beni üzüyor. Rabbimin bize ihsan ettiği büyük imkânları görüyor, bütün bunların Kur’an’da anlayanlara açık bir şekilde belirtildiğini ortaya koyuyoruz. Tövbe edeceklerini bekliyoruz, onlara olan sevgi ve saygımızı her şeye rağmen devam ettiriyoruz.